Prof. Dr. AbdurrahmanKÜÇÜK
Nikâh,şahitler huzurunda, tarafların karşılıklı rızası ile gerçekleştirilen hukuki bir anlaşmadır. İslam’daki nikâh da bu ölçüler içindedir. İslam öncesi Arap toplumunda kullanılan dört çeşit nikâh vardır. Hz. Ayşe’nin bildirdiğine göre İslam’dan sonra bunlardan biri uygun görülmüş ve devam ettirilmiştir. Bu da kişinin beğendiği bir kızı velisinden istemesi, mehrini vererek, anlaşma çerçevesinde, onunla evlenmesidir. Bunun dışında kalan diğer üç nikâhtan “muta nikâhı” (muvakkat nikâh), ilk dönemde ve bir defa uygulanmış sonra da yasaklanmıştır. Diğer iki nikâh şeklide yasaklanmıştır. Ondan sonra günümüze kadar gelen ve her toplumun kendi örfüne göre uyguladığı, karşılıklı garanti altına aldığı nikâh şekli esas alınmıştır.
Hz. Muhammed’den(SAS) beri uygulanan nikâh hukuki bir akit olmuştur. Osmanlı Devleti de evlenme aktini medeni bir muamele saymış ve nikâhın resmiyet kazanmasını sağlamıştır.İmamlara, nikâh kıyma yetkisi verilmiş ve imamlara da kıydıkları nikâhı bir belge ile 8 gün içinde nüfus idaresine bildirilmesi sorumluluğu yüklenmiştir.Bu hüküm, 1881’de çıkarılan kanunla sağlanmıştır. 1889 tarihli Şûrayı devlet kararıyla, nikâh kıyma, hâkimin iznine bağlanmıştır. 1914’te yürürlüğe giren kanun,hâkim iznini devam ettirmiş ve evlenme evrakının düzenlenmesini kocaya bırakmıştır. Koca da düzenlediği evrakı, nikâhı kıyan imama tasdik ettirip mühürlettikten sonra, nüfus idaresine vermekle yükümlü tutulmuştur. 1917 tarihli Hukuk Aile Kararnamesi(HAK), nikâhın önceden ilanı ve hâkimin veya onun görevlendirdiği bir görevli tarafından yapılması şartını getirmiştir. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, evliliği, reşit iki şahit huzurunda, belediye dairesinde veya köy muhtarlığına bırakmıştır. Bu Kanun; tarafların hazır bulunmasını, reşit olmalarını, aleniyeti, memurun beyanını ve evlenme belgesi düzenlemeyi kural olarak koymuştur.
Nikâhın aslı; şahitler huzurunda icap ve kabulden, tarafların rızasından ibaret bir akittir. Nikâhın sağlamlığı ve devamlılığı esastır. Bunun da bir belgeye veya günün şartlarına göre kurallara bağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde nikâhın sıhhatine şüphe girmektedir. Bu bakımdan, yürürlükteki kurallara uygun ve bağlayıcı olmayan nikâh; nikâh değildir. Bu ölçüler içerisinde bir “dinî nikâh”, “dinî olmayan nikâh” yoktur. Önemli olan nikâhın, evlenmeyi belgelemesi ve tarafları garanti altına almasıdır. Bu bakımdan günümüz Türkiye’sinde kıyılan nikâhın yeterli olduğu görüşü hâkim kanaattir. Bütün bunlara rağmen, Türk toplumunda, “imam nikâhı” denilen bir nikâhın yapıldığı da bir gerçektir.
Kanun;medeni nikâh yapılmadan kıyılan dinî nikâhı yasaklamıştır. Bu durumda, iki nikâh ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan bazıları, medeni nikâh dışında, “imam nikâhı”ile evlendikleri görülmekte ve günümüzde de yaygınlaştırılmak istenmektedir.
İmam nikâhı nereden çıkmıştır? Medeni Kanun ile nikâhın belediyelere ve muhtarlara bırakılmasından sonra, halk arasında, bu nikâhın sıhhati “dinî nokta”dan tartışılmaya açılmıştır. Bu şüpheyi gidermek için, imam nikâhı kıydırılma esası benimsenmiş ve bu nikâh, nikâhın tamam olmasının şartı sayılmıştır. Bu anlayış büyük çoğunluk tarafından kabul görmektedir. Çok fazla dinle ilgisi olmayan ailelerin bile “dinî nikâh”kıydırmak için görevli aradığı şahit olduğumuz konulardandır. Çünkü bu bir inanç konusu gibi insanların zihninde yer etmiş ve örfümüzün bir parçası hâline gelmiştir. Hâlbuki “imam nikâhı”diye bir nikâh yoktur.
Ben, “medeni nikâhın” günümüzde en geçerli ve bağlayıcı olması bakımından da İslam’a uygun olduğu kanaatini taşıyanlara katılıyorum.Ancak toplumun örf hâline getirdiği ve İslam’ın “olmazsa olmaz” ilkesi gibi algıladığı “dinî nikâh” konusunu da göz ardı etmemek gerektiğine inanıyorum.Bunun için de orta bir yol öneriyorum. Bu da müftülüklere de nikâh kıyma yetkisi tanınmasıdır. Müftülükler de Türk devletinin resmî kurumlarıdır.İsteyen belediyelerde nikâhını kıydırır isteyen de müftülüklerde kıydırır. Dinî nikâh kıydırma anlayışında olanlar, müftülükte kıydırdığı nikâhı dinî nikâh sayıp ikinci bir nikâhtan kurtulmuş olacaktır. Kanunda iki kelimelik değişiklikle bu “ikilik” giderilmiş olacak ve bazı istismarlar da önlenmiş olacaktır diye düşünüyorum.
BİLGİ VE EVLİLİK
Bir müddettenberi, İslam’da evlilik ve nikâh konusu tartışmaya açıldı. Evlilik nedir, nikâh nedir? Bunların kesin olarak ortaya konulması lazımdır.
Evlilik,acaba ayaküstü alınan bir kararla oluşturulacak bir birliktelik midir?Evliliğin başlangıcı olan “nikâh”öyle pamuk ipliği ile bağlılık mıdır? Gizli kapılar ardından, gizli ve rastgele yapılan bir “akit” nikâh olarak adlandırılır mı? Bunların tartışılması ve doğrusunun ortaya konulması gerekir.
Günümüzde her ağzını açanın, lehte ve aleyhte olarak, “İslam”, “İslamcılık”, “İslamcı yazar” ve benzeri terimleri telaffuz ettiğine şahit olmaktayız. İki tane kitap okuyan hemen kendini “bilgin (!)” zannediyor. Eğer okunan İslam ile ilgili bir kitap ise okuyan kimse, kendini “İslam allamesi (!)”sayıyor ve “fetva” vermeye çalışıyor.Bir iki kitaptan yararlanarak İslam ile ilgili bir makale ve kitap yazan da hemen “İslamcı yazar” oluveriyor. Bu kişiler, Türk toplumunu yönlendirmeye ve “İslam şudur” demeye başlıyorlar. Bir de propagandalarını yapacak kimseler ve yayın organları bulurlarsa onların, “Keyiflerine diyecek yoktur.” ve onlar “çaka satmaya” başlıyorlar. Bunlar; halk arasında “Kör atın kör alıcısı olur.” sözüne uygun olarak, taraftar da buluyorlar.
İslam, ilmeve bilmeye önem veren bir dindir. İslam’ın en büyük düşmanı cehalettir ve haddini bilmemektir. Şayet herkes bilgili olursa; bunlar, haddini de nasıl davranacağını da neyi ve nerede konuşacağını da bilir. Çünkü İslam; dinlerin sonuncusu ve en ekmelidir. Her hüküm akıl ve mantığa uygundur. “Aklın almadığı ve mantığın kabul etmediği bir şey İslam’a da uygun değildir.” demek genel bir ölçü olmuştur. Akla uygun gelmeyen yorumların gözden geçirilmesi gereklidir. Dinlerin yanlış anlaşılmasında ve değişip bozulmasında yorumcuların rolü öne çıkarılan konulardandır.
Bütün dinler, evliliğe büyük önem vermiş ve evliliği bozacak davranışları yasaklamıştır. Zina, bütün dinlerin kabul ettiği günahlar arasındadır. Bunun için evliliğin sağlam temellere bağlanması istenmiş ve sağlam esaslar üzerine oluşan evlilik ile sağlam ailelerin oluşacağı kabul edilmiştir.
Sağlam ve güçlü toplulukların meydana gelmesi de sağlam temeller üzerine kurulmuş ailelere bağlanmıştır. Böyle bir anlayışın da aile kurumunu oluşturan “evlilik”i sağlam kurallara bağlamaması düşünülemez.
İslam,aileye büyük önem vermiş, anaya babaya hürmeti ve yakınları koruyup kollamayı Allah’a inançtan sonraki en önemli ilke saymıştır.
Ailenin temeli olan evlilik; insani ve medeni bir muamele, dinî bir vazife, sağlam esaslara bağlı bir “anlaşma”dır.Toplumun en küçük birimi sayılan aile, meşru bir evlilik anlaşması ile kurulmaktadır.
Bu kuruluşda karşılıklı sevgi, hoşgörü ve güven, hayat boyu beraber olma niyeti temel anlayıştır. Çünkü sıcak bir aile yuvası kurma, kurulan bu yuvayı devam ettirme ve ailenin saadetine hizmet etme faziletli ibadetler arasında sayılmaktadır.
İslam’da eşlerin maddeten ve manen tatmin olması, sükûnet bulması, vücudu örten elbise gibi diğerini tamamlaması, eşler arasında sevgi ve şefkatin yerleşmesi,dünyanın imarına vesile olan nesillerin vuku bulması Allah’ın nimetlerinden sayılmaktadır[1]. İslami evlilikte geçicilik değil, devamlılık esastır. Allah, eşlerin iyi geçinmelerini, hoşa gitmeyen bazı durumlara sabırla karşılamalarını istemiş ve o durumlarda hayır olabileceğini bildirmiştir[2]. Böyle bir evliliğin nikâh anlayışında; sağlam, güvenilir ve bağlayıcı kurallar ihtiva etmesi kaçınılmazdır.
YAŞAYAN DİNLERDE EVLİLİK ANLAYIŞI
Evlilik, birkadın ile bir erkeğin hayat boyu beraber yaşamalarını sağlamak gayesiyle yapılan bir akittir, bir anlaşmadır. Toplumun en küçük birimi ve temeli olan aile de bu meşru “anlaşma” esasına dayanmaktadır.
Tabii bir ihtiyaç olan evlilik, insanın yaratılışının bir gereği, çoğalmanın ve nesli devam ettirmenin bir şartıdır. Bundan dolayı, tarihin her döneminde, bütün toplumlarda evlilik mukaddes bilinmiş, evlilik için ön şartlar ve belirli esaslar geliştirilmiştir. Bu esaslar, o toplumun dinine ve kültürüne göre şekillenmiş,ona göre de uygulana gelmiştir.
Bugün, ilahî kaynaklı olarak kabul edilen, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da evliliğin başlangıcı; Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın çocuklarına dolayısıyla bu ilk yaratılan iki insana kadar geri götürülmektedir. Bu üç din; telakkilerinde farklılık bulunsada evliliği, tabii bir ihtiyaç görmesi, çoğalmanın ve nesli devam ettirmenin şartı sayması gibi hususlar da aynı özelliği göstermektedir.
Kur’an-ıKerim’de Allah; insanları bir erkekle bir kadından yarattığını, tanışmaları-birleşmeleri için, kabileler ve milletler hâline koyduğunu[3]; yerde ve gökte çeşitli nimetler var ettiğini[4], bu nimetleri “en şerefli varlık” olarak tavsif ettiği insanın[5] emrine verdiğini, onlardan istifade edilmesi gerektiğini[6] ve istifade etmenin yolunun da “çalışma”dan geçtiğini[7] açıklamaktadır. Tabii Allah’ın yarattığı bu nimetlerden istifade edecek ve ona hakkıyla şükredecek kimseler de bulunacaktır. Bu, insanların varlıklarının devamına ve sayılarının artmasına bağlanmıştır. Bunun yolunun da “evlilik”gibi meşru bir muamele ile olduğu gösterilmiştir. İffetin korunması ve neslin devam ettirilmesi için bekârların evlendirilmesi esası getirilmiştir. Böyle bir evliliğin hangi şartlarda, nasıl ve niçin olacağının sınırları belirtilmiştir.
Özelliği ve önemi dolayısıyla evlilik, geçmişte olduğu gibi, günümüz topluluklarında da ehemmiyet arz eden bir husustur. Çünkü bir milletin varlığının devamı, ancak geride bıraktığı nesillerle mümkündür. Bugün, yeryüzünde, çeşitli milletlere mensup 7 milyar civarında insan bulunmaktadır. Bu insanların 6. 5 milyardan fazlası “şu” veya “bu” dine mensuptur. Yeryüzünde mevcut olan dinlere ve onların müntesiplerine baktığımızda; evlilik ve aile konusunda, aşağı yukarı,aynı hassasiyetin gösterildiği ve ortak bazı özelliklerin bulunduğu dikkatten kaçmamaktadır.
Konfüçyüsçülükte Evlilik: Çinlilerin büyük çoğunluğu Konfüçyüsçülüğe bağlıdır. Çinlilerin geleneğinde yerli ve millî dinlerinin ağırlığı bulunmakta, “atalar kültü” önemli bir yer işgal etmektedir. Bu özellikleri taşıyan Çin’de evlilik; nesli devam ettirme ve aile ocağını tüttürme anlayışı üzerine kurulan bir ittifaktır.
Çin’de insanın evlenmeden, geride bir oğul bırakmadan ölmesi büyük bir günah ve elemli bir azap sayılmaktadır. “Ata ruhları”na ibadeti devam ettirecek oğul bırakmadan ölen kimsenin acayip bir varlık şeklinde ve uğursuz bir hayat sürmeye mecbur olacağına inanılmaktadır.Toplumdaki ahengin kaynağı aile olarak görülmekte ve aile de evlilikle gerçekleşmektedir[8].
Yakınlar arasındaki evlilik, belirli kurallar çerçevesinde olmaktadır. Evlenmede kadın tarafına belli ölçüler içerisinde, drahoma (başlık) ödenmektedir. Kadın, erkek çocuk dünyaya getirdiği ölçüde itibar sahibidir. Evlilikte kadın söz sahibi değildir ve otorite erkektedir. Tek evlilik esas olmakla beraber zenginler,cariye alabilme hakkına sahiptir. Çocuğun olmaması hâlinde evlat edinme yoluyla da neslin devamı sağlanmaktadır. Boşanma hakkı erkeğindir. Ailede, karı ve kocanın dürüst olması, kadının itaatkâr davranması esastır. Kayınbaba ve kaynanaya saygısızlık, zinaetmek, kıskançlık, gevezelik, hırsızlık, cüzzamlılık ve kısırlık bir kadının boşanma sebeplerindendir[9].
Hinduizmde Evlilik: Hint Yarımadası’nda yaşayan halkın büyük çoğunluğunun dinî inanış ve geleneklerini ifade etmek üzere Hinduizm kelimesi kullanılmaktadır. Hinduizmde evlilik; pratik gayeler ile bağlantılı olarak kadın ile erkek arasında ölüme kadar süren bir muameledir. Kadının en asli görevi, yaptığı ayinlerde kocasına yardımcı olmak ve neslin devamını sağlayan bir oğul doğurmaktır. Kutsal Metinleri’nde evlatsızlık büyük günahlardandır. Aynı kastlardan evlenmek esası bulunmasına rağmen aile içi evlilik, yakın evlilik yasak sayılmaktadır.
Evlilikte bakirelik esastır. Bakire olmayanların bir daha evlenmesi zordur. Evlilikte başlık(drahoma), babaya, yoksa kardeşe verilmektedir. Meşru kabul edilen sebepler dışında boşanma yoktur. Dindar bir kadının, sebep ne olursa olsun, kocasını terk etmesi suç kabul edilmekte ve kefareti gerektirmektedir. Kutsal Metinleri’ne göre çok kadınla evlilik (poligami) normal karşılanmaktadır.Bundan dolayı olacak ki üst kastlarda birden çok kadınla evlilik bulunmakta,alt kastlarda ise tek kadınla evlilik esası benimsenmektedir. Zina, ciddi bir kabahat sayılmakta, boşanma sebebi görülmekte ve bazı durumlarda, ölüm ile cezalandırılmaktadır[10].
Şintoizmde Evlilik: Şintoizmde aile, içtimai bir ünite sayılmakta ve evlilik ile oluşmaktadır. Evlilik, iki kişi arasındabir iş olmasını yanında, iki aile arasında olan bir muamele niteliği taşımaktadır. Nesli devam ettirmenin yolu evlilikten geçmektedir. Ancak evlilik, dinî bir nitelikten çok, medeni bir muamele hüviyeti taşımaktadır.Hristiyanlığın Japonya’ya gelmesinden sonra evlenmeler, görevli rahibin huzurunda ve Şinto tapınaklarına bitişik “evlenme salonları”nda yapılmaktadır.
Evlilikte hediye verme esası benimsenmiş, hediyenin şekli ve miktarı zamanla değişikliğe uğramıştır. Şintoizmde aile kutsal sayılmış ve zina yasaklanmıştır. Zina, boşanma sebebi görülmüş ve bu yolla boşananların yeniden evlenmesi engellenmiştir[11].
Budizmde Evlilik: Budizmde evlilik,dinî olmaktan çok, medeni bir muameledir. İlk devir Budist Metinleri’nde Buda’nın,evlilik konusunda, lehte ve aleyhte bir sözüne rastlanmamaktadır. Ancak, daha sonra, Buda’nın konuşmalarını ve hayatını ihtiva eden metinlerde (SuttaPitaka), Buda’nın, aile fertleri arasındaki münasebetlerden bahsettiği ortaya çıkmaktadır. Orada Buda, ebeveynlerin çocuklarına, çocukların ebeveynlerine karşı görevlerini söz konusu etmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı görevleri arasında, uygun bir eşle evlendirme de bulunmaktadır. Çocukların ebeveynlerine karşı görevleri arasında, nesillerini devam ettirme ve nesli koruma, ebeveynlerini yaşlılıklarında koruma ve kollama yanında öldüklerinde de geleneklere göre hediyeler sunma vardır.
Buda, karı koca münasebetlerinden de söz etmiştir. Kocanın karısına şöyle beş şekilde davranmasını istemiştir: İyi ve saygılı davranma, küçümsememe, otoritesini tanıma ve güzel şeyler takdim etmektir. Kadının da kocasına davranışını şu beş esasta toplamıştır: Evi iyi idare etme, nezaket gösterme, yanlış davranışlardan kaçınma, namusunu korumaya dikkat etmeve üzerine düşeni aktif olarak yerine getirmedir[12].
Yahudilikte Evlilik: Yahudilik, ilahî menşeli dinlerden biridir. Bu din, genelde, Yahudi ırkıyla özdeşleşmiş ve o soydan gelen insanlara tahsis edilmiş bir hüviyete kavuşmuştur. Bugün, yeryüzünde, 20-25 milyon Yahudi’nin dinidir.
Yahudilikte evlilik, aile hayatının en önemli hadisesidir. Evlilik;nikâhla başlayan bir “tercih”, bir “anlaşma”, bir “ortaklık”tır.Yahudi Kutsal Kitabı’nda “... semereli olun, çoğalın ve yeryüzünü doldurun.”[13] hükmü yer almakta, bundan dolayı evlenme dinî ve millî bir görev sayılmaktadır. İsrailoğullarının çoğalmasının, yeryüzünü doldurmasının ve yeryüzünde varlıklarını sürdürmesinin şartı evlilik esasına bağlanmaktadır.
Yahudilikte evlilik bir ideal olarak görülmüş, bekârlık yerilmiştir. Evlenmeyen bir kimse,kültürün yok olmasına ve neslin tükenmesine sebep olduğu için büyük günah işlemektedir. Bundan dolayı bir Yahudi’nin hayatının ilk şartı ve amacı, bir aile kurmaktır. Evlenmeden önce bir kimse, “gerçekbir adam” durumunda değildir. Yahudi’nin varlığı evlenmeye bağlıdır[14].
Evlenme,nikâhla başlamaktadır. Bu nikâhın Yahudi dinî esaslarına uygun olup olmadığı haham tarafından kontrol edilmektedir. Dinî esaslarına uygun olmayan nikâh sahih sayılmamakta ve hahamın vetosuyla karşılaşmaktadır. Nikâh, iki şahit önünde yapılmakta ve belirli bir miktarın mehir (mohar) olarak kadın tarafına verilmesiyle gerçekleşmektedir. Nikâhta akit, tek taraflıdır ve erkeğin beyanına dayanmaktadır. Kocanın, kadın üzerinde, büyük bir hâkimiyeti bulunmaktadır. Buna sebep, Hz. Havva’nın Hz. Âdem’i yanıltıp suç işletmesidir[15].
Yahudilikte, evlilikte, bekâret aranmaktadır. Evlenen kadın bakire çıkmadığında baba evine gönderilmekte ve suçu sabit görüldüğünde de taşlanarak öldürülme esası bulunmaktadır. [16] Başka dinden olanlarla evlenme, yasaklar arasındadır. Yahudilikte çok kadınla evliliği yasaklayan herhangi bir hükme rastlanmamaktadır. Hatta poligami (çok kadınla evlilik) esasına cevaz veren hükümler, Kutsal Kitapları’nda yeralmaktadır[17].Birden fazla kadınla evlenme durumunda kocanın, kadınların nafakasını,giyeceğini ve kadınlık hakkını gözetmesi gerekmektedir[18]. İslam’dan sonra, 1000’li yıllarda, Yahudilikte çok evliliğin dört ile sınırlandığı ve daha sonra tekkadın esası benimsenmiş olduğu yolunda bir gelişme olmuştur.
Yahudilikte boşanma hakkı tamamen kocanın elindedir[19]. Yahudi Kutsal Kitabı’na göre kızlar mirastan mahrumdur. Ölen kimsenin erkek evladı olmadığı takdirde miras, torunlara kalmaktadır. Eğer oğlunun oğlu (torun) yoksao zaman miras, kıza ve onun çocuklarına geçmektedir. Kadının bütün malları kocasına aittir ve kendi şahsi mallarını elinde tutma hakkına sahip değildir[20].
Kadın,evlenmede taraf değildir, bizzat aktin konusudur[21]. Boşanma meşru bir olaydır, tek taraflıdır ve erkeğin elindedir[22]. Bundan dolayı boşanmalar kolay olmuş ve kolay olmasından dolayı da çok olmuştur.
Yahudilikte zina, aldatma yasaklanmış; ailede samimiyet ve sadakat aranmıştır[23]. Aile namusunun korunması esas alınmış, zina, iffetsizlik, homoseksüellik, cinsî sapıklık gibi durumlar yasaklanmıştır[24].
Hristiyanlıkta Evlilik: Hristiyanlıkta evlilik;Yahudilerde olduğu gibi, dinî bir hüviyet taşımakta ve ailenin temeli kabul edilmektedir. Tanrı’nın insanı bir erkekle, bir kadından yaratmış olması evlenmenin ilk kaynağı kabul edilmektedir. Bunun için evlilikte rahipler büyük fonksiyon icra etmekte ve takdis edilmeyen evlilikler geçersiz sayılmaktadır.
Hristiyanlıkta nesli devam ettirmenin ve iffeti korumanın yolu evlilikten geçmektedir. Hristiyan nesiller yetiştirme de buna bağlıdır. Evlenme mutlu birbirleşme olarak açıklanmakta, boşanma kesin olarak yasaklanmakta ve zina sayılmaktadır[25].Bunun yanında evlilik, tabii arzuların tatmini olarak da görülmektedir.
Hristiyan Kutsal Kitabı’nda herkesin evlenmesi, herkesin karısı ve her kadının kocası olması, kocanın kadın üzerinde hâkimiyet kurması istenmektedir[26]. Pavlus da evlenmemenin iyiliğini övmüş, ancak kendini koruyamayanların evlenmesinin gerektiğini belirtmiş ve evlenenlerin ayrılmamalarını istemiştir[27]. Evlenen kadın kocasına,Rabbi’ne tabi olduğu gibi, tabi olacaktır[28]. Çünkü Hz. Havva, Hz. Âdem’i suça teşvik etmiş ve “asli suç”un müsebbibi olmuştur. Bunun için koca, kadına hâkim olmalıdır[29]. Hz. İsa, kilisenin başıolduğu gibi erkek de kadının başıdır[30]. Bundan dolayı kocanınkadın üzerinde hâkimiyetinin kabul edilmesi, boşanmaya müsaade edilmemesi,zoraki evliliğin sürdürülmesi anlayışını doğurmuş ve bunun neticesinde evlilikte tasvip edilmeyen gelişmeler meydana gelmiştir.
Pavlus’un düşüncelerinden hareketle bakirelik kutsal kabul edilmiş ve önceleri evlilik çağına gelmiş kızların bakireliğini takdis için özel yeminler oluşturulmuştur[31]. Katoliklerde zina dışında boşanmaya müsaade edilmemektedir. Ancak Protestan kiliseler, bu konuda müsamahalı davranmakta ve bazı sert hükümleri yumuşatmaktadır.
İslam’da Evlilik: İlahî dinlerin sonuncusu ve en ekmeli İslam’dır. Bu dine bağlıinsanlar hemen hemen dünyanın her yerinde bulunmakta ve bir milyar civarındabir yekûn teşkil etmektedir. İslam, her hükmünde olduğu gibi, evlilik konusunda da diğer dinlerdeki aşırılıkları gidermiş, insanın yaratılışına uygun olanı ve“orta yolu” göstermiştir.
İslam’da evlilik, insani ve medeni bir muamele, dinî bir vazifedir. Kişinin huzurluluğu ve toplumun en küçük birimi sayılan aile, meşru evlilik akti ile gerçekleşmektedir.
Sıcak bir aile yuvası kurma, kurulan bu yuvayı devam ettirme ve ailenin saadetine hizmet etme faziletli ibadetler arasında sayılmaktadır. Evlilik; hem neslin devam etmesi için bir vesile hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır. Bunun için Allah, insanlar arasından kendileriyle huzura kavuşacakları eşler yaratmış, aralarında muhabbet ve rahmet var etmiştir[32]. Hz. Muhammed (SAS) de nikâhı kendi sünneti saymış, Müslümanların çoğalmasını istemiş ve Müslümanların çokluğu ile iftihar edeceğini açıklamıştır. Hatta o, bekâr kalmanın yaratılışa aykırı olduğunu, neslin tükenmesine yol açtığını bildirmiş; bunun için evlenilmesini ve çoluk çocuk sahibi olunmasını istemiştir[33].
Allah, neslin devamının sağlanması, tabii ihtiyaçların giderilmesi,iffetsizliğe düşülmenin önlenmesi için, bekârların evlendirilmesini istemiştir[34].Namuslu, zina yapmamış, gizli dostlar edinmemiş kadınlarla evlenme emredilmiş;aile mahremiyetine zarar getiren zina yasaklanmıştır. Ailesini, kocasının malını,namusunu koruyan kadınlar iyilerden sayılmış ve övülmüştür[35].
İslam’da eşlerin maddeten ve ruhen bir biçimde tatmin ve sükûnet bulması, vücudu örten elbise gibi yekdiğerini tamamlaması, eşler arasında sevgi ve şefkatin yerleşmesi, dünyanın imarına vesile olan nesillerin vuku bulması Allah’ın nimetlerinde sayılmaktadır[36]. İslami evlilikte,geçicilik değil, devamlılık esastır. Allah eşlerin iyi geçinmelerini hoşa gitmeyen bazı durumları sabırla karşılamalarını istemiş ve o durumlarda hayır olabileceğini bildirmiştir[37].
Evlilik, iki şahit huzurunda karşılıklı rıza anlayışı üzerine bina edilmiştir. Mehir,kadının hakkı olarak görülmüştür[38]. Kur’an, erkeklerin kadınlar üzerinde hakkı olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakkı olduğu prensibini yerleştirmiştir[39]. Müslüman kadın ancak Müslüman erkekle, Müslüman erkek Müslüman bir kadınla evlene bildiği gibi Ehl-iKitap’tan bir kadınla da evlenebilmektedir[40]. Yakın akrabalar arasında evlilik yasaklanmıştır[41].
İslam’da neslin karışıklığının önlenmesinin ve koruma altına alınmasının, çocukların babalarının adıyla çağrılmasının, neslin temiz bir surette ve bozulmadan devam etmesinin yolu meşru evlilikten geçmektedir.
İslam’da evliliğin önemi; bekârlığın kişiyi fuhşa sürükleyebileceği yaşta ve zamanda evlendirilmesinin bir vazife görülmesinde ortaya çıkmaktadır.
Hepsinden önemlisi İslam’da evlilik; sadece şehevî arzuları tatmin değil, insanın yaratılışına, yaratılış gayesine uygun mukaddes bir kurum;iffeti korumanın, nesli devam ettirmenin ve hayırlı evlatlar yetiştirmenin de temel şartıdır. Çünkü İslam’da çocukların ana ve babalarına karşı hürmetkâr olmaları, onlara karşı güler yüzlü davranmaları bir vazifedir. Ana babaya itaatsizlik,Allah’a şirk koşmaktan sonra, en büyük günahlar dandır.[42]
Önemi dolayısıyla evlilik öncesi ve sonrası şartlar vazedilmiştir: İffetli olmak,eşler arasında sadakate riayet etmek, aile mahremiyetine ve mukaddesliğine halel getirmemek, karşılıklı anlayış ve sevgi göstermektir.
Cemiyete iyinesiller yetiştirme de evliliğin temel gayelerindendir. Bunun için evliliğin sağlam kurulması önemlidir. Toplumdaki bozulma, evlilik anlayışından aile anlayışına kadar uzanmaktadır. Aile temelini sağlam kuran ve sağlam olarak devam ettiren milletler daima ayakta kalabilmişlerdir. Bundan dolayı İslam evliliğe ve aile hayatına büyük önem atfetmiştir.
Yaşayan din ve kültürlerde, yukarıda bir kısmına ancak temas edebildiğimiz meşru bir evlilik ve böyle bir evlilik esasına dayanan aile anlayışı bulunmaktadır. Hemen hemen hepsinde evlilikle ortaya çıkan aile, kutsal bilinmekte, mahremiyet ve sadakat esasına dayanmakta; zina ve benzeri davranışlar hoş karşılanmamaktadır.Hepsinde nesli devam ettirme, çoğalma ve yeryüzünü doldurma anlayışı bulunmaktadır. Nesillerin iyi yetiştirilmesi, kendi din ve kültürlerine göre yetiştirilmesi, kültürü taşıyıcı unsurlar olarak görülmesi esası benimsenmektedir. Hemen hemen hepsinde varlıklarının devamını ve ümitlerini iyi yetişmiş nesillere bağlama anlayışı ağırlıklıdır.
Diğer dinlerden farklı olarak İslam, erkeğin yetkisini sınırlamış, mehri bir garanti olarak kadına tahsis etmiş, ona şahsiyet kazandırmış ve miras ehli kılmıştır. Evlenme ve boşanmada kadına da hak tanımış, kadını hakir görülmekten kurtarmıştır. Zoraki tek evliliği de çok kadınla evliliği de tasvip etmemiştir.Böylece fıtrata ve şartlara uygun olanın yapılmasını emretmiş,bunlar için açık prensipler ortaya koymuştur. İnsana insan olduğu ve Allah’ın bir yarattığı bulunduğu şuurunu yerleştirmiştir.
[1]bk. Bakara suresi, 187;Rum suresi, 20-22.
[2] bk. Nisa suresi, 15-25.
[4] bk. Bakara, 29; İbrahim,32-33; Nahl, 12; Hacc, 65.
[5] bk. Tin 4. A’râf, 10;Hicr, 20; R’ad
[6] bk. A’râf, 10; Hicr, 20.
[8] Abdurrahman Küçük- GünayTümer-Mehmet Alparslan Küçük, DinlerTarihi, Ankara 2009, 78-80,
[9] bk. P. J. Maclagan, “Family”, Encyclopaedia of Religion andEthics (ERE), New York.
[10] bk. A. B. Keter, “Marriage”, ERE, VIII/449-454 1951,V/730-732.
[11] bk. ERE, VIII/459-460.
[13] bk. Tanah (Ahdi Atîk),Tekvin, I/28.
[14] bk. E. Gugenheim, Le Judaisme dans la Vie Quotidienne,Paris 1970, 184, 188.
[15]bk. Tanah, Tekvin,III/16.
[16] bk. Tanah (Ahdi Atîk),Tesniye, XXII/13-23.
[17] bk. Tekvin, XVI/1-4XXX/1-13; Tesniye, XXI/10-14; II. Samuel, XII/7.
[18] bk. Tesniye, XXI/10.
[19] bk. Tesniye, XXIV/1-4.
[20] bk. Ali Arî, İlâhî Dinlerde Kadın, (Yüksek Lisans Tezi), Bursa 1986,29-30.
[21] bk. Tekvin, XXIX/28,XXXIV/8; Hakimler, 1/12-13.
[22] bk. Tesniye, XXIV/1.
[23] bk. Çıkış XX/14; Sayılar,V/11-13; Tesniye, V/18, XXIV/1.
[24] bk. Levililer, Bap: XXIIve XXIII.
[25] bk. Yeni Ahit, Markosİncili, X/6-12.
[26] bk. Pavlus’unKorintoslulara I. Mektubu, VII/4.
[27] bk. Korintoslulara,VII/8-12.
[28] bk. Pavlus’unEfesoslulara Mektubu, V/22-23.
[29] bk. Pavlus’un TimeteosaI. Mektubu, II/11-14.
[30] bk. Efesoslulara,V/22-23.
[31] bk. A. Ari, age,. 43-44.
[32] bk. Nahl, 72; Rumsuresi, 21.
[33] bk. Zebidî Sahîh-iBuharî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Ter. Ank. 1975, XI/253-255.
[35] bk. Nisa, 3, 24-26, 34;Nur, 3.
[36] bk. Bakara, 187; Rum,20-22.
[37] bk. Nisa, 15-20, 24-26.
[42] bk. Nisa 36, Nahl 90,İsrâ 26.