ALEVİ-SÜNNİ KARDEŞTİR

13 Eylül 2022 10:42 Prof. Dr.Abdurrahman KÜÇÜK
Okunma
884
ALEVİ-SÜNNİ KARDEŞTİR

ALEVİ-SÜNNİ KARDEŞTİR
 
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK

Genç Erenler dergisinin düzenlediği “Erenlerin Diliyle Kutlu Doğum” programı, 6 Mayıs 1996 tarihinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu’nda yapıldı.
Farabi Salonu’nun giriş kapısının tam karşısındaki sahnede bir yazı dikkati çekiyordu. Altında Genç Erenler yazısı yer alan afiş şöyleydi: “Alevi-Sünni Kardeştir”
Alevi gençler, bir araya gelip bir grup oluşturmuş ve adına da “Genç Erenler” demişlerdi. Onlar, bu adla bir gazete ve dergi çıkarmaktaydı. Hedefleri de birlik, barış ve kardeşlikti. Dergi ve gazetelerde, “birlik, barış, kardeşlik” kelimeleri dikkati çeken mesajlardandı.  Genç Erenler; 1980 öncesi acı olayları ve Türk milleti üzerine oynanan oyunları çok iyi anlamış “vatansever” gençler oldukları mesajını veriyorlardı. Onlar, Türkiye’nin ve Türk milletinin birliğini bozmak için, yeni bir “Alevi-Sünni” meselesinin gündeme getirilmek istendiğinin şuurundaydı. Bu mesele; her “aklı başında” olan Sünni’nin de Alevi’nin de farkında olması gereken bir meseleydi.  Genç Erenler, bugüne kadar gelinen ve bilinenin aksine, Kutlu Doğum Haftası kutlamalarına katılmışlardı. Bir iki hafta sonra da olsa güzel bir geleneği başlatmışlardı. Önemli olan zamanında olması değil, verilmek istenen mesajlardı.
Derginin davetiyesinde şu beyit yer alıyordu:
“Ali bizim şahımız,
Kâbe kıblegâhımız,
Miraç’taki Muhammet
O bizim padişahımız.”
Bu dörtlükteki her bir mısra, bir mesaj veriyor ve kutlamanın özünü yansıtıyordu. Buradan; hem Hz. Ali hem Kâbe hem Hz. Muhammed (SAS) hem de Hz. Muhammed’in “Padişah” olması/üstünlüğü vurgulanıyordu. Bunu salondaki bir afiş de destekliyordu. Afişte şu yazılıydı: “Muhammed Güldür, Gerisi Kuldur” Kutlamanın yapıldığı salonda Genç Erenler dergisi yetkililerinin hazırladığı afişlerdeki ifadeler çok önemliydi. “Alevi-Sünni Kardeştir” afişi çok şey ifade ediyordu. Bununla, aynı soyun, aynı dinin, aynı kültürün ve aynı milletin insanlarının bütünleşmesinin gerektiği ortaya konuluyordu. Siyasi olayların böldüğü insanların kardeşliği vurgulanıyordu. Afiş sanki katılanlara, artık bir daha bu kardeşliği bozmayın telkininde bulunuyordu. Farabi Salonu’nun dört yanını ayet ve hadisler, Hz. Ali’ye ve Hacı Bektaş Veli’ye ait sözler süslüyordu. Bunlardan birkaçını; vermek istedikleri mesajı ortaya koymak için buraya almayı lüzumlu gördüm.
Onlar da şunlardır:
“İnananlar kardeştir” (Ayet).
“İlmin şehri benim, onun kapısı Ali’dir” (Hz. Muhammed).
“İnsan bilmediğinin düşmanıdır” (Hz. Ali).
“Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu!”.
“Eline, diline, beline sahip ol” (Hacı Bektaş Veli).
“Rehberimiz Muhammed, mürşidimiz Ali’dir” (Genç Erenler).
Bu afişler, çok şey ifade ediyor. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır.” vecizesi, bütün yanlışlıkların ve düşmanlıkların, yüzyıllardır sürüp gelen husumetin kaynağını ortaya koyuyor. Bu da cehalettir. Dün de cehaletti, bugün de cehalettir.
Ben salondaki afişlere bakıp not alırken törenin başladığı duyuldu. Bundan sonra saygı duruşu ve topluca İstiklal Marşı okundu. İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra, Genç Erenler gergisinin Yayın Koordinatörü Tuğcu, açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye geldi ve konuşmasında, kendilerinin Türk milletinin mensubu ve “Horasan Erenleri”nin yolunda olduklarını belirttikten sonra, Türk milleti üzerine oynanan oyunlara dikkat çekti. Tuğçu, düşmanlarımızın bizi böldüğünü ve bölmeye devam ettiklerini belirtti. O, 1980 öncesi aynı dine, aynı soya, aynı kültüre ve aynı tarihe mensup insanları birbirine düşürüldüğüne ve 5 bin insanın “sağ-sol” ayrımı yüzünden öldüğüne işaret etti. Kürt-Türk ayrımının ortaya çıkarıldığına ve bunu değişik taktikler ile körüklendiğine dikkat çekti. Bunda daha önemli bir tehlikenin dış ve iç bölücü mihraklarca, gündeme getirildiğini, bunun da “Alevi-Sünni” ayrımı olduğunu vurguladı. “Alevi Gençler”, “Genç Erenler”, “Genç Aydınlar” olarak; oynanan oyunların farkında oldukları, özbeöz Türk oldukları, Aleviliği bir ayrımcılık olarak görmedikleri mesajını verdi. Alevi gençleri, Genç Erenler olarak; Allah’ın izniyle, “Alevi-Sünni” gibi bir ayrıma, oynanmak istenen oyunlara, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmesine fırsat vermeyecekleri vurgulandı. Tuğcu; Alevi-Bektaşi bir aileden doğduğunu ve Türk olduğunu açıkladı. Bununla iftihar edildiği de ekledi. Hatta dininin değiştirilebileceği ancak Türklüğü inkâr etmenin elde olmadığını da vurgulayarak bir gerçeğin altı çizmiş oldu. Tarihten gelen yanlışlıkların ilmin ışığında ve ilmî ölçüler içerisinde çözülebileceği belirtildi. Ayrıca Alevi’nin de Sünni’nin de kaynağının Hz. Muhammed olduğu ve öncelikle onu bilmek gerektiği vurgulandı. “Erenlerin Diliyle Kutlu Doğum”un da Hz. Muhammed’in ve sunduğu mesajın iyi anlaşılması için düzenlendiği açıklandı. Hz. Muhammed ne kadar iyi tanınırsa Hz. Ali’nin de o kadar iyi tanınacağı dile getirildi.
Sonuç olarak Hz. Ali’yi sevmenin, ancak Hz. Ali’nin ve Hz. Muhammed’in yolundan gitmekle mümkün olacağı belirtildi. Cafer Kılınç, “Muhammed” adlı şiirini okudu. Sonra iki halk ozanı, sazlarıyla, toplantıya katılanlara hoş geldiniz dediler. Âşık İsmail Dağlı, sazı ile üç parça okudu. Bunlardan birisi “Adı Güzel, Kendi Güzel Muhammed” idi. Okunan parçalardan birisinin bir dörtlüğü şöyleydi:
“Gelin geceyi seçelim Allah-Muhammed aşkına
Bu yolda yemin içelim Allah-Muhammed aşkına
Bir olursak eğilmeyiz, el âleme kırılmayız,
Zaten kardeş değil miyiz Allah-Muhammed aşkına.”
Çorum’dan M. Ali Ersöz, sazıyla Hz. Muhammed ve Hz. Ali ile ilgili deyişler ve şiirler söyledi. Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği Korosu’ndan Erzincanlı Filiz Gündüz, birkaç türkü okudu. Bunlardan birisi “Merhaba” idi. Ayrıca Yunus Emre’den “Araya araya buldum izini” ve bir uzun hava söyledi. Kendilerini “Kuvayımilliye” diye isimlendiren grup, bazı parçalar okudu.
Nefesler ve deyişler ile toplantı gece yarısına kadar devam etti. Toplantıya milletvekilleri, ilim adamları, bürokratlar ve çok sayıda vatandaş katıldı. Katılanların büyük çoğunluğu da “Anadolu Alevileri” idi. Takip ettiğimiz bu toplantı, bizi binlerce yıl geriye, “Cemel Vakası”na götürdü. Siyasi olayların zamanla nasıl dinîleştiğini bize hatırlattı. Cemel Vakası olduğunda Türkler, henüz İslam’ı din olarak kabul etmemişlerdi. Ama zamanla sanki o olaylarda tarafmış gibi birbirlerini suçladı. Aslında o günkü olayların Türkler ile hiçbir ilgisi yoktu. Müslüman olmak, Müslüman’ım demek yeterli olmalıdır. Biz Türk’üz ve Müslüman’ız. Bir olmalıyız, diri olmalıyız ve iri olmalıyız. Hacı Bektaş Veli de “Bir olalım, diri olalım ve iri olalım.” demiştir.
Evet !“Alevi-Sünni/ Sünni-Alevi Kardeştir.” Alevi’siyle Sünni’siyle Türkiye’de yaşayan herkes hem soy olarak kan kardeşidir hem Müslüman olarak din kardeşidir hem dil ve kültür kardeşidir. Türkiye’deki Alevilerin-Bektaşilerin %99’u Orta Asaya kökenlidir ve Türk soyludur. Din olarak Aleviler- Bektaşiler; Müslüman’dır, itikatte Maturidî mezhebindendir, amelde Hanefî mezhebindendir, Ahmet Yesevî yolundan ve Hacı Bektaş kolundandır. Kardeşler, birbirini kucaklamalıdır. Oynanan oyunlar görülmelidir. Ne mutlu oynanan oyunların farkında olanlara!.. Alevi’siyle ve Sünnni’siyle Türk milleti; aynı hassasiyeti göstermeli, yeniden oynanmak istenen oyunlara karşı uyanık olmalı ve “Alevi-Sünni Kardeştir” anlayışı hayata geçirmeli ve her alana yayılmalıdır.