TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ MEFKÛRESİ

15 Eylül 2023 14:50 Prof.Dr.Hakan AKDAĞ
Okunma
1468
TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ MEFKÛRESİ

TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ MEFKÛRESİ

Prof.Dr. Hakan AKDAĞ[1]

 

Milletlerin yaşayış, düşünüş ve inanışbiçimlerinin onlara kazandırmış olduğu hedefler vardır. Türk tarihiincelendiğinde, Türklerin geçmişten bugüne kadar yaşayış, düşünüş ve inanışbiçimleri doğrultusunda koymuş oldukları hedeflerden birisi cihan hâkimiyetimefkûresidir, denebilir.

Türklerin yaşam biçimleri bakımından diğertoplumlardan önemli ölçüde ayrıldığını görmekteyiz. Yaşadıkları coğrafyaların,Türklerin yaşayış biçimleri üzerinde önemli etkisi olduğu görülmektedir. Özellikle,Türkistan’da[2]kurulan ilk Türk devletleri yaşayış biçimleri bakımından çevre toplumlara göredaha dinamik bir yapıda olmuşlardır. Bununla birlikte Türklerin tarih boyuncakurmuş oldukları devletler ve bu devletlerdeki müesseseleri ile hâkimiyetdüşüncesi bakımından da diğer toplumlardan ayrıldığı görülmektedir. Türkdevletlerinde karşılaştığımız hâkimiyet anlayışı aslında bizi cihan hâkimiyetimefkûresine götüren en önemli etkenlerden birisidir. Özellikle, İslam öncesiTürk tarihinde karşılaştığımız hâkimiyet anlayışı veya düşüncesi, İslam öncesiTürk devletlerinde, cihan hâkimiyeti mefkûresinin şekillenmesinde etkiliolmuştur, denebilir. Ki bu cihan hâkimiyeti mefkûresi İslamiyet’in kabulündensonra da Müslüman Türk devletlerinde, İslam ile şekillenerek kendisinigöstermeye devam etmiştir.

Hâkimiyet anlayışını şekillendirmesi bakımındanönemli olan ve cihan hâkimiyeti mefkûresi üzerinde bu doğrultuda etkisi olandurumlardan biri de Türklerin inanış biçimleri ve bunun hâkimiyet anlayışınayansımasıdır. Türklerin inanışları doğrultusunda, Türk hükümdarlara verilmişgörevlerden birisi de cihan hâkimiyetini sağlamaktır, denilebilir. Bu doğrultuda hükümdarlar devletin başına geçtiklerinde cihan hâkimiyetini sağlamakamacıyla askerî faaliyetler gerçekleştirmişlerdir.

Bu giriş doğrultusunda Türklerin yaşayış,düşünüş ve inanış biçimlerini açıklamaya ve bunların etkileri neticesindeşekillenen cihan hâkimiyeti mefkûresine ulaşmaya çalışacağız.

Kafesoğlu (2014), en eski Türk yurdununcoğrafi sınırını çizebilmenin oldukça müşkül bir durum olduğunu ifade ederkenbunun sebebi olarak da Türklerin daha ilk zamanlardan itibaren genişcoğrafyalara yayılmış olmalarını ve kültürlerini çeşitli bölgelere işlemişolmalarını göstermektedir. Bununla birlikte birçok tarihçinin de sergilediğiortak görüş ile Türkistan coğrafyası Türklerin en eski yurdu olarak kabuledilmektedir. Bu noktaya değinmemizin en büyük sebebi Türkistan coğrafyasınınTürklerin yaşayışları üzerindeki etkisi ve bu etki neticesinde yaşayışbiçimlerinin şekillendirdiği cihan hâkimiyeti mefkûresidir. Koca (2017), Türkistan’dagözlerini dünyaya açan her Türk’ün, acımasız bir tabiat ve iklimin pençesindeolduğunu; Türklerin bu şartlara uygun bir hayat tarzı geliştirdiklerini belirtmekteve tabiata hâkim olmak için mücadele ve yaşamak için mücadele şeklinde ikiyönlü bir mücadele içerisinde olduklarını ifade etmektedir. Bu doğrultudaçevreye ve iklime uygun atlı göçmen veya konargöçer hayat tarzı diyebileceğimizbir uygulamayı benimsediklerini belirtmektedir. İşte Türklerin yaşadığı bucoğrafyanın onlara vermiş olduğu bu mücadele zorunluluğu Türklerin askerîyapılarındaki kabiliyet ve becerilerin de artmasında etkili olmuş; buna bağlıolarak aynı zamanda yeni mekânlar arayışı daha sonraki süreçte Türkleri cihan hâkimiyetianlayışına, böylelikle bütün coğrafyalara hâkim bir güç olarak rol almayaitmiştir, denebilir.

Türkler bu yaşam tarzı ile birliktekendilerini surların arkasına kapamamış ve atlarını sürdükleri her yeri kenditoprakları olarak görmüşlerdir. Bu doğrultuda kendi dönemleri içerisindeyerleşik toplumlara göre daha yayılmacı bir yapıda olmuşlar ve bu durum, sahipoldukları cihan hâkimiyeti anlayışı ile daha da kuvvetlenmiştir.

Türklerin inanışları ile birlikteşekillenen hâkimiyet düşüncesi daha önce de ifade ettiğimiz gibi cihan hâkimiyetimefkûresinin şekillenmesinde en önemli rol oynayan durumlardan birisidir. KezaTürk devletlerinde tahta geçen hükümdarların inanışları ile şekillenen bellibaşlı görevleri bulunmakta ve Kafesoğlu (2014) bu görevlerden birisinin de‘’yerine getirilmesi gereken vazife’’ olarak cihan hâkimiyetine işaretetmektedir. Her Türk hükümdarı, tahta geçtiği andan itibaren yeni otlaklar eldeetmek üzere seferler düzenlemekte ve devlete yeni topraklar, yeni hâkimiyetsahaları kazandırmaktadır. Bununla birlikte genel amaç ise güneşin doğduğuyerden battığı yere kadar her yeri Türk idaresi altına almaktır ki bu da cihanhâkimiyeti anlayışıyla karşılanmaktadır.

Türklerin Türkistan’daki bu anlayışıİslamiyet’in kabulü ile birlikte de devam ettirdiklerini görmekteyiz. KanuniSultan Süleyman’ı ölümüne kadar hem doğuda hem de batıda sefere çıkaran düşünceişte bu cihan hâkimiyeti anlayışı olarak ifade edilebilir ve bu durum bizeTürk-İslam devletlerinin hükümdarlarının da bu anlayış ile hareket ettiklerineiyi bir örnek olarak gösterilebilir.

Bizleri cihan hâkimiyeti mefkûresineulaştıran yine en önemli noktalardan birisi de Türklerin inanış biçimleridir.Türk hâkimiyet anlayışını da destekleyen bu durum cihan hâkimiyeti mefkûresinişekillendirmesi bakımından değinilmesi gereken bir noktadır.

Türkler Türkistan’da diğer toplumlara göreinanış bakımından da millî bir tavır göstermektedirler. Türklerin inanışlarıbirçok alanda etkisini göstermektedir ki en çok hâkimiyet sahasında bunugörmekteyiz. İslamiyet öncesi Türk devletlerinde kâinatın tek hâkimi kabuledilen Kök-Tanrı olarak adlandırılan bir yaratıcıya inanılmaktadır ki bu inanışaynı zamanda töreye ve yönetimin sınırlarının çizilmesine de etki etmektedir(Ahmetbeyoğlu, 2020). Bununla birlikte devleti yöneten hükümdarların da yönetmeyetkisini bu inanışla aldıkları kabul edilmekte; Kafesoğlu (2014), kut’u siyasiiktidar olarak ifade etmektedir. Kut’u alan hükümdar bu inanış çerçevesindeTanrı tarafından devleti yönetmekle görevlendirilmekte, bir hükümdar olarakyerine getirmesi gereken görevleri bulunmaktadır. Bu doğrultuda tahta geçenhükümdar töreyi düzenlemekte, halkın ihtiyaçlarını karşılamakta ve Türk hâkimiyetinigenişletip tüm cihanda sağlamak için çaba göstermektedir.

Türklerde inanışın, cihan hâkimiyeti mefkûresinişekillendirmesindeki etkisini Akcan (2020), Tanrı’nın kut ile birliktehükümdara yönetme yetkisini vererek hükümdarın Tanrı’dan aldığı güçle anayurtolan Türkistan coğrafyasının her tarafında kavim ve milletleri kendine tabikılmasının önünü açtığını ifade ederek göstermektedir. Bu doğrultuda inanışın hâkimiyetanlayışı üzerindeki etkisini ve Türk hükümdarlarındaki cihan hâkimiyeti mefkûresininşekillenmesini açık bir şekilde görmekteyiz.

Bu açıklamalar neticesinde Türklerinbilinen ilk tarihlerinden itibaren yaşayış, düşünüş ve inanışları doğrultusundakurmuş oldukları devletlerin sınırlarını tüm cihana yayma anlayışına sahipoldukları görülmektedir. Türk devletlerinin başındaki hükümdarlar Tanrı’danaldıkları yönetme yetkisi ile birlikte sahip oldukları görev ve sorumluluklarçerçevesinde hâkimiyet sahalarını genişletmek çabasına girmişler, Türkünadaletli yönetimini tüm millet ve toplulukları hâkimiyetleri altına alaraksağlamaya çalışmışlardır. İşte bu anlayış Türk devlet ve yöneticilerinde cihanhâkimiyeti mefkûresi ile açıklanmaktadır.

Türkistan’daki Türk devletlerinde karşımızaçıkan bu cihan hâkimiyeti mefkûresi daha önce de söz konusu olduğu gibiİslamiyet’in kabulü ile birlikte kurulan Türk devletlerinde de etkisinigöstermiştir. Türk-İslam hükümdarları seferlerini bu cihan hâkimiyeti mefkûresiile gerçekleştirmiş, bu doğrultuda hâkimiyet sahalarını genişleterek hemİslamiyet’in yayılmasına katkı sağlamış hem de Türk adalet ve yönetiminin tümcihana hâkim olmasına çabalamışlardır.

Cihan hâkimiyeti mefkûresi, Orhun Yazıtlarıele alındığında, şu ifadeler doğrultunda (‘’Yukarıda gökyüzü aşağıda yağızyer yaratıldık ta, ikisi arasında insan-oğlu yaratılmış, insan oğlunun üzerineatalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan oturmuş…’’) Türklerin anlayışındavarlığını açık bir şekilde göstermekte ve ilahi bir temele dayanmaktadır.Bununla birlikte XI. asırdan itibaren Türkler arasında İslamiyet’in yayılmayabaşlamasıyla birlikte, Türk devlet hükümdarlarının görevlerinden biri kabuledilen cihanı yönetme anlayışı İslamiyet ile birlikte şekillenerek dininöğretisini yüceltmek cihana hâkim olmak anlayışı şeklinde Türk-İslamdevletlerinde de varlığını sürdürmektedir (Öz, 2011).

İslamiyet öncesi Türklerde görülen cihan hâkimiyetimefkûresi, İslamiyet’in kabulü ile birlikte canlılığını sürdürmüş, bu hedefİslamiyet’te görülen cihat anlayışı ile kaynaşarak varlığını devam ettirmiştir.Türkler İslamiyet öncesinde olduğu gibi, İslamiyet’in kabulü ile birlikte dehem İslam’ın yeni alanlara yayılması için hem de adaletli yönetimin tüm dünyayahâkim olması için bu doğrultuda fetihler yapmış, seferler düzenlemiştir.

Bu duruma en iyi örneklerin Osman Turan’ın ‘’TürkCihan Hâkimiyeti Mefkûresi’’ adlı eserinde mevcut olduğu görülmektedir.Turan (2014), Türklerin İslam din ve medeniyetine dâhil olmalarıylamaddi-manevi bir yükselişe geçtiklerini belirtirken aynı zamanda cihan hâkimiyetimefkûrelerini de yeniden bu medeniyet içerisinde bulduklarını ifade etmektedir.Bu durumu da Kâşgarlı Mahmud’dan yapmış olduğu aktarmalarla desteklemektedir.Türk cihan hâkimiyeti şuuru ve gururunu duyduğunu ifade eden Kâşgarlı Mahmudiçin, Karahanlılardan sonra Selçukluların İslam dünyasının başına geçtiğineşahit olan biri sıfatıyla şu sözleri aynen ondan nakleder: ‘’TürklerinAllah’ın askeri ve dünyanın hâkimi olduğunu, Allah’ın dünyanın idaresini onlaraverdiğini belirterek, Tanrı onları Türk adı ile adlandırdı. Kendileriniyeryüzünün hükümdarı ve devrin hakanları yaptı, herkese üstün kıldı. Onlarıhakla te’yid ve kendilerine sığınanları ta’ziz eyledi.’’

Türklerin, dünyanın hâkimi olduğu veAllah’ın, dünyanın idaresini Türklere vermiş olduğu ifade edilirken aslındaburada Türk-İslam hükümdarlarının, hükümdar sıfatıyla başa geçtikleri andanitibaren gerçekleştirmesi gereken cihan hâkimiyeti mefkûresinin varlığıgörülmektedir. İslamiyet öncesinde Tanrı’dan aldıkları kut ile başa geçenhükümdarlar için bir görev ve sorumluluk maiyetinde olan bu mefkûreninİslamiyet sonrasında Allah’ın takdiri ile başa gelen hükümdarlar için de görevve sorumluklarından biri olduğu açıktır. Bu doğrultuda hükümdar yeryüzününidaresini Allah adına sağlayabilmek için fiili faaliyetlerde bulunmaktadır.

Hem İslamiyet öncesi Türklerde hem deİslamiyet’in kabulü ile birlikte açık bir şekilde varlığını gördüğümüz mefkûrelerdenbiri olması bakımından cihan hâkimiyeti mefkûresi Türk tarihi içerisinde önemlibir yere sahiptir. Türk hükümdarların tahta geçtikleri andan ölümüne kadaryapmış oldukları faaliyetlerin en büyük amacının, bu mefkûrenin gerçekleşmesiiçin olduğu açık bir şekilde söylenebilir. Çünkü Tanrı onları yeryüzüne kendiadalet ve nizamını yaymak, sağlamak için görevlendirmektedir. İşte Türkler bugörevi kurmuş oldukları cihanşümul devletler ile hem İslamiyet öncesinde hem deİslamiyet’in kabulü ile birlikte gerçekleştirmeyi amaçlamışlardır ve bunu enönemli hedef olarak görmüşlerdir.

 

KAYNAKLAR

Ahmetbeyoğlu, A. (2020). Eski TürklerdeKut ve Töre Bağlamında Hükümdarlığın Hududları. Tarih Dergisi, (71), 29-50.

Akcan, A. (2020). Eski Türklerde DevletYönetiminde Hakimiyetin İlahi Temelleri. MECMUA-Uluslararası SosyalBilimler Dergisi, 5(10), 303-321.

Kafesoğlu, İ. (2014). Türk Milli Kültürü.Ötüken Yayınları.

Koca, S. (2017). Eski Orta Asya’daTabiat, İklim ve İnsan Unsuru. Asya Araştırmaları Uluslararası SosyalBilimler Dergisi, 1(1), 1-18.

Öz, Ş. (2011). Kutadgu Bilig’de TürkCihan Hakimiyeti Düşüncesi.  DinbilimleriAkademik Araştırma Dergisi, 11(1), 19-35.

Turan, O. (2014). Türk Cihan HakimiyetiMefkuresi Tarihi. Ötüken Yayınları.



[1]Mersin Üniversitesi.

[2]Bu yazıda “Türkistan” kelimesi, Orta Asya kavramını temsil etmek üzerekullanılmıştır.