Devlet Dergisi, iki Aylık Fikir ve Kültür Dergisidir. İki ayda bir gündemi değerlendiren, fikir sunan, kültüre farklı bakış açısı ile analiz, makale ve yorumları okuyucularına sunan içeriği zengin dergidir.
Ana Sayfa
Makaleler
Yazarlar
Künye
Abonelik
Arşiv
SARUHANLI BEYLİĞİ’NDEN ŞEHZADELER ŞEHRİNE: MANİSA VİLAYETİ
Anasayfa
/
Makaleler
18 Kasım 2019 11:15
Prof. Dr.Temel ÇALIK
Okunma
5439
Tweet
SARUHANLI BEYLİĞİ’NDEN ŞEHZADELER ŞEHRİNE:
MANİSA VİLAYETİ
Prof. Dr. Temel ÇA.IK
Dr. Hasan TABAK
Giriş
Yaklaşık 26.000 yıl öncesinin tarihî izlerini topraklarında taşıyan; Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadileri arasında ilk misafirlerini ağırlayan; Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilen ve sonrasında Hitit, Frig, Yunan, Lidya ve Pers uygarlıklarına ev sahipliği yapmış; uygarlıkların izlerini eserlerinde saklayarak, yaşanmışlıklardan kaynaklı gelenek ve göreneklerin mütevazı bir duruşla sergilendiği bu toprakların bilim ve irfan ile tarih boyunca nefes aldığını görmemek elde değildir. Manisa ili ve çevresindeki kazı çalışmaları sonucunda; Salihli’ye bağlı köylerde Yontma Taş Devri’ne, Kırkağaç ilçesine bağlı yerleşim yerlerinde ise Tunç Devri’ne ait fosiller bulunması insanı, tarihin derinliklerine sürüklemektedir.
Tarih sahnesindeki varlığını Saruhan Bey’in fethiyle birlikte Türk kültürünü kuşanarak devam ettiren; 1391 yılına gelindiğinde Yıldırım Bayezid ile birlikte Osmanlı topraklarına katılan; 1412 yılında ise Çelebi Mehmed ile Osmanlı Devleti sınırlarındaki varlığını kesinleştiren; II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, III. Selim, III. Murad, III. Mehmet, I. Mustafa gibi Osmanlı tahtına oturmuş 16 şehzadeye sancak beyliği yaparak âdeta bir Şehzadeler Şehri olan Manisa’da bu kültür aktarımının izlerini görür, tarihin nefesini içinize çekerek de hissedersiniz…
MANİSA’NIN TARİHİ
Manisa’nın tarihî yolculuğu; ilk yerleşim yeri şimdiki Akhisar ilçesi dolaylarında başlamaktadır. Şehrin tarihî zenginliklerine katkıda bulunan Hititler, Kybele bereket tanrıçası kabartması ile iz bırakırken; Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olan ve başkenti Sardes yani bugünkü adıyla Sart şehrinin Bintepeler mevkiinde bulunan ve tümülüs olarak adlandırılan, antik çağa özgü pek çok anıt mezarda Lidyalıların varlıklarına ve zengin tarihlerine tanık olursunuz. MÖ 546-334 yılları arasında Pers egemenliğinde kalan bölge Büyük İskender tarafından Pers ordularını yenmesiyle son bularak tarihsel süreçte yerini Bergama Krallığı’na bırakmıştır. MS 395 yıllarında ise Roma Dönemi’nde Teodisius’un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Bu pay işleminden sonra ayrılan toprakların kalan bölümü olan Alaşehir tarafında ise Hristiyanlığın yayılması için çalışmalar yapılmıştır. 13. yüzyıla gelindiğinde İstanbul üzerinde verilen mücadeleler neticesinde Anadolu’nun birçok yerinde birtakım eksen kaymaları yaşanmıştır. Bunun neticesinde hüküm olunan toprakların yerleri değişmiştir. Bizanslar için önemli bir yerleşim yeri olan Manisa, İstanbul’un alınmasıyla ikinci planda kalmıştır.
14. yüzyılın başlarında beylikler döneminde Manisa, Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi hâline getirilmiştir. Yaklaşık elli yıllık beylikler döneminden sonra ise Yıldırım Bayezid geçici olarak alarak geri vermiş kesin olarak ise 1412 yılında ise Çelebi Mehmed Manisa’yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim hâline getirmiş, hükümdar adayı olan şehzadelerin, yöneticilik becerilerinin geliştirilmesinde sancak olarak kullanılmıştır.
Anadolu Türk kentleri içinde önemli bir yere sahip olan Manisa, Osmanlı tahtına geçen birçok şehzadenin burada valilik yapmış olması, bu sultanların Manisa’nın var olan tarihsel zenginliklerine yenilerini eklemelerine de sebep oluşturmuştur. Dönemin şehzadeleri, birçok vakıf eserin yanında imar faaliyetlerinde de bulunarak tüm ihtişamıyla şehri saran binlerce yapıyı geride bırakmışlardır. Evliya Çelebi’nin de büyük bir övgüyle bahsettiği camilerden, havuzlu medreselerden, avlusu olan evlerden, hanlardan bugün birçoğunun izine rastlamak mümkün değildir. Mondros Mütarekesi’ne istinaden 15 Mayıs 1919’da bölgede gerçekleşen Yunan işgalinde, kültürel mirasın izlerinden önemli bir kısmı tahrip olmuştur. İşgal, 30 Ağustos 1922 tarihine kadar birçok cemiyet yunan işgaline karşı mücadele vermiş ve Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerine Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e doğru ilerleyerek sona ermiş ve 8 Eylül 1922 tarihinde tamamıyla kurtarılmıştır. 1927 yılına gelindiğinde Cumhuriyet ile birlikte Saruhan vilayetinin adı Manisa olarak değiştirilmiştir.
SARUHANLI BEYLİĞİ
Manisa’nın Türk kültürünün izlerini taşımaya başladığı zamanı Saruhanoğulları Beyliği’nin kuruluşuna dayandırmak yanlış olmaz. Anadolu’nun Moğol istilasına uğradığı ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin zayıflamaya başladığı yıllarda Türk beylikleri, Batı Anadolu bölgesine gelerek burada bulunan Bizans şehir ve kasabalarını ele geçirmeye başlamışlardır. Manisa ve çevresi için görevlendirilen uç beyliğinin başında ise Saruhan Bey bulunmaktaydı. Saruhan Bey, Manisa bölgesindeki faaliyetlerini artırarak şehri tehdit etmeye başlayınca Bizanslılar bölgedeki faaliyetlerini arttırmaya başlamışsa da başarılı olamamış ve Saruhan Bey Türklerin Leskeri-ili (Laskaris ili) dedikleri Manisa’yı 1313 yılında fethetmiştir. Bu fethe Saruhan Bey’in kardeşleri Çuğa Bey ile Ali Paşa da katılmıştır.
Batı Anadolu’da merkezi Manisa olan ve sınırları bugünkü bilenen adlarıyla Menemen, Gördes, Demirci, Kemal Paşa, Turgutlu, Ilıca ve Akhisar kent ve kasabalarını içine alan bir bölgede Saruhan Bey öncülüğünde kurulan Türk beyliğinin Demirci ve yöresini, Çuğa Bey; Nif (Mustafa Kemal Paşa) bölgesinin idaresini de Ali Paşa üstlenmiştir. Bundan sonra, hudutlarını Ege Denizi sahiline kadar genişleten Saruhan Bey, denizciliğe de başlamış ve bir donanma kurmuştur.
Doğuda Germiyan, kuzeyinde Karesi, güneyinde ise Aydınoğulları beyliklerine sınırları dayanan ve üç tarafı yeni kurulan Türk beylikleri çevrilen Saruhanoğulları, fetihlerinin yönünü Ege Adaları ve Balkanlar’a çevirmiştir. Deniz seferleri sonucunda Foça, Sakız ve Naksos’taki Cenevizliler ve Midilli vergiye bağlanmıştır. Meşhur seyyahlardan İbn-i Battuta 1332’de Manisa’ya geldiğinde Foçalıların Saruhan Bey’e gümüş para ile her yıl vergi verdiklerini kaydetmişlerdir. Kayıtlarda yer alan bilgilere göre 14. yüzyıl ortalarına doğru Saruhan Beyliği’nin on beş şehri, yirmi kalesi, on bin askeri ve Saruhan’ın kardeşi olan Ali Paşa’nın da sekiz şehri, otuz kalesi, okçulukta mahir birçok yaya askerî ve sekiz bin de atlı askeri ile büyük bir donanması olduğunu göstermektedir.
Donanmanın kuvvetlenip, harp filosu kurulması ile birlikte Saruhan Bey, 1334’te Aydınoğlu Umur Bey’le anlaşıp, Yunanistan’a çıkarma yapan donanmanın başında Saruhan Beyin oğlu Süleyman Bey, iki yüz yetmiş gemiden meydana gelen Türk donanmasıyla seferi gerçekleştirmiştir. Seferin gerçekleştiği sırada Foça Valisi Dominik Midilli’yi zapt etmiş ve hileyle Süleyman Bey ve birçok adamını esir almıştır.
Bunun üzerine Bizans İmparatoru III. Andronikos, valiyi cezalandırmak için şehri denizden kuşatmış olsa da bir sonuç alamamış ve Saruhan Bey’den yardım istemiştir. Saruhan Bey, esir olan oğlu ve arkadaşlarının kendisine teslim edilmesi şartını ileri sürerek yardım talebini kabul etmiştir. Beş ay süren kuşatmadan bir sonuç alamayan Saruhan Bey, müttefiki Aydınoğlu Umur Bey’den yardım istemiştir. Bizans İmparatoru’nun Dominik ile anlaşmaya varmasının sonucunda Süleyman Bey ve arkadaşları serbest bırakılmıştır. 1341’de III. Andonikos’un ölümüyle başlayan taht mücadelelerini bir fırsat olarak değerlendiren Saruhan Bey, Gelibolu bölgesine bir sefer düzenlemiştir; ancak başarılı olamamıştır.
Bu sırada Aydınoğlulları haçlı saldırısına uğramış ve İzmir’i kaybetmiştir. İzmir’in kaybı Saruhan denizcileri için de büyük bir kayıptı. Batı Anadolu’da bu olaylar gerçekleşirken İstanbul’da da taht için mücadeleler Bizans içinde devam ediyordu. That mücadelesi veren Kontakuzenos, Aydınoğullarından yardım istemiştir. Aydınoğulları, Saruhan Bey’in oğlu Süleyman Bey komutasındaki ordusunu yardım için Kontakuzenos’a göndermiş; ancak Süleyman Bey ordunun İstanbul’a doğru hareket ettiği sürede şiddetli bir humma hastalığına yakalanarak vefat etmiştir. Oğlunun ölümünden bir yıl sonra da Saruhan Bey, Manisa’da hayatını kaybetmiştir.
Saruhan Bey zamanında en parlak dönemini yaşayan beyliğin başkenti olan Manisa da bir Türk-İslam şehri olarak gelişmiş, büyümüş ve dönemin izlerini taşıyan imar faaliyetlerine yenilerini ekleyerek varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
Saruhan Beyliği, özellikle haçlılar ile gerçekleştirdiği mücadeleler sürecinde Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler geliştirmiştir. Ancak Osmanlı Devleti, Orhan Bey zamanında Anadolu birliğine karşı çıkması ve I. Bayezid’ın Manisa’yı almasıyla başlayan şehzadeler şehri yolculuğu, bu kadim şehir için Osmanlı Devleti sınırları içinde devam etmiştir. Yaşanmışlıkların izlerini taşıyan Manisa, tüm bu zenginlikleri Anadolu şehirleri içinde ayrı bir değere sahiptir
ŞEHZADELERİN ÖNEMİ VE EĞİTİMİ
Hanedanlık sisteminde hükümdarlar kendilerinden sonra tahta geçecek kişileri ve devletin devamlılığının düşündüklerini erkek evlat istemelerinden çıkarmak mümkündür. Bu Osmanlı Devleti’nde hükümdarların erkek evlat isteği ve yetiştirmelerindeki tarz, tarih araştırmalarının konusu olmuş ve bugüne de şehzade eğitimi kapsamında ışık tutmaktadır. Osmanlı Devleti’nde bilindiği üzere taht babadan oğla geçmesi bu isteği önemli kılmaktaydı. Hükümdarların aile ilişkilerine bakıldığında erkek evlat arzusunun temeli devletin devamlılığı ve taht kuralından geldiği söylenebilir. Bir diğer husus ise hükümdar kendi adı ve soyunun erkek evlatla devam ettireceği düşüncesi önemini pekiştirmiş ve birden çok eşinin olması bahsi geçen nedenlere göre bakılması gerekmektedir. Hükümdarların erkek evlatlarına şehzade denirdi. Şehzadelerin doğumu, sünnet merasimi, kıyafetleri, eğitimi gibi hayatında önemli hususların belirli kurallara göre olduğu verilen önemin bir göstergesi olabilir.
Şehzadeler; (1) idare, hukuk, askerlik ve siyasi konuları içeren devlet yönetimi ile ilgili dersler; (2) fıkıh, hadis, kelam, tefsir ilimleri içeriğinde dinî-manevi dersler; (3) savaş sanatı başta olmak üzere güreş, yüzme gibi fiziki beden terbiyesi içeriğinde ise spor eğitimi dersleri almaktaydılar. Şehzadelerin aldıkları eğitimlerin birinci sorumlusu idare ettiği sancağın veziri azamı niteliğindeki lalalardır. Lalalar şehzadelerin eğitiminden sorumlu kişiler olmasının yanı sıra bulundukları sancakta idari işlerde sorumlulukları olmuş ve bazı şehzadeler hükümdar olduktan sonra sancakta hizmet etmeye devam etmişlerdir.
Osmanlı tarihine bakıldığında gerek devlet anlayışı gerekse hükmettiği toprakların büyüklüğü bakımından, yönetimi düşünülerek bir sisteme oturtulduğu görülmektedir. Bu sistemin içerisinde şehzadeler devlet yönetiminde hükümdarlardan sonra takta çıkacak isimlerdi ve eğitimleri önemliydi. Bu sistemin içerisinde birden fazla erkek çocuk olması durumunda kardeşlerin birbirine düşmesi, bölgesel hükümdarlıklarını ilan etmesi gibi bazı sorunları da beraberinde getirdiği söylenebilir. Sarayda doğan padişah kızları (hanım sultanlar) veya erkekler (şehzadeler) iktidarda pay sahipleri olmuşlardır.
Şehzadelerin eğitiminde ise 19. yüzyılın sonuna kadar, şehzadeler sancağa gönderilmiş ve o bölgenin yönetiminde bulunur ve bu sayede ülkeyi yönetmek üzere deneyim kazanmaları hedeflenmiştir. Şehzadeler için sancağa gönderilme, devlet yönetiminde yetkinliği erişmenin göstergesi olarak başlangıç kabul edilirdir. Bu sancağa çıkışta, şehzadeler tören kaftanlarını giyerler, mücevherlerle bezeli eyerler vurulmuş atlar üzerinde görevlileriyle birlikte yola çıkar sancağa ulaşır ve üst düzey devlet adamlarının katılımıyla resmî bir tören yapılırdı. Ayrıca şehzadeler ordu başında savaşa gönderildiği gibi merkeze çağrılarak babalarına vekâlet etmekteydiler. Manisa şehzadelerin eğimi ve yetiştirilmesi açısından Osmanlı tarihinde çok önemli yere sahip Türk şehridir.
MANİSA’NIN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Denize kıyısı olmadığı halde, denize en yakın il özelliğine sahip olan Batı Anadolu şehri Manisa, batısında İzmir, doğusunda Uşak ve Kütahya, kuzeyinde Balıkesir ve güneyinde Aydın illeri ile çevrelenmiştir. Bu güzel şehir, kuzeyinde, güneyinde ve doğusunda, sırtını sarp dağlık alanlara yaslarken batısında coşkuyla akan dere ve çayırların sesi ile nefesine nefes katmıştır.
Sadece tarihi ile efsaneler diyarı olarak insanı büyüleyen bir şehir değildir. Pastel tonlardaki görkemin farklı yeryüzü şekilleri zenginliklerini de aynı anda içinde barındırmasıyla misafirlerini masalsı yolculuğunun içinde ağırlamaya devam etmektedir.
Bir yanı dağlık ve sarp alanlarla, bir diğer yanı da tepelik ve dalgalı alanlarla bezenmişken, bazı alanların düzlüklerle kaplı olduğunu görmemek elde değil… İzmir’e yakın olması nedeniyle dağlar denize dik ve doğu-batı doğrultusunda uzanmakta, dağların yükseltisi ise batıdan doğuya doğru gittikçe artmaktadır. Şehrin kurulduğu bölgenin yarısından fazlasını bu sarp dağlar oluştururken kalan yarısını ise yazın kızgın güneşine sabrederek güze doğru koruk yeşilden kehribar rengine dönen üzümlerin yetiştiği ovalar ve platolar oluşturmaktadır. Ovalarda, yaz aylarının sıcaklığını ve beraberinde nemini hissettirdiği, kış aylarında ise yerini yağışa bıraktığı Akdeniz iklimi hâkimken; yükseltinin ve dağların olduğu bölgelerde İç Anadolu’nun karasal iklimi görülmektedir. Batı ve denize yakınlığı nedeniyle yaz ayı iklimi ortalama 5 ay sürebilirken yıllık ortalama 18 derece dolaylarındadır. Kış aylarında yoğun yağış alan bölgede, ortalama 3 ay süreyle 710 kilo dolaylarında yağış görülmektedir.
İklimin etkisiyle toprakların yarısına yakını meşe, dişbudak, karaağaç, karaçam, kızılçam, ardıç, ahlat ve çınar ağaçlarından oluşan ormanlara sahip Manisa’da zeytin, Antep fıstığı, ceviz, kestane ağaçlarının yetişiyor olması da bölgede yaşayanlar için birer ekonomik gelir kaynağı olmuştur. Ova ve platoların yanı sıra denize dik uzanan dağlık bölgelerin ortasından akan akarsuların oluşturduğu nefes kesen vadileri de unutmamak gerekir. Ayrıca Kütahya ili Gediz ilçesinde bulunan Murat Dağı’ndan doğan Gediz Nehri’nin, Selendi bölgesindeki irili ufaklı akarsularla birleştikten sonra Ege Denizi’ne kavuştuğunu görmek bölgenin bir başka güzelliğine tanıklık ettirir…
MANİSA’NIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ
Coğrafyasından tarihine kadar yüzyılları sığdırmaya çalıştığımız Manisa, söyleyemediklerini ise yaşanmışlıkların izlerini taşıdığı eserlerinde saklamıştır âdeta… Antik Yunan, Bizans, Saruhan Beyliği, Osmanlı gibi birçok farklı toplumların bu topraklar üzerinde yaşayıp kültürlerini yansıtan eser veya kalıntılara burada rastlamak mümkündür. İzleri takip ederken yolculuğunuz bitsin istemiyorsunuz. Eserlerin hikâyelerini öğrendikten sonra yolculunuz ayrı bir anlam kazanıyor sanki… İşte o tarihî hikâyelerden biri… Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan rahatsızlanır. O zamanın meşhur hekimi Merkez Efendi’ye haber uçurulur. Merkez Efendi tarafından Hafsa Sultan için 41 çeşit baharattan şifalı bir macun hazırlanır. Bu macun, Hafsa Sultan’ı sağlığına kavuşturur. Sultan’ın isteği üzerine halkın da bu macuna erişebilmesi amacıyla 16. yüzyıldan bu yüzyıla kadar uzanan ve kesintisiz devam eden mesir şenlikleri düzenlenir.
Bugün UNESCO tarafından Somut Olmayan Dünya Kültürel Miras listesinde yer alan mesir macunun zenginliği hem tarihinden hem de baharatlarının çeşitliliğinden gelmektedir.
Manisa’nın içinde gezdikçe farklı zaman dilimlerinde yolcuğa çıkmakla kalmıyor insan, o zamanlardan bir parça olduğunu da hissediyor… Tarihte devlet güvencesinde paranın basıldığı ilk yer olarak bilinen Lidya Devleti’nin başkenti Sardes, yaklaşık 5.000 yılı aşkın süredir çeşitli yerleşimlere sahne olmuştur. Sardes Ören Yeri içinde bulunan Artemis Tapınağı da şehrin bir başka tarihî zenginliğidir. Tarihî eser bakımından zengin Sardes Ören Yeri kalıntılarının gösteriminin yanı sıra Batı Anadolu’ya ait lahitlerin, mozaiklerin, toprak kapların, heykellerin, cam ve fil dişi objelerin sergilendiği Manisa Müzesi’nde, Antik Çağ’a ait altın takıları, gümüş eşyaları ve oyun takımları ile Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan sürece ait altın, gümüş ve bronz sikkeleri de bulmak mümkündür.
Bizans mimari özelliklerini günümüze taşıyan, Spil Dağı’nın yamacına kurulmuş ve Manisa’ya hâkim görüşü ile 13. yüzyıldan bu yana varlığını koruyan Manisa Kalesi’ne çıktığınızda şehrin güzelliğini bir de yüksekten izleme fırsatı bulursunuz. 14. yüzyılda Saruhanoğulları’nın merkezi hâline gelen şehir, beyliğin en ihtişamlı zamanlarını yaşadığı İshak Çelebi döneminde yaptırılan Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri günümüze taşımıştır. Mimar Sinan’ın Ege bölgesindeki tek eseri olan Muradiye Camii ve Külliyesi de bu şehrin ev sahipliğini yaptığı bir başka önemli eserlerdendir. Manisa’nın kültürel değerlerinden olan tarihî kütüphaneler ise Fatih Sultan Mehmet’in şehzadeliği sırasında merkezde, Akhisar, Turgutlu, Alaşehir, Soma, Kırkağaç ve Gördes ilçelerinde yer alan diğer kültürel miraslarla bütünleşmiştir. Ayrıca Aigai Antik Kenti; Darkale-Tarhala; Hamam – Gimnazyum Kompleksi ; Julia Gordos; Kybele Kaya Anıtı; Niobe (Ağlayan Kaya); Saittai (Sidas) Antik Kenti; Sinagog; St. Jean Kilisesi; Tepe Mezarlığı Ören Yeri; Yoğurtçu Kalesi tarihî ve doğal değerleri ile kendilerini ziyarete gelen misafirlerini beklemektedir.
Kapadokya’yı eşsiz kılan peri bacalarının bir benzerinin Manisa’da oluşu, şehri o eşsizliğin içine dâhil etmektedir. Kula’da bulunan peri bacaları da tıpkı Kapadokya’daki gibi binlerce yıllık bir doğal süreç sonunda oluşan doğa harikalarından biridir. Açık hava müzesi gibi olan bu alanda Osmanlı mimarisi ile dikkat çeken ve tarihi 18. yüzyıla dayanan Kula evleri de yer almaktadır. Yüksek duvarlı bahçelerinin yanı sıra yosun tutmuş kiremitleri ile yaşlı kaplamaları ve pirinç kapı tokmakları olan evler, Osmanlının mimari özelliklerini en güzel şekli ile yansıtırken cumbalı ve saçakları süslemelerinin yanında içerisinde barındırdıkları avluları ile tarihin yaşayan kanıtlarıdır.
SONUÇ
Kültürü korumak ve zenginleştirmek; tarihî derinliklerden beri sosyal hayatımızı düzenleyen, gelenek, görenek, töre, örf ve âdetlerimizin korunması ve değişen şartlara göre bunlara yeni değerlerin ilave edilmesi anlamına gelmektedir. İnsanları kaynaştıran, yakınlaştıran ve ilişkilerini sağlam bir zemine oturtan; kısacası millet olarak varlığını devam ettirmesini sağlayan, kültür ve kültürel değerlerdir. Türk milletini, diğer milletlerden ayıran özellikler ve güzellikler de kendi kültüründe yani değerlerinde saklıdır. Bu değerler; dilden edebiyata, sanattan mimariye, gelenekten göreneklere, folklordan kıyafete, barınmadan süslenmeye kadar birçok alanı kapsamaktadır. Bu bağlamda Manisa gerek tarihsel süreçte kültürel zenginliği gerekse coğrafi konu ve özellikleri gereği görülmeye değer özellikleri barındırmaktadır. Osmanlı Devleti’nin yönetim yapısında şehzadelerin önemi tarihsel süreçte şehirde birtakım zenginliklerin oluşmasına neden olduğu görülmektedir. Daha da öncesinde Bizans ve Antik Yunan kalıntıları yine insanı geçmişe götüren bir diğer özelliği olarak bizi karşılamaktadır. Daha da önemlisi gelecek nesillere cihanşümul bir devlet olan Osmanlıyla ilgili kültür aktarımı yapmak için okul dışı öğrenmelerin gerçekleşebileceği müze ve kültürel miras gezilere yapılması faydalı olabilir. Nitekim gelecek nesiller bu toplumun birer yöneticisi, amiri veya memuru kısacası devam ettiricileri olacaklardır. Yazılması planlanan başka bir şehzade şehri Amasya’da buluşmak dileğiyle..
KAYNAKÇA
Armağan, A. (2011). Klasik Dönem’de Osmanlılarda Devlet Yönetim Anlayışına Dair Bazı Düşünceler. Gazi Akademik Bakış, 5 (9), 139-156.
Çalık, T., & Er, E. (2017). Devlet-i Aliyye’den Türkiye Cumhuriyeti’ne. Devlet Dergisi, Ankara.
Deniz, B. (1992). Manisa Yöresi Köy Ev Mimarisi. Sanat Tarihi Dergisi, 6, 17-50.
İnalcık, H. (1943). Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1 (2), 89-96. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1262/14505.pdf
İnalcık, H. (2016). Osmanlı Tarihinde İslâmiyet ve Devlet. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Karagöz, A. (2018). Osmanlı Tarihinde İslâmiyet ve Devlet. Tarih Kritik Dergisi, 4 (3), 32-36. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tarihkritik/issue/38484/446472
Karpat, K. H. (2012). Kısa Türkiye tarihi (1800-2012). İstanbul: Timaş.
Kırpık, C. (2016). Osmanlı’da Şehzade Eğitimi. İstanbul: Ötüken.
Kuban, D., & Emden, C. (2007). Osmanlı Mimarisi. İstanbul: Yapi-Endustri Merkezi.
Manisa Büyükşehir Belediyesi (2019). Manisa Tarihi; Manisa Coğrafyası.
http://www.manisa.bel.tr/s22_manisa-tarihi.aspx; http://www.manisa.bel.tr/s23_manisa-cografyasi.aspx.
Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü (2019). Genel Bilgi ve Tarihçe, Kadim Şehir Manisa; Coğrafi Yapı; Osmanlı Devletinde Şehzade Eğitim Sistemi. https://manisa.ktb.gov.tr/TR-151843/genel-bilgi-ve-tarihce.html; https://manisa.ktb.gov.tr/TR-151845/kadim-sehir-manisa.html; https://manisa.ktb.gov.tr/TR-151846/cografi-yapi.html; https://manisa.ktb.gov.tr/TR-151851/sehri-sehzade.html
Manisa Valiliği (2019). Karaman ili genel bilgiler. http://www.manisa.gov.tr/sehr-i-sehzade-kadim-sehir-manisa
Ortaylı, İ. (2008). Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi. Ankara: Cedit.
Taşlıgil, N. (1992). Manisa İlinin Nüfus Gelişimi ve Özellikleri. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 7(1), 232-245.
Uzunçarşılı, İ. H. (1965). Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı. Ankara: Türk Tarih
Prof. Dr.Temel ÇALIK
İKİ DÜNYANIN BİR ARADA OLDUĞU TARİHÎ BİR KAVŞAK: ANKARA
BATI KARADENİZİN ZENGİNLİKLERİYLE BEZENMİŞ KASTAMONU’NUN FÜSUNKÂR İLÇESİ: ARAÇ
TÜRKİYE’NİN ÜÇ AYRI BÖLGESİNİN ZENGİNLİĞİNİ İLE BEZENMİŞ KAHRAMANLAR DİYARI: KAHRAMANMARAŞ
DEVLET-İ ALİYYE’DEN DEVLET BAHÇELİ’YE: OSMANİYE VİLAYETİ
DOĞU AKDENİZ’DE TÜRKLERİN EBED-MÜDDET BİR KALESİ: KIBRIS
ÜÇ KITAYA HAYAT VEREN ULU ÇINARIN FİLİZLENDİĞİ KADİM ŞEHİR: SÖĞÜT
DOĞU VE BATININ KUÇAKLAŞTIĞI KADİM ŞEHİR: MALATYA
MİLLİ MÜCADELE MEŞALESİNİN SÖNMEMEK ÜZERE TUTUŞTURULDUĞU KONGRELERİN SON DURAĞI: SİVAS VİLAYETİ
SANA DÜN BİR TEPEDEN BAKTIM AZİZ İSTANBUL
ŞARKİ KARADENİZ BÖLGESİNİN ZÜMRÜT TACI: TRABZON VİLAYETİ
Sayı :
515
Eylül-Ekim / 2024
Bu Sayıda
Prof. Dr. E. Semih YALÇIN
EDİTÖRDEN
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
12 EYLÜL’ÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE SONUÇLARI
Prof.Dr. Hakan AKDAĞ
12 EYLÜL VE MHP
Dr. Nasrullah UZMAN
12 EYLÜL 1980 DARBESİ VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Sayım BÜLBÜL
12 EYLÜL VE MHP
Harun IŞIKVEREN
12 EYLÜL DARBESİ VE MHP: ÜLKÜCÜ MÜCADELENİN SİYASİ VE TOPLUMSAL YANSIMALARI
Bünyamin Nami TONKA
12 EYLÜL 1980 DARBESİ VE MHP
Alper BAKICI
12 EYLÜL 1980 DARBESİ’NDEN VESAYET ODAKLARININ TASFİYESİNE ÜLKÜCÜ DÜŞÜNCENİN KÜLTÜREL POLİTİK SÖYLEMİ
Nihat YAZAR
12 EYLÜL DARBESİ NİÇİN YAPILMIŞTI?
Öğr.Gör. Ahmet AKBAYIR
12 EYLÜL VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Prof. Dr. Temel ÇALIK
İKİ DÜNYANIN BİR ARADA OLDUĞU TARİHÎ BİR KAVŞAK: ANKARA