BİRİNCİ İNÖNÜ MUHAREBESİ(6-11 Ocak 1921)
Özen TOPÇU
Giriş
Katılanlar ve verilen zayiatlar açısından bakıldığında küçük çapta bir çatışma sayılabilecek olan Birinci İnönü Muharebesi, sağladığı sonuçlar bakımından fevkalade önemlidir. Bizler için bir ölüm kalım niteliği taşır. En zayıf en çaresiz bir durumda kazandığımız bu zafer Ankara’yı rahatlatmış, Büyük Millet Meclisi derin bir nefes almıştır. Bu muharebede Türk ordusunun gücü; 417 subay, 8.500 er, 5.500 tüfek, 47 makineli tüfek ve 28 toptan ibaretti. Yunanlılar ise; 472 subay, 16.250 er, 12.500 tüfek, 270 hafif,120 ağır makineli tüfek ve 72 toptan oluşuyordu.[1]
Savaş sonunda iki tarafın zayiatları ise; Türkler; 4 subay, 117 er şehit, 5 subay, 29er esir, Yunanlılar; 8 subay, 49 er ölü, 9 subay, 143 er kayıp şeklindedir.Rakamlar üzerinden bakıldığında tablo budur. Ancak, bir savaşın önemi,katılanların, ölenlerin ve silahların sayısı ile değil; askerî, sosyal vesiyasal sonuçları ile değerlendirilir. Turgut Özakman bu konuda, Kadir Mısıroğlu’nun Millî Mücadele’yi küçük düşürücü, “Dokuz bin küsür şehide mal olan Türk-Yunan Harbi’nden, yılda birkaç bayram çıkaranlar…” şeklindeki sözlerine karşılık olarak şu değerlendirmeyi yapar:
“Millî Mücadele’nin önemini ölü sayısı ile açıklamaya çalışıyorlar. Hayretlik ve ibretlik bir yaklaşım. Bir mücadelenin önemi ile katılanların, ateş gücünün ve ölenlerin sayısının ne ilgisi var? İki yanın savaşçılarının toplamı 2.000 kişi olduğu Bedir Savaşı, tarihin en önemli savaşlarından biridir. Enver Paşa’nın yönettiği Sarıkamış Taarruzu ise, 100 bine yakın kayba mal olmuş ve hiçbir işe yaramamıştır.”[2]
Prof. Dr.Nuri Köstüklü, bu muharebeye sadece Türk-Yunan savaşı gözüyle bakmaz. Düzenli ordunun emperyalizmle ilk karşılaşması olarak görür. Bu konuda şunları yazar:
“Görünüşte cereyan eden muharebe Türk-Yunan çatışmasıdır. Ancak gerçek ise bu, yalnızca Türk-Yunan çatışması olmayıp, taraflardan biri Türk, diğeri ise Yunan’ın nezdinde, Avrupa politikasını elinde tutan İngiliz’dir. Dolayısıyla bütün Hristiyan Avrupa’dır. Bir başka ifadeyle bu, “Şark Meselesi”nin halli yolunda atılan ilk adımdır. Meseleyi böyle değerlendirmek lazımdır. Yalnızca İnönü değil, Millî Mücadele boyunca devam eden bütün Türk-Yunan muharebeleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.”[3]
Muharebe Öncesi Durum
1920 yılının sonlarına doğru Yunanistan’da rejim değişikliği oldu. 1917’de, Almanlarla iş birliğiyaptığı için gözden düşerek sürgüne gönderilen Kral Konstantin tekrar tahtageçme fırsatı yakaladı. Tahtından resmen feragat etmemiş olan ve sürgünde bulunan kral, Türk-Yunan Savaşı’nı devam ettirdiği takdirde İngiliz desteğini sağlayabileceğini bilerek 9 Aralık 1920’de Atina’ya geldi. Yunanistan’daki bu değişiklik bir rastlantıdan doğmuştu. 1920 Ekim ayında, genç Kral Alexandre, sarayın bahçesinde bir çift maymun yavrusunun maskaralıklarını seyrederken maymunlardan biri tarafından ısırılır ve bir süre sonra da ölür.[4]Bu olay sonrası tekrar tahtına oturan Kral Konstantin de “Megaliİdea”cılardandı. Büyük destek ve teşvik gördüğü İngilizleri memnun etmek ve Sevr Antlaşması’ndan kendine düşecek payı almak için Anadolu Savaşı’na devam etmeye karar verdi. Yunan ordusu komutanı Papulas da yeni hükûmetine, Türk ordusu henüz kuruluş aşamasında iken, yeterince kuvvetlenmeden bir keşif taarruzu yapılmasını teklif etti. Çerkez Ethem’in ayaklanmasını yakından takip eden Yunanlılar bu fırsatı kaçırmak istemediler. Türk milislerinin en kuvvetlisi Ethem ayaklanmış ve Türkler birbirleriyle savaşa başlamışlardı.[5]
Birinci İnönü Muharebesi öncesi Türk tarafının durumuna gelince; tek kelimeyle içler acısıydı: Yurdun batı tarafı Yunan ordusu tarafından işgal edilmiş, yurdun hemen her tarafı İstanbul hükûmeti ve İngilizler tarafından başlatılan isyanlarla kan gölüne çevrilmişti. Bu isyanların bastırılmasında kendisinden en çok faydalanılan Çerkez Ethem bu sefer kendisi ayaklanmıştı. Ethem’in tavır ve davranışları öylesine zıvanadan çıkmıştı ki; bir defasında Mustafa Kemal Paşa dâhil, Fevzi(Çakmak) Paşa ve İsmet (İnönü) Bey’i tembellikle itham edecek kadar ileri gitmişti.[6] Çerkez Ethem’in kuvvetleri; 1800 süvari, 200 piyade, 12 makineli tüfek, 5 top olarak hesap ediliyordu ki, bu kuvvet o gün için önemli bir kuvvet sayılırdı.[7]
İngiliz silahları ile donatılmış Yunan ordusuyla çete harbi taktiği ile galip gelinemezdi. Mustafa Kemal Paşa cephe komutanları ile görüşerek düzenli ordu kurulması gereğini ilgililere bildirmişti. Çünkü olaylar gösteriyordu ki, Millî Mücadele’nin başarısı, bütün kuvvetlerin tek bir otorite altında toplanmalarına bağlı idi. Artık TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Paşa ve Gnkur. Bşk. ve aynı zamanda Batı Cephesi Komutanı Alb. İsmet Bey, bütün çalışmalarını düzenli ordunun gerçekleşmesine vermişlerdi.
Çerkez Ethem ve kardeşleri ise, kanun dışı hareketlerle elde ettikleri üstün otoriteyi kaybetmek üzere olduklarını görüyor ve bağımlı duruma düşeceklerini anlıyorlardı. Kendilerini ikna etmek üzere heyetler gönderildi. Bir netice alınamayınca M. Kemal Paşa, 27 Aralık 1920’de cephe komutanlarına “Asi Ethem ve kardeşleri aleyhine” harekete geçmelerini emretti. Onun için zaten hazır olan kuvvetler, 29 Aralık 1920’de Kütahya’yı işgal ettiler. Burada, Ethem’in İstanbul hükûmetine bağlılığını bildiren bir telgrafı ele geçti.[8] Ethem burada oldukça büyük bir güç tarafından sıkıştırılmıştı ve ele geçirilmesi an meselesi idi. Ancak, Ethem büyük bir kurnazlıkla Gediz tarafına kaçmayı başardı. İsmet (İnönü) ve Refet (Bele) Beyler, Ethem’i etkisiz duruma getirmek üzere 6 Ocak 1921 günü Gediz yolu üzerinde Efendi Köprüsü’ne vardıklarında, saat 12.30’da, Yunanlıların ileri harekete geçtiklerini haber aldılar. Bu haber üzerine, Ethem’e karşı, Alb. İzzettin (Org. İzzetinÇalışlar) komutasında bir birlik bırakılarak kendi kuvvetleriyle İsmet Beyİnönü, Refet Bey de Dumlu mevziini tutmak üzere süratle harekete geçtiler.[9]
Birinci İnönü Muharebesi
Çerkez Ethem’in etkisiz hâle getirilmesi için yapılan takip harekâtında birliklerimiz asıl mevziilerinden oldukça uzaklaşmışlardı. Bu durum karşısında Türk komuta heyeti, silah ve personel yönünden çok üstün durumda olan Yunanlılarla, daha önceden Eskişehir’i savunmak amacıyla yer yer tanzim edilmiş olan İnönü yöresinde çarpışmayı tasarladı[10] ve birliklerini o bölgede toplamaya karar verdi. Ancak, üç günlük yolları vardı.İşte bu üç gün, çekilen birliklerimizin fedakȃrca yaptıkları karşı taarruz ve direnmelerle sağlandı.[11] Öncü süvari birlikleriyle 12 saatte İnönü mevkiine gelmeyi planlayan Yunanlılar, 3 gün sonra, 6 Ocak’ta bölgeye gelebildiler.
Yunanlıların harekete geçmesiyle Çerkes Ethem de taarruza başladı.[12] Ethem,sadece silahıyla değil, propaganda faaliyetiyle de Türk ordusunu ezme gayreti içindeydi. Yunan uçakları durmadan onun bildirilerini atıyordu.Örneğin, 8 Ocak 1921 tarihli bildiri şöyle bitiyordu:
“… Ey subay arkadaşlar! Emir kulu olmaktan kaçınınız. Allah’ın kulu olunuz. Aksi takdirde geliyorum ha! Son pişmanlık fayda etmez.”[13]Başkalarını Allah’ın kulu olmaya çağıran Ethem, sonunda Yunanlılara sığınarak onların kulu olmayı yeğledi. Ethem’in yanında bulunanlardan 25 subay ve askerlerinin yarısı Türk ordusuna sığındı. Ethem’den 500 kadar silah, 4 top ve4 makineli tüfek ele geçirildi.[14]
9 Ocak günüTürk ordusunun önemli bir kısmı İnönü mevziilerine gelebilmişti. Hatta, Ankara’da yeni teşkil edilmekte olan 4. Tümen de 2 bin personeliyle tren yoluyla bölgeye yetiştirildi.[15] Aynı gün şiddetli çatışmalar oldu. 10 Ocak günü Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey de Gediz’den, birtakım birliklerle cepheye yetişti. Tüm takviyelerin hemen hemen gelmesiyle Türk kuvvetleri Yunan güçlerinin yarısı kadar bile değildi.Yunanlılar, sisten yararlanarak, hatlarda bırakılan bir boşluktan içeri girdiler ve İnönü tren istasyonunun kuzeyini ele geçirdiler. İstasyonda bulunan Batı Cephesi karargâhı derhâl İnönü’ye taşındı.[16] Türkler için muharebe çok zor şartlarda yapılıyordu. Henüz tam donatılamayan 24. Tümende ayakları çıplak erler vardı.[17] Türk askerleri, diz boyu kar ve çamur içinde vatan savunması yapıyordu.[18]
O gün (10Ocak) Ankara’dan gelen telgrafta, “Durum Eskişehir’de tutunmaya elverişli değilse, Eskişehir’deki malzeme ve cephaneyi elden çıkarmadan, gerekirse birliklerin Eskişehir’in doğusuna alınması”[19]bildiriliyordu. Ancak, bu emre uyulmadı. Canla başla vatan savunmasına devam edildi. Türk ordusunun her kıtasına, bu cephede, “her subay ve erin kudretinin çok üstünde çaba harcaması, ölümü hiçe sayarak her karış toprağı savunması ve Türk komutasının azim ve kararı karşısında düşmanın azim ve kararının kırılması” emri verilmişti.[20]Yunanlılar böylesi bir direnişi beklemiyorlardı. Daha önceki çarpışmalarda olduğu gibi, bu sefer de kötü donatımlı, disiplinsiz askerler karşısında rahat rahat ilerleyeceklerini sanmışlardı. Bunun yerine önlerine ilk defa olarak,kararlı ve disiplinli bir kuvvet çıkmıştı.[21] Bu görülmemiş direniş karşısında Yunanlıların takati ve morali kırıldı. Bir tuzağın içine düşürüldükleri hissine kapılan Yunan komutanı[22] 10 Ocak1921 gecesi çekilme kararı verdi ve bunu 11 Ocak sabahı hızla uygulamaya koydu.Yunanlılar kaçıyordu. Ancak, yorgun Türk ordusu istenildiği gibi takip harekâtı gerçekleştiremedi. Elbette ki bu Türkler için bir zaferdi.General Fahri Belen şöyle der: “Yunanlılar bu harekâta “taarruzî keşif” adını verdiler. Ne derlerse desinler, strateji kurallarına riayet etmedikleri için Yunanlılar dünya efkȃrında mağlup duruma düştüler.”[23] Çekilen düşman birçok silah ve cephane bıraktı, daha da önemlisi TBMM’ye ayak bağı olan Ethem ve kardeşleri tarihe karıştı.[24]
Bu muharebede çekilen mühimmat sıkıntısına bir anı ile yer verelim: Mühimmatsızlık öyle feci boyuta ulaşmıştı ki, 11 Ocak 1921 gecesi piyadelerimizin elinde yarım saat devamlı atışa ancak yetebilecek mermi kalmıştı. Fevzi (Çakmak) Paşa,mebuslar dâhil, evlerden topladığı üç sandık cephaneyi sevk ederken,İsmet Bey’e şu şifreyi gönderiyordu:
“Bir tren dolusu cephane yoldadır. Gelinceye kadar elinizdekini idareli kullanınız.”
Daha sonraları Fevzi Paşa şunları söylemiştir:
“Askerî ve hususi hayatımda ilk ve son söylediğim hakikate aykırı cümle budur. Hayatımın en acıve ızdıraplı ȃnı o andı.”[25]
Muharebe Sonrası
Yoktan var edilmiş, yarı çıplak ordunun aldığı bu sonuç, İngilizleri ve –bir Fransız gazetecinin deyişiyle “İngilizlerin Başçavuşu”- Yunanistan’ı da çok şaşırtacaktır.Müttefikler, uygulanmasının zor olacağı anlaşılan Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerinin Türkler lehine değiştirilmesi için Londra’da toplanacak konferansa, silahını konuşturmaya başlayan Ankara’nın temsilcisini de çağırdılar.[26]
Birinci İnönü Muharebesi’nin önemli sonucu olarak, Rusya artık Ankara hükûmetinin yanında yer alacaktır. 16 Mart 1921’de yapılan Moskova Dostluk Antlaşması’yla,Rusya Sevr Antlaşması’nı tanımıyor, Misakı millî’yi kabulediyordu. Yine bu antlaşmadan iki hafta önce, 1 Mart 1921’de, Afganistan’la bir Dostluk Antlaşması imzalandı.[27]
İnönü Zaferi’nin TBMM’de yarattığı sevinç ve heyecan tarifsizdi. Meclisin 13 Ocak günkü oturumunda özellikle İnönü başarısı büyük coşku içinde kutlandı. Birçok milletvekili tarafından zaferi değerlendiren konuşmalar yapıldı. Bunlardan Fevzi Paşa ve M. KemalPaşa’nın değerlendirmesi şöyledir:
Fevzi Paşa: “…İnönü Muharebesi düşmanın felaketiyle neticelenmiş ve BMM’nin genç ordusu, daha henüz ikmal olunmamış ordusu ilk rüştünü bu suretle ispat etmiştir… Millet bu azim ve iradeyi, bu vahdet (birlik) ve tesanüdü (dayanışma) gösterdikçe inşallah, gelecek genç ordumuz, daha kuvvetli olacak ve kemale erecek,düşmanlarımıza her arzumuzu kabul ettirecektir…”
M. KemalPaşa: “… Milletimiz bugün, bütün mazisinde olduğundan daha çok ve ecdadından daha çok ümitvardır. Bunu ifade için şunu arz ediyorum.Kendilerinin tabiri veçhile cennetten vatanımıza nigȃhban (gözcü,bekçi) olan merhum Kemal (Namık Kemal) demiştir ki:
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara mȃderini.
İşte ben bu kürsüden bu meclis-i ȃlinin Reisi sıfatıyla, heyet-i ȃliyenizi teşkil eden bütün azanın her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara mȃderini.”[28]
Birinci İnönü Zaferi gerçekten de büyük zorluklar içinde kazanılmıştır. Asker bulmak bile mesele idi. Çünkü halifenin fetvalarına göre Anadolu türedilerinin emirlerine uyarak Yunanlılarla savaşanlar şehit sayılmak şerefinden ve hakkından mahrum idiler.[29]İlginçtir, birinci İnönü şehitleri arasında 7 tane de kadın savaşçı vardı. Bu muharebede 70. Alay Komutanı Hafız Halit Bey’in 12 yaşındaki kızı Nezahet’e,gösterdiği kahramanlık ve fedakârlıklarının nişanı olarak ilk İstiklal Madalyası verildi.[30]
Birinci İnönü Zaferi kurtuluşun başlangıcı olmuştur. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa,BMM adına 12 Ocak 1921 tarihinde Batı Cephesi Komutanlığına gönderdiği tebrik telgrafında şöyle diyordu:
“İnönü Meydan Muharebesi’nde Batı Cephesi biriliklerinin uğurlu ve ezici komutanız altında kazandıkları kesin galibiyetten dolayı yüksek kişiliğinize ve kahraman ordumuzun bütün komutanlarıyla subay ve erlerine BMM’nin kalpten tebriklerini iletir ve bu başarının mukaddes topraklarımızı düşman istilasından büsbütün kurtaracak olan kesin zaferin hayırlı bir başlangıcı olmasını Tanrı’nın lütfundan diler ve bu tebriklerin bütün Batı ordusu er ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim.”[31]
Gerçekten de1. İnönü Zaferi, Atatürk’ün ifadesiyle kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmuş, onu II. İnönü, Sakarya, 26 Ağustos gibi daha büyük zaferler izlemiş ve nihayet 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi ile de kesin sonuca gidilmiştir.
Sonuç
Birinci İnönü Zaferi, yeniden dirilmeye başlamamızın ilk adımıdır. Bir insanı ya da bir toplumu ayakta tutan hayalleri ve moral gücüdür. İşte bize bu morali,motivasyonu sağlayan, bizim kendimize olan güvenimizi pekiştiren Birici İnönü Zaferi’dir. Yunan kolordusunun savaş alanında 90 km geriye çekilmeye zorlanması ve bunun daha yeni kurulma aşamasında olan bir ordu ile elde edilmesi çok büyük bir başarıdır.[32]Yunanlılar, İtilaf Devletleri’nin güvenini kaybetmemek için bu yenilgiyi kabul etmediler. Bu harekâta “taarruzî keşif” adını verdiler.[33]Yunanlıların bu yenilgisini kabullenmeyen, hatta böyle bir muharebenin hiç olmadığını ileri süren başkaları da vardır. Yalçın Küçük bunlardan biridir.Turgut Özakman, Yalçın Küçük’ün “Türkiye Üzerine Tezler”[34] adlı kitabında anlatılanları bize şöyle aktarıyor:
“Tümüyle bir fizikçi gibi hareket ettim ve Türkiye tarihini alt üst edebildim. Çerkez’in tasfiyesi, Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesi iç içedir ve neredeyse aynı gün ve ayda oluyor. Bu sırada bir zafer gerekiyor… Böyle bir zamanda Truimvira’nın bir zafere ihtiyacı var… İşte tam bu sırada (şu tesadüfün güzelliğine bakınız,tam bu ihtiyaç belirdiği sırada Yunan ordusu yürüyüşe geçmez mi?) Birinci İnönü Zaferi ortaya çıkıyor. Ben, tesadüflere inanmayan bir fizikçi türünden düşünerek, bunun imkȃnsızlığını (!) güçlü bir hipotez yaptım ve daha sonra da Birinci İnönü Zaferi’nin olmadığını kanıtladım.”[35]
Birinci İnönü Zaferi’nin bizlere kazandırdıkları saymakla bitmez. Düzenli ordu kurulmasına artık mecliste muhalif olan kalmadı. Halkımızın TBMM’ye güveni artmış, asker toplama ve düzenli odu kurma çalışmaları daha istekli ve heyecanlı hâle gelmiştir. Bizler bu zafer sonrası, 20 Ocak1921’de ilk Anayasa’mızı (Teşkilat-ı EsasiyeKanunu) yaptık. İstiklal Marşı’mız, Birinci İnönü Zaferi’nin sağladığı moralle, kurtuluşa olan inancın yeşerdiği bir ortamda yazılmış, 12 Mart 1912’deTBMM tarafından kabul edilmiştir.
Atatürk’ün bu zafer haberini aldığında söylediği şu sözler her şeyin özetidir. Falih RıfkıAtay yazıyor:
“…Asıl sevinç M. Kemal’de idi. Birinci İnönü Zaferi olunca: ‘Bu muharebe ile pek çokşey kurtarılmıştır!’ demiş, sonra da bu sözünü şöyle tamamlamıştı: ‘Hayır, her şey kurtarılmıştır!’…”[36]
[1] Fahri Belen; Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve TurizmBakanlığı Yayınları, 2. Baskı, Ank., 1983, s. 277.
[2] Turgut Özakman; Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele,Bilgi Yayınevi, 2. Baskı, İst., 1998, s. 462-464.
[3] Nuri Köstüklü; “Birinciİnönü Muharebesi ve Siyasi Sonuçları Üzerine Bazı Düşünceler”, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti TarihiAraştırmaları-I, Çizgi Kitapevi, 2. Baskı, Konya 2013, s. 91.
[4] Lord Kinross; Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, çev.:Ayhan Tezel, Sander Yay., 5. Baskı, İst., 1973, s. 388.
[5] Ergün Aybars; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1, ZeusKitapevi, 3. Baskı, İzmir, 2007, s. 249.
[6] Dr. Selahattin Tansel; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt: IV,MEB Yay., 3. Baskı, İst., 1991, s. 5.
[7] Şevket Süreyya Aydemir; Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt II, Remzi Kitapevi, 17. Basım,İst., 1999, s. 433, dipnot 1.
[10] Hamza Eroğlu; Türk İnkılȃp Tarihi, MEB Yayınları,İst., 1982, s. 237.
[11] Tansel; age., s. 23, dipnot 70.
[12] Belen; age., s. 276.
[13] Zeki Saruhan; Çerkez Ethem’in İhaneti, KaynakYayınları, 2. Baskı, İst., 1986, s. 196.
[14] Aydemir; age., s. 433, dipnot 1. Belen; age., s. 282.
[15] Belen; age., s. 276.
[16] Tansel; age., s. 24.
[17] Belen; age., s. 276.
[18] Kinross; age., s. 355.
[19] Belen; age., s .278.
[20] Aybars; age., s. 249.
[21] Kinross; age., s. 394, 395.
[22] Kinross; age., s. 395.
[23] Belen; age., s. 279.
[24] Aydemir; age., s. 433.
[25] Cemal Kutay; Türkiye İstiklȃl ve Hürriyet MücadeleleriTarihi, 2. Baskı, 18. Cilt, Alioğlu Yayınevi, İst., 1980, s. 11094.
[26] Özakman; age., s. 501.
[27] Askeri Yönüyle Atatürk, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik EtütBaşkanlığı Atatürk Serisi Yayınları, GATA Basımevi, Ank., 1981, s. 83.
[28] Köstükçü; agm., s. 92, 93.
[29] Falih Rıfkı Atay; Çankaya, Doğan Kardeş Basımevi, İst., 1969,s. 285.
[30] Tansel; age., s. 24, dipnot 79.
[31] Askeri Yönüyle Atatürk; s. 83.
[32] Celal Erikan; Komutan Atatürk, Türkiye İş BankasıKültür Yayınları, 3.Baskı, İst., 2001, s. 453.
[33] Aybars; age., s. 249.
[34] Yalçın Küçük; Türkiye Üzerine Tezler, 5. Cilt, TekinYayınları, 3. Baskı, İst., 1987, s. 252-254.
[35] Özakman; age., s. 502.