MİLLİ DOKTRİN ÜZERİNDE YÜKSELEN BAYRAK: MHP
Varlığı Türk varlığına armağan ve adak olan Milliyetçi Hareket Partisinin 50. yılı kutlu olsun.
Selim YILDIZ
Türk milletinin 19 Mayıs 1919’da başlayan Millî Mücadele ile ikinci kez Ergenekon’dan çıkışını sağlayan Bozkurt Mustafa Kemal Paşa, Türkiye’yi millî bir temelde kurumsallaştırmaya çalışırken bir taraftan da bu yönde inkılaplar yapılmaya başlanmıştı. İdeoloji çağında dönüşüm, kanlı savaşlardan yeni çıkmış Türk milleti için kolay olmayacaktır.
Atatürk Dönemi’nde fiilen uygulanan, varlığını sürdüren ve hissettiren milliyetçilik, 1930’larda Şevket Süreyya Aydemir öncülüğünde ve Kadro dergisi etrafında başlayan Kadro hareketi ile inkılabın ideolojisi olarak tasarlanan Kemalist düşünce üzerinde inşa edilmeye çalışılmış ancak Atatürk’ün emri ile derginin kapatılması sonucu hareket de başarıya ulaşamamıştı. Ulusal solun başlangıcı olarak görülen Kadro hareketini, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) CHP’ye sızması veya CHP ile bütünleşme taktiği olarak değerlendirenler de bulunmaktadır. Diğer taraftan tüm Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca devleti ele geçirme, rejimi değiştirme, rejimi ortadan kaldırmaya dönük faaliyetler hep olagelmiştir. Bu çerçevede komünist, sosyalist, faşist, siyasi ümmetçi yapılar zaman zaman aksiyon göstermiştir. Bu çerçevede Nihal Atsız’ın bir yazısında Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden iki yapı olarak “Kürtçüler” ve “siyasal İslamcıları” göstermesi temelsiz ve tesadüf söylenmediği açıktır.
Millî mihver Atatürk Dönemi’nde millî politika ve uygulamalarla varlığını hissettirmiş olan CHP sonraki yıllarda mesela İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde Türk milliyetçilerine yönelik tutumu (1944 Olayları), 1960 sonrasında ise Marksizme kapı aralaması yönüyle olumsuz anılagelmiş, kuruluş felsefesinden uzaklaşmıştır.
Türkiye’de milliyetçiliğin sivil bir nitelik kazanarak kendini göstermesi ve sahada görünmesi de böylece Atatürk’ten sonraki CHP iktidarları döneminde, II. Dünya Savaşı yıllarında söz konusu olacaktır. Bu milliyetçilik, yukarıda aksiyon gösterdiğini söylediğimiz yapılara karşı da kendini göstermiş, millî şuur ve millî ruha tehdit oluşturan tüm yapılara karşı adeta siper olmuştur. İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde kasıtlı olarak Irkçılık-Turancılık Davası olarak yansıtılan ve 23 Türk milliyetçisinin yargılanmaları ile tarihe geçen davalar esasında Türkiye’de milliyetçilik düşüncesini fikirden harekete geçirecekti. O günlerde devlet düşmanı ve hain damgası vurularak sözde adalet huzuruna çıkarılarak açık alınla hesap veren 23 Türk milliyetçisinin isimleri şöyleydi: Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkan, İsmet Rasim Tümtürk, Cihad Savaşer, Muzaffer Eriş, Zeki Sofuoğlu, Hikmet Tanyu, Sait Bilgiç, Cemal Oğuz Öcal, Cebbar Şenel, Hamza Sadi Özbek, Nurullah Barıman, Fehiman Altan, Fazıl Hisarcıklı, Saim Bayrak, Yusuf Kadıgil. 23 Türk milliyetçisi içinde bilhassa Hüseyin Nihal Atsız etrafında gelişen hareket bugünlere uzanan Türk milliyetçiliği açısından âdeta bir okul olmuştur. Alparslan Türkeş ise bu okuldan faydalanmasını bilmiş, siyaset sahnesinde Türkiye’de doktriner milliyetçiliğin öncüsü olmuştur.
Atatürk Dönemi’nde başarıya ulaşamayan çok partili siyasi yaşam, İnönü Dönemi milliyetçilere yönelik tutum ve davranışlar, İnönü’nün tutarsız politikaları ve CHP çevrelerinin politikaları, tam anlamıyla güçlü ve bağımsız bir ekonominin inşa edilemeyişi, gerçek anlamda millettten kopuk aydın ve idareci kadrolar, kökü dışarıda yabancı kuvvet ve ideolojilerin varlığı, yabancıyı taklit, yeter söz milletin sloganıyla yola çıkmış bulunan Demokrat Partinin de on yıllık ikitidarı döneminde Büyük Türkiye ideali ve anlayışından yoksun olarak hareket etmesi, DP’nin tepki partisi olması, yine bu dönemde de milliyetçilere yönelik benzer tutum ve davranışların devam etmesi, 27 Mayıs İhtilali, ihtilal sonrası hazırlanan Anayasa’da yabancı kuvvet ve ideolojilerin de palazlanması, İnönü hükûmetlerinin ve koalisyon hükûmetlerinin muktedir olamaması, Genelkurmay Başkanlarının Cumhurbaşkanı olması, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin (CKMP) kendini hissettirememesi, kuvvetten yoksun olması ve guruplaşmalar, Adalet Partisi’nin (AP) menfaate ve acze dayalı politikaları, dış Türklerin içinde bulunduğu durum esasında Milliyetçi Hareket için bir tecrübe, birikim ve ortaya çıkış sebebi olmuştur dememiz mümkündür.
Milliyetçi Hareket Partisi dönemin aydınları, hocaları, birtakım dergi ve gazete köşe yazarları, az sayıda orta sınıfa ulaşılmış bir iletişim ve çabanın nihayetinde gençliğin emeği sonucu, Alparslan Türkeş’in liderliği ve kurmaylığında kurulmuş, bugünlere gelmiş, doktriner milliyetçilik üzerine inşa edilmiş bir hareketin adıdır. Milliyetçi Hareket adından da anlaşılacağı üzere bir dava, millî yolda millî şuurun yoğurup şekillendirdiği, Türkiye’nin ve Türklüğün ihtiyaçlarından doğmuş bir harekettir. Necdet Sevinç, Ülkücü Kadro dergisinin ilk sayısında fikir ve düzen kavgası olarak nitelediği hareket hakkında şunları söylemektedir:
“…Bu liberal ve kapitalist düzenin yerine, doktriner Türk milliyetçiliği düzenini kurmak kavgasıdır MHP’nin kavgası.
Öyleyse Genel İdare Kuruluna seçilecek olanlara da hem düşman ideoloji ajanlarının sızmasını önlemek için hem de parti dinamikliğinin sürekliliği için doktriner Türk milliyetçiliği aranmalıdır.
Doktriner partiler, iktidara gelmeseler, hatta parlamentoya bir grup sokmasalar bile, ülke yönetiminde etkin olan partilerdir.
Kitle partisi olmaya özenmeyen partilerdir doktrin partileri! Bu gibi özlemlere hayat hakkı tanımayan partilerdir. Ve adaylarda seçilme şansı arayan partiler değil, doktrinle aday arasında kesinkes uyum arayan partilerdir. Şahısları değil, fikirleri iktidara getirmek isyen, bunun kavgasını yapan partilerdir.”
Alparslan Türkeş’e göre, Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’de yeni bir çağ başlatmış olan bir partidir. Çağ milliyetçi aksiyon çağıdır. Bu çağ Türkiye’de “Her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından ilkesine, Büyük Türkiye idealine dayanan millî doktrin çağıdır.” Milliyetçi hareket, Türklüğün parçalanmasına, Türk vatanının herhangibir devletin uydusu hâline sokulmasına karşı başlatılmış kutsal savaş olarak belirmiş ve doktrin böyle bir ortamda şekillenmiştir.
Türk milliyetçileri 3 Mayıs 1944’ten beri yılmamış Türk Kültür Ocağı, Türk Kültür Çalışmaları Derneği, Türk Gençlik Teşkilatı ve Türk Milliyetçiler Derneği gibi önemli kuruluşlar gerçekleştirmişlerdir. Önemli gün ve gecelerde etkinlikler düzenleyen bu yapılar Türk kültürünün bugünlere aktarılmasında ve korunmasında önemli yere sahiptir. Buralarda görev alan milliyetçi gençler maziden gelen seslerin 20. yy’e düşen sedaları veya aşinaları olmuşlardır. Bununla birlikte 1953’te Demokrat Parti Dönemi’nde Milliyetçiler Derneğinin kapatılması milliyetçilerin ulaştığı nüfuzun iktidar tarafında tedirginliğe yol açtığının da kanıtıdır diyebiliriz.
27 Mayıs 1960’dan sonra Türk milliyetçileri sol sağ yapılanmaları karşısında ve ülkeyi Marksist teröre karşı korumak gayesiyle artık siyasi bir şahsiyet kazanmak için mücadele etmeye başlamışlardır. Bu siyasi şahsiyetin filizlenmesi kudretli Albay Alparslan Türkeş’le olmuştur. Bu süreçte milliyetçi hareketin siyasi şahsiyet kazanmasında ifade etmemiz gereken dergiler vardır. Bunlardan ilki Millî Yol’dur.
Ocak 1962’den itibaren çıkmaya başlayan Milli Yol haftalık siyasi, milliyetçi bir dergi olarak yayımlanmıştır. Millî Yol, Cenap Şahabettin’in oğlu ve bazı davalarda avukat olarak milliyetçileri savunmuş olan ve ayrıca Nihal Atsız’ın Bozkurtların Ölümü romanını İngilizceye çeviren İsmet Tümtürk’ün idaresinde idi. Derginin mizanpajı ise Ağustos 2012’de aramızdan ayrılan Altan Deliorman tarafından hazırlanmaktaydı. Dergide Nihal Atsız ve kardeşi Nejdet Sançar, Zeki Sofuoğlu, Tahsin Ünal, Muhittin Koran vs. milliyetçilerin yazılarına yer verilmiştir.
Dergi, Alparslan Türkeş’e ayrı önem vermiş ve 27 Mayıs sonrası gelişen süreci okuyucularla paylaşmıştır. Dergi fıkra müsabakaları da düzenlemiştir. Fıkra müsabakalarında Hüseyin Nihal Atsız, Ziyaeddin Babakuran, Tarık Buğra, Yücel Hacaloğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Zeki Velidi Togan ve İlhan Darendelioğlu birlikte bulunmuştur.
Millî Yol’un 7. sayısının kapağında Alparslan Türkeş’in üniformalı resmi ve altında da “Bir yandan 27 Mayısı Koruma Kanunu çıkarılırken, bir yandan emirle kendisine sövdürülen 27 Mayısçı: Alparslan Türkeş” ifadeleri yer alıyordu.
Millî Yol dergisinde yayımlanan yazılar arasında Altaylar’da Kanlı Günler, Çin’de İslamiyet ve Türkler kitaplarının yazarı ve Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar’ın cenazesindeki tek Türkistanlı olarak bulunan Hızırbek Gayrıtullah’ın da yazıları da bulunmaktaydı. Bu yazıların birinde Türk milliyetçilerinin üzerinde en çok durduğu ve hassasiyet gösterdiği dış Türkler konusunda Hızırbek, “Esir milletler topluluğu işgal ettikleri toprak itibariyle de umumiyetle Asya ve Afrika’dadır. Bu topluluklar milliyet ve din bakımından ele alınırsa İdil-Ural, Türkistan, Kırım, Kafkasya ve Azerbaycan'ın Müslüman Türklerle meskûn ve dünyaya insanlığı öğreten Türk cedlerinin mirasçıları olduğu anlaşılır. Oğuz Hanların, Atillaların, Cengizlerin hür dedirttiği bu diyarlara bugün esir denilmektedir.” demektedir.
Ahmet B. Karabacak, Rıza Fırtına ve Muammer Işın tarafından kurulan ve 1966-1971 yılları arasında yayınlanmış olan Millî Hareket dergisi de Türk milliyetçiliğinin kurumsallaşmasında etkili olmuştur. Bu dergide Milliyetçi Hareketin lideri olan Alparslan Türkeş, Büyük Türkiye’nin yazarı Dündar Taşer, Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın avukatı Galip Erdem, Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri kitabı ile hayatı değişen insan ve Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünün kurucusu olan Necmettin Hacıeminoğlu gibi önemli ilim adamı ve yazarların yazılarına yer verilmiştir. Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, cesaret ve zekânın yoğurduğu bir irade olarak tanımlanabilecek bir Türk beyi olarak 26 Haziran 1996 günü hayata gözlerini yummuştur. Onlarca kitabı ve Türk Düşünce Dergisi, Türk Dili Degisi, Türk Yurdu Dergisi, Pınar Dergisi, Türk Kültür Dergisi, Hisar Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Bilgi, Millî Işık, Töre ve Devlet'te ve Ortadoğu, Hergün, Yeni Sözcü gazetelerinde bir çok yazısı bulunmaktadır.
Ahmet B. Karabacak’ın Üç Hilal’in Hikâyesi adlı kitabında anlattığına göre, 1971 yılına kadar düzenli olarak yayınlanan derginin idare yeri olarak, Beyazıt, Beyaz Saray altındaki Kitapçılar Çarşısı’ndan 41 numaralı dükkân kiralanmıştır. Bu dükkânın olduğu han, Mesut Yılmaz’ın babasının da ortak olduğu handı. Dergiye ismini Alparslan Türkeş vermişti. Türkeş, ilerde partinin adının da Millî Hareket olacağını söylemiş, ancak 1969 yılındaki kongrede, millî yerine, milliyetçi kelimesi seçilmiştir. Yazı kadrosundaki sıkıntılardan dolayı Alparslan Türkeş’in üsteğmenken yazdığı yazılar eski dergilerden çıkarılarak yayımlanmıştır.
Karabacak’a göre, derginin yayına başlaması ve ilerleyen aylarda fikrî kaosun içine düşülmüştü. Kenarda köşede olan pek çok renkteki milliyetçi, partiyi ve milliyetçiliği kendine göre yorumlamaya, öyle gösterme çabasına girmişler ve herkes başka bir hava çalıyordu. Bu durum partiye de bulaşmış, guruplaşmalar başlamıştı. Eski particiler, ihtilalciler, İslamı esas alan milliyetçiler, Nihal Atsız Hoca’nın fikirlerini savunuyoruz diyen Türkçü-Turancılar, muarızların nasyonal sosyalist dediği Milliyetçi Toplumcular, Ulu Hakan Abdülhamitçi Osmanlıcılar… daha pek çok grup.
İşte böyle bir atmosferde Türkeş’in Hindistan dönüşü bir seminerde küçük bir topluluk içinde dillendirdiği “Millî Doktrin: Dokuz Işık” Türkiye, Türklük ve Türk milleti adına Üçüncü Yol olarak benimsendi. 1967 ve 1969 Kongreleri öncesinde CKMP’de bir dönüşüm böylece belirginleşmiştir.
Hareketin kuruluş tarihi olarak 1948, 1958 tarihleri üzerindeki tartışmaları ve 8-9 Şubat 1969’u sulandırmaya yönelik çıkışları oldukça zararlı gördüğümüzü belirtmeliyiz. MHP, adına Millî Yol’da fikir ve sivil milliyetçilik mücadelesi ile kavuşmuştur.
Türkeş, CKMP içinde sürekli bir hareket ve dinamizmin çağrısını yapmış, hareketi kısa sürede gelişen olaylardan da istifade ederek 1969’a Milliyetçi Hareket Partisine taşımıştır. CKMP adına yapılan radyo konuşmalarının kitap hâline getirilmesi sebebiyle aydınlara çağrıda bulunmuş, onları kendi safına şu şekilde davet etmişti:
“Toplumları aydın kişiler yönetmelidir. Aydın kişiler derken sadece belirli bir okul veya fakültenin diplamasına sahip kimseler değil, her manada karakter, ruh ve düşünce aydınlığına erişmiş insanlar kastolunmaktadır.
Türk milleti menfaatçi ve korkak aydınlar yüzünden perişan olmuş ve perişan kalmaya devam etmektedir. Onun için cesur ve fedakar insanlara her gün her zamandan daha çok ihtiyaç vardır. Böyle insanlar da yurdumuzda çoktur. Ancak bunların köşelerinden ayrılmaları ve hizmet mücadelesinde saf tutmaları gerekmektedir.”
Türkeş, fezada koşu, teknikte büyük ve süratli gelişme, çelişme, çekişme ve bunalımlar içinde kıvranan bir insanlığın olduğu, sessiz savaşların yani kültür savaşlarının milletleri kuşattığı bir dönemde en büyük ve en güçlü silahın milliyetçilik olduğunu çok iyi bilmekteydi. Milliyetçi Hareketi bir doktrin temelinde sahneye çıkaran zorunluluklar bunlardı.
Türkeş’e göre, tarih milletler mücadelesi tarihidir. Bu yolda her bakımdan kuvvetli olmak, sosyal, siyasi ve ekonomik yapıları millî şartlara uydurmak gerekti. Büyük ve milliyetçi Türkiye’yi kurmak için gerekli olan ideoloji çağın en dinamik ideolojisi olan Türk miliyetçiliği idi. Türkeş, millî doktrin olarak belirlediği sistemde liberal ve kapitalist sistemin sahte düzenine, Marksist-sosyalist sistemin sınıf düzenine, Batının burjuva diktatörlüğüne, Doğu’nun proletarya yönetimine de karşı olduğunu açıkça yazmıştır. Devleti millî devlet ve millî demokrasi yolunda yapılandırmayı amaç edinen Türkeş, ekonomik bakımdan kuvvetli ve üst olanın siyasi demokrasi düzenine de karşıdır.
Türkeş, MHP’yi üzerinde konumlandırdığı doktriner milliyetçilikte ekonomik düzen olarak kamu sektörü, millî sektör ve özel sektör’ü, vatandaşların sosyal güvenliği adına Toplum Güvenliği Kurumunu, sanayi ve kalkınma bankalarına öncelik tanınmasını, Tarım Kentleri projesini vb. düşünmüştür. Maden politikasını ise akıl politikası olarak gören Türkeş, millî ülkenin stratejik bir parçası olan sahillerimizin özel çıkarların yuvası olduğunun da farkında ve karşısındadır. Ona göre, sağlık hizmetleri de başı boş halinden kurtarılmalı idi. Sanayileşme hedefi olarak da ihracata yönelmiş imalat, özellikle yatırım malları endüstrisini kurmak çizilen yöndür. Bir tüketim sanayi olan montaj sanayi kalkınmayı sağlayamazdı.
MHP, 12 Ekim 1969 Seçimlerine bu ilkeler üzerinde hazırladığı Seçim Bildirisi ile girmişti. Bu Seçim Bildirisi günün sorunlarını çözmeye dönük olması yanıyla gerçekçi, yarının büyük ve müreffeh Türkiyesini inşa etmeye yönelmiş, Türkiye’yi aç hürler, tok esirler ülkesi olmaktan kurtarma amacında olması yanıyla da idealisttir. Bu bildiride “Elinde Kur’an, göğsünde iman, geliyor Nurlu Süleyman” sloganıyla tanıdığımız Süleyman Demirel, Adalet Partisi ve mevcut düzen tarafsız şekilde eleştirilmiştir. Bildirinin başlangıcında menfaatçilerin eline geçtiği belirtilen AP hakkında şunlar söylenmektedir:
“Tediye muvazenesi açıkları müzminleşmiş seyrıne devam etmektedir. Sanayiden ziyade, ticarete kayan pahalı para politikası, bu açıkları her gün biraz daha beslemektedir. Devlet maliyesinin her gün biraz daha ağırlaşan bürokratik çarkından gayrimillî sermaye ve onun ortakçıları sonuna kadar faydalanmakta, millî sermaye sahipsiz ve atıl kalmaktadır. Özel teşebbüsün hakiki mümessili olan Odalar Birliğine iktidar alenen ve çirkin bir şekilde müdahale ederek gayrimillî sermayenin sadık destekçiliğini yapmıştır. Bu siyasetin yaratacağı tehlikeli gelişmeler Türk ekonomisini bugünden tehdit etmeye başlamıştır.
Bütün bu gelişmelerin altında yatan siyasi gerçeğe kısaca göz atalım. İdealist bir kadronun iktidara hazırladığı AP, iktidara vasıl olur olmaz opportunizmin eline geçmiştir. Böylece siyasi tercihlerde fert, aile ve grup menfaatleri hâkim olmaya başlamıştır. Böyle çevrelere kolayca sızmasını bilen yabancı unsurlar ajanlarını, evvelce pek riayet ettikleri gizliliğe dahi lüzum görmeden, her gün biraz daha merkezîleşen iktidar otoritesi etrafında toplamaya başlamışlardır. Bu faaliyetlerin hedefi: Parti içinde Türk milletinin hakiki duygularını ve fikirlerini temsil eden kadroyu eritmek veya tesirsiz hâle getirmektir. 1969 Seçimlerinde AP bugünkü idareci kadrosu ile iktidara geldiği taktirde bu menfi hedefe ulaşmış olacaktır.”
Sonuç olarak MHP, Türk siyasi tarihinde yeni bir yolun, üçüncü yolun öncüsü misyonuyla, partilerüstü bir olgunlukta yerini almıştır. Yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir doktrin üzerinde yükselen bu ruhun temel ilkesi de “her şey Türk milleti için, Türk’e doğru ve Türk’e göre”dir. Bu hareket içinde “Millet, her türlü bölgecilik, mezhepçilik ve laboratuvar soyculuğunun dışındadır. Türk milleti ise, ortak dil, soy, ülkü, kültür ve tarih birliği gibi vasflara haiz, bağımsız olarak birlikte yaşama şuuruna varmış insan topluluğu” olarak yerine oturmuştur. Milliyetçilik anlayışı ise derin bir his ve psikoloji ile bu millet meydana getiren insnlar arasında her türlü ayrımı kesinlikle reddetmiş; yeni yolun milliyetçiliği bölücü değil, birleştirici, ayırıcı değil toplayıcı bir özellikle ifade edilmiştir. Türk milliyetçiliğinin bugün ulaştığı nokta ise, MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin 19 Ocak 2013 tarihinde MHP Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 7. Dönem Sertifika Töreninde milliyetçilikle ilgili yaptığı “Milliyetçilik, çevrenin taleplerini merkeze taşıma iddiasıyla dışlanmış, hakkı yenmiş, mağdur edilmiş veya kenara itilmiş kim varsa yanında olmalı ve onlarla bütünleşmelidir.” şeklindeki konuşmasıyla varlığını ortaya koymaktadır.
.