15 TEMMUZ HAİN KALKIŞMA
Prof. Dr. Hakan AKDAĞ*
Türk Devlet Yönetiminde Askerî Müdahaleler
Türk tarihinin çeşitli dönemlerinde devlet erkine karşı askerî kuvvetlerin müdahalesi söz konusu olmuştur. Hun İmparatorluğu’ndan bugüne hemen hemen tarihin her devrinde ordunun yönetime el koyması durumu yaşanmıştır. Bu kapsamda, Osmanlı Devleti’nde padişah değişimi ile sonuçlanan Yeniçeri isyanları yakînen bilinen tarihî vakalar arasında gösterilebilir. Türk yönetim yapısında etkisini gösteren ordu-millet anlayışının bir tezahürü olarak ordu, Türk yönetim tarihinde büyük bir ağırlığa sahiptir. Monarşi ile yönetilen dönemde Türk hükümdarları aynı zamanda ordu genel komutanı olarak hükümranlıklarını sürdürmüşlerdir. Bundan ötürü Türk ordusunun başkomutanı aynı zamanda Türk devlet yönetiminin de lideri olarak meşruiyet sağlamıştır. Cumhuriyet dönemi ile birlikte her ne kadar yönetim içinde ordu yönetimi Genelkurmay başkanına tevdi edilmiş, başbakan ve cumhurbaşkanı da sivil yönetimi üstlenmiş olsa da Türk ordusunun Türk devlet yönetim anlayışında ağırlığı kaybolmamıştır. 1960, 1971, 1980 tarihlerinde görülen askerî müdahaleler ordunun devlet yönetimi üzerinde baskı unsuru oluşturmasını mümkün kılmıştır. Cumhuriyet döneminde yapılan askerî müdahaleler ülkenin toplum yapısı ve ekonomisi üzerinde uzun süreli bir travma oluşturmuştur. Demokratik yönetim anlayışı üzerinde olumsuz etkilere yol açan askerî müdahaleler Türk demokrasisini yaralayan karaktere sahiptir. Başbuğ Alparslan Türkeş’in ifadesi ile “en kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir”.
Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk devlet yönetimine, Türk demokrasisine karşı Okyanusötesi tarafından koordine edilen bir darbe girişimi ile bir imtihan süreci geçirmiştir. Uzun yıllar Türk devletinin ekmeğini yiyerek, Türk toprağında bağımsız ve hür bir şekilde yaşamalarına rağmen devlet ve ordu kademelerinde hücrelenen FETÖ mensupları, Türk devlet yönetimini ele geçirmeye, şanlı Türk ordusunu Okyanusötesinin uydusu haline getirmeye çalışmış, bunun için bir kalkışma harekâtı başlatmışlardır. Başlatılan bu girişim Türk ordusu, Türk idarecileri ve Türk halkının birbirine sıkıca kenetlenerek, tek yumruk olması ile başarısız olmuş ve bertaraf edilmiştir. Akabinde başlatılan soruşturma ve operasyonlar neticesinde binlerce FETÖ mensubu sivil ve askerî idareci göz altına alınmış, bir kısmı ise yurtdışına kaçarak sığınma talebinde bulunmuşlardır. 15 Temmuz kalkışması, sonuçları itibarı ile sadece devlet yönetiminde değil, aynı zamanda toplumsal alanda da sosyal ve psikolojik birçok yansımayı beraberinde getirmiştir.
Bir İhanet Hareketi Olarak 15 Temmuz Kalkışması
15 Temmuz kalkışmasından önce Türkiye’de yapılan askerî müdahalelerin geneline bakıldığında, Türk demokrasisinin darbelere karşı dayanıklı olmadığı, toplumun bu durum karşısında pasif kaldığı yönünde görüşler bulunmaktadır (Yıldırım vd., 2014:261). Fakat 15 Temmuz 2016 tarihinde bu durum değişmiş, Türk Milleti dinci bir hizbin komutasında gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişimi karşısında aktif olarak tepkisini ortaya koymuştur. 15 Temmuz’un yaşandığı süreçte insanların üzerine namluların çevrilmesi, tankların sürülmesi, alçak uçuş yapan uçakların ve helikopterlerin çıkardığı sesler çocuk ve kadınlar başta olmak üzere toplum üzerinde büyük bir psikolojik baskı oluşturmuştur. Küresel uzantılara sahip bir terör örgütünün demokratik temayüllere göre yönetilen bir ülkeyi ele geçirme teşebbüsleri sosyo-psikolojik, askerî, dinî ve ekonomik zararları meydana getiren bir hadise olarak kayda geçmiştir (Tatlılıoğlu, 2016:809).
Türk demokrasisinin gelişiminde önemli rol oynayan Türk halkı, sivil toplum kuruluşları, Türk partileri bu süreçte meşrû Türk yönetiminin yanında bulunmuş, kalkışma hareketine karşı açıklamalar yapmış ve fiilî olarak FETÖ mensuplarına karşı tavır almışlardır. Kalkışmanın başından sonuna kadar Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde darbeci unsurlar karşısında dirayetli bir direniş örneği sergilemişlerdir. İletişim Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda 15 Temmuz kalkışmasında 251 Türk vatandaşı şehit, 2731 Türk vatandaşı da gazi olmuştur. Kalkışma girişimi tüm ülke genelinde 22 saatte kontrol altına alınırken AB, AGİT, Avrupa Konseyi, BM, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı ile 111 dünya ülkesi Türk demokrasisinden yana destek açıklamalarında bulunmuşlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında faaliyet gösteren bütün parti mensuplarının da bu süreçte bir arada olması, Türk demokrasisinin gelişmişliği açısından takdirle karşılanmıştır (T.C. İletişim Bakanlığı, 2020:4-36).
15 Temmuz kalkışmasının yapıldığı tarihi mercek altına almak gerekirse, bu tarih Türkiye’nin gerek ülke içi gerekse dış politikada güvenlik çemberi altında olduğu bir döneme tekabül etmekte olup, bu tarihin seçilmesi ve harekete geçilmesi sıradan bir durum olarak görülmemelidir. Yıllarca ülke içinde birçok kuruma sızan FETÖ terör örgütü mensupları kendileri açısından en uygun zaman dilimini belirleyerek harekete geçmişlerdir. Bu sürece yakından bakıldığında, Türkiye’nin PKK, IŞİD, YPG ve bunların ülke içindeki uzantıları ile mücadele halinde olduğu bir dönemde FETÖ, darbe yapmak için düğmeye basmıştır (Derman vd., 2024:377). Söz konusu ülke koşulları göz önünde tutularak başlatılan kalkışma hareketine karşı Türk halkının birlik içinde karşı koyması, kalkışmayı başlatan unsurların tahmin etmedikleri bir gelişme olmuştur. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere geçmiş dönemlerde yapılan askerî müdahalelerde Türk halkının pasif kaldığı ya da pasivize edildiği görülmektedir. Halkın tanklar, namlular karşısında dik duruş sergilemeleri kalkışma hareketinin başarısız olmasında büyük etkendir.
15 Temmuz kalkışmasının önceki askerî müdahalelerden önemli bir farkı da seçilmiş olan meşrû devlet yöneticilerini ve bunların yanında tavır alan Türk devlet yöneticilerini sadece koltuklarından etmeyi değil, aynı zamanda şiddete başvurarak infaz etmeyi de kapsıyor olmasıdır. Yani içeriği itibari ile bir askerî müdahaleyi işaret eden kalkışma, neticesi itibari ile bir terör eyleminden farklı sonuçlar ortaya koymamaktadır (Keyman ve Gürcan, 2017). Sivil halkın üzerine ateş açan, sokaklarda insanların üzerinden tank yürüten, alçak uçuşlarla çocuk ve kadınların psikolojisi üzerinde etki oluşturmaya çalışan ve hedef ayırt etmeksizin helikopterler ve uçaklar ile kurumları bombalayan bir terör örgütünün başarılı olması durumunda Türk devlet yöneticilerinin hayatına kastetmeleri pek de şaşırtıcı görünmemektedir.
15 Temmuz kalkışması aynı zamanda Türk siyasilerinin geçirmiş olduğu başarılı bir sınav olması açısından da önemli bir yere sahiptir. Kalkışmadan çok önce Fetullahçı yapılanmaya karşı kurumların uyarılması ve teyakkuza geçirilmesi Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Sayın Devlet Bahçeli’nin öngörüleri sayesinde mümkün olabilmiştir. Kalkışma esnasında bütün Türk vatandaşlarının bu hukuksuz harekete karşı direnç oluşturmasında yine Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin Türk Milleti’ni harekete geçiren kararları etkili olmuştur. Bu sayede yüz yıllık Türk demokrasisinin ipten alındığını söylemek yanlış olmaz. Kalkışma hareketi başladığında ilk olarak Sayın Dr. Devlet Bahçeli Beyefendinin kalkışmanın karşısında dik duruş ifade eden,
“Milliyetçi Hareket Partisi her türlü demokrasi dışı arayışa tavırlı ve karşıdır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, Türk Milleti bu badireyi atlatacaktır. Milli birlik ve beraberliğimizi bozmaya hiç kimsenin gücü de yetmeyecektir… Bu şerefsiz kalkışma, bu karanlık darbe girişimi yalnızca seçilmiş hükümet veya milletvekillerine değil, Türk Milleti’nin tamamını hedef almıştır” (TRT Haber, 15 Temmuz 2024) şeklindeki beyanları ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şu ifadeleri 15 Temmuz’un kaderini belirleyen iki önemli gelişmedir:
“Bugünkü bu gelişme gerçekten Silahlı Kuvvetlerimizin içerisindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir ve bu malum yapıya ait, paralel yapılanmanın teşvik ettiği, üst akıl olarak onların kullandığı bir harekettir. Ülkemizin birliği, beraberliği, bütünlüğüne yönelik bu harekete karşı inanıyorum ki milletçe vereceğimiz güzel bir cevapla bunlar gerekli olan cezayı alacaklardır. Bu arada milletime de bir çağrı yapıyorum, oda şudur, milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Havalimanlarına davet ediyorum ve milletçe meydanlarda, havalimanında toplanalım ve bunların o azınlık grubu, tanklarıyla, toplarıyla gelsinler ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar. Meydanlardan bunlara gereken cevabı hep beraber verelim. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar. Ben de Cumhurbaşkanı olarak meydana geliyorum” (CNN Türk, 16 Temmuz 2016).
15 Temmuz kalkışması Türk Milleti’nin devleti ile birlik içerisinde hareket ettiği takdirde neleri başarabileceğinin önemli bir imtihanı olması açısından ele alınmalıdır. Türkiye üzerine şimdiye değin yapılan bütün dış destekli operasyonlarda halk devlet bütünleşmesinin sağlanamamasından dolayı Türkiye birçok hasar almış, yıllar süren toparlanma çabası içine girmiştir. Dünya tarihinde Türk olmanın en bariz özelliklerinden birisi Türk’ün kendisinden başka dostunun olmadığı gerçeğidir. Bunun yanında bir husus daha vardır ki, gerçekleştiği takdirde Türk Milleti başlı başına bir devir açabilmektedir. O da Türk devletinin toplumu ve kurumları ile kalkınma sürecini başarabilmesidir. Dikkat edilirse 15 Temmuz öncesi ve sonrasında Türkiye’nin millî kalkınma programlarına yönelmesi, Türk dünyası ile ilişkilerini işbirliği organizasyonları halinde somutlaştırması ve Batı dünyasına karşı Türk ve Müslüman coğrafyasına örnek olan bir yönetim anlayışı sergilemesidir. Ayrıca Türkiye’nin bölgesel anlamda etkili ve etkin bir dış politika izlemesi de güçlü bir devlet halini almasının sonuçları arasındadır. Bütün bu gelişmeler ekseninde Okyanusötesinden alınan talimatla başlatılan devleti ele geçirme hareketi Türk’ün ipeğe sarılmış çelik yumruğu ile bir daha başını doğrultamamak üzerine ezilmiştir.
Sonuç
Ordu-millet geleneğinden gelen bir ülke olan Türkiye, gerek bu özelliği gerekse bulunduğu jeopolitik yapı nedeniyle her zaman güçlü bir orduya sahip olmak durumundadır. Türk ordusu tarihsel süreç içerisinde isyan, darbe gibi olayların baş aktörü yerinde olmadığı zaman diliminde yüzünü hep dışa dönmüş, Türk Milleti’nin güvenliğinin tesis edilmesi, mümkün şartlar altında Türk topraklarının genişletilmesi yönünde hareket etmiştir. Yakın yüzyıla kadar Kağanlık ile yönetilen Türk devletinde Türk ordusu zaman zaman ülke yönetiminde ağırlığını hissettirerek hükümdar değişiklikleri ile neticelenen olaylar içinde bulunmuştur. Bu durumun hükümdarın aynı zamanda Türk ordusunun başkomutanı olmasının da belli yönde etki oluşturması ile gerçekleştiği ifade edilebilir. Fakat Türk devletinde geçmiş dönemlerde yaşanan askerî müdahalelerin demokrasiye geçildikten sonra da belli zamanlarda gerçekleştiği görülmektedir. 1960, 1971, 1980, 2007 askerî müdahaleleri bunun somut örnekleridir. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan FETÖ kalkışması Türk ordusunun ve Türk milletinin direnci, Türk devlet yöneticilerinin kararlı duruşları ile başarıya ulaşmamıştır. Önceki darbe girişimlerinden farklı olarak 15 Temmuz kalkışması, toplum ve devlet üzerinde maddî hasarlar bırakmasının yanı sıra başarılı olmaları durumunda yapmayı planladıkları faaliyetler açısından da tam bir terör hareketi olarak adlandırılmaktadır. Türk devlet geleneğinde suçsuz sivillere karşı Türk ordusunun namlu doğrultmamış olması, FETÖ terör örgütü unsurları tarafından dikkate alınmamış, düzenledikleri kalkışma hareketinde yüzlerce masum Türk vatandaşı şehit edilmiş ve binlercesi gazi olmuştur. 15 Temmuz ihanet hareketinin doğurduğu sonuçlar bugün ve gelecekte Türk toplumu, Türk devlet yöneticileri ve Türk gençliği için ibret alınması gereken birçok dersi bünyesinde barındırmaktadır.
Kaynakça
CNN Türk (16 Temmuz 2016). Cumhurbaşkanı Erdoğan Açıklama Yaptı. https://www.cnnturk.com/video/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-aciklama-yapti (Erişim Tarihi: 28/07/2024).
Derman, G.S., Yücel, A.S. ve Korkmaz, M. (2024). 15 Temmuz Darbe Girişiminin Toplumsal Yansıması: Uygulamalı Bir Araştırma. TBB Dergisi, 171, 371-392.
Keyman, F. Ve Gürcan, M. (2017). 15 Temmuz’dan On Beş Ay Sonra: Ordunun Reformu, Devletin Dönüşümü. İstanbul: İPM Politika Raporu.
Tatlılıoğlu, K. (2016). 15 Temmuz Darbe Girişiminin Türk Toplumundaki Post-Travmatik Etkileri Üzerine Genel Bir Değerlendirme. Demokrasi: Darbeler ve Tepkiler içinde (B.K. Yerdeler vd.), Ankara: Divan Kitap, 807-819.
T.C. İletişim Bakanlığı (2020). 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Milletin Zaferi. Ankara: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Yayınları.
TRT Haber (15 Temmuz 2024). 15 Temmuz’da Hükümete Destek Veren İlk Siyasi Lider: Devlet Bahçeli. https://www.trthaber.com/haber/gundem/15-temmuzda-hukumete-destek-veren-ilk-siyasi-lider-devlet-bahceli-868472.html (Erişim Tarihi: 28/07/2024).
Yıldırım, G., Yürüdür, E. ve Yazıcı, S. (2014). Üniversite Öğrencilerinin Türkiye’de Yaşanan Askere Darbelere İlişkin Algıları üzerine Bir İnceleme. Humanitas, 4, 259-277.