KUTLU ZAFER: 30 AĞUSTOS

13 Eylül 2022 10:46 Dr.Nasrullah UZMAN
Okunma
850
KUTLU ZAFER: 30 AĞUSTOS

KUTLU ZAFER: 30 AĞUSTOS
Doç. Dr. Nasrullah UZMAN
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesi’ni imzaladı ve Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devletleri arasındaki yerini aldı. Mondros Mütarekesi, bir barış antlaşması değildi. Yalnızca Birinci Dünya Savaşı’na verilen kısa bir araydı. Hatta Mondros Mütarekesi, şartları itibarıyla bir ateşkes antlaşmasından ziyade yeni bir savaşın başlangıç metni niteliğindeydi. Nitekim İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edemedikleri (Adana, Urfa, Antep, Maraş, Antalya, Konya ve Samsun gibi…) yerleri Mütareke döneminde Mondros’u gerekçe göstererek işgale kalkışmaları bu durumun bir göstergesiydi.
Anadolu’nun İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesiyle birlikte Anadolu Türklüğünün varoluş mücadelesi olan Millî Mücadele de başladı. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkması ise dönüm noktası oldu. Evet, 19 Mayıs 1919 itibariyle Anadolu’da millî direniş örgütleri kurulmuştu, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri faaliyetteydi ve hatta Kuvayımilliye de düşmanla mücadele hâlindeydi. Fakat 19 Mayıs 1919’dan itibaren Mustafa Kemal Paşa Millî Mücadele’nin liderliğini üstlendi; bölgesel kurtuluş çaresi arayan milli teşkilatlanmaları Misakımillî ülküsü etrafında toplamayı ve ülkü uğruna cepheye sevk etmeyi başardı. Fevzi Çakmak’ın ifadesiyle Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da ışıldayan çoban ateşlerini birleştirmeyi ve bir meşaleye çevirmeyi başardı. Bu anlamda Mustafa Kemal Paşa, istiklalini, istikbalini ve mevcudiyetini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türk milletine bağımsızlık yolunu gösterdi.
Mustafa Kemal Paşa’nın talimatları doğrultusunda Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri sistematik bir şekilde mitingler düzenleyerek; işgalleri ve haksız uygulamaları protesto eden telgraflar çekerek Anadolu’nun işgaline karşı çıktı ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardı. Fakat Türk milletini, içerisinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracak esas çare silahlı mücadeleydi. Nitekim yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türk milletinin nefsi müdafaadan başka çaresi de yoktu. Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde gerçekleşen Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde kayıtsız-şartsız millî birlik, beraberlik ve bağımsızlık hususlarında mutabakat sağlandı. TBMM açılana dek Millî Mücadele’yi yönetecek kadro olan Heyeti Temsiliye kadrosu belirlendi ve başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçildi. Hem İstanbul Hükûmeti’ne hem de İtilaf Devletleri’ne karşı mücadele eden Heyeti Temsiliye, kısıtlı imkânlarla Millî Mücadele’yi yönetti ve bazı başarılar elde etti.
Bu başarılar sayesinde Osmanlı Mebusan Meclisi yeniden toplandı ve Misakımillî kabul edildi: “Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür ve parçalanamaz!” Ancak İtilaf Devletleri, fiilen işgal altında olan İstanbul’u resmen işgal ettiler. İstanbul’un işgali ve Osmanlı Mebusan Meclisi’nin dağıtılması, tamamen millî iradeyi temsil eden TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılmasına zemin hazırladı. Millî Mücadele’nin merkezi ve kalbi artık Ankara’ydı. 10 Ağustos 1920’de İtilaf Devletleri, İstanbul Hükûmeti ile Sevr Anlaşması’nı imzaladı. TBMM, Sevr’in kabul edilemez olduğunu açıkladı ve Sevr’i imzalayanları vatan haini ilan etti.
TBMM hem siyasi hem de askerî mücadele vermek zorundaydı. Ancak her iki mücadele de oldukça kısıtlı imkânlarla kazanılmak durumundaydı. Askeri başarılar siyasi başarıları beraberinde getirecekti. İtilaf Devletleri’nin düzenli orduları karşısında, TBMM’nin silahlı gücü olan ve gönüllülerden oluşan Kuvaımilliye, kısa vadede bazı başarılar elde ettiyse de nihai zafer için düzenli ordunun kurulması kaçınılmazdı. Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleriyle düzenli ordu kuruldu. Doğuda Ermenilere karşı kesin zafer kazanıldı. Yeni kurulmasına rağmen düzenli ordu İnönü Muharebelerinde Yunan birliklerine karşı başarı sağladı. Bu başarı TBMM’nin prestijini artırdı.
Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki Türk ordusu, Sakarya’da Yunan birliklerini ağır bir mağlubiyete uğrattı. Savunma stratejisinden taarruz hâline geçildi. Yunan birliklerinin ilerleyişi durduruldu. TBMM’nin meşruiyeti tartışılamaz hâle geldi. İtilaf Devletleri’nin Anadolu’ya yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmeleri sağlandı. TBMM tarafından, Mustafa Kemal Paşa’ya “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.
Namusunu, vatanını, istiklalini ve istikbalini kurtarmak için kadın, erkek, genç, yaşlı, zengin, fakir demeksizin maddi ve manevi tüm varlığını ortaya koyan Türk milleti, bir varoluş mücadelesi ile karşı karşıya olduğunun bilincindeydi. Mustafa Kemal Paşa’nın açtığı istiklal bayrağı altında birleşen Türk milleti için artık nihai zafer kaçınılmazdı. Yunanlıların işgal ettikleri toprakları terk etmeleri sağlanmalıydı. Bunun için öncelikle gerekli olan tüm diplomatik girişimlerde bulunuldu. Fakat bir sonuç alınamadı. Geriye tek bir seçenek kaldı; askeri mücadeleyle Yunan birliklerinin topyekûn denize dökülmesi.
1922 yılının Ağustos ayına kadar tüm imkânlar seferber edilerek gerekli olan hazırlıklar tamamlandı. Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki Türk ordusu, 26 Ağustos 1922’de Yunan birliklerine karşı taarruza geçti. Silah, sayı ve teçhizat bakımından üstün durumda olan Yunan birlikleri, Türk milletinin azmi ve kararlılığı karşısında aciz kaldı. Yunan mevzileri kısa sürede ele geçirildi ve Yunan birlikleri çok ağır zayiata uğratıldı. 30 Ağustos’ta Yunan birliklerine son darbe indirildi. Türk ordusu büyük bir başarı kazandı. Aralarında Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis’in de bulunduğu çok sayıda Yunan subayı esir alındı.
Türk ordusunun başarılı ilerleyişi karşısında, çaresiz bir şekilde İzmir’e kaçmak zorunda kalan Yunan birliklerini ait oldukları topraklara göndermek üzere Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922’de o tarihi emri verdi; “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” Bu emirle harekete geçen Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir’i geri aldı. Düşmanı denize döktü ve yaklaşık 3 yıldır süren Yunan işgaline son verdi.
Yıllarca süren savaşlara, açlığa, yokluğa, fakirliğe ve daha birçok olumsuzluğa rağmen Türk milletinin bağımsızlık için neler yapabileceği 30 Ağustos zaferi ile tescillendi. Türk milleti, Millî Mücadele’nin askerî alandaki son zaferi olan 30 Ağustos’ta, emperyalist güçlere ve onların taşeronlarına ağır bir ders verdi. Emperyalist devletlerin masa başında çizdiği haritaların, savaş meydanına nüfuz edemeyeceği anlaşıldı. Türk milleti canı pahasına mücadele ederek, kendisine biçilen kefeni yırttı. Esareti ve köleliği kesin bir şekilde reddetti. Destansı bir zafer kazandı. Kazanılan zafer, şark meselesini tarihin karanlıklarına gömdü ve Türk milletinin vatanlaştırdığı Anadolu’da kıyamete kadar bağımsızlığını koruyacağının garantisi oldu. Kazanılan zafer, mazlum milletlere de örnek oldu.
Millî Mücadele bir bütün olarak değerlendirildiğinde 30 Ağustos Zaferi bu bütünün merkezidir. 30 Ağustos’ta, Emperyalist devletlerin modern silahları, Türk milletinin imanı ve inancı karşısında mağlup oldu. Tüm yurtta adeta bir bayram havası yaşandı. Sevinç gösterileri yapıldı. Tebrik telgrafları çekildi. Türkiye’nin yanı sıra İslam dünyasında da çok büyük sevinçler yaşandı. Savaş, Mustafa Kemal Paşa’nın komutasında olduğu için “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak anıldı. Büyük Taarruz Zaferi’ni tamamlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Millî Mücadele’nin askerî alandaki son safhası oldu.
Askerî başarılar siyasi başarıları da beraberinde getirdi. 11 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri ve TBMM arasında Mudanya Mütarekesi imzalandı. Mudanya Mütarekesi ile Trakya, İstanbul ve Boğazlar geri alındı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı ve Millî Mücadele’nin siyasi safhası da böylece başarılı bir şekilde sonuçlandırıldı.
Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Muharebesi, Türk tarihinin en mühim bir dönüm noktasını teşkil eder. Millî tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin neticeli ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni yön vermekte kesin tesirli böyle bir meydan muharebesi hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı; ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları, Devlet ve Cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır. Burada temelini attığımız ‘Şehit Asker’ abidesi, işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, fedakâr ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu abide, Türk vatanına göz dikeceklere, Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa, 1071’de Sultan Alparslan’ın göndere çektiği bayrağın Anadolu coğrafyasında sonsuza kadar dalgalanacağını 30 Ağustos Zaferi ile bütün dünyaya gösterdi. 30 Ağustos Zaferi ile Anadolu’da bir Türk mucizesi yaşandı ve bu mucizeye bütün dünya şahit oldu.
Bu duygu ve düşüncelerle 30 Ağustos Zaferi’nin 100. yıl dönümünde Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarına rahmet diliyor, bu toprakları vatan kılan şanlı ecdadımızı minnetle anıyorum.