VATAN SEVGİSİ, EZO GELİN VE SURİYE TÜKLÜĞÜ
Özen TOPÇU
Türk kültür ve edebiyat tarihimizde “vatan”, “vatan sevgisi” kavramlarının geçtiği her yerde hemen Namık Kemal’i hatırlarız.[1]Onun “vatan şairi” olarak anılması, “Vatan yahut Silistre” piyesinin 1873’te,Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynatılmasıyla başlar.[2]Oyunun dört perdesi, 1854 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (Kırım Harbi) Ruslara karşı Silistre Türk kalesinin savunulmasında bir menkıbeyi işler. Piyes, vatan aşkıyla yanıp tutuşan cümlelerle ve vatanlarını sevmeleri ve onu düşmana karşı korumaları için izleyenlere heyecan verici çağrılarla doludur.[3]
Namık Kemal “vatan”ı şöyle tanımlıyor:
“Bebek beşiğini, çocuklar oyun alanını, evlat atasını hangi duygularla severse, insan da vatanını aynı duygularla sever… İnsan vatanını sever; çünkü Allah’ın en yüce lütfu olan hayat, vatanın havasını solumakla başlar. İnsan vatanını sever, çünkü onun maddi varlığı vatanının bir parçasıdır. Vatan fikri; millet, hürriyet,kardeşlik, ecdada hürmet, aileye sevgi gibi birçok yüce duygunun bir araya gelmesiyle vücut bulmuş, mukaddes bir düşüncedir.”[4]
Bu güzel tanımdan sonra,Atatürk’ün “vatan” hakkında söylediklerinden bir örnek verelim: Atatürk,Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için samsun’a çıktığının ikinci günü, 20 Mayıs1919’da sahilden 5-6 km geride yer alan Badırlı (şimdiki adı Ataköy) köyüne gelir. Burada, M. Kemal Paşa’yı karşılayan köy ileri gelenlerinin, “Paşam, Rum çeteler köyümüzü yakacaklar. Görüyorsunuz, karşı köyü yaktılar. Bize 8-10 jandarma verseniz köyümüzü koruyabiliriz.” şeklindeki sözleri üzerine M. Kemal Paşa’nın gözleri alevlenir ve şöyle der:
“Mesele, köyleri değil, vatanı koruma meselesidir. Anam var demeyeceksin, karım var demeyeceksin, çocuğum var demeyeceksin vatanın imdadına koşacaksın. Çünkü vatan elden giderse, bunların hepsini kaybedersin.”
Badırlı köylüleri, bu konuşma sonrasını şöyle anlatıyor:
“O günden sonra bize bir güç geldi. Korkuyu yendik, devriyeler kurduk, köyümüzü koruduk. Rum eşkıyaya köyümüze ayak bastırmadık.”[5]
Vatan borcunu ödemek üzere asker ocağına gelen Mehmetçiklere yürüyüş kolunda; “Her şey vatan için!”, “Vatan sanacanım feda!” haykırışlarıyla tempo tuttururuz. Marşlarımızda; “Vatan bizimcanımız, feda olsun canımız.” deriz. Bir milletin vatanında hür ve özgür yaşaması, o vatanı canı gibi sevmesine bağlıdır. Mithat Cemal (Kuntay) bu konuda yerden göğe kadar haklıdır: “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!”[6]
Vatanla ilgili olarak giriş niteliğindeki bu sözlerden sonra, bize vatanın değerini, vatan hasretinin ne olduğunu kahredici bir hayat hikâyesi çerçevesinde hatırlatarak belleklerimize kazıyan Ezo Gelin’den söz edelim. Ezo Gelin; Gaziantep ili, Oğuzeli ilçesi,Dokuzyol (Uruş) köyünde doğmuştur. Asıl adı “Zöhre” olup, çocukluğundan itibaren Ezo olarak anılmıştır. Babası Emir Dede, Beydilli boyunun Bozgeyikli oymağındandır.[7]24 Oğuz boyundan biri olan “Beydilli”; Oğuzların Bozoklar kolundan,Yıldızhan’ın 3. oğlunun temsil ettiği boydur. Gaziantep’in Nizip, Oğuzeli ve Kilis’in bazı köylerini de sınırları içerisine alan bölgeye Barak Obası denilmektedir.
Güzelliği ile dillere destan olan Ezo Gelin’in kaderi, güzelliğinin aksine bir çizgi takip edecektir. Ezo Gelin,aynı köyden Şido Hanifi olarak tanınan Hanifi (Açıkgöz) ile 1935 yılında, 21yaşındayken evlenir. Bu evlilik, yörenin örf ve âdetinde “berdel” (kız takası)olarak bilinen ve bir adı da “değişik” olan usulle yapılır. Yani; Şido Hanifide kendi kız kardeşini Ezo Gelin’in ağabeyi Zeynel’e verir. Ezo Gelin, Şido Hanifiile çok mutlu bir hayat sürerken, ağabeyi Zeynel eşiyle geçinemez ve boşanır.Berdel evliliği iki ayaklı makas gibidir. Ayağın biri sekteye uğrarsa, töre gereği diğeri de kırılacaktır. Tam 17 aylık evliyken, bu âdet doğrultusunda Ezo Gelin de eşinden ayrılmak zorunda kalır. Bu süre içerisinde çocukları olmamıştır.[8]
Bu boşanma olayı Ezo Gelin’i oldukça üzecektir. Güzelliği dilden dile dolaştığı için çevre köylerden sırf onu görmek için gelenler olur. Ezo Gelin bunlardan oldukça rahatsızdır. Birçok kişi kendisiyle evlenmek ister, ancak o bu teklifleri geri çevirir. Tam altıyıl baba ocağında dul olarak yaşadıktan sonra, çevresinin baskısıyla Suriye’de bulunan teyze oğlu Abuzer Memey ile evlenmeye razı olur. Abuzer oldukça fakirdir, düğün yapılmadan Ezo Gelin alınacaktır. Ezo Gelin Türkiye’den Suriye’ye giderken tüm çeyizini, eşya ve servetini bir çuvala koymuştur. Evet,Ezo Gelin sırtında bir çuvalla Suriye sınırını geçer. Bu çuvalda ne vardersiniz? İnanın, bu satırları yazarken burnum tıkanıyor, gözlerim yaşarıyor.Ezo Gelin’in omzundaki çuvalda, köy meydanından doldurduğu vatan toprağı vardır. Bu vatan toprağını, “vatan aklına geldiğinde hasret gidermek için koklamak, ecel geldiğinde ise mezarına döktürmek üzere” götürür.[9]Halep’in Bozhöyük köyüne gelin giden Ezo, önceki mutluluğu bulamaz. İkinci eşinden Celile adını verdikleri bir kızı olur.[10]Ezo Gelin 1950’lerin başlarına kadar zaman zaman Türkiye’ye gidip gelir.Vatanıyla, akraba ve arkadaşlarıyla hasret giderir. Her gelişinde bir çuval dibinde bir miktar “vatan toprağı” götürmeyi de ihmal etmez. Ne var ki, sınırboylarına döşenen mayınlar Ezo Gelin’in âdeta Türkiye ile bağını koparır. Vatan hasretine bir de yokluk ve yoksulluk eklenince, Ezo Gelin’i o yılların amansız hastalığı olan verem âdeta eritir ve 18 Mart 1956’da –henüz 50’sini göremeden 47 yaşında – bu dünyadan koparır. Mezar taşına, “Bahtı kara Ezo Gelin burada yatıyor; Türkiye’ye doymadan gurbet ellerde veremden öldü.” diye yazılmasını vasiyet etmesine rağmen mezar taşına şunlar yazılmıştır:
“Fatiha
Emir Dede kızı Ezo Gelin
Doğumu: Türkiye’nin Gaziantep Vilayeti’nin Oğuzeli Kazası’nın Uruş Köyü, 1909.
Ölümü: Suriye’nin HalepVilayeti’nin Caraplus Kazası’nın Lüle Köyü, 18 Mart 1956.”[11]
Ezo Gelin’in cenazesi, vasiyeti doğrultusunda Bozhöyük’ün Türkiye’ye bakan yüksek bir yamacına gömülür.Sağlığında hasret kaldığı ülkesini tam 45 yıl bu tepeden seyreder.[12]Ezo Gelin’in vatan hasretini biraz olsun dindirmek amacıyla Suriye’deki mezarı Türk yetkililerin girişimiyle 23 Eylül 1999 tarihinde doğup büyüdüğü Dokuzyol(Uruş) köyüne getirilir ve törenle defnedilir. Ezo Gelin artık vatanına kavuşmuştur. Köye, “Ezo Gelin Barak Kültür Merkezi” adıyla bir de külliye yapılarak hizmete açılmıştır.[13]
Ezo Gelin’in gerek Türkiye’de gerekse Suriye’de geçirdiği çetin ve hüzünlü hayatı, ölümünden sonra halkarasında değişik anlatılara konu edilmiştir. Ezo Gelin’in efsanevi hayatı hakkında türküler yakılmış, hayatının bazı kesimleri muhtelif gösterim sanatlarında işlenmiştir. Dönemin ünlü sanatçılarından başlayarak günümüze kadar birçok sanatçı Ezo Gelin ismiyle yakılan türküleri hem mahallî ölçekte hem yurt genelinde seslendirmişlerdir. Ezo Gelin adına yakılan türkülerden kaynaklanan efsanevi hayat hikâyesi önce tiyatro, sonra sinema, en sonra da televizyonda işlenmiştir.
Ezo Gelin, güzelliğiyle dillere destan bir Türkmen kızıdır. Hayatı; acı, üzüntü ve hasretin tetiklediği bir hastalıkla son bulmuş ve genç yaşta dünyadan göçüp gitmiştir. Ancak ondan geriye, adını ölümsüz kılacak bazı yadigârlar kalmıştır. Bu yadigârların başında onun ardından yakılan türküler, hayatının konu edildiği filmler ve oyunlar ile Ezo Gelin adını taşıyan çorba gelmektedir.[14]Ezo Gelin Çorbası, onun Halep Hastanesinde yatarken, yakınlara tarifi üzerine yaptırdığı çorba olduğu söylenir.[15]
Ezo Gelin adına Gaziantep, Urfave Malatyalı ozanlar tarafından 15 kadar türkü yazılıp, bestelenmiştir.[16]Bunlara bir örnek olarak, Gaziantepli halk Ozanı Cemil Cahit Güzelbey’in güftesi aşağıya alınmıştır.
Ezo gelin benim olsan vermem seni feleğe
Güzel yosmam başın için salma beni dileğe
Anası huridir de kendi benzer demeleğe
Nenneyle ah bahtı karam nenneyle
Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle
Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel.
Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına
Güneş vursun da kemerinin kaşına kaşına
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına
Nenneyle ah bahtı karam nenneyle
Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle
Gel bahtı karam gel, sıladan ayrı yazılım gel.[17]
Ezo Gelin’in doğup büyüdüğü köyüne, hasret kaldığı vatan toprağına taşınan mezarının başında, onun hayat öyküsünü anlatan büyükçe bir kitabe vardır. “Vatan sevgisi imandandır. Bütün aşkların amacı aşkı hakikiye ulaşmaktır.” sözüyle başlayan kitabe, 30 satır hâlinde devam eder. Bunları düzyazı olarak yazalım: “EZO GELİN, Zöhre Bozgeyik. Ezo Gelin adıyla meşhur Zöhre Bozgeyik, 1909 yılında Oğuzeli ilçesi, Uruş(Dokuzyol) köyünde doğmuştur. 1930 yılında değişik usulüyle Şido Hanefi(Açıkgöz) ile evlenen Ezo Gelin’in bu evliliği çeşitli nedenlerle fazla uzun sürmez. 1,5 yıl sonra Şido Hanefi’den ayrılan Ezo Gelin, 6 yıl dul kaldıktansonra1936 yılında Suriye’nin Kozbaşi köyünde yaşayan teyzesinin oğlu Abuzer Memey ile evlenir. Bu evlilikten 3 çocuğu olan Ezo Gelin’in sadece kızı Celile yaşamaktadır. 1956 yılında vatan hasretiyle verem olan Ezo Gelin, vefat edince,imkân olursa Türkiye’yi gören Bozhöyük Tepesi’ne gömülmeyi vasiyet eder ve gömülür. 1997 yılında Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız, Gaziantep Valisi Muammer Güler’in talimatıyla, yine Dokuzyol köyünden olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın teşvikleriyle, mezarın nakli için Suriye makamlarına defalarca hudut makamı olarak başvurur. İki yıl süren çalışma ve temaslar sonucu, Ezo Gelin’in naaşı Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız başkanlığında bir heyet tarafından23 Eylül 1999 tarihinde Dokuzyol’a getirildi. Vatan sevgisinin, kardeşliğin,misafirperverliğin, Türk kültürünün temsilcisi Ezo Gelin’in mezarı1999’da yeniden düzenlendi. Allah rahmet etsin.”
Bizlere, vatan sevgisini, vatan hasretinin ne olduğunu ruhumuzda derin izler bırakarak yeniden hatırlatan Ezo Gelin’i saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun!
FOTOĞRAFLAR
RESİM-1: Ezo Gelin adıyla çekilen çok sayıdaki filmden birinin afişi... Yönetmeni Orhan Elmas, yapımcısının Memduh Ünolduğu bu film 1868 yılında çekilmiştir.
RESİM-2: Ezo Gelin’in 1999’da Türkiye’ye getirilen mezarı ve kitabesi
RESİM-3: Ezo Gelin’i ziyaret edenler
RESİM-4: Ezo Gelin’in hayattaki tekevladı 71 yaşındaki Celile Bozgeyik annesinin mezarının başında. Beraberinde,6’sı kız 9 çocuğu, damatları ve torunlarıyla birlikte Suriye’deki iç savaştan kaçarak Ağustos 2013’te Türkiye’ye sığınan Celile Bozgeyik, “Biz Türk’üz,Suriye’de bile Türkçe konuşuyoruz” diyerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilme isteğini dile getirmiştir. (Hürriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2013)
[1] İsmail Acar, “Namık Kemal ve KültürümüzdeVatan Kavramı” www.gencbayrak.com.tr/namik-kemal
[2] Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, I. Cilt, Türk Edebiyat Vakfı Yayınları, 1. Cilt,İst., 1997, s. 68.
[3] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev.: Prof. Dr. Metin Kıratlı, TTKYayınları, 2. Baskı, Ank., 1984, s. 157.
[4] Ahmet Sevgi, “Edebiyatımızda Vatan ve NamıkKemal’in Vatan Sevgisi”, YeniçağGazetesi, 6 Aralık 2008, Cumartesi.
[5] Özen Topçu, Atatürk ve Samsun, Samsun Fuar Birliği Yayını, Erol Ofset, Samsun2005, s. 86.
[6] Remzi Oğuz Arık, Coğrafyadan Vatana, Devlet Kitapları, ME Basımevi, İst., 1969, s.18.
[7] Metin Özarslan: “Gerçekten Efsaneye BirHayat: Ezo Gelin”; Milli Folklor Dergisi,Yıl: 25, Sayı: 95, Ank., 2002, s. 162.
[8] Gaziantepİl Yıllığı 2002, s. 156, 157.
[9] Yaşar Duru, “Barak Kültürü ve Ezo GelinÖyküsü”, GAP Çerçevesinde Halk KültürüSempozyumu Bildirileri (12-13 Ekim 2001, Gaziantep), Kültür Bakanlığı HalkKültürünü Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Ank., 2002, s. 59.Hasan Mahir, “Ezo Gelin: Bir Hüzün Hikayesi”,www.geziantep.com/ezo-gelin-bir-huzun-hikayesi.
[10] Gaziantepİl Yıllığı 2002, s. 157.
[12]https://www.kulturportali,gov.tr/türkiye/gaziantep/kulturatlasi/ezo-gelin-hikâyesi
[13] Özarslan, agm., s. 163. Gaziantep İlYıllığı 2002, s. 157.
[14] Özarslan; agm., s. 162.
[15] https://www.youtube.com
[16]https://www.turkuler.com/sozler/turku_ezo_gelin.html.
[17]https://www.turkudostlari.net/soz.asp?Turku=1357.