MALAZGİRT ZAFERİ VE ALP ARSLAN
Özen TOPÇU
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma;
Yeni bir şevk ile gürledi gökler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!
Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU
Giriş: Zaferler AyıAğustos
Türk tarihinin zafer ayı, ağustos ayıdır. Şan ve şeref sayfalarıyla dolu tarihimizde, en parlak zaferler ekseriyetle ağustos ayında kazanılmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır:[1]
Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos 1071)
Otlukbeli Zaferi (11 Ağustos 1473)
Navarin Zaferi (12 Ağustos 1499)
Çaldıran Zaferi (23 Ağustos 1514)
Mercidabık Meydan Savaşı (24 Ağustos 1516)
Belgrad’ın Fethi (29 Ağustos 1521)
Mohaç Zaferi (29 Ağustos 1526)
Kıbrıs’ın Zabtı (1 Ağustos 1571)
Sengator Savaşı (1 Ağustos 1664)
Salankemen Meydan Savaşı (19 Ağustos 1691)
Petervaradin Savaşı (5 Ağustos 1716)
Anafartalar Zaferi (8/9 Ağustos 1915)
2.Anafartalar Zaferi (21 Ağustos 1915)
Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos 1921)
BüyükZafer (Başkomutan Meydan Muh.) (30 Ağustos 1922)
Ağustosayı zaferlerimizden Malazgirt Meydan Savaşı, Türk tarihinin en önemli olaylarından biridir. Türklerin ikinci anayurdu olan Anadolu’nun fethini,Osmanlı Devleti’nin kurulmasını sağlamıştır. Türkleri Yakın Doğu’ya hâkim kılmış, Haçlı Seferlerinin başlıca sebebi olmuştur. Bu savaş, Türkleri Asya’nın öbür ucuna getirmiş, Avrupa’nın yanı başında yaşayan bir millet yapmıştır.[2]
Türkiye devletinin kuruluş tarihini 1071 olarak kabul eden değerli hocamız Prof. Dr.Faruk K. Timurtaş bu konuda şu değerlendirmeyi yapar:
“Bilindiği üzere Büyük Selçuklu İmparatorluğu Oğuz Türkleri tarafından 1040 yılında Dandanakan Savaşı’ndan sonra Horasan’da kurulmuştur. Anadolu’nun fethi ve yeni vatan hâline getirilmesi ise 1071’de Alp Arslan’ın Malazgirt’te Bizans Hükümdarı Diyojen’e karşı büyük bir zafer kazanmasıyla mümkün olmuştur. Böylece Türkiye Devleti 26 Ağustos 1071’de kurulmuş olmaktadır.” [3]Ne mesut bir tesadüftür ki, dünya tarihi, Anadolu’nun fethedildiği, Türkiye Devleti’nin kurulduğu 26 Ağustos’ta düşmanlarını hüsrana uğratan harekete şahit oldu. Bu sefer Alp Arslan’ın başbuğluk makamını onun torunu Atatürk alıyordu.İşte Türk milletinin iki büyük zaferi: 26 Ağustos 1071 Malazgirt, 26 Ağustos1922 Dumlupınar.[4]
Sultan Alp Arslan
Bizlere,şanlı bir zafer sonrası Anadolu’nun tapusunu kazandıran eşsiz komutan AlpArslan’ı kısaca tanıyalım: Bilindiği gibi, Selçuklular, Oğuz Türklerinin Üçoklar kolunun Kınık boyundandır. Kınık boyu Oğuzları, onuncu asırda Seyhun Nehri civarında yaşıyorlardı. Dukak adlı bir boy beyleri vardı. Sü-başı(başkomutan) ve Kınık boyu beyi Dukak Bey, 903 yılında öldürülünce yerine oğlu Selçuk Bey geçti. Selçuklu Devleti’ne adını verecek olan Selçuk Bey’in Oğuz Yabgusu ile arası açılınca, Kınıklar Oğuz kütlesinden ayrılarak 960 yıllarında bir sınır şehri olan Cent şehrine gelirler. Selçuk Bey Buhara ve Harzem gibi civar ülkelerden din adamı isteyerek kendisine bağlı Oğuzlarla birlikte Müslüman olur.[5]
Selçuk Bey’in bir gaza sırasında kuşattığı bir kaleden atılan okun, oğlu Mikail’i şehit ettiği biliyoruz. Oğlunun ölümüne çok üzülen Selçuk Bey, yetim kalan Tuğrul ve Çağrı adlı torunlarının yetişmesine büyük itina göstermiştir.[6]İşte, Sultan Alp Arslan bu Çağrı Bey’in oğlu olarak 1029 yılında dünyaya gelecektir.
Gazneli Sultan Mahmud’un 1030 yılında ölümü üzerine Selçuklular bu fırsatı değerlendirerek Gazneliler üzerine taarruza başladılar. Selçukluların başında Selçuk Bey’in torunu -Mikail’in oğulları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler bulunuyordu. Bu iki kardeş tıpkı Bilge Kağan ve Kül Tigin gibi idi ve Tuğrul Bey devletin başında, Çağrı Bey ordunun başında bulunuyordu.[7]Bu iki kardeş 1040 yılında Gaznelilerle giriştikleri Dandanakan Savaşı’nı kazanarak Selçuklu Devleti’ni kurdular. İlk Selçuklu sultanı olan Tuğrul Bey’in çocukları yoktu. Tuğrul Bey’in ölümünün ardından Sultan Alp Arslan, 27 Nisan 1064 günü 34,5 yaşında tahta çıktı.[8]
Alp Arslan’ın kısa süren saltanatı (1064-1072) Türk devlet nizamı ve cihan hȃkimiyeti mefkȗresininen parlak devirlerinden birini teşkil eder. Selçuklu İmparatorluğu, bu kısa müddet zarfında, ecdatları Selçuk’un yaşadığı Sır-derya (Seyhun) boylarından Akdeniz kıyılarına kadar uzanmıştır. Alp Arslan, yıldırım sürati ileTürkistan’ı, Hazar sahillerini ve Kafkasları fethedip bu bölgelerde hüküm süren birçok emir, melik, yabgu ve hükümdarları ile Karahanlı hakanlarını tabiiyetine aldıktan sonra, İslam’ın dâhilî düşmanı Fatimîlere ve haricî düşmanı Bizanslara karşı iki büyük sefere girişti.[9]
Sultan Alp Arslan, Malazgirt Zaferi üzerine namı Dȃrȃlar, İskenderler,Sezarlar, Halid ibni Velidler, Amr İbnu’l-Â’slar, Musa İbni Nusayrlar derecesine çıktı ve Japonya’dan İngiltere’ye kadar uzanan muazzam bir şöhret yaptı.[10]Batı Türklerinin atası kabul edilen Alparslan, Arap ve Bizans tarihçilerinin ittifakla belirttikleri ve kendisine verilen unvan, künye ve sıfatların de açıkça gösterdiği üzere çok cesur, yiğit (ebu şücȃ), kudret ve azamet sahibi(adudüddevle = devletin pazusu, koruyucusu) bir kişiliğe sahipti. Heybetinin yanında adaleti ile de ün yapmış (es-sultȃnü’l ȃdil),ağabeyi Kavurd’a ve Romanos Diogenes’e yaptığı muamelelerden anlaşıldığı gibi affedici ve müsamaha sahibi olduğunu defalarca ispatlamıştı. Çok dindardı ve dinî hükümlerin tam sadakatle uygulayıcısı olarak tanınıyordu. Onun bu cephesi,halk arasında velî derecesine yükseltilmesine ve şahsına pek çok kerametler isnat edilmesine sebep olmuştur.[11]
İslam dünyasına ve Osmanlı Devleti’ne model olmuş yüksek öğrenimkurumu olan Nizamiye Medreseleri Alp Arslan tarafından kurulmuştur.[12]Malazgirt Savaşı sırasında zamanın temel bilimleri olan hukuk, tıp, astronomive matematik gibi bilimlerde Selçuklular oldukça ileri seviyelerdeydi.Özellikle matematik biliminde Selçuklular Bizans’ın çok önündeydi. Askerlik bilimi ve sanatı açısından Türk askerleri Orta Çağ tarihçilerinin ve gözlemcilerinin âdeta gözdesi idi.[13]
Prof. Dr. Erol Güngör’ün dediği gibi, eğer Türk ve İslam tarihinin dokuz yüz yıllık kaderini çizen tek bir insan göstermek mümkün oldaydı, bu, hiç şüphesiz Alp Arslan olurdu.[14]
Malazgirt Meydan Muharebesi
Sultan Alp Arslan, yönetimde düzeni sağladıktan sonra,devletin fetih planlarına uygun olarak Sultan Tuğrul zamanında yapılan Anadolu seferlerini sürdürmek amacıyla, Şubat 1064’te, başkent Rey’den hareketle Azerbaycan’a geldi.[15]Buraları kendi yönetimine bağladıktan sonra, Bizans yönetimindeki Ani Kalesi üzerine yürüdü. Arpaçay üzerinde bulunan ve sağlam surlar, içi su dolu derin hendeklerle korunan ve kaynaklarda “Asla zapt edilemez.” biçiminde nitelenen Doğu Anadolu’nun bu en ünlü kalesini uyguladığı mahirane savaş taktiği sayesinde fethetmeyi başardı.[16]Ani Kalesi’nin alınması ve Doğu Anadolu’da bir kısım yerlerin fethedilmesi üzerine Abbasi Halifesi Sultan Alp Arslan’a “Fetihler Babası” (Ebü’l- feth)unvanını vermiştir.[17]
Anadolu’daki Selçuklu istila ve fetih hareketlerinin hızladevam ettiği sıralarda Bizans İmparatorluğu tahtına oturacak olan IV. Romanos Diogenes, gittikçe artan Türk fetihlerini durdurmak amacıyla çeşitli milletlerden meydana getirdiği bir orduyla Mart 1068’de Anadolu Selçuklu kuvvetlerine karşı harekete geçti. Bizans imparatoru Anadolu içlerinde iken Selçuklu akıncı beyleri özellikle de Afşin Bey büyük bir cüret ve olağanüstü bir cesaretle Bizans şehirlerini yağmalıyordu. Afşin Bey, tabiri caizse,İmparator Romanos Diogenes ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamıştır.İmparator, Selçukluların Anadolu’daki hareket üssü konumundaki Ahlat önlerine geldiğinde, Afşin Bey Orta Anadolu’nun merkezi konumundaki Konya’yı yakıp,yıkıp yağmalamış,[18]Kayseri yakınlarında iken Niksar’ı zapt etmiş, Toroslar’da iken ta Sakarya boylarına kadar ilerlemiştir.[19]Dolayısıyla, imparatorun 1068 ve 1069 yıllarında bizzat ordusunun başında,1070’de ise güvendiği komutanlarla Anadolu’ya yaptığı/yaptırdığı seferlerden bir sonuç alınamamıştır.
İmparator, bir türlü sona ermeyen Selçuklu akınlarına son vermek, doğrudan İran’a ulaşıp merkezlerini ele geçirerek Selçuklu problemini kökünden halletmek amacıyla, Ayasofya Kilisesi’nde düzenlenen büyük bir törenin ardından, 13 Mart 1071 günü ordusuyla yola çıktı. Bu, o zamana kadar bir savaşiçin toplanabilecek en büyük ordu idi.[20]Çeşitli kaynaklarda 600.000’e varan rakamlar verilmekle birlikte 200.000 kişi civarında olduğu tahmin edilen bu ordu, Bizanslılardan başka, Balkanlar’daki Peçenek, Uz, Kıpçak ve Hazar Türkleri ile Slav (Rus), Alman (Gotlar), Bulgar,Frank, Ermeni ve Gürcülerden oluşturulmuş ve en güçlü silahlarla donatılmıştı.[21]İmparatorun emel ve ümitleri oderece büyüktü ki, İslam dininin zuhurundan önceki Bizans eyaletlerini,Suriye’yi, Filistin’i, hatta Mısır’ı, hatta hiçbir zaman Bizans’ın olmamış olan Irak ile İran’ı almayı tasarlıyordu. Bu ülkelere şimdiden Bizanslı genel valiler tayin etmeye başlamıştı.[22]
Bu sıralarda Selçuklu Türkleri, Kahire’yi merkez edinen Arap ve Şii Fatimî İmparatorluğu’nun da amansız düşmanı durumundaydı. Sultan Alp Arslan, Mısır’asefer için hazırlık yaptığı Halep’te olduğu hatta yola çıktığı bir sırada Romanos Diogenes’in büyük bir orduyla Anadolu’da ilerlediği haberini alır. Bunun üzerine Selçuklu sultanı, imparator’u karşılamak üzere Doğu Anadolu’ya yönelir.[23]
Sünnî Abbasi halifesini tutmakla Fatimîleri çok kızdıran Selçuklular, Kuzey Irak veSuriye’deki Arap devletçiklerini hâkimiyetleri altına almışlar, Hicaz’da da eskisi gibi Abbasi halifesi adına hutbe okutmaya muvaffak olmuşlardı. Mekke ve Medine’de Fatimî nüfuzunun son bulması, Kahire’ye indirilmiş çok büyük darbe idi. Bu suretle bir müddet için Fatimîleri sindiren Sultan Alp Arslan, ani bir taarruzla Bizans’ın Doğu Anadolu’daki kalesi Malazgirt’i ele geçirdi. Bundan sonra Halep’e gelen Türk hakanı, bu şehirde Bizans elçilerini kabul etti. Bu sıralarda Afşin Bey, Bizans’ın Anadolu’daki belli başlı askerî üslerinin ve levazım depolarının tahrip edildiğini, esas Bizans ordusu üzerinde bir zafer kazanmak mümkün olabildiği takdirde Anadolu’nun Türklere karşı koyamayacağını bildiren raporunu Sultan Alp Arslan’a yolladı.
Alp Arslan’ın beraberinde Gevherȃyin, Afşin, SavTekin, Ay Tekin ve Sunduk gibi Anadolu’yu ve Bizanslıları iyi tanıyan,tecrübeli akıncı beyleriyle; Artuk, Tutak, Danişmend, Saltuk, Mengücek, Çavlı,Çavuldur ve Porsuk gibi Selçuklu Devleti’nin birbirinden değerli emirleri bulunuyordu.[24]Alp Arslan öncü savaşlarından bir süre sonra Ahlat’tan ayrılarak Ahlat-Malazgirt arasındaki Rahve Ovası’nda karargȃhını kurdu ve bir kısım askerlerini tepelere yerleştirip ovayı kontrolü altına aldı. (24 Ağustos 1071) Arkasından,Bizans ordusuna oranla kendi ordusunun küçüklüğü sebebiyle bir meydan muharebesine girişmeye henüz karar vermediğinden görünüşte barış teklifinde bulunmak, gerçekte ise düşmanın durumunu tespit etmek maksadıyla imparatora bir elçilik heyeti gönderdi. Öncü savaşlarını kaybetmesine rağmen askerlerinin çokluğuna ve iyi donatılmış olmasına güvenen İmparator, Alp Arslan’ın bu elçilik heyetini köşeye sıkıştığı için gönderdiğini zannederek teklifini sertbir şekilde reddetti. Bunun üzerine savaşın kaçınılmaz olduğunu gören sultan ordusunu savaş düzenine soktu ve bir kısım atlı kuvvetlerini küçük bir yarma vadi boyunca pusuya yatırırken, bizzat kumanda edeceği 4.000 kişilik hassa askerini merkez hattına yerleştirdi. Bir süre sonra; merkez hattında Romanos Diogenes olmak üzere Nikophoros, Bryennios, Aliattes ve Andronikos gibi kumandanların yer aldığı Bizans ordusunun da savaş düzenine girmesiyle iki ordu karşı karşıya geldi ve 25 Ağustos son hazırlıklarla geçirildi. Bu arada Abbasi Halifesi Kȃim-Biemrillȃh o sıralarda bütün İslam dünyasının yakından ilgilendiği Malazgirt Muharebesi’nin Alp Arslan tarafından kazanılması hususunda bir dua metni hazırlatarak cuma namazında bütün İslam ülkelerindeki minberlerden okutulmasını emretti.[25]
26 Ağustos 1071 Cuma günü öğleye kadar orduyu denetleyen ve kumandanlarına son direktiflerini veren Alp Arslan, cuma günü öğle vaktinde ordusuyla birlikte cuma namazını kıldıktan sonra “Ölürsem kefenim olsun.”dediği beyaz bir elbisesiyle askerin karşısına çıktı ve şöyle dedi: “Ey askerlerim ve kumandanlarım! Daha ne zamana kadar biz azınlıkta, düşman çoğunlukta olarak böyle bekleyeceğiz? Ben, Müslümanların camilerde bizim içindua etmekte oldukları bu saatlerde düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Galip gelirsek arzu ettiğimiz sonuç gerçekleşmiş olur. Yenilirsek şehit olarakcennete gideriz. Bugün burada ne emreden bir Sultan, ne de emir alan bir asker var. Ben de içinizden biri olarak sizinle birlikte savaşacağım. Benimle gelmek isteyenler peşime düşsünler, istemeyenler serbestçe geri dönebilirler.”[26] AlpAslan bu ünlü konuşmasının ardından ilk hücumu başlattı.
Tarihte temel bir kaidedir: Büyük kitleleri sevk ve idare etmesini bilen büyük adamlar kati neticeyi almak istedikleri anda emrindekilerin psikolojisine uygun nutuklar irat ederler, onları coştururlar. Tarihin yetiştirdiği en büyük adamlardan biri olan Alp Arslan da aynı şeyi yapmıştır. Diğer taraftan, aynı Türk hükümdarı ordusuna iki şıktan birini tavsiye etmektedir: Ya toptan şehit olarak cennete girmek, manevi mükafata nail olmak yahut zaferi kazanarak maddi servete kavuşmak. O, üçüncü bir şıkkı, mağlup olma veya ricat şıkkını kabul etmemektedir.[27]
Şiddetle saldırıya geçen hassa askerleri birkaç saat içerisinde, Alp Arslan’ın bizzat yönettiği sahte ricat harekȃtı ile başlarında Romanos Diogenes’in bulunduğu Bizans merkez kuvvetlerini peşlerine düşürerek pusudaki birliklerin önüne çekmeyi başardılar. Pusudaki Selçuklu atlıları taarruza geçtikleri sırada Alp Arslan da çekilmekte olan kendi kuvvetlerini geri çevirerek hücuma kaldırdı. İmparator hatasını anladığında artık çok geçkalmıştı. Romanos Diogenes sol kanattan yardım istediyse de pusudan çıkmış bulunan Selçuklu atlıları buna engel oldular. Böylece, Türklerin en önemli savaş oyunu olan Turan taktiği (diğer adlarıyla hilal taktiği ya da kurtkapanı) büyük ustalıkla gerçekleşmiş oldu. Tam bu sırada sağ kanat kuvvetlerinin içinde bulunan Türk kökenli askerler, başlarında Tamış adlı beyleri olduğu hâlde Selçuklu tarafına geçtiler. Bu olay, Bizans ordusunda hafif bir maneviyat kırıklığına sebep oldu.[28]Tuzağa düştüğünü geç anlayan İmparator, askerlerini geriye çekip karargȃhın arkasında toplamak istediyse de çekiliş kaçış şeklinde değerlendirildi ve panik başladı.İhtiyatta bulunan Prens Andronikos’un bütün kuvvetleriyle muharebe alanını terketmesi Bizanslıların maneviyatını tamamen yıktı.[29]Sonuçta, öğle vaktinden geceye kadar devam eden bu meydan muharebesinde Bizanslılar ağır bir yenilgiye uğradı. Ordunun büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, başta İmparator olmak üzere çok sayıda Bizans generali esir alınmış, askerlerin ancak bir bölümü karanlıkta dört bir yana kaçarak canlarını kurtarabilmişti.[30]
İslam, Bizans, Ermeni ve Süryani kaynaklarının belirttiğine göre, Alp Arslan imparatora bir savaş esiri değil, bir konuk hükümdar muamelesi yapmıştır. İki hükümdar arasında geçen müzakereler sonunda 6 maddelik bir antlaşma imzalandı. Barış antlaşmasının imzalanmasından bir gün sonra Alp Arslan, maiyetine iki hacib (subay) ve 100 hassa askeri verdiği R. Diogenes’i İstanbul’a doğru uğurladı. Ancak Bizans Senatosu mağlubiyet haberini alınca R.Diogenesi tahttan indirip, yerine VII. Mikhail Dukas’ı imparator ilan etmişti.Bizans kuvvetleri tarafından bir hile ile teslim alınan R. Diogenes,getirildiği Kütahya’da gözlerine mil çekilerek hapse atıldı; daha sonra da Kınalıada’da, kapatıldığı zindanda öldü.[31]
Malazgirt Meydan Muharebesi’nin Önemi
Bütün tarihçiler Malazgirt’in “bütün dünya tarihinde dönüm noktası” teşkil ettiğinde birleşmektedirler.Bu zafer bütün Anadolu’yu Türklere açık hâle getirmiştir. Türklerin tarih boyunca kazandığı sayısız muharebelerinden hiçbiri, istikballerine bu derece tesir edici mahiyette olmamıştır. Tarih boyunca Türkler tarafından yüzlerce meydan muharebesinden bugün elde ne kaldığı düşünülürse Malazgirt’in değeri daha iyi anlaşılır.[32]Türk tarihinde Malazgirt’ten mühim tek vaka İstanbul’un Fethi’dir.Dandanakan’da kazanılan zaferi Malazgirt tamamlamış, İstanbul taçlandırmıştır.Türkiye devleti kurulacak ve Osmanlı, çağında bir cihan imparatorluğu, tarihinen büyük siyasî teşekkülü hâline gelecektir.[33]
Malazgirt Meydan Savaşı askerî, siyasi ve Türk-İslam tarihi bakımından çok önemlidir.Tarihin kaydettiği en büyük imha muharebelerinden biridir. Burada üstün sevk ve idare gücünün rolünü görmekteyiz.[34]26 Ağustos 1071, bazı tarihçilerimiz tarafından Türk Kara Kuvvetleri için gerçek bir kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Gerçekten de Malazgirt’te,Sultan Alparsan’ın komutasındaki Türk ordusu kusursuz bir harekȃt planı, mükemmel bir düzen ve disiplin örneği sergilemiştir. [35]
Türkler ,Malazgirt Savaşı ile Yakın Doğu’da yeni vatan kurmakla kalmamışlar, İslam ȃleminin Hristiyan dünyasına karşı koruyucusu olmuşlardır.Çünkü, Malazgirt Meydan Muharebesi sadece iki ordu ve onların kumandanları arasında cereyan eden bir muharebe olmayıp, iki ayrı dünya ve medeniyeti karşıkarşıya getirmiştir.[36]
Malazgirt Zaferi ile Bizans’ın mukavemeti kırılıp, Türk kuvvetleri karşısında duracak gücü kalmayınca, Türkler açısından Anadolu’da yayılma ve yerleşme devri başlar.Bu yerleşme öyle kesin ve ani olmuştur ki, o zamana kadar uzun tarihi içerisinde birçok kavim ve medeniyetlere sahne olan Anadolu’nun etnik ve kültürel yapısı, 1071 yılı sonrası olduğu gibi kesin değişikliğe uğramamıştır.[37]Türklerin, Bizans’tan kılıç hakkı olarak devir aldıkları Anadolu topraklarına,fetihten bir müddet sonra Doğulu ve Batılı tarihçiler artık “Turkia” adını vereceklerdir.[38]
Malazgirt Meydan Savaşı ile tarihte ilk defa bir Bizans imparatoru esir ediliyordu.[39]Bizans imparatorunun beraberinde getirdiği hazinesinde, bir milyon altın, 100 bin ipekli giysi, altın eğerler, kemerler, pek çok altın ve gümüş eşya dabulunuyordu.[40]Elde edilen ganimet tek kelime ile muazzamdı.[41]
Savaşta Peçenek ve Uzların Selçuklular tarafına geçmesi, savaşın sonucuna katkısı ne olursa olsun Türk millî şuuru bakımından dikkate değerdir. Dinî duyguların ön planda olduğu bir çağda,Hristiyan Uzlar ve Şamani Peçeneklerin, Müslüman olan Selçukluların tarafına geçmesinde dil ve kültür önemli rol oynamıştır. Bu davranış o devre göre önemlibir olaydır. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmasına rağmen Türklerin özbenliklerini ve millî şuurlarını korudukları görülmektedir.[42]
Alp Arslan’ın Ölümü
Büyük Türk Hakanı Alp Arslan’ın ölümü, çoğu Türk büyüğünün ölümü gibi yersiz, zamansız ve talihsiz bir ölüm şeklinde olmuştur. Tarihçi Salim Koca Hoca’mız bu konuda şunları yazar:
“Türk devlet adamlarının büyük kusurları, şahsî emniyetlerini daima ihmal etmeleridir. Türk tarihi, açıklanması güç ihmaller yüzünden öldürülmüş devlet adamlarının isimleriyle doludur. Kapgan Kağan, Bilge Kağan,Attila, Sultan Alp Arslan, Sultan Melikşah, Sultan Celȃleddin Mengüberti,Sultan I. Giyȃseddin Keyhüsrev, Sultan I. Alȃeddin Keykubad, Sultan I. Murat, Fatih Sultan Mehmet, II. Osman, III. Selim gibibüyük devlet adamları bu gafletin en büyük kurbanlarıdır”.[43]
Malazgirt sonrası Alp Arslan doğuya yönelmiştir. Bunun sebebi, Karahanlı Hükümdarı Şemsülmük Nasır Han’ın Harizm ve Toharistan melikleri olan oğullarıyla, özellikle de Melik Ayaz’la devamlı savaş hâlinde olması ve Selçuklulardan toprak almaya çalışmasıdır.[44]Nasır Han’ın eşi, Ayaz’ın kız kardeşi, yani Alp Arslan’ın kızıydı. Nasır Han eşini, kardeşi Ayaz’a yardım ettiği ve onun adına casusluk yaptığı gerekçesiyle öldüresiye döver. Çok geçmeden kadıncağız ölür. Kızının ölümüne üzülen Sultan Alp Arslan, hem Nasır Han’ı cezalandırmak hem de bölgede bozulan nizamı düzeltmek için 1072 yılının Eylül ayı sonlarında Türkistan Seferi’ne çıkar.
Ceyhun Nehri’ni geçen Selçuklu ordusu, Karahanlı ülkesinde serbestçe ilerlemeye devam ederken, yolları üzerindeki Barzam Kalesi direnmeyi sürdürür. Hemen başlatılan muhasarayı gören kale kumandanı Hasan Sabbah’ın Haşhaşi tarikatına mensup Yusuf Harezmî, direnmenin imkȃnsızlığı karşısında sultana bir suikast planı hazırlayarak teslim olmaya karar verir. Teslim olan Yusuf, sultanın huzuruna çıkarıldığında, çizmesinde sakladığı bıçak ile sultanın üzerine saldırır. Alp Arslan ağır yaralanır. Yusuf, orada bulunan hizmetlilertarafından derhâl öldürülür. Ancak sultan, almış olduğu yaradan kurtulamayarak dört gün sonra, 25 Kasım 1072’de kırk üç yaşındayken ölür ve Merv şehrine gömülür.[45]
Sultan Alp Arslan, bıçaklanmanın ardından etrafındaki adamlarına, ibret ve nasihat dolu şu son sözleri söyler:
“Her ne zaman düşman üzerine azmetsem Allahutaala Hazretlerinden yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda askerimin çokluğundan, ordumun ağırlığından bana, ayağımın altındaki dağ çalkalanıyor gibi geldi. Kuvvetimle mağrur oldum. Kendi kendime, ‘Ben dünyanın padişahıyım.Bana kim galebe edebilir!’ dedim. Bugün, Cenab-ı Hak en âciz bir kulu ile beni âciz kıldı.”[46]
Alp Arslan çok cesur bir komutan, üstün yaratılışlı bir hükümdardı. Genç yaşta ölmeseydi büyük cihangir olabilirdi. Öldürüldüğünde henüz 40’lı yaşların başındaydı.[47]Fakat, sekiz küsur yıl süren hükümdarlık döneminde, Yavuz Sultan Selim gibi(1512-1520), tarihî büyük vazifesini başarmıştı. Bu münasebetle kendisine “Cihan Sultanı”, Ebȗ’l-Feth” (Fetihlerin Babası) ve “Sultanü’l-ȃdil” lakapları verilmiştir.[48]
FOTOĞRAFLAR
1. Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in esir alınışı
2. 26 Ağustos 1071 Cuma. Apl Arslan taarruz öncesi ordusuna Cuma Namazı kıldırıyor.
3. Alp Arslan Malazgirt Savaşı’nda Ordusunun Başında (ŞefikDirenoğlu’nun tablosu, 1972)
[1] M. Şakir Ülkütaşır;“Askerlik Tarihimizde Ağustos Ayı ve Mercidabık-Sakarya Meydan Savaşları”, Türk Kültürü, Sayı: 94, Yıl: 8, Ordusayısı, Ağustos 1970., s. 8. Cevdet Küçük; “Tarihimizde Ağustos Ayı”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı: 8,Ağustos 1987, s.60-63.
[2] Yeni Hayat Ansiklopedisi; Doğan Kardeş Yayınları, Cilt: 4, İstanbul,1973, s. 2248.
[3] Faruk K. Timurtaş;“Devletimizin 900. Yıldönümü”, TürkKültürü Dergisi, Sayı: 94, Yıl: 8, Ağustos 1970, s. 2,3.
[4] Prof. Dr. HakkıDursun Yıldız; “Malazgirt’ten Dumlupınar’a”, Makaleler-1, Yay. Haz.: E.Semih Yalçın, Selçuk Duman, BerikanYayınları, Ankara, 2007, s. 283.
[5]. Yılmaz Öztuna; Büyük Türkiye Tarihi,Birinci Cilt, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1988, s. 370.
[6] Büyük İslȃm Tarihi, Çağ Yayınları, Cilt:7, İstanbul, 1992, s. 96, 97.
[7] Dr. Ömer Akdağ;“Malazgirt Meydan Muharebesi ve Türk Tarihi Açısından Önemi”, www.os-ar.com.
[8] Öztuna; Büyük Türkiye Tarihi,Birinci Cilt, s.391.
[9] Osman Turan; TürkCihan Hȃkimiyeti Mefkȗresi Tarihi, Ötüken Yayınları, 24. Basım, İstanbul, 2015, s. 206.
[10] Öztuna; Büyük Türkiye Tarihi,Birinci Cilt, s. 393.
[11] İbrahim Kafesoğlu, “Alparslan”; TDV İslȃmAnsiklopedisi, Cilt: 2, İstanbul, 1989, s. 529, 530.
[12] Turan; Türk CihanHȃkimiyeti Mefkȗresi, s. 208,209.
[13] Refik Turan; Selçuklu Tarihi El Kitabı, GrafikerYayınları, Ankara, 2002, s. 130, 131.
[14] Erol Güngör; Tarihte Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul,1998, s. 82.
[15] Yaşar Yücel, AliSevim; Türkiye Tarihi, Cilt: 1, TTKYayınları, Ankara, 1990, s. 40.
[16] Mehmet Altay Köymen; Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yay., Ankara,1998, s. 258.
[17] Yaşar Yücel, AliSevim; age, s. 42.
[18] Yaşar Yücel, AliSevim; age, s. 46.
[19] Köymen; age, s. 260, 261.
[20] Refik Turan; age, s.130, 129.
[21] Ali Sevim; “MalazgirtMeydan Muharebesi”, TDV İslȃm Ansiklopedisi, Cilt: 27, Yıl: 2003, s. 481.
[22] Öztuna; age, s. 416. Köymen;age., s. 268.
[23] Öztuna; age, s. 417.
[24] Yaşar Yücel, AliSevim; age, s. 52.
[25] Köymen; age, s. 269. Öztuna; age, s. 418.
[26] Yaşar Yücel, AliSevim; age, s. 55.
[27] Köymen; age, s. 269,270.
[30] Ali Sevim; agm, s. 482.
[31] Büyük İslȃm Tarihi, Cilt: 7, s. 126.
[32] Muammer Yılmaz;“Malazgirt Zaferi ve Alparslan”, TürkDünyası Tarih Dergisi, sayı 8, Ağustos 1987, s. 38.
[33] Öztuna; age, s. 420.
[34] Ali Güler, SuatAkgül; Herkes İçin Türk Tarihi,Sarkaç Yayınları, Ankara, s. 205-206.
[35] Türk Tarihi Silȃhlı Kuvvetleri veAtatürkçülük,Gnkur. Bşk.lığı 50. Yıl Yayını, Ankara, 1973, s. 42.
[37] Vladimir Gordlevski; Anadolu Selçuklu Devleti, Çev.: AzerYaran, Onur Yayınları, Ankara, 1988, s. 40, 41.
[38] Osman Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye, ÖtükenNeşriyat, İstanbul, 1971, s. 196.
[39] Osman Turan; Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi…, s. 208..
[40] Yaşar Yücel, AliSevim; age, s. 49.
[41] Köymen; Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 273.
[42] Ali Güler, SuatAkgül; age, s. 206.
[43] Salim Koca; “SultanI. İzzettin Keygȃvus ile Melik AlȃeddinKeykubat Arasında Geçen Otorite Mücadelesi”, Belleten, Sayı: 211, TTK, Ankara, Aralık 1991, s. 37.
[44] Kafesoğlu, agm, s. 529.
[45] Büyük İslȃm Tarihi, s. 127, 128.Kafesoğlu; agm, s. 529.
[46] Adem Suad; Şehit Mektupları, Akis Kitap, İstanbul,2009, s. 98. O. Turan, Türk CihanHakimiyeti …, s. 209.
[47] Hayat Ansiklopedisi; Cilt: 1, s. 151.
[48] O. Turan, Türk Cihan Hakimiyeti … ,s. 208.