TÜRK TOPLULUKLARI BİRLİĞİNİN SİMGESİ: TURAN
Prof. Dr. Hakan AKDAĞ
“Önümüze engeller çıkarsalar da bu engelleri birer birer aşacağız.
Kızılelma hedefimizden, Turan ülkümüzden vazgeçmeyeceğiz.”
Dr. Devlet BAHÇELİ
Türkler ve Turan Kavramlarına Bir Derkenar
Türkler, dünyada medeniyet kuran; oluşturmuş olduğu köklü tarihî ve gelişmiş kültür yapısı toplumlar arası ilişkilerde önemli rol oynayan milletlerin başında gelmektedir. İnsanlık tarihinin kadim unsurları arasında yer alan Türk milletinin soy olarak geçmişi Tevrat gibi kutsal metinlerde ve İbn Haldun gibi dönemin önde gelen aydınlarında Hz. Nuh’a dayandırılmaktadır. Hz. Nuh’un oğullarından birisi olan Yafes’in Türk adını verdiği oğlu, Türklerin ilk atası olarak kabul edilmektedir (Kitapçı, 2001). Türklerin yaşamış olduğu geniş coğrafya ise “Turan” olarak bilinmekte olup bu kelime, Farsça kökene sahiptir. İran toplumunun, İran’ın kuzeydoğusunda bulunan bölgelere vermiş oldukları bir adlandırma olarak görülmektedir. Turan kavramı, ilerleyen zamanda Ural-Altay ve Fin-Macar halklarının meydana getirdiği ve Turan coğrafyası olarak tanınan toplulukların yaşadığı bölgeyi tanımlamak için kullanılmıştır. Bununla birlikte Turan, Türk topluluklarının birliğini simgeleyen, bu anlam itibarı ile Türk destanlarına, Türk edebiyatına ve Türk tarihine girmiş birçok metinde yer almaktadır.
Turan ile ilgili eski kaynaklara gidilecek olursa Hârizmî (1968), İranlıların kullanmış olduğu bu kavramı “Türklerin yaşadığı bölge/Türklerin sınırı” anlamı ile Ceyhun Irmağı’nın doğu tarafını işaret etmekte ve “Merz-i Tûrân” olarak kullanmaktadır. Bu kavram zamanla bir ülkü birliği olarak kendisini göstererek Turancılık adını almıştır. Türk topluluklarının birliğini işaret eden siyasi ve fikrî bir anlamlandırmada “uzak ana yurt ideali” olarak 19’uncu yüzyılın ilk döneminde Macaristan’da ortaya çıkmıştır. Turancılık ya da “Pan” olarak adlandırma ile Panturanizm, bu dönemde Macar Türkologlar tarafından ileri sürülmüş ve bu alanda bir enstitü teşkil edilmiştir. Fikrî bağlamda Macaristan’da böyle bir ülkü birliğini işaret eden kavramın ortaya çıkması, sadece tarihî ya da düşünsel alanı değil, aynı zamanda daha önce kendisini gösteren Pan akımlara (Panslavizm ve Pancermenizm gibi) karşı bir direnek noktasını oluşturması bakımından da önem taşımaktadır (Sarınay, 2012). Turan kavramı ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun Buhara Emiri'ne göndermiş olduğu 1786 tarihli mektupta geçmektedir. Fakat bir fikir olarak Turancılık, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında kendisini göstermiş olan Türkçülük hareketinin ortaya koymuş olduğu “Türk Birliği” kavramı olarak Türk edebî ve siyasi literatüründe yerini bulmuştur. Tarihsel açıdan bakıldığında birçok yerde Türk Birliği vurgusuna rastlamak mümkündür. Bu da birlik düşüncesinin Türk milletinde uzun bir geçmişi olduğunu ortaya çıkarır fakat sistemli bir fikir olarak kendisini göstermesi, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısına tekabül etmektedir. Türk Birliği düşüncesi, Macaristan’da olduğu gibi Osmanlı Hakanlığında da bir tepki hareketinden doğarak (Rusların Panslavizmine karşı), Hüseyinzâde Ali Turan, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu gibi Türk aydınları arasında gelişim göstermiş; kısa zaman içinde de Osmanlı Hakanlığında devlet politikası olarak hayata geçirilmeye çalışılmıştır (Sarınay, 2012). Türk Birliği düşüncesini gerçekleştirmeye çalışan Türk aydınları arasında bu dönemdeki en büyük isimler olarak Ali Ekber Tahirzâde Sabir, Hüseyinzâde Ali Turan, Ali Merdan Topçubaşı, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu (1869-1939), ve Mehmet Emin Resulzâde gibi isimleri saymak mümkündür (Saray, 2022).
Türk Birliği düşüncesini tarih bilinci ile bir “ülkü” olarak yaygınlaşması Gökalp Bey’in girişimleri ile olmuştur. Gökalp, Türk Birliği’nin en kısa ve net özeti olarak adlandırılabilecek, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” şiirinde Turan coğrafyasının ve dolayısı ile Türk Birliği’nin sadece Türkiye ve Türkistan’dan mülhem olmadığını belirtmiştir. Balkan mağlubiyeti sonrası Türkçülük fikriyatında ön plana çıkan Türk Birliği düşüncesi, Gökalp ile birlikte romantik bir dönüşüme uğrayarak Türk gençliğinin zihninde kalıcı bir yer edinmiştir. Burada romantizm kavramına bir yer açmak lazımdır. Bu kavram hakkında en doğru tespiti Dündar Taşer yapmaktadır. 12 Ocak 1970’de Devlet Gazetesi’nde Taşer, “His, fikrin barutudur.” ifadelerine yer vermiştir. Buna göre İstanbul’u alan Fatih romantiktir, ölmek üzere olduğunu bildiği hâlde Zigetvar Kalesi'ne dayanan Muhteşem Süleyman romantiktir. Türklerin Kızılelma'sı bu hedeflerin odağı olarak Türk milleti için “hayali ile gerektiğinde ölünebilecek” bir romantizmi simgelemektedir. Gökalp, Turan’ı Türklerin “mefkûrevi vatanı” olarak Türklerin ikamet ettiği ve Türk dilinin hâkim unsur olarak konuşulduğu ülkelerin birleşimi olarak belirtmekte; siyasi anlamda Turan ülküsünün gerçekleşmesi için uzak bir istikbâlin söz konusu olduğunu ifade etmektedir (Sarınay, 2012).
Gökalp’ın kaleme aldığı ve Cumhuriyet Dönemi'nde büyük yankılar uyandıran Türkçülüğün Esasları başlıklı kitapta Türk milliyetçiliği bütün yönleri ile ele alınmaktadır. Gökalp’ın Türkçülük fikrini üç döneme ayırmış olduğu ve bu dönem arasında Turancılık Dönemi'nin yer aldığı görülmektedir (Saray, 2022). Gökalp yakın ülkü olarak Oğuz Birliği'ni, uzak ülkü olarak da Turan’ı ifade etmektedir. Turan ülküsü içinde de Oğuzları (Türkmenleri), Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Kazakları ve Yakutları lisanda, edebiyatta ve harsta birleştirme düşüncesi yer almaktadır (Gökalp, 1997).
Gökalp’tan başka olarak Turan ülküsünün gelişiminde önemli rol oynayan Türk aydınlarından birisi de Ömer Seyfettin’dir. Türk milliyetçiliğinin önemli kalemleri arasında yer alan Seyfettin, 1914 tarihinde kaleme almış olduğu “Yarınki Turan Devleti” başlıklı yazısında Turan için “Milletlerin ülküleri dil, din, eğitim, can ve duygu kardeşlerini birleştirip hepsini siyasi bir sınır içinde toplamaktır.” ifadelerini kullanmıştır (Seyfettin, 1993).
Balkan mağlubiyeti, o dönem Türk aydınları ve Türk insanının zihninde bir travma etkisi yaratmıştır. Bu etkinin ortaya çıkardığı gerçekçi hamlelerden birisi de gerek Türk aydınının gerekse devlet ricalinin Türkçü politikalara yönelmesidir. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) içerisinde Türkçülük düşüncesi bu dönemde hâkim unsur hâlini almış ve İTC yöneticileri ile Türk milliyetçiliğinin önde gelen isimleri Türk Ocakları çatısı altında birleşerek izlenecek olan politik tavrı ortaya koymuşlardır (Sarınay, 2004). Birinci Dünya Savaşı süresinde kaleme alınan birçok tarihî ve edebî eserin içeriğinde Türk Birliği düşüncesini görmek mümkündür. Romantik bir üslup kullanılarak kaleme alınan bu eserler o dönem ve ilerleyen dönemde Türk gençliğini derinden etkilemiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE TÜRK BİRLİĞİ
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türk bağımsızlık mücadelesinin de temelini Türk milliyetçiliği ve Türk Birliği düşüncesinin oluşturmuş olduğu ifade edilebilir. Gerek yabancı devletler gerekse ülke içindeki ayrılıkçı etnik unsurların yıkıcı faaliyetleri, Türk milletini tek bir yumruk olmaya ve Türk’ün varlık-yokluk mücadelesinde “muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda olduğunu idrak etmeyi sağlamıştır. Cumhuriyet Dönemi'nde de Türkistan ve Balkanlar’daki Türk topluluklar ile bağların kuvvetli tutulmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet'in kuruluşunun 10. yılının kutlandığı 1933 tarihindeki söylevinde yer alan “Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur. Bu dostluğa ihtiyaç vardır. Şartlar bunu gerektirmektedir. Fakat yarın ne olacağını bugünden kimse kestiremez. Sovyet İmparatorluğu da tıpkı Osmanoğulları gibi, Avusturya-Macaristan gibi dağılabilir. Bugün esaret altında bulunan milletler bağımsızlıklarına kavuşabilir. O zaman dünya dengeleri yeni bir şekil alacaktır. Sovyetlerin idaresinde bizim, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz var. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize gelmesini bekleyemeyiz. Bizim onlara gitmemiz gerekir.” ifadeleri, Türk devlet adamlarına ve Türk gençlerine bir öğüt muhtevası taşımakta ve Türk devletinin değişmez ülküsü Türk Birliği’ni işaret etmektedir (Turgut, 2001).
Dünya genelinde totaliter rejimlerin kurulduğu ve ırk temelli devlet politikalarının dış politikada belirleyici unsur hâlini aldığı 1930’lu yıllarda Türkiye, birçok alanda olduğu gibi kültür ve eğitim politikasında da Türk milliyetçiliği düşüncesini temel almış ve Türk Birliği'ne temel teşkil edecek birçok çalışma ortaya koymuştur. Kurumsal bazda Türk Tarih Kurumunun ve Türk Dil Kurumunun kurulması, yine bizzat adını Atatürk’ün verdiği Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kurulması, Türk arkeolojisine büyük yatırımların yapılması gibi birçok faaliyette Türk Birliği düşüncesini bulmak mümkündür. Türk Birliği düşüncesi, Türk yazın hayatında da etkili olmuş, Atatürk’ün vefatından sonra da bu etki özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde artarak devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı Dönemi'nde her ne kadar Türk hükûmeti dış politikaya uygun olarak iç politikayı dizayn etme çabasında Türk milliyetçiliğini yargılamış olsa da 1950’ler ile birlikte önce yazın hayatında daha sonra Türk siyasetinde Türk milliyetçiliği ön plana çıkan bir unsur olmuştur. Bu dönemde Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihâl Atsız, Nejdet Sançar gibi Türk aydınları yanında Alparslan Türkeş, Dündar Taşer gibi Türk devlet adamlarının öncülüğünde Türk milliyetçiliği ve Turan ülküsü, Türk yazın hayatında ve Türk siyasetinde başat bir rol oynamaya başlamıştır. Alparslan Türkeş’in Türk dünyası ile kurmuş olduğu siyasi bağlar, zaman içinde gönül bağının da kuvvet kazanmasını sağlamış; 1980 sonrasında Türk dış politikasında Türk dünyası daha önemli bir yer edinmiştir. Aralık 1991 tarihinde, Minsk’te Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Türk toplulukları bağımsızlık sürecine girmişlerdir. Alma Ata Zirvesinde Bağımsız Devletler Topluluğunun kurulması kararının alınmasıyla Birlik’te yer alan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Türkleri bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir (Bozdoğan, 2008). Buna Türkiye de kayıtsız kalmamış; 1992 tarihinde Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan devlet başkanları ile Davos’ta bir araya gelmiştir. Söz konusu toplantıda Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e işlemeli bir kutu armağan ederek “Bu sandıkta size yüreğimizi sunuyoruz, ne zaman isterseniz o zaman açın.” ifadelerini kullanmıştır. Söz konusu tablo Türk topluluklarının yıllarca korumuş olduğu gönül köprülerinin varlığına işaret etmiş ve Türk Birliği düşüncesini daha da kuvvetlendirmiştir. Toplantıda söz alan Demirel, buluşmayı “yüz yıldır beklenen tablo” olarak yorumlamış; “21. yüzyıl Adriyatik’ten Çin Seddi'ne kadar Türk Çağı olacaktır.” sözünü de ilk defa bu toplantıda dillendirmiştir. Türk Birliği düşüncesinin önemli yapıtaşları arasında yer alan dil birliği konusuna da “Türk dilinin, coğrafyamızın her yerinde en geniş şekilde anlaşılabilmesi için başlatılmış akademik çalışmaların sürdürülmesine büyük önem atfediyorum. Bu bağlamda, ortak alfabe Türk dünyasının bilim adamları tarafından öncelikle ele alınması gereken bir meseledir. Ortak dilimiz ortak medeniyetimizin omurgasıdır. Bu bağlamda, Türk dünyasının ortak bir Türk alfabesine sahip olması bu dünyanın bilim adamları tarafından öncelikle ele alınması gereken hususların başında gelmektedir. Ortak alfabe, ortak kaderimizin de bağlarını güçlendirecek fevkalade önemli bir araçtır. Böylelikle, 21. yüzyıla girerken, bu köklü dil de doğduğu topraklar olan Avrasya coğrafyasında yepyeni bir solukla konuşulacak ve yazılacak; yepyeni bir ruhla hissedilecektir.” ifadelerine yer vererek Türk dünyası ve Türk Birliği için elzem olan dil birliği konusuna işaret etmiştir. (https://tccb.gov.tr/konusmalari-suleyman-demirel/1718/4127/cumhurbaskani-sayin-suleyman-demirelin-turkce-konusan-ulkeler-devlet-baskanlari-vi-zirve-toplantisinda-yaptiklari-konusma (Erişim Tarihi: 20/09/2023).
Ortak alfabe geliştirilmesi konusu daha önce konu hakkında yapılan çalışmalar yer alsa da (1926 tarihinde yapılan Birinci Bakü Kongresi’nde alınan kararlardan birisi de 26 kişilik Merkez Komitenin oluşturulmasıydı. Bu Komitenin amaçlarından birisi de Türk toplulukları için ortak alfabe belirlemekti.) devlet ricali katında konunun dönem konjonktüründe yeniden ele alınması önemli bir gelişme olmuştur. Bu durum 1990’lı yıllarda Türk Birliği düşüncesinin somut örnekleri arasında yer almıştır. Türk dünyası ve Türk Birliği'ne gösterilen ilgiyi ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. 1990’lı yıllarda artarak gelişen Türkiye ile Türk dünyası arasındaki ilişkiler siyasi, kültürel ve eğitim alanında daha geniş bir yelpazeye kavuşmuştur. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Alparslan Türkeş’in desteği ile Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri arasında Türk Dünyası Toyları gerçekleştirilmeye başlanmış, bu süreçte devletler arasında ekonomik ve eğitim alanında iş birliği geliştirilmiştir. Türk dünyası genelinde 21 Mart tarihinde Türk Dünyası ve Türk Toplulukları Haftası ilan edilmiştir. Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetlerinde faaliyet gösteren üniversiteler arasında eğitim alanında projeler hayata geçirilmeye başlanmıştır. 1991’de Azerbaycan’ın, 1993’te Türkmenistan, Özbekistan, Gagavuz Özerk Cumhuriyeti ve Kırım Özerk Cumhuriyeti, Latin alfabesine geçiş yapmıştır (Yılmaz, 2018). 3 Ekim 2009 tarihinde Türk Dili Konuşan Ülkeler Birliği Konseyi (Türk Konsey) hayata geçirilmiştir. Konseyin kuruluş amacı, “Türk dünyasının tarihî ve kültürel birikimlerinden en geniş şekilde yararlanılmak suretiyle Türk dili konuşan ülkeler arasındaki çok taraflı iş birliğinin geliştirilmesi” olarak tanımlanmıştır. (https://www.mfa.gov.tr/turk-konseyi.tr.mfa Erişim Tarihi: 21/09/2023).
Ortak alfabe üzerine yapılan çalışmalar geliştirilmiş ve 28-29 Mayıs 2023 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Toplantısı düzenlenmiştir. (https://tdk.gov.tr/icerik/basindan/turk-dunyasi-ortak-alfabe-komisyonu-birinci-toplantisi-astanada-yapildi/ Erişim Tarihi: 21/09/2023).
Türk dünyası üzerine eğitim alanında sivil toplum kuruluşlarının da çeşitli faaliyetler hayata geçirmiş oldukları görülmektedir. Bu minvalde Türk devletlerinde yaşanan gelişmelere karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyan Ülkü Ocakları, Türk dünyasında yaşanan olaylara sessiz kalmamış; yürüyüşler, mitinglerin yanı sıra çeşitli projeler hayata geçirmiştir. Bu projelerden birisini İstanbul Ülkü Ocakları tarafından yıllık olarak gerçekleştirilen Türk Dünyası Ödülleri oluşturmaktadır. Söz konusu proje, Türk dünyası alanında başarılı çalışmalar yapmış isimlerin/kurumların ödüllendirilmesi adına hayata geçirilmiş bir projedir. (https://www.ulkuocaklari.org.tr/blog/i/ulku-ocaklari-istanbul-il-baskanligi-8-turk-dunyasi-odul-torenini-duzenledi Erişim Tarihi: 21/09/2023).
Eğitim alanında yapılan faaliyetlerin yanı sıra ticari anlamda da Türkiye ile Türk dünyası arasında büyük bir ilerleme yaşanmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkistan’da boşalan ticari boşluğu Türk şirketleri doldurmaya çalışmış; hükûmetler arasında ekonomik alanda gerçekleşen yakınlaşmalar Türk devletleri arasındaki bağları kuvvetlendirmiştir. 2000’li yıllarla birlikte doğal kaynaklar başta olmak üzere birçok alanda Türkiye ile Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan arasında ticari iş birlikleri geliştirilmiş; muhtar Türk toplulukları ile ortak çalışmalar hızlandırılmıştır.
Savunma ve güvenlik alanında Türk devletleri arasında yapılan çalışmalar da dikkate değerdir. Türkiye ile Azerbaycan arasında yapılan ortak tatbikatlar, savunma sanayii alanında gerçekleştirilen ortak projeler Türk devletleri arasında daha güçlü bir güvenlik sisteminin hayata geçirilmesini sağlamaktadır. 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler tarafından yapılan Hocalı Katliamı'nda güçsüz bir orduya sahip olan Azerbaycan, 18 yıl sonra Türkiye’nin askerî desteği ile 2020 tarihinde Karabağ Savaşı’nı vermiş ve 3 yıl süren mücadelede Dağlık Karabağ bölgesi yeniden Azerbaycan toprağı olmuştur. Bu başarının ardında şüphesiz ki Türk devletleri arasında gerçekleştirilen iş birliği ve ortaklık önemli yer tutmaktadır. Her ne kadar sınır anlamında olmasa da Türk toplulukları arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve Türk Birliği çatısı altında ortaya koyulacak ortak değerler sistemine ihtiyaç bulunmaktadır. İsmail Gaspıralı’nın deyişi ile “Dilde, İşte, Fikirde Birlik” parolası Türk Birliği’nin odak düşüncesi hâline getirilmelidir. Türkiye ile Türk dünyası arasındaki ilişkiler, içinde bulunulan yüzyıla büyük etki edebilecek bir potansiyele sahiptir (Erol, 1999).
Sonuç
Türk Birliği düşüncesinin uzun bir yolu vardır. Geçmişten gelen değer ve birikimlerin gelecek nesillere aktarılmasında Türk topluluklarının ortak paydada hareket etmeleri oldukça önemlidir. Türk Birliği’ne doğru gidilen uzun süreçte yukarıda yer verilen örnekleri arttırmak mümkündür. Türkiye ile diğer Türk toplulukları arasında gerçekleştirilen siyasî, kültürel, ekonomi, eğitim ve savunma başta olmak üzere birçok alanında gerçekleştirilen ortak çalışmaların yerini çok da uzun sürmeyecek zaman içinde Türk Birliği’ne bırakması düşünülmektedir. Mevcut konjonktür altında toprak birliğinin sağlanması mümkün görülmese de Türk devletleri arasında ekonomik, siyasi, eğitim vb. alanlarda gerçekleştirilen faaliyetlerin devam ettirilmesi; daha yeni ve etkin projelerin hayata geçirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Türk devletleri nezdinde Türk dünyasının bölgesel bir güç hâlini alması, aynı zamanda Türk Birliği’nin de gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Bu bağlamda sorunlara karşı gerçekçi ve etkili kararların alınması, çözüm yollarının geliştirilmesi ve sürdürülebilir politikaların ortaya koyulması etkili olacaktır.
KAYNAKÇA
Ahmet Bozdoğan, Romanda Türkiye Dışındaki Türk Dünyası, Akçağ Yayınları, Ankara 2008.
https://tccb.gov.tr/konusmalari-suleyman-demirel/1718/4127/cumhurbaskani-sayin-suleyman-demirelin-turkce-konusan-ulkeler-devlet-baskanlari-vi-zirve-toplantisinda-yaptiklari-konusma (Erişim Tarihi: 20/09/2023).
https://tdk.gov.tr/icerik/basindan/turk-dunyasi-ortak-alfabe-komisyonu-birinci-toplantisi-astanada-yapildi/ (Erişim Tarihi: 21/09/2023).
https://www.mfa.gov.tr/turk-konseyi.tr.mfa (Erişim Tarihi: 21/09/2023).
https://www.ulkuocaklari.org.tr/blog/i/ulku-ocaklari-istanbul-il-baskanligi-8-turk-dunyasi-odul-torenini-duzenledi (Erişim Tarihi: 21/09/2023).
Hulusi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, Cilt: 1, ABC Yayınları İstanbul, 2001.
Mehmet S. Erol, Hayalden Gerçeğe: Türk Birleşik Devletleri, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1999.
Muhammed b. Ahmed el-Hârizmî, Mefâtîhu’’l-‘ulûm (Nşr. G. Van Vloten), Leiden, 1968.
Ömer Seyfettin, Türklük Üzerine Yazılar, Bilgi Yayınları, İstanbul 1993
Saffet Alp Yılmaz, “Sovyet Sonrası Türkistan Cumhuriyetlerinde Latin Alfabesine Geçiş Süreci”, Bilimdili, 6 Kasım 2018.
Yusuf Sarınay, “Turan”, İslam Ansiklopedisi Cilt:41 içinde, İSAM Yayınları, İstanbul, 2012.
Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları (1912-1931), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2004.
Zekeriya Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Türkler, Dizgi Ofset, Konya, 2001.
Ziya, Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1997.