BÜYÜK GÜÇLERİN ORTA DOĞU’DA İKTİSADİ NÜFUZ KURMA GAYRETLERİ: CHESTER PROJESİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

26 Eylül 2020 12:19 Doç.Dr.İsmet TÜRKMEN
Okunma
2157
BÜYÜK GÜÇLERİN ORTA DOĞUDA İKTİSADİ NÜFUZ KURMA GAYRETLERİ: CHESTER PROJESİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

BÜYÜK GÜÇLERİN ORTA DOĞU’DA İKTİSADİ NÜFUZ KURMA GAYRETLERİ: CHESTER PROJESİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Doç. Dr. İsmet TÜRKMEN

Sömürge edinme ve dış yatırımlarla gelişen ekonomik rekabet, dünyanın en kanlı mücade-lelerinden ilki olan Harb-i Umumî’nin sahnesini teşkil etmekteydi. Sanayi İnkılabı’nın iki temel kaynağı olan ham madde kaynağı ve pazar edinme gibi nedenlerle sömürgeci devletler arasında büyük bir rekabet 19. yüzyıldan itibaren baş¬lamıştır. Sömürgecilik sürecine, Amerika’nın da dâ-hil olmasıyla bu yarış Pasifik’e değin yayılmıştır. 1876’da Afrika’nın %11’i, 1900’de Afrika’nın %90’ı, Pasifik’in %99’u sömürgeleşmiş du¬rumdadır. Bunun yanında büyük devletlerin çeşitli ülkelerde maden, demir yolu, deniz işletme¬leri vs. gibi dış yatırımları da vardır. Örneğin İngilte-re, Fransa ve Almanya’nın 19. yüz¬yıl sonundaki dış yatırımları 160 milyon altın Frank idi. Bu tüm dünyadaki yatırımlarının %83’ünü oluşturmaktaydı.  Sömürgeci devletler arasında iktisadi ve mali sahada başlayan tehlikeli rekabetler uluslararası ilişkileri günden güne daha çok güdümüne almıştır. Doğu Avrupa ülkeleri daha tarım evresinde iken Batı ve Orta Avrupa ülkeleri sanayi-leşme evresine ulaşmışlardır, ama her birinin hızı farklıdır.
İçlerinde Büyük Britanya makine ve fabrika mamulleri alanında hatırı sayılır öncülüğün-den yararlanmaktadır. Bu güçlerin iktisadi nüfuz mücadelesi 20. yüzyılın başında kısmen Os-manlı hâkimiyeti altında bulunan Orta Doğu coğrafyasında, siyasi nüfuz kurma girişimlerini de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde Chester Projesi ile Amerika da bu güçlere dâhil olmuştur. Osmanlı coğrafyasında 1909 yılından itibaren başlayan Chester’in girişimleri, Lozan Barış Kon-feransı sırasında TBMM hükûmeti ve Amerika yönetimi açısından stratejik bir önem arz etmiştir. Bu çalışmada, Chester Grubunun demir yolu imtiyazı almak için ortaya koyduğu teşebbüsler ve neticeleri Lozan Barış Konferansı ve Meclis’teki kayıtlar esas alınarak değerlendirilmiştir.

Orta Doğu’nun İktisadi Nüfuz Sahası Bağlamında Telakkisi
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra siyasi birliğini tamamlamış olan Almanya’nın hızlı iler-leyişi 20. yüzyılın başından itibaren İngiltere’ye yönelik ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır. Ay-rıca, Uzak Doğu’da olsun, Yakın Doğu’da olsun birçok büyük devlet inşaat izni aldıkları yerlerde iktisadi nüfuzlarını yayacak demiryollarının döşenmesi işine girişmişlerdir. İktisadi nüfuz bera-berinde siyasi nüfuzu da beraberinde getirmiştir .
İtalya’ya gelince; Tunus’un Fransızlar tarafından işgaline tepki göstermiş ve Akdeniz’de İngiltere ve Fransa ile menfaat çatışmaları baş göstermişti. Bu nedenle karşısındaki güçlere İtal-ya’da güçlü bir devletin, yani Almanya’nın desteğini sağlamak düşüncesindeydi. Avrupa uyumu-nun dayanağı olan temel güçlerin bu doğrultuda 19. yüzyılın sonlarına doğru bozulması, I. Dünya Savaşı’nın nedenlerini arama çabalarının çıkış noktası olabilir. Bu doğrultuda, uyum sürecini yavaşlatan nedenlerden en önemlisi uluslaşma olgusu olarak değerlendirilebilir. Bu anlayışın ışığı altında, 1815-1870 döneminin güç dengesi, 1870 yılından sonra farklı nitelikler göstermek-tedir. Özellikle, 1871’de Alman ulusal birliğinin kurulmasıyla, Viyana Kongresi’nin güç dengesi, artık birbirine ittifak bağları ile bağlı olan devlet grupları arasında askerî, ekonomik ve siyasi denge olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Bu durum, 1870 sonrası askerî bloklaşmanın ve silah-lanma yarışının temelini teşkil etmiştir.  
I. Dünya Savaşı öncesinde büyük devletlerin siyasi ve askerî durumları savaşın çı¬kışında önemli bir rol oynamıştır. 1871’de siyasi birliğini tamamlamış olan Almanya, kı¬sa zamanda sa-nayini, güçlendirerek kısa sürede büyük devletlerin orduları ile rekabet edebilecek güçlü bir kara ordusuna ve donanmaya sahip olurken dünyanın büyük bir kıs¬mını sömürgesi hâline ge-tirmiş olan İngiltere, bu durumunu muhafaza etmek için dünyanın en bü¬yük donanmasını inşa etmiştir. Fransa ise, dünyanın ikinci kara ordusuna ve İngiltere’den sonra en fazla sömürgeye sahip olan devlettir. ABD ise, güçlü bir ordusu bu¬lunmamakla birlikte, sanayi ve üretim gücünü çok yükselmiştir. Rusya ise 1905 yılında Japonya’ya ile mücadelesi sonrasında yenilmiş ve dün-yanın üçüncü büyük kara gücüne sahiptir. Sanayi ve tekno¬lojide Amerika, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın gerisinde olan Rusya, ekonomik bakımdan da güçlü değildi. Japonya ise büyük bir hamle yaparak, Uzak Doğu’da Rusya’yı durdurmayı başarmış, Çin’e müdahaleye başlamış, çok güçlü bir donanma ve ticaret filosu kurmuştur. Avusturya-Macaristan çöküş sürecine girmiş olup, sıkı sıkıya Almanya’nın dış siyasetine sarılmıştı. Almanya gibi millî birliğini geç tamamla-mış olan İtalya da başta Osmanlı topraklarından sömürge edinme¬ye çalışmaktaydı. Osmanlı Dev-leti ise 1900 ile 1915 yılları arasında ağır kayıplara uğramış, Avrupa’daki topraklarını kaybet-miş, savaş öncesinde Kars, Ardahan, Artvin dışında bugünkü Türkiye, Irak, Suriye, Lüb¬nan, İsrail, Ürdün, Hicaz ve Yemen’den ibaret kalmıştı.  
Almanya’nın her alanda İngiltere ile rekabete girişmesi savaşın temel sebeplerinden birisi olarak değerlendirilmekle birlikte, bu durum 19. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’daki devletle-rarası bloklaşmanın kısa sürede gerçekleşmesinde etkili olmuştur.
Görüldüğü gibi Avrupa’daki ekonomik, politik ve askerî gelişmeler devletleri birbirine yak-laştırmış veya uzaklaştırmıştır. Nitekim önce Almanya-Avusturya-Macaristan ve İtalya devletleri arasında 1883’te Üçlü İttifak (Düvel-i Müttefika) kuruldu. Bu ittifak antlaşması, 1892, 1907 ve 1912 yıllarında yenilenmiştir. Bu ittifakın karşısında ise önce 1894’te Fransa-Rusya, 1904’te İngiltere-Fransa ve nihayet 1907’de Rusya-İngiltere arasında yapılan antlaşmalarla Üçlü İtilaf (Düvel-i Mü’telife) kurulmuştur.  Avrupa’da, devletlerin karşılıklı menfaatleri doğrultusunda oluşturdukları ve ittifak ve itilaf isimleriyle anılan bu bloklaşma politikaları daha sonraki yıllar-da da devam etmiştir.
I. Dünya Savaşı öncesi, hatta savaş başladıktan sonra bile devletlerin bu bloklaşmalara ka-tıldığını görüyoruz. Nitekim İtalya, savaşın çıkmasından hemen önce Almanya’nın bulunduğu İttifak devletleri blokundan ayrılarak İtilaf devletleri safında savaşa girmiştir. Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ise Almanya’nın yoğun siyasi ve diplomatik çabaları sonucu, savaş başladıktan sonra İttifak Devletleri’nin yanında savaşa katılmıştır. Yine savaş öncesi ve savaş yıllarında Sırbistan, Yunanistan, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri, İtilaf Devletleri Bloku’nda savaşa katılmış-lardı.
Avrupa’da başlayan bu bloklaşma, devletleri her alanda rekabete sürüklemiş ve özellikle devletler hızla silahlanmaya başlamışlardı. Artık devletlerin gücü sahip oldukları silahlarla ölçü-lür hâle gelmişti. Devletlerin her alandaki bu rekabeti Avrupa dışında sömürgelere ve denizaşırı ülkelere kadar yansımıştı. Avrupa, hızla bir savaşa sürüklenmekteydi .
Bu gerçeklerden hareketle, Osmanlı Devleti topraklarının paylaşılması meselesi savaşın daha geniş bir sahaya yayılması üzerinde de etkili olmuştur. Düvel-i Muazzama olarak nitelen-dirdiğimiz en başta İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya gibi devletler ilk defa I. Dünya Savaşı önce-sinde ve savaş esnasında aynı ittifakta yer almışlardı. Nitekim Balkan Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklarının paylaşılmasını tamamlayan Avrupa Devletleri, çıkacak bir genel savaşta Anadolu’nun paylaşılmasını ana çizgileri ile kararlaştırmış bulunuyorlardı. Bu pro-jeleri I. Dünya Savaşı yıllarında yazılı antlaşmalara dönüştürmüşlerdi.
Orta Doğu’da, Avrupa devletlerinin birlikte hareket edememesine karşılık Uzak Doğu’da Avrupa devletleri tam bir birlik hâlindedirler.  Osmanlı Devleti’nin neredeyse tamamına hâkim olduğu Orta Doğu sahası üzerinde emperyalist güçlerin bir görüş birliği içinde olamamaları özel-likle 19. yüzyılın sonlarından itibaren doğuda zengin petrol, kömür ve sanayi için gerekli diğer ham madde kaynakla¬rının bulunması, sanayileşmiş devletlerin politikalarını bu yönde şekillen-mesi gerçeği ile ilişkilendirilebilir. Orta Doğu’da zengin petrol yataklarının bulunmasıyla birlikte Osmanlı hâkimiyetindeki bu yerlerde etkinliğini artırmak ve hatta buralarda hâkimiyet kurmak, İngiliz politikasının stratejisinin esasını oluşturmuştur.  Bu, aynı zamanda geleneksel İngiliz po-litikası olan Hindistan yolunun güvenliği için de gerekli idi. Usta İngiliz politikası, bunun için kendi sömürgelerinde asla müsaade etmediği milliyetçilik fikrini Osmanlı ülkesinde yaşa¬yan gayrı Türk unsurlara dayatmaya başlamıştır. Bütün Orta Doğu’yu içine alan bölgede büyük bir Arap devletinin ku¬rulması fikrini Araplara aşılayan İngilizler, Rusya’nın Akde¬niz’e inmesi ihtima-line karşı da Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı tahrik etmişlerdir. 20. yüzyılda büyük devletle-rin, Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmaya yönelik politikaları, Osmanlı Devleti’nin çökmesini çabuklaştırmak, böylece büyük değer taşıyan mirasına konmak, Osmanlı topraklarında nüfuz ve güçlerini artırmak ve iktisadi menfaatler elde etmek amacına yönelik politikalar olacaktır.
Osmanlı toprakları üzerindeki nüfuz kavgası ve ileride devletin, mirasının nasıl paylaşıla-cağı konusu bu büyük harbin çıkmasına sebep olan faktörlerden birisidir. Gerek bu sürecin evve-linde gerekse de sonrasında özellikle, İtilaf kuvvetlerinin İttifak Devletleri’ni âdeta bir çelik çem-ber içerisine almaya çalıştığını görmekteyiz. Bu süreci bozacak olan gelişme ise; Osmanlı Devle-ti’nin savaşa dâhil olması ile yaşanmıştır.

Chester Projesi’nin Zuhuru
Bu süreçte Osmanlının çöküşünü hızlandırmakta olan birçok mağlubiyetin ve devletin geri kalmasının nedenlerinden en fazla ön plana çıkanı ulaşım ağının ihtiyaca cevap verememesi gös-terilebilir. Bu durum ekonomik açıdan olduğu kadar ülke içindeki istikrarın korunması bakımın-dan da çok sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle 19. yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla demir yolu alanın-daki çalışmalara hız verilmiş, projeler hazırlanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti mali ve teknik açı-dan demir yollarını yapacak güce ve imkâna sahip ol¬madığından, ilk demir yolu imtiyazını İngi-lizlere vermiş¬tir. Bunu Fransa, Almanya gibi devletler aldıkları imti¬yazlarla devam ettirmişler-dir.  Söz konusu dönemde veri¬len en önemli imtiyaz, II. Abdülhamit’in Almanlara ver¬diği Bağdat Demir Yolu imtiyazıdır. Emperyalist devletler bu süreçte demir yolu imtiyazı için birbirleriyle kıyasıya mücadele ederken Osmanlı Devleti’ne baskı uygulamaktan da kaçınmamışlardır. 20. yüzyılın başına gelindiğinde ise Amiral Chester öncülüğünde kurulan bir Amerikan şirketinin demir yolu imtiyazı almak için Osmanlı Devletine başvuruda bulunması, diğer devletleri çok rahatsız etmiştir. Zira bu teşebbüsü, Amerika'nın bölgedeki rolünü artırmaya yönelik bir faaliye-ti olarak değerlendirmişlerdir.
Bu sürecin başlangıcı ise özetle şu şekilde yaşanmıştır: Albay Colby Mitchell Chester, 1900 yılında Ermeni olayları ile ilgili tazminat almak üzere bir savaş gemisinin kaptanı olarak İstan-bul’a gelmiş, bu sırada dikkatini buradaki yatı¬rım olanakları çekmiştir. Ancak girişimde buluna-bilme fırsatını 1908’de yakalamıştır.  Bu dönemde demir yolu im¬tiyazı alabilmek adına Nafia Vekâletine yedi ayrı başvu¬ru yapılmıştır. Başvuruların bir bölümü Batı Anadolu ve Trakya’da demir yolu yapımını önerirken, hükûmetin yaklaşımı birliğin sağlanabilmesi için daha çok doğu ve güneydoğuda demir yolu şebekesi yapılması yönündedir. Başvuruyu yapanlar arasında öne çıkan isim olan Amiral Chester, Ottoman American Development Company (OADC) adlı bir şirket kurarak, Amerikan hükûmetinden gereken desteği almayı başarmıştır.  Burada dikkat çeken husus; İngiliz ve Alman çevrelerinde Amerika’ya karşı kuşkuların artmaya başlamasıdır. Bu iki devlet, Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başladılar. Bu baskılar sonucu, 9 Mart 1911 tarihinde, Meclis-i Mebusâna sunulan anlaşma, Almanya ve İngiltere’nin yoğun diplomatik baskıları netice-sinde uzun süre Mecliste bekletilerek onaylanmamıştır.  Bunun üzerine, ABD Elçisi Rochild, 11 Aralık’ta, sadrazama, şirketin yatırdığı depoziti çektiğini ve imtiyaz teşebbüsüyle ilgili müracaatı geri almak istediğini bildirmek zorunda kalmıştır.  
Anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti’nden demir yolu imtiyazı alabilmek için 1908 yılında bir girişimde bulunan ancak başarıyla sonuçlandıramayan Amerikan Chester Şirketinin ikinci ciddi teşebbüsü 1922 yılına rastlamaktadır. Önceki proje üze¬rinde yapılan birtakım değişiklik-lerden sonra TBMM'ye sunulan Chester Projesi, Mecliste kabul edilmiş olmakla beraber bu kez de uygulamaya geçirilememiştir.  Proje, beraberinde tepki ve tedirginlikte getirecektir. Sevilay Özer bu durumu şu şekilde özetlemektedir:
“Musul’un Amerikan sermayesinin denetimine geçmesi olasılığının yanı sıra projenin Bağdat Demir Yolu Projesi'ni tehdit etmesi İngiliz ve Alman çevrelerinin karşı koymalarına neden olurken, Rusya da Sivas-Samsun hattının kendi imtiyaz alanı olduğunu savunarak karşı çıkacaktı. Bu rahat-sızlıkların yanı sıra Osmanlı hükûmetinin kapitülasyonların kaldırılması konusunda Amerikan Hükûmeti'ni ikna etme arzusu, imtiyaz sözleşmesinin Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında görüşülmesini geciktiren nedenlerdendi.”  
Neticede, 1911 Haziran’ında Meclis-i Mebusana gönderilen proje, zaman sıkışıklığından ötürü incelenemeyeceği gerekçesiyle başka bir zamana ertelendi. Bu arada kendi içinde sorunlar ve kopmalar yaşayan şirket (OADC), 1911 Eylül’ünün sonunda Trablusgarp Savaşı’nı bahane ederek yatırdığı teminatı geri almıştı. Buna rağmen Chester, 1912-1913 yıllarında inatla projeyi sürdürmeye çalışmış, dönemin İttihatçı liderlerinden Cavit Bey ile iletişime dahi geçmiştir. Fakat bu girişimden de olumlu sonuç alınamadığı gibi şirket de dağılmaktan kurtulamamıştır. Chester, daha sonra Ottoman-American Exploration Company adlı yeni bir şirket kurmuş ve eski projede bazı değişiklikler yaparak yeni bir öneri hazırlamıştır.  1913 yılı ortalarına doğru Osmanlı ida-resinde yaşanan bunalımlarla beraber,  Mahmut Şevket Paşa suikastı ve yeni yöneticilerin proje-ye sıcak bakmamaları nedeniyle Chester’in bütün gayretleri boşa çıkmıştır.

Millî Mücadele Dönemi’nde Chester Projesi Meclis Gündeminde (1922-1923)
1920 yılı başlarında projeyi hayata geçirebilmek amacıyla Chester, tekrar Amerikan Dışiş-leri Bakanlı¬ğına müracaat etmiştir. Bu esnada gayretlerinin tekrar boşa çıkması sonucunda 14 Haziran 1920 tarihinde ülkesinin Denizcilik Bakanı Josephus Daniels’e gönderdiği mektupta; “projenin Amerikan savunması ve özellikle de Amerikan denizciliği için çok önemli olan petrolle” ilişkilendirilmesi, projenin bu süreçte petrol olgusu üze¬rine oturtulduğunu göstermesi bakımın-dan da önemlidir. Denizcilik Bakanlı¬ğı ise projeye, donanmanın artan petrol ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak olumlu yaklaşmış olmasına rağmen Dışişleri Bakanlığının tesiriyle destek sağlamaktan kaçınmıştır.
Bu sırada Chester’in Anadolu’da Millî Mücadele hareketinin ilerleyen döneminde 1922 yılı başlarında Delaware’de Ottoman-American Development Company (OADC) kuruldu. Bu şirket, Birinci Dünya Savaşı öncesi Chester tarafından kurulan Ottoman-American Exploration Company’nin tüm mal varlığını devralarak bazı değişikliklerle yeniden kurulmuş şekliydi; fakat yeni kurulan bu şirketin Chester artık hisselerin çoğunluğuna sahip değildir. Bu arada yeni şir-ket, en önemli Kanadalı Binbaşı Clayton Kennedy’i Amiral Chester’in İstanbul’daki American Shipping Board’da çalışan oğlu Arthur Chester ile birlikte Ankara hükûmeti nezdinde imtiyaz görüşmelerini başlatmak üzere bölgeye gönderme kararı almıştır. Şirket bölgede projeyi canlan-dırma girişimlerini başlatmadan önce yine Amerikan Dışişleri Bakanlığına başvurmuş, fakat bek-lediği desteği bulamamıştır.
Bu sırada Ankara hükûmeti nezdinde bazı gelişmeler, Chester’i projenin geleceği açısından ümitlendirmiştir. Yeni dönemde Ankara hükûmetinin Chester Grubu’na karşı yaklaşımının olum-lu olması şir¬kete cesaret vermiştir.  Arthur Chester ile Kennedy 1922 yılı Eylül ayı ortalarında Ankara’ya gelerek proje hususunda hükûmet yetkilileriy¬le görüşmüş ve belli noktalarda anlaş-maya varmışlardır. Türkiye Lozan Konferansı öncesinde şirket ile yap¬tığı ön anlaşmaya dayana-rak Lozan'da, Musul konusun¬da İngiltere ve Fransa'ya karşı ABD'nin desteğini sağla¬mayı amaç-lamıştır. Fakat güçlü Amerikan şirketlerinin çıkarlarını göz önünde bulunduran ABD, bu aşama-da ne şirkete ne de Türkiye’ye beklediği desteği vermemiştir. Çünkü 1922 yazından itibaren Amerikan petrol şirketi Standard Oil Company, Mezopotamya petrollerinin iş¬letmesine dâhil olabilmek için Turkish Petroleum Company ile yaptığı görüşmede önemli mesafe almıştır. Mu-sul’un Irak’a bırakılması durumunda Turkish Petroleum Company’nin tüm Mezopotamya pet¬rollerini işleteceği bilinmesi nedeniyle ABD, petrol konusunda yerleşik bir kuruluş olmayan Chester Grubunu destekle¬yerek, şirketin proje dâhilinde elde edeceği sınırlı bir alandaki petrol ayrıcalığı ile yetinmekte istememiştir.  Buna ek olarak, Chester Grubunun sermayesi olmayan kişilerden teşekkülü, diğer uluslararası şirketlerin katılımı olmaksızın bölgenin sömürüsünün im¬kânsız olduğuna inanılması ve savaş öncesi dönemde şir¬kete verilen desteğe rağmen şirketin başarısız olması, Amerikan yönetiminin diplomatik olarak destek vermek¬ten kaçınmasına neden olan diğer etkenlerdir.
Diğer emperyalist güçlerin engellemelerine rağmen Chester Grubu temsilcileri ile Ankara hükûmeti temsilcisi Feyzi Bey arasında yapılan görüş¬meler neticesinde, son şekli verilen taslak metin, 22 Ocak 1923'te İcra Vekilleri Heyetine sunulmuştur. Hazırlanan bu anlaşma taslağı, 30 Ocak 1923'te yapılan görüşmeler¬den sonra Başvekil Rauf Bey tarafından aynı gün kanun¬laşması için Meclise gönderilmiştir. TBMM’ye gelen ta¬sarı 8 Nisan 1923 tarihi itibarıyla görüşülmeye başlanmıştır. Projenin Meclisteki müzakeresinde Başvekil Rauf Bey, Nafia Vekili Feyzi Bey, İkti-sat Vekili Mahmut Esat Bozkurt ve Mühendis Muhtar Bey, projenin ülkeye sağlaya¬cağı katkılar üzerinde durarak projeye yönelik eleştirileri cevaplamışlardır. Açılış konuşmasını yapan Nafia Vekili Feyzi Bey projenin ülke için önemine dikkat çekmiştir:
“Muhterem Efendiler! Memleketin büyük bir kıtasını ihtiva eden Anadolu Şarki demir yolları kırk iki vilayet ve elviye-i müstakilleden geçer. Bunu kabul etmekle bu memleket halkının öteden beri olan arzularını is'af etmiş ve en mühim derd-i içtimâisini tedavi etmiş olacağız... Bendeniz he-yet-i umûmîyesini gayet muvafık buldum ve bunun gerek iktidar-ı mâliyesine gerekse getirdiği ve-sait ve hükümetçe yapılan tetkikat neticesine nazaran bu işin husul bulacağına kani oldum. Heyeti Celilenin malûmudur ki 15 gün mukaddem bu proje Nafıa Encümeninden geçmiş, Heyet-i Celilenin malı olmuştur. Nafıa Encümeninin sene değişmekle yeniden alıp mütalâa yürütmesine lüzum yok-tur. Zaten iki buçuk ay evvel bütün arkadaşlara proje tevzi edilmiştir. Binaenaleyh yeniden tetkik edilecek bir şey yoktur.”
Görüşme sırasında Chester Projesi’ne yönelik eleşti¬riler de gündeme getirilmiştir. Bu eleş-tiriler genelde imti¬yaz müddetinin uzunluğu, teminat miktarının azlığı, ge¬niş hattın pahalı olma-sı, gümrüksüz kömür ithali ve tari¬felerin düzenleniş şekli hakkındadır. Erzurum Mebusu Durak Bey imtiyazın 99 sene müddetle verilmiş olmasına karşı çıkan isimler arasındadır. Durak Bey, 99 yıllığına verilen imtiyazın kazma kü¬rekle çalışıldığı ve taşıma vesaiti olarak kağnı ve devenin kullanıldığı zamanlarda olsa normal kabul edilebileceğini fakat günün koşullan itibarıyla böyle kabul etmenin mümkün olmadığını önemle belirtmiştir.
İmtiyaz süre¬sine karşı çıkan isimler arasında yer alan Erzincan Me¬busu Emin Bey eleştiri-lerini, Ergani bakır madeni örneğiyle ortaya koymaya çalışmıştır:
“…Bu lâyihayı encümene istemekten maksat, doğrudan doğruya projenin heyet-i umumiyesi aleyhinde bulunduğumuz tarzında beyanat vâki oldu. Öyle değildir. Efendiler biz Çester Projesine olanca kuvvetimizle taraftarız. Fakat şerait-i hazırasiyle değil.. Vilâyat-ı Şarkiyede -Feyzi Bey de bahsettiler- oralarda at üzerinde gezilir. Hatta çok yerlerde at bile bulunmaz. Nehirlerde keleklerle seyrüsefer olur. Vilâyat-ı Şarkıyede öyledir de acaba buradan Sivas’a kadar gitmek icabetse tayya-reler mi var, şimendiferler mi var? Anadolu’da pek çok yerlerde yol yoktur. Fakat az - çok bir yol yapıp ikinci bir yolsuzluğa meydan vermemek için ufak bir tetkikten ibarettir. Yoksa memleketi-mizde şimendifere olan ihtiyacı katiyi hatta şimendifere değil, fakat projeyi baştan aşağı okudu-ğumuz zaman, esbab-ı mucibeyi tetkik edecek olursak hakikati tamamıyla izhar edebilecek hakayikı havi değildir. Evvelâ bir kere; maziyi hikâyeden ibarettir. Maziyi hikâye ettikten sonra aksam-ı fenniyeye geçmiş, esbab-ı mucibenin ikinci ve yedinci maddelerini birlikte okuyalım. Onda bir kere; depozito akçesinden bahsetmiştir. Efendiler! Esbabı mucibe – Nafıa Vekâletinin de kendi ifadesi veçhile - 500 milyon lirayı mütecaviz bir inşaat yapılıyor. 400 milyon liralık inşaat ikinci maddede sarih olarak göreceksiniz ki depozito olarak vermiş oldukları para ancak seksen binde birdir. Zannetmem ki dünyada teminat istiyen herhangi bir müessesenin istemiş olduğu teminat seksen binde bir derecesinde olsun, buna bir cevap vaki olabilir. Derler ki; dünyanın hiçbir tarafın-da yapılan şimendifer teminat ile yapılmaz. Efendiler böyle mi? Yani haricî mi misal gösteriyorsu-nuz1? Ben de size haricî bir misal göstererek aynı projede daha ağır şerait zikredeceğim. Bugün müddet-i imtiyazı tekmil Avrupa’da tetkik edelim. Efendiler oralarda verilen müddeti imtiyaz dai-ma 33 - 44 seneyi tecavüz etmez. Azami 44 senedir. Hâlbuki burada (99) sene müddetle imtiyaz veriyoruz. Efendiler eğer buna kredi diyecek olursak bu bizim için pek de nafi' ve muvafık şerait değildir. Memleketin her yerinde veyahut muayyen yerlerinde mevcud olan aneadin tabakatı arzda namütenahi tonlara balig olmaz. Elbette bunu erbab-ı fen takdir etmiştir. Bunların içinde misal olarak ele alacağımız bir maden ki mevcut ve islemekte bulunan Ergani madeni… Efendiler Ergani ma¬deninde vuku bulan tetkikatı amika neticesinde bugün bir bu¬çuk milyon ton maden bulunduğu tahmin ediliyor. Vasait-i hazıra-i fenniye ile değil, hâlihazır mevcuduyla bugün o made¬nin mevcu-dunu ihraç edecek olursanız erbab-ı fennin yapmış ol¬duğu bir hesaba göre bunun azami otuz sene zarfında imha edi¬leceği muhakkaktır. Binâenaleyh 9 sene değil de (99) sene sonra bu madenin böy-le alelade ihraç edildiği nazarı itibara alınarak, ihraç edilecek olursa elimizde kalacak taş ve top-raktır. Binaenaleyh su maruzatımı hulâsa etmek için ya teminat akçesi vardır, ya müddet-i imtiyaz uzundur, eğer teminat akçesi kendi memleketimize kıyas edilerek alınmak lâzım gelirse 1/80000 nispetinde olan bir şey kabul edilir mi, edilmez mi? Bunu bir kerre hatırınızda tutunuz. İkincisi; müddet-i imtiyaz meselesi. Yani hariçte teminatı yok ta itibarı malî ve kredi meselesi olarak kabul ediliyor ve buna hariç misal gösteriliyorsa müddet-i imtiyaz o suretle takyidedilmek lazım gelir. Binaenaleyh müddeti imtiyazın 44 seneden fazla olması memlekete en muzır bir darbedir. İşte efendiler; iki esas ve mühim nokta budur. Aksamı fenniyesin hakkında da söyleyeceğim sözler var-dır. Fakat bu hususta fen memurları izahatı lazıme verdikten sonra mevzuu bahsedeceğim. Bu iki nokta hakkında Meclisi Nafıa Vekâletinin tenvir etmesi zannederim ki, çok elzemdir.”
Başvekil Rauf Bey bu eleştiriyi şöyle yanıtlamıştır:
“Şarki Anadolu Şimendifer Projesi namiyle Heyet-i Âliyenize Hükûmetin arz ve takdim ettiği lâyihanın kısa bir tarihçesini bilmeyi, her hâlde müzakere ve kararın isabetini teminen lazım adde-diyorum. Nafıa Vekili Muhteremi Feyzi Beyefendi’nin Heyet-i Âliyenize arz ettiği gibi; bidayette Çester Projesi namiyle malûm olan ve bugün de tarafeyni akıdeyinden birinin el'an yine o nam ile muameleye dâhil ettiği bu proje, bundan evvel Meclisi Mebusanlarımızda da mevzuu bahsedilmiş… Emin Bey arkadaşımız buyuruyorlar ki: 400 milyon sermaye ile işleyecek bir şirket teminat akçesi olarak 50 bin lira vermiştir. Evet.. Fakat biz şirketlerle karşı karşıya gelip de; yüksek teminat akçe-sini vereceksin, yapamazsan hazinemizin bütçe farkını tanzim için tertibimiz var, yoksa memleke-timizin hayatı ile çok mutlak olarak alâkadar olan şebekei hadidiyenin tefrişini düşünüyoruz, Yüz bin lira, iki milyon lira almışız, kaybetmişiz. Bendenize bu, muazzamı karar karşısında mevzuu bahsedilmelidir. Fakat meseleyi tehir ve tavik etmemelidir. Buyurdular ki: İkinci nokta; imtiyaz kırk dört sene olmalı, doksan senede tehlike vardır. Bu behemalhâl kırk dört sene olmalıdır. Bir misal arz etmek istiyorum efendim. Belki, vaziyeti tasvip için güçtür, fakat hakiki bir misal teşkil eder. Meşrutiyetimizin bidayetinde Büyükada Belediyesi adayı elektrikle tenvire karar verdi… İkinci nok-tada Emin Beyefendi madenler hakkında Heyeti Aliyenizi tenvir buyurdular ki Ergani madenini misal olarak zikrettiler. Buyurdular ki: Sahihan bir buçuk milyon kilo (Ton sesleri) evet ton. Bende-niz Emin Beyefendi’ye diyorum ki: Farz etsinler ki üç milyon ton vardır. Efendiler, ben o fırsata nail olamadım. Ergani madenini göremedim. Fakat mesleğim itiba¬riyle ve merakım icabatiyle Ergani madeni hakkında şimdiye kadar yapılan tetebbuatı biraz okuyarak dinleyerek öğrenmeye çalıştım. Oradan geçen mebus arkadaşlarımla müdavelei efkâr¬da bulundum, Ergani madeninde 300 milyon ton bakır olabilir. Fakat bakır istihsali usulü de 300 seneliktir. EV ân şimal rüzgârı essin diye ker-piçten yapılmış fırınlarda fırın sahibi bekler. Es¬mezse bakır sahipleri bekler. Bakır istihsal edilemez, yani bakır madeni tahtel arz var, gaz madeni tahtel arz vardır ve çok zen¬gin, çok zengindir. Fakat hepimizin hatırındadır. Harbi Umu¬mide gazın tenekesini siz arkadaşlar memleketimizde kaç liraya aldınız? (Kırk liraya sesleri) Aynı zamanda o gaz yerlerini mu¬hafaza etmek için, o toprakları müda-faa etmek için kaç yüz bin şehit verdik? Yani vardır ama biliyoruz ama, çıkarabiliyor mu¬yuz, kulla-nabiliyor muyuz? Hayır, vardır, kimseye vermeyece¬ğiz, biz de kullanmayacağız dersek bu ne dere-ceye kadar şayanı muhakeme bir ifade olur.”
Bu türden eleştirilere Chester Projesi’nin ülkenin güvenliği ve kalkınması açısından çok önemli olduğunu vurgulayarak cevap veren Rauf Bey özetle şu ifadelere yer vermiştir:
“Efendiler! Bu şimendiferler arızasız ve ümit edilen vakitte ikmal edilirse, Türkiye’nin yüz bin kişi¬lik bir ordusu varsa, ikmal edildiği anda dört yüz bin kişi ola¬caktır. Türkiye’nin bin hayvanı var-sa, her zaman dört bin addedebilirsiniz. Türkiye’nin bin kantar buğdayı varsa, dört bin kantar ad-dedebilirsiniz. Bilmem ki ehemmiyetini telhisan arz edebildim mi ?”  
Ayrıca, Rauf Bey bu eleştiriye yanıt olarak savaş yıl¬larında, kadınların cepheye cephane ve silah taşırken çektiği acı ve sıkıntıları hatırlatacaktır: “…Kaç tanesi şehit oldu bi¬liyor musunuz? Bunlar 50 bin lira teminat akçesiyle 300 mil¬yon ton bakırla mukayese edilebilir mi? Arkadaşlar! Bu millet bu işin ihmali yüzünden bir daha bu gibi cefalara tahammül eder mi? Ve siz buna razı olur musunuz." diyerek teminat miktarın azlığının önemli olmadığını vurgulamıştır.”
Bu eleştirilerin yanında proje kapsamında demir ¬yolu hattının geniş hat olarak yapılacak olması da tenkit edilmiş, iktisadi açıdan hattın, dar hat olarak inşa edilmesinin daha uygun ola-cağını dile getir¬mişlerdir. Mühendis Muhtar Bey ise hatların dar hat ola¬rak inşa edilmesi yönün-deki istekleri anlamakta güçlük çektiğini şu sözleriyle ortaya koymuştur:
“Ben mübalâğa etmek istemiyorum. İnşallah on senede bitireceğiz: Böyle bir şimendiferin in-şası için 99 sene müddet vermek, şimdiye kadar vâki olan emsaline nazaran çok değildir, muvafık-tır. Efendim dar hat ve geniş hat meselesi lâyihalarda uzun uzadıya zikrolunuyor. Hatta zannediyo-rum Ali Rıza Beyefendinin buyurdukları lâyiha da o dar hattan bahis idi. Bendeniz eğer Nafıa Vekâ-leti namına buraya bir proje getirip de bu geniş hattı hükûmet yapacak demiş olsaydım, o zaman söyleyebilirlerdi ki; bu geniş hat çok masraflıdır. Dar hat yapılsın derdiniz. O vakit hep beraber bu-nu uzun uzadıya müzakere ederdik ve geniş hattın faydalı olup olmadığını izah ederdim. Lâkin şimdi bir şirket geliyor, bu şirket diyor ki; ben şimendiferlerinizi yapacağım ve geniş hat olarak yapacağım ve istediğinizden âlâ yapacağım ve bu geniş hat için sizden bir şey istemeyeceğim derse, o zaman dar hat istiyoruz demek kadar, tuhaf bir şey tasavvur edemiyorum Esasen memleke¬timizde üç yüz yirmi dört senesinden beri bu şimendiferin programı Erkânı Harbiye Dairesiyle müt-tefikan yapılmıştır ve orada bu hatların geniş olmaktan başka hiçbir suretle kabili ka¬bul olmadığı-nı ciheti askeriye tebliğ etmiş bu program o suretle tespit olunmuştur. Şimdi bunun dar hat olması daha iyidir de¬nilirse ve bunu her kim söylerse söylesin, mademki alâkadar olan ciheti askeriye bu-nun geniş hat olmasını elzem görüyor ve hatta en son olarak beher hatta bir cüz-i tam nakloluna-bilmek için laakall yetmiş dingili haiz bir tren sevk etmek istiyor ki, bir de memleketin arızası ma-lumdur bu dar hatla kabili temin mi¬dir? En çok yüz, yüz elli ton nakledebilecek trenleri yapabilece¬ğiz. Hâlbuki dar hatlarla bu memleketin nakliyatını temin et¬mek imkânı yoktur. Bu adam bize ge-niş hat için hiçbir fedakâr¬lık tahmil etmiyor. Bunun dar hat olmasını istemek artık garip bir şey olur...”
Erzurum Mebusu Durak Bey’in imtiyaz müdde¬tinden sonra üzerinde hassasiyetle durduğu ikinci bir hu¬sus tarife usulüne ilişkindir:
“Tetkikatımın neticesinde birkaç noksan gördüm. Mesela (birtakım ihtiyari terk edilmiş hat-ların birbirinden ayrılması ve saire ve sairesi gibi birçok noksan gördüm ve bunlar Nafıa Encüme-ninde müzakere edilirken tabiî takibettim, devam ettim, söyledim. Arkadaşlarımız bunun bir kısmı-nı nazarı itibara alarak tashih ettiler. Proje bugün iyi bir surette buraya gelmiştir. Bunlara dair bir itirazım yoktur. Yalnız bunların içerisinde itiraz edeceğim iki nokta vardır ve zannediyorum, heyet-i aliyyeniz de buna itiraz edecektir. Bu hususta daha evvelce İktisat Vekilinin nazarı dikkatini celb ederim ve kendisinden de bu hususa dair izahat isterim. Bendenizin dokunacağım nokta şudur: Tarife meselesi. Bu tarife meselesi gayet mühimdir. İcra Vekilleri Reisi Muhteremi Rauf Beyefendi Vilâyat-ı Şarkiye mebuslarından burada sual sormuştu. Bendeniz de suallerine şimdi cevap veriyo-rum. Buyurdular ki orada bir (Pasinler ovası) vardır. Münbittir. Şöyle mahsuldardır, şu kadar zahi-re çıkarıyor. Rusya vasıtasiyle şuraya buraya sevk ediliyor. Evet öyledir. Fakat yalnız (Pasinler ova-sı) değil, o havalide, yani Anadolu Şarkide böyle mahsuldar ovalarımız pek çoktur. Anadolu Şarki hayvan yetiştirir. Bizim zaten harice ihracatımız zahire ve hayvandan ibarettir…Tarifede bendeniz şunu görüyorum. Tarifede herhangi bir eşya için kilometre ba¬şına birkaç kuruş, birkaç para kon-muştur. Mesela diyelim ki, buğday gidiyor. Buğdayın tonundan kilometre başına yirmi pa¬ra alını-yor. Yani adedi sahih olarak söylemiyorum. Tahmini olarak söylüyorum. Hâlbuki bundan iktisat nokta-ı nazarından memleketimizin uzak yerleri çok mutazarrır olacaktır. Çünkü bir ton buğdaya yüz kuruş masraf zamm edilirse her hâlde An¬kara'dan iki yüz kuruş zamm edilecektir. Şüphesiz Kayseri'den dört yüz, Sivas'tan sekiz yüz, Bitlis'ten bin altı yüz kuruş zamm edilecektir. Çünkü kilo-metre arttıkça masraf da artıyor. O hâlde Eskişehir sevk edecek, fakat zavallı Sivas sevk edemeye-cek. Dünyanın hiçbir tarafında böyle tarife usulü yok¬tur.”
Projeye yönelik olumlu ve olumsuz görüşler 8 Ni¬san’daki Meclis oturumunda ortaya ko-nulduktan sonra oylamaya geçilmiştir. Oylama sonrasında 158 oyun 141’i projenin lehinde ol-ma¬sına rağmen yeterli oy çoğunluğu sağlanamadığından dolayı 9 Nisan 1923 tarihinde oylama tekrarlanmış ve 206 kişinin katıldığı oylamada 185 kişinin olumlu görüş bildirmesiy¬le proje Meclisin onayından geçmiştir.  Taraflar arasında resmî anlaşma 29 Nisan 1923 tarihinde imza-lanmış, bu imtiyaz anlaşmasıyla şirket (Ottoman American Development Company), hiçbir kilo-metre garantisi veya ücret almadan Anadolu’da yaklaşık 4 bin 400 km. uzunlu¬ğunda demir yolu, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında üç liman inşa edecek ve karşılığında da inşa ettiği bu
demir ¬yolları hatlarıyla limanlarını ve bu hatların iki yanında toplam 40 kilometrelik şerit içindeki, mevcut ve buluna¬cak tüm maden kaynaklarını 99 yıllığına işletme hakkına sahip ola-caktı.
Görüldüğü üzere Chester Grubu 1908 yılında baş¬lattığı imtiyaz alma mücadelesini 1923 yı-lı Nisan ayı iti¬barıyla nihayet olumlu olarak sonuçlandırabilmiştir. An¬cak anlaşmanın imzalan-masından sonra şirket içinde Chester ile Kennedy arasında yaşanan anlaşmazlıklarla belirgin olarak ortaya çıkan Amerikalı ve Kanadalı grup çatışması, Chester Grubunun 300.000 dolar ve Ottoman Development Company'nin net kârının %10’unu almak suretiyle çekilmesi ve şirketi Kennedy topluluğuna devretmesiyle sona ermiştir. Anlaşılacağı üzere, Chester Grubu ile imtiyaz anlaşması imzalanmasına karşın Chester Projesi uygulanamamıştır. Burada rol oynayan faktör-ler şu şekilde özetlenebilir: Anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra şirket içinde çıkan an-laşmazlıklar ve şirketin finansman kriziyle karşı karşı¬ya kalmasıdır. Finansman sorununu çöze-bilmek amacıyla ABD mali kuruluşlarına yapılan başvurulardan bir sonuç alınamamış ve yine İsveç, Fransa ve İngiltere’de finans¬man arayışlarına girişilmiştir. Bu süreçte yaşanan sıkıntı¬lar projenin öngörülen sürede başlamasını da geciktirmiş¬tir. Bunun sonucunda Chester’in başını çektiği Amerikalı ortaklarla Kennedy’nin başını çektiği Kanadalı ortakların yolları ayrılmıştır. Bu sırada Lozan Barış Antlaşması neticesinde Musul sorunu çözülememişti. Bu esnada Kennedy, TBMM hükûmetinin anlaşmayı feshetmesini önlemek için Sivas-Samsun hattının yapımına baş-lamak gibi bazı çarelere başvurmayı ihmal etmemiştir. ABD Dışişleri Bakanı, Ankara’nın Chester Grubunun işe başlamamasından duyduğu rahatsızlığı kendilerine ileten İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiserine verdiği 12 Kasım 1923 tarihli yanıtta, Sivas -Samsun demir yolu için hiçbir Amerikan şirketi veya grubunun kredi vermek konusunda istekli olmadığını belirtmiştir. Ankara ise, bu haberi aldıktan sonra bir süre daha bekleyecek ve sonuçta TBMM hükûmeti 18 Aralık 1923 tarihinde anlaşmayı feshettiğini açıklayacaktır.

Sonuç
Demir yolu sisteminin önemini erken sayılacak bir sürede anlayan devletler arasında Os-manlı Devleti de yer almıştır. Devlet, ilk demir yolunun yapımı ve işletmeye açılmasından yakla-şık 25 yıl sonra kendi topraklarında demir yolu hattı yapımı için ilk yatırımını yapmıştır. Fakat Osmanlı Devleti’nin demir yolu yapım politikasını diğer devletlerden farklı kılan birtakım siyasi, sosyal ve ekonomik özelliklere sahiptir. Siyasi ve ekonomik güçsüzlük hâli ile uluslararası siyasi arenada yaşadığı hareket kısıtlılığı ve şiddetle ihtiyaç duyduğu denge politikası olarak sıralana-bilir. İşte bu sebepler dolayısıyla Osmanlı Devleti demir yolu sistemini kendi öncelikleri dışında, demir yolunu yapım imtiyazı verdiği devletin ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda kur-mak zorunda kalmıştır. Osmanlı devlet adamlarının bu siyaseti İngiltere, Fransa, Almanya Rusya gibi büyük devletlerin dikkatlerinin Osmanlı demir yollarına dolayısıyla da Osmanlı topraklarına çevrilmesine sebep olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na az bir zaman kala ABD’nin de Osmanlı Devleti’nden demir yolu yapım imtiyazı alma teşebbüsüne girişmesi imtiyaz mücadelelerinin cephesini genişletmiştir. Fakat Birinci Dünya Savaşı bütün dengeleri değiştirmiş, uluslararası siyasi şartlar yeniden şekillenmişti. Bu süreçte, Osmanlı Devleti parçalanmış, sahip olduğu coğ-rafyanın büyük bir bölümünü kaybetmiştir. Bu nedenle demir yolu imtiyazı için mücadele ede-cek siyasi şartlar bir süreliğine ortadan kalkmıştır. Buna rağmen ABD Chester Projesi ile yeniden girişimlerde bulunmuş ancak Osmanlı topraklarında demir yolu yapım imtiyaz anlaşması imza-lanamamıştır. Ancak bütün bu imtiyaz mücadeleleri günümüz Orta Doğu meselesinin en önemli tarihî dinamikleri arasında kendine yer bulmuştur. Chester Grubu, 1908 yılında baş¬lattığı imti-yaz alma mücadelesini Millî Mücadele’nin sonuçlandırılmak üzere olduğu 1923 yılı Nisan ayı iti¬barıyla nihayet olumlu olarak sonuçlandırabilmiştir. Fakat Lozan Barış görüşmeleri neticesinde Musul ve havalisinin statüsünün belirlenememiş olması ve Chester Grubu şirketinin içinde bu-lunduğu mali kriz, TBMM Hükûmeti’nin 18 Aralık 1923 tarihinde anlaşmayı feshetmesine neden olmuştur.
Kaynakça
Ali Sait (Akbaytugan), Chester Projesi Hakkında Bazı Tenkidât ve Mütâlaât, (Yay. haz.: Sevilay Özer), Asitan Yay., Ankara 2014.
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi 1914-1995, 17. bk., İstanbul 2010.
Beling,Willard A., “American Interests and Policies in the Middle East, 1900-1939”, The American Historical Review, Vol. 70, No. 1 (Oct., 1964), s. 164-165.
Dallot, Louis, Siyasi Tarih, İstanbul 1964.
Daniel,  Robert L., “The Armenian Question and American-Turkish Relations, 1914-1927”, The Mississippi Valley Historical Review, Vol. 46, No. 2 (Sep., 1959), pp. 252-275.
DeNovo,  John A., “A Railroad for Turkey: The Chester Project, 1908-1913”, The Business History Review, Vol. 33, No. 3 (Autumn, 1959), ss. 300-329.
Duru, Orhan, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yılları, Türkiye İş Ban-kası Kültür Yayınlan, İstan¬bul 2007.
Earle, Edward Mead, Bağdat Demir Yolu Savaşı, (çev. Kasım Yargıcı), Milliyet Yayınları, İstanbul 1972.
Earle, Edward Mead, “The Importance of the near East in Problems of Raw Materials and Foodstuffs”,
 Annals of the American Academy of Political and Social Science, Vol. 112, RawMaterials and Foodstuffs in the Commercial Policies of Nations (Mar., 1924), pp. 183-186.
Eldem, Vedat, Osmanlı İmparatorluğu'nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, TTK, Ankara 1994.
Evans, Laurance, Türkiye’nin Parçalanması ve ABD Politikası (1914-1924), (Çev. T. Alaya, N. Uğurlu, Ö Uğurlu), 2. bk., İstanbul 2004.
Fromkin, David, Barışa Son Veren Barış (Modern Orta Doğu Nasıl Yaratıldı 1914-1922), (çev. Mehmet Harmancı), İstanbul 1989.
Gümüş, Musa, “1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk Topraklarında Demiryolu İmtiyaz Mücadeleleri ve Büyük Güçler”, Tarih Okulu, Sayı: 10, (Mayıs - Ağustos 2011), s. 151-194.
Gürel, Şükrü S., Orta Dağu Petrolünün Ulus¬lararası Politikadaki Yeri, Ankara Üniversi-tesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., Ankara 1979.
Harfferih, Karl, Harb-ı Umûmî’nin Menşeileri, (Çev.Reşid Safvet), İstanbul 1915.
İlkin, Selim, “1922-1923 Yıllan Türkiye’sinde Bir Yabancı Sermaye Giri¬şimi: Chester De-miryolu Projesi”, Uluslararası Atatürk Sempozyumu, İs¬tanbul, (17-22 Mayıs 1981'den ayn basım).
İlkin, Selim, “1922-1923 Yılları Türkiye'sinde Bir Yabancı Sermaye Girişimi: Chester De-miryolu Projesi”, Türkiye İş Bankası Uluslararası Atatürk Sempozyumu: Bildiriler ve Tar-tışmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., Ankara 1984.
Martin, Lawrence, “The Chester Concession”, Annals of the American Academy of Political and Social Science, Vol. 112, RawMaterials and Foodstuffs in the Commercial Policies of Nations (Mar., 1924), pp. 186-188.
Owen, Roger – Pamuk, Şevket, 20. Yüzyılda Orta Doğu Ekonomisi Tarihi, (çev. Ayşe Edirne), İstanbul 2002.
Özer, Sevilay, “Chester Projesi’nin Hâkimiyet-i Milliye Gazetesine Yansıması”, History Studies Orta Doğu Özel Sayısı, (Ekim 2010), s. 287-299.
Reinsch, Paul S., “Diplomatic Affairs and International Law 1911”,  The American Political Science Review, Vol. 6, No. 1 (Feb., 1912), pp. 17-40.
TBMM ZC, D. I, C. 28, 20. İçtima.
TBMM ZC, D. I, C. 29, 21. İçtima, (9.4.1923)
Tezel, Yahya Sezai, “Birinci Büyük Millet Meclisi Anti-Emperyalist miydi? Chester Ayrıcalı-ğı”, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. XXV. No. 4 (Aralık 1970), s. 269-298.
Yalçın, E. Semih, Atatürk’ün Millî Dış Siyaseti, Berikan Yay., Ankara, 2010.
Yalçın, E. Semih, “Şark Meselesi’nden Büyük Orta Doğu Projesi’ne”, 2023 Dergisi, Sayı 51, (Temmuz 2005), ss. 52-63.
Yavuz, Bige Sükan, “Fransız Arşiv Belgelerinin Işığında Chester Demiryolu Projesi”, Anka-ra Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Ensitiisü Atatürk Yolu Dergisi,  S 24, Kasım 1999-2003 s. 527-561.
Zirinsky, Michael P., “Power, and Hypocrisy: The Murder of Robert Imbrie and American Relations with Pahlavi Iran, 1924Author”, International Journal of Middle East Studies, Vol. 18, No. 3 (Aug., 1986), pp. 275-292.....
 

EK:
Chester Projesinin Öngördüğü Demir Yolu Ağını ve Petrol Kaynaklarını Gösteren Harita
 
Kaynak: Yahya Tezel, “Birinci Büyük Millet Meclisi Anti- Emperyalist iniydi? Chester Ayrı-calığı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 25, No. 4, 1970, s. 296.