BERLİN’DE METFUN BİR TÜRK AYDINI: MEHMET İZZET BEY

04 Kasım 2022 14:32 Fatih OĞUZ
Okunma
1070
BERLİNDE METFUN BİR TÜRK AYDINI: MEHMET İZZET BEY

BERLİN’DE METFUN BİR TÜRK AYDINI: MEHMET İZZET BEY
Fatih OĞUZ

Türkiye'nin yakın tarihinde yer almış, modern Türk düşüncesinin fikrî, ilmî, siyasi ve akım bakımından ilerlemesini sağlamış düşünürlerin bugün de etkisini sürdürdüklerine tanık oluyoruz. Nedensellik ilkesi gereği aradan bir asır geçmesine rağmen çoğumuz tarafından bu düşünürlerin tanınıyor olmaları öncelikle ilmî ve fikrî çalışmalarına borçlular, lakin ilmî çalışmalarının yanı sıra yaşadıkları dönemlerde çağdaşlarıyla özellikle siyasi teşebbüsleri veya siyasi konularda tartışmalara ya da polemiklere girmiş olmalarının getirdiği tanınmışlık etkeni göz ardı edilmemelidir.
Belirtmekte fayda gördüğüm bir husus var. Polemik bir iletişim sanatıdır. Topyekûn olumsuzlaştırılması doğru değildir. Rasyonel bir yöntem doğrultusunda değerlendirildiğinde polemik faydalıdır. Kişisel tartışmaları önde tutan polemiklerin ardından gelecek olanlara sığ ve lümpen bir ortam hazırladığı kadar ilmî ve fikrî tartışmaları öne çeken polemikler de ardından gelecek olanlar için zihinsel ilerleme ve uzlaşı gelişim sağlayacak bir ortamı olgunlaştırması söz konusudur. İlmî çerçevenin içerisinde kalmayı özen gösterilmediğinde taraftar psikolojisi tartışmalara dâhil olur ve mevzu tamamen kitlesel reaksiyona dönüşür. Bu durum en çok da öne çıkarılan, önde tutulan veya öne sürülen; ilmî kimliklerinden soyutlanarak politik vitrinlerde ilmî çalışmaları zedelenen kıymetli düşünürlere zarar vermektedir. Doğal olarak da gürültü niteliğinde bir uğultunun nüfuz ve nüfus kazandığı bir ortamda fikrî tenkitler, ilmî tetkikler ve rasyonel bilgi temsilcileriyle birlikte öncelikler sırasında alt basamaklara doğru kaymaktadır. Bu temsilcilerimizden biri kıymetli fikir ve ilim insanı; genelde sosyal bilimcilerin, özelde Türk milliyetçilerin gündeminde sıkça yer bulması gereken Türk aydını Mehmet İzzet Bey'dir.
Mehmet İzzet Bey iş görevi gereği Berlin'de bulunduğu zaman 1930 yılında henüz 39 yaşında iken elim bir hastalık nedeniyle vefat eder. Akademide, bürokraside çalışmış; sosyoloji, felsefe, eğitim gibi alanlarda tahsil görmüş, pratik tecrübe kazanmış ve kendisini tamamen ilmî gayretlere vakfetmiş bir Türk düşünürüdür. En bilinen eseri olan "Milliyet Nazariyeleri ve Millî Hayat" incelendiğinde milliyetçilik fikrine irrasyonel bir şaibenin bulaşmaması adına yüksek bir ilmî hassasiyet taşıdığını görüyoruz. Eser 1923 yılında yayımlanır. Bir tarafta Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi Türk milliyetçiliği fikrinin bayraktarlığını yapan düşünürlerin toplum üzerinde müspet etkisi diğer tarafta Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türk milliyetçilerinin iç ve dış sathında Millî Mücadele’yi yöneterek Türk devletinin ve Türk milletinin mevcudiyetini yeni bir çağa taşıma davası. Böyle bir atmosferde Mehmet İzzet Bey serinkanlı bir üslup ile milliyet ve millî hayat ile ilişkilendiren vaka ve vakıaları maddi, iktisadi coğrafî, ırki, kültür, medeniyet, tarih, karakter, lisan, gelenek, din ve sistem açısından nedensellik ilkesi ile irdelemeye çalışmıştır. Saygı duyduğu Ziya Gökalp'ın bazı görüşlerini eleştirirken dahi bu görüşleri geçerliliğini devre dışı bırakmak adına değil bilgi kazanımının devamını getirme ve ileriye götürme adına yaptığını görebiliyoruz.  Yurt dışında eğitim gördüğü esnada bildiği yabancı dillerini geliştirmiş ve yabancı kaynakları Türkçeye tercüme ederek Türk düşünce dünyasına kazandırmıştır. Batı düşüncenin önemli temsilcilerini bu vesile ile kendi dilleri üzerinden daha yakından tanıma imkânı bulmuş. Millet ve milliyet ile ilgili yargısını canlı ve diri bir varlık üzerinde tutuyor. Mehmet İzzet Bey, bir şeyi arzuluyor ile yetinmek yerine "arzular ile vakıalar" arasında bağlantısı olan aktif bir yaşam modelinden, mefkûre prensibinden bahsediyor. Yani ferdin sahip olduğu ilmî kıymet ile yaşantısı arasında uzlaşı olması gerekliliğine dikkat çekiyor. İnsani değerler bütünüyle hemhâl mefkûre, millî hayat ve milliyetçilik ilkesini şiar edinen Mehmet İzzet Bey'in çalışmalarını içinde yaşadığımız çağa uygun biçimlendirmek doğru olmaz lakin genel olarak düşünürlerin oluşturduğu toplumsal düşünce birikimden yararlanarak yeni bir usul geliştirmeliyiz.