Cumhuriyetin En Uzun Gecesi: Zor Zamanda Bozkurt Duruşu ve MHP

21 Eylül 2021 13:04 Dr.Nasrullah UZMAN
Okunma
2133
Cumhuriyetin En Uzun Gecesi: Zor Zamanda Bozkurt Duruşu ve MHP

Cumhuriyetin En Uzun Gecesi: Zor Zamanda Bozkurt Duruşu ve MHP
Doç. Dr. Nasrullah UZMAN*

Milliyetçi Hareket Partisi, kurulduğu tarihten itibaren -Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in de ifade ettiği gibi- en kötü demokrasinin bile en iyi darbeden daha iyi olduğu anlayışıyla hareket etmiş; millî iradeye önem vermiş; demokratik siyasetten yana tavır almış; dolayısıyla da milli iradeye yönelik her türlü müdahalenin karşısında olmuştur. Türk milliyetçiliğini kuruluş felsefesi olarak benimseyen MHP, milliyetçilik ve demokrasiyi birbirini tamamlayan iki temel kavram olarak değerlendirmiştir. Millî iradeye yönelik antidemokratik hiçbir müdahaleyi tasvip etmemiş; hizmetine talip olduğu Türk milletinin problemlerini demokratik çerçevede/hukuki zeminde çözmeye çalışmıştır. Hatta bu yüzden yaşanan her darbenin/askerî müdahalenin hedefi hâline gelmiştir. 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi bunun en bariz örneğidir. Bilindiği gibi 12 Eylül, âdeta Türk demokrasisine ve MHP’nin üzerine inmiş bir balyoz gibidir: 12 Eylül’le birlikte MHP kapatılmış, lideri Alparslan Türkeş’in siyasi faaliyetleri yasaklanmış, partinin yöneticileri ve mensupları hakkında da MHP ve Yan/Ülkücü Kuruluşlar Davası açılmıştır. 1969 yılından itibaren oy oranını istikrarlı bir şekilde artıran ve iktidara yürüyen MHP’yi, seçmeni ve yöneticileri ile birlikte derinden sarsan 12 Eylül Askerî Darbesi, kapanması mümkün olmayan yaralar açmıştır. Yakın dönem Türk tarihi incelendiğinde MHP’nin kuruluşundan itibaren Türk demokrasisini zedeleyecek her türlü müdahaleye karşı durduğu ve en kötü demokrasiyi bile en iyi darbeye tercih ettiği net bir şekilde görülecektir. 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi, 28 Şubat 1997 Muhtırası, 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve son olarak da 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminde MHP’nin ortaya koyduğu tavır rahatlıkla zor zamanda bozkurt duruşu olarak tanımlanabilir. MHP’nin ortaya koyduğu bu tavır, Alparslan Türkeş’in vefatından sonra 6 Temmuz 1997’de MHP Genel Başkanlığı görevini üstlenen Dr. Devlet Bahçeli döneminde de sürdürülmüştür. Dr. Devlet Bahçeli döneminde yaşanan gelişmeler incelendiğinde MHP’nin yalnızca darbeye ya da darbecilere karşı durmadığı; Türk demokrasisinin tıkandığı noktalarda inisiyatif aldığı ve demokrasinin önünü açtığı da görülecektir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan 367 Krizi ve başörtüsü yasağı bunun en bariz örneğidir. Bu anlamda MHP, Türkiye’yi önceleyen, sağduyulu, demokratik, temiz, dürüst ve ahlaklı bir siyaset anlayışı benimsemiştir. Bu anlayış, MHP’nin topluma karşı sorumluluğunu artırmış ve Türkiye’yi krize ve anarşiye götürecek toplumsal hadiselerde MHP’ye önleyici bir rol yüklemiştir. MHP, toplumun kamplaşma, anarşi ve terör ortamına sürüklenmeye çalışıldığı ya da Türkiye üzerine oyunlar oynandığı dönemlerde sağduyudan taviz vermediği gibi önce ülkem anlayışı ile Türkiye’ye yönelik oyunları da bozmuştur. İktidar mücadelesini gayrimeşru zemine çekmek isteyenlere fırsat vermeyen ve meşruiyet sınırları içerisinde siyasi mücadelesini sürdüren MHP, Şemdinli olayları, Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Ergenekon operasyonları, Balyoz davası, PKK açılımı, HSYK seçimleri, Kozmik Oda, Gezi olayları gibi birçok kritik hadisede oyuna gelmediği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını da net bir şekilde uyarmıştır/eleştirmiştir. MHP’nin bu tavrı, Türkiye’ye yönelik emelleri olanları “MHP düşmeden Türkiye düşmez.” Düşüncesine sevk etmiş ve doğal olarak MHP’yi hedef hâline getirmiştir. 2011 Seçimlerinde MHP’ye yönelik Fetullahçı terör örgütü tarafından organize edilen kaset operasyonları da bu yüzdendir. Fakat MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin kaset şantajlarına boyun eğmeyerek “Elinizde ne varsa yayımlayın.” Resti bu oyunu da bozmuştur.
Demokrasiye yönelik tek tehdidin askerî darbe olmadığı bir gerçektir. Türkiye üzerinde emelleri olan ülkeler, gayrimeşru yolla siyaseti dizayn etme çabasındadır. Bunun için legal-illegal her yolu denemektedir. Bu ülkeler, ne yazık ki Türkiye’de kendilerine müttefik bulmakta zorlanmıyorlar. Siyasi, sosyal, ticari, dinî vs. birçok alanda fonladıkları gruplar/kesimler/kişiler/medya yoluyla Türkiye aleyhine faaliyet gösteriyorlar. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı birçok krizin/toplumsal hadisenin merkezinde yurt dışından fonlanan iş birlikçilerin olduğu inkâr edilemez. Bu durum, “Hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmazmış.” sözünün ne denli doğru olduğunu gösteriyor. MHP, bu gibilere karşı da ciddi bir hassasiyet geliştirmiştir. 15 Temmuz hain darbe girişiminin faili Fetullahçı terör örgütüne karşı tedbir alınması gerektiğini ifade eden ve bu örgütün mensuplarının devlete sızmalarının engellenmesi gerektiğini savunan, kamuoyunu ve iktidarı bu anlamda defalarca uyaran da Dr. Devlet Bahçeli ve MHP olmuştur. Arşivler tarandığında MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik en sert eleştirilerinin bu konuda olduğu görülecektir.
FETÖ’nün çarpık din anlayışı ve devlete sızma operasyonlarının farkında olan MHP, FETÖ’ye karşı hep mesafeli olmuş; okyanus ötesi vurgusuyla FETÖ’nün küresel güçlere hizmet ettiğini ve Türkiye aleyhtarı olduğunu defaten ifade etmiştir. Hatta Dr. Devlet Bahçeli, FETÖ Lideri Fetullah Gülen’in kara kutusu olduğu söylenen eski Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan’ı bizzat “…Türkiye’nin bütün kültürel değerlerini, millî ve manevi değerlerini tahrip eden yayınlarınıza şahit olmaktayız. Ayrıca cemaate bağlı yayın kuruluşları MHP aleyhine aslı olmayan haberler yapıyor. Türkiye’de Türkçe Olimpiyatları düzenliyorsunuz. Ama Erbil’de Kürtçe Olimpiyatları da yapıyorsunuz! Bu böyle devam eder, toplumumuzun bütün değerlerini tahrip ederseniz, bir gün Ülkücü Hareket ile karşı karşıya kalmanız mukadderdir.” sözleriyle net bir şekilde uyarmıştır. Bu uyarının ardından MHP’ye yönelik iftiraların ve saldırıların arttığı ve bu olayların merkezinde Zaman gazetesinin olduğu aşikârdır. Hatta bu tavrından dolayı Dr. Devlet Bahçeli, başta siyasi parti liderleri olmak üzere kamuoyunun yakından tanıdığı birçok isim tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Hızlarını alamayanlar, sosyal medyada sahte hesaplar üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışıp, MHP Lideri’ni istifaya bile davet etmişlerdir. Fakat tüm bu yaşananlar MHP’nin tavrını değiştirmemiş; Dr. Devlet Bahçeli, iktidarı eleştirmeye devam ettiği gibi Fetullah Gülen’e de faaliyetlerini durdurma çağrısı yapmıştır. Yaşanan hadiseler Adalet ve Kalkınma Partisi ile Fetullahçı terör örgütünü yol ayrımına getirmiş; Dr. Devlet Bahçeli ve MHP’nin haklılığı bir kez daha ortaya çıkmış; iktidar, FETÖ konusunda MHP çizgisine gelmiştir. Fakat FETÖ ne yazık ki bu sürede âdeta devletin kılcal damarlarına kadar sızmayı başarmıştır. Bu sızmalar sayesinde FETÖ, devletin işleyişini sabote etme ve hizmet ettiği ülke(ler)e kritik bilgileri servis etme fırsatını elde etmiştir. Bu yüzden MHP Lideri ne FETÖ ile PKK/YPG/DEAŞ arasında ne de İmralı’daki bebek katili Öcalan ile Pensilvanya’daki Gülen arasında hiçbir farkın olmadığını; hepsinin aynı küresel güçlere hizmet ettiğini beyan etmekten çekinmemiştir. Tarih de MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’yi haklı çıkarmakta gecikmemiştir. FETÖ, 15 Temmuz 2016 tarihinde, Türkiye’yi işgal etme teşebbüsü olarak değerlendirilebilecek, hain darbe girişimine kalkışmıştır. Türkiye, 15 Temmuz gecesi, MHP’nin FETÖ konusundaki haklılığını acı bir şekilde tecrübe etmiştir. MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli, “Ben zamanında söylemiştim.” deyip kenara çekilmek yerine, tüm riski göze almıştır. MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli ve kurmay heyeti, hain darbe girişimini haber alır almaz MHP Genel Merkezine geri dönmüş, darbe girişimine karşı ilk cesur siyasi çıkışı yaparak gecenin seyrini değiştirmiş ve darbecilerin heveslerini kursağında bırakmıştır.
Dr. Devlet Bahçeli saat 22.00’de, F-16’lar Ankara semalarında uçtuğu ve birçok kişinin saklanmak için yer aradığı sırada, Başbakan Binalı Yıldırım’a kalkışmayı kabul etmediğini; meşru hükûmetin ve demokrasinin yanında olduğunu ifade etmiştir. Bu mesaj, darbeye karşı ilk güçlü karşı çıkış ve meşru hükûmete verilen ilk destek mesajı olarak tarihe geçmiştir. Dr. Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı, dakikalar içinde haber kanallarından da duyurulmuştur. Ülkücü ve milliyetçi camianın alacağı tavır ve vereceği reaksiyon düşünüldüğünde MHP Lideri’nin açıklamalarının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Dr. Devlet Bahçeli, ayrıca yaptığı yazılı açıklamayla da bu karanlık sürecin taraf ve faili olmayacağını, Türk milletinin bu badireyi atlatacağını, millî birlik ve beraberliğimizi bozmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini ilan etmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti olağanüstü ve gayrimeşru bir durumla karşı karşıyadır. Türk Silahlı Kuvvetleri içinden bir grubun askerî müdahalede bulunmak, yönetimi devralmak istediği iddia edilmektedir. Demokrasiyi askıya alma, millet iradesini yok sayma teşebbüsünün ülkemize yapılacak büyük bir hata olacağı açık ve meydandadır. Türkiye yakın tarihinde defalarca askerî darbe girişim ve tecrübesini yaşamıştır. Türk milleti her seferinde darbelerin yıkım ve acı sonuçlarına muhatap kalmıştır. Şu anda ülkemiz kriz ve belirsizlik sarmalının dibindedir. Herkes bilmelidir ki, demokrasiden taviz istikbal ve istiklalden kopuş demektir. Milliyetçi Hareket Partisi her türlü demokrasi dışı arayışa tavırlı ve karşıdır. Türkiye’nin pek çok sorun ve sıkıntısı olduğu tartışmasızdır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün çok ciddi tehdit ve taciz altında bulunduğu da ortadadır. Ancak her sorununun çözüm yolu demokrasidir. Türkiye’nin iç savaş ve kaos ortamına savrulması hâlinde Türk milletinin ödeyeceği bedel vahim ölçüde yüksek ve pahalı olacaktır. Bu itibarla geleceğimizi karartacak, millî birlik ve bütünlüğümüzü sabote edecek her türlü müdahaleye milletçe mesafeli durmamız şarttır ve tarihî bir sorumluluktur. Nitekim hiçbir kalkışma kabul edilemeyecektir. Askerî darbe teşebbüsünde bulunanların derhâl hukuka teslim olmaları en samimi beklentim ve tavsiyemdir. Milletimizin sağduyulu olması, teenni ve soğukkanlı hareket etmesi önem ve aciliyet arz etmektedir. Halkın sokağa daveti, Türk askeriyle muhtemel bir çatışma içine girmesi vahim bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır. Bilhassa Milliyetçi-Ülkücü Hareketin provokasyon ve ajitasyonlara karşı teyakkuzuyla birlikte, sokaklara çıkarak iç savaş şartlarına hizmet etmesi düşünülemeyecektir. Hiçbir dava arkadaşım karanlık sürecin taraf ve faili olmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi ülkemizin sancılı tablosunu dikkatle ve demokrasiye tam bir riayet ve sadakatle takip edecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, Türk milleti bu badireyi atlatacaktır. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmaya hiç kimsenin gücü de yetmeyecektir.”
MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli, bu açıklamaları TBMM’nin, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin, Jandarma Genel Komutanlığının, Ankara Emniyet Müdürlüğünün, Gölbaşı Özel Harekât Merkezinin ve daha birçok yerin bombalandığı; darbeye karşı çıkan güvenlik güçleriyle vatandaşların şehit edildiği bir süreçte yapmıştır. Yani MHP Lideri bu açıklamaları, tankların, helikopterlerin, savaş uçaklarının MHP Genel Merkezini hedef almaları; MHP Genel Merkezine silahların, bombaların, kurşunların yağma ihtimaline rağmen yapmıştır. Tüm riski göze alan MHP Lideri’nin gür ve kararlı sesi, demokrasi taraftarlarına güç verirken, darbe heveslilerini de telaşa sevk etmiştir. MHP Lideri, güvenlik endişeleri üzerine “MHP Genel Merkezini terk edelim, yer değiştirelim, güvenli bir yere geçelim.” önerilerine de kulak asmamış; bu hareketin dualı olduğunu beyan ederek, ne olursa olsun partiden ayrılmayacağını ifade etmiş ve 16 Temmuz sabahına kadar MHP Genel Merkezinden gelişmeleri takip etmiştir. MHP teşkilatlarının yanı sıra Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı da MHP Lideri’nin talimatları doğrultusunda darbeye taviz vermemiştir. Beklediği kamuoyu desteğini alamayan, kamuoyu tarafından tepkiyle karşılan FETÖ umduğunu bulamayarak başarısızlığa mahkûm edilmiştir. Böylece 15 Temmuz hain darbe girişimi âdeta Cumhuriyet tarihinin en uzun gecesi olarak tarihe geçmiştir. Küresel güçlerden aldığı talimatla hareket eden FETÖ’nün darbe girişimi adı altında Türkiye’yi işgal ve yıkma saldırısı önlenmiştir.
Prof. Dr. E. Semih Yalçın’ın ifadesiyle 15 Temmuz ihaneti başarılı olsaydı 1992 Bosna, 1994 Ruanda, 1977’den 1999’a kadar Kongo’da yaşanan dram ve iç savaş şartları Türkiye’de de ortam bulacaktı; 1989’dan 2003’e kadar aralıklarla devam Liberya iç savaşındaki vahşet yaşanacaktı; 1980’li yıllardan 2000’li yıllara kadar süren Uganda iç kaosu, Darfur, Çad, Irak, Suriye, Libya ve daha birçok ülkedeki dehşet sahneleri tekrarlanacaktı. Türkiye, 15 Temmuz’da âdeta ipten döndü. Milletimiz; boyunduruk altına alınmanın eşiğinden son anda kurtuldu. MHP ve Lideri Dr. Devlet Bahçeli, FETÖ ile mücadele konusunda üzerine düşen görevi hakkıyla ifa etti; omuzlarına yüklenen tarihî sorumluluğu, “devlet adamı” gibi yerine getirdi (FETÖ ihaneti ve MHP Lideri’nin uyarıları/tavrı hakkında bk. E. Semih Yalçın, FETÖ İhaneti ve Devlet Bahçeli Gerçeği, Berikan Yayınevi, Ankara 2007). Prof. Dr. E. Semih Yalçın’ın bu tespitine MHP’ye ve liderine en sert eleştirileri yöneltenler ve muhalefet edenler dahi katılacaklardır. Başından beri FETÖ’ye mesafeli ve temkinli duran; FETÖ’nün devlete sızma girişimlerini ve Türkiye’ye yönelik operasyonlarını sert ve net bir şekilde eleştiren MHP Lideri Devlet Bahçeli, 15 Temmuz 2016 akşamı da kendisine yakışanı yapmıştır. İktidardan ya da muhalefetten birçok ismin tavrını belli etmediği, saklanacak yer aradığı, darbenin gidişatına göre şekil aldığı, sosyal medya hesaplarını bile dondurduğu son derece kritik bir ortamda MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli tüm riski göze alarak Cumhuriyet’in en uzun gecesinde, zor zamanda bozkurt duruşu sergilemiş, bu duruşuyla da tarihe geçmiştir.