TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN MİLLÎLEŞME SÜRECİNE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME

22 Mart 2018 15:41 Prof. Dr.Temel ÇALIK
Okunma
6968
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN MİLLÎLEŞME SÜRECİNE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN MİLLÎLEŞME SÜRECİNE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME

 

 

Prof.Dr. Temel ÇALIK

Doç. Dr.Ferudun SEZGİN

 

 

Giriş

Millî Eğitim Bakanlığı adında “millî” kelimesi geçen iki önemli bakanlıktan biridir. Adında millî kelimesinin olması Bakanlığının üstlendiği eğitim sistemimizin yapı ve işleyişinin etkin bir şekilde sürdürülmesi misyonunu daha anlamlı hâle getirmektedir. Millî bir eğitim olgusu; eğitim sistemimizin bir yandan dünya ile rekabet edebilen, diğer yandan kendi medeniyet şuuru üzerinde yükselebilen nesiller yetiştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu noktada Türk eğitim sisteminin, en önemli sorumluluğu, millî ve kültürel değerlerini koruyarak küresel dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tutum ve davranışlara sahip bireylerin yetiştirilmesidir.

Dünyanın küresel bir köye dönüştüğü düşüncesi ve küreselleşme olgusu; milliyetçilik, millî kültür ve millîdevlet gibi kavramların önemini artırmıştır. Bu süreci yok saymak ya da hiç kabul etmemek, nasıl yanlış bir tutum olarak kabul edilirse, onu insanlık tarihinin son noktası olarak görmek de yanlış olacaktır. Bu açıdan yapılması gereken, bir yandan dünyanın hızla ilerlediğini ve değiştiğini kabul ederek,diğer yandan da bu ilerleme ve gelişmelere uygun olarak yaşanabilecek sorunlara ilişkin gerçekçi bir bakış açısı ve millî değerler üzerinde yükselen özgün bir duruş benimsemektir. Bu tutum ve davranışın gelişmesinde, millî bir eğitim sistemimin kazandıracağı millî bilinç ve duyarlılık değer kazanmaktadır.

Eğitim, sosyal olay ve olgulardan doğrudan ve dolaylı olarak etkilenmekte ve bununla birlikte geniş kitleleri etkisi altına alma potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle devletlerin egemenlik alanlarının belirlenmesi ve varlığının devamlılığının sağlanması bakımından eğitimini içeriği ve niteliği belirleyici bir etkiye sahiptir.Nitekim yakın geçmişte Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet olmak üzere üç farklı devri tecrübe etmiş olan Türk milletinin mensupları açısından eğitimi, Anadolu’yu ilelebet yurt edinmelerine yardımcı olan en önemli kurum olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyıl son dönem padişahlarından III. Selim âdeta 19. yüzyılın eğitim çağı olacağını öngörmüş ve bu dönemin şartlarına uygun bir eğitim sistemi tasarlamak için çeşitli ıslahatlar yapmasına rağmen başarılı olamamıştır. Bir bakıma Osmanlıda tarihin akışının aksine gerçekleşen bazı gelişmeler sonucunda hemen her alanda gerçekleştirilmek istenilen reform çabaları sonuçsuz kalmış ve çoğu zaman farklı görüşlerin iktidar hesaplaşmaları devletin gerilemesinde ve çözülmesinde önemli etkiye sahip olmuştur.

Türkiye, hızla gelişen ve kendine muasır medeniyetler seviyesinin üzerini vizyon edinen bir ülkedir.Böyle bir ülkenin gelişmesi ve kalkınması, hiç şüphesiz güçlü ve etkili bireğitim sistemine bağlıdır. Dünyadaki gelişmeler, bilimsel bilgi birikimi ve teknolojik yenilikler elbette takip edilmeli ve kendi kültürümüze uyarlanarak sentezlenmelidir. Bu sentez, millî bir eğitim sisteminin kendine özgü dinamiklerinin, kültürel kodlarının ve toplumsal değişkenlerinin dikkate alınarak yapılacak özgün reformlarla mümkün olabilir. Ancak tarihsel süreç içinde eğitim sistemimiz, bazı dönemlerde yoğun biçimde yabancı uygulama ve modellerin etkisinde kalmış, belirli bir kültürel duyarlılık ve özgünlük oluşturulmadan özellikle Batılı toplumlardan bazı model ve uygulamalar kopya edilerek sonuç beklenmiştir. Tanzimat öncesi dönemde askeri okullarla başlayan bu yabancı etkisi daha sonraki dönemlerde de belirgin şekilde hissedilmiştir. Bu çalışmadaTürk eğitim sisteminde millîleşmesi, tarihsel süreç içerisinde ele alınmış ve günümüz açısından bazı çıkarımlarda bulunulmuştur. Çalışmada eğitim sistemimiz;(i) Tanzimat öncesi dönem, (ii) Tanzimat Dönemi, (iii) İttihat ve Terakki Dönemi ve (iv) Cumhuriyet Dönemi olarak genel birkapsamda ele alınmıştır.

 

Tanzimat Öncesi Dönem

Eğitim sistemimizde yabancı okulların ya da azınlıkların kurduğu eğitim kurumlarının uzun bir geçmişinin olduğu bilinmektedir. Özellikle Fatih döneminden başlamak üzere,Rum, Ermeni ve Yahudi okulları açılmıştır. Daha sonraları açılan bazı yabancı okulların misyonerlik faaliyetleri; ülkenin ekonomik, kültürel ve siyasi konularına etki etmeye çalışan bir müdahale aracı olarak kullanılmaya başladığı görülmektedir.

Osmanlıda reform girişimlerinin temel alanlarını topçuluk, istihkâm, denizcilik ve bunları destekleyici eğitim veren askerlik ve denizcilik okulları oluşturmuştur. Bu okullarda büyük ölçüde Fransızlardan gelecek yardıma güvenilmiştir. Fransız subay ve öğretmenler buralara atanmış ve Fransızca bütün öğrenciler için zorunlu hâle getirilmiştir.

Batı’nın askerî kurumlarının ve silah gücünün ülkeye nasıl ve ne şekilde getirileceği önemlibir devlet sorunu olmuştur. Batılı ülkelerin askerî alandaki yeniliklerinin benimsenmesi düşüncesi III. Ahmet zamanında Sadrazam İbrahim Paşa’nın da desteğiyle gelişmiştir. Matbaanın Osmanlıya gelmesiyle birlikte Batı’daki askerî eğitim ve teknoloji konusundaki bilgilere imparatorlukta önem verilmeye başlanmıştır. Bu devletlerin askerî alandaki gelişmelerini örnek alma çabaları I. Mahmut, I. Abdülhamit ve özellikle III. Selim dönemlerinde hız kazanmıştır.

Eğitimde ilk yenileşme areketleri de Tanzimat öncesi döneme rastlamaktadır. Kaybedilen bazı savaşlardan sonra Osmanlı Devleti ilk olarak askerî alanlarda yenileşmeye gitmiştir. 1776’da yılında Mühendishane-i Bahri-i Hümayûn, ilk askerî deniz okulu olarak açılmıştır. Daha sonra 1795’te III. Selim tarafından Mühendishane-i Berri-i Hümayûn adında askerî Kara Okulu kurulmuştur. Bunu, tıpve askerî eğitim alanında başka okulların açılışı takip etmiştir.

Tanzimat öncesi dönemde Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın eğitimde giriştiği yenilikler dikkat çekmektedir. Bu dönemde ordunun eğitimi için Fransız subayların getirilmesi ve görevlendirilmesi ile Fransa’ya öğrenci gönderilmesi gibi girişimler olmuştur. Ayrıca tıp okulunun açılması ve gazete çıkarılması gibi gelişmeler de yaşanmıştır. Bu durum, Tanzimat öncesi dönemde özellikle askerî alanda ortaya çıkan yenileşme düşüncesinin ve yabancı etkisinin daha sonraları farklı kurumları ve sosyal yaşamı da kapsayacak şekilde yaygınlaştığını göstermektedir.

Batı’nın bilimsel birikimini öğrenecek memurlara ve bilgili insanlara olan ihtiyacın artması sonucu Enderun’dan seçilen bazı Müslüman çocuklar Avrupa’ya öğrenci olarak gönderilmiştir. Öğrencilerin bu şekilde gönderilmesi halkın çok da hoşuna gitmemiş ve tepki çekmiştir. Bu tepki nedeniyle daha sonra yurtdışına Harbiye ve Mühendishaneden öğrenciler gönderilmiştir. Avrupa’da öğrenim gören bu öğrenciler yurda döndükten sonra önemli görevler üstlenmişlerdir. Bunun sonucunda mühendislik, tıp, güzel sanatlar ve edebiyat gibi alanlarda bazı yenilikler yaşanmış, ülke siyasetinde Batılı anlayış ve yöntemler belirmeye başlamıştır.Sonuç olarak Tanzimat öncesi dönemde tıptan edebiyata kadar pek çok alanda etkisini gösteren Batılılaşma düşüncesi eğitim alanına da tesir etmiştir.

 

Tanzimat Dönemi

Tanzimat Dönemi, yenilikve değişimler açısından günümüze kadar etkisini sürdüren önemli bir dönemdir.Bu dönemde eğitim alanında girişilen yenileşme ve reform çabaları diğer alanlarda olduğu gibi Batılaşma perspektifi ve etkisi altında kalmıştır. Eğitim alanında yapılan değişim ve yenileşmenin bir amacı da Avrupalı devletlerin Türklere karşı takındığı olumsuz tutum ve düşmanca tavırların giderilmesi, bir anlamda onların kamuoyunu, takdirini ve desteğini kazanmak olmuştur. Bu bağlamda dönemin eğitim reformu girişimlerinde Avrupalı devletlerin baskılarının önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Böylece kendi kültürel dinamiklerinden ya da millî değerlerinden ziyade daha çok Avrupanın isteği ve beklentisine duyarlı uygulama ve yaklaşımlar etkili olmaya başlamıştır. Sonuçta azınlık ve yabancı okulları büyük gelişmeler kaydetmiş, devletin bekası ve millî değerleri için bir tehlike hâlini almıştır. Osmanlının tüm çaba ve gayretlerine rağmen, azınlıkların kendi ayrılıkçı düşünce ve eylemlerini ortadan kaldırmaya yetecek millî bir politikaya dayalı eğitim sistemi geliştirilememiştir.

Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Devleti açısından eğitim politikalarının odak noktasında Osmanlılık yer alarak ve müslim-gayrimüslim ayrımı yapılmadan bireyler eğitilerek, Osmanlı milleti şuuru verilmesi amaçlanmıştır. Ancak Balkanlar’da yaşanan büyük bozgunları takiben Osmanlılık anlayışı bir anlamda iflas etmiş, yerine millîlik ve Türklüğün eğitim alanında daha ön plana çıkmasıyla millî terbiye eğilimi hız kazanmıştır. Bunun yanı sıra Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleşen, Harf İnkılabı gibi birçok reforma ilişkin öncü tartışmaların bu dönemde yaşanmaya başladığı görülmektedir. 19. yüzyılda çağdaş devlet teorileri gelişim göstermiş ve devletlerin yeniden yapılanmasında milliyetçilik belirleyici rol oynamıştır.Her ulusun kendi bağımsızlığını kazanması ve takiben geliştireceği millî kültürile müreffeh bir gelecek inşa edilebileceği düşüncesi yaygın olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde bu sosyolojik zeminden önemli ölçüde etkilenildiği söylenebilir. Balkanlar’da büyük bir dalga olarak yayılan ve art arda buradaki devletlerin ulus temelinde bağımsızlıklarını ilan ettikleri zaman diliminde milliyetçilik sosyal kurumlarda ön plana çıkmaya başlamıştır. Modern Türk eğitim düşüncesi henüz kuruluş aşamasında önemli toprak kayıplarına yol açan gelişmelerden etkilenmiştir.Bu bağlamda Osmanlı egemenliğinden ayrılarak bağımsızlıklarını ilan eden milletlerde, milliyetçilik bir ayrışma ve bölünme temelinde rol oynarken,Osmanlıda devletin bütünlüğünü korumak ve egemenlik dâhilinde kalan toprakların bütünlüğünü sağlamak açısından milliyetçiliğin yeniden birleştirici bir rol oynamaya çalıştığı görülmektedir.

Tanzimat Dönemi’nde azınlıkların ve yabancıların giriştiği bazı özel öğretim hizmeti sunma çalışmaları söz konusudur. Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler bu dönemde çok sayıda yeni okul açtılar. Bu nedenle Tanzimat Dönemi’nin misyonu olan eğitim yoluyla Osmanlılık düşüncesi ve politikası yabancılar üzerinde fazla etkili olmamıştır.Bu dönemde Fransızlar tarafından açılan Katolik okullarına ek olarak Amerikalı ve İngilizler tarafından da Protestan okulları açılmıştır.

 

İttihatve Terakki Dönemi

Bu dönem eğitim sorunlarının önemli şekilde ele alındığı bir dönem olmuştur. Osmanlıcılık,Batıcılık, Türkçülük gibi politik akımların yanı sıra millî ve kültürel bireğitimin temel konuları da tartışılmıştır. Özellikle Balkan Savaşlarından sonra Türkçülük önemli bir ideal hâline gelmiştir. Bu dönemde millî bir eğitim politikası gereğince öğrencilerin yabancı okullardan kurtarılması amacıyla Türk özel öğretimini güçlendirmek için bazı okullar açılmıştır. Dönemin kendi özgü havasından ve özgürlükçü yapısından faydalanan azınlıklar bu dönemde eğitim faaliyetlerinin denetlenmesine istekli olmamışlardır. Devletin bu yöndeki girişimlerine karşı çıkmayı ve bu çabaları başarısızlığa uğratmayı tercih etmişlerdir. 1915 yılında çıkarılan bir talimatnameyle azınlıkların okul açabilecekleri muhitler sınırlandırılmış ve ancak kendi oturdukları yerlerde okul açmalarına izin verilmiştir. Azınlıkların kendi dilleriyle öğretim yapabildikleri bu okullarda Türk dili, tarihi ve coğrafyasının Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması kararlaştırılmıştır.

Eğitimde millîlik kavramı özellikle II. Meşrutiyet Dönemi’nde Ziya Gökalp, İsmaıl Hakkı Baltacıoğlu ve Satı Bey gibi düşünce adamları tarafından yoğun bir şekilde tartışmaya açılmıştır. Bu amaçla kurulan dernekler, yazılan kitaplar ve sergilenen piyeslerden bahsetmek mümkündür. Özellikle gelişim aşamasında olan fikrî akımların varlıklarını devam ettirebilmeleri ve taraftar toplayabilmeleri amacıyla gerçekleştirilen etkinlikler önemli ölçüde kültürel içeriğin üretilmesinin yanısıra entelektüel alana teorik ve üslup bakımından anlamlı katkılar sağlamıştır.Özellikle bu dönemde yayımlanan ve eğitim ile ilgili önemli kavramların bir anlamda kültürel temellerinin atıldığı Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti ve aynı isimle çıkartılan mecmuası ile millet, millî eğitim ve milletler açısından eğitimin önemi hakkında kitleler bilgilendirilmiştir. Derginin ilk kez 1916 yılında basılması ve devam eden yıllarda Osmanlı aydınlarının yoğun bir biçimde eğitim ve siyasette millîliği tartışmaya açmaları düşünüldüğünde kültürel dünyada önemli bir açılım sağlandığı daha iyi anlaşılmaktadır. Bu dönemde Satı Bey tarafından idealizm çerçevesinde gelişen Alman milliyetçiliğinin başyapıtlarından “Alman Ulusuna Söylevler”den etkilenerek “Vatan İçin” isimli konferanslar vermiştir. İsmail Hakkı Bey ise Talim ve Terbiye’de İnkılap adlı eserinde dönemin eğitim sistemini eleştirerek okulların Avrupalılaştırılmasına karşı çıkmıştır. Bununla birlikte maarifi millete mal etmenin öneminden bahsederek okulların sahibinin millet olması gerektiğini vurgulamıştır. Benzer şekilde Emrullah Efendi’nin Tuba ağacı nazariyesinde millî bir seçkincilik ve eğitimde millîleşmeyi ön plana çıkarmış ve özellikle yüksek öğretimde yetişecek bilim adamlarının bilim ile milliyetçiliği birleştirmesini hedeflemiştir.

Tebaa olmaktan çıkarak yurttaş olma yolunda ilerlenen bir dönemde kaçınılmaz olarak eğitimin yapısı ve işleyişi değişime uğramıştır. Eğitimde yapılan değişiklikler arasında,ilköğretimin zorunlu tutulması, devlet okulların parasız olması ve Türkçe öğretiminin zorunlu ders olması gösterilebilir. Bununla birlikte resmî ideolojiniteliği taşıyan Türkçülüğün eğitime yansımaları arasında, Türk tarihinin ders olarak okutulması, Türklerin coğrafyasının öğretilmesi, millî anlamda kültürel ve edebî alanda verilen eserlerin yeni nesillere aktarılması ve Türk tarihinde yer etmiş önemli liderlerin hayatlarına ilişkin eserler verilmesi gibi gelişmeler eğitimin millîleşmesi bakımından önemli sayılmaktadır.

 

Cumhuriyet Dönemi

Özellikle Cumhuriyet’inkuruluşuna giden yolda Türkçülük akımının yeniden ön plana çıkardığı Türkkimliği üzerinden millî bir toparlanmanın sağlanması amaçlanmıştır. Yeni bir ulus inşası sürecinde maddi unsurlar kadar ve hatta daha önemli sayılabilecek sosyokültürel boyutun dinamiği kuşkusuz eğitimdir. Devletin ideolojik kimliğinin somutlaşmış hâli olarak tanımlanabilecek olan eğitim sistemi,Türkiye Cumhuriyeti’nin millî ve bağımsız bir devlet olarak varlığını öncelikle kendi mensuplarına ve sonrasında bütün dünyaya kanıtlamasında yegâne araç olarak görülmüştür. Bu istek ve heyecanla erken dönem Cumhuriyet eğitim politikaları özellikle eğitimin ulusal kimlik inşası açısından anahtar rol oynamıştır. Bu anlamda Mustafa Kemal Atatürk, millî değerlere dayalı,taklitçilikten uzak, kendi değerleriyle barışık bir eğitim sistemi arzulamıştır. Böyle bir eğitim sistemi, bilimin ve aklın aydınlığında, millî ve kültürel değerlerine sahip çıkarken bilgi toplumunun gerektirdiği evrensel oluşumları kendi kültürel özellikleriyle uyumlulaştırabilen bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

Bu dönemde azınlıkların eğitim ve öğretim sorunları ile yabancı okulların boyut ve düzenlemeler açısından daha önceki uygulamalara göre farklı özellikler gösterdiği söylenebilir. 1924’ten itibaren azınlık ve yabancı okullarında dinî propaganda yapmaları yasaklanmış ve yabancı okullar daha sıkı bir denetim ve kontrol altına alınmıştır. Yabancı okulların Türk eğitim sistemine bazı yenilikler getirdiği bir gerçektir. Ancak, Osmanlıda olduğu gibi Cumhuriyet Dönemi’nde de yabancı okulların, gençlerin millî kültürlerini ve değerlerini yeterince öğrenememe gibi bir sonucu da beraberinde getirdiği görülmüştür.

Özel öğretim kurumlarına yönelik mevzuat çerçevesinde yabancı ve azınlık okulları Türk mili eğitiminin amaçları doğrultusunda eğitimin niteliğini yükseltmek üzere yatırım yapabilir ve hizmet sunabilir. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü bünyesinde Okullar Daire Başkanlığının görevleri arasında, azınlık okullarında görev alan kontenjan öğretmenleriyle ilgili iş ve işlemleri yürütmek ve yabancı okulların yeni arazi edinmeleri ve kapasitelerinin artırılması, taşınmazlarının devrine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı alınmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek gibi görevleri bulunmaktadır.Ayrıca 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun amaç ve kapsamı bağlamında yabancılar tarafından açılmış bulunan özel öğretim kurumlarının; eğitim-öğretim, yönetim, denetim, gözetim ve personel çalıştırılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek ifadesi yeralmaktadır.

Yasal mevzuat gereğince yabancıların açtığı okullar Millî Eğitim Bakanlığının denetimi ve gözetimi altındadır. Bu nedenle bu okullar Türk millî eğitiminin amaçları doğrultusunda işler ve hizmet sunar. Bu okulların Türk milletinin değer yargılarına ve kültürel duyarlılıklarına öncelikli olarak özen göstermesi beklenir. Tarihsel süreç içinde bir gerçeklik olarak yabancı okulların eğitim-öğretim süreçlerimize olan olumlu katkıları kabul edilebilir. Ancak bu okulların tek gaye ve anlayışı nitelikli eğitim ve öğretim hizmeti sunmak olmalıdır. Türk millî eğitim sisteminde bu okulların yok sayılması ya da olumsuz etkilerinin göz ardı edilmesi de mümkün değildir. Eğitim sistemimiz açısından iyi ve örnek nitelikteki uygulamaları alıp kullanmak, kendi kültürümüzün bir parçası hâline getirmek her ülkenin olduğu gibi bizim de hakkımızdır. Bunu yaparken yabancı modellere doğrudan kurtarıcı olarak sarılmak, kendi kültürel ve millî değerlerini sorgulamadan hareket etmek doğru değildir. Türk eğitim sistemi uzun süredir millîleşme çabası içerisindedir. Eğitimin kendine özgü dinamikleri,kültürel duyarlılıkları ve millî politikaları her zaman daha öncelikli olmalıdır.

 

Sonuç

Cumhuriyet Dönemi’ndeözellikle kültür alanında hızlı bir gelişme ve değişim sürecindenbahsedilebilir. Örneğin modern Türk edebiyatı dönemler olarak incelendiğinde,Tanzimat, Serveti Fünun ve Fecri Ati Dönemlerinin ardından Millî Edebiyat Dönemiyaşanmış ve Türk dili ve kültürünün somut olarak gelişimi hız kazanmıştır.Eğitim kurumlarının önemli işlevlerinden birisi olan kültür aktarımınınanadilde ortaya çıkan edebî eserler ile mümkün olabileceği düşünüldüğünde millîedebiyat ile millî eğitimin birbirinden bağımsız ele alınamayacağı anlaşılmaktadır.Zira Cumhuriyet Dönemi edebî eserlerinde kurtuluş ve bağımsızlık gibikavramların hemen her yazım türünde başarılı bir şekilde işlenmesi eğitimin millîbir kimlik kazanması bakımından önemlidir.

Türk eğitim sistemi adındaifade eden millî kavramına uygun olarak kendi vizyonuna ve misyonuna, bugün herzaman olduğundan çok daha sıkı ve bilinçli şekilde bağlanmak zorundadır. MillîEğitim Temel Kanunu’nda belirtildiği üzere Türkmilletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasadaifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlaki,insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren;ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insanhaklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev vesorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarakyetiştirmek genel amacı her zaman öncelikli olarak hatırda tutulmalıdır. Yabancımodeller ya da başkalarının etkin uygulamaları nerede olursa olsun bunlarınincelenmesi, araştırılması ve tartışılması bilimsel bir anlayıştır. Ancak, buuygulamaların millî bir duyarlılık içerisinde kendi kültürümüzle sentezlenerekmodellenmesi ve hatta özgün, telif modellerin üretilmesi gerekmektedir. Budurum asla tepkisel ya da savunmacı bir anlayışın hâkim olması, dışa vegelişmelere kapanma demek değildir. Bilimin ve insanlığın birikiminden şuurluve millî bir hassasiyetle fayda sağlamaktır.


 

Kaynakça

Akyüz, Y. (2016). Türk Eğitim Tarihi: M.Ö. 1000 – M.S. 2016.Ankara: Pegem Akademi Yay.

Avcıoğlu, D. (2013). Türkiye’nin Düzeni: Dün, Bugün, Yarın.İstanbul: Kırmızı Kedi Yay.

Bakır, K. (2008). II.Meşrutiyet Döneminde Millî Seçkincilik ve Eğitim: Emrullah Efendi, Tuba AğacıNazariyesi. Doğu Batı Düşünce Dergisi,(45), 197-213.

Berkes, N. (1973). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: BilgiYay.

Çalık, T. (2016).Atatürk’ün Eğitime Bakışı ve Türk Eğitiminin Millîleşmesi. Yeni Düşünce dergisi, Nisan sayısı.

Dağıstan, A. (2005). Türk-Fransız İlişkileri (1918-1939). Ankara:Siyasal Yay.

Gündüz, M. (2010).Eğitimde Millîlik ve Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti Mecmuası Üzerine Bir İnceleme.E-Journal of New World Sciences Academy,5(4), 1932-1954.

Gündüz, M. (2016). Maariften Eğitime: Tanzimat’tan Cumhuriyet’eEğitim Düşüncesinde Dönüşüm. Ankara: Doğu-Batı Yay.

İnalcık, H. veSeyitdanlıoğlu, M. (2006). Tanzimat:Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu. Ankara: Phoenix Yayınları.

Kenan, S. (2010). Giriş. S.Kenan (Ed.), içinde Nizâm-ıKadîm’denNizâm-ı Cedîd’e III. Selim ve Dönemi, (ss. 13-23). İstanbul: İSAMYay.

Kenan, S. (2013). TürkEğitim Düşüncesi ve Deneyiminin Dönüm Noktaları Üzerine Bir Çözümleme. Osmanlı Araştırmaları, (41), 1-32.

Lewis, B. (2000). Modern Türkiye’nin Doğuşu. Ankara: TürkTarih Kurumu Yay.

Mardin, Ş. (2002). Türk modernleşmesi. İstanbul: İletişim.

Millî Eğitim Bakanlığı(2017). Özel Öğretim Kurumları Kanunu.http://mevzuat.meb.gov.tr/html/ozelogretimkanun_1/ozelogrkanun_1.htmladresinden alınmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı.(2017). Özel Öğretim Kurumları GenelMüdürlüğü Okullar Daire Başkanlığı. http://ookgm.meb.gov.tr/www/icerik_goruntule.php?KNO=2adresinden alınmıştır.

Ortaylı, İ. (2008). Türk Teşkilat ve İdare Tarihi. İstanbul:Cedit Yay.

Şimşek, U. (2006). II.Meşrutiyet dönemi eğitimde Türkçülük akımının Türk kimliği oluşturmadaki rolü. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi,(14), 287-300.

Yılmaz, Z. ve Bakır, K.(2009). Balkan Milliyetçiliğinin Türk Eğitim Düşüncesine Etkileri. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi,(1), 53-70.