TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME

“ TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME „

19 Temmuz 2017 16:16 Prof. Dr.Temel ÇALIK
Okunma
12993
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME

Prof. Dr. Temel ÇALIK 

 Doç. Dr. Ali Çağatay KILINÇ


GİRİŞ

Öğretmen,bir ülkenin eğitim sisteminin en temel ve en öncelikli unsurlarından biridir.Eğitim ve öğretimde nitelikli bir öğretmenin yerine ikame edilebilecek başkabir kaynak bulunmamaktadır. Bu durum, ülkeleri nitelikli bir öğretmenyetiştirme sistemi kurma ve bu yolla eğitim sistemin ihtiyaç duyduğu öğretmenkaynağını karşılamaya yönelik çeşitli politika ve uygulamalar geliştirmek zorunluluğunuortaya çıkarmıştır. Bu bakımdan Türk eğitim tarihi öğretmen yetiştirmeaçısından incelendiğinde, çok zengin bir tecrübeye sahip olduğu görülecektir.Ancak nitelikli öğretmen yetiştirme bugün hâlâ Türk eğitim sisteminin temelsorunlarından biri olarak varlığını sürdürmektedir.

Öğretmenyetiştirme sistemindeki sorunları kavrayabilmek için Türkiye’nin sahip olduğubu deneyim ve birikimi iyi bilmek gerekmektedir. Zira geçmişte öğretmenyetiştirme alanında yapılan uygulamalar bugünkü uygulamalara ışık tutabileceğigibi, soruna çok boyutlu ve sistem bütünlüğü içinde yaklaşılmasını da sağlayabilir.Bu bağlamda çalışmada, Türk eğitim sisteminde öğretmen yetiştirmeye yönelikuygulamalar “Tanzimat’a kadar”, Tanzimat’tan Cumhuriyet'e”, “Cumhuriyet Dönemi”ve “1981 sonrası” biçiminde tasnif edilerek ana hatlarıyla ele alınarak, günümüzdekiuygulamalar ışığında genel bir değerlendirme yapılacaktır.

 

Tanzimat’a Kadar Öğretmen Yetiştirme

Tanzimatöncesi dönemde Osmanlı eğitim sisteminde; Sıbyan mektepleri, medreseler,Enderun mektebi, askerî ve teknik okullar ile azınlık ve yabancı okullardagörev yapan eğitimci ve öğretmenler bulunmaktaydı. Sıbyan mekteplerindegenellikle Kuran’ın yalnızca okunuşunun öğretilmesi söz konusudur. Kısmenanaokulu olarak da düşünülebilecek sıbyan mekteplerinde görev yapan öğretmenleremuallim ya da hoca denirdi. Bu mekteplerde 4-5 yaşlarından itibaren kız veerkek çocuklar beraber öğrenim görmekteydiler ve öğrenim süresi 4-5 yıldı. Buokullarla ilgili Osmanlıda yaşanan önemli bir gelişme Fatih Sultan Mehmet’inEyüp ve Ayasofya medreselerinde sıbyan mektebinde hoca olacaklar içindiğerlerinden farklı bir programı uygun görmüş olmasıdır. Sıbyan mekteplerineöğretmen yetiştirme programında, nahiv, edebiyat, riyaziyat ve hendese gibiderslerin yanında “tartışma kuralları ve öğretim yöntemi” anlamına gelen adâb-ı Mübahase ve usûl-i tedris adında birders bulunmaktadır. Böyle bir dersin sıbyan mekteplerinde muallim olacaklariçin öngörülmesinin dönem itibarıyla önemli bir yenilik olduğu söylenebilir.

Orta veyükseköğretim kurumu olan medreselerde öğretmenlik ve eğitimcilik mesleğinegiriş 1550’lere kadar “mülazemet” yöntemiyle yapılıyordu. Bu yöntemde, müderrissırası geldiğinde atanmakta ve daha üst düzey bir medresede görev yapmak içinde sınava tabi tutulmaktaydı. Ancak zamanla kayırmacılık, beşik uleması veyabaşka nedenlerle bu sistemin bozulduğunu ve medreselerde öğretimin niteliğinindüştüğü söylenebilir. Bununla birlikte Enderun mektebinde görev yapan eğitimcilerin,okulun devlet adamı ve asker yetiştirmek gibi daha yüksek amaçlarıyla dailişkili olarak en nitelikliler arasından seçildiği bilinmektedir. Askerî ve teknikokullardaki öğretmenler ise yabancı ya da azınlıklar arasından medrese mezunuolup teknik alanda kendini yetiştirmiş olanlardan seçilmekteydi. Son olarakazınlık okullarında çoğu din adamı olan ve azınlıkların kendi yetiştirdikleriöğretmenler görev yapmaktaydı.

TanzimatDönemi'ne kadar öğretmenlik alanında rol oynayan muallim ve müderrisleringenelde dinî bilimler alanında uzman oldukları ve din eğitimi yaptıkları,mekteplerde dersi ezberletip medreselerde ise not tutturup eski kitapları şerhettirdikleri, daha çok disiplin ve otorite üzerine kurulu bir eğitim anlayışınıbenimseyip uyguladıkları bilinmektedir.


Tanzimat’tan Cumhuriyet'e Kadar ÖğretmenYetiştirme

OsmanlınınSelçuklulardan devraldığı ve geliştirerek uzun süre kullandığı mektep-medrese sistemi,zamanla eskimeye ve günün ihtiyaçlarına cevap verememeye başlamıştı. Özellikle18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlangıcıyla artan modernleşme ve Batılılaşmaçabaları, sivil alanda yeni okulların açıklamasını gerekli kılmıştır. Doğasıgereği medreseden farklı bir misyona sahip olması gereken yeni okulun, aynızamanda yeni bir müfredata, eğitim teknolojisine ve tüm bunları kullanaraknitelikli bir öğretim yapacak yeni bir öğretmene ihtiyacı vardı. Tüm bunlarOsmanlının 1848’de öğretmen yetiştirme sistemini kurmasının yolunu açan unsurlarolmuştur.

Yukarıdakısaca belirtilen nedenlerden dolayı eğitimde Tanzimat Dönemi'nde girişilen enönemli yeniliklerden biri ilk defa medrese dışında öğretmen yetiştiren birkurum olarak Dârülmuallimînın 16 Mart 1848’de kurulması olmuştur. Kurumun ilkmüdürü olan Ahmet Cevdet Paşa 1851’de bir nizamname hazırlamış ve bu şekilde kurumunişleyişi birtakım ilkelere bağlanmıştır. Bu nizamnameye göre öğrenciler üçyıllık bir öğrenim süresi olan Dârülmuallimîne sınavla kabul edileceklerdir. Buöğrencilerin Arapçayı anlayıp Türkçeye tercüme edebilmeleri ve kötü hâl vetavırlardan uzak durmaları gerekmektedir. Bu durum Dârülmuallimîne girişin bazıön koşullara haiz olmayı gerektirdiği ve öğretmenliğin profesyonel bir meslekolarak algılanmaya başladığını göstermektedir. Bununla birlikte öğretimprogramının başında “ders verme ve öğretim yöntemi” isimli bir dersbulunmaktadır ve bu durum kurumun nitelikli öğretmen yetiştirmeyi kendinebirincil öncelik olarak kabul ettiği biçiminde yorumlanabilir. Ayrıcaöğretmenliğe yapılacak atamalarda mezuniyet ortalamasının göz önündebulundurulması da dikkat çekici başka bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dârülmuallimînegirişte bazı şartların aranması, öğrencilerin süreç içindeki hâl vehareketlerinin ve üç yıllık okul yaşamları boyunca sağladıkları başarınınönemsenmesinin ve hatta atama kriteri olarak kullanılmasının öğretmenlikmesleği açısından çok önemli olduğu söylenebilir. Başka bir anlatımla, Dârülmuallimîninkurulmasıyla öğretmenlik bir meslek hâline getirilmeye ve modern bir anlayışlaele alınmaya çalışılmıştır. Bu çabalara rağmen öğretmenliğin meslek olarakkabulünde önemli zorluklar yaşanmıştır. Alan dışından yapılan atamalar tarihîsüreç içerisinde hep sorun olarak varlığını sürdürmüştür.

Sözkonusu atamalar öğretmenliği herkesin yapabileceği, hizmet öncesinde belli birbilgi ve beceriye sahip olmanın gerekmediği ve profesyonellikten uzak bir meslekhüviyetine büründürmüştür. Günümüzde de devam eden öğretmenlik mesleğinedışardan atama sorununa örnek teşkil edecek ve Türk eğitim tarihinde önemli biryer tutan olay şöyle ifade edilmektedir:

EğitimBakanı Abdurrahman Sami Paşa, 1860’ta, “öğretmene ihtiyaç bulunduğunu” ve “Darülmuallimînmezunlarının sayıca ve bilgice yetersiz yetiştiklerini” ileri sürerek İstanbuldışında 8 (sekiz) rüştiyeye, bu okulun dışından “sınavla” öğretmen atamıştır.Bunun üzerine Darülmuallimîn öğrencileri ve öğretmenleri Sadrazama (başbakan)bir dilekçe verip bu atamaların usûlsüz olduğunu, Nizamnameye ters düştüğünü, kendilerine “haksızlık” yapıldığınıileri sürmüşlerdir. (…) Özetle, öğretmen olmak için meslekî bir öğrenim görmekteolan öğrenciler, Sadrazama verdikleri bu şikâyet dilekçesi ile mesleği dışarıdan atanmalara karşı korumaya çalışmakta ve böylece çokönemli bir tepkigöstermektedirler. Bu, Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin en önemli ve anlamlı olaylarından biridir. (…) Sonuçta, Mart 1861’de, “ihtiyaç” kalmayıncaya kadar ve “geçici olarak”Darülmuallimîn dışından da öğretmen atanabileceği şeklinde bir hüküm bu okulun Nizamnamesine konarak resmî makamlarbu haksız atama yolunu “yasallaştırmışlardır.

Darülmuallimîn’den sonra, izleyen yıllarda Erkek İlköğretmen Okulu (Dârülmuallimîn-i Sıbyan, 1868), KızÖğretmen Okulu (Dârülmuallimât, 1870), Yüksek Öğretmen Okulu (Dârülmuallimîn-iÂliye, 1891) açılmıştır. Bu okullar arasında özellikle kız rüşdiyeleri ve kızsıbyan mekteplerine kadın öğretmenler yetiştirmek üzere kurulan Dârülmuallimâtınçok ayrı bir yeri bulunmaktadır. Kadınların eğitimli ve aydın birer yurttaşolmaları ve öğretmen olmak istemeseler bile üst düzey bir kurumda öğrenim görmeolanağına erişmiş olmaları bakımından Dârülmuallimâtın Türk eğitim tarihindeçok önemli bir yer tuttuğu ileri sürülebilir. Kadınlara yönelik eğitimle,onların toplumsal yaşamda etkin bir rol üstlenmek suretiyle topluma katkısağlamaları bakımından Dârülmuallimât, Türk kültürünün zenginliğini vederinliğini gösteren önemli bir unsurdur. Ayrıca bu gelişme, Cumhuriyet Dönemi'ndeayrı bir önem verilecek olan kadın eğitimi ve kadınların sosyal yaşamakatılmaları noktasında öncü bir görev üstlenmiştir. Zira Dârülmuallimât, II.Meşrutiyet Dönemi'nde açılan İnas Darülfünûnunun (kız üniversitesi) temel öğrencikaynağını teşkil etmiştir.

Cumhuriyet öncesi dönemde öğretmenyetiştirme sistemine ilişkin olarak söz edilmesi gereken bir diğer gelişme,Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’dir. Bu Nizamname'de öğretmenlik mesleğiniilgilendiren bir dizi kararın alındığı görülmektedir. Örneğin bu belgede öğretmenlikmesleğine dışardan atamalar yasallaşmış ve Darülmuallimîn mezunlarına atanmadaöncelik hakkı (hakk-ı rüçhan) tanınmıştır. Nizamnamenin rüçhan hakkıyla ilgilibu 63. maddesiyle öğretmenliğin ilk kez ayrı bir meslek olarak tanınmıştır.Bununla birlikte Nizamname ile öğretmenlerin iyi yetiştirilmeleri veitibarlarının artırılması, eğitim-öğretim işinin düzene sokulması, bilimselfaaliyetlerde bulunan kurumların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.

Üzerinde durulması gereken bir husus ta buokullara giriş şartlarıdır. Günümüzde önemli bir tartışma konusu olan eğitimfakültelerine alınan öğrencilerin sahip olması gereken ön şartlar sorunu, Dârülmuallimînve Dârülmuallimât gibi okullara girişte de yaşanmıştır. ÖrneğinDârülmuallimînlerle ilgili ilk nizamnamede adayların Arapça, Farsça, Türkçe vetemel matematik bilgisine sahip olmaları ve giriş sınavında yeterli başarıyıgöstermeleri beklenirken daha sonra adaylardan dil bilgisi ve matematikbilgisinin yanında, herhangi bir fiziksel özrü ve hastalığı bulunmamak,Dârülmuallimînin ibtidai bölümünden mezun olmak şeklinde yeni giriş şartlarıbelirlenmiştir. Bu kriterler, öğretimin niteliğini artırmaya yönelik olmasınınyanında, sistemin nicelik ve niteliksel olarak sürdürülebilirliği açısındanoldukça önemlidir.

 

Cumhuriyet Döneminde Öğretmen Yetiştirme

CumhuriyetDönemi eğitim politikalarının en önemli amaçlarından birisi, ilköğretimiyaygınlaştırmak ve okullaşma oranlarını artırmak olmuştur. Bu bakımdanözellikle ilkokullara öğretmen yetiştirme önemsenmiş ve bu yönde bir diziuygulama gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde ülke ciddi bir siyasal, ekonomik,hukuki ve kültürel dönüşümden geçerken halkın okuryazarlık oranı beklenilendüzeyin altında idi. Cumhuriyet, onu benimsemiş, özümsemiş ve bir yaşamfelsefesi hâline getirmiş olan yurttaşlarla varlığını sürdürülebilirdi. Buanlayıştan yola çıkılarak özellikle Cumhuriyet'in ilanını takip eden yıllardaokuma-yazma seferberliği başlatılmış, başöğretmen sıfatıyla bizzat MustafaKemal Atatürk dersler vererek bu hareketi öncülük etmiştir. 1924’te çıkarılanve Türk eğitim sistemini düzenleyen en önemli kanunlardan biri olan Tevhid-iTedrisat Kanunu'dur. Bu Kanun ile tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığınabağlanmış ve Osmanlı Devleti'nden kalma mektep-medrese ayrımına son verilerekeğitim-öğretimde birlik ve bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır.

Budönemde öğretmen yetiştiren kurumlara bakıldığında, 1924 yılında Ankara’daöğretmen ve bando takımı yetiştirmek amacıyla Musiki Muallim Mektebininkurulduğu, 1926’da ortaokullara Türkçe yetiştirmek üzere Gazi EğitimEnstitüsünün Konya’da “Orta Muallim Mektebi” adıyla kurulduğu, daha sonraAnkara’ya taşındığı ve pedagoji bölümünün kurulduğu görülmektedir. Ardından1926 yılından beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek amacıyla Çapa Kız ÖğretmenOkulunda kurslar açılmıştır.

CumhuriyetDönemi'nde öğretmen yetiştirme noktasında yaşanan gelişmelerden bir diğeri,fikrî temelleri Meşrutiyet Dönemi'ne dayanan köy ve şehir için ayrı okul veöğretmen tipinin hayata geçirilmesi olmuştur. Bizzat Atatürk’ün isteğiyle Türkeğitim sistemi üzerine inceleme yapmak üzere davet edilen John Dewey, Türkiyenüfusunun büyük bir kısmını köy halkının oluşturduğunu ve bu nedenle köyüniktisadi hayatının da canlı tutulmasını sağlayacak bir köy öğretmeni yetiştirmeprojesinin hayata geçirilmesini önermiştir. John Dewey ve diğer yabancıuzmanların önerileri doğrultusunda, 1926 tarihinde yayımlanan MaarifTeşkilatına Dair Kanun’da ilkokullar şehir ve köy okulları; öğretmen okullarıda Şehir Öğretmen Okulları ve Köy Öğretmen Okulları olarak ikiye ayrılmıştır.Daha sonra birçok defa kesintiye uğrayan köy okuluna öğretmen yetiştirmeuygulamaları 1930’lu yılların ortalarında yeniden gündeme taşınmış; özellikle askerliğiniyapan belli bir eğitim düzeyine sahip gençlerin köylerine döndüklerinde, sekizaylık iş eğitimi temelli bir programla eğitilmiş ve köy okullarına “eğitmen”olarak atanmışlardır.

HasanÂli Yücel’in Maarif Bakanlığı döneminde Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç,İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Halil Fikret Kanad gibi önemli şahsiyetlerinkatkılarıyla 1940 yılında Köy Öğretmen Okulları, köy enstitüleri olarakteşkilatlı bir yapıya kavuşturulmuştur. Türk köyünü ıslah ve imar etmek, köyü topyekûnkalkındırmak ve okur yazar oranlarını artırmak amacıyla açılan Köy EnstitüleriTürk eğitim tarihinde kendine özgü yerini almıştır. Hasan Âli Yücel 1940yılında TBMM’de yaptığı konuşmasında köy enstitüleri için “Bu bizimdir,kimseden almadık. Bizden alsınlar!” diyerek kurumun özgünlüğüne vurguyapmaktadır. Ancak Demokrat Parti döneminde Amerika Birleşik Devletleri’ndenTürk eğitim sistemini incelemek için çağrılan uzmanların raporlarına ve 1953yılında toplanan Beşinci Milli Eğitim Şûrasında alınan kararlara dayalı olarakilköğretmen okulları ile köy enstitüleri birleştirilmiş ve öğrenim süresi 6yıla çıkarılmıştır.

1960yılında öğretmen yetiştirmede farklı bir uygulama olarak lise ve dengiokullardan mezun olanlar bir süre öğretmenlik eğitimi görmüşler veaskerliklerini köylerde öğretmen olarak yapmışlardır. 1963 yılında çıkarılanbir yasayla bu öğretmenlerden mesleğe devam etmek isteyenler daimî öğretmenlikkadrosuna alınmışlardır. 1970’li yıllar ülkenin öğretmen ihtiyacını karşılamakamacıyla kısa süreli öğretmen yetiştirme uygulamalarına yer verilmiştir.Örneğin 1974-1975 öğretim yılında kurulan Mektupla Yüksek Öğretim Merkezi’ndeyaz aylarında verilen kısa süreli kurslarla öğretmen yetiştirilmeye çalışılmış;bununla birlikte Gece Öğretimi, Mektupla Öğretim ve Hızlandırılmış Eğitim yoluylakısa sürelerde mezunlar verilmiştir. 1973’te yayımlanan 1739 sayılı MillîEğitim Temel Kanunu uyarınca her basamaktaki öğretmenin yükseköğretim mezunuolması gerektiği belirtilmiş, bu minvalde bazı ilköğretmen okulları eğitim enstitülerinebazıları da 1974-1975 eğitim-öğretim yılında öğretmen liselerinedönüştürülmüştür. Bununla birlikte 1978 yılı, kökeni Darülmuallimîn-i Âli’ye dayanan daha sonraYüksek Muallim Mektebi ve son olarak da Yüksek Öğretmen Okulu adını alankurumun kapatılmasına tanıklık etmiştir. Ciddi bir eleme sistemi ile nitelikliöğrencileri kabul eden, eğitim süreci boyunca kesintisiz olarak pedagojikformasyon eğitiminin verildiği ve hizmet verdiği dönemde birçok saygıneğitimciyi ülkemize kazandıran yüksek öğretmen okullarının kapatılması alandahâlâ tartışılan bir konu olma hüviyetini korumaktadır. Bununla birlikte yüksek öğretmenokullarında öğrencilerin alan derslerini üniversitenin ilgili fakültesinden, öğretmenlikmeslek derslerini ise yüksek öğretmen okullarından almaları bu sistemin güçlüyanlarından biri olarak ifade edilebilir.

 

1980’den Sonraki Uygulamalar

YükseköğretimKurulu (YÖK) 6 Kasım 1981 tarihinde 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nunyürürlüğe girmesiyle kurulmuştur. Bu tarihten itibaren öğretmen yetiştiren kurumlarüniversite çatısı altında toplanmış ve YÖK’ün uhdesi altına girmiştir. Budönemde ilköğretim birinci kademenin ihtiyaç duyduğu öğretmenler iki yıllık eğitimyüksek okullarından, ortaokul ve lise dengi okullar için ihtiyaç duyulanöğretmenler ise 4 yıllık eğitim fakültelerinden yetiştirilmeye başlanmıştır.

11. Millieğitim şurasındaki önerilere dayalı olarak iki yıllık sınıf öğretmeniyetiştiren eğitim yüksekokullarının süresi 1990’dan itibaren dört yılaçıkarılmıştır. Bu okullar 1992 yılında tamamen eğitim fakültelerine bağlanmışve sınıf öğretmenliği bölümü hâline getirilmiştir. Bu yıllarda MEB’nin yaklaşık30 bin sınıf öğretmeni açığı bulunmaktadır. Sınıf öğretmeni yetiştirenkurumların öğrenim süresi dört yıla çıktığı için iki yıl boyunca mezun verilememiştir.Bu nedenle, MEB, sınıf öğretmeni açığını kapatmak için çeşitli fakültelerdenmezun olanları sınıf öğretmeni olarak atamak zorunda kalmıştır.

1990’lıyılların sonunda eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması sürecine girilmiştir.1997’de gerçekleştirilen eğitim fakültelerini yapılandırılması girişimine;eğitim fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının temel bilimler üzerineyoğunlaşmış olmaları, eğitim fakültelerinin programlarının fen-edebiyatfakültelerinin programlarıyla benzeşmesi ve alan öğretimine yönelik yöntembilgisi ve öğretmenlik tecrübesinin ihmal edilmesi gibi hususlar gerekçe olarakgösterilmiştir. Bu doğrultuda gerçekleştirilen yeniden yapılanma girişimiyle,eğitim fakültelerinde okutulacak derslerin adları ve içerikleri YÖK tarafındanbelirlenmiş, alan öğretimine ve uygulamaya yönelik derslerin sayısı artırılmış,eğitim sosyolojisi, eğitim tarihi ve eğitim felsefesi gibi temel derslerprogramdan çıkarılmıştır. Ortaöğretime öğretmen yetiştirmede 3,5 + 1,5 (alandersleri + öğretmenlik meslek bilgisi dersleri) ve lisans mezunları için 4 +1,5 yıllık tezsiz yüksek lisans programları geliştirilmiştir. Daha sonra 2007yılında, başlayan yapılandırma sürecinde 3,5 + 1,5 yıllık tezsiz yüksek lisansprogramı 5 yıllık kesintisiz eğitime dönüştürülmüş, diğer fakültelerden mezunolanlar için uygulanan 4 + 1,5 yıllık tezsiz yüksek lisans programı 4 +1 yılolarak yeniden düzenlenmiştir.

Budönemde öğretmen yetiştirmede yaşanan bir diğer gelişme YÖK’ün 08.09.2009 tarihve 28565 sayılı Yazısı uyarınca ortaöğretime öğretmen yetiştirmede yer alanpedagojik formasyon dersleri lisans eğitimi sürecine dâhil edilmiştir. Bu durumöğretmen yetiştirmede eğitim fakültesi ile fen-edebiyat fakültesinin birbirindenbağımsız iki kaynak hâline gelmesine neden olmuştur.

GünümüzdeTürkiye’de öğretmen yetiştirme sisteminde hâlâ bu ikircikli yapı sürmektedir. Birtaraftan eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirirken aynı zamandan içerik,yöntem, süre, öğretim ortamı, öğretimin etkililiği, uygulama olanakları gibibirçok açıdan sorgulanmaktır. Diğer taraftan "pedagojik formasyon sertifikaprogramı" uygulaması sürmekte ve bu yolla binlerce öğretmenyetiştirilmektedir. Eğitim fakültelerinin öğretmen ihtiyacını fazlasıylakarşılaması yanında pedagojik formasyon programıyla öğretmenlik hakkını kazanandiğer fakülte mezunlarının durumu da ayrıca tartışma konusudur. YÖK, 5 Nisan2012’de aldığı bir kararla pedagojik formasyon programını öğretmen fazlasıolduğu gerekçesiyle kaldırmış, gelen tepki üzerine 18 Nisan 2013’te pedagojikformasyon sertifika programına yeniden izin vermiştir. Bu durum öğretmenyetiştirme noktasında sürdürülebilir, sistematik ve sağlıklı bir politikanınhenüz üretilemediği izlenimini ortaya koymaktadır.

 

Sonuç

Türkeğitim tarihi öğretmen yetiştirme bakımından zengin bir geçmişe ve deneyimesahiptir. Osmanlı Dönemi'nin özellikle kuruluştan 17.yüzyıla kadar geçen süredebütün kademelerdeki mektep ve medreselere eğitimci ve öğretmen yetiştirmede çoketkili bir sistemin kullanıldığını görmek mümkündür. Ancak medreselerinbozulmasıyla birlikte eğitimci ve öğretmen yetiştirme de aksamaya başlamıştır.Bu dönemlerde öğretmen yetiştirme çabaları sınırlı bir çerçeve içindegerçekleşmiş olsa da özellikle Dârülmuallimînin 16 Mart 1848’de kurulmasındanbu yana geçen yaklaşık 170 yıllık süreç, öğretmen yetiştirmede birçok uygulama,karara ve yasal düzenlemeye sahne olmuştur. Bugünkü öğretmen yetiştirmeuygulamalarının eleştirel bir analizini yapmak, uygulamalara sağlıklı bir seyirkazandırmak açısından önemlidir.

Öğretmenlikprofesyonel bir meslektir. Öğretmen olmak için birtakım bilgi ve becerilerinmeslek öncesinde kazanılmış olması ve alan uzmanlığının sağlanması gerekir.Fatih Sultan Mehmet, asırlar önce bu düşünceden hareketle Eyüp ve Ayasofya Medreselerindesıbyan mektebinde hoca olacaklar için diğerlerinden farklı bir programı uygungörmüş ve diğer derslerin yanında muallim adayları için “tartışma kuralları ve öğretimyöntemi” anlamına gelen adâb-ı mubahaseve usûl-i tedris adında bir dersi programa koydurmuştur. Bu gelişme,öğretmenlik mesleğinin profesyonel bir yapı kazanması bakımından atılmış önemliadımlardan biridir. Yine Osmanlı Dönemi'nde mülâzemet yöntemi devreye sokularaköğretmenlik atamaları belli bir sistematik içinde gerçekleştirilmeye çalışılmışve daha üst düzey kurumlarda öğretmenlik belirli sınavlarda sağlanacak başarıylailişkilendirilmiştir.

1848’dekurulan Dârülmuallimîne girişler birtakım koşullara bağlanarak girdi kalitesiartırılmaya ve nitelikli öğrencilerin öğretmenlik mesleğine kazandırılmasınaçaba harcanmış ancak zamanla bu şartlar aranmamaya başlanmıştır.Dârülmuallimînden mezun olan öğretmen adaylarının okul başarı puanlarının atamalardabir kriter olarak gözetilmesi, Dârülmuallimînde verilen eğitimin niteliğininönemsendiği biçiminde yorumlanabilir. Ancak bugün eğitim fakültesi mezunlarınınve diğer fakültelerden mezun olup pedagojik formasyon sertifikası alarak atamabekleyen adayların seçiminde nitelikli öğretmen yetiştirmeye yardımcı olacakkriterlerin arandığını söylemek zordur.

Türkeğitim tarihinde özgün eğitim uygulamalarına rastlanmaktadır. Nitelikliöğrencilerin seçilerek devlet bürokrasisi için yönetici yetiştiren Enderunmektebi kendine özgü bir özellik taşımaktadır. Bunun yanında köy enstitülerikendi gerçekliği içinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca yüksek öğretmen okullarıda Cumhuriyet Dönemi öğretmen yetiştirme sürecine kayda değer katkılarsağlamıştır.

Fatih SultanMehmet’in hocası Akşemseddin’e duyduğu saygı ve sözüne verdiği değer ileMustafa Kemal Atatürk’ün, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”sözü öğretmenliğin ne kadar kutsal ve önemli bir meslek olduğunu yeterinceanlatmaktadır. Bu nedenle toplumların var olma savaşında öncüleri olanöğretmenlerin iyi yetiştirilmesi gerekir. Öğretmen yetiştirmeye günübirlikpolitikalarla yön verilmesi sağlıklı bir toplum oluşturma ve geleceği güvenaltına alma açısından bazı sorunlara yol açabilir. Günün gerçeklerine uygun, toplumsalihtiyaçları dikkate alan ve çağı anlayan ve yorumlayan öğretmenlere eğitimsistemimiz, bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Konuylailgili tarafların bu durumu dikkate alarak öğretmen yetiştirmeyi kendi kültürelyapımıza uygun ve dünya gerçekliğiyle de bağdaşan bir anlayışla ele alarak düzenlemeyapmaları hepimizin ortak beklentisidir.

 

 

Kaynakça

 

Akyüz, Y. (2001). Başlangıçtan2001’e Türk eğitim tarihi (Genişletilmiş 8. Baskı). İstanbul: ALFABasım Yayım.

Akyüz, Y. (2006). Türkiye’de ÖğretmenYetiştirmenin 160. yılında Darülmuallimînin İlk Yıllarına Toplu ve Yeni Bir Bakış.Osmanlı Tarihi Araştırma ve UygulamaMerkezi Dergisi, 20, 17-58.

Akyüz, Y. (2011). Osmanlı Döneminden Cumhuriyete Geçilirken Eğitim-Öğretim Alanında YaşananDönüşümler. Pegem Eğitim ve ÖğretimDergisi, 1(2), 9-22.

Altın, H. (2008). Maarif-i UmumiyeNizamnamesi ve Öğretmen Yetiştirme Tarihimizdeki Yeri. Fırat Üniversitesi İlahiyatFakültesi Dergisi, 13(1), 271-283.

Berkes, N. (1973). Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: BilgiYayınları.

Binbaşıoğlu, C. (1995). Türkiye'de Eğitim BilimleriTarihi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Dalgıç, G., Doyran, F. ve Vatanartıran, S.(2012). Ücretli Öğretmenlerin, Katıldıkları Pedagojik Formasyon Programına İlişkinDeneyimleri. Akdeniz Eğitim AraştırmalarıDergisi, 11, 39-54.

Demirtaş, Z. (2007). Osmanlıda Sıbyan Mektepleri ve İlköğretiminÖrgütlenmesi. Fırat Üniversitesi SosyalBilimler Dergisi, 17(1), 173-183.

Demirtaş, H. veKırbaç, M. (2016). Pedagojik Formasyon Sertifika Programı öğrencilerininpedagojik formasyon eğitimine ilişkin görüşleri. Trakya üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6(2), 138-152.

Ergün,M. (1987). Türkiye’de öğretmen yetiştirme çalışmalarının gelişmesi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim FakültesiDergisi, 2, 10-18.

Eşme, İ. (2003). Öğretmen Yetiştirmede 130 Yıllık Bir Sürecin Öyküsü: YüksekÖğretmen Okulları. Milli Eğitim Dergisi,160.

İnalcık,H. ve Seyitdanlıoğlu, M. (2006). Tanzimat:Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu. Ankara: Phoenix Yayınları.

Küçükahmet,L. vd. (2003). Öğretmenlik Mesleğine Giriş. Ankara: Nobel.

Ortaylı,İ. (2017). Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek.İstanbul: Timaş.

Ortaylı,İ. (2008). Türkiye Teşkilat ve İdareTarihi. Ankara: Cedit neşriyat.

Öztürk,C. (1998). Türkiye'de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar. İstanbul:Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Yayınları.

Şimşek,H. (2014). Osmanlı Döneminde KısaSüreli Öğretmen Yetiştirme Uygulamaları (Darulameliyat ve Taşrada ÖğretmenYetiştirme). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11(1), 77-95.

Taşdemirci, E. (1999). Yüzyılımızın Başından Günümüze Türkiye’deÖğretmen Yetiştirme Sisteminde Çağdaş Pedagoji Akımları. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler EnstitüsüDergisi, 8, 155-180.

Tör, V. N. (1976). YıllarBöyle Geçti, İstanbul: Milliyet Yayınları.

Yıldırım, İ. ve Vural, Ö. F. (2014). Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Ve PedagojikFormasyon Sorunu. Journal of TeacherEducation and Educators, 3(1),73-90.

Yüksel,S. (2011). Türk Üniversitelerinde EğitimFakülteleri ve Öğretmen Yetiştirme (2. Baskı). Ankara: Pegem Akademi.