TÜRK EĞİTİM POLİTİKASININ DEVLET POLİTİKASI OLARAK DÜZENLENMESİ İHTİYACI

17 Ekim 2018 14:05 Prof. Dr.Temel ÇALIK
Okunma
9765
TÜRK EĞİTİM POLİTİKASININ DEVLET POLİTİKASI OLARAK DÜZENLENMESİ İHTİYACI

 TÜRK EĞİTİM POLİTİKASININ DEVLET POLİTİKASI OLARAK DÜZENLENMESİ İHTİYACI

Prof. Dr. Temel ÇALIK
Doç. Dr. Serkan KOŞAR


Giriş
Bir ülkenin kalkınabilmesi için, sermaye ve teknoloji transferleri kadar yeterli sayıda nitelikli insan gücüne de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle iktisatçılar, eğitime daha fazla kaynak ayrılmasının gerekliliğine dikkati çekmekte ve bu konudaki girişimleri de desteklemektedirler. Eğitim, sağlık ve kişisel özgürlüklerle birlikte; insanı, tüm kalkınma çabalarının odak noktasına koyan refah olgusunun en başta gelen koşullarından birisidir. İnsani gelişme kavramının özünde, bu temel alanlarda bireylerin kapasitelerini artırmak yer almakta ve eğitim, en temel insani haklar arasında görülmektedir. Eğitim sektörü sosyal göstergeler içinde, ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikli nüfusu yetiştiren temel kaynaklardan biridir.
Dünyada ve Türkiye’de eğitim ve eğitimin geleceğine ilişkin çalışmalar giderek artmakta ve etki alanını genişleterek eğitim politikalarını etkilemektedir. Bu açıdan eğitimin geleceğine yönelik yapılan plan ve politikalar, değişen koşullara göre eğitim sürecinin tasarlanmasına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle ülkeler eğitim sistemlerini değişen koşullara göre yeniden düzenlemek zorundadırlar. Ekonomik ve sosyal değişim ülkelerin eğitime ilişkin politikalarına yön veren en önemli unsurdur. Dünyada, eğitim ve eğitimin geleceği ile ilgili olarak okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kademelerinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Erken çocukluk eğitimi ve önemi, OECD tarafından ortaöğretim kademesine erişim, ekonomik ve sosyal katkıların durumunu tespit etmek için yapılan “Bir Bakışta Eğitim (Education at a Glance)” raporları, “Binyıl Kalkınma Hedefleri” ve bu hedeflerin dünyada izlenmesi yönünde hazırlanan raporlar, her yıl temel bir konu üzerine yapılan ve kaliteli bir eğitim için öngörülerde bulunan “Herkes İçin Eğitim (Education for All)” raporları, eğitimde öncelik ve stratejilerin belirlenmesine yönelik rapor, Türkiye eğitim sektörü çalışması, Avrupa’da eğitime ilişkin temel veriler raporu ve yükseköğretimde 2030 yılına doğru eğilimleri küreselleşme ve demografi boyutlarında ele alan çalışma ve raporlar bunlar arasında sayılabilir. Eğitim alanında dünya çapında yapılan çalışmalardan Türkiye de etkilenmekte ve önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Söz konusu gelişimin temel dinamiklerinden biri olarak eğitimin geleceğine ilişkin tartışmalar ifade edilebilir. Bu bağlamda, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kademelerinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Okul öncesi eğitim ve ilköğretimde temel sorunlar ve çözüm önerileri, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sistemi, Türkiye’de yükseköğretim stratejisi raporu ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasına yönelik açıklamalar, 2050’ye doğru nüfus ve yönetim alanındaki eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin yansımaları, Türkiye’nin 2025 yılına doğru nüfus ve eğitim alanındaki fırsatlarla ilgili rapor, 2050’ye doğru nüfus ve yönetim raporundaki eğitime ilişkin çıkarımlar, Millî Eğitim Bakanlığı stratejik planları, vizyon 2023 çalışması, nüfus istatistikleri ve projeksiyonları, bilgi toplumu istatistikleri, binyıl kalkınma raporu, kalkınma planları, nüfus ve sağlık araştırmaları, eğitimde 2023 vizyonuyla ilgili rapor, eğitim hakkı ve gelecek perspektifleri raporu bu çalışmalar arasında sayılabilir. Bunlardan bazıları genel bakış açısı ile konular üzerinde yoğunlaşmış bazıları ise daha özel bir yaklaşım benimsemiştir. Ancak, Türk eğitim sisteminin bütüncül olarak ele alınması gerekmekte, niceliksel ve niteliksel olarak derinlemesine incelemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmakta ve geleceğe yönelik sağlam öngörülerin ortaya konulması beklenmektedir.
Sürdürülebilir bir toplum için eğitimin rolü giderek artmaktadır. Gelecek için öğrenme ortamlarının tasarımı ve okulların yeni yüzyılın değişen taleplerini karşılamak için gelişmeye açık ya da alternatif öğrenme ortamlarına sahip olup olmadıkları önemli hâle gelmektedir. Belki de bunların yanı sıra eğitimin, genç insanlara anlamlı bir geleceği olan yaşam sürmelerine yardımcı olması da beklenebilir. Can alıcı soru, eğitime dâhil olan ve dâhil olacaklar için ne yapılmasının gerektiğidir. Bu soruya verilebilecek cevap, var olan eğitim miktarını artırmaktan öte, mevcut uygulamalardan daha farklı ne yapılabilir olduğuyla ilgilidir. Bu değişim çerçevesinde okulların daha karmaşık görevleri bulunmaktadır. Bu bağlamda eğitimin, gençleri iş hayatına hazırlanabilmelerini, ekonomik özgürlüklerini kazanabilmelerini, sorumluluk sahibi bireyler olarak toplumda yapıcı bir şekilde yaşayabilmelerini, ayrıca dünyanın her ülkesinde kültürel açıdan farklı ve hızlı değişim yaşayan toplumlarda yaşayabilmelerini sağlaması beklenmektedir. Gelecekte eğitimin, öğretmen merkezliden öğrenme merkezliye, derslik tabanlıdan her yerde her zaman öğrenmeye, zorunlu derslerden aşırı bireyselleştirilmiş öğrenmeye, genel bir tüketici nüfustan üretici nüfusa ve var olan öğrenme engellerinin ortadan kaldırıldığı bir değişim geçireceği öngörülmektedir. Bu değişim çerçevesinde, okullar yirmi birinci yüzyılın öğrencilerinin ilgisini çekebilmeli aynı zamanda okulların, öğrencileri bu yüzyılın becerilerini kazandırmaya yönelik girişimleri bulunmalıdır. “Artık bir sınıf ihtiyacı olacak mı? Sınıfta bir öğretmen ihtiyacı olacak mı? Okullarda ne öğretiliyor, öğrenciler ne öğrenmek istiyor ve gelecekte ne tür bilgi ve beceriler gerekli olacak?” soruları geleceğin okullarını şekillendirirken akılda tutulması gerekenlerdir. Ayrıca “Eski okul binaları ne işe yarayacak? Yeni yapılacak olan okullarda nasıl bir planlama yapılacak? Yeni okullara gerekli kaynaklar nerelerden sağlanacak? Çocuklar bir yerden başka bir yere taşınmalı mı, neye göre taşınmalı ve bu taşıma nasıl organize edilmelidir?” soruları cevaplanması gereken diğer sorular arasında yer almaktadır. Değişen koşullar düşünüldüğünde sosyal ve ekonomik çevrede değişiklikleri yapabilmek için eğitim sisteminden ne gibi yeni taleplerin olacağı ve okul sistemlerinin yirmi birinci yüzyılda bunları nasıl sağlayacağı önemli bir konudur. Gelecek için yarının insanını hazırlama süreci, gelecekte insanın ihtiyaç duyacaklarından asla bağımsız olarak düşünülemez. Öğrencilerin gelecek 20-30 yılda okul sisteminde edindiklerinin işe yarayıp yaramayacağını şimdiden kestirmek zordur. Ancak bu zorluğu ortadan kaldırabilmek için de “Gelecek 20-30 yılda ne gibi değişmeler olacak?”, “Eğitimli bir bireyin ne gibi ihtiyaçları olacak?” ve “Öğrencilerin yarına nasıl hazırlanması gerekir?” sorularına öncelikli olarak cevap aramak gerekmektedir. Bu nedenle de Türkiye’de politika yapıcıların ve eğitim politikalarına yön verenlerin söz konusu soru ve sorunlara çözüm üretecek operasyonel kararlar almaları öncelikli hâle gelmektedir.

Eğitim Politikası Nedir?
Geleneksel planlama yaklaşımı “Gerçekleşmesi en olası hangisidir?” sorusuna cevap ararken, belirsizlik için planlama yaklaşımı ise “Geleceği yaratmak üzere gerçekleşmiş olan nedir?” sorusunu sorar. Eğitim politikası nasıl yapılır? Hangi seçimler kim için, hangi içerikle, hangi amaçla tercih edilir? Politikaya dâhil edilmeden önce alternatif seçenekler nasıl sorgulanır? Başka bir ifade ile kullanılabilir bilgi üretmek için mevcut olan veya olası politikalar nasıl analiz edilir? Politika analizi mevcut düşünceyi, gelecek politika çalışmalarını ve olası politika oluşumunu nasıl aydınlatır? gibi sorular eğitim politikalarında cevaplanması gereken sorular arasındadır.
Yapılan araştırmalar sonucunda sosyal bilimlerde politika üretmede kimlerin etkin olacağı ve politikaları nasıl üretecekleri konusunda iki boyut ortaya çıkmıştır. Bu açılardan da politika yapıcılara ve belirlenen politikaların uygulanmasına oldukça önem verilmektedir. Politika analizleri ile ilgili yayınlar, politika yapıcılara yönelik bir yaklaşım sunar ve bu yayınlar sistematik ve bilimsel analiz sonuçlarının politika yapıcıların amaçlarına ulaşmada en iyi eylemi seçmelerine yardımcı olduğu fikri üzerine kurgulanır. Odak noktası politika maddelerini ve çıktılarını geliştirme üzerinedir ve politika yapıcılara bilimsel bilgi sağlarlar. Bu açıdan politika analizinde, bilginin sağlandığı alanın objektifliği, bilimselliği ve değerlerden arınmış olması oldukça önemlidir.
Eğitimde bir yenileşme hareketine başlamadan önce, geçmiş yenileşme hareketleri ve uygulamaların ilk olarak gözden geçirilmesi ve eksikliklerinin tespit edilmesi gerekir. Eğitim ve değişme arasında çift yönlü bir etkileşim bulunmaktadır. Birinci olarak, eğitim toplumdaki değişmelerden etkilenir ve bu değişmelere göre kendini yeniden düzenlemek zorundadır. İkinci olarak ise eğitimin ve eğitim kurumlarının toplumun yenileşmesine öncülük etmek gibi bir görevi vardır. Eğitim örgütleri, çıktılar yoluyla diğer sistemleri de etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Eğitim reformu çalışmalarının hedefindeki kitle kuşkusuz nüfusun eğitim çağındaki bölümüdür. Bu sebeple, yakın dönem incelemelerinde veya uzun vadeli öngörülerde, eğitim çağındaki nüfus üzerindeki göstergelere yoğunlaşmaktadır. Yakın gelecekte, Türkiye eğitiminde sayısal sorun aşılacak ve böylelikle daha çok sayıda çocuk ve gencin eğitim sürecinden geçirilmesi yerine, eğitimsel nitelikleri kaliteli bir eğitim açısından sağlamak öncelikli bir hâle gelecektir. Eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve niteliğinin geliştirilmesi için gerekli adımların atılmaması, ulusal düzeyde “sosyal ve ekonomik sorun” olma riskini içinde barındırmaktadır.
Eğitim, toplumların kendilerini yenileyerek gelişmesini sağlayan en öncelikli araçtır. Eğitim sistemindeki girdi ve çıktı, bir toplumun nasıl yapılandığını ve gelecekte nasıl yapılanacağını içeren birtakım fikirler olarak düşünülebilir. Bu durum, her öğrenciye nitelikli eğitim verebilmenin sadece yeterli okula, ders kitabına ya da öğretmene sahip olmakla sağlanamayacağını ifade etmektedir. Eğitim bir yönüyle geleceğin tasarlanması işidir. Gelecek, geçmişte bir olgu olarak siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmelere göre planlanan ve süreç içinde de bu gelişmelerden etkilenen zamandır. Bu açılardan değerlendirildiğinde, Türkiye’de geleceğe ilişkin bazı belirsizliklerin olduğu düşüncesi söz konusudur. Bu belirsizliklerin ortadan kaldırılmasının en iyi yolu eğitimin millî bir karakterle inşa edilmesi ve devlet politikası olarak yürütülmesidir.
Türkiye, geleceği yönlendirebilecek yeni perspektif ve yöntemlerin arayışı içine girmiş bulunmaktadır. Geleceğin olanaklarını tasarlama ve öngörme, bu geleceği gerçekliğe dönüştürecek biçimde davranma becerisi kazandırmayı gerektirmektedir. Çoğunlukla bu beceri yalnızca bilmeye değil, sezgiye, duyguya ve algılamalara dayanmaktadır. Günümüzde artık yoğun nüfus artışları yaşandığından söz edilememektedir. Örneğin 2050 yılında gelişmiş ülkeler büyük oranlarda nüfus kaybına uğrayacaktır. 2100 yılında ise gelişmemiş ülkelerde bile nüfus oranları sabitlenecektir. Şu andaki küresel sistem, 1750 yılından beri sürekli olarak artan nüfus sistemi üzerinde temellendirilmiştir ve her zaman daha fazla işçi, daha fazla tüketici, daha fazla asker şeklinde yapılandırılmıştır. Eğitim politikasının amacı, eğitimin hedeflerini en üst düzeyde gerçekleştirmektir. Eğitimin bir tek tanımı olmadığı gibi, eğitim çıktılarının ölçülmesi de çok kolay değildir. Test puanlarıyla yapılan ölçümler eksik bir değerlendirme olmaktadır. Türkiye, muasır medeniyetler arasında yerini alabilmek için önemli adımlar atmaktadır. Geçiş sürecinde ve oldukça rekabetçi bir ortamda bulunan Türkiye için gelecek nesillere yatırım yapmanın, bu neslin gelişimi ve ülkenin kalkınmasına yapacakları katkılar üzerinde oldukça önemli sonuçları olacaktır.
Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri, uygulanan eğitim politikalarının öğrenme ve beceri geliştirme üzerindeki etkilerini tespit etmeye yarayan bir aracın bulunmayışıdır. Eğitime erişim, öğrenme süreç ve ortamlarıyla ilgili göstergeler oluşturulmuş olsa da bu göstergelerin nasıl sonuçlandığıyla yani eğitimin çıktılarıyla ilgili yaygın ve güvenilir göstergeler belirlenebilmiş değildir. Bu nedenle uygulanmakta olan eğitim politikalarının etkisi tam olarak tespit edilememektedir. Buna ek olarak mevcut eğitim reformu hareketlerinin kapsam ve hedefleri de geçmişe göre daha fazla büyümekte ve karmaşık bir yapıya bürünmektedir. Eğitim artık sadece test puanlarını artırma ve okuryazar bir iş gücü sağlayan bir kavram olarak görülmemelidir. Eğitim politikası yapıcılarının karşılaştığı zorluklardan birincisi, en iyi sonuçlara ulaşmayı sağlayacak politikaların hangileri olduğunu belirlemektir. İkincisi ise, eğitim çıktılarını daha iyi duruma getirecek değişikliklerin neler olduğunu biliyor olmaktan, bu değişiklikleri fiilen gerçekleştirmeye nasıl geçileceğini belirlemektir. Örneğin, eğitim sistemi “iç içe geçmiş bir kutu” olarak kavramsallaştırılabilir. İster okulun tümü, ister okulun teknolojik ağı, ister okul bölgesi, ister bölgesel eğitim birimi ya da ulusal düzey olsun hangi basamağa dikkat çekilirse çekilsin bu aşamalar herhangi bir tartışma ya da analizin konusunu oluşturabilir. Türkiye’de eğitim politikası oluşturma süreçlerinin, verilere dayalı olması, katılımcı ve şeffaf bir temel üzerine yeniden yapılandırılması, uzun dönemde Türk eğitim sistemi için yapılabilecek en önemli atılımlardan biridir. Eğitim politikaları mevcut reformların sonuçlarını tam olarak yakalayabilmek için uzun vadeli bir perspektife ihtiyaç duymaktadır. Bugün hâlâ tartışılan konular arasında nitelikle ilgili sorunlar yer almaktadır ve bu konular, geliştirilen yeni politikalar üzerinde belirleyici etkiye sahiptir.

Eğitim, Stratejik Planlama ve Devlet Politikası
Planlama kavramı, bugünden gelecekte ne yapılacağını veya yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’deki planlama çalışmalarının daha çok kısa ve orta vadeli hedefler çerçevesinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu açılardan değerlendirildiğinde, Türkiye’deki eğitim planlaması çalışmalarının çoğunun kısa vadeli dönemi kapsadığı gözlenmekte olup, uzun vadeli stratejik düşünmeden yoksun olduğu söylenebilmektedir. Yirminci yüzyılı bazı değişimlerle tamamlayan insanoğlunu, bu yüzyılda çok daha büyük değişim ve dönüşümlerin beklediği bilinmektedir. Bir yazarın ifadesine göre “Son otuz yıldaki tecrübelerden çıkarılan ders, hiç kimsenin geleceğe otomatik pilota bağlanmış gibi, programlanmış bir şekilde gidemeyeceğini göstermektedir.” fikri, bunu daha açık bir şekilde kanıtlamaktadır. Eğer gelecek bugünün doğrusal bir uzantısı olmayacaksa, yarını görebilmek ve daha iyi bir yaşam planlayabilmek için, bu değişim sürecinde ortaya çıkan değerleri iyi anlayıp, gelecek için alınacak önlemleri bu değerler çerçevesinde gözden geçirmek gerekli hâle gelmektedir.
Stratejik yönetim, bir örgütün stratejik pozisyonunun, gelecek için stratejik seçimlerinin ve faaliyetlerindeki stratejik dönüşlerin anlaşılmasını içermektedir. Örgütlerin stratejik pozisyonlarını, çevre, stratejik yetenekler, beklenti ve amaçlar belirlemektedir. Stratejik yönetim, işletme sektöründe ortaya çıkan ve bir kavram olmasına rağmen, eğitim kurumlarında da uygulanabilmektedir. Stratejik yönetimin amacı rasyonelleştirme ilkesi olarak düşünüldüğünde, örgütlerin gelecekteki performanslarının artırılması, kârlılık ve verimliliğin yükseltilmesi olarak açıklanabilir. Stratejik yönetimin evrelerini; “i) stratejik planlama, ii) politika oluşturma, iii) uygulama, karşılaştırma ve kontrol” oluşturmaktadır. Bu evrelerden biri olan stratejik planlama örgütlerdeki stratejik yönetimin sadece bir bölümüdür ve örgütün temel amacını gerçekleştirilmesine yön veren bir süreci ifade etmektedir. Stratejik yönetim, örgütlerde bir süreç olarak ele alınmakta ve bu süreç uzun bir dönemi gerektirmektedir. Bununla birlikte stratejik planlama içerisinde de kısa dönemde gerçekleştirilmesi gereken amaçlar ve kısa döneme yönelik faaliyetlerde yer almaktadır. Bu açıklamalardan sonra stratejik planlamanın, stratejik yönetim sürecinin unsurlarından biri olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Stratejik planlama aynı zamanda, okullarda amaçlı ve doğru bir şekilde kullanıldığı zaman güçlü bir araç olabilmektedir. Buna ilave olarak bir örgüt olarak okulun güçlü ve zayıf yanlarını dikkate alması sebebiyle okul yöneticilerinin örgütsel amaçları ifade etmesinde önemli bir görevi yerine getirmektedir.
Stratejik planlama değişme ve gelişme süreçleriyle karşı karşıya kalan örgütler için vazgeçilmez bir gereklilik hâlini almıştır. Bu değişme ve gelişme sürecini hızlandıran faktörlerin başında küreselleşme olgusu gelmektedir. Küreselleşme, yeni olan her şey demektir. Küreselleşmeye bağlı olarak örgütsel ölçekler değişmekte ve örgütlerde daha karmaşık yapı ve faaliyet sistemlerine doğru bir değişim yaşanmaktadır. Bu gelişmeler sonucunda, örgütlerin başarılı olabilmeleri için karşı karşıya gelecekleri fırsat ve tehditlere ilişkin önceden bilgi sahibi olmaları, tahminlerde bulunarak rasyonel stratejilerde bulunmaları ve bu stratejileri etkin bir şekilde uygulamaları gerekmektedir. Bu sebeplerden dolayı küresel ölçekte stratejik yönetimin önemi her geçen gün giderek artmaktadır.
Örgütlerin içinde bulundukları çevrenin değişkenlik ve belirsizlik göstermesi, örgütlerin bu çevreye çok hızlı bir şekilde uyarlanabilme gereklilikleri göz önüne alındığında, örgütlerin geleceğe ilişkin olarak uyarlanabilir, dönüştürülebilir ve yenilenebilir yönetim tarzlarını benimsemeleri gerekmektedir. Bu açılardan ele aldığımız stratejik yönetimde geleceği karşılamak yerine, onu öngörülen biçimde şekillendirmek ve kendi geleceğine sahip olabilmek örgütlerin hedefi olmaktadır. Günümüzde de her türlü örgütün başarılı olabilmesi, stratejik anlamda yönetim felsefesine sahip olmasıyla mümkün olabilmektedir. Son yıllarda giderek önem kazanan stratejik yönetim ve planlama, yalnızca örgütlerin önemsediği konular olmaktan çıkmış, etki alanlarını devlet kurumlarına kadar genişletmiştir. Günümüzde birçok kamu kurumu tarafından stratejik planlar yapılmakta ve bunlara uygun davranış şekilleri geliştirilmektedir. Bu kapsamda stratejik planlama sürecinde atılan adımlara 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu örnek verebiliriz. Kamu Yönetimi Reformu kapsamında alınan Yüksek Planlama Kurulu kararlarında ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda, kamu kuruluşlarının stratejik plan hazırlamaları öngörülmektedir. İlgili Kanun’un dokuzuncu maddesine göre: “Kamu idareleri, kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonları oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar.” ifadesi yer almaktadır. Bu doğrultuda da Millî Eğitim Bakanlığı da stratejik planlar hazırlamakta ve bunların izleme ve değerlendirmelerini yapmaya çalışmaktadır. Şu anda Bakanlığın 2015-2019 Stratejik Planı yürürlükte olup, bu plana göre kararlar alınmaya çalışılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı, yasal düzenlemeler ve üst politika belgeleri ışığında hazırlanmıştır. Plan çalışmaları kapsamında, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı birimleri ve ilgili paydaşların katılımıyla eğitim ve öğretim sistemine ilişkin sorun ve gelişim alanları belirlenmiştir. Belirlenen sorun ve gelişim alanlarına istinaden stratejik plan temel mimarisi oluşturulmuştur. Bu mimari doğrultusunda “Eğitim ve Öğretime Erişim”, “Eğitim ve Öğretimde Kalite” ile “Kurumsal Kapasite” olmak üzere üç ana tema ortaya çıkmıştır. Bu temalar altında beş yıllık stratejik amaçlar ve hedefler ile bu amaç ve hedefleri gerçekleştirecek stratejiler belirlenmiştir. Ancak yapılan stratejik planların uygulama yönü ve planda yer alan kavramların etkililiği tartışmalara yol açmaktadır. Çünkü yapılan stratejik planların uygulama dönemi sona erdiğinde yapılan veya yapılamayan faaliyetlerin, stratejik amaç ve hedeflere ilişkin bir durum değerlendirmesinin yapılması, sonraki stratejik planlara rehberlik etmesi gerekmektedir. Bu nedenle stratejik plan dönemlerinin sona ermesinin ardından daha etkili bir planlama yapılması oldukça önem arz etmektedir.

Sonuç
Türkiye, hızla gelişen ve kendine muasır medeniyetler seviyesinin üzerini vizyon edinen bir ülkedir. Böyle bir ülkenin gelişmesi ve kalkınması, hiç şüphesiz güçlü ve etkili bir eğitim sistemine bağlıdır. Dünyadaki gelişmeler, bilimsel bilgi birikimi ve teknolojik yenilikler elbette takip edilmeli ve kendi kültürümüze uyarlanarak sentezlenmelidir. Bu sentez, millî bir eğitim sisteminin kendine özgü dinamiklerinin, kültürel kodlarının ve toplumsal değişkenlerinin dikkate alınarak yapılacak özgün reformlarla mümkün olabilir. Ancak tarihsel süreç içinde eğitim sistemimiz bazı dönemlerde yoğun biçimde yabancı uygulama ve modellerin etkisinde kalmış, belirli bir kültürel duyarlılık ve özgünlük oluşturulmadan özellikle Batılı toplumlardan bazı model ve uygulamalar kopya edilerek sonuç beklenmiştir. Yabancı modeller ya da başkalarının etkin uygulamaları nerede olursa olsun bunların incelenmesi, araştırılması ve tartışılması bilimsel bir anlayıştır. Ancak, bu uygulamaların millî bir duyarlılık içerisinde kendi kültürümüzle sentezlenerek modellenmesi ve hatta özgün, telif modellerin üretilmesi gerekmektedir. Bu durum asla tepkisel ya da savunmacı bir anlayışın hâkim olması, dışa ve gelişmelere kapanma demek değildir. Bilimin ve insanlığın birikiminden şuurlu ve millî bir hassasiyetle fayda sağlamaktır.
Gelecekte, kalkınma yolunu inşa edecek olan bilgi ekonomisinin itici gücüne uyum sağlayabilmek ve katkıda bulunabilmek için eğitim sisteminin, tüm bileşenleri ile bir bütün olarak yeniden yapılandırılması, kalitesinin artırılması, rekabet edebilir bir düzeye getirilmesi ve herkesin ulaşılabilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini ölçen daha yeni çalışmalar; ortalama eğitim süresi ve okullaşma oranları gibi nicel ölçümlerin yerine kaliteyle ilgili ölçümlere yer vermekte ve bunun önemine değinmektedir. Türkiye’de eğitim politikalarının ve politikalara kaynaklık eden eğitim felsefelerinin yeniden ele alınıp gözden geçirilmesi gerekmekte, çağa uygun ve mevcut sorunlara çözüm üretecek nitelikte ve uygulamada değer içeren politikalar ve felsefeler benimsenmelidir. Eğitim politikaları mevcut reformların sonuçlarını tam olarak yakalayabilmek için uzun vadeli bir perspektife ihtiyaç duymaktadır.
Gelecek için üretilecek politikaların siyasi ideolojik yapı taşımasının yerine, değişen koşulları da dikkate alan bilimsel ve pedagojik bir yapılanma sayesinde üretilmesi daha verimli olacaktır. Türkiye’de yapılan gelecek perspektifli çalışma ve raporlar incelendiğinde genelde kısa vadeli çıkarımlarda bulundukları görülmektedir. Ancak eğitim gibi bir konunun artımsal ilerleyeceği göz önünde tutulduğunda daha uzun vadeli çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de durağanlaşacak ve gerileme seviyesine düşecek olan nüfus yapısı düşünüldüğünde artık fiziki kapasitenin artırılması akılcı bir çözüm olmayacaktır. Kaliteli eğitimin göstergeleri, öğrencilerin kaliteli eğitimden ne oranda faydalandığı ve bunların nasıl ölçülebileceği merak edilen konu ve sorunlar arasındadır. Bu açılardan değerlendirildiğinde ulusal ve uluslararası düzeyde alınan eğitim politikaları ülkeler için büyük önem taşımaktadır. Söz konusu politikaların, niteliği artırmaya dönük olması ve eğitim sistemlerinin gelişmesinde etkili olması beklenmektedir.
Türkiye’de çocuklar “Niçin eğitilecek?”, “Devletin izleyeceği eğitim politikası gelecekte eğitimi ve eğitimden faydalananları nasıl etkileyecek?”, “Bu etki ne kadar sürecek?” gibi sorulara cevap verebilmek etkili bir planlamayı, planlama neticesinde ortaya atılacak politikaları ve politika yapıcıların yeterliliğiyle sınırlı olacaktır. Dünya ve Türkiye’deki çalışmalara bakıldığında yapılan araştırma ve hazırlanan raporların; mevcut durumu betimleme, kısa vadeli eğilimler, bölgesel veya küresel düzeyde yapılan genel değerlendirmeler olduğu görülmektedir. Özellikle Türkiye’de yapılan araştırma ve raporlar incelendiğinde, eğitim politikalarının bireysel ve toplumsal düzeydeki etkilerine ilişkin daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Ulusal ve uluslararası belgelerde eğitime yönelik alınan kararlar ve bunlara yönelik politikaların gerçekleşebilmesi ve Türkiye özelinde gerekli politikaların belirlenmesi ve hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de eğitim adına yapılan serbest kıyafet, 4+4+4 düzenlemesi, okula başlama yaşı ve sonrasında yapılan düzenlemeler, ortaöğretimdeki yapılanmalar, FATİH Projesi, öğretmenlik formasyonu, sınav sistemi, öğretmen atamaları veya mesleki eğitim gibi uygulamaların, dayandığı eğitim politikalarının toplumsal düzeyde daha açık bir biçimde dile getirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan geleceğe yönelik öngörüleri barındıran çalışma ve uzun süreli planlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye, kendine has özelliklerini ve koşullarını dikkate alarak özgün bir eğitim politikası tasarlamalıdır. Ancak, uygulanan eğitim politikalarının işlevselliğine ilişkin etkin bir yapı bulunmamaktadır. Yapılanlar daha çok plandan öteye geçememekte ve uygulama boyutu genelde gözden kaçırılmakta veya ihmal edilmektedir. Sistemi tümden değiştirmek yerine öncelikli alanların belirlenmesi ve bu yönde politikaların geliştirilmesi gereklidir. Eğitim sistemi için ortaya atılan projelerin, politika alternatiflerinin büyük bir çoğunluğunun gerçekleştirilmesi yönünde daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Oluşturulan politikalar daha sonucunu göremeden gündemden çıkmakta ve yerini yeni politikalara bırakmaktadır. Sonuç olarak, eğitimde değişim uzun erimli bir olgu olduğundan eğitim politikalarının bu gerçeklik göz önünde bulundurularak tasarlanması, uygulanması ve sonuçlarının doğru analiz edilerek gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır. Eğitimin bir parti yada hükümet politikası olarak değil, uzun erimli devlet politikası olarak düzenlenmesinin ne kadar önemli olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Türk milleti ancak bu yolla muasır medeniyet seviyesini yakalayabilir.


Kaynaklar
Akgemci, T. (2008). Stratejik Yönetim, 2. Baskı,  Ankara: Gazi Kitabevi Yay.
Akyüz, Y. (2011). Osmanlı Döneminden Cumhuriyete Geçilirken Eğitim-Öğretim Alanında Yaşanan Dönüşümler. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi, 1(2), 9-22.
Binbaşıoğlu, C. (1995). Türkiye'de Eğitim Bilimleri tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yay.
Çalık, T. ve Sezgin, F. (2018). Türk Eğitim Sisteminin Millîleşme Sürecine İlişkin Bir Değerlendirme.
ERG, (2010). Eğitim İzleme Raporu 2009. İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi Yay.
Hoşgör, Ş. ve Tansel, A. (2010). 2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim, İşgücü, Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sistemlerine Yansımalar. İstanbul: TÜSİAD Yayınları, Yayın No. TÜSİAD-T/2010/11/505.
Kavak, Y. (2010). 2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim Sistemine Bakış. İstanbul: TÜSİAD Yayınları, Yayın No. TÜSİAD-T/2010/11/506.
Koşar, S. (2013). Eğitim politikaları. İçinde S. Özdemir (ed.), Eğitim Yönetiminde Kuram ve Uygulama (ss. 263-287). Ankara: Pegem Akademi Yay.
Mardin, Ş. (2002). Türk Modernleşmesi. İstanbul: İletişim Yay.
Millî Eğitim Bakanlığı (2015). T. C. Millî Eğitim Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı. Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Yay.
Ortaylı,İ. (2008). Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi. Ankara: Cedit Yay.
Özdemir, S. (2013). Eğitimde Örgütsel Yenileşme (Geliştirilmiş 7. Baskı). Ankara: Pegem Akademi Yay.