Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Karizmasının Tarihî Kökleri

15 Eylül 2023 14:47 Doç.Dr.İsmet TÜRKMEN
Okunma
830
Mustafa Kemal Atatürkün Liderlik Karizmasının Tarihî Kökleri

MustafaKemal Atatürk’ün Liderlik Karizmasının Tarihî Kökleri

İsmet Türkmen

Prof. Dr., Tokat Gaziosmanpaşa ÜniversitesiFen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tokat

(e-posta: iturkmentug@gmail.com).

 

“Bizimaydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, 'millî siyaset’tir.Dünyanın bugünkü genel koşulları ve yüzyılların kafalarda ve karakterlerdeyerleştirdiği gerçek karşısında hayale dalan birisi olmak kadar büyük yanılgıolamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir.

Milletimizingüçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için devletin bütünüylemillî bir siyaset gütmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalıolması gereklidir. Millî siyaset demekle anlatmak istediğim şudur: Millîsınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızıkoruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak;gelişigüzel ulaşılamayacak istekler peşinde milleti uğraştırmamak ve zararasokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklıdostluğunu beklemektir.”

(GaziMustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay.,İstanbul 1969, s. 436-437.)

 

Geçmişteyaşamış, insanlık tarihi için önemli işler yapmış olan kimseler için kullanılagelen tarihî şahsiyet kavramı genel itibariyle; kavminin, milletinin değerdünyasından ve çağının akışından ilhamını alır. Dahası bu şahsiyetler; kavmine,milletine, teneffüs ettiği çağın akışına kendinden de bir şeyler katabilmelidir[1].Bu kimseler yaşadığı zamanına kendi alanında damgasını vurabilmeli ve toplumlarayön tayin edebilmelidir. Bu bağlamda tarihî şahsiyet şeklinde dimağlarakazınabilen kimseler; zamanının, kendi sahasında yarattığı bir güç ve enönemlisi bir değerdir. Doğduğu ve teneffüs ettiği zamanın ruhuna ve koşullarınahâkim olan şahsiyetler, yalnız kendi devrinden bir şeyler almaz ayrıca onunakışına da tesir eder. Dahası coğrafyasını, toplumunu değiştirebilir veşekillendirebilir. Böylelikle, bu şahsiyetlerin kendilerinden sonrakinesillerinde, ruhuna, fikrine, aklına, vicdanına ve alın terinin izlerine dairkodlarına ulaşmak mümkündür. Peygamberler gibi insanî ve uhrevi özellikleritaşıyan kimselerin yanında; filozoflar, kahramanlar, kâşifler, sanatkârlar,ıslahatçılar ve inkılapçılar tarihî şahsiyetlerdir.

Bumanada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te zamanının ruhuna hâkim olan ve ilhamınıkendi ifadesi ile milletinden ve onun tarihinden alan tarihî şahsiyetlerdenbiridir. Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin vizyonunu belirlerken de bununtarihi arka planını Türk milletinin ruh-ı aslisinin aynası durumundaki enönemli kaynaklardan olan Orhun Abideleri’nde yakalamak mümkündür. Türk kağanıbu kitabelerde, “Ben kendim kağan oturduğumda, her yere gitmiş olan milletöte yite, yaya olarak, çıplak olarak dönüp geldi. Milleti besleyeyim diye,kuzeyde Oğuz kavmine doğru, doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru, güneyde Çinedoğru on iki defa büyük ordu sevk ettim, savaştım. Ondan sonra, Tanrıbağışlasın, devletim var olduğu için, kısmetim var olduğu için, ölecek milletidiriltip besledim. Varlıklı millet üzerine oturmadım... İçte aşsız, dıştadonsuz; düşkün perişan milletin üzerine oturdum…”[2]ifadelerine yer vermek suretiyle, milletine olan bağlılığından ve onu mesutetmek için yaptıklarından bahsetmiştir. Ayrıca milletini güçlü ve varlıklıkılmak konusunda lider bir ölçü de koymaktadır: “…Türk milleti, tokluğunkıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin.Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Heporda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla her yere hep zayıflayarak,ölerek yürüyordum… Fakir milleti zengin kıldım. Amcam kağan oturarak Türkmilletini tekrar tanzim etti, besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı.” diyerekmillî birlik konusunda da gelecek asırlara yönelik önem arz eden mesajınıvermiştir[3].

KülTigin abidesinde çağını aşan ve Türk nesillerine verilen mesajda ise, “Biryerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyisıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş.Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırmış.Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgiliinsanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti,akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıpçok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti öleceksin!... Ötüken yerinde oturupkervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkınun yoktur. Ötüken ormanında oturursanebediyyen il tutarak oturacaksın bu yeri bırakırsanız yok olursunuz!”[4]Çin’in ipeklisine ve kızlarına aldanılmaması konusunda milletini uyarmıştır. Bubağlamda Kağan’ın çağının şartlarını, muhataplarını iyi anlamış bir lider olduğuhakikattir.

İlhamınıtarihinden ve Türk liderlerinden aldığını her fırsatta yenileyen Atatürk’ünidare felsefesini bu tarihî miras ile özümseyebilmiştir. Bu gerçekliği şu ifadelerindende tespit etmek mümkündür: “Hakikat halde ihtiras olmadan büyük bir işmeydana getirilemez. Fakat her halde millet yolunda bir hizmet gayesine matufolması lazımdır. Reis olan kimsenin milletin ruhiyatına vakıf olduktan sonra omilletin meyline tabi olması icap eder. Benim ihtiraslarım var, hem de pekbüyükleri, fakat bu ihtiraslar yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük meblağlarelde etmek gibi adhi emellerin tatminine taallûk etmiyor. Ben bu ihtiraslarıngerçekleşmesini vatanıma büyük faydaları dokunacak, buna da liyakada ifaedilmiş bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısındaarıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur ve son nefesime kadar onumuhafaza etmekten geri kalmayacağım”[5]Bu hususta ise, Atatürk hakkında önemli eserleri ortaya koyan ŞevketSüreyya Aydemir şu ifadelere yer vermektedir: “Hulasa Atatürk bir ihtirasadamıydı. İhtirasının sınır ve imkanlarını, iç aleminde, Tanrı vergisi birbilinçle durmadan yoğuran, ölçülü, muvazeneli bir ihtiras adamı. Tarih içindemisyonunu bilmekten gelen ve bu misyonun, ulaşılabilecek ve ulaşılmayacakhedeflerini kendi mantık ölçüleri ile daima ayarlayabilen bir hesap adamı…”[6]

EsasındaAtatürk’ü motive eden en önemli unsurun millî tarih bilinci olduğunu bilmekteyiz.Atatürk, nesillerimize de şu hakikati şart koşmuştur: “Türk milletinin negibi haslet ve kabiliyetlere malik olduğunu takdir ve tayin edebilmeleri için,milletimizin sevk ve idaresine memur edilen nesillerin insanlık tarihini vebilhassa millî tarihini çok okumuş ve hazmetmiş olmaları şarttır. Şayetgeleceği inşa etmekle yükümlü Türk gençliği, bu gerçeklikten uzaklaşırlarsa, hükümve kararlarında daima hüsrana mahkûm olacaklardır. Zira tarih ilmî bir milletinneleri malik olduğunu ve neler başarmaya muktedir bulunduğunu gösteren en doğrukılavuzdur.”[7]

İşaretetmeye çalıştığımız temel esaslar Atatürk’ün liderlik vizyonunu şekillendirentemel hassasiyetleridir. Bu durum Atatürk’ü, Türk milletinin asırlardır yetiştirdiğiliderler silsilesi içinde en mühimlerinden birisi durumuna da taşımıştır. ZiraAtatürk, milletinin başına geçtiği sırada millet sürgün ve ölümlerle baş etmekdurumunda kalmıştı, yorulmuştu en önemlisi, basiretten yoksun bırakılmaküzereydi. Son sınavına, Millî Mücadele’ye hazırlandığı sırada; Yemen’den,Kanal’dan, Galiçya’dan dönmekteydi. Millet fakir ve takatsiz idi. Bu durumuAtatürk, Nutuk’ta şöyle ifade etmekteydi: “Millet yorgun ve fakir, ordununelinden silahları alınmış ve alınmakta. Memleket her tarafından işgalebaşlanmış[8]

Busırada Osmanlı yurdunun idaresinden sorumlu olan ve Türk milletinin şiarındamevut olan istiklal ruhunu anlamaktan yoksun, 30 Ekim 1918’de MondrosMütarekesi’ni imzalayan Osmanlı Hükûmeti temsilcileri, devletin bütünhükümranlık haklarının korunduğunu düşünüyordu. Ancak güney sancaklarınınişgali İtilaf Devletleri’nin, OsmanlıDevleti’ni ortadan kaldırmaya niyetli olduklarını ortaya koymaktaydı. Tüm bugelişmeler karşısında Sultan Vahideddin dış politikadaİngilizleri tek çare olarak görmekteydi. Hatta Sultan Vahideddin bu politikasınedeniyle İngiliz Yüksek Komiserliğinin ikinci adamı Amiral Webb tarafından “İngilizyanlısı padişah” olarak nitelendirilecekti[9].Esasında bu yaklaşımın ardında takip edilen politika İngiltere vemüttefiklerine karşı Millî Mücadele boyunca teslimiyetçi bir tarzda gelişmegöstermiştir. İstanbul Hükûmeti’nin bu yolu tercih etmesi Birinci Dünya Savaşı’ndaki pozisyonunu affettirme amacına yöneliktir. Burada dikkatedilmesi gereken husus ise dönemin şartları dahilinde Atatürk’ün liderlikufkunun sınırlarını anlayabilmektir. Görüldüğü üzere darmadağın perişan birvaziyette olan milleti “millî mukavemet ruhu ve ülküsü” etrafındabirleştirebilmek, bütünleştirebilmek suretiyle millî bir hassa ve güç meydanagetirmiştir.

Atatürk’ünbu özelliğini fark eden ve takdirle karşılayan Fransız eski başbakanlarındanEduart Herriot gözlemlerini şu ifadeleri ile dile getirmiştir: “Atatürk gibimilletiyle kaynaşan, onun için didinen, acı çeken ve birçok güçlüklere rağmenonu asıl alınyazısını gerçekleştirmeye yönelten bir öndere tarihte pek azrastlanır.”[10]

Atatürk’ünliderlik karizmasının tarihî köklerine daldığımızda dikkati çeken bir diğerönemli ayrıntı ise, Türk İstiklal Harbi esnasında, Sultan Alparslan’ın “Artıksultan yok, bende sizlerden biriyim, ayrılan ayrılsın” dediği tarihîhitabın aynısını edebilmesidir. Kendisini emrindeki askerlerle aynı seviyedetutmuş ve bunun orduyu nasıl coşturduğunu tarihî kayıtlara düşürmüştür. Atatürkmücadele sırasında generallik sıfatını bir kenara atarak ve “Ordular ilkhedefiniz Akdeniz’dir.” diyerek orduya yine aynı heyecanı ve desteğivermiştir. Harp sahasında Sultan Alparslan’ın Romanos Diogenes’e gösterdiğihoşgörüyü Yunan orduları başkomutanı Trikopis’e de göstermiş ve çağ değişse deTürklük mayasının asla değişmeyeceğini hafızalara kazımıştır. Aydın Taneri’ninde ifadesi ile bu haslet, “Türk’ün gelenek halini almış asaletinin farklıdevirlerdeki tezahürüdür.”[11]Tanık ve kanıt gösterme gayreti içinde olduğumuz bu çerçeve, Atatürk’ünkendi ifadelerinin hayatındaki yansımalarını ortaya koyması ve Türk tarihindekilider modelinin izahının tespiti bakımından önem arz etmektedir. Esasitibarıyla; bütün milletlerin kültür sahaları dahilinde geliştirmeyibaşarabildikleri ve bünyelerinde hazmettikleri kültürün kendi iç evrenselliğidiyebileceğimiz özellikleri vardır. Bu özellikler her toplumun kendi uhdesidahilinde olabileceği gibi medeni ve evrensel anlayışla da örtüşebilir. Budurum Türk kültürün dimağının gücünü de kanıtlar.

Atatürk’ün yukarıda yer alan sözleri ve eylemleri Türk devletgeleneğinin ve onun taşıyıcısı olan lider kadroların genel yapısını ve temelniteliklerini de ortaya koymaktadır. Bu temel nitelikler; kendi gücünedayanmak, gerçekçilik, güvenilirlik, diyaloga ve ittifaklara açık olmak,serüvencilikten uzak bir millî siyaset izlemek, politik beceri ve nihayet dünü,bugünü ve yarını kavrayabilen millî bir duruş sergileyebilmektir[12].Bu doğrultuda Atatürk bir ülkenin barış içinde yaşayabilmesi için kendisinisavunacak bir politikaya da sahip olması gerektiğinin farkında olan birliderdi. İşte Atatürk bu gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak safdillik olur.Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin bütünhayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz hukukumuz, şeref ve haysiyetimize saygıgösterildikçe, mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıfolanların hukukuna saygının noksan olduğu ve saygı gösterilmediğini çok acıtecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceğihazırlıkları yapmakta asla gecikmeyeceğiz”[13].Atatürk’ün bu evrensel barışçı görüşü en anlamlı ifadesini 1933’te bulmuştur.Cumhuriyetin 10. yılını kutlayan ABD Başkanı Roosvelt’egönderilen teşekkür telgrafında Atatürk şöyle demektedir: “Türk Cumhuriyeti’nin en esaslı ilkelerinden bir tanesi olan yurtta sulhcihanda sulh gayesi, insanlığın medeniyetin gelişmesinde en esaslı amil olsagerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmakiftihara değer.”[14]

KanaatimceAtatürk’ün millî karaktere haiz olan siyaseti, yeni TürkiyeCumhuriyeti’nin uluslararası ortamda var olma savaşıdır. Onun yönettiğibağımsız ve kişilikli dış politika Türkiye Cumhuriyeti’ne bütün dünyada saygınbir yer sağlamıştır. Bu saygınlık Arap dünyası ile mevcut ilişkilerde daimaİngiltere, Fransa gibi bir Avrupalı himayeci devletin bulunmasına rağmen Ankara’nınpolitikalarının Orta Doğu ülkeleri tarafından örnek alınmasına yol açmıştır.Buna karşılık Türkiye ise Misak-ı Millî’de kendi millîvarlığının dışında kalacak olan Arap ülkelerinin, “milletlerin, kendikaderlerini tayin etmesi” prensibi içerisinde siyasî benliklerini eldeetmelerini istemiştir. Bu davranış biçimiyle bu ülkeler için Türk Millî Mücadelesi veAtatürk, en kuvvetli örnek ve desteği teşkil etmiştir.

Anahatları ile ifade etmeye çalıştığımız Türk devlet geleneği dahilinde, Atatürk’ünmillî ve modern malzemenin yoğurduğu bir liderlik modeline sahip olduğugörülmektedir. Bu bağlamda Atatürk gerek kendi kökleriyle gerekse çağınıngereği olan modern müesseselerden uzak durmamıştır. Sultan Alparslan’ınkurduğu, II. Kılıç Arslan’ın koruduğu kolladığı, Alaeddin Keykubad’ın ise bütünlüğünüsağladığı vatanın kurtarıcısı olmuştur. Atatürk’ün milliyetçi ve medeniyetçitavrı, yeni devletin de temel niteliklerini oluşturmuştur. Bu noktada, Türkmilleti en sıkıntılı zamanlarda bile kendine yol gösterecek liderlere sahipolmuştur. Türk devlet geleneği ve onun en önemli taşıyıcı kolonu olan Atatürk,büyük bir tarih, büyük bir millî şahsiyet anlamına gelmektedir.

Kaynaklar

Atatürk,Mustafa Kemal, Nutuk 1919-1927, (Yay. hzl. ZeynepKorkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000.

Aybars,Ergun, “Millileşme ve Çağdaşlaşma Lideri Olarak Atatürk”, Atatürkçü Düşünce,Ankara 1992.

Aydemir,Şevket Süreyya, Tek Adam, Ankara 1983.

Gönlübol,Mehmet - Kürkçüoğlu, Ömer, “Atatürk Dönemi Türk DışPolitikasına Genel Bir Bakış”, [AtatürkDönemi Türk Dış Politikası, Makaleler, (Yay.hzl. Berna Türkdoğan)], Ankara 2000.

İlhan,Suat, “Atatürk ve Önderlik”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 1,Sayı: 2, (Mart 1985).

Kurat,Yuluğ Tekin, Osmanlı İmparatorluğunun Paylaşılması, Ankara 1976.

Machiavelli,Niccolo, Hükümdar, (çev. MehmetÖzay), Şule Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1998.

OrhunAbileri,(Yayına Hazırlayan: Muharrem Ergin), Hisar Yay., Ankara 2003.

Taneri,Aydın, Türk Devlet Geleneği, İstanbul 1997.

Tünay,Bekir, “Atatürk ve Liderlik”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2, (Mart 1985).

Ural,Selçuk, Batı Anadolu’da Yunan İşgali ve Sonrası,Erzurum 2005.

 



[1] Tarihi şahsiyetler kişilikleri, davranış biçimleri, yetenekleri vebaşarılarıyla sonraki nesillere örnek olurlar. Akıllı kimseler geçmiştebaşarısız olanların niçin başarısız oldukları ile ilgilenirler ama onlarıkendilerine örnek almazlar. Tarihi şahsiyet kolay olunmaz, üstün başarı gerektirir.Machiavelli’ye göre hükümdarın başarısı içinde bulunulan şartlar, basiret,cesaret ve çalışkanlıktan kaynaklanır. Bir hükümdar kaybettiklerinden dolayıtalihini değil, kendi gevşekliğini suçlasın. Çünkü deniz sürekli sütlimankalmaz, barış sürekli olmaz. Basiretsiz hükümdar kötü günler gelip çattığızaman kaçacak yer arar. Halkın kendisini geri çağırmasını bekler. Oysa kendinehayrı olmayana halkın hayrı olmaz. Sağlam ve güvenilir liman yöneticinin kendicesareti ve icraatıdır. Bkz. Niccolo Machiavelli, Hükümdar, (çev. Mehmet Özay), Şule Yayınları, 2. Baskı, İstanbul1998, s. 137, 138.

[2] OrhunAbileri, (Yayına Hazırlayan: Muharrem Ergin), Hisar Yay., Ankara 2003, s.16-18.

[3] OrhunAbileri, s. 13.

[4] OrhunAbileri, s. 12-13

[5] Suatİlhan, “Atatürk ve Önderlik”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2, (Mart 1985), s. 1120.

[6]Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Ankara 1983, s. 472.

[7]Ergun Aybars, “Millileşme ve Çağdaşlaşma Lideri Olarak Atatürk”, AtatürkçüDüşünce, Ankara 1992, s. 1149.

[8]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, (Yay. hzl. ZeynepKorkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 1.

[9]Selçuk Ural, Batı Anadolu’da Yunan İşgali ve Sonrası, Erzurum 2005, s. 9.

[10]Bekir Tünay, “Atatürk ve Liderlik”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,Cilt: 1, Sayı: 2, (Mart 1985), s. 566.

[11]Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği, İstanbul 1997, s. 108.

[12]Mehmet Gönlübol-Ömer Kürkçüoğlu, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış”,[Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası,Makaleler, (Yay.hzl.Berna Türkdoğan)], Ankara 2000, s. 13-17.

[13]Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğunun Paylaşılması, Ankara 1976,s.38.

[14]Kurat, Osmanlı İmparatorluğunun Paylaşılması, s.32