“FETHULLAH GÜLEN CEMAATİNİN (FETÖ) ULUSLARARASIBAĞLANTILARI VE SİYASİ PARTİLERE YÖNELİK KUMPASLARI ÜZERİNE
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
Gelişim süreci, örgütlenmesi,yaptıkları, yapmak istedikleri, gayrimeşru yollardan kurumlara sızmayaçalışması ve “darbe girişimi/kalkışması”gibi hususlar dikkate alındığında bir cemaat değil “din kisveli terörörgütü” olduğu anlaşılan “Fethullah Gülen Cemaati”nin; ne zamanortaya çıktığı, nasıl çalıştığı, iç ve dış destekçileri, Türkiye’deki siyasipartilerle ilişkileri, Amerikan İstihbarat Örgütü CIA başta olmak üzere diğerbazı Avrupa (Almanya, Fransa, İsrail, İngiltere, Roma/Vatikan) gibi devletlerininistihbarat birimleriyle, PKK gibi bölücü terör örgütleriyle iletişimi hatta iş birliğiiçinde olduğu ve iş tuttuğu genel hatlarıyla/özet olarak burada elealınmaktadır. Bu “terör örgütü”nün Türkiye’deki faaliyetleri,dershaneler ve okullar yoluyla zeki çocuklara el attıkları, Rusya başta olmaküzere Amerika hatta Avrupa karşıtı bazı ülkelerde “ara elaman” rolüüstlendikleri, bunun için Türkiye başta olmak üzere bazı ülkelerde yönetimdesöz sahibi olmaya yönelik faaliyetler yürüttükleri, siyasi ve sivil oluşumlaryoluyla devlet kurumlarını ele geçirmeyi amaç edindikleri, partilerinyönetimlerini ele geçirmek için parti liderlerine veya yönetim kadrolarınakumpas kurdukları, iktidar olan partilerle iyi ilişkiler kurmayı temel felsefebildikleri ve bu yönde hem yargıdaki hem güvenlik güçlerindeki hem basın ve yayınkuruluşlarındaki elemanlarını araç olarak kullandıkları 15 Temmuz 2016yılındaki “kalkışma”dan sonraki süreçte net olarak ortayaçıkmıştır.
FETÖ’NÜN GELİŞİM SÜRECİ VECIA İLİŞKİLERİNE GENEL BAKIŞ
FethullahGülen’in; çocukluğunun ve gençliğinin ilk yıllarının Erzurum’da geçtiği, bazımedreselere devam ettiği, 1958’li yıllarda Said Nursi’nin Risale-i Nurları iletanıştığı, “Nur Cemaati”ne devam edip Risale-i Nur okuduğu ve bu durumunvaiz olarak Edirne’ye tayin edilmesine kadar sürdüğü, o yıllarda KomünizmleMücadele Derneğinde görev aldığı ifade edilmektedir.[1]Fethullah Gülen’in varlığını hissettirmesi de vaiz olarak Edirne’de göreve başlamasındansonradır. Buna vesile olanın, onun elinden tutan, “piyasaya süren”Edirne müftüsü ve daha sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına getirilenYaşar Tunagür’dür. Edirne müftüsü olarak görev yaptığı sıradaYaşar Tunagür’ün yardımcısının da; Erzurum Üniversitesi İslami İlimlerFakültesinde Tefsir Profesörü iken 1993-1995 yıllarında Sakarya Üniversitesi İlahiyatFakültesi Dekanlığına atanan, orada Fethullah Gülen Cemaatinin örgütlenmesinisağlayan ve 2015 yılında Amerika’ya Fethullah Gülen’in yanına kaçan SuatYıldırım olduğu dile getirilmektedir. Kaynağagöre, Yaşar Tunagür ile Suat Yıldırım, Fethullah Gülen’in ilk amirleri vedestekçileridir. Tunagür, 1960-1963 yılları arasında Edirne Müftülüğü,1963-1965 yılları arasında İzmir bölgesinde gezici vaizlik, 1965-1970 Diyanetİşleri Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Bu görevleri sırasındaFethullah Gülen’i korumuş, aralarında “baba-oğul” ilişkisi olmuş, İzmirKestanepazarı görevine Gülen’i atamış (*)ve Gülen’in MİT elemanı olmasını sağlamıştır.[2]
Gülen’inhayatı boyunca; uluslararası lobilerle, istihbarat servisleriyle, masonikteşkilatlarla iç içe olduğu; bu ilişkilere onu Eski CHP Genel Sekreteri veAmerika’nın Moon tarikatının Türkiye temsilcisi Kasım Gülek’in soktuğukonusunda bilgilere de yer verilmektedir.[3]
“FethullahGülen Cemaati”nin oluşumu; 1971yılında iş adamı Vehbi Koç’un evinde,Vehbi Koç’un yanında, o dönemde MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu, Diyanet İşleri Başkan YardımcısıYaşar Tunagür ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden önemli kimselerin katıldığıtoplantıda MİT elemanı olarak devreye sokulması iddiasıyla başlatılmaktadır.Fethullah Gülen’in MİT ile ilişkisi de yine MİT ile ilişkili olan YaşarTunagür’ün Edirne Müftülüğü dönemindeki vaizliğinden başlatılmaktadır. Busüreci de Edirne müftüsü olan Tunagür’ün organize ettiği, Gülen ile yakındostluk kurup himayesine aldığı ve “MİT elemanı” yaptığı ilerisürülmektedir. Gülen’in 1970’li yıllarda Komünizmle Mücadele Derneği üzerindenABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT’e angaje dildiği ve “Gülen Cemaati” örgütlenmesininABD CIA-Türkiye MİT iş birliği ile yapıldığı da iddialar arasındadır. Özellikle1980 İhtilali’nden/Darbesi’nden sonra “Yeşil Kuşak Projesi”nin birparçası olarak büyütüldüğü, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde Fethullah Gülen’inve cemaatinin korunup kollanması da buna bağlanmaktadır. 15 Temmuz 2016 “DarbeGirişimi” sonrası TBMM Komisyonuna, Genelkurmay Çatıİddianamesi’ne giren bilgiler arasında Fethullah Gülen ile ABD İstihbaratÖrgütü CIA ile ilişkisinin 1983’lü yıllara dayandığı, CIA ilişkisi olan Amerika“Moon tarikatı” üzerinden ve Moon Cemaatinin Türkiyetemsilcisi Eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek vasıtasıyla olduğu, 1998yılında ABD’ye gidip orada kaldığı, “darbe girişimi”nin başarısızlığı sonucunda Amerika’yasığındığı ve ABD CIA’nın eski yetkililieri/elemanları Graham Fuller ile GeorgeFidas’ın himayesinde bulunduğu, bu CIA elemanları kanalıyla Amerika’da ikametizni aldığı, onların ve diğer CIA yetkililerinin himayesinde olduğu yazılanlarve gündeme getirilen iddialar arasındadır[4]. FethullahGülen’in ve cemaatinin arkasında birçok dış güçten/destekten bahsedilmektedir.Bu desteklerin en başında ve en somut gücün Amerika Birleşik Devletleri’inin(ABD) ve İstihbarat Teşkilatı CIA’nın olduğu iddia boyutunu aşıp kesinbilgi/kanat hâlini aldığı ortaya çıkmıştır. Fethullah Gülen Cemaatinin ABD İstihbarat ÖrgütüCIA ile ilişkisinin kurulmasında eski MİT mensubu Enver Altaylı’nın rolü deiddialara eklenmiştir.[5]Fethullah Gülen’in CIA ile bağının 1983’li yıllarda başladığı, bu ilişkiyearacılığı da-1964’li yıllarda-“CIA Türkiye Masası Şefi” olarak göreve başlayan Graham Fuller’inyaptığı; Türkçeye Yeni Türkiye Cumhuriyeti adıyla çevrilen kitabındakendi ifadelerinde ortaya çıkmaktadır.[6]Fuller, hem Gülen’e hem Gülen Cemaatinesahip çıkmış, Amerika’da kalmasını sağlamış hem de 15 Temmuz 2016 tarihindeki “FETÖkalkışması” üzerinde Türkiye’ye iadesine engel olmakta önemli rolüstlenmiştir/üstlenmektedir. Fuller’den sonra görevi CIA elamanı olduğuanlaşılan James Dorsey’in görevi devraldığı, aynı korumayı ve himayeyiüstlendiği kaydedilmektedir.[7]
YeniŞafak Gazetesi Köşe Yazarı Tamer Korkmaz; “CIA’in Henri’si ileEllen’ı Nereden Koşuyor?” başlıklı yazısında, CIA mensubu Graham Fuller’in yetiştirdiği Türkiyedoğumlu/Türkçeyi iyi konuşan Musevi HenryBerkey’e ve 15 Temmuz 2016 tarihinde eşi Ellen Laipson ile birlikteBüyükada’daki Splendid Otel’e yerleştiğine, bu otelde 17 kişilik seri toplantılardüzenlediğine, başarısız olan “kalkışma”yı bu otelden takip ettiğine, kalkışmanın içinde olduğuna,darbenin başarılı olmasını beklediğine, başarısız darbe teşebbüsünden iki günsonra/17 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’yi terk ettiğine ve Amerika’ya gittiğinetemas etmektedir.[8] Korkmaz; bu yazısındaayrıca, Barkey’in CIA ile bağlantısı olan RAND’ın danışmanlarından GrahamFuller ile birlikte “Türkiye’ninKürt Sorunu” adlı kitabı yazdığına, eşi Ellen Laipson’un Amerikaistihbarat teşkilatı CIA’nın elemanı olduğuna, 19-20 Nisan 2004 tarihindeWashington’da yapılan “Abant toplantısı”ndakonuşma yaptığına, TESEV ve Başkanı Can Paker yanında Soros ve Osman Kavala ile ilişkilerine dikkat çekmektedir.[9]
Yukarıdaki paragrafta temasedilen RAND, Berkey, Paker, Soros, TESEV, Kavala ve CIA ilişkisi son günlerde,Osman Kavala’nın serbest bırakılıp sonra tutuklanması üzerine, yenidenTürkiye’nin olduğu gibi hem Amerika’nın hem de dünyanın gündemine gelmiştir. Bugündemde; Amerika-CIA-FETÖ üçlüsü ile Ak Parti ve iktidarı ilişkisi de dilegetirilmektedir. Bu ilişkiyi deşifre eden de Eski TBMM Başkanı ve Eski BaşbakanYardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamaları olmuştur. Arınç’ın TV5’teki konuşması; “Merdikıpti, secaat arz ederken sırkatinisöylermiş.” misalinin en tipik örneğini oluşturmuştur. Çünkü Arınç; Saadet Partisinin yayınorganı TV5’teki konuşmasında, Refah Partisi döneminde de Adalet veKalkınma Partisi döneminde de HenryBerkey’le, Soros’la, RAND teşkilatıyla, TESEV ve başkanı Can Paker’le,Osman Kavala’yla ilişkilerininbulunduğunu, onlarla iş birliği yaptıklarını ve başındakilerin dostlarıolduklarını belirtmiştir.[10] Bülent Arınç; söz konusu konuşmasında, Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan'ın “hain” olarak görülmemesi gerektiğini aksi takdirdeonların da kendilerini savunmak için “mahremşeyleri/bilgileri” gündeme getirebileceği uyarısında bulunmuş, bir suçvarsa aynı suçu kendilerinin de işlediğini, suçlanacaksa hepsinin suçlanmasıgerektiğini dile getirmiş, “Evi camdanolanın başkalarının camdan olan damına taş atmaması” misalli özlü sözünühatırlatmış ve şunları vurgulamıştır: “Şahıslarla ilgili eleştiriye girmemek lazım.Trollerin, troliçelerin ağzı ile hain denecek kadar bu insanlarahakaret edilmesi çok yanlış olur. Birlikte olduğumuz dönemlere ait suçlamalaryapılırsa onlar da meşru müdafaa haklarını kullanırlar. Mahrem kalması gerekenkonuları kendilerini savunmak adına konuşabilirler. Bu da testiyi çatlatır. İkitarafa da zararı olur. Davutoğlu ve Babacan’ın şahsına bir şey söylemek bizeyakışmaz. Cama taş atınca karşılığı olur…”[11]
Bülent Arınç, 15 Temmuzsoruşturması kapsamında tutuklanan OsmanKavala ve CIA Danışmanı Henry Barkeyhakkında şunları söylemiştir: “…RefahPartisi zamanında Henri Barkey bizim için muteber bir adamdı. AK Partikuruluşunda da geldi. O zaman da muteberdi… Ak Partinin kuruluşunu önemsiyordu.Hakkımızdaki ön yargıların silinmesi gerektiğini söylüyordu. O tarihte SayınCumhurbaşkanı’mız milletvekili bile değilken, hükûmet bile kurulmamışken önceBatı’da üst düzey ziyaretler yaptı. Bu bizim iftiharımızdır. Bizim toplantımızagelmesi nasıl suç değilse, Osman Kavala ile görüşmesi de suç olarakgösterilmemesi lazım..”.[12]
Arınç; Türkiye’dekiSorosçularla ilgili olarak da “…Soros’unTürkiye temsilcisi Can Paker idi. Onun araştırmalarını done olarak kullanırdık.Can Paker bana belki 5 defa gelmiştir, Etyen Mahçupyan ile birlikte. Soros ozaman baş tacımızdı. Bir kısım insanların Sorosçu diye suçlanması yanlış.Kendimize saygımız olmalı…”[13] demiştir.
Bülent Arınç’ın verdiğibilgiler ve yaptığı hatırlatmalar; ilginç, ilginç olduğu kadar da gizli bazıbağlantıları ortaya koymakta ve bana göre; hem Recep Tayyip Erdoğan’a hemAbdullah Gül-Ali Babacan ekibine hem Ahmet Davutoğlu’na hem CHP ve müttefikipartilere hem Fethullah Gülen Cemaatine hem Türkiye’ye hem dünyaya mesaj vermekte hemde “2023 Cumhurbaşkanlığı” için “Ben Buradayım!” demek istemektedir.
FETULLAH GÜLEN CEMAATİNİN MHP’Yİ ELE GEÇİRMEOPERASYONU VE DEVLET BAHÇELİ’NİN DURUŞU ÜZERİNE
DenizBaykal’ın istifa ettirilmesinden sonraCHP’de “Fethullah Gülen Cemaati”ninetkin olmaya çalıştığı iddialarının sürdüğü dönemde/süreçte; MHP’yi ele geçirmegirişimine hız verildiği ve aynı yolla MHP Genel Başkanlığında değişiklik yapmayoluna gidildiği sonraki gelişmelerden anlaşılmaktadır. Devlet Bahçeli’ye; önce“Cemaatin ikinci adamı kabul edilen Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan”kanalıyla ve barışçıl yollardan nüfuz etmeye çalışılmıştır. Şerif Ali Tekalan’arandevu verilmeyince/görüşme isteği kabul edilmeyince Bahçeli’ye ulaşmada EskiGazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şakir Akça devreye sokulmuştur. Şakir Bey; Devlet Bey’den kendisi için randevualmış ve Şerif Ali Tekalan’ı da yanında götürmüştür. Bu görüşmede Tekalan, cemaatile iyi ilişkiler kurmasını ve kendilerine olumlu bakmasını Devlet Bey’denistemiş fakat o, bu isteklerine karşı sert bir tavır koymuş ve Tekalan’ı “kovmuştur.”
Hedefe koydukları MHP’ye nüfuz etmeyolunda bazı adamlarını yerleştirmeyi denemiş oldukları ve daha önce başkakanallardan kendilerine sıcak bakan birkaç kişiyi yerleştirdikleri gelişmelerlekendini göstermiştir. Ancak Devlet Bahçeli; bu tip yapılanmalara ihtiyatlayaklaştığı, el verilince kolun da gidebileceğini bildiği için hassas davranmışve hep mesafeli durmuştur. 21. TBMM ve 57. hükûmet döneminde Şerif Ali Tekalanbaşta olmak üzere Fethullah Gülen Cemaatinintaraftarları hem Genel Merkez’deki hemMHP Grubundaki bazı yetkililerle hem de TBMM Millî Eğtim,Kültür, Gençlik ve Spor Başkanı olmam dolayısıyla benimle diyaloğa büyük önematfetmişlerdir. YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Fatih Üniversitesi üzerine gittiğisüreçte bu diyaloğu sıklaştırmaya ve MHP’yi yanlarına almaya çalışmışlardır. Bugayretleri sonuç vermemiş ve üniversiteleri ile ilgili taleplerine de olumlucevap alamamışlardır. Üniversiteler konusunda da ayrıcalık yoluna gidilmemişve “cemaat”e ihtiyatla bakışımız herdönemde devam etmiştir. Nitekim o süreçte ya “Fethullah Gülen Cemaati” veya muhalefet konuyu farklı mecraya çekmekiçin medyaya yalan bilgiler aktarmaktan geri kalmamışlardır. Cemaatin attığıoltaya Cumhuriyet gazetesi düşmüştür. Cumhuriyet gazetesi, 11.04.2001 tarihinde,“MHP, Fatih Üniversitesi İçin Devrede” başlıklı bir haber yapmıştır.[14]Tamamen hayal mahsulü olan ve gerçekle ilgisi bulunmayan bu yazıya aynıgün(11.04.2001) Tekzip (*)göndermişimdir.
“Fethullah Gülen Cemaati” konusundadaha da hassas olması ve mesafeli durması dolayısıyla FETÖ’nün Devlet Bahçeli’yi MHP Genel Başkanlığından indirmeyoluna gittiği ortaya çıkmıştır. Buoperasyonel hamlelerinde başvurdukları yöntemler arasında “kadın, para,makam” başlığı altında toplanabilecek kumpas ayakları kullanıldığı; DevletBahçeli’de “araç” olarak kullanabilecekleri bu “ayaklar”danherhangi biri bulunamayınca yandan dolaşma yolunun seçildiği dikkatlerden kaçmamıştır. Bu süreçte hedefe öncelikle benim konulduğumanlaşıldı. Buna sebep de benim Genel Sekreter olarak görev yapmış olmam, milletvekilliğive uzun süre MHP MYK üyeliğinde bulunmam; yaptığım çalışmalarla Fethullah GülenCemaatinin misyonerlerle iş birliğini, dış bazıistihbarat teşkilatlarla bağları yanında Vatikan’ın Cizvit tarikatını kendilerineörnek almalarını ve “dinler arası diyaloğun aleti” olmalarını bilmem; bukonularda alınması gereken tedbirleri yazıp ifşa etmem ve onların tuzaklarınadüşmemem; her vesileyle bu kurumları ve bu kurumlarla iş birliği içindeaçıklamam yanında, yaptığım çalışmalarla birkaç ülkenin ve teşkilatın hedefiolmam vardır. Eğer bana bir suç isnat edilebilseydi; birkaç ülkeyi yanlarınaalarak benim üzerimden MHP’yi köşe sıkıştırabilmeleri ve “operasyonel faaliyetleri” etkin olarakyerine getirebilmeleri olası bir durum gibi görünmektedir.
Neticede hem evim hem büro olarakkullandığım yer Zekeriya Öz tarafından, 30 Mart 2011 tarihinde, aratıldı ve“operasyonel kumpas” süreci başlatıldı. Uzaktan yakından ilgim olmamasına rağmen “zoraki birirtibatlandırma yolu” bulunmak istendi ancak 4-5 yıllık takibe, yasal olan ve yasal olmayan yollardan dinlenmeme, adamları Adem Yavuz Arslan’ın “tetikçiliği”ile sahte belge ve bilgilerle kitap yazdırılıp bozacının şahidi şıracı misali “düğmeyebasılmış” olmasına rağmen herhangi bir bilgi ve belge bulunamadı.
DEVLET BAHÇELİ, MHP GENELBAŞKANI OLDUĞU TARİHTEN İTİBAREN BU TÜR YAPILARA KARŞI HEP MESAFELİ OLMUŞTUR
Aramanın yapıldığı 30 Mart 2011 tarihindeDevlet Bahçeli’nin devreye girmesi, beni araması, hukukçu ekibi evimegöndermesi, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’a aynı gün basın toplantısı yaptırması, 31 Mart2011 tarihinde yazılı açıklama yapması, yazılı açıklamasında “…Son olarak davasüreçlerinin ilahiyat fakültelerimizindeğerleri hocalarını da kapsayacak şekilde genişletilmesine çalışılması buyöndeki endişeleri daha da arttırmıştır.Bu uygulamaların kasıtlı ve bilinçli bir şekilde bir merkezden yönetildiği,Fethullah Gülen Hoca ve cemaatinin bunların arkasında olduğu düşüncesiyaygınlaşmıştır… Süregelen olaylarda Fethullah Gülen cemaatinin rolü olduğukanaatinin giderek kök salması…”[15] ifadeleriyle “Fethullah Gülen ve cemaati”ni işaret eden ilk lider olması; büyük birihtimalle bizim gözaltına alınmamızı ve tutuklanmamızı önlemiştir. Devlet Bahçeli, MHP Genel Başkanı olduğutarihten itibaren bu tür yapılara hep mesafeli olmuştur. 15 Temmuz 2016tarihindeki başarısızlıkla sonuçlanan “darbegirişimi”nden sonra FETÖ’ne karşı mücadelesini her vesileyle göstermiş ve siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını (*) da hep gündemdetutmuştur. Bahçeli; 15 Temmuz 2016 tarihindeki “darbe girişimi”ni takiben sık sık bu örgütün sekiz ayağındanyedisinin ortaya çıkarıldığını, sekizinci ayağı olan “siyaset ayağı”na dokunulmadığını, siyaset ayağının bulunması gerektiğini, devletin buayağı bulmasının elzem olduğunu, her partide var olan FETÖ’cüleri ayıklamak gerektiğini, MHP’de olan FETÖ’cüleri bildiğini ve gönderdiğinidile getirmiştir.[16] Kendini izleyengazetecilerle, 16.01.2020 tarihinde, yediği akşam yemeğinde de FETÖ’nün siyasiayağına temas etmiş, sert ifadelerde bulunmuş, neredeyse bulunup çıkarılmasınıistemiş, Kılıçdaroğlu’nun “AKP’de120-180 arasında ByLockçu vekil var.” dediğini hatırlatıp listeyi savcılığavermesini istemiş ve şu öneride bulunmuştur: “Bendiyorum ki, siyasi ayak kim ise çıkarılsın. Bizdekileri biliyordum hadi gülegüle dedim. Bunları bulun diyoruz. Bulamıyorlarsa bize yetki versinler bizbuluruz bunları…”.[17]FETÖ’cülerin sekiz ayağının olduğunu, yedisinin bulunduğunu, sekizinci ayağıolan “siyasi ayağı”nın da bulunması gerektiğini her vesileyle dile getirenBahçeli; TRT’de “Yurtta Sulh Konseyi Bildirisi” diye bir bildiriokutturulduğuna ve “Yurtta Sulh Konseyi” diye bir konseyden sözedildiğine göre,“darbe” başarılı olsaydı kimin Cumhurbaşkanı, kimin başbakan, kimlerin bakanolacağının da belirlenmiş olması işin tabiatı gereği olduğuna işaret etmiş;bunların ortaya çıkarılması hâlinde “siyasi ayağı”na ulaşılabileceğine dair“ipucu” da vermiştir.
SEMİH YALÇIN, ÜMİT ÖZDAĞ İLE İLGİLİ İDDİALARI 8 MADDE ALTINDATOPLADI
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına bir katkı da Prof. Dr. ÜmitÖzdağ ile ilgili olarak, MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. E. SemihYalçın’dan geldi. Yalçın; Ümit Özdağ ile ilgili iddialarını 8 madde altındatopladı (*); Özdağ’ın bazı “dış güçlerin adamı” olduğuna, İsrailve Yahudi lobileriyle ilişkisi bulunduğuna, FETÖ ile ilişkisi ve kripto FETÖ’cüolabileceğine, “ajan“olduğuna,Yurtta Sulh Konseyi Üyesi ve “siyasiayaklardan biri ” olabileceğine işaret etti.[18] Aynı gün Haber Türktelevizyonunda katıldığı bir programda, Moderatör’ün Semih Yalçın’ın buiddialarını sorması üzerine Ümit Özdağ’ın “İçkişişede durduğu gibi durmuyor.” şeklinde verdiği cevaptan hareketle YıldırayÇiçek; 7 Mart 2020 tarihli Türkgün gazetesindeki köşesinde,“Ümit Özdağ Seninki Şişelik Değil, FıçılıkHerhâlde?”[19] başlıklı yazısında dabenzer iddiaları gündeme taşıdı.
MERAL AKŞENER’İN MUHALEFET CEPHESİNDEYER ALIP İYİ PARTİYİ KURMASI YERİNDE OLDU
DevletBahçeli’nin “Bizdekileribiliyordum hadi güle güle dedim.” diyerek MHP’de de az da olsa var olduğunugözler önüne sermektedir. Türk milletinin 1999 Seçimleri sürecindeki teveccühünügören Fethullah Gülen ve cemaatininMHP’ye yakınlaşma sürecine girdikleri, bazı insanlarla geçmişe dayalıdiyaloglarından hareketle sıcak ilişki kurdukları, bu ilişkilerde FethullahGülen Cemaatinebakışı öğrenmeye çalıştıkları ve genelde olumsuz olan bakışı yumuşatmak içindeğişik taktiklere başvurdukları dikkatlerimizden kaçmamıştır. MHP’ye ilgi,özellikle 57. hükûmet kurulduktan ve MHP bu hükûmette aktif konumda bulunduğugörüldükten sonra daha da artmış; bazı bakanlara ya eş ya iş, ya kız ya oğulüzerinden “hulul etme” yolubenimsenmiştir. Bu hulul etme sürecinde; önceden cemaatle şöyle böyle bağı,ilişiği olanlar yanında bekâr kızı veya oğlu olan bazı bakanların “cemaat”inilgi alanına girdiği; ya kızlarını aldıkları veya “cemaatin yetiştirdiğikızlar”dan verdikleri “15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi” sonrasıgelişmelerle ortaya çıkmıştır. Bunların yanında MHP Genel Başkan adaylığınasoyunan bazı isimlerin ve/veya ekibinden bazı isimlerin; basın-yayın kurumlarıyoluyla kamuoyu oluşturmada etkin olduklarına inandıkları Fethullah Gülen ve cemaatiile ilişki kuracak kanallar aradıkları, Gülen’le yakınlığı/hısımlığı olduğunusöyleyen birisine- yardımcı olması konusunda- çok hevesli bir şekildeyaklaştıklarına, tabir yerindeyse “balıklama atladıklarına” bizzat şahitolmuşumdur. Bu bilgileri, MHP tarihine not düşmek ve Devlet Bahçeli’nin verdiğibilgiye katkı sunmak için dile getirdiğimi ve söz konusu bu isimlerin de 2015yılından sonra ya MHP ile yollarını ayırdıklarını veya Meral Akşener Hanım’ın “MuhalefetCephesi”nde yer alıp İyi Pariye katıldıklarını belirtmem yerindeolacaktır. 30 Mart 2011 tarihinde bize“operasyon” yaptıran “Yetkili Savcı” Zekeriya Öz, aynı gün “YetkiliSavcılık”tan alınıp Başsavcıvekili yapıldı. Öz’ün yerine YetkiliSavcı olarak Cihan Kansız atandı. Kansız da Öz gibi, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi günü, FETÖ’cüolmalarından dolayı yurt dışına kaçtı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’usorgulayıp tutuklatan savcı da Cihan Kansız idi. İstanbul’da ifadelerimizi alanSavcı Cihan Kansız’ın soruları; rahatsızlık duydukları hususları ve kumpasınsebebini net olarak ortaya koyuyordu. Yaptığım çalışmaların bazı kesimlerirahatsız ettiğini gözler önüne seriyordu. 4-5 yıllık dinleme ve yapmışolduğumuz bütün çalışmaların didik didik edilmesine rağmen suç unsuruolabilecek bir delil bulunamamıştı. Normal olarak bu durumda savcı, takipsizlikvermesi gerekirdi. Fakat Savcı Kansız; öyle yapmayıp dosyayı MalatyaBaşsavcılığına havale etti. Savcı dosyayı Malatya’ya göndermekle kalmayıp 1952yılında Hüseyin Üzmez’in “Dönme AhmetEmin Yalman’ı kurşunlaması hadisesi”üzerine rahmetli Osman YükselSerdengeçti ile Necip Fazıl Kısakürek’in yönlendirici olarak Malatya’yagötürülmelerini ve hapse konulmalarını hatırlattı. Özel Yetkili İstanbul Savcısı Cihan Kansız’ın60 yıl önce yaşanmış nahoş bir olayı hatırlayıp hatırlatması dosya üzerindedaha önceden iyi çalışıldığını, kumpasa zemin ve kılıf bulunduğunu ortayakoyduğu gibi meselenin arka planını da gözler önüne seriyordu. “Kurdun kuzuyuyemeyi göze koymuş olması” misali her taraftan gerekçe bulmayaçalışılıyordu. Ama asıl meselenin, Misyonerlikten Diyaloğa Türkiyekitabımda yazdığım “Türk toplumu arasındaitibar gören ve toplum üzerinde etkili rol üstlenen tarikatlara/cemaatlere sızma, ya “şeyh/lider” veya şeyhin/liderin güvenini kazanmış en yakın “mürit” olma taktiği ve gayreti misyonerlerin geçmişten günümüze kadar ulaşan bir yöntemi olduğu iddialar hatta rivayetler arasındadır”[20]cümlesinde yattığı Savcı Kansız’ın “Bu ifadelerde Fethullah Gülen ve cemaatinimi kastediyorsunuz?” sorusundasaklıydı. Savcının, bu ifadelerle Fethullah Gülen ve cemaati arasında irtibatkurup onu kastedip etmediğini sorması konunun berraklaşmasına katkı sunuyorduve böylece “ağızdaki bakla çıkmış” oluyordu.
DEVLET BAHÇELİ’NİN KASETLİKBİR İŞİ BULUNAMAYINCA YAKIN ÇEVRESİ HEDEF SEÇİLDİ
Bana kurulan “kumpas”tan bir sonuçalamayan “Fethullah Gülen Cemaati”;hedefindeki MHP ve Devlet Bahçeli operasyonlarına kaldıkları yerden devam etti.Devlet Bahçeli’nin “kasetlik” bir işi bulunamayınca, yakın çevresi yani “ATakımı” diye nitelendirilen Başkanlık Divanı hedef seçildi ( Kanaatime görebenimle sonuç alınsaydı belki onlara gerek kalmayacaktı.). Başkanlık Divanındankaseti piyasaya sürülen 8-9 kişiden daha çok Devlet Bahçeli’nin hedefte olduğuortaya çıktı. Anlaşıldığı kadarıyla bu süreçte Devlet Bey’in “Bu kadar da olmaz!” deyip partininbaşından ayrılacağı ve meydanı “cemaatin adamları”na bırakacağı hesapedildi/düşünüldü. Bu taktikle/yolla MHP ele geçirilmiş olacaktı. Ele geçirilmişMHP’nin “operasyonel bir parti” konumuna getirilip CHP ve HDP ilebirlikte AKP’yi bertaraf etmede kullanılacağının hedeflendiği anlaşıldı.
DevletBey, kasetleri çıkan arkadaşları istifa ettirerek tek başına 52 milletvekiliçıkardı ve ayakta durarak oyunu bozdu. İlk raundu Devlet Bahçeli ve MHPkazanınca sıra ikinci aşamaya geldi. Bu ikinci aşama, MHP Genel Kurulu sürecinehazırlanmaktı. Bu süreç de Haziran 2015 Seçimleri sonrası hükümet kurulmasıaşamasında yaşandı. Muhalefetin alt zemini hazırlandı. Haziran 2015 Seçimi deMHP’nin 80 milletvekili çıkarması; MHP parti içi muhalefetin bir süreliğine sinmesineneden oldu. Kasım 2015’te yapılan erken seçimde MHP’nin milletvekillerininyarısını kaybetmesi üzerine muhalefet hızlandı ve gerekçeleri de vardı: “Bahçeliile olmuyor. MHP’yi iktidar yapacak bir lider(!) gerekiyor.” Bunun için olağanüstü kongre sürecibaşlatıldı. Olağanüstü Kongre için imza toplandı ve toplanan imzalar DevletBahçeli’nin hastalandığı bir sırada işleme konuldu. MHP Tüzüğü gereği olağanüstükongreye Genel Başkan, “götürebilir”idi. Tüzüğün bu hükmü karşısında; siyasive ideolojik bakmayan hiçbir yargıç “Olağanüstü kongre yap.” diye kararveremezdi. Bana göre tarafsız yargıçlar, “Bu parti içi mesledir.” deyip ancakgörevsizlik kararı verebilirdi. Çünkü 2000 yılında köklü tüzük değişikliğiGenel Sekreter olarak benim riyasetimde yapıldı ve Yargıtay CumhuriyetBaşsavcılığından da herhangi bir itiraz olmadan böyle onandı.
MHP’yeolağanüstü kongre yapması kararının da siyasi ve ideolojik olarakverildiği ortaya çıktı. Çünkü olağanüstükongre yapılması kararını veren Ankara 2. İcra Mahkemesi Hâkimi Burhan Yaz idi.MHP yönetimi; Burhan Yaz’ın verdiği kararı gerçek dışı ifadelerle verilmişkasıtlı, ideolojik, yetkisiz ve görev dışı bir karar olarak değerlendirdi.[21]Zaten kararı veren Hâkim Yaz’ın sonradan FETÖ’cü olduğu, 8 yıl 1 ay 15 günhapis cezası aldığı, 9 Ağustos 2016 tarihinde tutuklandığı ve ihraç edildiği,dolayısıyla verilen kararın tarafsızdeğil siyasi ve ideolojik olduğu ortaya çıktı. Yetkisizce ve ideolojik olarakmuhalifler lehine alınan kararı onayan Yargıtay Hâkimleri de FETÖ’den ihraçedildi ve mahkûm edildi.
Bütünbu gelişmeler; FETÖ’nün yargı yoluyla da MHP’ye nasıl bir kumpas kurduğunugösterdi. Sadece yargı ayağı bile FETÖ’nün MHP’de nasıl bir operasyonagiriştiği ve 2011 yılından itibaren devam eden sürecin bir kumpas olduğunu vehedefe Devlet Bahçeli’nin konulduğu netolarak anlaşıldı. Zaten istedikleri olmayınca Devlet Bahçeli’yi yıpratma,itibarsızlaştırma ve alaşağı etme için her türlü tezvirat, nifak ve fitne soyalmedya üzerinden yoğun bir şekilde yapıldı. Ama Devlet Bey, taviz vermedi, geriadım atmadı, dik durdu ve kararlı birşekilde mücadele etti.
DEVLET BEY, GEZİ OLAYLARIVE 15 TEMMUZ’A KARŞI KALE GİBİ DURDU
2013 Gezi Olaylarında ve özellikle 15 Temmuz2016 Kalkışmasında Devlet Bahçeli’nin “kale” gibi duruşu oyunları bozdu. Busüreçte Bahçeli’nin duruşu; her şeyi ve niçin MHP’nin ele geçirilmekistendiğini ortaya koydu. Devlet Bahçeli zaten hem Mayıs 2013 Gezi Olaylarındahem “15 Temmuz 2016 Kalkışması”nda hem deondan sonraki süreçte “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” anlayışıylaTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin yanında yerini aldı. Buduruşu ve tutumuyla, Devlet Bahçeli’nin ve MHP’nin; Türkiye’yi “uçurumunkenarı”ndan aldığı ve Türk milleti üzerinde oynanan oyunları boşa çıkardığıgerçeğini vurgulamak bir hakkın teslimioldu.
[1] bk. HüseyinArslan, Dini Gruplar ve Siyaset-2: FETÖ/PDY,Ankara 2017, 23-28.
* Fethullah Gülen’in, İzmir’de, 1966 yılındanitibaren kendi düşüncesine göreörgütlendiğine, 1972 yılından itibaren CIA ve MOSSAD gibi dış istihbarat örgütleriyle ilişkisiolduğuna dair de Gerçek Hayat Dergisi’ndeki yazılar temel alınarakYeni Şafak Gazetesi’nde haber yapılmıştır.(Bkz.Yeni Şafak Gazetesi,06.05.2020).
[2] bk. Arslan, Dini Gruplar ve Siyaset-2: FETÖ/PDY, 33-53.
[3] Arslan, DiniGruplar ve Siyaset-2: FETÖ/PDY,53-54.
[4] bk. Hüseyin Arslan, Dini Gruplar ve Siyaset-2: FETÖ/PDY, Ankara 2017;Oral Çalışlar, Fetullahçılığın Tarihi,İstanbul2017;Hilmi Demir,Gülen Örgütü-EzoterikBir Kült Cemaatin Radikalleşmesi,Ankara 2018;Çetin Acar,FETÖ-Fetullahçı Terör Örgütü,İstanbul2016;Hanefi Avcı,Cemaat’in İflası-Hoca’nınAyağının Kaydığı Yer,İstanbul 2015.
[5] bk. Cumhuriyet gazetesi,21.01.2020; Sözcügazetesi,21.01.2020;Yeni Şafak gazetesi, 21.01.2020; Türkiye gazetesi,21.01.2020.
[6] bk. Graham E. Fuller, Yeni TürkiyeCumhuriyeti, çev.Mustafa Acar,İstanbul 2011,106-123.
[7] bk .Arslan, DiniGruplar ve Siyaset-2: FETÖ/PDY,180-186.
[8] bk.Tamer Korkmaz, “CIA’inHenri’si ile Ellen’ı Nereden Koşuyor?”, Yeni Şafak gazetesi, 28 Şubat 2020.
[9] Tamer Korkmaz, “CIA’in Henri’si ile Ellen’ı Nereden Koşuyor?”, Yeni Şafak gazetesi,28 Şubat 2020.
[10]bk..https://www.aydinlik.com.tr/haber/bulent-arinc-ahmet-davutoglu-ve-ali-babacan-a-kalkan-oldu-201705-(ErişimTarihi:28 Şubat 2020);https://www.aydinlik.com.tr/haber/arinc-henri-barkey-bizim-icin-muteber-bir-adamdi-201717(ErişimTarihi:28.02.2020);https://www.aydinlik.com.tr/haber/bulent-arinc-ahmet-davutoglu-ve-ali-babacan-a-kalkan-oldu-201705-(ErişimTarihi:28 Şubat 2020).
[11]https://www.aydinlik.com.tr/haber/bulent-arinc-ahmet-davutoglu-ve-ali-babacan-a-kalkan-oldu-201705-(ErişimTarihi:28Şubat 2020).
[12]https://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/arinc-babacan-ve-davutoglunu-elestirirseniz-testi-catlar-h151480.html (Erişim Tarihi:28.02.2020)
[13]https://www.aydinlik.com.tr/haber/arinc-henri-barkey-bizim-icin-muteber-bir-adamdi-201717
(Erişim Tarihi:28.02.2020).
[14] bk. “MHP, Fatih Üniversitesi İçin Devrede”,Cumhuriyet gazetesi,11.04.2001.(Bu yazıda; Fatih Üniversitesinin kapatılmakararı karşısında Mecliste yürütülen lobi faaliyetinin sonuç verdiği, MHP GenelBaşkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ümakamına çağırarak görüştüğü, kapatma kararının haklı olup olmadığınınincelenmesi için Grup Başkanvekili İsmail Köse ile TBMM Millî Eğitim KomisyonuBaşkanı Abdurrahman Küçük’ü görevlendirdiği, önümüzdeki günlerde hem YÖKBaşkanı Gürüz hem de Fatih Üniversitesi yetkilileri ile görüşüp bir rapor hazırlayıp Bahçeli’ye sunacakları iddiaedilmiştir. Bu iddianın doğru olmadığını, aynı gün aşağıdaki dipnotaaldığım Tekzip yazısını gönderdim. O tarihlerde Fatih Üniversitesinin kapatılmasıyla ilgilibir karar da alınmamıştı. Haber hem doğru değil hem çelişkilerle dolu hemmasabaşı haberi olduğu anlaşılıyordu). Hem bu yalan habere hem de aşağıdaki dipnotta söz edilenTekzip metnine Ekler/Albüm kısmında yerverilmiştir.
* “TEKZİP, Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleriMüdürlüğüne
Gazetenizin 11.04.2001 tarihlinüshasının 7.sahifesindeki ‘MHP,FatihÜniversitesi İçin Devrede’ başlıklı yazıda ‘Bahçeli, kapatma kararının haklıolup olmadığının incelenmesi için parti içinde bir komisyon oluşturdu. MHP GrupBaşkanvekili İsmail Köse ve TBMM Millî Eğitim Komisyonu Başkanı AbdurrahmanKüçük’ün önümüzdeki günlerde YÖK Başkanı Gürüz ve Fatih Üniversitesiyetkilileriyle ayrı ayrı görüşecekleri ve bir rapor hazırlayarak Bahçeli’ye sunacaklarıkaydedildi’ denilmektedir.
Böyle bir komisyon oluşturulduğu hususunda bilgim olmadığı gibi,tarafıma böyle bir görev de verilmemiştir. Durumun düzeltilmesini bilgilerinize sunarım.11.04.2001.
Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Ankara Milletvekili, TBMM Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor KomisyonuBaşkanı”.
[15]Milliyetçi Hareket Partisi GenelBaşkanı Devlet Bahçeli'nin,“Bazı Dava Süreçleri Kapsamında Fethullah GülenCemaati Etrafındaki Tartışmalar” başlıklı 31 Mart 2011 tarihli Basın Açıklamasıiçin bk. https://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/1053/index.htmlm(Erişim Tarihi:26.01.2020). Bu konudaki Basın Açıklamasının tamamı aynıadresten/siteden okunabilir.
* Bana göre, aşağıda,“ç. FETÖ’nün Siyasî Ayağı’nın ‘Yol Harıtası’ Üzerine Bir Yaklaşım”altbaşlığı altında belirtilen 29maddelik “Yol Harıtası” Takipedilirse FETÖ’nün “siyasî ayağı”na da ulaşılabilir. Bu “Yol Harıtası” ile ilgili bilgiler/maddeler için obaşlığa başvurulabilir.
[16]bk.. “MHPLideri Devlet Bahçeli: MHP'nin İçindeki FETÖ'cüleri Biliyorum”,https://www.haberler.com/mhp-lideri-devlet-bahceli-mhp-nin-icindeki-feto-9501761-haberi/(ErişimTarihi:25.01.2020).
[17] UmutErdem, “Bahçeli'den siyasi ayak çağrısı:Hangi partide varsa çıkartın”(17.01.2020),
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberleri-bahceliden-siyasi-ayak-cagrisi-hangi-partide-varsa-cikartin-41422107(Erişim Tarihi:25.01.2020)
* Semih Yalçın’ın “Ümit Özdağ’ın Gerçek YüzünüGösterme Zamanı!” başlığı altında sıraladığı 8 Madde şu şekildedir:
“1-İdlib’de Türk askeri büyük bir beka mücadelesi ve şehitler verirkentelevizyon ekranlarına çıkıp provokasyon yapan, toplumu kaos ve infiale sevketmeye, Türkiye düşmanlarının lehine algı operasyonu düzenlemeye yeltenen ÜmitÖzdağ’ın gerçek yüzünü gösterme zamanı geldi.
2-15Temmuz ihanet teşebbüsü sırasında, tıpkı babasının geçmişteki darbelerde kaderarkadaşı Başbuğ Alpaslan Türkeş’i terk ederek ortadan kaybolduğu gibi, ÜmitÖzdağ da aynı gece ortadan kaybolmuştur.
3-Vaktiyle MHP’ningeleneksel çizgisinden saptığını, PKK’nın güçlenmesine yol açtığını ilerisürerek Lider Devlet Bahçeli’ye karşı 2006’da bayrak açan Ümit Özdağ, CHP veİP’in bölücü terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı olan HDP ile gayriresmî seçimittifakına sesini çıkarmamıştır.
4-Ümit Özdağ, ortalıktapişkin pişkin dolaşacağına İsrail ve Yahudi lobileriyle ve ABD'deki Yahudithink-tank kuruluşu JINSO ile kurduğu gizli ilişkilerin, Rant Corporation ilegörüşmelerinin sebebini açıklamalıdır.
5-Adlarına pervasızcakonuşmaya cüret ettiği Türk milliyetçileri; Ümit Özdağ’ın ABD ile İsrail’deTürkiye'nin ve Ülkücü Hareketin geleceğine dair ne tür kirli pazarlıklaryaptığını bilmek istemektedir.
6-Ümit Özdağ, vaktiylebaşkanı olduğu Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) bütçesiylegerçekleştirdiği İsrail gezileri sırasında Mescid-i Aksa’yı mı yoksa Mossad’ımı ziyaret etmiştir?
7-Kamuoyunda Özdağ’ın,Türk milliyetçiliği davasına fitne ve tefrikayla zarar vermek üzeregörevlendirilmiş kripto FETÖ destekçisi bir eleman olduğuna dair kanaatlergiderek güçlenmiştir.
8-ÜmitÖzdağ’ın ‘Yurtta Sulh Konseyi’ üyesi olup olmadığı araştırılmalı; bu sözdemilliyetçinin, aslında Türk milliyetçiliğinin kripto düşmanı ve Türkiye’deküresel aktörler adına görev yapan pis bir ajan olup olmadığı acilenaydınlatılmalıdır”.(https://www.internethaber.com/semih-yalcin-umit-ozdagin-gercek-yuzunu-gosterme-zamani-deyip-bombaladi-2086616h.htm(ErişimTarihi:7.03.2020) . Ayrıca bkz. https://www.memurlar.net/haber/890280/semih-yalcin-umit-ozdag-in-gercek-yuzunu-gosterme-zamani.html(Erişim Tarihi:7.03.2020); http://www.haber7.com/siyaset/haber/2949723-semih-yalcin-8-maddede-yerden-yere-vurdu-gercek-yuzunu-gosterme-zamani-geldi(ErişimTarihi:7.03.2020).
[18]bk.https://www.internethaber.com/semih-yalcin-umit-ozdagin-gercek-yuzunu-gosterme-zamani-deyip-bombaladi-2086616h.htm(ErişimTarihi:7.03.2020);https://www.memurlar.net/haber/890280/semih-yalcin-umit-ozdag-in-gercek-yuzunu-gosterme-zamani.html(ErişimTarihi:7.03.2020); http://www.haber7.com/siyaset/haber/2949723-semih-yalcin-8-maddede-yerden-yere-vurdu-gercek-yuzunu-gosterme-zamani-geldi(ErişimTarihi:7.03.2020).
[19] bk. Yıldıray Çiçek, “Ümit Özdağ Seninki ŞişelikDeğil, Fıçılık Herhalde?”, Türkgün gazetesi, 7 Mart 2020.
[20] AbdurrahmanKüçük, Misyonerlikten Diyaloğa Türkiye(Hedef Ülke: Türkiye), 2.baskı Ankara 2011, s. 209-210, 3. Baskı Ankara2017, s. 211.
[21] bk..yenisafak.com/gundem/mhp’yi karistiran-fetocü-eski-hakime-hapis-cezası-verildi-34111538(ErişimTarihi:10.01.2020).