MAZİDEN İSTİKBALE: TÜRK’ÜN ÖZ DAVASI “TURANCILIK”
Selim YILDIZ
Tutsak Türk’ün kurtulması
Kim demiş ki güç görünür
Umutsuzluk us işi mi
Bozkurt dağda geç görünür
(Erk Yurtsever)
Turancılık, bir anlamda Panslavizme ve Batı kolonyalizmine karşı ortaya çıkan ve Türk halklarının ortak bir devlet etrafında siyasi birlik kazanmasını amaç edinen bir hareket olarak tanımlanmaktadır. Coğrafi olarak sınırları İran’ın kuzeydoğusundan başlayan Aral Gölü’yle Çin’in işgali altındaki Türkistan’a dayanan ve kabaca eski Sovyet Türkistan’ına tekabül eden alanın, tarihî kayıtlarda “Turan” olarak adlandırıldığı görülmektedir. “Turan”, özünde büyük Türkistan demektir.
“Turan”ı Hüseyinzâde Ali Bey’den öğrenen Ziya Gökalp’ta “Turan”, ilk olarak ana yurdu ifade ediyordu. Sonra Türk’ün yaşadığı yerler, esaret altındaki Türkleri kurtarmak, Türk Birliği ve cihan hâkimiyeti olarak genişlemekteydi. “Lisan” adlı şiirinde “Tek dilli kümeyiz.” derken de ortak kültür ve dil etrafında birleşebilmeyi ifade ediyordu. “Turan” teriminin Türkçü hareket içerisinde yaygın olarak kullanımı, Gökalp etkisiyle mümkün olmuştur. Ziya Gökalp, “Turan”ı, bütün Türkler arasında neredeyse mistik bir bağ oluşturan efsanevi bir ülke anlamında yaygınlaştırmıştı. Gökalp’in 1911’de yayımladığı şiirinde yer alan “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan/Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.” mısrası bu mistik bağın sembolüydü.
Gökalp, “Türkçülük Nasıl Doğdu? ”başlıklı yazısında, Türkçülükle halkçılığın bir mürşidi ve ilk siyasi cemiyetin müsebbibi olarak gördüğü Hüseyinzâde Ali Bey’in Petersburg Darülfünununda iki tesir altında kaldığını yazmaktadır. Ali Bey, Panslavizmden Pantürkizm mefkûresini çıkardığı gibi, sosyalizmden de halkçılık ahlakını almıştır. Namık Kemal’in “Vatan” isminde bir tiyatro yazdığını müderrislerden duyunca da Türkiye’nin bütün Türkler için bir ana vatan olduğunu anlamış ve Türk Birliği’ne dair ilk şiir olan “Turan Manzûmesi”ni yazmıştır. Hüseyinzâde Ali Bey, Yunan Muharebesi’ne katıldıktan sonra da Ağaoğlu Ahmet ile birlikte millî ve fikrî uyanış yolunda Kafkasya’daki Sünni ve Şii cemaatleri arasındaki ihtilafı kaldırmaya çalışmıştır. 1890’lı yıllarda yazılan ve Turancılık ülküsünün ilk şiiri olan bu eser maalesef zamanında yayımlanmamış ancak 1915’te Hüseyinzâde Ali Bey’in hafızasında kalan mısralar Yusuf Akçura tarafından tespit olunmuştur. Türklerin ve Macarların aynı kökten geldiğini, İncil ve Kur’an’ın ayıramayacağını, Cengizleri, Timurları, Fatihleri anlattığı bu manzumeyi Tıbbıyede talebe iken yazdığını Yusuf Akçura da doğrulamaktadır. Yusuf Akçura ayrıca Hüseyinzâde Ali’nin “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Avrupalılaşmak” lüzumuna aslında daha önce dikkat çektiğini bildirmektedir. Nitekim Hüseyinzâde Ali Bey, Hacı Zeynelebidin Aka Takiyef, Ahmet Bey Akayef ve Ali Merdan Bey Topçubaşef ile birlikte Rusya’da ilk yevmi Türkçe gazete olan “Hayat”ı müşterek tesis etmişler, Hüseyinzâde Ali Bey, “Hayat”ın müdür ve başmuharrirliğinde bulunarak bazı eserler yayınlamıştır. Burada “Türkler Kimdir ve Kimlerden İbarettir”, “Bize Hangi İlimler Lazımdır”, “Yazımız, Dilimiz, Birinci Yılımız” gibi makaleler kaleme almış, “Bize Hangi İlimler Lazımdır” adlı makalede vatandaşların yaşayabilmesi ve terakki edebilmesi için “Türkleşmek, İslamlaşmak, Avrupalılaşmak” lüzumunu dile getirmiştir. Hüseyinzâde Ali, Füyûzât’ın 24 numaralı nüshasında (26 Eylül 1907) da “İntikad Ediyoruz, İntikad Olunuruz” serlevhalı makalesinde ise “Füyûzât’ın tuttuğu yol Türklük, Müslümanlık ve Avrupalılıktır; Türk hissiyatı ile mütehassıs, İslam dini ile mütedeyyin ve Avrupa medeniyet-i hâzırasıyla mütemeddin olmalıdır.” demekteydi. Fakat bu üç prensibi asıl yaşatan, Türkçülere iyiden iyiye benimseten Ziya Gökalp olmuştur. Hüseyinzâde Ali Bey de basit ve tahmine dayalı bir ifadeden ibaret kalan ancak ilk olarak ortaya atılan bu fikirler Ziya Bey tarafından çok araştırılıp incelenmiş, genişletilmiş ve ancak onun yazılı ve sözlü telkinleri sayesinde bugünkü kıymetini kazanmıştır. Mehmet Emin Resulzâde de Ağustos 1915’te yayımlamaya başladığı “Açık Söz” gazetesinde “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” başlığı altında Azerbaycan Türkçülerinin fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Bu gazete, millî ve kültür müesseselerindeki Müslüman sıfatı yerine de Türk sıfatını kullanmaya başlamıştır. Esasında Turancılık, bir tarafta çökmeye yüz tutmuş, bir tarafta da esaret altında yaşayan Türk’ün kurtuluş yolu ve arayışı olarak belirmiş, siyasi amaçlar üzerinde kendini göstermiş, daha sonra mistik bağ ve müebbet vatan söylemiyle millî ülküye dönüşmüştür. Turancılık, aynı soyun ve kültürün evlatlarının ortak bir vatanda yaşaması, geleceğe yürümesi yolunda bir uyanış, bu noktada tarihin ve coğrafyanın yeniden dirilişi, medenî anlamda yükselişi yolunda bir bayrak olmuştur. II. Meşrutiyet yıllarında Ziya Gökalp’ı Türkçülük hareketinin başında bulunan ve bi-payan gafletleriyle vatanın parçalanması gibi bir hâli manen hazırlayan mecânin-i ukalâdan biri olarak tasvir eden ve İslamcılığı daha şâmil ve vâsi bir siyaset olarak gören Hüseyin Kâzım, Türkçülüğü nasyonalizmin mukabili olarak değerlendirmiş, “En evvel Müslüman sonra Türk’üz” demiş ve Turan ve Turancılığa karşı da Halil Nihad Bey’in “Şu mübarek vatanın ismine Turan diyenin/Akibet son yeri Turan olur inşallah” dizeleriyle tepki göstermiştir. Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden Tahsin Ünal ise Gökalp’ın “Turan”ının “Ne Hint’tedir ne Çin’de, Türk ruhunun içindedir.” şeklindeki mısrasında saklı olduğunu, Abdullah Cevdet’in de “İçtihat” dergisinde (18 Temmuz 1913) “Benim anladığım Turan, okul, saban ve fabrikadır. Turan’a Avrupa’nın, Amerika’nın ve Japonya’nın üniversite ve fabrikalarından geçerek gidilir.” dediğini yazmaktadır. Ünal’a göre bu hâliyle Turan, Türkiye sınırları içindeki Türkleri bilinçlendirmek ve kalkındırmak idealinden ve düşüncesinden başka bir şey değildir.
Atatürk Dönemi’nde Turancılık, Türkçülük hareketi olarak ulus devletin öngördüğü boyutta ve zorunlulukları ölçüsünde devam etmiş, Türkiye dışında kalan Türklere sevgi ve kültür bağları ile bağlı olunacağı ifade edilmiştir. Diğer yandan önemli bir husus ise Türk milliyetçiliğindeki süreklilik ve 1800’lü yılların son çeyreğinde bütün Türk dünyasında başlayan aydınlanma hareketi doğrultusunda Atatürk Dönemi’nde ve sonrasında Türkiye Türklüğü dışından birçok ilim adamının Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsallaşmasında görev almış olmalarıdır. Türk tarihinin yazılmasında ve bütün olarak ele alınmasında büyük katkıları olan Zeki Velidi Togan, Azerbayan Kültür Derneği kurucularından Mehmet Emin Resulzade, Türk Dili isimli kitabına Atatürk’ün ön söz yazdığı Sadri Maksudi Arsal, Türk kültürüne kazandırdığı eserlerle Reşit Rahmeti Arat, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Sosyoloji Bölümü hocalığı yapan Tahir Çağatay, Fuat Köprülü’nün asistanlığını yapmış olan Akdes Nimet Kurat, Kazan Türklerinden olup Türk lehçeleri üzerine çalışmaları olan Saadet Çağatay, yine Kazan Türklerinden olan Ahmet Temir, Altan Deliorman’ın babası ve Bulgaristan Türklerinden olan, Bulgaristan Razgard’da ilk Türk matbaasını kuran Necmettin Deliorman, 1921’de Buhara Cumhurbaşkanı olan ve daha sonra Türkiye ile Türkistan arasında köprü olan ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsünün kurucularından Osman Hoca bu isimlerden bazılarıdır. Türkiye’nin Atatürk Dönemi’nde Bakü Türkoloji Kongresi’ne (1926) delege göndermesi ve ortak alfabe konusuna olan desteği, Atatürk Dönemi’nde Türklüğün araştırılmasına verilen önem, Bulgaristan’ın Razgard kasabasında meydana gelen olaylara karşı gösterilen tepki Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Romanya elçiliğine getirilmesi ve Gagauzlar’la ilgilenmesi ve ilerleyen yıllarda resmî milliyetçilik dışında gelişme gösteren ve daha çok Atsız ve çevresiyle varlığını ortaya koyan Türk milliyetçilerinin dergi ve gazete faaliyetleri ile Dış Türkler konusunu bir şuura dönüştürmesi, konuyu Türk milliyetçilerinin temel meseleleri arasına sokmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet ve Alman orduları saflarında Türklerin bulunması da Dış Türkler meselesini daha aktif hâle getirmiş, savaştan sonra komünizmle mücadelenin dünya genelinde önem kazanması ise Türk milliyetçilerinin Sovyet egemenliğindeki Türklere ve diğer Türklere olan ilgisini artırmasını sağlamıştır. Bu süreçte Türkiye, yarısı Sovyetler Birliği ve İngiltere, diğer yarısı da Alman etkisinde olan bir ateş çemberi ile çevrelenmiş durumdaydı. Alman ordularının Sovyetler Birliği topraklarında hızla ilerlemeleri mülteci Türk liderleri arasında olduğu kadar Türkiye’deki Türkçü çevrelerde de ciddi bir heyecan ve hoşnutluk yaratmıştır. Bu çerçevede görünüşte Sabahattin Ali-Atsız Davası gibi görünen ancak hakikatte resmî milliyetçilik ile Atsız’ın temsil ettiği milliyetçilik düşüncesinin çarpışması olan davalar sürecinde esir Türk bölgelerine yönelik düşünce de sesini duyurmaya başlamıştır. Bu süreçte Turancılık suçlamasıyla yargılanan 23 Türk milliyetçisi içinde ileride Türk milliyetçiliğinin genişlemesine ve büyümesine liderlik yapacak olan Alparslan Türkeş de bulunuyordu. Irkçılık suçlamalarını kabul etmeyen Türkeş’in sorgulama sırasında verdiği ifadeler, aynı zamanda savunulan Türk milliyetçiliği anlayışının sınırlarını ve varlık nedenini ortaya koyması açısından da önemlidir. Bu ifadeler şu şekildedir:
“Biz milliyetçiyiz. Biz bütün Türklerin, dünyada yaşayan bütün Türklerin mutlu olmasını istiyoruz, esaretten kurtulmasını istiyoruz. Yani bu fikir, eğer Turancılıksa; bu fikri taşıyoruz. Biz komünizme karşıyız. Komünizm ideolojisi, beğenmediğimiz bir siyasi ve iktisadi görüştür. Biz, milliyetçi yazılar yazmayı, memlekete hizmet kabul ettik. Onun için Orkun dergisine yazı gönderdim. Nihal Atsız Bey’le zaman zaman memleket meseleleri üzerine mektuplaştık.”
Burada hemen şunu da ifade edelim ki Türkeş’e göre Turan, yani Türk Birliği yalnız Asya’dakiler değil, bütün Türklerdir. Türkeş, Atsız’la konuşmalarında “Mazide olmuş olan şeyler istikbalde de olabilir.” şeklinde Ali Fuat Paşa’ya ait olduğunu söylediği sözün doğruluğu üzerinde Türklerin Oğuz Han zamanında birleştikleri gibi istikbalde de birleşebileceklerini konuştuklarını da bildirmektedir. Bu süreçte Cumhurbaşkanı İnönü’nün, 19 Mayıs 1944’te yayımladığı nutukta Atsız ve çevresini fesatçı ve vatan haini olarak itham ettiğini görüyoruz. İnönü bu nutukta, Turancılar, Türk milletini bütün komşuları ile onarılmaz bir surette yara açtıkları, şuursuz ve vicdansız fesatçılıkla, genç çocukları ve vatandaşları kandırmakla itham edilmiş, Cumhuriyet’in bütün tedbirlerinin bunlara karşı kullanılacağı ifade edilmiştir. Bu tarihlerde basında İnönü’nün nutku ile paralel yazılar yazıldığı, Turancı akımın eleştirildiği de görülmektedir. Ahmet Hamdi Başar, “Barış Dünyası” dergisinde yayınlanan bir yazısında, “Hiçbir tehlike milletimiz için kendi öz davalarını, kendi kanının davalarını… maske yaparak, ortaya çıkacak bu hain, milletin düşmanı, emperyalist ve millet dışı Türkçülük davası kadar düşmanca ve canavarca olamaz” derken Atay da“ırkçılık, iç harp; Turancılık, dış harp demekti.” diyordu. Ancak şaşırtıcı olan bir durum da Turancılığa yakın “Çınaraltı” dergisinde, Orhan Seyfi Orhon’un İnönü’nün nutku dışında kalan taşkınlıklara sadece hıyanet adı verilebileceğini söylemesidir. Buna karşın Hüseyin Nihâl Atsız, hayatı boyunca bütün Türk dünyasının sıkıntıları ile daima ilgilenmeye ve bunları dile getirmeye çalışmıştır. Atsız’ın Kerkük’te Türkmenlere karşı yapılan katliamın 6. Yıl dönümünde “Ötüken”i Kerkük Özel Sayısı olarak çıkardığı görülmektedir. Doğu Türkistan, Kıbrıs ve İran Türklerinin meseleleri bu çerçevede yazılarının ana konuları olmuştur. Dış Türklerin savunucusu olan Atsız, hocası Zeki Velidi Togan’ın ölüm yıl dönümünde “Ötüken”i özel sayı olarak neşrettiği gibi Abdülkadir İnan, M. Sadık Aran, Kırımlı Edige Mustafa Kırımal, vatansız bir Macar mülteci olan İmre von Taht ile de münasebet halinde olmuştur. Atsız, Kazak Türklerinden olan Hasan Oraltay’ın “Alaş” isimli kitabına da bir takdim yazısı yazmıştır. Doğu Türkistan davasının önemli isimlerinden olan Hızırbek Gayretullah da 1958’de Atsız’la tanışmıştır. Turancılığın macera olarak tasvir edilmesine Atsız, Turancılığın kültür birliğini sağlamak olarak tanımlanmasına da karşıdır. Ona göre kültür birliği tek millet olmakla mümkündü. Bu da siyasi birlikle sağlanabilirdi. Atsız, “Daha eski tarihimizde Babür’ün 10 bin kişiyle Hindistan'a dalması, Yavuz'un 30 bin kişiyle çölü geçerek Mısır'a girmesi birer macera değil miydi? Evet, Napoleon ve Hitler'in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla bitti diye berikilerin değeri azalır mı? Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması şaşırtıcı bir macera değil midir?” diye sormakta, Turancılığı kutlu bir hedef olarak ele almakta ve şunları söylemektedir:
“Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türkleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir.”
Türk milliyetçiliğinin 1960’larda siyasi organizasyonu olan CKMP ve bu partinin MHP adını almasıyla başlayan süreçte de Dış Türkler konusu başta Alparslan Türkeş olmak üzere Türk milliyetçilerinin, milliyetçi gençlik teşkilatlarının ve milliyetçi derneklerin gündeminde olmuş, Turancılık davası, esir Türklerin kurtarılması, onların istiklali ve komünizmle mücadele şeklinde devam etmiştir. Türkeş’e göre, dünyanın neresinde Türk varsa bu Türklerin iyi durumda olmaları, yükselmeleri, korunmaları, kendilerine mümkün olan her türlü desteğin sağlanması Türk milliyetçiliğinin şaşmaz düsturudur. Türkiye sınırları dışında kalan bütün Türkleri Türk milleti deyiminin içinde ele alan Türkeş, günün şartları içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün Türklük meselelerinin sahibi ve temel varlığı olarak görmekle birlikte Türkiye’nin birinci planda ele alınmasını da zaruri görmüştür. Bununla birlikte Türk milliyetçileri, 1990’lara kadar Turancı-ırkçı suçlamalarına, siyaset sahasında olumsuz propagandalara maruz kalmalarına rağmen 1990’larda “Türklüğün Yeni Düzeni” ve “Lider Ülke Türkiye” vizyonuyla Turancılığı çağın ruhuna uygun olarak yaşatmayı sürdürmüşlerdir.
Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin çöküşünün hızlandığı bir süreçte beka kaygısı üzerinde hem Türklüğün ayakta kalması, millî kimliğin bulunması hem de Rusya hâkimiyetindeki Türkler arasındaki uyanışın bir sonucu olarak ortaya çıkan Turancılık, Türkiye ve dünya siyasetinde zaman zaman kırılmalar yaşamış olsa da günümüze kadar bir millî ülkü olarak yaşamaya devam etmiştir. Zamanın koşullarına göre ifade şekilleri ve yöntemlerinde değişikliler olsa da bu millî ülkünün bugün dünyada soydaşlıktan öte millettaşlık ruhuna bürünerek büyümesi bütün Türk milliyetçilerinin ortak düşüncesi hâline gelmiştir. Bunun için gelinen noktada dünyadaki bütün Türklerin siyasi, ekonomik ve kültürel yönden bilinçlendirilmesi ve kalkınması için çalışılması “Turan” ülküsünün kendisidir.
…
Çapar Tengizi'nden Tuna'ya “a'lem”
Buyruğunla Türk'e “el”dir yâ Rabbî
Tomurcuk çatladı börü başlıyı
Tanrıdağlarına kaldır yâ Rabbî
Levh-i mahfûzunda Türk için varsa
Kara yazıları sildir yâ Rabbî
Erk Yurtsever
KAYNAKÇA
Akçuraoğlu Yusuf, “Ceditçiliğin Tarihinden: Hüseyinzâde Ali Bey”, Türkiye Günlüğü, Sayı: 21, Kış 1992.
Andican, Ahat, Türkistan Mücadelesi, Ötüken Yayınları, İstanbul 2020.
Anzerlioğlu, Yonca, “Hamdullah Suphi ve Gagauz Türkleri”, Hamdullah Suphi ve Gagauzlar içinde (143-152), Prof. Dr. Mehmet Şahingöz, Doç. Dr. Alper Alp (ed.), Türk Yurdu Yayınları, Ankara 2016.
Atsız, Hüseyin Nihal, “Turancılık”, Ötüken, 30 Nisan 1973, Sayı: 6.
Darendelioğlu, İlhan, Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri, Anda Dağıtım, İstanbul 1975.
Hacıeminoğlu, Necmettin, Milliyetçilik, Ülkücülük, Aydınlar, 2. Baskı, Töre-Devlet Yayınları, Ankara 1976.
Kara, İsmail, Hüseyin Kâzım Kadri Ziya Gökalp ve Türkçülüğün Esasları, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1987.
Koçak, Cemil, Tek Parti: Cumhuriyet ve Şefler, 1. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2016.
Nalbantoğlu, Muhiddin, Alparslan Türkeş ile Tarihi Aydınlatan Sohbetler, Toker Yayınları, İstanbul 2010.
Özcan, Ömer, Türkçüler: Cumhuriyet Devrinde Bir İdealin Takipçileri, Dergâh Yayınları, İstanbul 2020.
Özdoğan, Günay Göksu, “Dünya’da ve Türkiye’de Turancılık”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt: 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2002.
Özdoğan, Günay Göksu, “Turan”dan “Bozkurt”a (1931-1946), 5. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2019.
Sançar, Nejdet, İnönü İle Hesaplaşma, Afşın Yayınları, Ankara 1973.
Şimşir, Sabahattin, “Mehmed Emin Resulzâde’nin Türkçülük Hakkındaki Görüşleri”, 3 Mayıs 1944 50. Yıl Türkçülük Armağanı, Prof. Dr. İsmail Aka, Dr. Turan Akkoyunlu, Cansever Tanyeri, Cahit Telci (Yayın Kurulu), Akademi Kitapevi, İzmir 1994.
Türk, Vahit, “1926 Bakü Türkoloji Kurultayı”, Türkiz, Yıl: 2012 (3), Sayı: 17.
Türkeş, Alparslan, Milliyetçilik, Selim Yıldız (Ed.), Berikan Yayınevi, Ankara 2022
Uca, Alaattin, Ali Bey Hüseyinzade “Turan” Hayatı, Fikirleri ve Eserleri, 1. Baskı, Kömen Yayınları, Konya 2017.
Ünal, Tahsin, Fikir Akımları ve Emperyalizm, Ali Güler, Suat Akgül (yay. hzl.), Berikan Yayınları, Ankara 2000.
Yalçın, Semih, Türk Milliyetçiliğinin Bir Hizmetkârı Alparslan Türkeş, 2. Baskı, Sivas Ülkü Ocakları Yayını, Ankara 2001.
Yaman, Ertuğrul vd. Türkiye’deki Türk Dünyası, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2015.
Yıldız, Selim, Tarihten Fikre Fikirden Siyasete Makaleler I, Berikan Yayınevi, Ankara 2018.
Yıldız, Selim, “Siyasi Sınırlardan Türklüğün Yeni Düzenine: Dış Türkler Meselesinin Devlet Politikası Haline Gelmesinde Türk Milliyetçilerinin Etkilerine Bakış”, Tamga Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 1, Cilt: 1, Sayı: 1 (Kış/Aralık 2022).
Ziya Gökalp, “Türkçülük Nasıl Doğdu?”, Modern Türk Düşüncesinde Milliyetçilik, Mehmet Kaan Çelen, Haluk Kaycı (hzl.), Bilge Oğuz Yayınları, İstanbul 2014.
Resulzade, Mehmet Emin, Pan-Turanizm ve Kafkasya Meselesi, Vügar İmanbeyli (Rusça'dan Çev.), Ötüken Neşriyat, İstanbul 2020.