TÜRK’ÜN İKİNCİ KABESİ! BUGÜNKÜ VARLIĞIMIZIN ÖN SÖZÜ: “ÇANAKKALE”

18 Nisan 2017 12:40 Selim YILDIZ
Okunma
5556
TÜRKÜN İKİNCİ KABESİ! BUGÜNKÜ VARLIĞIMIZIN ÖN SÖZÜ:  “ÇANAKKALE”

TÜRK’ÜNİKİNCİ KABESİ! BUGÜNKÜ VARLIĞIMIZIN ÖN SÖZÜ:  “ÇANAKKALE”

 

SelimYILDIZ

 

Yaşadığımız coğrafyaya hâkim olmak için topraklarımıza kendi renk ve kokumuzu katmak durumundayız. 21. yy.e binlerce Çanakkale şehidinin renk ve kokusu sayesinde girdiğimizi unutmamalıyız. Bir Japon bilim adamı “Sizin Çanakkale’niz 10 Hiroşima eder.”demektedir. Biz de diyoruz ki “Çanakkale Türk’ün ikinci Kâbe”sidir.  

Bilindiği üzere I. DünyaSavaşı, 28 Temmuz 1914’ten 11 Kasım 1918’e kadar “4” yıl “3” ay “14” gün sürmüş ve 5 kıtaya yayılmış büyük bir savaştır. Bu savaş süresince toplam nüfusları 1 milyarın üzerinde olan ülkelerden yaklaşık 66 milyon kişilik ordular karşı karşıya gelmiş ve savaş 185 milyar dolara mal olmuştu. Bu savaşın Fransız ihtilalından itibaren biriken sorunların, çıkar çatışmalarının ve rekabetin Osmanlı toprakları üzerinde tatbiki ve sonuç alma kaygısı olduğu kanaatindeyiz. Bu savaş, bu günkü Avrupa’nın inşası bakımından da önemli bir süreç olmuştur. Bu noktada I. Dünya Savaşı ile Avrupa’ya II. Dünya Savaşı ile dünyaya şekil verilmiştir. I. Dünya Savaşı'nı denizde güçlü olanlar, II. Dünya Savaşı'nı havada güçlü olanlar kazanmıştır. Bu iki dünya savaşını da aşıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yoluyla Batı Türklüğünün ve bugün bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri yoluyla Doğu Türklüğünün yani Türkistan’ın kaderini belirlemiş olan savaş ise Çanakkale Savaşları olmuştur. İstanbul’un kurtarılması Türkiye Cumhuriyeti’ne, Çarlık Rusya’nın yıkılışı ise Türk Cumhuriyetlerine giden yolu açmıştır. Türklük ayakta kalmayı başarmış yok edilememiş ve Çanakkale, Asya kıtasının geleceği olmuştur.

Çanakkale Savaşları Alman kurmaylarının yaptığı strateji hataları yoluyla bugünkü nesle strateji dersi ve İngiltere’de meydana gelen hükûmet değişikliği yoluyla da İngiliz kamuoyuna ve dünyaya mesaj vermektedir.  Bir tarafta Mustafa Kemal’in yükselişini ifade ederken diğer tarafta Anadolu’da her bir karış toprağın ayrı bir hatırasını taşımaktadır.

Savaşlarda zaferle yenilgi arasında kıl kadar bir farkın kaldığı zamanlar olur ki bu zamanlarda askerliği bir sanat olarak düşünen ve insanların duygularına hitap eden doğal liderlerin manevraları devreye girer. Çanakkale’de bu yaşanmıştır. Türk milletinin bağrında yetişmiş o doğal liderlerden biri de Mustafa Kemal olmuştur. Mustafa Kemal, Çanakkale’de doğmuştur denilebilir. Çanakkale olayları olduğu gibi kabullenmeyen ve olması gerektiği gibi düşünen genç ve birikimli bir subay olan Mustafa Kemal’in özlediği anların portresidir. Bu portreye askerlik ve strateji cephesinden yaklaşmak tarihe karşı bir sorumluluk olduğu kadar Türk Milletininde hak ettiği yere ulaşmasını temin edecek yoldur. Millî güç ve hedeflerimiz açısından da doğru olanın bu olduğu düşüncesindeyiz. Çanakkale Savaşlarının nostalji dışına çıkarılması ve büyük bir tarihî gerçek olarak sonuçları ve etkilerinin algılatılması tarihçilerin boynuna borçtur. Bugün Çanakkale Zaferleri“çağ açıp çağ kapayan bir olay” olarak tarih kitaplarımıza yansımamışsa bu borç ödenmemiş demektir.

Çanakkale Savaşları millî hassasiyet ve millî karakterden örülü bir mahşerdir. Mustafa Kemal 3 Mayıs1915’te Baş kumandan Vekili Enver Paşa’ya 19. Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal olarak bir mektup yazmıştı. Bu mektupta:

“…Von Sanders Paşa Hazretleri bizi, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığı ve layıkıyla araştırmada bulunacak kadar bir zaman sahip olmadığından, sahilde çıkarma noktalarını tamamen açık bırakacak tertibat almış ve bugün düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır.”

Mustafa Kemal mektupta daha sonra üç defa taarruz ettiğini fakat arazinin engelleri, maiyet kumandanlarının sevk ve idaredeki beceriksizlikleri yüzünden kati neticenin elde edilemediğini belirtmiş ve mektubuna şöyle son vermiştir:

“Vatanımızın müdafaasında kalp ve vicdanları bizim kadar çırpınmayacağına şüphe olmayan başta Von Sanders olmak üzere bütün Almanların fikirlerinin üstünlüğüne itimat etmemenizi kat’i süratte temin ederim bizzat buraya teşrif eder, umumi vaziyetimizin icaplarına göre bizzat sevk ve idare etmeniz münasip olur kardeşim ”

Görüldüğü üzere Mustafa Kemal, yabancı kumandan ve karakterlerin kumandasına ve etki alanına girmenin olumsuzluklarını ve zaaflarını ortaya koymuş ve bunu kabullenmemiştir.

Diğer yandan Mustafa Kemal Çanakkale’de sorumluluğun ölümden ağır olduğunu görmüş, yaşamış ve ilke haline getirmiştir. 

57. Alay, Conkbayarı ve Su yatağı hattında 261 rakımlı tepe istikametinde dar bir cephe ile saldırması, 27.Alayın ise Merkeztepe istikametinde geniş cephe ile saldırması düşmanınezilmesine sebep olmuştu.  Mustafa Kemal’e göre, bu öyle sıradan bir taarruz değil herkesin başarmak veya ölmek azmiyle harekete susamış olduğu bir taarruzdur. Mustafa Kemal komutanlara verdiği emirlere şunları da eklemişti: “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.”

Alan Palmer’in “Bir Çöküşün Yeni Tarihi” adlı kitabında da işaret ettiği üzere on dört yıl sonra bir İngiliz kurmay subayı, Gelibolu’nun resmî tarihini yazarken, Mustafa Kemal’in bu savunmadaki rolünü objektif bir bakışla incelemiş ve şu satırları yazmıştır:

“ Bir tek tümen komutanının, yalnız bir çatışmanın gidişatında değil, belki savaşıntümünün sonucunda, hatta bir ulusun kaderinde bu kadar derin etkileryaratabilmesine tarihte pek ender rastlanır”

Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Muhaberesi resmî tarihçilerinden, Erkân-ı Harbiye Muallimi Bursalı Mehmet ise şöyle yazmaktadır:

“Tekmil tarih-i harp gibi bu seferde gösterdi ki harpte asıl insandır ve bunun bilhassa maneviyatıdır. Karşı karşıya bulunan tarafların hakikatte çarpışan maneviyatlarıdır. Bunun aksini kabul etmek Çanakkale müdafaasının cinnet olduğuna hükmetmekle müsavidir.”    

Maneviyatların çarpıştığı Çanakkale Savaşları hakkında tabandan tavana kadar hiçbir statü ve meslek ayrımı yapmadan hepimizin başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz gerek.Müthiş düşünceye dalmalıyız. Çünkü bu büyük zaferin temelinde Mustafa Kemal’in Sofya’da askerî ataşe iken  (1914)yazdığı Zabit ve Kumandanla Hasbıhâl adlı kitabında yarattığı ruh yatmaktadır.Bu kitapta yer alan subay, askerlik ve taarruz ruhu hakkındaki fikirlerin Çanakkale’de önce hissiyata sonra inanca dönüştüğünü görmekteyiz. Zira, “Subay nedir? Subay, maiyetindeki erler için emsal numunesidir. Subay, kendi ilim ve iktidarından kumanda ettiği insanları faydalandırabilmek için maiyetindekilerin metanet ve kahramanlıklarının toplamından fazla bir metanet ve kahramanlığa sahip olmalıdır. Ve bilinmelidirki, bir millet evlatlarının önüne geçip onları ateşe götürme hak ve yetkisini ancak kahramanlığı ruhunda bulmuş olan subaylar taşır. … Anlaşılıyor ki,askerlerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir vazife olduğu gibi, evvela onlarda bir ruh, bir emel, bir karakter yaratmak da Allah’tan ve Medine-i Münevvere’de yatan Cenab-ı Peygamber’den sonra bize düşüyor.” denilmekte diğer yandan da Japon taarruz ruhundan dem vurulmaktadır. Zabit ve Kumandanla Hasbihâl’de bu ruh şöyle ifade edilmiştir:

“Muvaffakiyet için en emin vasıtanın taarruz olduğunu anlamakta ısrar olunmaz; ancak taarruz ordusu oluşturacak milletin, Japonların ‘Kukeki (Kokeyi) Zayşın’ dedikleri taarruz ruhuna sahip olması lazımdır.

Bu taarruz ruhu; 1904 senesinde, ‘Bin keder, bin yeis, fakat her şeye rağmen ileri! Başka hiçbir şey düşünmek lazım değil. Naşımı muharebe meydanında teşhir etmek. İşte bu Tanrı’nın emeli’ şarkısını söyleyerek Kazomara gemisiyle harbegiden Albay Kujima’larda;

Bu taarruz ruhu: Sasebu Limanı'ndan harbe çıkarken ailesine 'Bu andan itibaren benden haber beklemeyin! Vazifemden başka bir şeyle meşgul olamayacağından sizden de haber istemem.' diye yazan Amiral Togo’larda;

Bu taarruz ruhu, Nanzan Muharebesi'nde oğlunun kalbinden vurulduğu haberi üzerine ailesine, oğlumun külleri Tokyo’ya getirildiği zaman hemen defnedilmesin.Yakında ben ve küçük oğlum da hayatı terk edeceğimizden o zaman üçümüzü birden defnedersiniz emrini veren General Nogi’lerde ve bunları takip edenlerin tümünde bütün verimliliğiyle mevcut olduğu içindir ki, narin Japonlar iriyapılı Ruslara meydan okudular.”

I. Dünya Savaşı'nın başlarında İngiltere Savaş Konseyi kurulmuş, konseyde Harbiye Nazırı LordKitchener ile Deniz Nazırı Winston Churchill Boğazlar üzerinde saldırı planı üzerinde durmuşlardı. 2 Kasım 1914’te harekâtın hedefi Çanakkale olarak belirlenmişti.  Osmanlı Devleti’nin Almanların etkisiyle açtığı iki taarruz cephesinde yani Kafkas ve Kanal Cephesinde büyük amaçlarla yola çıkması İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirmiş ve böylece  İstanbul’u ele geçirmek için Çanakkale Boğazı’na saldırmaya karar vermişlerdir. Bu yolla sömürge yolları güvenlik altına alınacak, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul ele geçirilecek, Osmanlı Devleti saf dışıbırakılacak, savaşın geniş alanlara yayılması engellenmiş olacaktı. Ayrıca Rusya’ya yardım götürülebilecekti.

 Çanakkale Boğazı'na ilk saldırı 3 Kasım 1914’te Seddülbahir tabyasına yapılmıştır. İlk Çanakkale şehitlerimiz 5 subay ve 80 er olmuştur.  İngiltere 28 Ocak 1915’te saldırı planın tamanlamıyla harekete geçirilmesine karar vermiştir. Burada Çanakkale Boğazı'nınen kritik yeri olarak genişliği 1200 metre olan Kilitbahir-Çanakkale arasını,diğer yandan taarruz ruhunun asıl ve asil yeri olan Conkbayırı’nın bulunduğu yer olan Gelibolu’yu tarihin yazıldığı yer olarak ifade etmemizde fayda var.

Osmanlı Devleti'nin resmen savaşa girişinin öncesinde Çanakkale Boğazı'nda bulunan Türk savaş gemileri, İntibah mayın gemisi ile Giresun adlı mayın depo gemisi idi. Osmanlı donanmasının Turgut Reis, Barbaros Hayrettin, Hamidiye, Mecidiye gibi büyük zırhlıları senelerin bakımsızlığından ve Balkan Savaşlarında aldıkları yaralardan İstanbul tersanesinde bulunuyorlardı. Diğer yandan Türkiye’de donanmayı komutası altında tutan İngiltere torpidoları da işe yaramaz hâle getirmiştir. Donanma Cemiyeti damla damla biriktirdiği paralarla İngiltere’ye iki savaş gemisi sipariş etmişti. 3,5 milyon sterline mal olmuştur. Bu gemiler,Reşadiye ve Osman I idi. Bu gemileri almak üzere 400 Türk subayı yola çıkmış Temmuz sonlarında. Fakat Türk mürettebat aldatıldıktan sonra nihayet 3 Ağustos’ta, Chuchill tarafından gemilerin teslim edilmeyeceği İngiltere’nin bu gemilere el koyduğu resmen bildirildi. Gemiler İngiliz Kraliyet Donanmasının hizmetine verilmişti.

   28O cak 1915’te yaşlı Mesudiye gemisi İngilizler tarafından batırılmış olsa da intikamı Nusret Mayın Gemisi ve İsa Reis Gambot’u tarafından alınacak ve Fournier komutasındaki Fransız denizaltısı batırılacaktır. Çanakkale Deniz Savaşları, 19 Şubat- 18 Mart arasında bir ay sürmüştür. İngiliz – Fransız donanmalarının başında Amiral Carden bulunmaktadır. 25 Şubat’ta karaya bir miktar asker çıkaran Carden 16 Mart’ta İstanbul’da olacağını bildiriyor, zafer hayali kuruyordu. Carden amacına ulaşamadığı gibi hastalanmış görevi de Robeck’e vermiştir. Robeck’i ise Nusret Mayın Gemisi beklemektedir. 7-8 Martgecesi Nusret Mayın Gemisiyle Alman mayıncı Yarbay Geehl’in Çanakkale-Kilit bahirarasına, Karanlık Liman’a döktüğü 26 mayın 17 Mart gecesi İngiliz uçağı tarafından fark edilmemişti.

18 Mart’ta Robeck, Elizabeth ve Lorel Nelson dâhil 16 gemisinden 10’nunu kaybetmiş, mayın olmadığı konusunda rapor veren İngiliz pilot ise ertesi gün kurşuna dizilmiştir.  

Gözleri yaşlı,gemilerin çekişlini seyreden ve henüz paşalığa terfi Müstahkem Mevki KomutanıCevat Paşa “Gittiler.” diye söylendi:“Geçemediler, geçmeyecekler.”

18 Mart’ta en çok yara alan Rumeli Mecidiyesi’nde gözler göreceğini görmüştür. Cevat Paşa sessiz sessiz ağlarken Üsteğmen Hasan Hulusi ve Mehmet Mevsuf’un şahadetinden dolayıda Dardanos Tabyası iki kahramanın adının birleşmesiyle Hasan Mevsuf Tabyası adını almıştır.

Çanakkale adi atışlı top, zırhla; Seri atışlı top da toprakla mücadele etmiştir. 18 Martta kayıplarımız 58 şehit ve 74 yaralı, 9 top 1 tabyadan ibarettir.

18 Mart Çanakkale Zaferi olarak anılan bu başarıda Çanakkale Mevki Komutanı Tümgeneral Cevat(Çobanlı) Paşa’nın büyük payı vardır. Bu yüzden de kendisine “18 Mart Kahramanı” denilmiştir.

19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in Deniz Savaşlarında görevi Kara tarafının korunması idi. Bakıldığında bu çok stratejik ve ağır bir görevdir. Zira zaferile yenilgi arasında kıl kadar bir fark kalır ki bu anda komutan ve askerlerin kahramanlığı devreye girer. Mustafa Kemal hem karaya asker çıkarılması durumunu hem de kıyıların savunma tertibatıyla ilgili durumunu ele almıştı. 1914 Şubat'ında Seddülbahir ve Kaba Tepe’ye olası kara çıkarmasının yapılacağını tahmin etmiş ve öyle de olmuştur. 18 Mart 1915 sabahı da Cevat Paşa’yla Maydos’taki karargâhında görüşmüş 18 Mart Stratejisini gözden geçirmişlerdi.

Zaten Mustafa Kemal Balkan Savaşlarından beri bu araziyi iyi tanıyordu. Sofya’da ataşemiliterken çağrılmış. Tekirdağ'da 19. Tümeni kurmakla görevlendirilmiş. Ece Limanı,Seddülbahir ve Morto Limanı arasındaki kıyının korunmasına memur olmuştur.

Denizden İstanbul’a ulaşamayacaklarını anlayan İngiliz ve Fransızlar bu kez kara yolunu denemek istemişlerdir. İngiliz ve Fransızların sömürge ve dominyonlarından toplayıp Avrupa cephelerine göndermek için hazırladıkları kuvvetler 25 Nisan1915’te, Seddülbahir, Kumkale ve Arıburnu’nda karaya çıkartılmışlardı. 70 bini bulan bu kuvvet arasında Yeni Zelandalı Anzaklar da bulunuyordu. Bu çıkartma hareketi ile Gelibolu Yarımadası'nda 19 Aralık 1915’te kadar sürecek olan Kara Savaşları başlamış oluyordu.

3. Kolordu Kurmay Başkanı Fahrettin (Altay) Bey anılarında “Düşmanın nerelerde karaya çıkacağı tartışılıyor, kolordumuz ve tümen komutanlarımız, hatta Anadolu’daki 5.Kolordumuz Kurmayları, Seddülbahir ve Kaba Tepe kumsallarında karaya çıkacaklarından emin oldukları hâlde Alman Mareşal, Bolayır ve Anadolu kıyılarında karaya çıkacaklarına inanıyorlardı.” diye yazmaktadır. 

Zaman yine Mustafa Kemal’i ve Türk kurmaylarını haklı çıkmıştır. Bu konuda Mustafa Kemal’in 3 Mayıs 1915’te Enver Paşa’ya mektup yazdığını Alman kurmaylarının zaaflarından rahatsızlık duyduğunu belirmiştik.

İngiliz Generali Hamilton, çıkarmadan önce birliklerine şu emri vermişti:

“Önümüzde, yeni zaman savaşlarında eşi görülmemiş bir macera bulunmaktadır.. Gelibolu Yarımada'sına bir kez ayak bastıktan sonra, sonuna kadar savaşmak zorundasınız. Bütün dünya bizim ilerlememizi gözetliyor.”

Buna karşı Mustafa Kemal Arıburnu Kuvvetleri Komutanı olarak 8 Mayıs’ta askerlerinden şunu istemişti. “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içerisinde yerimize başka kuvvetler geçebilir”

Mayıs ayı sonlarında Çanakkale Boğaz harekâtına karşı olan Fisher “Çanakkale sersemliğine artık daha fazla katlanamayacağını, İskoçya’ya gedeceğini” söyleyerek istifa etmiştir.Fisher’in istifa haberini alan muhalefetin baskılarıyla Deniz Bakanı Churchillde görevinden ayrılmıştır. II. Dünya Savaşı başlayıncaya kadar oraya dönemeyecekti.

Kara Savaşlarında Haziran ayı sonları ile Temmuz başlarına Zığındere Savaşı damgasını vurmuştur.Güney Grubu Sağ Kanat komutanlığına Faik Paşa atamıştı. Topçu desteği olmadan süngü ile hücum etmek başarılı olamaz diyerek Ordu Komutanı Liman Von Sanders’i uyarmıştı. Liman Von Sanders düşmanın atılması emrini verdi. Fakat başarılı olunamadı. 5 Temmuz’da taarruz yeniden başladı. Zığın dere Savaşı, ateş desteğinden yoksun yapılan karşı taarruzlarla 16 bin memleket evladı kaybetmemize sebep olmuştur.

Savaşta sıklet merkezinden maksat insan yığınları değildir. Ateş yoğunluğu önemlidir. Hiçbir muharebede 1,5 km’lik bir yerde beş tümen toplamamış ve sonuçta kayıplar  bu kadar büyük olmamıştır.

Conk bayır’ı ve Anafartalar da karşılaştıkları savunma yüzünden ilerleyemeyen İngiliz ve Fransızlar, 6/7 Ağustos’ta Arıburnu’na da kuvvet çıkarmışlardı. Ama İngiliz General Kitchener ilerlemeyi başaramamıştı. 8/9 Ağustos Anafartalar Grup Komutanlığını Fevzi Çakmak’tan Mustafa Kemal devralmıştır. Fevzi Çakmak’ın kardeşi de Mustafa Kemal’in kumandasında Conkbayır’ın da şehit düşmüştür.

Ağustos başındaki kanlı saldırılardan sonra Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlar artık bir siper kavgasına dönüşmüştür. Bulundukları yerlerde siperlere girerek tutunmaya çalışan İngiliz ve Fransızlar Dünya Savaşı'nın öteki cephelerdeki gidişini beklemeye koyulmuşlardı. Nihayet 19 Aralık 1915’te buradaki birliklerini geriçekmeye başlamışlardı. 9 Ocak 1916’da son İngiliz birlikleri de Gelibolu’yu boşalttı. Geride fişek delikleriyle dolu siperler ve Türk tümenini dört ay daha geçindirebilecek erzak bırakarak gitti.

Mustafa Kemal,Kemal yeri’nde yanında bulunan subaylara saldırı emri vermeden önce şöyle hitap etmiştir. “Düşmanın, altı günden beri ikidefa saldırarak sarstığımız ve arazinin sarplığından dolayı sonuç alana kadar şiddetli takip edememek yüzünden barına bilen kısımlarının korunmasında çıkarmakta olduğu ve fakat şimdiye kadar mahvettiğimiz kuvvetlerinin iki tümenden fazla olduğu anlaşılmıştır. Seddülbahir’de ve Kumkale taraflarında da durum hemen hemen aynı olmuştur. Karşımızda olan düşmanı, bir kişi kalana kadar hepimiz ölerek her ne olursa olsun denize dökmek gerektiği kanaatindeyim.Durumumuz düşmana göre zayıf değildir. Düşmanın manevi gücü tamamen yok olmuştur. Devamlı siper yaparak kendisine sığınacak yer aramaktadır.Siperlerinin civarına birkaç mermi düşmekle derhal kendi gözlerinizle gördünüz.Düşmanı büsbütün kaçırmak için daha fazla düşünmeye gerek yoktur. İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerde Balkan utancının ikinci bir devresini görmektense buraya ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını kesinlikle kabul etmem. Şayet böyleleri olduğunu hissederseniz derhal onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim. Şimdiye kadar elde ettiğimiz başarıyı tamamlamak için emrim altına verilen taze kuvvetler savaş hattına ulaşmaktadırlar.”

Mustafa Kemal,Arıburnu kuvvetleri kumandanlığı sırasında askerlerine şu sözleri söylemişti: “Benimle beraber burada savaşan bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki bize verilen namus görevini tamamen yerine getirmek için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil bütün milletimizin sonsuza dek mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini hepinize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın benimle aynı fikirde olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphe yoktur.”

Mustafa Kemal Ruşen Eşref’e 1918 yılında Yeni Mecmua Çanakkale Özel Sayısı için verdiği röportajda;

- “Biz kişisel kahramanlık sahneleriyle ilgilenmiyoruz. Yalnız size Bomba sırtı Olayı'nı anlatmadan geçemeyeceğim.Karşılıklı siperler arasında mesafeniz 8 metre yani ölüm kesin. Birinci siperdekiler,hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor. İkinci dekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek bir ölçü ve tevekkülle biliyor musunuz?Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir çekingenlik bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar, bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. Bu,Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir örnektir.Emin olmalısınız ki Çanakkale Savaşı’nı kazandıran bu yüksek ruhtur.”    

Osmanlı Harbiye Nezareti resmî propaganda dergisi kapağına Mustafa Kemal’in bir portresini basmak istediğinde, Enver Paşa bunu engellemiş, başarıları kendisini aşmaya başlayan bir çağdaşını resmî kanallarla kahraman ilan etmeyi istememiştir.Amcası Halil Paşa’nın resmini koydurmuştur.

Mustafa Kemal’e bundan sonra 16. Ordu Komutanlığı verilmiş ve Ruslara karşı savaşmak üzere Doğu Anadolu’ya gönderilmiştir.

8 aydan fazla süren kara savaşlarında taraflar ağır kayıplara uğramışlardı. Ama İstanbul kurtarılmış, Çanakkale’nin geçilmezliği kanıtlanmıştı. Asıl önemlisi I. Dünya Savaşı süresince zafer kazanılan tek cephe Çanakkale Cephesi olmuştu. Bu tüm Türk kamuoyuna moral bir güç verirken Anafartalar Kahramanı sanı verilen bir komutanın, Mustafa Kemal’in ortaya çıkmasını da sağlamıştı.

Sonuç olarak;Çanakkale Savaşlarına bütün olarak bakıldığında başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi Batı ve Doğu Türklüğünün ve Asya kıtasının kaderi olduğu görülecektir.Deniz Zaferiyle Cevat Paşa, “18 Mart Kahramanı” olarak, kara savaşlarıyla da Mustafa Kemal, “Anafartalar Kahramanı” ve “İstanbul’u Kurtaran Adam” olarak tarihe geçmişlerdir. Cevat Paşa, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Harbiye Nazırlığı’ndaki faaliyetleri ile Mustafa Kemal’in Samsun’a müfettiş olarak görevlendirilmesinde de etkili olmuş bir isimdir. Yani Çanakkale, Millî Mücadele kadrolarının da oluşmasına etki etmiş, emperyalizme karşı da insanlığave medeniyete bir ışık olmuştur. Bununla birlikte Mustafa Kemal’in ifadesiyle Balkan Savaşlarında alnımıza sürülen karaleke Çanakkale Savaşları ile temizlenmiştir.

Çanakkale bugünkü varlığımızın ön sözüdür. Henüz son söz söylenmemiştir. Başta Çanakkale şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimizi saygıyla anıyor, zaferin 102. yıl dönümünü kutluyorum.

Varlığınız Türk varlığına armağan olsun!

 

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

 

ALİ, Emin-BEHİÇ, Kemal, Karaya VuranUmutlar, haz. Muzaffer Albayrak, İstanbul, 2008, Karma Kitaplar.

ARTUÇ, İbrahim, 1915 Çanakkale Savaşı,İstanbul, 2004, Kastaş Yayınları.

ATATÜRK, Kemal-CONKER Nuri,  Zabit ve Kumandan-Zabit ve Kumandan İleHasbıhal, Ankara, 1981, Kültür Bakanlığı Yayınları.

PALMER, Alan, Osmanlı İmparatorluğu, Son ÜçYüz Yıl Bir Çöküşün Yeni Tarihi, İstanbul, 1995, Yeni Yüz Yıl Yay.   

ÜNAYDIN, Ruşen Eşref, Mustafa KemalÇanakkale’yi Anlatıyor, (haz. Muzaffer Albayrak), İstanbul, 2007, KarmaKitaplar.