DANİŞMEND AHMED GAZİ’DEN GAZİ OSMAN PAŞA’YA
TOKAT VİLAYETİ
Prof. Dr. Temel ÇALIK
G. Türkan GÜRER
Karadeniz’in heybetli sıra dağlarının arkasında gizlenmiş tarihî ve doğal güzelliğiyle Orta Karadeniz bölümünün iç kısımlarında yer alan; kıyısına dalgalar vurmasa da denizden Canik Dağları’na uzanan yolcuğun zümrüt yeşiline bezenmiş hâliyle bir Anadolu tacıdır Tokat. Karadeniz’in yeşiliyle sarıp sarmalanan, İç Anadolu’nun uçsuz bucaksız ova ve platolarıyla çevrelenen bu Anadolu şehrinin kuzeyinde Samsun, kuzeydoğusunda Ordu, güneyinde Yozgat ve batısında Amasya bulunmaktadır. Attığınız her bir adımda bir yanınız doğanın bozulmamış güzelliğine hayran kalıp, Yeşilırmak boyunca akan suyla umutlarını tazelerken diğer yanınız, tarihin izini keşfetmenin verdiği mutlulukla Tokat’ın Anadolu için ne kadar değerli olduğunu deneyimleme fırsatı bulmaktadır.
6000 yıllık bir tarihin birikimiyle ziyaretçilerine kapılarını aralayan Tokat’ta, Maşat höyükteki Hitit şehrinden, Roma ve Bizans Dönemlerinden kalma Sebaptapolis yerleşim bölgesine, Tokat Kalesi’nden Taşhan’a, Bey Sokağı’ndan Hıdırlık Köprüsü’ne, Garipler Camisi’nden Kaz Gölü ve dünyaca bilinen bağlarına uzanan soluksuz yolculuğunuzda tarihin doğayla el ele verdiğine şahitlik edip her bir köşesinde tarihin derinliklerine inmenin keyfini, doğanın sükûneti içinde yaşama fırsatı bulursunuz. Anadolu tarihi ve kültüründeki yerini insanların gönlüne mühürleyen bu şehrin ismini alışı ise, hem tarihî zenginliğine hem de bereketli topraklarına vurgu yaparcasına söylenegelmiştir. Bölgenin verimli toprakları üzerinden beslenen besili atı işaret eden “Tok-at” kelimesinin bugünkü söylenişine kavuştuğunu söyleyen araştırmacıların yanı sıra “surlu şehir” anlamına gelen “Tok-kat” isminden evrilerek şehrin ismine kavuştuğunu söyleyenler de mevcuttur. İsminin kökeni ile ilgili yapılan araştırmalar ise Tokat’ın adının şehrin kurucusu olarak bilinen Togayıt Türklerinden aldığı konusunda hemfikirdir. Farklı medeniyetleri topraklarında misafir etmesi sebebiyle de pek çok isimle özdeşletirilmiş olan Tokat, tarihin bazı sayfalarında Pontus Galatikus, Pontus Polemonniakus ya da Evdoxia gibi isimlerle de anılmıştır.
Şehrin kültürel ve tarihî birikimi, farklı isimlerle anılmasıyla bile ipucu niteliğindedir. Evliya Çelebi’nin “âlimler ve şairler şehri” diyerek övgüyle bahsettiği; sabrın ve hoşgörünün Anadolu’daki simgesi olan Mevlana’nın hayatının bir dönemini geçirdiği; Gazi Osman Paşa gibi komutanların ve Zileli Talibi ile Ceyhuni gibi şairlerin yetiştiği; Tournefort’un Seyahatnamesi’nde “Küçük Asya” olarak isimlendirilerek dünyanın hiçbir yerinde görmediği bir güzellik ve gelişmişlik manzarasına sahip olduğunu belirttiği eşi benzeri bulunmayan ve tarih kokan bu şehirde bugün yaşatılmaya devam eden bir başka değer ise başta yazmacılık, dokumacılık ve bakırcılık olmak üzere daha nicelerinin bulunduğu el sanatlarıdır. Osmanlı Devleti döneminde yazmacılığın Tokat’ta yapılacağı ve gelirinin kimsesiz çocuklara verileceğine ilişkin buyrukla hem göze hem de gönüllere işlenen yazmacılık sanatında renklerin pamuklu kumaşlar üzerinde ahenkle dans ettiği, ıhlamur ağacının yumuşak dokusundan elde edilen baskı araçlarıyla “elvan baskı”dan “Tokat içi dolusu”, “Tokat elmalısı” ya da “Çengelköy” desenlerine uzanan bu kültür mirasında farklı kültürlerin zenginliklerinin harmanlanarak büyük bir emekle dokunan ve günümüzde de devam eden dokumacılık sanatının izleri bugün hâlâ cicim adı verilen kilimlerinde, halılarında ve çoraplarında varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Aynı dönemlerde adını dünyaya duyurmayı başarmış bakırcılık ise geleceğe uzattığı elin tutulmasını umutla beklemektedir… Sanatını özveri ve sabırla el emeği ürünlerine titizlikle işleyen bu toprakların usta elleri, emeklerini bugünlere taşıyabilmenin gururu ve geleceğe aktarabilmenin umuduyla işlerine daha sıkı sarılıp bu kültür mirasını yaşatmanın kararlılığını ise her daim taşımaya devam etmektedir. Ustaların emeklerinden toprağının bereketine, doğasının güzelliğinden tarihinin zenginliğine uzanan Tokat yolculuğunda atılan her bir adımın hangi kültürün eleğinden geçirilip bugünlere ulaştığını bilmek için Tokat’ın tarihini bilmek gerekmektedir.
Tokat’ın Tarihi
Her bir adımda ayrı bir medeniyetin izlerini taşıyan bu şehrin Anadolu’daki ilk izleri Kalkolitik ve Tunç Çağlarına dayanmaktadır. Tarih öncesi çağlardan başlayan şehir kurulumunu birbirini takip eden ve her bir medeniyetin geleceğe uzattığı eli bir başka medeniyetin tuttuğu bir miras aktarımını bugünlere taşıyan Tokat’taki medeniyetlerin tarihi, Asur yıllıklarında da adı geçen Hatti ve Hititler ile başlamış ve bu tarihî yolculuktaki seyir defterine Firigler, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Makedonlar, Pontuslar ve Bizanlar da adını yazdırmıştır. MÖ 6000’li yıllara kadar uzanan bu tarihî seyir defterine 14 devlet ve 5 beyliğin imzasının olduğu yapılan kazılarla birlikte ortaya çıkmıştır. Her bir medeniyeti, hoşgörüsüyle misafir eden bu toprakların ev sahipleri, 1071 Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’yu yurt edinen Türk beyliklerinden “Danişmendliler” Danişmend Ahmed Gazi ile birlikte Türk’ün imzasını şehrin kapısına atmıştır. Bu bölgede Danişment Devleti’ne başkentlik yapması sebebiyle ayrı bir değer taşıyan Niksar’ın, Tokat tarihindeki yerini bilmeden yapılacak olan gezinin anlamı ise hep eksik kalacaktır. Yeşile bürünmüş Kelkit Vadisi’ne can veren Kelkit Çayı’nın suları ile beslenen tarihî kent Niksar, Tokat’ın hem tarihine hem de coğrafi zenginliklerine zenginlik katmaktadır. Tarihî kalenin eteklerinde kurulu bu şehir, Roma Dönemi’ne ait silah deposuyla, köprüsüyle, camisi, hamamı ve medreseleriyle Anadolu’nun tarih bütünlüğüne ait değerli parçalardan biridir. Niksar’ı Tokat için değerli yapan en önemli özelliği ise Danişmendli Beyliği’nin başkenti olmasıdır. Önce Danişmendlilere ardından Anadolu Selçuklu Devleti’ne kapılarını açan Tokat, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ardından diğer Türk Beyliklerinden bazılarının da yurdu olmuş ve beylikler dönemi içinde özellikle eğitim ve kültür faaliyetleriyle nesilden nesile aktardığı mirası günümüze kadar ulaştırmayı başarabilmiştir.
Tokat, Anadolu Selçuklulardan sonra 14. yüzyıl başlarında İlhanlıların yönetimine girmiştir. 1335 yılında İlhanlı hükümdarı olan Ebu Said Bahadır Han’ın vefatından sonra ise bölgenin hâkim Eratna Beyliği olmuştur. Eratna Beyliğii Hükümdarı Alaeddin Eratna’nın ardından çıkan karışıklığı fırsat bilen Kadı Burhaneddin, 1381 yılında kendi adını verdiği devleti kurmuş ve 1398 yılında ölümünden sonra da bölgede isyanlar çıkmıştır. Tüm bunların ardından Anadolu’ya sefere çıkan Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid, stratejik açıdan önemi büyük olan bu şehri Osmanlı Devleti’nin topraklarına dâhil etmiştir. Osmanlı Devleti’nin topraklarına dâhil olan Tokat, devletin tahrir defterinde esnaf ve iş kollarına ait tutulan kayıtlarında da işlendiği gibi şehrin geçmişinden geldiği güne kadar canlı bir ticaret merkezi olmuştur. Özellikle ipek ve bakır ticaretinin hem üretim hem de işleme merkezi olan bu şehir, baskılı kumaş üretimiyle de ticaretteki değişmez yerini almıştır. Anadolu Selçuklular Dönemi’nde de ticaret açısından altı büyük kent arasına adını yazdıran Tokat, Osmanlı Devleti’nin Yükselme Dönemi’nde de bölgede önemli tarım ve ticaret merkezlerinden biri hâline gelmiştir. Tarih boyunca bereketli topraklarında pek çok medeniyeti ağırlamanın coşkusunu yaşayan bu şehir, savaş stratejisi açısından doğu-batı ve kuzey-güzey hattının kavşağında olduğu için, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim gibi hükümdarların konaklama bölgesi olmuştur. 17. yüzyılda ise uluslararası kervanların geçiş noktası hâline gelerek her bir yolcunun güvendiği liman olma özelliğini yüzyıllar boyunca yaşatmayı başarmıştır. Sadece seyyahların değil aynı zamanda buraya görev yapmaya gelen memurların da gönlünü fetheden bu eşsiz şehrin güzellikleri mektupların satır aralarında Anadolu’nun cenneti sıfatlı ile işlenmiştir.
Tarihinde kazanılan zaferlerin gururunun yaşandığı bu topraklarda, yaraların acısı da en derin şekliyle hissedilmiştir. 1473 yılında Tokat, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın emriyle yakılmış ve yıkılmıştır. 1507 yılında ise Şah İsmail’in kuşatması ile karşı karşıya kalan Tokat, bu kuşatmaya boyun eğmemiş olsa da Celali Ayaklanmaları, ağır yaralar almasına neden olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran Savaşı sonrasında Şah İsmail’i yenilgiye uğratmasının ardından bölge sükûnetine kavuşmuş olsa da 16. yüzyılın ikinci yarısında itibarıyla farklı ayaklanmalara da maruz kalmıştır. 18. yüzyılda da Rus ve İran Savaşlarında bir kavşak noktası olması sebebiyle ağır vergilerle ve yağmalarla mücadele etmek zorunda kalan ve bu süreçte hem maddi hem de manevi yaralarını sarmaya çalışan aziz şehir, 1737 ve 1792 yıllarında büyük yangılarla yaralanıp bir başka acının üstesinden gelmeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin III. Selim Dönemi’nde yapılan ıslahatlarının etkisi, bu şehre doğru esmiş ve gerçekleştirilen faaliyetlerle birlikte şehrin biraz nefes alması sağlanmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından büyük bir göç yaşayan Tokat için “Gazi Osman Paşa” ayrı bir yere sahiptir. 1832 yılında Tokat'ta doğan Osman Paşa’nın asıl adı Osman Nuri'dir. Önce Beşiktaş Askerî Rüşdiyesine, daha sonra Askerî İdadiye yazıldı. Buradaki beş yıllık tahsisini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyeye girdi ve 1853 yılında mülâzım-ı sâni (teğmen) rütbesiyle okuldan mezun oldu. Erkânıharp sınıfına kaydolduysa da Kırım Harbi’nin çıkması üzerine Rumeli’deki orduya sevk edildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rütbesi 1855’te mülâzım-ı evvelliğe (üsteğmen) yükseltildi. Kırım Harbi sona erince İstanbul’a dönerek erkânıharp sınıfına devam etti. Bu tahsilin ardından bir süre Erkânıharp Dairesinde çalıştı ve bir yıl sonra kolağası oldu.
Çeşitli askerî görevlerde bulunduktan sonra, 24 Nisan 1877 de Ruslar Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettikleri sırada Osman Paşa Vidin’deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu. Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Rusların buraya yönelik olarak 8 Temmuz 1877’de başlattıkları saldırılara karşı koydu, I. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu çatışma,1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşlarında Rusların Rumeli Cephesinde aldıkları ilk yenilgi oldu. Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üzerine 18 Temmuz’da ikinci defa taarruzda bulundular. Fakat 26 saat süren bu savaşta gösterilen direniş ve karşı saldırı sonucu Ruslar bir defa daha yenilgiye uğradı. Rumenlerin de savaşa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plevne Muharebesi’nde de başarı kazanamadı. Bu zafer üzerine Osman Paşa’ya gazilik unvanı verildi. Birbiri ardınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne’yi 13 Eylül’de kuşatma altına aldılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan Osman Paşa ve ordusu kuşatmayı yarma hareketinde bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı ordusunu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid Suyu’nu geçmeye çalıştığı sırada topçu ateşi sonucu bir şarapnel parçasıyla yaralandı ve teslim olmak zorunda kaldı. Bir süre Bugot, Bükreş, Harkof ve Rusya’da esaret hayatı yaşadı. Rus çarı tarafından kendisine kahramanlığını takdir amacıyla çifte kartal nişanı verildi. İstanbul’a dönüşü için II. Abdülhamit, Petersburg’a elçi gönderdi. İçinde Osman Paşa’nın da bulunduğu heyet İstanbul’a Mart 1878 gelebildi. Muhteşem bir törenle karşılandı. Gazi Osman Paşa’nın adı başta üniversite olmak üzere Tokat’ta birçok yerde yaşatılmaktadır.
Tokat, 1890’larda kurulan Ermeni Hınçak Cemiyetinin tehditkâr eylemlerine ise boyun eğmemiştir. Millî Mücadele Dönemi ile birlikte tüm Anadolu’nun direnişi Tokat’ta da can bulmuş ve memleket işgaline karşı çıkılan bu yolculukta millî birlik, Anadolu’nun her köşesinde gür sesini haykırmıştır. İzmir’in işgal edilmesiyle tüm yurtta başlayan protestolardan biri de Tokat’ta gerçekleştirilmiştir. İlki 12 Haziran 1919’da Niksar’da camilerde ve meydanlarda toplanan vatanseverlerle gerçekleştirilen mitinglerin ve işgalleri kınayan telgrafların Anadolu’ya yapılan her bir işgalde yinelenmesiyle Tokat Millî Mücadele’nin gür seslerinden biri olmuştur. Bu süreçte Tokat, kendi köylerini yakıp yıkan ve bu vahşeti, aziz Türk milletinin yaptığı iddiasıyla İtilaf Devletleri’ne şikâyet mektupları yazan Rum ve Ermeni saldırılarına karşı verdiği çetin mücadelelerle de kurtuluşa giden yoldaki bir başka kahramanlık mücadelesinin sahibi olmuştur. Kurtuluş mücadelesinin Tokat’taki meşalesini yakmak için Tokat’a gelen Mustafa Kemal, şehre gelişini ne kadar gizli tutmayı planlamış olsa da kendisini şehrin girişinde bir binbaşı komutasında, eski üniformaları üzerinde olan küçük bir askerî birlik karşılamıştır. Kurtuluş mücadelesi veren Anadolu’nun bağımsızlığı için atılan ilk önemli adımı olan Erzurum Kongresi’ne hareket için 26-27 Haziran 1919 tarihinde Tokat’a gelen ve burada bir gece kaldıktan sonra Erzurum’a geçen Mustafa Kemal’in 27 Haziran 1919 günü sabahında gerçekleştirdiği toplantıdaki konuşması Tokat’ın Millî Mücadele Dönemi’ndeki duruşunun özeti niteliğindedir. Bu konuşmasında Mustafa Kemal, memleketin içinde bulunduğu durumu ve verilecek kurtuluş mücadelesini anlattıktan sonra işgallere boyun eğilmeyeceğinin altını kararlıkla çizmiştir. Millî Mücadele Dönemi’nde düşman işgaline uğramamasına karşın Anadolu’nun varoluş mücadelesine tüm benliğiyle tereddüt etmeden katılan bu şehrin yeri, Kurtuluş Savaşı destanına kararlı duruşuyla işlenmiştir.
Tokat’ın Coğrafi Özellikleri
Dik ve sarp kayaların üzerine konumlandırılan kalenin eteğine kurulmuş; coğrafyasının, tarihindeki kararlılığına saygı duyduğu, aynı zamanda tarihinin şekillendirmesinde de göz ardı edilemeyecek payı olan; bereketli topraklarını şifalı suları ile beslendiği; bağ ve bahçelerinde tadı damaklarda kalan meyve ve sebzelerin yetiştiği; vadi dokusunun hüküm sürdüğü bir şehir olan Tokat’ta, ırmaklar ova ve yaylalara açılırken Karadeniz’e paralel uzanan dağları, batı-doğu uzantısı boyunca birbirlerine yaklaşmakta olup yükseklikleri de artmaktadır. Dumanlı, Çamlıbel, Bugalı, Akdağ, Deveci gibi daha birçok dağın heybetini arkasına alan Tokat coğrafyası Kazova, Omala, Turhal, Niksar, Erbaa gibi yeşiline insanın gönlünü bağladığı ovaları ve Topçam, Muhat, Selemen, Bozçalı gibi uçsuz bucaksız yayları ile daha nice güzellikleri barındırmanın mutluluğunu paylaşmaktadır.
Coğrafi yapısının içindeki doğal oluşumları incelerken bu oluşumların halkın söylemleri içinde bir başka anlam kazandığını görürsünüz. Tokat’ta bu duruma en güzel örnek ise Reşadiye’de bulunan Gelincik Kayaları ve deniz seviyesinden 1045 metre yükseklikte bulunan Büyük Göl’ün oluşumudur. Bir yanda halkın söylemlerinin gizemi diğer yandan tarihî zenginliğinin doğayla kucaklaştığı bu eşsiz topraklarda yeşilin maviyle buluştuğu doğal güzelliğe bir başka örnek de çevresindeki sazlıklarla göçmen kuşların adresi olan Göylüköy Gölü ve Tokat’ın bağlarındaki üzüm salkımını andıran görüntüsüyle Zinav Gölü’dür. Göllerinin yanı sıra Yeşilırmak’a can katan akarsularıyla da mavi ve yeşilin binlerce tonun birbiriyle yarışırcasına doğaya karıştığı Tokat’ta bitki ve ağaç türlerinin çeşitliliği ise görenleri kendine hayran bıraktırmaktadır. Türkiye’nin sayılı orman bölgelerinden biri olan Tokat’ta Almus, Reşadiye ve Niksar ilçeleri dolaylarında ormanların daha yoğun olduğu ve bu ormanların başta karaçam, sarıçam, köknar, gürgen gibi ağaç türleri ile donatıldığı; yer yer de fındık, kızılcık, yabani erik, ahlat, alıç gibi ağaç türlerinin doğayı şenlendirmeye devam ettiği bilinmektedir. Erbaa ilçesi ve çevresinde yabani çay, Niksar ilçesi ve çevresinde de yabani zeytinliklerin, nar ve incirlerin doğal ortamı içinde yetiştiğini görmenin mutluluğu, Tokat’ın misafirlerine sakladığı hoş sürprizlerindendir. Yeşilin her tonunun coşkusuyla var olduğu bu topraklarda yeşeren her filizin iklim zenginliğine şükrettiğini duyumsamamak elde değil. Karadeniz ve İç Anadolu iklimlerinin birlikte oluşturduğu bu coğrafi zenginlik, Tokat’ın ekonomisine de katkı sağlamıştır. Tarımın önemli bir ekonomik gelir kaynağı olduğu şehirde arpa, buğday, mısır ve baklagiller başta olmak üzere diğer tüm sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. Tarımın yanı sıra hayvancılığında Tokat ekonomisinde önemli bir yer tuttuğu bilinmekte olup, ova ve yaylalarında hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılıkla uğraşıldığı görülmektedir. Ticaret ise her dönemde ve her zaman önemli bir ekonomik kazanç olarak Tokat’ın üretim coşkusundaki yerini korumaktadır…
Tarih boyunca medeniyetlerin bıraktığı izleri koruyup kollayarak bugünlere ulaştırmış bu Anadolu şehrinin her bir ilçesi ise Tokat’ın sahip olduğu kültür renklerinin ince ince işlenmiş birer parçasıdır. Sis bulutlarının arkasında gizlenen Dumanlı Yaylası’nın ev sahibi Almus, bereketli toprakları Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ndeki yerini almış Artova, Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon-Rum İmparatorluğu üzerine gerçekleştirdiği sefer sonucu kurulduğu söylenen, halı ve kilimleri ile gözleri şenlendirirken el emeği müzik aletlerinin yapımı ile gönüllere işleyen Başçiftlik, tüm benliğiyle tarihteki varlığını korumaya çalışan Boğazkesen Kalesi ve köprüsünün yanı sıra antik yerleşim yeri olan Horoztepe’ye ev sahipliği yapan Erbaa, tarihin coğrafi güzelliklerle birleştiği kavşak noktası Niksar; "Sultan Hanları" tarzının önemli örneği olan Pazar Mahperi Hatun Kervansarayı ve göçmen kuşların cıvıltısının can bulduğu Kaz Gölü’yle Pazar, dertlere deva olan şifalı suları ve hâlâ değiş tokuş usulü alışverişin yapıldığı Selemen Yayla Pazarı’nın bulunduğu Reşadiye, Tunç Çağı’ndan bugünlere ulaşan antik kentiyle Sulusaray, toprağa bereketi ve umutları taşıyan Yeşilırmak’ın içinde bulunduğu havzasıyla Turhal; adı gibi yeşillere bürünmüş olan meşesi, sarıçamı ve çınarlarıyla kaplı Yeşilyurt, kültürel birikimi bir yana tarihte J. Sezar’a kafa tutmuş geçit vermez kalesiyle Zile Tokat’ın kültür renklerini oluşturan ilçeleridir. 1923 yılında il olan bu şehre Erbaa, Niksar, Reşadiye ve Zile ilçeleri bağlanmış olup diğer ilçeler ile kavuşması adım adım gerçekleşmiş ve son olarak 1990 yılında Sulusaray ve Başçiftlik ilçelerinin de eklenmesiyle birlikte toplam 12 ilçeye sahip olmuştur. Tokat’ın her bir ilçesi, sahip olduğu kültürel birikimini koruyarak bu günlere getirmenin haklı gururunu yaşarken kendilerini ziyaret edenlere de bazen bir türkünün dile dolanan nağmelerinde bazen ise görüp keşfettiği tarihî dokunun içinde kendini anlatma imkânı bulmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
Doğal ve Kültürel Değerleri
Karadeniz’in hırçın dalgalarının sesinin yalçın dağlarında yankılandığı; coğrafyasının efsanelerle özdeşleştiği; Canik Dağları’nın kol kanat gerdiği; Yeşilırmak’a can katan Kelkit Çayı’nın doğduğu ve yeşilin her tonunun birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği şehrin adı olan Tokat, yöresel kıyafetlerin giyildiği ve geyik oyunu, omuz halayı ve Tokat ağırlaması gibi oyunların oynandığı anlarda UNESCO’nun yaşayan insan hazinesi unvanına sahip kaval ustası Yaşar Güç’ün hortlama tekniğiyle kulaklara küpe yaparcasına işlediği nağmeler eşliğinde halkın yaşanmışlıkları yeniden canlanır insanın gözünde. Tarihî ve kültürel birikimiyle attığınız her bir adımı hissettiğiniz Tokat seyahatinizde “an”ı yakalayabilmenin heyecanı ise sizi farkında olmadan sarıp sarmalar.
Tokat Kalesi: Kalenin eteklerinde büyüyerek bugünlere erişen şehir için Tokat Kalesi’nin anlamı derindir. MÖ 30 – MS 395 Roma Dönemi’nde yol güvenliği için kurulmuş olan kale, doğal bir hisar durumundadır. Osmanlı Devleti zamanında “Çardak-ı Bedevi“ denilen zindan, başta Bizans İmparatoru A. Diogenis olmak üzere birçok ünlü isim için tutsak yeri olmuştur.
Garipler Camii: 1071 Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’daki en eski cami unvanına sahip olan Garipler Camii, 1040 tarihinde Karahanlılar tarafından yapılan Degaron Cami ile aynı plan tipine sahiptir. Melik Danişmend Gazi tarafından XI. yüzyılın son çeyreğinde /1080-1090) inşa ettirildiği bilinen bu cami, yeşil sırlı tuğlaları ile minaresinin örülmesinden dolayı Yeşil Minareli Camii olarak da halk arasında bilinmektedir.
Hıdırlık Köprüsü: Kesme taştan 5 gözlü olarak yapılan ve 151 metre uzunluğu 7 metre genişliğiyle 1250 yılında Selçuklular zamanında inşa edilen köprü, zamana meydan okuyan duruşu bir yana sahip olduğu kitabesiyle de görenlerin ilgisini çekmektedir. Selçuklu sülüsü ile yazılan kitabede II. Gıyaseddin üç oğlu İzzeddin, Rukneddin ve Alaaddin’in ortak saltanat döneminde inşa edildiği bilgisi yer almaktadır.
Gökmedrese: 1277 yılında Müineddin Pervane Süleyman tarafından yaptırılan Anadolu Selçuklu Devleti mimari eserlerindendir. Gökteki mavinin yeryüzüne aktarıldığı bu medrese, 2 katlı ve 2 eyvanlı olup ortası açık avlulu ve revaklı bir plan tipinde inşa edilmiştir. Taş, çini ve alçı süslememelerinin bir arada bulunduğu medresede bitkisel bezemeli bordürler ise dikkat çekicidir.
Taşhan: Tokat’ın kimliğini en güzel şekilde yansıtan Osmanlı eserlerinden biri olan Taşhan, 1626-1632 yılları arasında dikdörtgen bir plan ile açık avlusu ve iki katlı şekilde inşa edilmiştir. Revaka açılan odaları ve bu odaların dışa açılan birer penceresi, ocağı ve nişi bulunmakta olup Taşhan, Anadolu’daki en büyük şehir hanlarından biridir. Ticaretin kalbinin attığı bu topraklarda Taşhan, kervanına uğrayan yolcuların soluklanıp güvenle sığındıkları bir liman olma özelliğini misafirlerine hissettirmektedir…
Arastalı Bedesten: Tokat’ı ziyaret edenleri değil birçok arkeolog ve tarihçiyi de kültürel miras zenginliği ile kendine hayran bırakan ve bugün Tokat müzesi olarak da bilinen Arastalı Bedesten’i tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde 9 kubbesi bulunan ve 15. yüzyılda Çelebi Mehmet tarafından yaptırılan Osmanlı mimarisinin güzide örneklerindendir. 2012 yılından itibaren müze olarak halkın hizmetine açılan bu bedestende Osmanlı mimarisinin eşsiz güzelliklerine dalıp giderken müzede sergilenen eserlerin çeşitliliği ve 6000 yıllık zenginliğine şahit oldukça, şaşkınlığınızı ve hayranlığınızı gizlemeniz pek de mümkün değildir.
Latifoğlu Konağı: 1746 yılında Osmanlının barok üslubuyla inşa ettiği Latifoğlu Konağı da günümüze ulaşan miraslardan biridir. “L" şeklindeki bir plan üzerinde oturtulan, ahşap karkas arası kerpiç dolgu malzemeyle inşa edilen ve hem ahşap hem alçı hem de kalem işi süslemeleriyle göz dolduran bu konak heybesinde biriktirdiği anıları, yörenin eşya ve kıyafetleriyle donatılıp 1988 yılında müze hâline geldikten sonra dile getirmeye başlamıştır.
Mevlevihane: 1638 yılında I. Ahmet’in veziri tarafından yapılan iki katlı ahşap yapı, barok sanatının Anadolu’daki eşsiz güzelliklerinden biridir. Göz alıcı motiflerle bezenmiş dış cephesinin yanı sıra sadeliğin en benzersiz güzelliğini anlatan bu yapının alt katı günlük kullanımlar için inşa edilmişken gelen misafirlerin ağırlanacağı odası, işlemelerle süslenmiş merdiven ve balkonu ile görülmeye değerdir.
Yağıbasan Medresesi: Kazanılan bir zaferin ardından doğduğu için babası tarafından düşman basan anlamına gelen ve “yağıbasan” adını taşıyan bu medrese 1148-1157 yılları arasında Danişment Hükümdarı Nizamettin Yağıbasan tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’nun ilk medreselerinden biri olma unvanını taşıyan Yağıbasan Medresesi, birisi Niksar’da diğeri de Basra’da olmak üzere aynı özellikleri taşıyan üç medreseden biridir. Moloz taştan süslemesiz olarak inşa edilen bu yapı sadeliğinin tüm naifliğiyle misafirlerini ağırlamaktadır.
Deveciler Hanı: Kitabesi bulunmayan, ancak Çelebi Mehmet (1413-1421) veya oğlu III. Murat Dönemi’nde (1421-1451) Sulusokak’ta yoğun imar faaliyetleri sırasında yapıldığı tahmin edilen han, her odasında eşya koymak için bir dolap nişi ve bulundurduğu tek kişilik özel konaklama odalarıyla günümüz otelcilik anlayışının ilk örneklerindendir. Fatih Sultan Mehmet Vakfına kayıtlı olup günümüzde konser/konferans salonu olarak da halkın hizmetine açıktır. Han, Tarihî İpek Yolu üzerinde bulunmaktadır.
Tokat Kültür Evi: Anadolu Türk mimarisi mirasının tamamına örnek veren, barok tarzda inşa edilmiş bir sivil mimarlık örneğidir. Mütevazı duruşundan mıdır yoksa içinde barındırdığı tarihî güzelliğinden midir bilinmez ama Tokat Kültür Evi’nin içine adım atmadan bir duygu dünyasına sürüklenirsiniz. Cephesi bir başka tarihe bakan bu ev, mahzeni dışında iki kata sahiptir. Ahşap çatısı, kerpiç dolgusu ve tatlı kireç sıvasının yanı sıra ince ustalıkların ahşap dolaplarda gizlendiği yapı, Türk konut mimarisinin de nadide eserlerindendir.
Ali Paşa Camii ve Ali Paşa Hamamı: Tokat’ta bulunan Osmanlı Dönemi’ne ait önemli eserlerden bir diğeri de Ali Paşa Cami’si ve Ali Paşa Hamamı’dır. Muntazam kesme taşla inşa edilmiş büyük ve gösterişli bir yapıya sahip olan cami, 1939 yılında yaşanan deprem ve sonrasında oldukça zarar görmüştür. Avlusunda bulunan şadırvanı, orijinal süslemeli hâlini koruyarak 16. yüzyıldan bugüne ulaşan tek ahşap şadırvan olma özelliğine sahiptir. Ali Paşa Külliyesi’nin bir parçası olan hamam ise caminin doğusunda yer almaktadır. Kitabesi bulunmayan hamamın, camiyle aynı dönemde yapıldığı kabul edilmektedir.
Tokat Saat Kulesi: Tokat’tın sokaklarında tarihin içinde kaybolup doğasıyla güne merhaba demenin huzurunu yaşadığınız her saniyede Tokat Saat Kulesi’nin işleyen zamanı hatırlatan sesini susturmak istersiniz. Şehrin her semtinden rahatlıkla duyulan sesi ve görünebilecek bir konumlandırmaya sahip bu kule, 1902 yılında kesme taştan ve dönemin mutasarrıfı Bekir Paşa ile Belediye Reisi Enver Bey tarafından yaptırılmıştır.
Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi: Millî Mücadele Dönemi’nde Tokat’ı ziyaret eden Mustafa Kemal’in Bandırma Vapuru’nda yanında olan ve sonrasında milletvekilliği de yapan silah arkadaşı Tokatlı Piyade Yüzbaşı Mustafa Vasfi Süsoy’a ait olan konak, Mustafa Kemal’in dördüncü kez Tokat’a gelişinde eşi Latife Hanım ile birlikte misafir edildikleri yerdir. Konak bugün, Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi olarak halkın ziyaretine açıktır.
Sonuç
Hüznün umutlara karıştığı türküleri dilinizde, insanın hoşgörüsü ve sıcaklığı gönüllerinizde, tarihin efsanelerle kucaklaştığı anlar zihinlerinizde, attığınız her adım ve aldığınız her bir nefesin de anılarınızda biriktiği Tokat seyahatiniz süresince konuk olarak ayak bastığınız bu topraklarda kendinizi coğrafyanın bir parçası hâline dönüşmüş olarak bulabilirsiniz. Kazan kazan kaynatılan aşlar ile tarih boyunca her bir yolcunun karnını doyurduğu, bir güven limanı olmuş kervansaraylarında konakladığı, Türk gelenek ve göreneklerindeki misafirperverliğin en güzel şekliyle yıllar boyunca temsil edildiği, Karadeniz ve İç Anadolu bölgeleri arasında bir geçit noktası olup birçok medeniyetin kültür kavşağı olmasıyla dikkatleri üzerine çeken, Selçuklulardan günümüze taşınan ticaret anlayışını özümsemiş esnafı ve doğasındaki binbir rengin yüzyıllar boyunca ilmek ilmek işlendiği yöresel kıyafetleriyle akıp giden tarihî serüveninde kültürel çeşitliliğini koruyarak benliğine işleyen, şifa bulunan suları ve ruhu dinlendiren doğal güzellikleriyle “kaleden evrilmiş açık kent modeli” özelliği gösteren, “900 adımda 900 yıl” başlığıyla gezilecek bir tarihî birikimin ilk adresi Sulusokak’taki her adım ile yüzyıllar arası geçiş yaparak geçmiş zamanı günümüze mühürlediğiniz Tokat’ta, “Lalek Gözü” diye bilinen kırık leblebisi ile bağ damlarında titizlikle yapılan beyaz zile pekmezinin tadına bakmadan; kendine özgü fırınlarda pişerek başka bir yerde aynı tadı bulamadığınız Tokat kebabıyla damaklarınızı şenlendirmeden ve tabii ki hoş sohbetin eksik olmadığı bu bereketli toprakların kokusunu sinenize çekmeden Tokat seyir defteri kapatmamalıdır.
KAYNAKLAR
Bilgen, Ç. (2020). Erken Cumhuriyet Dönemi Müzesine Ait Tarihî Bir Vesika: Tokat Müzesi Defteri. İstanbul: VEKAM Yayınları.
Dönder, Y. (2020). XVI.-XX. Yüzyılda Anadolu’da kaybolan yerleşmeler: Tokat örneği. Doktora Tezi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tokat.
Kahraman, S. A. (2017). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Kaplan, L. (1996). Millî Mücadele Dönemi’nde Tokat. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 12(35), 581-587.
Özer, İ. (2016). Türkiye şehir tarih araştırmaları: Tokat. Ankara: Gece Kitaplığı.
Özgen, M. (2017). Şehr-i Meydan Tokat. Ankara: Gece Kitaplığı.
Saygılı, K. (2017). Millî Mücadele başlarken Tokat ve Atatürk’ün Tokat’a gelişi. Devlet Dergisi, Nisan 2017.
https://www.kulturportali.gov.tr/ sayfasından erişilmiştir.
http://tokat.bel.tr/sayfa/index sayfasından erişilmiştir.
https://tokat.csb.gov.tr/tarihi-ve-kulturu-i-1208 sayfasından erişilmiştir.
http://www.tokat.gov.tr/ sayfasından erişilmiştir.
https://tokat.ktb.gov.tr/ sayfasından erişilmiştir.
https://tokat.ktb.gov.tr/TR-230481/tanitici-yayinlar-ve-tur-programlari.html sayfasından erişilmiştir.
.....