MHP MİLLİ BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN TEMİNATIDIR!
Nihat YAZAR
Şunun altını çizelim ki Milliyetçi Hareket Partisinin en temel varlık sebebi ve misyonu büyük Türk milleti ve yüce Türk devletinin bekasını korumak, bu asil değerleri yükseltmek ve yüceltmektir. MHP, 'millî bekanın her anlamda korunabilmesinin en temel şartlarından birinin Millî birlik ve bütünlüğün tesisi ve güçlendirilmesi olduğunun bilinciyle 'millî birlik ve bütünlüğü' siyasetinin merkezine oturtmakla kalmamış yarım asrı geçen tarihinde millî birlik ve bütünlüğün teminatı olduğunu dost-düşman her kesime göstermiştir. Bu şuurun tabi bir sonucu olarak siyaset ve politikasının rotasını "Önce ülkem, önce milletim, önce devletim” şiarıyla ortaya koyar. Türk milleti ve devletiyle partinin menfaatleri çatıştığı zaman hiç tereddüt göstermeden millet ve devletten yana tavır alır. Hatta bunu, partisinin iktidarının engellenmesi, zarar görmesi, oy kaybetmesi ve hatta linç edilmesi pahasına yapar. Bir başka açıdan da belki dünya siyasi tarihinde en fazla bedel ödemiş ve sosyal maliyeti en yüksek olan bir hareket ve parti olduğu hâlde iktidara gelememesinin ve hatta oy olarak dün kurulan partilerin gerisinde kalmasının tek sebebi değil ama en önemli sebebi önce ülkem ve milletim şiarıyla aldığı bu siyasi risklerdir. Milliyetçi Hareket Partisini diğer bütün partilerden farklı kılan en önemli özelliği bu şuurdur.
Başbuğ’dan günümüze Milliyetçi Hareket Partisinin tarihi bu şuurun, bu duruşun, somut örnekleriyle doludur. MHP'nin mümtaz tarihinde kendisinin zarar görme pahasına millî birlik ve bütünlüğün korunması millî bekanın tesisi için aldığı sayısız siyasi riskler vardır. Mesela, neredeyse her gün bir ocağa ateş düştüğü 90'lı yılların başında Türk milliyetçisi bir parti olarak Türk milletinin duygularına hitap ederek oyunu yükseltmesi hatta iktidar olması bile muhtemelken, tam tersine siyasi risk alıp ülke ve millet menfaatini öncelikleyerek millî birlik ve bütünlüğün korunmasını esas alan bir siyaset ortaya koymuştur. Hele Erzincan Başbağlar'da 33 vatandaşımızın hunharca katledilmesinin akabinde oluşan infial neticesinde Erzurum'da bir iç savaşın ayak sesleri geldiği bir süreçte olayları istismar etme ya da seyirci kalma yerine siyasi risk alarak -çoğu milliyetçilerin eleştirmesi pahasına- "Kürtçe konuşan vatandaşlarımız ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz, biz ne kadar Türk isek onlar da bizim kadar Türk’tür" söylemini bayraklaştırmış ve millî birliğin korunması için doğrudan olaylara müdahale ederek gövdesini taşın altına koymuştur. Oktay Ekşi'den Emin Çölaşan'a kadar MHP düşmanı birçok yazar bile "MHP terör karşısında Türkçülüğü istismar etseydi tek başına iktidar olurdu." tespitinde bulunmuşlardır. Yine 'Yıkım Projesi'nin Habur rezaletiyle birlikte bütün yıkıcılığıyla ülkemizi kasıp kavurduğu, etnik temelli bir zıtlaşmanın ve kamplaşmanın en yüksek seviyeye taşındığı, tahriklerin ardı-arkasının kesilmediği bir süreçte Aralık 2009'da MHP, "Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat' sloganıyla ülkemizin her köşesinde açık hava toplantıları yaparak 'millî birlik ve bütünlüğün' korunması ve güçlenmesi için gövdesini taşın altına koymakla kalmamış Millî bütünlüğün korunmasında çok önemli rol oynamıştır. Yine, 7 Haziran 2015 seçimleri neticesinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun Başbakanlık teklifini şiddetle reddederek iktidar olmak varken Türk milleti ve devletinin asli menfaatleri için seçimlerin tekrarlanması sürecini işleterek iktidar olma yerine neredeyse barajın altında kalmayı yeğlemiştir. Nitekim 7 Haziran'da %16 oy aldığı hâlde aldığı siyasi risk neticesinde 1 Kasım seçimlerinde barajı ancak geçebilmiştir. Ama Başbakanlığı reddetme süreci bir ABD-FETÖ projesinin engellenmesine, hendeklerin yerle bir edilmesine, Yıkım Projesinin son bulmasına ve terörle tavizsiz bir mücadelenin başlatılmasına ve en önemlisi de millî beka ile birlikte millî birlik ve bütünlüğümüzün korunmasına vesile olmuştur. Deyim yerindeyse devlet hendeklerden toplanmış kaybolan devlet otoritesi yeniden daha güçlü şekilde tesis edilmiştir. Terör örgütüne karşı verilen en amansız mücadele bu süreçle başlamış ve o günden bu güne 40 binden fazla terörist imha edilmiş ve teröristlerin nefesi kesilerek eylem yapamaz hâle getirilmiştir. MHP siyasi tarihinin en büyük risklerinden birini de 15 Temmuz sürecinde Erdoğan ve AK Parti ile kurduğu ittifakla almıştır. 15 Temmuz'a kadar Erdoğan ve partisiyle kıran kırana hasmane bir tavır içerisindeyken, sindirilmesi ve hazmedilmesi oldukça zor onca karşılıklı suçlama ve hakaretler ortadayken ve bunu kendi mensuplarına bile izah edebilmesi mümkün değilken hiç bir çıkar gözetmeden Erdoğan'la yan yana gelmiş hatta AK Parti'den daha fazla kayıtsız şartsız sahip çıkmıştır. Oysa 15 Temmuz'a kadar neredeyse her söylediği haklı çıkmışken, bütün ikaz ve öngörüleri somut olarak gerçekleşmişken 'haklılık' siyaseti üzerinden vitrine oynayıp iktidara yürümek varken, gövdesini taşın altına koyarak bedeli çok ağır olan bir risk almayı tercih etmiştir. Bu aldığı riskin bedelini partisinin bölünmesiyle, partisinden iki ayrı parti çıkmasıyla ödemiştir. Ancak aldığı bu siyasi riskle millî bekanın tesisi ve millî birliğin korunup güçlendirilmesinin yanında Türk milleti ve devleti adına yakın tarihimizin en büyük kazanımları elde edilmiştir. Millî sanayi ve millî enerji hamleleri, terör örgütleriyle etkin mücadele, Maraş ve Kıbrıs davası, Türk Devletleri Teşkilatı, Karabağ Zaferi, Mavi Vatan, Ayasofya gibi her biri birbirinden önemli kazanımlar bu süreçle gerçekleşmiştir. En önemlisi de MHP'nin mimarlığıyla başlayan bu süreçle emperyalizme set çekilmiş, ayağımızdaki prangalar kırılmış, vesayetten kurtulunmuş, hiç olmadığı kadar dış etkinlerden arındırılmış, Türk kimliği, Cumhuriyet değerleri ve kurucu felsefe hiç olmadığı kadar güçlendirilerek devlet her anlamda millî bir politik eksene oturtulmuştur. Yine 2053-2071 Lider Ülke Türkiye, Küresel Güç Türkiye, Türk Cihan Hâkimiyeti ya da Nizam-ı Âlem Davası gibi yüce ülküler bu süreçle birlikte devletimizin resmi politikası hâline gelmiştir. Kızılelma, Bozkurt gibi Ülkücü Hareketin savunduğu Türk milletine ait birçok değer bu dönemle birlikte milletimize kazandırılmıştır.
Özetle söylemek gerekirse MHP'nin yarım asrı geçen siyasi tarihi kimi zaman iktidarı ve Başbakanlık makamını elinin tersiyle iterek, kimi zaman iktidarın cezbedici menfaatlerine aldırmadan, kimi zaman oy kaybetme pahasına, kimi zaman partisinin zarar görmesi hatta bölünmesi riskine rağmen "Önce ülkem ve milletim" şiarıyla millî bekanın korunması, millî birlik ve bütünlüğün tesisiyle birlikte Türk milleti ve devletinin yüksek menfaatleri için aldığı siyasi risklerle doludur.