Giriş
Türk-Rus ilişkileri içerisinde Paskiyevich, Muraviyev, Orlov, Mençikov, İgnatiyev gibi Rus generalleri XIX. yy.de harp sahasında bulundukları mevkiden başka elçi sıfatlarıyla da diplomaside önemli görevler almışlardır. Osmanlı topraklarında Türklüğü yok etme senaryoları içerisinde Rus siyasetini hazırlayan ve harekete geçiren bu generaller olmuştur.
Devlet olarak Rusya’nın temellerini XV ve XVI. yy.de aramak gerektiğinden; Moğollar ve onların da öncesinde Türk hâkimiyetleri ve yayılması karşısında Rusların, erken dönemlerde bir millet olma sürecine giremediği görülmektedir. Ruslar arasında birlik fikri ve aynı Rus zümresinden oldukları şuuru Moskova Knezi III. İvan (1462-1505) döneminde artmıştır. Bunun dışında Flofey adlı bir rahip tarafından ortaya atılan Moskova-Üçüncü Roma nazariyesiyle Rusların İstanbul’un Fethi’nden sonra hamisiz kalan Ortodoksluğun da en yüksek hamisi fikri ortaya konmuştur. Böylece, Rusya’nın ileride tarih karşısında gerçekleştirmeyi zaruri gördüğü vazifesi de önceden tayin ve tespit edilmiştir.[1]
Diğer yandan Petro döneminde Puşkin’in ifadesiyle “Avrupa’ya bir pencere açan” Rusya, bir imparatorluk hâline gelmeye başlamıştır. Petro’nun hayatı boyunca takip etmiş olduğu Rusya ideali ve sıcak denizlere inme hayali, devamlı surette Türk düşmanlığı siyasetine dayandırılmıştır. Petro’nun siyasi mirası kendinden sonraki çarlar ve Rus nesilleri[2] tarafından Rus siyasetinin esası hâline getirilmiş, nihayetinde XIX. yy.de Rus siyaseti Panslavizmle beslenmiş ve bütün zehrini Türk toprakları üzerine akıtmıştır.[3]
Nitekim doğu Türk illerinin işgali sıralarında bölgeye gönderilen Rus heyetinin reisi olan bir Rus generali yazdığı eserinde, Türkmenlere “Acımaksızın her elimize geçeni imha etmek, at ve para üzerine ağır vergiler koymak, çarımızın en insani bir davranışı olacaktır.” ilkesiyle hareket ettiğini belirtmiştir. Devamında, Rusluk hırsının kabına sığmaz zehrini şu cümle ile akıtmıştır: “Türkmenler dünya küresinin üzerinde kara bir lekedir; bunlar insanlığın yüz karasıdır, tahammül edilmez hayvan soyundan başka bir şey değillerdir.”[4] Siyaset ve edebiyatta da yer bulan Türk düşmanlığı ve görüşü XIX. yy. boyunca bütün Rus generallerinde kendini göstermiştir. Rusya bu kişileri, siyasetinin gereği olarak büyük güçlerle Osmanlı topraklarını paylaşmak üzere diplomasi manevralarında ustaca kullanabilmiştir.
Böylece Osmanlı Devleti, XIX. yy.de bir zamanlar masum bir bakire olan Karadeniz’i[5] ve Boğazları koruma çabasındayken bir tarafta kendini politik çekişmelerin odağında bulmuş, diğer tarafta ise İstanbul’a elçi olarak gönderilen General Nikolay Pavloviç İgnatiyev’in Panslavist politikalarına maruz kalmıştır.
1. Panslavizm ve Rusya
XIX. yy.nin ikinci yarısında Paris Antlaşması’nın yarattığı yeni şartlar altında Rusya, çalışmalarını üç noktada toplamıştır. Dâhilde ıslahat[6], doğuda ve güneyde fetihler, batıda Panslavizm (İslavcılık).[7]
Panslavizm, “Slav birliği” demektir ve yaratıcılarının Çekler olduğu bilinmektedir. Şair Kollar, bu heyecanının tohumlarını atmış ve ünlü Tarihçi Palacky de kâğıt üzerinde Habsburg topraklarında kurulması tasarlanan imparatora bağımlı, ancak özerk bir Slav federasyonu formüle etmiştir.[8] Jan Kollar (1793-1852) ve Pasell Josef Satarik (1795-1861) sayesinde hızla yayılan Panslavizm, Osmanlı Devleti içerisindeki Slavlara sirayet etmiş ve zamanla Sloven, Hırvat ve az sayıdaki Bulgarlar bu akımdan etkilenmiştir. 1848 yılında Prag’da toplanan ilk milletlerarası “Panslavistler Kongresi”nin amacı, Balkanlar’daki Slavları Osmanlı Devleti hâkimiyetinden çıkarmaktır. Panslavizm’in ikinci merkezi, Prag’dan sonra Moskova olmuştur.[9] Daha sonra bu fikir, slavyanofiller tarafından işlenmiştir. Dekobristlerde aynı düşünce, Rusya’ya bağlı bir Slav konfederasyonu kurma fikri şeklinde kendini göstermiştir. Panslavizm, Danilevski’nin “Avrupa ve Rusya” adlı eserinde (1871) bir sistem hâline getirilerek esas prensipleri ortaya konulmuştur.[10] Nikolay Yakovleviç Danilevski’ye göre Rus Slav birliğinin sınırları; Adriyatik Denizi’nden Büyük Okyanus’a, Kuzey Buz Denizi’nden Ege Denizi’ne kadar uzanan alanı içine alacak şekilde çizilmiştir.[11]
Slovak J. Herkel tarafından 1826’da ilmî olarak ileri sürülen Panslavizm fikri, Rusya’da kısa zamanda ikinci bir din hâline gelmiştir.[12] Panslavizm, Rusya’da ilkin entelektüeller arasında kendini göstermişse de 1857’de Moskova’da “Slav Yardım Cemiyeti” gibi cemiyetlerin kurulmasıyla sosyal ve kültürel hayata daha derin nüfuz etmiştir. Cemiyet yöneticileri, Rusya Hariciye Nazırı Gorçakof’a hitaben gönderdikleri mektupta amaçlarını, “Güney Slavlarının kiliselerine, Rusya’da toplanan parayla maddi yardımda bulunulacak; kilise ve mekteplerine ayin aletleri, kitap ve malzeme yollanacak ve Rusya’ya tahsil maksadıyla gelen Slav gençlerine her türlü yardım yapılacak.”[13] şeklinde açıklamışlardır.
“İstanbul’un yolu Viyana’dan geçmektedir.” diyen Fadayev’in “Doğu Sorunu Hakkında Düşünceler” adlı kitabı 1870’te yayımlanmış ve az sonra da Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. 1870’lerde bu yeni gelişmenin iki temsilcisi, General Rustivlas Andreyeviç Fadayev ve bir diplomat olan General Kont Nikolay Pavloviç İgnatiyev olmuştur.[14]
1.1. General Nikolay Pavloviç İgnatiyev ve Panslavizmin Uygulanması
Siyasi sahadaki en önemli Panslavistlerden biri, şüphesiz İstanbul’a elçi olarak gönderilen General Nikolay Pavloviç İgnatiyev olmuştur. 1832-1908 yılları arasında yaşamış olan İgnatiyev; hem asker hem diplomattır. Çin, Hindistan, İran meseleleri ve Türkistan ile[15] yakından ilgilenmiştir. İgnatiyev, 1859-60’da muayyen bir vazifeyle Pekin’e gönderilmiş ve burada yaptıkları takdir edilerek Çarın yaverleri arasına alınmış, generalliğe terfi ettirilmiştir. 1861’de bir vazifeyle İstanbul’a gönderilen İgnatiyev, sonraları en çok meşgul olacağı bir sahayı yakından görmek fırsatını bulmuştur.[16]
General İgnatiyev, 1861’de İstanbul’a gelmiş ve Panslavizm hayalini uygulamaya koymak için harekete geçmiştir. Gelişini Ahmet Lütfi Efendi şöyle anlatmaktadır:
“Cülus-ı hümayun tebriki zımnında Rusya İmparatoru tarafından General İgnatiyev o esnada Dersaadet’e vürud eyledi. Rusya sefiri ile beraber Mabeyn-i Hümayuna azimetle huzur-ı şahaneye bi’l-müsul ifa-yı resm-i sefaret edip mahzar-ı nevazis ve hürmet olarak avdet ettiler. Hariciye Nazırı Ali Paşa vasıtasıyla huzura çıkmışlardır. Memleketeyn Beyi tarafından dahi tebrikle gelmişlerdir.”[17]
Çar II. Aleksandr ve Başbakan Gorçakof’la birlikte Rusya’nın İstanbul Sefiri General İgnatiyev kendilerini tamamen Panslavizm idealine kaptırmışlardır. İgnatiyev’in görevi Panslavizm’in “Türkiye planını” gerçekleştirmektir.[18]
Kırım Savaşı’ndan sonra Rus Panslavizminin ilk hedefi, Rumeli Türkleri olmuştur. Bu doğrultuda Rus Dışişleri Bakanlığı Asya İşleri Dairesi Başkanlığına General İgnatiyev’in getirilmesi, Panslavistlerin büyük başarısıydı. İgnatiyev bu dairenin başına geçer geçmez ilk iş olarak Balkanlar’da Rus konsoloshaneleri açmaya başladı. İlk olarak 1857’de Filibe Rus Konsoloshanesini açıp Viskonsolos olarak da Nayden Dobroviç Gerov (1823-1900) isimli bir Bulgar Panslavistini tayin etti. Gerov; 1858 yılında Moskova, 1866 yılında Petersburg ve 1870 yılında Odesa Panslavist komitelerini kurdu. Tuna, Selanik, Manastır, Edirne vs.ye Panslavist hareketi yaydı ve kadro yerleştirdi.[19] Panslavist düşüncelerle 1867’de Bulgar, Boşnak, Sırp ve Hırvatların millî âdetlerini ihtar ve ihya için ve daha önemlisi bunların kavmiyet ve mezhepçe Rusya’ya bağlılıklarını ortaya koymak gayesiyle Moskova’da “Slav Kavimleri Kıyafetleri Sergisi” dahi açılmıştır.[20]
1.2.General Nikolay Pavloviç İgnatiyev ve Paris Antlaşması
1864’te İstanbul’a Rus elçisi olarak tayin edilen General İgnatiyev’e hoş geldin demek üzere, Divan-ı Hümayun Tercümanı Arifi Bey gönderilmiştir.[21] Galata rıhtımında Rus ajanları; Rum, Ermeni ve Ortodoks tebaa tarafından tezahüratla karşılanmıştır. Milliyetçilikten ziyade Ortodoksluk bayrağı altında yapılan bu Rus propagandası, Balkanlar’daki Osmanlı hâkimiyetini kökünden sarsacak mahiyetteydi. İgnatiyev, daha “Şark Masası Müdürü” iken bilhassa şu üç esasın gerçekleştirilmesini amaç edinmişti: 1) 1856 Paris Muahedesi’nin (yani Rusya’nın Karadeniz’de donanma bulundurma hakkını meneden kısmının) kaldırılması, 2) İstanbul ve Boğazlarda Rus nüfuzunun sağlanması, 3) Balkanlar’daki bütün Slav kavimlerinin doğrudan doğruya Rusya’nın nüfuzu altına konması.[22]
İgnatiyev, Paris Antlaşması’nın tadili yolundaki faaliyetlerine Girit Meselesi’yle başlamıştır. 2 Eylül 1866 yılında Girit asileri Hacı Mihail liderliğinde ayaklanarak Girit’in Yunanistan’a iltihakını ilan ettiler. Rus Sefiri General İgnatiyev de Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz’in huzuruna çıkarak devletlerin birbirlerine karşı mecburiyetlerinden bahsetmiş ve olayların teskini için Girit’in Yunanistan’a terki yolunda telkinde bulunmuştur. Abdülaziz ise “Devletlerin birbirlerine karşı olan mecburiyetleri kendilerinin bileceği şey olup bizim Girit’i terk etmemiz icap etmez ve hakikaten elimizden gelmez. Ama devletler bu adayı cebren ve i’mal-i kuvvet ile nez ederiz derler ise biz de bunun karşısında hüküm Allah’ındır deyip dururuz.” diyerek bunun mümkün olamayacağını sert bir dille ifade etmiştir.[23]
General İgnatiyev, 1866’da İstanbul’dan Petersburg’a yazdığı bir raporda; Orta Doğu’da Avrupalıların dikkatlerini devamlı üzerlerine çeken iki önemli stratejik bölge İstanbul ve Mısır’dan, bu ikincisinin İngiltere’ye teklif edilmesi hâlinde onun İstanbul’dan vazgeçeceğini yazmıştır. Hatta İgnatiyev, bu sırada Avusturya’nın Prusya’ya yenilmesi üzerine Paris Antlaşması’nın iptalini bile istemiştir.[24]
Bununla birlikte 1860’ların başlangıcı, Osmanlı Devleti’nin Balkan milliyetçiliğinin gittikçe artan baskısını hissetmeye başladığı ve milletlerarası ilişkilerin Avrupa ittifakının gözetimi altında yürütüldüğü bir zamandır.[25] Bunun bir göstergesi; III. Napolyon ordularıyla Sedan’da Prusya kralına teslim olunca prens Gorçakof’un, Ekim 1870’de Paris Antlaşması’nı imzalamış olan devletlere meşhur notasını göndermiş olmasıdır. Rusya; gönderdiği bu notada, Karadeniz’de sahip olduğu bütün hakları geri almakta ve Osmanlı Devleti’ne de bütün haklarını geri vermektedir. Rus notası daha alakalı devletlere gitmeden evvel İgnatiyev; Babıali’yi Rus tekliflerine hazırlamaya başlamış ve Paris Antlaşması’nın Rusya’nın izzetinefsini yaralayan bazı maddeleri olduğunu, bunların değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Sadrazam Âlî Paşa, Kasım ayında notayı Rus maslahatgüzarının elinden alırken “Demek bize harp getiriyorsunuz.” sözünü sarf etmiş, İgnatiyev de “Bilakis Türkiye’ye sağlam ve devamlı bir barış sağlayacak çareleri getiriyorum.” diyerek cevap vermiştir. Sonuçta, 17 Ocak 1871’de toplanan Londra Konferansı’nda Paris Antlaşması’nın tahditçi (sınırlayıcı) hükümleri değiştirilmiştir. Bu başarı, Rus umumi efkârında Kırım Harbi’nin intikamı gibi kabul edilmiştir. Âlî Paşa’nın telkinleriyle Sultan Abdülaziz de Rusya’ya temayül göstermeye başlamıştır. Bununla birlikte Rus çarı, Âlî Paşa’nın çalışmalarından memnunluğunu Petersburg’daki Osmanlı Elçisi Rüstem Bey vasıtasıyla padişaha bildirmekte kusur etmemiştir.[26]
1.3. General Nikolay Pavloviç İgnatiyev ve Panslavizm Yolunda Politik Oyunları
Kurnaz bir diplomat olan İgnatiyev, sonraları yalancılığıyla ün kazanmış ve “Menteur Paşa” diye anılır olmuştu. İgnatiyev, Valide Sultan ve Hidiv İsmail’in İstanbul’daki adamı olan Yahudi Abram vasıtasıyla, Sultan Abdülaziz’e ve saraya da tesir etmenin yollarını bulmuştur. Âlî Paşa’nın ölümünden sonra sadrazam olan Mahmut Nedim Paşa[27] da İgnatiyev’ in tesiri altında kalmış ve onun reyi ile hareket etmiştir.[28] İgnatiyev’in etkisinde kalan Mahmut Nedim Paşa’yı Abdurrahman Şeref Efendi şöyle anlatmaktadır: “Mahmut Nedim Paşa, Babıali’de yetişmiş, Tanzimatçıların yanında yönetim işlerini öğrenerek zekâ ve kültürü ile akranları arasında sivrilmişti. Son görevi olan Bahriye Nazırlığında beğenilecek hizmetler yaparak yeteneğini göstermiştir. Sadrazam olduğu zaman(1871) izlediği uygunsuz yola kimse bir anlam verememiştir. Her şeyden önce Rus politikasının kucağına atılarak General İgnatiyev’in her işe burnunu sokmasına, zorbaca erkine olağanüstü biçimde yardımcı olmuştur.”[29]
Mahmut Nedim Paşa, Mustafa Reşit Paşa tarafından himaye edilmiş olmasına rağmen Reşit Paşa onu beğenmiştir. Hatta Mahmut Nedim Paşa hakkında “Bizim Mahmut Nedim cıvık sabuna benzer; ne el yıkanır ne de çamaşıra gelir.” dediği bilinmektedir. Diğer yandan Mahmut Nedim Paşa Sultan Abdülaziz’in de gözüne girmeye çalışmıştır.[30] Mahmut Nedim Paşa ve İgnatiyev arasındaki ilişki hakkında Ebuzziya Tevfik de bir değerlendirme yapmıştır. Ebuzziya Tevfik, “Devrin nadir yetiştirdiği zeki, bilgili, kurnaz, teşkilatçı ve entrikacı bir diplomat olan Rus Elçisi İgnatiyev; Mahmut Nedim Paşa’yı daha ilk sadaretinde avucunun içine almış, kendisini âdeta devletin başmüşaviri, hatta görünmez sadrazamı yapmıştı.”[31] diyerek politik yaklaşma zemini kapsamında İgnatiyev gerçeğini ifade etmiştir.
Ahmet Cevdet Paşa da onun için şunları kaydetmiştir:
“Mahmut Nedim Paşa’nın Hariciye Nezaretinde Meclis-i Tanzimat üyeliğine alınması bir talihsizlik oldu. Çünkü Mahmut Nedim bu işlere ehil değildi.”[32]
Öyle ki halk, İgnatiyev’in Mahmut Nedim Paşa üzerinde olan büyük nüfuzu sebebiyle ona “Nedimof’ diyordu.[33] Hakkında “Sakalını Rus Elçisi İgnatiyev’in eline verdi. Babıali’nin nüfuzu Rusya sefaretine geçti.” denilerek efkârıumumiye de Mahmut Nedim Paşa aleyhine dönmüştür.[34]
Süleyman Kocabaş’ın aktarımlarına göre İgnatiyev, Osmanlı yöneticileri üzerinde o derece nüfuz kurmuştu ki çara gönderdiği bir raporunda: “Bu kulunuz tarafından vaki olan çalışmalar neticesinde Türkiye öyle bir hâle gelmiştir ki haşmetmeabın (yani II. Aleksandr) Rusya içindeki nüfuzu, aynen Türkiye dâhilinde de caridir. Bu memlekette hükümdar olan padişah, bu hükûmetin resmî daireleri ve bilhassa Babıali ile Hariciye ve Maliye Nezaretleri sefaretimizin emri altındadır.” ifadeleri yer almıştı.[35]
Bu bağlamda Osmanlı devlet adamlarının Livadia ziyaretleri de politik yaklaşma zemininde Rusya lehine gelişmeleri beraberinde getirmişti. Livadia, Rus çarlarının istirahat ettikleri bir yerdi ve bu ziyaretler İgnatiyev’in telkiniyle başlamıştı.[36]İgnatiyev, bütün Avrupa ülkelerinin Rus düşmanı oldukları inancındaydı ve bu yüzden Osmanlı Devleti’ne Türklerle doğrudan doğruya anlaşma yoluyla nüfuz etmek istiyordu.[37]
İgnatiyev; Osmanlı hükûmetinin Tanzimat prensiplerinden ayrılmasını, ıslahatçı nazırların sürgüne gönderilmesini, memurların dama taşı gibi kullanılmasını, Rus ordularının Osmanlı topraklarında yapabilecekleri tahrip edici tesirlere üstün görüyordu. İgnatiyev’e göre Türkiye’de irtica gittikçe zayıflayacak, zayıfladıkça kendisini desteklemiş olan devletlerin nezdinde kredisini kaybedecek ve bu kayıp da onu mutlaka Rus kucağına düşürecekti.[38]
Bulgar ekzarhlığı ve Hirş meseleleri de Mahmut Nedim Paşa hakkında pek çok dedikoduya sebep olmuştur. “Ekzarhlık beratını Âlî Paşa tehir ettiği hâlde Mahmut Nedim Paşa İgnatiyev’in talebiyle verdiğinden Rus nüfuzu, Bulgaristan’da tekerrür ve tevessü etti.” denilmiştir. Rumeli demir yollarının inşası[39] için Âlî Paşa zamanında müteahhit Baron Hirş ile akdedilen mukavele, İgnatiyev’in ikazı üzerine feshedilmiştir.[40]
1873’te Namık Kemal vd. birkaç gazetecinin de tutuklanarak sürgüne gönderilmesi ve bu sürgünden on gün kadar sonra da Sadrazam Esad Paşa’nın görevinden alınarak yerine Batı basınında ve diplomatik raporlarında övülen Şirvanizade Rüşdi Efendi’nin getirilmesi, “Rus taraftarı bir sultanın şiddetli bir şekilde Rus düşmanlığı yapan bir grubu cezalandırmasının sonucu olduğu”[41] şeklinde değerlendirilmiştir. Bu ve benzeri dikkate değer değişimler, İgnatiyev’in başarılarıdır.
Yine Türk ordusunda zabit olabileceğini ümit ederek 1874 sonlarında İstanbul’a gelen ve Kırım’da Rusya’ya karşı millî hareketin liderlerinden biri olan İsmail Gaspıralı’nın müracaatı, Panslavist Rus Elçisi General İgnatiyev’in telkinleriyle engellenmiştir.[42]
2. General Nikolay Pavloviç İgnatiyev ve Hersek İsyanı
İgnatiyev, Balkan Slavları ve Ortodoks reaya arasında yaptığı kışkırtıcı faaliyetiyle Babıali’nin reaya arasında yatıştırıcı bir siyaset takibine mâni olmuştur.[43] Diğer yandan çar, sefirine senede iki milyon ruble tahsisat vermiştir. Genç ve yakışıklı sefir de bu parayı İstanbul’da tahsis ettiği büyük casusluk şebekesine sarf etmiş[44], Panslavist emelleri yolunda kullanmıştır. Bu Panslavist emellerin vücut bulduğu yerlerden birisi Hersek olmuştur.
Hersek’e bağlı Nevesin kazası Hristiyanlarından 160 kişi, ağnam vergisi vermemek ve zaptiye erlerinin takiplerinden kurtulmak için Karadağ’a sığınarak bu memleketin prensine şikâyette bulunmuştur. Prens, İgnatiyev’e aracılık yapmasını rica etmiştir. Ancak gelişmeler bir süre sonra Nevesin halkının isyan ederek Müslümanları katletmeye başlamasıyla[45] farklı bir boyut kazanmıştır. Bu yönüyle Hersek ihtilali, Panslavizm propagandasının ilk kıvılcımı olmuştur.[46]
Hersek İsyanı’nın bastırılması kolay iken Sadrazam Esat Paşa; bu fesadın içinde Rus tahrikleri bulunduğunu ve nice yıllardan beri Bulgaristan’da çıkarılmaya çalışılan fesatların Sırbistan ve Karadağ’ın yardımlarıyla Bosna tarafından yaygınlaştırılmak için yapılan bir planın başlangıcı olduğunu anladığından, bir şey yapmamıştır.[47]
Gerek İstanbul’da gerekse Rumeli’de halk arasında şikâyetler çoğalmıştır. Bu sırada Mahmut Nedim Paşa’nın, “Babıali Hersek İsyanı’nı izam ediyor. Ben sadrazam olsam işi bir haftada bitirirdim.” dediği Abdülaziz’in kulağına gelmiştir. Esat Paşa görevinden azledilerek yerine Mahmut Nedim Paşa getirilmiştir. Mahmut Nedim Paşa, dış siyasetin baskısı ve İgnatiyev’in telkinleriyle, devletin hükümranlığına bir darbe olan, Hristiyanlara yeni hak ve imtiyazlar tanıyan “Adalet Fermanı”nı hazırlamıştır. Ardından Avusturya Başvekili Kont Andraşi, Babıali’ye verilmek üzere bir nota hazırlamıştır. Babıali’ye bir şifahi nota şeklinde tebliğ edilen Andraşi Layihası’nın mukaddimesinde, Osmanlı Devleti’nin şimdiye kadar ilan etmiş olduğu ıslahat teşebbüslerinin neticesiz kalmış olduğu iddia edilmiş ve Hristiyanlar için tam ve mutlak bir din ve ayin serbestliğiyle Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarını zedeleyici bir takım maddelerin tatbiki istenmiştir. Bu layiha ile ıslahat işlerinde devletlerin müdahale hakkı resmen tasdik edilmiştir.[48]
3. General Nikolay Pavloviç İgnatiyev’in Osmanlı Maliyesi Üzerindeki Etkileri
Rus elçi İgnatiyev’in kayda değer faaliyetlerinden biri de Osmanlı ekonomisi üzerindeki çalışmalarıdır. Kırım Savaşı’ndan itibaren borcu borç ile ödemek ve bütçe açıklarını da istikrazla kapamak şeklinde tarif edilen bir mali siyaset takip olunmuştur.[49] 1856 yılında maliye işlerinde uzman bir memur getirilmek üzere Avusturya elçisi aracılığıyla Avusturya hükûmetine başvurulmuştur.[50] Bundan 20 yıl sonra ise Rus Elçisi General İgnatiyev’ in oyunuyla “tenzil-i faiz” tedbirine gidilmiştir. Bu kararname ve onun açıklamalarını içeren 7 Ekim 1875 ve 10 Ekim 1875 tarihli açıklama tebliğleri, 30 Ekim 1875 tarihli “Ramazan Kanunu” ile topluca onaylanmıştır. Kişisel tutumunda olduğu gibi, görevinde de onur ve haysiyetten yoksun olan Mahmut Nedim Paşa, böylece Türk mali yönetimine olan inanılırlığı ve güveni kökünden yıkan Osmanlı sadrazamı olmuştur. [51]
1874 yılına kadar 20 yıllık bir süre içerisinde 15 dış borçlanma yapılmış, Osmanlı Devleti’nin eline toplamda 127 milyon lira geçmiş, buna karşılık 239 milyon lira borçlanılmıştır. Arada ödenen komisyonlar da hesaba katıldığında, ele geçen para daha az olmuş ve ele geçen meblağın iki katına yakın bir meblağ borçlanılmıştır. Kaçınılan son gelip çatmış, 6 Ekim 1875 günü yayımlanan bir kararnameyle yabancı elçilere ve gazetelere iflas durumu resmen açıklanmıştır.[52] “Tenzil-i faiz” kararından sonra ise mali iflastan ekonomik vesayete geçiş dönemi başlamıştır.[53] Artık, devlet gelirlerinin alacaklıların kontrolünde bir yönetime verilmesinin tohumları ekilmiş, “Düyun-ı Umumiye”ye doğru yol alınmaya başlanmıştır. Devletin mali iflası demek olan bu gelişmelere ve faiz ve anapara taksitlerinin yarıya indirilmesi kararına, en başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, Avrupa mali çevreleri büyük tepki göstermişler ve itirazlarda bulunmuşlardır. Zira tahvillerin çoğu Londra ve Paris borsalarında satılmıştır. Bütün Avrupa gazeteleri “Türkler bizi dolandırdı, altınlarımızı safahat uğruna harcadılar.” diyerek Osmanlı Devleti aleyhine yoğun kampanya başlatmışlardır.[54]
İbnülemin Mahmut Kemal Bey eserinde, faiz indirimi kararının uygulanması ve nelerin nasıl değiştiğini şu şekilde anlatmıştır:
“Hersek İhtilali ve Sırbistan’la Bulgaristan’ın isyana hazırlanması sebebiyle silah altına alınan askerin masarifine ve esasen mevcut olan bütçe açığına karşılık bulmak maksadıyla Mahmut Nedim Paşa, haricî borçların ve eshamın faiziyle resülmalleri tahsisatını yarıya indirmeye karar verip keyfiyeti ilan etmesi üzerine dâhilde ve hariçte herkes, hayret ve dehşet içinde kaldı. Bu yüzden tebaadan pek çok kimsenin de serveti mahvoldu.”[55]
4. General Nikolay Pavloviç İgnatiyev ve Bulgar İsyanı
1864 Yılında Tuna vilayetinin başına getirilen Mithat Paşa, orada bulunduğu üç yıl içinde Rus Çarlığının teşvikiyle oluşan haydutluğu ortadan kaldırmıştır. Bugünkü Ziraat Bankasının temeli olan menafi sandıklarının temelini atmıştır. Tuna üzerinde bir gemicilik şirketiyle şoselerde işlemek üzere bir araba şirketi teşkil etmiştir. Bir belediye vücuda getirmiştir. Mithat Paşa, memleketin başka yerlerinde adı bile duyulmayan şeyler yaparken Çarlık Rusya’sı Tuna vilayetinin rahat ve sakin bir memleket olmasını kendi hesabına uygun bulmamış, Bulgarları isyana teşvik edip durmuştur.[56] Rusya Devleti’nin politikası gereğince Slav milliyetini uyandırmak ve Bulgarların hepsini birleştirmek için Rusya’da olan Slav cemiyetleri, para yardımıyla her sene Bulgar çocuklarından birçok genci ilim ve fen tahsili bahanesiyle Rusya’ya götürmüştür. Bunlar orada tahsilini bitirip döndükten sonra kendileriyle aynı fikirdeki gençleri politik gayeleri için kullanıyorlardı. Tuna vilayetinin teşkilatlanması karşısında İgnatiyev, destekçileriyle birlikte Mithat Paşa aleyhine çevrilen birçok entrikanın da başını çekmiştir.[57] Hatta Sırbistan Prensi Mihail ile anlaşarak Köprü Palangalı İvan adlı bir Sırp’ı görevlendirmiş ve Mithat Paşa’ya suikast girişimi hazırlamıştır.[58]
Rumi takvime göre “20 Nisan” tarihine tesadüf ettiği için Bulgaristan’da “Nisan İhtilali” denilen meşhur isyan, Rusların teşvik ve tertibiyle Bükreş’te toplanan bir Bulgar kongresinin kararıyla yapılmıştır.[59] Bulgarları isyana sevk için tahrik edici broşürler dağıtılarak ve gizli toplantılar yaparak halkı isyana teşvik eden ajanlar, esas itibarıyla şu ağzı kullanmıştır:
“Sizde din ve millet gayreti yok. Nasıl rahat edeceğinizi bilmiyorsunuz. Bizim dediğimiz gibi hareket edin. İsyan edin, biz devletlerin müdahalesini temin ederek sizi ezdirmeyiz ve nihayet Sırbistan gibi sizler de muhtar bir idareye sahip olursunuz”[60]
Bütün kışkırtmalara rağmen Bulgarlar bir türlü harekete geçmemişlerdir. Bunun üzerine, İstanbul’da isyan planının baştertipçisi General İgnatiyev, şeytani usullere başvurmuştur. Bunlardan biri, Bulgarları Müslüman kılığına sokarak Bulgar mahallesine saldırtmasıdır.[61] Devamında, yapılan bu işleri temizlemek de İgnatiyev’in görevi olmuştur. Nitekim Rusya’nın bu olayda suç ortağını örtbas ettirmek için İgnatiyev’in Babıali’ye şu dili kullandığı görülmüştür: “Devlet-i Âliyye bu hadiseyi bizim tahrikimize hamletmesin. Rusya Devleti Bulgaristan’ın asayişini ister; lakin Bulgarları hüsn-i idare etmek Devlet-i Âliyye’nin menfaati iktizasından iken bazı müfsitlerin iğfalatına aldanan sade-dilâna asi nazarıyla bakmak ve kendilerini hapis tecziye etmek layık değildir. Bu tedbiri şiddetle icra eden memurlar mahallelerinde baki kaldıkça Bulgarlar emin olamazlar ve içlerinde efkâr-ı müfrite esbabından olan tahrikâtına muvafakate mecbur olurlar. Bilahare Bulgaristan’da asayişe halel gelirse buna Rusya Devleti vs. devletler nazar-ı bi’l-kaydi ile bakamazlar.”[62]
Bulgar İsyanı’nın bastırılmasından sonra bir Bulgar kızın Müslüman olması sonucu ortaya çıkan “Selanik Vakası”, Rusya tarafından diplomasi atağına geçmek için bahane edilmiştir. Bulgar İsyanı sonunda da Hersek İsyanı sonunda olduğu gibi müdahale fırsatı bulunmuş ve Berlin Memorandumu düzenlenmiştir. Berlin Memorandumu; Rus Başvekili Gorçakof, Alman Başvekili Bismarck ve Avusturya Başvekili Andraşi’nin ortak eseri olarak tarihe geçmiştir.[63]
11 Mayıs 1876 günü; medrese öğrencileri, “Devletin ve memleketin hukuk ve istiklali çiğnendiği bir zamanda derslerle uğraşmak hâkimiyet ve diyanet şiarı değildir. Her tarafta İslamlar, Hristiyanların tahkirlerine ve eziyetlerine zebun oluyor. Buna sebep olan büyükleri ortadan kaldırmak serian cümlemize vazife borcudur.” diyerek ayaklanmışlardır. Bunun üzerine İgnatiyev, “Türkler silahlandılar, Hristiyanları katledecekler!” şayiasını yayarak yeniden harekete geçmiş ve isyanla alakalı gördüğü Mithat Paşa’nın da İstanbul’dan uzaklaştırılmasını sağlamıştır.[64]
Bulgar isyanının başlamasında, yayılmasında ve idaresinde Rus Elçisi General İgnatiyev’in direktifleri söz konusudur. Nitekim 1875 yılı Ağustos ayında İgnatiyev, Bulgar ihtilalcilerinden Stoyan Stambolov (1845-1895) ile görüşmüş ve ayaklanmalarını tavsiye etmişti.[65] Diğer yandan Osmanlılık fikrini aşılamak için uygulama sahası olarak açılan Galatasaray Sultanisi, 1877 yılına kadar Türk ve Müslümanlardan ziyade gayrimüslimlerin işine yaramıştır. Bulgar, Rum ve Ermeniler için millî duyguların aşılandığı yer olmuştur.[66] Mekteb-i Sultani öğretmenlerinden Çakmo, Rus Sefiri General İgnatiyev’in çocuklarının muallimi olup sefir tarafından mektebe sokulmuş ve Devlet-i Âliyye aleyhine açıktan ders vermiştir. Zankof, keza Rus sefiri tarafından mektebe sokulmuş, Bulgar Vakası’nda Londra’ya gidip Devlet-i Âliyye aleyhine mitinglerde çalışmış ve Rusya tarafından Tuna’da bir mahalle mutasarrıf tayin edilmiştir.[67]
Görüldüğü üzere, Rus diplomatlarının Osmanlı Devleti ve toprakları üzerinde kullandığı iki dehşetli silahı bulunmaktadır: Kilise[68] ve Panslavizm.[69] İşte İgnatiyev, bu iki silahı kullanarak görevini en iyi icra etmiş Rus diplomatıdır.
Rumeli’yi teftiş görevine memur edilen, Edirne ve Filibe üzerinden Sofya’ya kadar giden Cevdet Paşa, Tezakir’de Rusya’nın yukarıda ifade edilen iki silahı nasıl kullandığını ve Bulgarlar üzerindeki Rus nüfuzunu şöyle anlatmıştır.
“Rumeli’nin reviş-i ahvaline nazaran Balgaristan’da bir azim ihtilal istidat olduğu ve âkilâne ve hâkimane hareket olunur ise önü alınabileceği anlaşıldı. Lâkin Bulgarların efkârını ithal eden Rusyalılar olup hâlbuki Babıali’ce her ne tedbir ittihaz olunacak olsa Rusya elçisiyle mahremane müzakere olunacağı malûm olduğundan, hakâyık-ı ahvâle dair Babıali’ye bir şey yazmaya cesaret edemedim.”[70]
5. Nikolay Pavloviç İgnatiyev’in Uluslararası İlişkileri ve Antlaşma Faaliyetleri
Balkanlar’daki gelişmelerin vahim istikameti üzerine Mahmut Nedim Paşa görevden alınarak yerine Mehmet Rüştü Paşa getirilmiştir. Mithat Paşa’nın içinde bulunduğu bir grubun Abdülaziz’i haledeceği haberini alan İgnatiyev, Abdülaziz’i şiddet tedbirleri alması yönünde teşvik etmiştir. 29 Mayıs 1876 yılında Abdülaziz tahttan feragate zorlanmış ve yerine V. Murat geçmiştir.[71]
Sultan Abdülaziz’in haline dair Mithat Paşa’nın verdiği ifade, General İgnatiyev’in faaliyetlerine işaret etmesi bakımından önemlidir. Bu ifadede Mithat Paşa şöyle demiştir:
“Devletin kanunsuz idaresi mümkün olmayacağı anlatılırken kanunun bütün bütün aleyhinde bulunmaya başlayıp Mahmut Nedim Paşa’nın ikinci sadaretinde vuku bulan efkâr ve harekâtıyla halkı bütün bütün tenfir eylemişti; herhangi meclise gidilse padişahın su-i ahval ve harekâtından başka lakırdı olmayıp diğer taraftan Mahmut Paşa’nın bütün bütün General İgnatiyev’in tarafıını tutmasıyla ve general ise Rumeli’nin Rusya eline düşmesi tedabirine çalışarak Bulgaristan hadisesinin tevessüüyle ve İstanbul’da dahi yine Rus entrikasıyla emniyet münselib oldu denilerek Hristiyan takımına bir emniyetsizlik gelmesiyle bu hâl, ahali beyninde heyecanı mucip olmuş ve asârı, talebe-i ulum tarafından görülmeye başlamış idi.”[72]
Nihayet V. Murat’ın kısa süreli yönetiminden sonra 13 Ağustos 1876’da “Meclis-i Mebusan”ı kurma şartıyla Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından II. Abdülhamit tahta getirilmişti.
Birkaç ay sonra ise Ekim 1876 ortalarında Sırplarla bir mütareke akdi ortaya çıktığı esnada Rusya, buna karışarak Sırpları korumak ve Rus isteklerini kabul ettirmek için 31 Ekim 1876’da bir ültimatom vermek suretiyle Babıali’yi tehdit etmiştir. Ortada bir reformlar taslağı vardır ve bu taslak, Osmanlı Devleti’ni içten yıkacak tedbirlerin tatbikini içermiştir. Babıali’nin buna karşı gelmesi üzerine İstanbul’da büyük devletlerin bir konferans toplanmasına karar verilmiştir. 23 Aralık 1876’da toplantı resmen açılmıştır.[73]
Bahriye Nezareti dairesinde toplanan İstanbul (Tersane) Konferansı’nda General İgnatiyev, başlıca teşebbüs sahibi olmuştur. Nitekim Rus elçiliğinde Osmanlı delegeleri bulunmaksızın diğer delegelerin iştirakiyle yapılan bir toplantıda, konferans görüşmelerine mesnet teşkil edecek maddeler tespit edilmiş ve bunların savunulmasına oy birliğiyle karar verilmiştir. Ayrı ayrı beş kıta layiha düzenlenerek Osmanlı Devleti’ne teklif edilmiştir.[74]
Tersane Konferansı için Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi General İgnatiyev tarafından hazırlanan Rus isteklerinde şu maddeler sıralanmıştır:
- Bosna-Hersek ve Bulgaristan’daki yerli Türk memurlarının görevlerine son verilmelidir.
- Bosna-Hersek ve Bulgaristan Müslümanları silahsızlandırılmalıdır.
- İçlerinde Hristiyanların da bulunacağı yerli milis ve polis teşkilatı kurulmalıdır.
- Çerkezler Rumeli’den Osmanlı Devleti’nin Asya vilayetlerine sürülmelidir.
- Türk askerleri, kaleler dışındaki yerlerden temizlenmelidir.
- Vergiler yerli halkın görüşü alınarak tarh edilmeli ve aşar usulü lağvedilmelidir.
- Mahkemelerde ve idarelerde yerli dil kullanılmalıdır.
- Bunlara Lübnan’daki gibi Hristiyan valiler atanmalı ve bu valiler büyük devletlerin muvaffakiyetleriyle beş yıl için seçilmelidir.
- Üç vilayete verilecek muhtariyet teşkilatının ayrıntıları yabancı konsoloslarca tespit edilmelidir.
- Bu vilayetlerde kabul edilecek yeni tedbirlerin yürütülmesi doğrudan doğruya Avrupa tarafından kontrol edilmelidir.
- Bulgar isyanları sırasında bu isyanların bastırılmasında yararlılığı görülen Türkler cezalandırılmalıdır.[75]
Öyle ki ihtilalin süratle ilerlemesini engellemeye muvaffak olan Edirne Valisi Hurşit Paşa ile Filibe mutasarrıfı ve Kızanlık kaymakamları, Rusya sefaretinin şiddetli tebligatı üzerine azil ve tebdil olunmuşlardır.[76]
Osmanlı Devleti’ne imza ettirilecek olan antlaşma metni, Rus istekleri kapsamında hazırlanmıştı. Avusturya, tıpkı Kırım Harbi’nde olduğu gibi, ganimet olarak Bosna ve Hersek’i kendine mal etmenin peşinde koşmuştur. Daha 15 Ocak 1876’da Avusturya diplomatları, Rus Elçisi İgnatiyev’le bu hususta sözleşmişlerdir.[77]
Konferansta alınacak kararların Osmanlı Devleti’nin lehine olmayacağı bilindiğinden, bazı tedbirlerin alınması gerekmiştir. Bunlardan biri, sadaret makamına getirilen Mithat Paşa’nın Meclis-i Mebusan’ın açılması fikridir. Reform tekliflerinin açıklanacağı gün, 23 Aralık 1876’da toplar atılmaya başlamış ve Osmanlı Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Meşrutiyet’in ilan edildiğini ve böylece Müslüman ve Hristiyan tebaa arasında fark kalmadığını beyan etmiştir.[78]
Gelişmelere eleştirel yaklaşan Mütercim Rüştü Paşa bile “Hayat ruh ile kaimdir. Devletin ruhu istiklaldir. Tekâlif-i vakıa devletimizin ruhunu izale ederek bizi bir kalıb-ı biruha döndürür. İstiklali kalmayan bir devlet için beka farz olunsa bile namussuz yaşamak caiz değildir. Bunun reddiyle hıfz-ı hukuk yolunda her fedakârlığı göze aldırmak vezaif-i hamiyet ve namusdariden olacağından reyimiz katiyen reddi tarafındadır.” diye mukabele etmiştir.[79]
Rusya Sefiri İgnatiyev, İstanbul’u terk ederken Osmanlı Devleti’ni ağır bir şekilde eleştirmiştir. İgnatiyev’in, “Benim Rusya’ya avdetim, artık İstanbul’da sefirlik için hiçbir şey kalmadığındandır. Devlet-i Âliyye hükûmeti, başıbozuk bir hükûmettir; padişahları delidir, mecnundur. İfa-yı hizmet mümkün değildir.” demesi bardağı taşıran son damla olmuştur.[80]
Diğer taraftan II. Abdülhamit, Tersane Konferansı gelişmelerini hatıralarında şöyle anlatmıştır:
“Büyük devletlerin İstanbul’da yaptıkları konferans sırasında görülmüştür ki bunların niyetleri, iddia edildiği gibi Hristiyan tebaanın hukukunu temin değil, önce muhtariyetlerini sonra istiklallerini temin etmeye çalışmaktır. Birincisi, Hristiyan ahaliyi ayaklandırıp ortalığı karıştırmak ve bunlara arka çıkmak... İkincisi, bizi kendi aramızda parçalamak için de aramızda kolayca taraftar bulabiliyorlardı. Meşruti idarelerin, bir millî vahdet hâlinde bulunan ülkelerin bu idareye itibar etmediğini fark etmeyen bazı Türk münevverleri, maalesef düşmanın ekmeğine yağ sürmekteydi.”[81]
Tersane Konferansı’nın dağılmasıyla savaş kaçınılmaz hâle gelmiştir. Rusların savaşa girmek istemelerine rağmen Rus Çarı Aleksandr; savaşın kaybedilmesi ihtimalini düşündüğünden, çekingen davranmıştır. Bu sebeple Rus Generali İgnatiyev, Avrupa merkezlerini dolaşmıştır. 31 Mart 1877 tarihinde Londra’da büyük devletlerin delegeleri toplanmıştır.[82] Viyana, Paris ve Berlin’e de uğrayan İgnatiyev; büyük devletlerin reformları talep ederek Babıali’ye müşterek deklarasyonda bulunmalarını sağlamıştır. Fakat Babıali buna yanaşmak istememiştir. Bunun üzerine Rusya 24 Nisan 1877’de birtakım bahanelerle, Türkiye’ye harp ilan etmiştir.[83]
Savaşa girişin nedenleri, Eğinli Sait Paşa’nın hatıratında “Harbin netayic-i vahimesinden vükela daha doğrusu bizim Mahmut Paşa ile Mithat Paşa mesul olmaz da bu âlemde acaba daha kim mesul olur?”[84] şeklindeki acı hükümle ifade edilmiştir.
Esasında 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’ni General İgnatyev’le Balkanlar’daki Slav komiteleri ve bir de cenk etmek isteyen genç generaller çıkarmıştır. Panslavistler, harp açmaması hâlinde çarı ölümle tehdit etmişlerdir.[85] Harbin çıkmasında İngilizlerin de büyük tahrikleri olmuştur. Zira Gladstone’un “Bulgar Dehşeti ve Doğu Meselesi” adlı broşürü, Abdülhamit’in kılıç kuşanmasından bir gün önce Londra’da piyasaya çıkmış ve bir haftada 4 bin adet satmıştır. Rusçaya çevirisi ise Moskova’da bir ayda 10 bin alıcı bulmuştur. Rusya için bu bir rekordur.[86] Gladstone, gazetelerle ve İngiltere evrak havadisiyle Bulgarların Türklerden çekmekte olduğu sözde mezalim ve işkenceleri anlatmıştır.[87] Diğer yandan Disraeli ise Rusya’nın harp ilanı karşısında büyük bir gürültü koparmıştır. Verdiği nutuklarda İngiliz milletinin hazır olduğunu beyan etmiş, Rusya’nın vaziyetini şiddetle protesto etmiştir.[88]
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında, Rusya matbuatı isyan ve ihtilali teşvik etmiştir. Çar ise nutuklarında, muharebeye bir ehlisalip muharebesi şeklini vermiştir. Rus generalleri de Müslümanları Avrupa kıtasından çıkarmak fikriyle her türlü mezalime girişmişlerdir. Rus askerlerinin yanında Bulgaristan’dan tertip olunmuş bir tümen vardır ki bunlara “intikamcı” adı verilmiştir.[89] Bulgarlar, Rus generallerinden 72 Müslüman’ı Sibirya’ya göndermek için iltimas dahi istemişlerdir.[90]
İngiliz subay Von Harbert, Bulgarların yaptığı vahşeti şöyle anlatmıştır:
“Bu faciaları gözleriyle görmüş olanlardan dinlediğim zaman kanımın kaynadığını hissettim. Burada Bulgarlar; vahşiler, manyaklar gibi cinayetler, yağmalar, katliamlar ve ismini bulmak mümkün olmayan mezalim irtikâp etmişler ve bütün bunları Hristiyanlığın Müslümanlığa karşı kazandığı zaferi kutlamak için yapmışlardı.”[91]
Tolstoy bile Plevne Muharebesi’nde paslanmış bir Kazak kılıcını oğluna göstererek “Bunlar hep Türk kanıyla böyle kızardı. Çabuk büyü, onu sana vereceğim. Dedelerinin yürüdüğü yolda sen de yürü.” demiştir.[92]
Plevne Müdafaası’nı izleyen ve istihbarat görevini yüklenmiş olan General Çernayef ise Çar Aleksandr’a sunduğu raporda, şunları yazmakta tereddüt etmemiştir:
“Burada (Plevne) hiç yoktan ordular yaratmak mümkün. Bu orduları ölüme doğru sürmek mümkün. Tarihte yenilgisiz bilinen Türk ordusu mağlup olmuştu. Binaenaleyh, Türk ordusunu da yenmek mümkün olmuştur. Bir değil, birkaç ihtilal bile Türk’ün iliklere işleyen gizli hâkimiyetini, yaşayan hatıralarını yıkmaya kâfi gelmeyecektir.”[93]
General İgnatiyev’in uluslararası ilişkilerde etkin olduğu antlaşmalardan biri de Ayastafanos Antlaşması görüşmelerindeki faaliyetleridir. Osmanlı hükûmeti 8 Ocak 1878 tarihinde mütareke akdi için Rus Başkumandanlığına müracaatta bulunmuştur. Buna rağmen Rus ilerleyişi durmayarak Filibe ve Edirne işgal edilmiştir. Bundan sonraki Rus hedefini, İstanbul ve Boğazların teşkil ettiği aşikârdır.[94] Nitekim 31 Ocak 1878’de sulhun birinci kısmı Edirne’de, “Ayastafanos Mukaddemat-ı Sulhiyyesi” diye meşhur olan ikinci kısmı da Ayastafanos’ta icra ve imza edilmiştir.[95]
Rusya Devleti tarafından Eski İstanbul Sefiri General İgnatiyev ve Nelidov görevlendirilmiştir. Osmanlı Devleti tarafından da Şûra-yı Devlet Reisi Saffet Paşa birinci, Berlin Sefiri Sadullah Bey de ikinci murahhas tayin edilmiştir.[96] Rus heyeti ve Rus Başkomutanlığı, barış antlaşmasının tanzim ve imza yeri olarak Ayastafanos’u seçmiştir. Ayastafanos, İstanbul’un kapısı demektir. Rusya, bu yerde muahedeyi Osmanlı Devleti’ne imzalatmakla hem Balkan Slavlarına hem de Avrupa büyük devletlerine kuvvet ve kudretinin bir örneğini göstermek istemiştir.[97]
Mütareke görüşmelerinin Edirne’de başlaması üzerine buraya bir heyet gönderen Ermeniler, muhtar Ermenistan fikrinin icrasıyla Edirne Ermeni Başpiskoposu Kevork Rusçuk Livan ile Türk murahhas heyetinde görevli Stephan Aslanyan Paşa ve Houhannes Nuryan Efendi’yi görevlendirmişlerdir. Rus Generali İgnatiyev; Ermeni heyetine, Osmanlı milletinin dağınık bir hâlde yaşadığını ileri sürerek Bulgarlara verilen hakların kendilerine verilmeyeceğini bildirmiştir. Fakat gelecekte Ermenilerden faydalanmayı planlayan İgnatiyev, onlara derhâl mücadeleye başlamaları tavsiyesinde bulunmuştur. Nihayet, Ayastafanos’ta devam eden sulh görüşmeleri sırasında bizzat Nerses ve bazı Ermeni ileri gelenleri, Rus murahhas heyeti başkanı ve çarın kardeşi Grandük Nikola ile görüşerek antlaşmaya Ermenilerle ilgili bir madde koydurmaya muvaffak olmuşlardır. Ayrıca Grandük’ün evinde misafir olduğu meşhur Ermeni ailesi Dadian Arakel’in kızı da Nikola’dan bu konuda ricada bulunmuştur.[98] Bu suretle “Ermeni Meselesi” bir siyasi problem olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim buna ait bazı kayıtlar, Ayastefanos Muahedesi’ne konmuştur(Madde 16.).[99] Neticede sözde Ermenilerin isteği üzerine Rusya, Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesini “Anadolu’nun doğusunda Ermenilerle meskûn olan yerlerde ıslahat yapmayı ve Ermenileri Kürtlere ve Çerkezlere karşı himaye etmeyi” Babıali’ye kabul ettirmiştir.[100]
Müzakereler sırasında Rus kıtalarından bir kısmının deniz yoluyla Rusya’ya gönderilmesi de konuşulmuş ve Rus askerlerinin gemilere bineceği yerlerin de tespitine çalışılmıştır. Bu münasebetle İgnatiyev’in Boğaz’daki Büyükdere üzerinde ısrarla durduğu görülmüştür. İgnatiyev’in “Büyükdere” üzerinde ısrar etmesi, muhakkak ki Rus askerlerinin buraya yerleşmesini temin etmektir.[101] Rusların Büyükdere’yi işgal etmesi, onlara aynı zamanda İstanbul üzerindeki baskılarını artırmak imkânı da vermiş olacaktır. Çünkü İstanbul’a su veren Büyükdere Barajı, onların eline geçmiş bulunacaktır. Fakat Osmanlı temsilcileri bu şarta başarıyla karşı koymuşlardır.[102]
General İgnatiyev ve Rus heyeti, savaşın 100 bin Rus askerine ve 2 milyar ruble zayiata mal olduğunu belirtip Osmanlı Devleti’nin harp tazminatı ödemesi teklifinde ısrar etmiştir. İgnatiyev, harp tazminatı olarak altı zırhlının Rusya’ya verilmesi isteğinde bulunmuştur. Boğazlar üzerinde Rus hâkimiyetinin tesisi için öne sürülen bu istek, Sultan II. Abdülhamit tarafından kabul edilmemiştir.[103] Diğer yandan Boğazlarla ilgili olarak da 24. maddede “İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Rus limanlarından gelen veya oralara giden tarafsız memleketlerin ticaret gemilerine gerek harp ve gerekse barış zamanlarında açık bulunacaktır.” esası tespit edilmiştir. Böylece Rusya’nın ekonomik menfaati tamamıyla emniyet altına konmuş ve Babıali’nin elinden “Boğazları kapatma hakkı” alınmıştır.[104]
Harp tazminatı meselesinde İgnatiyev, işi arazi terki suretine dökmek için “Rusya’ya satacak bir şeylerimiz yok mudur? İngiltere’ye Girit’i hatta donanmayı satmaya meyyal olduğunuzu işittik.” demesiyle Saffet Paşa bunu ret ve inkâr etmiş, İgnatiyev de “O hâlde Kars’ın ve Batum’un terkiyle hududumuzun tashihi lâzım gelir.” diye mukabele etmiştir. İşin ehemmiyet ve vahametine binaen Tophane Müşiri Namık Paşa’nın Petersburg’a gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Nihayet yapılan Ayastafanos Antlaşması’yla; Bosna ve Hersek’te İstanbul Konferansı’nın hazırladığı ıslahatın yapılması, Girit’te ise 1868’den beri uygulanmakta olan yönetim şeklinin eskisi gibi devam etmesi kararlaştırılmıştır. Yine Rusyalı rahiplere, Kudüs-i Şerif ve öteki yerlerde bulunan Rus ruhanilerine ve Rus tebaasından olan Aynaroz papazlarına dair bazı maddeler de kabul edilmiştir. Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsız birer devlet konumuna getirilmiştir.[105] Bulgaristan ise Balkanlar’ın en kudretli bir beyliği hâline konmuş, sınırlarının genişletilmesiyle de İstanbul ve Boğazlar tehlike altına alınmıştır. Böylece İgnatiyev’in eseri sayılabilecek Ayastafanos Barışı ile Türkiye’ye çok ağır şartlar yükletilmiştir.[106]
Programı en küçük noktasına kadar önceden Ruslarca düşünülüp hazırlanmış olan bu antlaşma ile Rumeli’deki Osmanlı topraklan coğrafi bakımdan birbirlerinden tamamen ilgilerini kesecek şekilde parçalanmıştır.[107] Balkanlar’da savaşa başlayan ve General İgnatiyev tarafından çizilen Türk imha projesi, diplomasi arenasında yerini almıştır.
Edmond Russier, antlaşmayı haklı olarak “Ayastafanos Muahedesi denilen muahede, galibin artık mahvolmuş bir mağluba cebren kabul ettirebileceği bir vesikadan gayrı bir şey değildir. Türkiye’nin(Osmanlı Devleti) bütün hasımları ganimetten hisselerini alıyorlardı.”[108] şeklinde değerlendirmiştir.
Diğer taraftan İstanbul’daki Fransız büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Waddington’a yazdığı 19 Mart 1878 tarihli Rapor’unda, Rusların Balkanlar’dan Müslüman unsurunu temizlemek istediklerini açık seçik belirtmiş ve yine başka bir raporunda, Ayastafanos Antlaşması’nın Panslavist politikanın mahsulü olduğunu yazmıştır.[109] İngiliz Hariciye Nazırlığına atanmış olan Lord Salisbury ise Slav baskısının Rumları, Rusya’nın Boğazları, Süveyş Kanalı’nı ve Basra Körfezi’ni tehdit ettiğini belirterek antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesini talep etmiştir.[110]
Bu gelişmeler üzerine Ayastefanos Barışı’nı takip eden Berlin Kongresi, 13 Temmuz 1878’de yapılmış ve bu, Rusya için bir hezimet olmuştur. Dışişleri Bakanı ihtiyar Garçakof, “bunun mesleği içinde en kara bir gün olduğunu” ve Almanya’nın kendisine şiddetle yardım edeceğini ümit eden Aleksandr ise “Mösyö Bismarck”ın 1870’deki taahhüdünü unutmuş olduğunu söylemişlerdir.[111]
Rusya bu gelişmeler sonrasında Bulgarlarla başarıya ulaşamayan politikasını Ermenilerle yürütme faaliyetlerine girişmiştir. Edgar Granville’nin ifadesiyle “Osmanlı topraklarındaki yıkıcı politikanın başkimyageri olan General İgnatiyev’in takipçileri tarafından ustaca şekilde kullanılan çarlık zehri, sonunda bütün uluslararası politikayı zehirlemiştir.”[112]
Sonuç olarak XIX. yy.de asker diplomat olarak yıkıcı bir faaliyetin liderliğini yapan ve Rus siyasetini “kilise ve Panslavizm” gibi iki dehşetli silahla yöneten Rus generallerinden İgnatiyev, Osmanlı Devleti’ni 1877-78 Harbi’ne sürüklemiştir. Sonrasında Osmanlı Devleti uluslararası platformda paylaşılmak üzere masaya yatırılmıştır.
[1] Hayrettin Bey, Kırım Harbi, (Şemsettin Kutlu), İstanbul, 1975, s. 63.
[2] Ahmet Cevdet Paşa tarafından Çariçe II. Katerina’nın sevgilisi olduğu ifade edilen Potyemkin’in hazırladığı ve II. Katerina’ya sunduğu Grek Projesi bu düşmanlığın en büyük girişimlerinden biriydi. Katerina, erkek torununa da Konstantin adını koymuştu ve onu Rum hizmetkârlara eğittiriyordu. Konstantin’i Konstantiniye hükûmetine aday olarak hazırlıyordu. bk. Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet IV, İstanbul, 1976, s. 15; Yine Voltaire’in kuzeyin Semiramis’i dediği Katerina, III. Petro ile evlendikten sonra Ortodoksluğu kabul etmiş ve bir Rus’tan daha fazla Rus olmuştu. Montesquieu’yü okumuş, Voltaire ile yazışmaları olmuş ve Diderot’yu sarayında ağırlamıştır. Fahir Armaoğlu, XIX. yy. Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara 1997, s. 4.
[3] bk. Mehmet Saray, Türk-Rus Münasebetlerinin Bir Analizi, İstanbul 1998, s. 49-67.
[4] Ahmet Caferoğlu, Türk Kavimleri, İstanbul, 1988, s. 39.
[5] 1701’de İstanbul’da Rus büyükelçisi olarak bulunan Galatzin, II. Mustafa’dan aldığı cevabı çara şöyle bildirmişti: “Padişah, Karadeniz’i yabancıların giremeyecekleri kendi evi telâkki ediyor. Karadeniz onun nezdinde ecnebilerin nazarından hareme saklanmış bir bakiredir. Diğer milletlerin gemilerine bu iç denizde seyrüsefere müsaade etmektense, muharebeyi tercih ediyor.” bk. Süleyman Kani İrtem, Boğazlar Meselesi, İstanbul, 1936, s. 81
[6] Bu manada Rusya’da 1845-1854’te 6 gazete ve 19 mecmua neşrine müsaade edilmişken, 1855-1864’te bunların sayısı 66 gazete ve 115 mecmuaya çıkmıştır. bk. Cafer Seyidahmed Kırımer, Rus Tarihinin İnkılaba, Bolşevizme ve Cihan İnkılabına Sürüklenmesi, İstanbul, 1948, s. 19.
[7] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi VII, Ankara, 1995, s. 54.
[8] Yollug Tigin Kurat, “Balkanlarda Panislavizm, Çağdaş Türk Diplomasisi”, Ankara, 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Ankara, 1997, s. 175.
[9] Süleyman Oğuz, Osmanlı Vilayet İdaresi ve Doğu Rumeli İdaresi, Ankara, 1986, s. 29 vd.
[10] Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi, Ankara, 1999, s. 80.
[11] Fahir Armaoğlu, XIX. YY Siyasi Tarihi, Ankara, 1997, s. 492.
[12] Enver Ziya Karal, age., s. 58.
[13] Süleyman Kocabaş, Tarihte Türk-Rus Mücadelesi, İstanbul, 1989, s. 279.
[14] F. Armaoğlu, age., s. 493vd.
[15] Coğrafyacı, jeolog, etnograf, zoolog, şarkiyatçı (oryantalist) ve tarihçi olmak üzere toplam 82 kişilik bir heyetle İgnatiyev’in Türkistan üzerindeki çalışmalarına makalenin sınırlarını aşacağı için burada değinilmemiştir.
[16] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, 1989, s. 330.
[17] Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi X, (haz. M. Aktepe), Ankara, 1988, s. 23.
[18] S. Kocabaş, age., s. 281.
[19] S. Oğuz, age., s. 37 vd.
[20] Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi XII, (haz. M. Aktepe), Ankara, 1989, s.45.
[21] Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi X, (haz. M. Aktepe), Ankara, 1988, s.125.
[22] A. N. Kurat, age., s. 76-77.
[23] Ali Fuat Türkgeldi, Mesail-i Mühümme-i Siyasiye III, (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara, 1996, s. 12.
[24] S. Kocabaş, age., s. 275.
[25] Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İstanbul, 1996, s. 24.
[26] E. Z. Karal, age.,. s. 67 vd.
[27] Gürcü Mehmet Necip Paşanın oğlu olarak 1818’de dünyaya gelen Mahmut Nedim Paşa için bk. Mehmet Süreyya, Sicil-i Osmani III, (haz. N. Akbayar), İstanbul, 1996, s. 921; Mehmet Zeki Pakalın, Son Sadrazamlar ve Başvekiller I, İstanbul, 1940, s. 1.
[28] A. N. Kurat, age., s. 78.
[29] Abdurrahman Şeref, Tarih Söyleşileri, (haz. M. Nami Duru), İstanbul, 1980, s. 144.
[30] Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi XII, İstanbul, 1966, s. 249.
[31] Ebuzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi III, İstanbul, 1971, s. 29.
[32] Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir (13-20), haz. Cavit Baysun, Ankara, 1967, s. 92.
[33] Ahmet Cevdet Paşa, Maruzat, (haz. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul, 1980, s. 222.
[34] Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir IV (Tetimme-40), (haz. Cavit Baysun), Ankara, 1986, s. 146.
[35] Süleyman Kocabaş, age., s. 278.
[36] A. N. Kurat, age., s. 78 .
[37] Taner Timur, İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Ankara, 1989, s. 303.
[38] E. Z. Karal, age., s. 71 vd.
[39] 1856 yıllarında başlatılan demiryolları yapımı bağlamında, Osmanlı Devleti, 1870 yılında 2000 kilometrelik İstanbul,-Belgrad Rumeli demir yolu yapımına esas olmak üzere Belçikalı banker Baron Hirch ile net hasılası 11.193.177 lira olan 34.848.000 liralık (792.000.000 F. frangı) „ikramiyeli Rumeli demir yolları istikrazı yapılmıştır. “Lots Turcs” denilen bu borçlanma, %32,125 oranı ile ihraç bedeli en düşük Osmanlı istikrazıdır. Beklenilen demir yolu yapımı 1870 Fransa-Almanya Savaşı dolayısıyla tamamlanamamış, Hirch’le ilişki kesilmiş, Rus yanlısı bilinen ve yeni göreve gelen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın da bu hattın Avrupa demir yolu şebekesi ile birleştirilmesine karşı olması dolayısıyla, yaptırılacak demiryolu uzunluğu 1.250 km.ye indirilmiştir. bk. Biltekin Özdemir, Osmanlı Devleti Dış Borçları, Ankara, 2009, s. 57.
[40] İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar I-IV, İstanbul, 1941, s. 311.
[41] T. Timur, age., s. 306 .
[42] Mehmet Saray, Gaspıralı İsmail Bey’den Atatürk’e Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993, s. 9.
[43] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, 1987, s. 354.
[44] Süleyman Kocabaş, Osmanlı İhtilallerinde Yabancı Parmağı, İstanbul, 1993, s. 122.
[45] Mithat Paşa, Hatıralar-Hayatım İbret Olsun, (haz. O. S. Kocahanoğlu), İstanbul, 1997, s. 264.
[46] Abdurrahman Şeref, age., s. 163.
[47] Mithat Paşa, age., s. 176.
[48] E. Z. Karal, age., s. 81 vd.
[49] İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi IV, İstanbul, 1995, s. 249.
[50] Sait Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Afyon 1995, s. 44.
[51] Biltekin Özdemir, age., s. 69.
[52] Ersal Yavi, Bir Ülke Nasıl Batırılır, İzmir 2001, s. 214.
[53] Sait Açba, age., s. 69-77.
[54] Biltekin Özdemir, age., s. 70.
[55] Mehmet Zeki Pakalın, Son Sadrazamlar ve Başvekiller I, İstanbul, 1940, s. 33.
[56] Mehmet Zeki Pakalın, age., s. 200; ayrıca bk. Skender Rızaj, “Tuna Vilayetinin Teşkilatlanması ve Mithat Paşa”, Uluslar arası Mithat Paşa Semineri, Edirne 8-10 Mayıs 1984, Ankara, 1986, s. 59-69.
[57] Mithat Paşa, Hatıralar-Yıldız Mahkemesi ve Taif Zindanı, (haz. O. S. Kocahanoğlu), İstanbul, 1997, s. 404.
[58] Mithat Paşa, Hatıralar-Hayatım İbret Olsun, (haz. O. S. Kocahanoğlu), İstanbul, 1997, s. 150.
[59] İsmail Hami Danişment, age., s. 251.
[60] Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, Ankara, 1964, s. 39.
[61] Mahmut Celaleddin Paşa, Mirat-ı Hakikat, (haz. İ. Miroğlu), İstanbul, 1983, s. 65.
[62] E. Z. Karal, age., s. 251.
[63] İsmail Hami Danişment, age., s. 255.
[64] M. Z. Pakalın, age., s. 34; Zuhuri Danışman, age., s. 255 vd.
[65] Süleyman Oğuz, age., s. 40.
[66] Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi I-II, İstanbul, 1997, s. 481.
[67] Bayram Kodaman, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Ankara, 1999, s. 137..
[68] William C. Bullit’e göre “Kilise, Ruslara dehşet içinde yaşadıkları dünyada, insan sembolü ve ümit kaynağı olmuştur. Ruslar, pek az bir zaman içinde Hıristiyan milletlerin en dindarı kesilmişlerdir. İdarecileri de siyasi maksatları için halkın dini heyecanlarını kullanmayı öğrenmişlerdir. bk. W. C. Bullit, Sovyetler, (çev. Emin Hekimgil), Samsun 1947, s. 9.
[69] Hayrettin Bey, age., s. 184.
[70] Ahmet Cevdet Paşa, age., s. 151.
[71] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990, s. 80.
[72] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Mithat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar, Ankara, 1987, s. 52.
[73] A. N. Kurat, age., s. 81.
[74] Ali Fuat Türkgeldi, Mesail-i Mühimme-i Siyasiye II, (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara, 1957, s. 4.
[75] Süleyman Oğuz, age., s. 50; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi IX, İstanbul, 1994, s. 577.
[76] Ali Fuat Türkgeldi, age., s. 9.
[77] Hammer, age., s. 556.
[78] A. N. Kurat, age., 82.
[79] Ali Fuat Türkgeldi, age., s. 16.
[80] Süleyman Kocabaş, Osmanlı İhtilallerinde Yabancı Parmağı, İstanbul, 1993, s. 144.
[81] Abdülhamit’in Hatıra Defteri, (Haz. İsmet Bozdağ), İstanbul, 1975, s. 71 vd.
[82] Mehmet Hocaoğlu, Abdülhamit Han’ın Muhtıraları- Belgeler, Tarihsiz, s. 24 vd.
[83] A. N. Kurat, age., s. 82.
[84] İsmail Hami Danişment, age., s. 296.
[85] Süleyman Kocabaş, Tarihte Türk-Rus Mücadelesi, İstanbul, 1994, s. 162.
[86] Alan Palmer, Bir Çöküşün Yeni Tarihi, İstanbul, 1989, s. 308 ve 311 .
[87] Abdülhamit Han, Devlet ve Memleket Görüşlerim, (Haz. A. Çetin-R. Yıldız), İstanbul, 1976, s. 111.
[88] Edmond Russier, Avrupa’nın Siyasi Tarihi, (çev. Ali Kemali Aksüt), İstanbul, 19444, s. 157.
[89] Hüseyin Raci Efendi, Tarihçe-i Vaka-i Zağra, (M. Ertuğrul Düzdağ), İstanbul, 1990, s. 213.
[90] Alpay Talat, Plevne Savunması, (Talat Yalazan), Ankara, 1997, s. 123.
[91] F. W. Von Herbert, Plevne Müdafasında Bir İngiliz Zabitinin Hatıraları, (çev. Nurettin Artam), Ankara, 1938, s. 174
[92] Nail Uçar, Gazi Osman Paşa ve Plevne, İstanbul, 1978, s. 9.
[93] Mehmet Çavuş, “1877-78 Rus-Türk Savaşı ve Aşık Hıfzı’nın Plevne Destanı”, TDTD, Ocak 1997, Sayı: 121, s. 58.
[94] A. N. Kurat, age., s. 84.
[95] A. F. Türkgeldi, age., s. 39.
[96] A. F. Türkgeldi, age., s. 301.
[97] E. Z. Karal, age., 64.
[98] Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, İstanbul, 1986, s. 3; Ayastafanos Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin meseleye tepkisi “hudutlarımıza yapışık ikinci bir Bulgaristan istemiyoruz şeklinde olmuştur.” bk. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1987, s. 271
[99] A. N. Kurat, age., s. 85.
[100] E. Z. Karal, age., s. 124.
[101] A. N. Kurat, age., s. 86.
[102] Yuluğ Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul, Elçiliği, Ankara, 1968, s. 73 vd.
[103] E. Z. Karal, age., s. 129.
[104] A. N. Kurat, age., s. 87.
[105] A. F. Türkgeldi, age., s. 44-45.
[106] A. N. Kurat, age., s. 86.
[107]S. Oğuz, age., s. 55.
[108] Edmond Russier, age., s. 158.
[109] Bilal Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri I, Ankara, 1989, s. 358 vd.
[110] Yuluğ Tekin Kurat, age., s. 110.
[111] Galip Kemali Söylemezoğlu, Rusya Tarihi, Ankara, 1939, s. 396.
[112]Edgar Granville, Çarlık Rusyasının Türkiye’deki Oyunları, (çev. Orhan Arıman), Ankara, 1967, s. 13.