NE HAYAL NE DE MASAL YÜZDE YÜZ GERÇEK BİR TASAVVUR: TURAN

28 Aralık 2023 11:14 Fatih OĞUZ
Okunma
189
NE HAYAL NE DE MASAL YÜZDE YÜZ GERÇEK BİR TASAVVUR: TURAN

NE HAYAL NE DE MASAL YÜZDE YÜZ GERÇEK BİR TASAVVUR: TURAN
Fatih OĞUZ

Yakın tarihimizin münevverlerinde, liderlerinde, şairlerinde ulvi heyecan uyandıran kavramların başında Turan geldiğini söyleyebiliriz. Özüne bakıldığında Turan kavramı coğrafi, tarihî ve edebî irtibatlara sahip iken o dönemde Türk milletine ait, Türk milletine yönelik yüksek ve erdemli güzellikler Turan ile ilişkilendirilmiştir. Âdeta “Kızılelma” ve “ülkü” mefhumu ile özdeşleştirilmiştir. Turan denildiğinde akla Kızılelma, ülkü denildiğinde akla Turan geliyordu. Dolayısıyla Türk milliyetçileri düşünce ve fikir kuramını oluştururken Turan kavramını her kademeye temas edecek şekilde konumlandırmışlardır. Turan kavramı ayrıca Türkiye dışında yaşayan Türklerin sosyal hayatında bir yeri bir tecrübesi olması sebebiyle Türkiye Türklerinin Avrupa ve Asya coğrafyasında yaşayan soydaş ve akraba topluluklarıyla iletişime geçmesine kolaylık sağlayan bir etkileşime sahipti. Fikirde, dilde, yazıda ve adlarda görünür olan Turan kavramı kurulan cemiyetlerde ve unvanlarda da yer bulur. Yani Turan kavramı politik bir aidiyetten öte sosyopolitik bir kimlik ile yani kitle hareketleriyle anılmaya başlamıştır. Birinci ve İkinci Cihan Harbi’nin yarattığı olgu ve olayların gölgesinde Turan kavramı hakir görülmeye, asılsız suçlamalara maruz bırakılan, küçümsenen marjinal bir grubun boş bir hayali olarak haksızlığa uğramıştır. Lakin Türk Ülkücüleri tüm menfi girişim ve saldırılara karşılık Turan ülküsüne olan inancını yitirmedi ve kendilerini hem sivil hem de siyasi bakımından donanımlı hâle getirmeye çalıştılar. Türk dünyası ile yerel liderler üzerinden gönül ve içtimai ilişkilerini zinde tutulurken, Türkoloji gibi bilim alanları üzerinden Türk dünyasıyla akademik kanal açmaya çalışılırken, Türk dil ailesine mensup topluluklarla ortak sanat ve kültür etkinlikleri gerçekleştirilirken Turan ülküsü karanlıkta yol gösteren bir el feneri gibi orada duruyordu.
Tüm bu sosyokültürel ve sosyopolitik çalışmalara rağmen var olan menfi bakış pozisyonunu koruyordu. Ta ki bu bakış açısı tarihî bir olayla kırılma yaşayana denk. Soğuk Savaş Dönemi’nde Turan, Türk dünyası gibi kavramlar ve olgular küçümsenirken 1990’lı yıllarda SSCB’nin dağılması ve bu yapıdan bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkması mevcut siyasi konjonktürü güncellemek zorunda bıraktı. Türk dünyası kurultayı, Türk dünyası iş adamları toplantıları, Türk dünyası medya ve basın mensupları toplantıları gibi etkinlikler Türk devletlerinde bulunan insan ve finans kaynaklarının bir araya gelmesini sağlayan etkin çalışmalardı. Bu etkin çalışmalar hem siyaseten hem sanatsal hem bürokratik hem de ekonomik yeni alanlar açtı. Soğuk Savaş Dönemi’nde Turan, Türk dünyası gibi kavramlar ve olgular küçümsenirken 1990’lı yıllardan sonra genel bir kabul görmeye başladı. Hatta merhum Başbuğ Alparslan Türkeş 90’lı yıllarının başında bir parti programında şöyle bir şey demişti: “Dört defa Sıkıyönetim Mahkemesine çıkartıldım. İdamla yargılandım. Neymiş! Türkiye’nin dışında da Türkler var, bunların kurtulması için çareler arayalım dediğim için. Ama bugün herkes Turancı Türkiye’de. Bize bir şey kalmadı. Zararı yok. Herkes gerçeği görsün, biz hiçbir şey istemiyoruz.”
Başbuğ Türkeş’in “Zararı yok, herkes gerçeği görsün, biz hiçbir şey istemiyoruz.” cümlesi aynı zamanda MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin ortaya koyduğu siyasi ilkenin özünü yansıtmaktadır.  Gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünen bir siyasi hareket elbette zamana yayılacak gelişmelere yönelik iddiaları ve hazırlıkları söz konusudur. Milliyetçi-Ülkücü kadro donanımlı sosyal kapasiteye ve siyasi hareket kabiliyete erişerek Türkiye’nin revize sürecine muazzam katkılar sunmuştur.
Şüphesiz bu katkıların başında Cumhur İttifakının temsil ettiği siyasi uzlaşı kültürünün inşası ve millî iradenin verimli kullanılabilme stratejisinin geliştirilmesidir. Bu bilinç doğrultusunda birçok alanda memnuniyet uyandıran gelişmelere tanık oluyoruz. En son Sayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın New York’ta yaptığı bir açıklamada Türk devletleri arasında “Turan adını taşıyan özel ekonomik bölgesi”nin (Fidan, 2023) açılmasından bahsetmesi Turan ülküsünün reel politika sahasına resmen giriş yaptığını göstermektedir. Berlin’de Alman bir gazeteci bana “Siz Turan isminde büyük bir Türk Birliği kurulmasını mı istiyorsunuz?” sorusunu sormuştu. Bu sorunun temel motivasyonu ne yazık ki menfi ön yargılarla donatılmış vaziyetteydi. Sorusuna karşılık mealen şöyle bir görüş sundum: “Müsaadeniz olursa sorunuzu dış kısmıyla ilgilenmek yerine daha çok iç kısmıyla ilgilenmek istiyorum. Şu an dünyaya sembol olmuş Berlin Duvarı’nın yıkıldığı şehirdeyiz. Bu duvarın yıkılması Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesini simgeliyor. Almanya’nın birleşmesi kötü mü oldu? Batı Avrupa medeniyetini inşa eden topluluklar öncelikle ekonomide daha sonra neredeyse her alanda Avrupa Birliği konsepti içerisinde birlik sağlamaları kötü mü oldu? Ulusal ve uluslararası sahnede birçok birliktelikleri örnek olarak sıralamak mümkün. Ülkelerin kendi iç dinamikleri ve evrensel hukuk çerçevede birlikteliklere karar kılmaları niye rahatsızlık uyandırsın? Burada başka ülkelerin sınırları ihlal edilmiyor. Dolayısıyla bir Avrupa Birliği konsepti örneğinde düşündüğümüzde tarihsel, dil özellikleri, inanç, kültür, coğrafi veya herhangi bir ortak özellik nedeniyle tamamen kendi ülke sınırlarıyla yetki ve sorumluluk taşıyan ülke yöneticilerinin bir araya gelip ekonomide, sanatta, ilimde, siyasette katma değer oluşturabilecek bir birlikteliğe gerekse halk oylamalarından aldıkları destekle onay vermeleri hem hukuken hem de demokrasi kültürü bakımından meşru ve olasılık iken hür ve bağımsız Türk devletlerine yönelik böyle bir kötümser ve hatta zan altında bırakacak menfi ön yargılar sergilemek irrasyonel bir davranış değil midir?” Bu görüşüme yorum katmamayı tercih etti.
Ülkeler uluslararası hukuk çerçevesinde, reel ve rasyonel politika ekseninde birlikteliklere, antlaşmalara veya yaptırım nitelikli imtiyaz ilişkilere karar verme yetkisine sahiplerdir. Şu an Türkiye, Türk devletleriyle birçok alanda ortak çalışmalara imza atıyor. Doğal olarak da bu çalışmalarda ortak değerler yüksek ve derin olması hasebiyle tarihî ve mitolojik semboller ve tanımlamalar kullanılmaktadır. Başka ülkelerin anayasal statüsünü, sınırlarını ve iç yapılanmasını ihlal etmeyen bir birliktelik özelliği taşıyan Türk Devletleri Teşkilatı bugün soğukkanlı ve reel politika izleyerek yeni dünya sürecine yönelik insanlık projesiyle öne çıkmaktadır. İnsanlık projesini “Turan” gibi jeokültürel derinliği olan bir kavramı da başlık edinmesi önem arz etmektedir. Turan; sömürünün, işgalin ve tahribatın değil milletlerin ve ülkelerin intibakını, insanlığın inkişafını ve evrensel değerlerin ihyasını gözeten bir projeyi temsil etmektedir. Bu nedenle politik tasavvur akli ve sahici olmalıdır.   
Ziya Gökalp “Kızılelma” isimli şiirinde Kızılelma için şöyle der: “Zemini mefkûre, seması hayal. Bir gün gerçek, fakat şimdilik masal.” Gökalp’ın bu şiirinden mülhem çağımızın gereksinimlerine göre küresel sahada yer bulmaya başlayan Turan mefhumunu şöyle tanımlamak isterim: “Zemini fikir, seması mefkûre. Bir gün değil, her daim gerçek!”
Kaynakça:
Fidan, H. (24 Eylül 2023). Türkiye'nin kapısı 'Karaçay Türkleri'ne her daim açık. TRT Haber Resmi İnternet Sayfası: https://www.trthaber.com/haber/dunya/turkiyenin-kapisi-karacay-turklerine-her-daim-acik-797851.html