MİLLÎ MÜCADELE’NİN 42 ve 47. GÖNÜLLÜ ALAYLARININ VİLAYETİ GİRESUN

11 Temmuz 2020 14:52 Prof. Dr.Temel ÇALIK
Okunma
5474
MİLLÎ MÜCADELENİN 42 ve 47. GÖNÜLLÜ ALAYLARININ VİLAYETİ GİRESUN

MİLLÎ MÜCADELE’NİN 42 ve 47. GÖNÜLLÜ ALAYLARININ VİLAYETİ
GİRESUN
Prof. Dr. Temel ÇALIK - G. Türkan GÜRER                                                      
                                           
Giresun; batı yönünden Ordu, doğudan Trabzon, güneyden Sivas-Gümüşhane’ye komşu olan ve kuzeyden Karadeniz ile kucaklaşan, kadim bir sahil şehridir. Engebeli ve geçit vermeyen coğrafyasının bağrında derin tarihini saklayan, kültürünü ve kendine has özelliklerini tüm benliği ile koruyup günümüze taşıyan, Türklerin bölgeye yerleşmesinden sonra bir daha bileği bükülemeyen ve her bir köşesinde Türk kültürünün motifleri ile donatılmış, Karadeniz dağlarına sırtını yaslamış, masmavi denizi, yemyeşil doğası ile fındığın anlam kazandığı şehir: Giresun. Karadeniz’in tüm güzelliğini seyrederek ulaştığınız, sahip olduğu zenginlikleri nesilden nesile aktararak bugünlere ulaştırmıştır. Karadeniz bölgesinde tarih öncesi yerleşmelerin daha çok Kızılırmak-Yeşilırmak-Melet Suyu ile Değirmendere Nehri etrafında olması ve tarih bilgisini yazılı esere dönüştürme konusundaki yetersizlikler, Giresun’un sahip olduğu gizemin ve eşsiz birikiminin gün yüzüne çıkarılmasını zorlaştırsa da günümüzde devam eden arkeolojik çalışmalar, medeniyetlerin bıraktıkları izlerin sırlarını çözüme ulaştırmaya devam ederken, şehrin içinde aldığınız her bir nefes, attığınız her bir adım ve yüz yüze geldiğiniz her bir göz, size şehrin yaşanmışlıklarından bir girizgâhı fısıldamaktadır.
Bazen denizden esen meltemin o gizemli sesinde, bazen ise dağların derinliklerinde sakladığı ayak seslerinin rüzgârla buluştuğu anlarda söylemek ister Giresun tüm gizlediklerini.  Giresun’u anlatmak için önce sessizliğini dinleyip, duymak gerekir. Bir nesilden diğerine aktarılarak ulaşan bilgiler şehrin bir başka zenginliğini gözler önüne sermektedir.  Giresun’un adı kiraz meyvesinden gelmektedir. Latince “Crasus avium”, Yunanca “Krasus” kiraz demektir. Bu kelimelerden yola çıkıp, evrilerek günümüze ulaşmaktadır. Giresun evlerinin bahçelerinde, tadı başka bir yerde bulunmayan kiraz ağaçları, Giresun için bir başka değerlidir. Kiraz ağaçlarının şehir için önemini her dönem korurken, bazı araştırmacılar rivayetin doğruluğunu sorgulamış ve yer adlarıyla ilgili yapılan çalışmaların sonucunda Greklerin Doğu Karadeniz sahili boyunca adının kökeni Grekçe olan en büyük yerleşim yerlerinin Tripolis (Tirebolu) ve Pavrae (Bafra) olduğunu; dolayısıyla Giresun isminin Grekçe kökenli Kerasus kelimesinden evrilerek günümüze ulaşmasının mümkün olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Başka söyleme göre ise, Pontos Kralı I. Pharnakos’un (MÖ 190–169) günümüzdeki Giresun’da, kendi ismine dayalı olarak Pharnakia isimli bir şehir kurmuş ve bir asır sonra bölgeye gelen kolonicilerin burayı Kerasus olarak adlandırmaya başladığına ilişkindir. Kaynaklarda adı; Kerasus, Kerasous, Cerasous, Chirizonda, Cerasonte, Kerassunde şekillerinde de geçen şehrin, Türk hâkimiyetine girmesiyle birlikte bugünkü söylenişine kavuştuğu, yadsınamaz gerçeğidir.
Denizi, doğası ve sahip olduğu tüm güzellikleri ile farklılığını hissettiren bu şehir, tarih boyunca misafirlerini de kendine hayran bıraktırmıştır. Antik Çağ’da özellikle madenleri ve denizdeki balıkların bolluğu ile dikkat çeken Giresun’un sahip olduğu tüm bu özellikleri İlk Çağ yazar ve coğrafyacıların geride bıraktıkları bilgilerle de desteklenmiştir. Giresun’un bu özelliklerine Orta Çağ Dönemi’ne doğru lezzetli fındık üretimi de eklenmiştir. Öyle ki, sözlü gelenekten yazıya MÖ 5. yüzyılda geçen Truva Savaşlarının bir bölümünü anlattığı efsanelerin sahibi Homeros’a atfedilen destanların birinde, Truva Savaşı’ndaki çarpışmaya Asya’dan gelerek katılan birliklerin o dönemde maden ocaklarında olgunlaşan gümüş ile özdeşleştiği anlatılan “Gümüş Ülkesi” olarak isimlendirilen şehrin, bugünkü Giresun’un olduğu anlaşılmıştır. Tüm Anadolu topraklarında olduğu gibi Giresun’da maden çeşidi bakımından oldukça zengindir. Çok eski dönemlerden beri demir ve gümüş madeni bu yörede çıkarılmış ve işlenmiştir. Bölgeyi ziyaret eden seyyahların da ilgisini çeken madenlerin, yöre halkının geçim kaynağı olduğu da seyyahların notları arasında yer almıştır. Milattan önceki dönemlerde daha çok demir madeni işletmeciliği yapılırken, Osmanlı Devleti Dönemi’nde demirin yanı sıra gümüş, bakır, kireç taşı ve kurşun, manganez, mermer, maden suyu gibi madenlerin de işletilmeye başlandığı bilinmektedir. Sadece yer altı ya da yer üstü zenginlikleriyle değil tarihî dokusuyla da ayrı bir değer olan Giresun, tarihin derinliklerinden sunduğu kesitlerle verdiği çetin mücadeleyi ise tüm gerçekliği ile gözler önüne sermektedir.

Giresun’un Tarihi
Tarihteki her bir yerleşim izinin farklı bir mirasını içinde barındıran Giresun’un ilk misafirlerinin Kolhlar olduğu ve ardından Driller, Mossinoikler, Halibler, Tibarenler, Gaskalar, İskitler, Kimmerler, Amazonlar, Hunlar, Kumanlar, Peçenekler, Akhunlar, Sabirler, Hazarlar, Bulgar Türkleri ve Oğuz Türklerinin de bu şehri kendilerine yurt edindikleri tarih sayfalarında yer almaktadır.

 
 Anadolu’daki siyasi gücü ile ön plana çıkan Hititlerin yazılı kaynaklarında da kuzey komşuları olarak belirttikleri, MÖ 2000’li yıllardan beri Orta Karadeniz bölgesinde varlığını sürdüren Gaşkaların (Kaškalar) Giresun’u da içine alan coğrafyada dağınık gruplar hâlinde yaşadıkları ve Hititlerin Gaşkaları hâkimiyetleri altına alamayıp sürekli mücadele hâlinde oldukları bilinmektedir. Şehirde koloni kurmaya çalışan Grekler de bölgede yaşayan Orta Asya kökenli Kimmerlerden çekindikleri için yöreye gelememişlerdir. Orta Asya’dan gelen bir başka medeniyet olan İskitlerin Kimmerlerin yaşadığı bölgeyi ele geçirmelerinin ardından Kimmerler de MÖ 7. yüzyılın ilk yarısında Karadeniz’in kuzeyinden Anadolu’ya akınlar gerçekleştirmişlerdir. Kimmerlerin arkalarında bıraktıkları izleri ise bugün Şebinkarahisar’da görmek mümkündür. Günümüze kadar devam eden bilimsel çalışmaların bazıları, özellikle Kimmer ve İskitlerin Türklükle bir şekilde bağlantıları olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla Kimmerlerin, MÖ 695’te İç Anadolu’nun yanı sıra Giresun’un da dâhil olduğu Doğu Karadeniz bölgesine hâkim olmasıyla birlikte bölge Türk varlığının başladığı söylenebilmektedir. Hatta bazı kaynaklar, Doğu Karadeniz bölgesinin ilk ahalisini Turanlı olarak adlandırarak bölgenin Türklüğüne atıfta bulunmuştur.
1071 Malazgirt Zaferi sonrası, Doğu Anadolu’dan Orta Anadolu’ya doğru kuzeyden güneye ya da Yeşilırmak Havzası’ndan, Kızılırmak bölgesine ve oradan Batı Anadolu’ya uzanan güzergâhı takip eden Oğuz boyları için her iki güzergâhın da ortak noktası olan Giresun, bir başka değerlidir. Türk beyliklerinin şehre yerleşmeleri sonrasında Anadolu Selçuklularının da bölgedeki siyasi varlığı ile birlikte Türk siyasi yapılanmasının tarihî zenginliğine büyük bir katkı sağlanmıştır. Danişmend Beyliği’nin yanı sıra bölgeye hâkim olan ve kalabalık nüfusu ile karşılarına çıkan Selçuklu hâkimiyetine son verip, Selçuklu toprakları üzerindeki hâkimiyeti devralmaya başlayan Kıpçaklar için de bu şehir oldukça önemliydi.
Selçukluların Malazgirt Zaferi sonrasında, Giresun’un içinde bulunduğu bölgede yaşayan Rumlar ile göçebe Türkmenlerin çatışmaları şiddetlenmiştir. Bu çatışmalara ilişkin bilgilere Dede Korkut ve Danişmendnameler’de yer verildiği görülmektedir. Türkmenlerin Karadeniz kıyılarına yerleşmeye başlamaları ve Trabzon’u ele geçirmeyi başarmalarına rağmen burada Bizans valisi olarak bulunan ve Bizans ordusuna hizmet eden Theodoros Gabras tarafından Giresun, Türklerden alınmış, 1204 yılındaki haçlı seferi sonrasında İstanbul’un da Latinlerin eline geçmesiyle kurulan Trabzon Rum Devleti’nin ikinci önemli şehri olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. 1243 Kösedağ Savaşı sonrası Selçuklu Devleti’nin çökmeye başlaması ve Moğol hâkimiyetinin de sonlanmasının ardından Türk beyliklerinin yerleşimlerinin artması Giresun’un çevresinde de kendini göstermiştir. Yazılı kaynaklar, Trabzon Rum Devleti’nin hanedanı olan Komnenosların bölgedeki hâkimiyetlerini yaşatmak için büyük mücadele verdiklerini ifade etmektedir. Ancak bir Türk beyliği olan Hacı Emiroğlu Beyliği, 1396-1397 yıllarında Giresun’un da içinde bulunduğu bölgeyi almıştır. Bu durum beyliğin hem İslam dünyasındaki ve hem de diğer beylikler içindeki itibarını arttırmıştır.  İspanyol elçisinin seyahatnamesinde de belirttiği gibi bölgenin Türk yurdu olmasında önemli rol oynayan bu beyliğin bölgedeki hâkimiyetini genişletmesi ise şehre bir başka anlam kazanmıştır.
Osmanlı yönetiminde bir kaza olan Giresun, o dönemde tımar sisteminin uygulandığı idari bir bölgenin merkezi durumun da olup Trabzon’a bağlıydı. Bu idari yapılanmanın kökeni ise Oğuz Kağan Destanı’nda Karadeniz’i Türkleştiren Oğuz boyu olarak tarihe kazınan Çepnililere dayanmaktadır. Bu nedenle bazı kaynaklarda Giresun, “Çepni vilayetinin merkezi” olarak anılmaktadır. 16. yüzyılın sonlarına şehirde muhafız olarak bulunan yeniçerilerin yarattığı karışıklık sonrasında tekrarlayan eşkıyalık hareketleri sonucunda yörede yaşayan 200 hane vatanı terk etmiştir. Yaşanan bu eşkıyalık girişimine Seyyid Mehmet Paşa son verilmiş olsa da 18. yüzyıla gelindiğinde ise Giresun bir başka mücadelenin içinde kendini bulmuştur. Evliya Çelebi’nin de çeşitli saldırılara maruz kaldığını belirttiği bu şehirde yaşayanların, karşı karşıya kaldığı yağmalamada kaleye kapandıkları ve yirmi üç gün boyunca kuşatma altında yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir. Bu süreçte yakılan şehir, yaşananların izlerini ise kolay kolay silememiştir. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ise Tuzcuoğlullarının isyanı ile birlikte Giresun, kale komutanı olan Laçinoğlu Hacı Mustafa’nın hâkimiyetine girmiş; ancak II. Mahmud’un göndermiş olduğu iki fırkateyn ve bir korvet ile Giresun tekrar Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine alınmıştır. Giresun en çetin mücadelesini ise İstiklal Savaşı sırasında vermiştir… Giresun tarihinin yüreklerde bıraktığı en derin izler istiklal mücadelesine aittir. Birinci Dünya Savaşı’nda işgale uğramayan bir şehir olmasına rağmen 1915 yılından itibaren bir yandan Rus gemilerinin bombardımana diğer yandan ise Pontus Devleti kurma amacıyla hareket eden Rum çetelerine karşı mücadele veren kahraman bir Anadolu şehridir Giresun. Bir yanda açlığı diğer yanda savaşın acısını tecrübe eden Giresun, bu dönemde derin yaralarının esiri olmuştur. Tarihî süreçte ticaretten elde edilen gelirin maddi açıdan büyük önem taşıdığı Giresun’da, Millî Mücadele döneminde ticaret hayatının Rumların elinde olmasının yanı sıra fındık bahçelerinin vermiş olduğu bol ürünün karşılığı yetiştiricilere verilmeksizin kayıklarla Rus sahillerine kaçak olarak götürülmesi de mücadelenin hem maddi hem maddi yönüyle verildiğinin en büyük göstergesidir…
1919 yılının Mayıs ayında Giresunlular, Millî Mücadele Dönemi sonrasında Topal Osman olarak da anılacak olan Belediye Reisi Osman Ağa’nın başkanlığında büyük bir miting düzenleyerek İzmir’in işgalini protesto etmişler ve işgal devletlerine protesto mektupları hazırlamışlardır. Al bayrağın göklerde dalgalanmasının devam etmesini ve Yunan işgaline boyun eğilmemesi gerektiğini belirttikleri telgrafı hem hükûmete hem de padişaha ayrı ayrı çekmişlerdir. Giresun, sadece kendi acısını değil; tüm Anadolu’nun acısını dile getiren bir şehir olmuştur. Bu telgraflarla İzmir işgalinin, tüm yurt sathındaki önemine işaret etmiş olan Giresunlular, Yunanlıların İzmir’e çıkmasından hemen önce Rumların zararlı faaliyetlerine maruz kalmaya başlamışlardır. 8 Mayıs 1919 tarihinde içinde Yunan Kızılhaç heyetinin olduğu bir Yunan gemisi, Giresun İskelesi’ne demir atmış ve Taşkışla olarak adlandırılan ve karargâh olarak kullanılan Rum okuluna Yunan Kızılhaç bayrağını asmış; ancak Osman Ağa’nın attığı adımla Pontus bayrağının dalgalanmasına son vermiştir. Hakkındaki şikâyet ve suikast planlarının üstesinden gelmeye çalışırken vatanı içinde bulunduğu yangından kurtarmaya çalışan Osman Ağa, başta gençler olmak üzere Giresun ve çevresindekileri Millî Mücadele’ye katılmaları konusunda teşvik edip teşkilatlandırmaya öncülük etmiştir. Dönemin Askerlik Şubesi Başkanı Avni Aslan Bey ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey’in de desteği ile birlikte Giresun Gönüllü Alaylarını (42 ve 47. Alayı) kurmuştur. Bu girişimlerin sonucunda Rumların faaliyetleri etkisiz kılınmıştır. Bu alaylar önce Ermenilere karşı yapılacak olan mücadeleye katılmak için Kars'a gitmiş, ardından İnönü Muharebeleri sıra¬sında Garp Cephesindeki yerini almıştır
 Millî Mücadele Dönemi’nde Samsun’daki asayişin sağlanmasında da önemli rol üstlenmiş olan alay, Giresun ve çevresinde yaşanan ayaklanmaların da üstesinden gelmiştir. Üzerine düşen görevi büyük bir özveriyle yerine getiren Giresun’da, bir yandan Türk Yurdu dergisindeki Türk dili ve kültürü hakkında yazılarıyla halkı aydınlatmaya ve Giresun’da Millî Mücadele’nin fikri alt yapısını oluşturmaya çalışan; diğer yandan da cephede Yunan kuvvetleri karşısında mevzileri koruduğu sırada şarapnel parçası ile yaralanıp şehit olan 42. Gönüllüler Alayı Komutanı Hüseyin Avni Alparslan Bey’in de Giresun tarihinde yatsınamaz bir yeri vardır.
Giresun, Millî Mücadele’de Anadolu’nun bileğinin bükülemeyeceğinin izlerini taşıyan şehirdir. Tüm yaralarına rağmen verdiği varoluş mücadelesi sadece bu anlatılanlarla sınırlı kalmamıştır. Giresun ve Trabzon başta olmak üzere bölgeye yapılan göçler, şehrin omuzlarına bir başka yük olmuştur. Haziran 1919’da savaşın ve göçün getirdiği açlık ve sefaletle birlikte bölgede yaşanan salgın hastalıklar ve iskân sorunu, Trabzon, Erzincan ve Erzurum yöresine gönderilen ve yolculuk sırasında Giresun’a da uğrayan Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) heyetinin raporlarında yer almıştır, Giresun’un yüreğinde. Millî Mücadele’nin vatanperver şehirlerinden olan Giresun, İzmir’in işgaline kayıtsız kalınmaması gerektiğini haykırmasının ardından tüm varlığı ile vatan savunmasındaki yerini omuzlarındaki ağır yüklerle birlikte almasıyla yeri doldurulamayacak bir mücadelenin sahibidir.

Coğrafi Özellikleri
 Trabzon, Gümüşhane, Erzincan, Sivas ve Ordu illeri ile çevrelenmiş Giresun, merkez dışında yerleşim tarihi Hititlere kadar uzanan Alucra; nilüfer çiçekleriyle bezeli, göçmen kuşların uğrak yeri olmasının yanı sıra bölgenin nadir göllerinden olan Ördek Gölü’nü içinde barındıran Bulancak; isminin kökeni Galatyalalılara kadar uzanan ve “huzur anlamına gelen” Çamoluk, Kuşköyü Şenliklerinin ev sahibi Çanakçı, tarihî geçitleri ile bir başka zaman diyarına geçişi kolaylaştıran Dereli, sahip olduğu akarsu varlığıyla dikkatleri üzerine çeken Doğankent, bir yanı Cenevizlilerden kaldığı söylenen tersane kalıntıları diğer yanı arkeolojik sit alanı olarak ilan edilen Andoz Kalesi ile sarılı Espiye, bölgedeki Türk siyasi yapılanmasında başrol oynayan ve ismini Türklerin bölgeye yerleşmesiyle aldığı bilinen Eynesil, Karadeniz’in tadı damakta lezzetlerine ev sahipliği yapan ve küçük tezgâhlarda usta el işçiliğinin özenini nağmelerinde gizleyen kemençelerin yapıldığı Görele, Türk boylarının Anadolu’ya dağıldığı oba yerleşiminin önemli kapısı olan Güce, zengin bitki örtüsü ile kaplı yaylaların merkezi olan Keşap, derin vadilerin ve engebeli arazilerin üzerine kurulu Piraziz, tarihî dokunun doğanın güzelliği içinde harmanlandığı ve bir bütün olarak günümüze taşındığı Şebinkarahisar, denizin ve tarihin aynı fotoğraf karesine sığdığı Tirebolu ve bölgenin bereketini tarihine sığdırıp günümüze adıyla ulaştıran Yağlıdere olmak üzere toplam on beş ilçeden oluşan; coğrafyası, tarihi, doğal güzellikleri ve insanı ile Anadolu’nun sesinin ve ruhunun bütünlük kazandığı bir şehir olması ile bir başka değerlidir.

 

Alp orojenizinin oluşumuna uzanan kıvrımlı dağları ile Giresun, engebeli araziler, dar ve alçak düzlüklerden oluşan kıyı şeridine sahiptir. Doğu-batı doğrultusunda uzanan ve ortalama yüksekliği 2.000 metre olan Giresun Dağları’nın en yükseği ise Balaban Dağları’dır.  Kıyı ile iç kesimler arasındaki ulaşımın geçitlerle sağlandığı bu yörede ovaların daha az yer kapladığı bilinmektedir. Giresun’da doğal bitki örtüsü, yükseltiye ve iklim özelliklerine göre değişim göstermektedir. Doğal bitki örtüsü dağılışının iki ayrı şekilde varlığını sürdürdüğü Giresun’un kuzeyini oluşturan kıyı ovalarının yamaçları fındık bahçelerinin bolluğu ile gülümserken; 800 metrede bulunan bu bahçelerden daha yükseklerde kızılağaç, kestane, gürgen, meşe ve kayınlar; 1.600 metre yüksekte ise köknar, ladin ve sarıçamlar misafirleri karşılar. Dağlardan esen rüzgârların taşıdığı kekik kokusu, denizin taşıdığı iyotun kokusuna karışır bu güzel memlekette. Fındığın lezzeti ise yetiştirenin umudu, emeği ve sevgisinin harmanıyla bezenmiştir. Giresunlular için başlıca ekmek kapısı olan fındığın önemini şehrin merkezinde bulunan ve “fındık başımın tacı” olarak isimlendirilen heykeli görüldüğünde daha iyi anlaşılmaktadır. Bölgede 1988 yılından beri üretilen ve alternatif gelir kaynağı kivinin yanı sıra ceviz ve sohbetlerimizin vazgeçilmezi olan çay da üretilen önemli ürünler arsındaki yerini almaktadır.
Giresun Dağları, yaz mevsimdeki serinliği ile insana nefes aldırırken zengin bitki örtüsünün yeşilliğiyle de hayvancılık açısından büyük önem taşıyan yaylarıyla farklıdır. Özellikle küçükbaş hayvan varlığı içinde koyun varlığının tamamının yerli ırktan oluşması ile farkını hissettiren Giresun’da doğanın zenginliğinden arıcılık da nasibini almaktadır. Karadeniz’in bereketli sularına birbirlerine “Rastgele!” diyerek yelken açan balıkçılar ise samimiyetinin adı olmuştur bu şehirde.

Giresun’un Doğal ve Kültürel Değerleri
Bir yanında mavinin her tonuna boyanmış bir deniz ve denizin dalgasına şarkılarıyla eşlik eden martılar, diğer yanında ise yeşilin her bir tonunu bürünmüş ve heybetli dağlarının kollarında saklanmaya çalışan uçsuz bucaksız ormanları ile Giresun, yaşamın dinginliğini hissedip insanoğlunun hoyratlığını susturmaya çalışan eşsiz bir şehirdir. Yol boyunca doğanın sesine kulak verip, aldığınız her nefesin kıymetini bildiğiniz Giresun’da misafirleri ilk selamlayanlar; Balkan Savaşı sırasında aldığı yara nedeniyle topal adını da alan ve yüreğinde vatan aşkıyla mücadele veren Osman Ağa, namıdiğer Topal Osman ile Giresun’daki ilk yerleşim izlerini üzerinde taşıyan Giresun Kalesi oluyor.

Giresun Kalesi: Kenti ikiye bölen yarımadanın ucundaki tepe üzerinde konumlandırılan; her zaman kendini hatırlatacak bir manzaraya ev sahipliği yapan; iç ve dış kale olarak iki bölümden oluşan Giresun Kalesi’nin, MÖ 2. yüzyılda I. Pharnakes tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kente egemen bir tepe üzerine konumlandırılan kalenin önemli bir kısmı günümüze ulaşamamış olsa da iç kalede saray kalıntıları yer almaktadır. Kalenin kuzeyinde ise büyük sığınaklar mevcuttur. Aristotales Neofitos, “Giresun Eyaleti” adlı eserinde burayı yüksek duvarlı, savunması iyi, alınması güç bir kale olarak tanımlamaktadır. Kurtuluş Savaşı Gazisi Topal Osman için yaptırılan “Anıt Mezar” da kale içinde yer almaktadır.

Topal Osman Anıt Mezarı: Millî Mücadele Dönemi’nde Giresunlu gençler başta olmak üzere çevresindekilerle birlikte gönüllü bir birlik kurup düşmana ağır kayıplar verdiren ve gösterdiği vatanperverlik neticesinde Muhafız Alayı Komutanı 47. Giresun Gönüllü Alay Komutanı olarak da vatan savunmasında ön saflardaki yerini alan Topal Osman’ın ebedî istirahatgâhıdır bu anıt mezar. Şehir merkezinde heykeli bulunan bu aziz kahramanı mezarı başında anmak ise insanın yüreğindeki ince sızıyı gün yüzüne çıkartmaktadır.

Şebinkarahisar Kalesi: Kıyı şeridinin orman varlığının izlerine rastlanmayan ve kayalık dağlara sırtını yaslamış olan Şebinkarahisar ilçesi merkezinin kuzeyinde kalan ve şehre hâkim bir tepe üzerine konumlandırılmış olan bu kale, içinde geçmişe ait birçok izi taşımaktadır… Yapım tarihi hakkında bilgi veren kitabesi olmayan kalenin ilk kuruluşunun Roma öncesine kadar gittiği ve surlarının önemli bir kısmının Mengücekler zamanında yapıldığı bilinmektedir.
Bedrama Kalesi ve Bendehor (Mendehorya) Kalesi: Türklerin fethi sırasında Rumların buradaki tutunmalarının Bedrum (kötü Rum) olarak ifade etmelerinden adını aldığı düşünülen ve Tirebolu ilçesinin güneyinde yer alan kale, denizden yaklaşık 400 metre yüksekteki bir alana konumlandırılmıştır; ancak kalenin inşa tarihine ilişkin kesin bilgilere ulaşılamamıştır.
Eynesil Kalesi: Eynesil ilçesinde bulunan ve yaptıranı ile yapım tarihi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamış olan kalenin bazı kaynaklarda Romalılardan kalma bir yapı olduğuna dikkat çekilmektedir. Deniz kenarında, doğal konumuyla bir kıyı kalesi özelliği taşıyan Eynesil Kalesi, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 1994 tarihinde almış olduğu kararla koruma altına alınmış olup 2001 yılı içinde yapılan restorasyon çalışmasıyla günümüze ulaşmıştır.
 

Geleneksel Giresun Evleri: Kaleden aşağıya inerken tarihin başka bir noktasına adım attığınızı hissettiğiniz yerlerden biri de Zeytinlik mevkiinde yer alan tarihî Giresun evleridir.  Giresun türkülerine de konu olan Zeytinlik semtindeki iki asırlık bu evlerin Avrupa’ya fındık taşıyan gemilerden alınan malzemelerle inşa edildiği söylenmektedir. Taşların birbirine yapışması için kullanılan kireç, yumurta akı ve suyun karışımıyla oluşan ve şima adı verilen harç ile bunca yıl ayakta kalan; Marsilya kiremitlerinden yapılmış olan çatıları ile de dikkat çeken bu evlerin inşası sırasında birbirlerinin güneş ışığını ve hava akımını kesmemesine gösterilen özen ise tarihî evlerin UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne niçin hazırlandığının âdeta açık bir göstergesidir...

 

Tirelizade Hasan Bey Konağı: Taş duvar ile çevrili geniş bir bahçe içerisinde Tiralizade Hasan Bey tarafından 1908 yılında, yığma taş kesme tekniği kullanılarak inşa edilmiş olan bu konak, mimari özellikler açısında Karadeniz bölgesinin en güzel ve en eski sivil mimari eserlerindendir.

Giresun Müzesi: Eski adı Gogora Mahallesi olarak Zeytinlik mevkiinde bulunan bu müze, eski kaynaklarda “Aziz Nikola Kilisesi” olarak yer almaktadır. 18. yüzyılda bir Ortodoks kilisesi olarak inşa edilen yapının bölgede yaşayan Rumlar tarafından yapıldığı bilinmektedir. 1923 yılına kadar kilise olarak aktif kullanılan ve mübadelenin ardından terk edilen yapı, 1948-1967 yılları arasında cezaevi olarak, 1988 yılı itibarıyla müze olarak hizmet veren bu yapı boş kaldığı yıllar içinde büyük tahribatlara uğramış olsa da çeşitli restorasyon çalışmaları ile günümüze ulaşmıştır.

Kilise ve Türbeler: Kilise, 19. yüzyıl başlarından Katolik kilisesi olarak Gotik mimarisi ışığında yapılan ve Giresun merkezinde yer alan; ancak 1967 yılından günümüze dek çocuk kütüphanesi olarak hizmet vermektedir. 15. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen 19. yüzyılda adına yapılan ve Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan türbede anılan Seyyid Vakkas ise Giresun’un bir başka değeridir. Fatih Sultan Mehmet zamanında büyük yarar sağlayan uç beyi Seyyid Vakkas, Osmanlı ordularına Giresun fethinin kapılarını açma mücadelesi verdiği sırasında şehit düşmüş ve düştüğü yerde toprağa verilmiştir.

Meryem Ana Manastırı: Bizans Dönemi’ne ait olan ve yapılış itibarıyla Trabzon Sümela Manastırı’ndan esinlenerek sarp bir kayalığın ortasındaki oyuğa inşa edildiği düşünülen manastır, yatakhane, dershane, kilise, yemekhane, çeşme ve diğer birçok yapı kompleksini bir arada bulundurmaktadır. Duvarlarında çeşitli resimlerin olduğu ve toplam 32 odadan oluşan kalenin en üstünde kilise yer almaktadır. Büyük ölçüde tahribata uğramış olan manastır, 2013 ve 2014 yıllarında Giresun Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığının desteği ile restore edilmiş ve turizme kapılarını açmıştır.

Sarayburnu Camii: Cumhuriyet Dönemi’nin önemli eserlerinden biri olan, 1987 yılında başta Vali Bey olmak üzere çevre il ve ilçelerden gelen kurum temsilcileri ve yoğun halk katılımı ile temeli atılan bu camii Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin eşsiz güzelliğinin bir temsili niteliğindedir. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütünün UNESCO Türkiye’de koruma altına aldığı Sivas Divriği Ulu Camisi'nin kapısı ve Bursa Ulu Camii’nin havuzunun bire bir aynısını içinde barındırmaktadır.
Şehrin mimari zenginlikleri ve tarihî dokusu, insan ruhunu farklı zaman diyarlarına sürüklemektedir. Giresun sokaklarında gezerken çekiç sesleri, bakır ustalarının yanına çeker misafirleri. Bilek gücünü maharetleri ile birleştiren bu ustalar, zamana yenik düşmeye meydan okurcasına varlıklarını devam ettirmektedir.

Giresun Adası: Giresun Kalesi’nde seyrine doyum olmayan manzarada Karadeniz’in incisi olarak görülen ve Doğu Karadeniz’in insan yaşamına elverişli tek adası olarak kabul edilen Giresun Adası el sallar izleyenlerine. Sadece 1 mil uzağa adım attığınızda binlerce yıl öncesine de adım atmış olursunuz Giresun Adası’na vardığınızda. Mitolojik çağlara ait kalıntıların yanı sıra sur ve manastır kalıntılarının da üzerinde olduğu bilinen adada binlerce yıllık bir serüvenin yolculuğuna adım attığınızı deneyimlemek ise bambaşka bir duyguya sizleri sürüklemektedir. Ünlü mitolojik hikâyelerin birinde Herkül’ün Altın Pos Seferi sırasında bu adaya uğradığı ve burada insan yiyen kuşlarla savaştığı rivayet edilmiştir. Bunun yanı sıra adaya dair hikâyelerden bir diğeri ise kadın savaşçı olarak bilinen Amazonların bu adayı bir üs olarak kullanmış olmalarına ilişkindir.

Karagöl Dağları ve Yaylası: Giresun’un en yüksek ikinci dağı olan ve tepesinin hemen altında Aygır Gölü olarak bilinen bir buzul gölünü saklayan Karagöl Dağları’nda doğuya gittikçe dağın en büyük gölü olan Karagöl ile karşılaşırsınız. Karagöl Dağı’nın eteklerindeki obalar, unutulan pek çok değerin hatırlanmasına fırsat tanımaktadır. Uçsuz bucaksız yeşilliklerin arasına gizlenmiş cennet gibi misafirlerine benzersiz bir görsel şölen sunan bu göllerin bulunduğu Karagöl Dağları’nda yaz aylarında rehberlerin eşliğiyle trekking sporları yapılmaktadır.
 

Kuzalan Şelalesi ve Mavi Göl Tabiat Parkı: İçinde farklı ekosistemleri bir arada barındıran Kuzalan Şelalesi, tarihî ve doğal güzelliklerinin yanı sıra canlı çeşitliliğinin bolluğu ile bir başka güzeldir. 60 farklı familyaya ait 129 bitki türü, 36 familyaya ait 105 kuş türünün yanına manastırlar, kaleler, kemer köprüler gibi birçok tarihî zenginliği de ekleyerek günümüze ulaştıran bu şelale, ince ince akan su damlalarının oluşturduğu yemyeşil yosun örtüsüyle insanı masalsı bir yolculuğa sürüklemektedir.

Paşakonağı Yaylası: Denizden 1450 m yükseklikte bulunan, temiz havasına sarı, mor beyaz açelyaların (orman gülleri) kokusunun karıştığı, derin vadileri ve coşkuyla akan şelaleleri ile ünlü bir yayla. Misafirlerin doğanın güvenli kollarına kendilerini bıraktıkları bu yaylada çadır kurmak mümkündür. Yaylada bulunan Karasay Şelalesi, Geçilmez Vadisi, Çiğseli Gölü ve Kızılot Çayırı ise gezerken tekrar tekrar saatlerinizi geriye sarmak isteyeceğiniz, doğayla hasret giderdiğiniz ender yerlerdendir…
Denizden dağ zirvelerine uzanan bir başka yolculuk da her yıl düzenlenen şenliklere ev sahipliği yapan Sis Dağları’na aittir. Pek çok doğa sporu için elverişli rotaların yer aldığı bu eşsiz bölgede dağcılık en fazla yapılan aktiviteler arasında yerini almaktadır. Bölgedeki engebeli arazi, yaşayanların iletişimlerine kuş dilini eklemlerine neden olmuştur. Bir prostesto aracı olarak bilinen ıslık, Kuşköy’de yaklaşık beş yüz yıldır bir haberleşme aracı olarak kullanmaktadır. Coşkun su seslerinin yalçın dağların derinliklerinde kaybolduğu bu coğrafyada kuşların dilinden konuşulması UNESCO Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras  Listesi’ndeki yerini almıştır…

Sonuç
Selçuklu ve Osmanlı mimarisi başta olmak üzere birçok medeniyetin iz bıraktığı mimari dokusu içinde güne gözlerinizi açtığınız; geleneksel Karadeniz evlerinin bahçelerindeki yabani kiraz ağacının dallarından fındık bahçelerine uzandığınız; taş fırının ağır ateşinde pişmiş mısır ekmeğinin çıtırtısı eşliğinde diblesinden, sironuna; samaksasından, peziğine; kiraz kavurmasından, peynir yağlaşına; fasulyesinden karalahana sarmasına kadar binbir çeşit lezzet ile unutmaz ziyafet sofralarında buluştuğunuz; mertliğin simgesi olmuş oyunlarının ritmine ayak uydururken kendinizi bulduğunuz; çekiç seslerinin duvarlardan tezgâhlarına doğru yankı bulduğu bakırın, el sanatlarına yansıyan zarafetine hayran kaldığınız; denizin iyot kokusu ile büyülenip Karadeniz’in hırçın sularının bereketine kapılarınızı araladığınız; yüksek dağların içindeki ormanların arasında tarihin ve doğanın buluştuğu eşsiz anların keşfedilmesini sabırsızlıkla beklediğiniz; zirvelerinin gökyüzü ile konuştuğu anlardan vazgeçemediğiniz; gün batımının kırmızı rengini gecenin lacivertine bırakışını martıların şarkıları eşliğinde izlemenin her saniyesinin bir başka değerli olduğunu hissettiğiniz; yolculuğunuz süresince tarihe dokunabilmenin mutluluğumu mu yoksa Türk mührünün benliğe işlemesinin getirdiği gururmudur bilinmez ama insanı sarıp sarmalayan şehrin adıdır Giresun. Okuduklarınızdan çok daha fazlasını tüm gerçekliğiyle anlatmak için misafirlerini beklemektedir.
KAYNAKLAR
Aksoy, V. (2018). Birinci Dünya Savaşı’nda “Göç”ün Acılarına Tanıklık Eden Şehir: Giresun. Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 4(5), 83-101.
Bekdemir, Ü., & Elmacı, S. (2014). Giresun İlinin Eko-Turizm Potansiyeli ve Değerlendirme Olanakları. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, Karadeniz Özel Sayısı, 1-30.
Bekdemir, Ü., Ertürk, M., & Güner, İ. (2000). Giresun'un Tarihi Coğrafyası. Doğu Coğrafya Dergisi, 6(4), 1-17.
Bilgin, M. (2000). Doğu Karadeniz Tarih,Kkültür,İinsan. Trabzon: Serander Yayınları.
Emecen, F. M. (1996). Giresun. Diyanet İslam Ansiklopedisi, XIV, İstanbul, s. 79-84.
Işık, A. (2001). Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
İltar, G., & Temür, A. (2018). Doğu Karadeniz’de Antik Bir Yerleşim: Aretias/Khalkeritis Adası (Giresun adası). Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 12(24), 11-30.
Kaymakçı, S. (2019). Yeni Bulgular Işığında MÖ II. Binyılda Giresun İlinin Dağlık Kesimi-Çamoluk İlçesi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (41), 169-180.
Kuruca, N. (2006). Giresun Tarih ve Kültür Araştırmalarına Dair Kaynakça. Karadeniz Araştırmaları, (9), 55-69.
Köse, A. H. (1991). Tarihsel ve Mitolojik Verilerin Işığında, Doğu ve Orta Karadeniz Bölgesi Uygarlıklarının Madencilik Faaliyetleri.  Jeoloji Mühendisliği (39), 72-82.
Kürenov, S. (1995). Kafkasya Oğuzları veya Türkmenleri.  İstanbul: Ötüken Yayınları.
Özmenli, M. (2013). Giresun tarihi. Erzurum: Eser Ofset.
Saylan, K. (2009). Ordu ve Giresun Yöresinde Madenler ve Maden İşletmeciliği (1860–1914). OTAM, 25, 167-182.
Ünal, A. (2018). Eski Anadolu Siyasi Tarihi. Ankara: Bilgin Kültür Sanat Yayınları
Yüksel, A. (2014). Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Giresun. Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 9(17), 55-70.
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/giresun adresinden erişilmiştir.
https://giresun.ktb.gov.tr adresinden erişilmiştir.
http://www.giresun.gov.tr adresinden erişilmiştir.
https://giresun.bel.tr adresinden erişilmiştir.
https://giresunblog.com adresinden erişilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=qOYXVJQR6mU adresinden erişilmiştir.