MİLLÎ MÜCADELE VE KIBRISLI TÜRKLERİN BU MÜCADELEDEKİ ROLÜ

24 Mart 2018 12:19 Prof. Dr.Ulvi KESER
Okunma
5762
MİLLÎ MÜCADELE VE KIBRISLI TÜRKLERİN BU MÜCADELEDEKİ ROLÜ

MİLLÎ MÜCADELE VE KIBRISLI TÜRKLERİN BU MÜCADELEDEKİ ROLÜ

 

 

Prof. Dr. Ulvi KESER

 

 

GİRİŞ

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının hemen ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında savaşa girmesi üzerine İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıklar. Bu andan itibaren de Kıbrıslı Türkler kendilerini mücadelenin içinde bulurlar. Aslında Millî Mücadele’de bütün desteğini Anadolu insanına veren Kıbrıs Türk’ünün mücadelesi 18. yüzyıl dan beri devam eden Ada’yı Yunanlaştırma mücadelesine karşıdır:[1]

 “Kıbrıs Türkleri bayrağından mahrum edildiği 1878’den bu yana bütün kalbi ile, her şeyi ileTürklüğüne bağlı kalmıştır. Kıbrıs’ı vatan bilmiş ve vatan yapmak için yılmadan en yalnız bırakıldığı, en desteksiz günlerinde bile mücadele etmiştir... Bu Türk’ün yabancı bayrak altına girmemek azminin bir neticesidir.”

Kıbrıslı Türklerin enbüyük arzusu “Kıbrıs Türk’üyüz derken Kıbrıs’ı vatan bilmişiz; ama Türkiye’nin bir parçası olduğumuzu unutmadık, unutmayız. Çünkü en aziz parçalarımız oraya yayılmıştır. Her evden Türkiye’de insanlarımız vardır.”[2] fikrinden hareketle barış huzur içerisinde yaşamaktır. Yunan ordusundaki Rumlar anadolu’da Türk insanına karşı mücadele ederken Kıbrıslı Türkler de Anadolu’ya destek olurlar.[3] Bu dönemde kandırılarak veya zorla cepheye sürülerek Anadolu’da Mehmetçiğe karşı savaşmaya zorlanan pek çok Kıbrıslı Türk bunu reddederek Türk askerinin saflarına katılır.[4] Bir yandan yokluk ve kuraklıkla mücadele ederken bir yandan da iç ve dış düşmanlara karşı mücadele etmek zorunda kalan Kıbrıslıların en büyük moral kaynağı Anadolu’ya olan güvenleridir;[5]

“Mevkiimiz gayet müşkül, davamız da pek mühimdir.Etrafımızda bizi tehdit eyleyen düşman kuvvetleri de az değildir. Ahval ve hadisatın ise müşevveş şerait içinde cereyan eylemekte olduğu da inkâr olunamaz. İşte, ahval-i umumiyeyi bu suretle görmekte olan bazı zayıf yürekliler davamız hakkında endişeye düşerek bedbin oluyorlar... Binaenaleyh zafer yolumuzun nihayete ulaşmak üzere bulunduğu şu son günlerde beyhude endişeye düşerek nevmid ve bedbin olmayalım. Çünkü müdafaasına kalkıştığımız davamız mukaddes olduğu kadar meşrudur.”

 

TÜRK SAVAŞ ESİRLERİ VE ADADAKİ FAALİYETLER

Öte yandan Ekim 1916’dan itibaren, özellikle Çanakkale Cephesinde esir alınan Türk askerleri, GaziMağusa’nın Karakol Esir Kampı’na getirilirler. Esirlerin sayısı ilk etapta 215 olmasına rağmen, kampa 1923 yılına kadar 10.000’den fazla esir getirilir.[6] Esir kampının emniyeti ve güvenliği önce Kraliyet Manchester ve Liverpool Alayı tarafından ortaklaşa sağlanırken[7] savaşın uzaması ve çeşitli cephelerden getirilen Türk askerlerinin sayısının artmasıyla güvenlik için Ermeni kampındaki Ermenilerden de istifade yoluna gidilir. Türk esirler arasında birkaç başçavuş haricinde İngilizler için “özellik arz eden esir”[8] yoktur. Osmanlı saflarında çarpışırken esir düşen Suriyeliler ve Iraklı Araplar ile Ermenilerde bu kampa getirilmelerine rağmen, kamptaki zor şartlardan kurtulmak isteyen veya yapılan propaganda sonucu kandırılanlar İngiliz kampından ayrılarak Ermeni kamplarına getirilirler.[9]

 

FRANSIZ ERMENİ KAMPLARI

Fransa, büyük bir petrol savaşına hazırlanırken bunu gerçekleştirebilmek için İngilizler gibi Ermenileri kullanmaktan çekinmez.[10]“Ermenilerden yararlanma programı uzun vadeli ve sabır isteyen bir iştir... Bilinmesi gereken şey sonradan toplanacak meyvenin bugünkü zahmete değer olduğudur.”[11]fikrinden hareketle Fransızlar Kıbrıs’ta Ermeniler için gizli terör kampları kurarlar.[12] Fransa, ayrıca yeterli sayıya ulaşan Ermenilerin şartlar da mümkün olursa Çanakkale’deki Fransız Doğu Kuvvetleri Sefer Komutanlığına katılmalarını arzu etmektedir.[13] İngilizlerin müsaadesiyle[14] Mağusa’nın 24 kilometre kuzeyinde deniz kıyısında, meskenin olmadığı, su kuyuları bulunan yer seçilir.[15] Ermeni kampının Karakol bölgesindeki İngiliz esir kampına yakınlığı[16] ve iki kamp arasındaki bölgenin savaşın başlamasıyla beraber askerî eğitim alanı olarak kullanılması Fransız ve İngilizlerin bu konuda da iş birliği içerisinde olduklarını gösterir. İngilizlerin tek itirazı Ada’ya Port-Said Kampı’n dan Ermeni kadınların ve çocukların getirilmemesi konusundadır.[17] Doğu Lejyonu Talimatnamesi’yle[18] kampın faaliyete geçtiği ilk dönemde 200’er kişilik 6 Lejyon Bölüğü[19] ve 160 Arap’tan oluşan mevcut daha sonra 5.000’e ulaşır.[20] Ancak Fransız subayların,[21] Ermenilere sıcak davranırken Ermenilerin Trikomo köyünü basıp soymaları ve bir İngiliz askerin öldürülmesi gerginliği arttırır.[22] Bu arada Fransız kamplarındaki Ermenilerin istihbarat, casusluk ve jurnalcilik çalışmaları Ada’yı yaşanmaz hâle getirir.[23] Ayrıca Rumların Ermenilere yardım ederken Türk esir kampını taş yağmuruna tutmaları da bardağı taşırır.[24] Olaylar üzerine İngiliz Yüksek Komiseri tek yetkilinin Valilik makamı olduğunu belirtir ve buraya sınırlamalar getirir.[25]

Bu dönemde Kıbrıslı Türkler, Baf Milletvekili Dr. Mehmet Esat ve Dr. Hüseyin Behiç önderliğinde“Türkiye’ye İlhak Partisi”ni kurarlar. Ancak Türkleri düşman olarak gören İngiliz idaresi lider konumundakileri etkisiz hâle getirebilmek için baskılarını artırır:[26]

“Liderlik Girne ve Larnaka Kalesi’ndeydi. Halk arasında jurnalciler kol geziyordu. Türk esirler Kıbrıs’ta kalebenttiler ve halk gizlice bunlara yardım yapmaktaydı. Yardım heyetleri, dinî kisve altında, camilerde toplanırdı. İngiliz ajanları toplananları derhâl jurnal eder, toplantıya katılanlar takibe uğrar, fişlenirdi...”

İngiliz idaresince daha sonra 9 ay tutuklanıp İstanbul’a sürülen Dr. Esat, Mersin’e geçip eşi Faika Hanım’la Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’na katılır. Bu arada Kıbrıs valisi 6 Mayıs1919’da Londra’ya bir rapor göndererek Noel kutlamaları esnasında karışıklık çıkartılıp Türk esirlerinin kurtarılacağını ifade eder:[27]

“...Ada sathında kargaşalık çıkacağı konusunda MeclisÜyesi Sait Efendi’nin verdiği bilgiye ilaveten Kıbrıs’ta bulunan eskiistihbarat servisinin sabık ajanları ve başka bazı kaynaklar aracılığıyla şubilgi edinilmiştir: Paskalyadan bir veya iki gün önce Mağusa’daki esir kampınabir kibrit kutusu atılmıştır. Bu kibrit kutusunda bulunan gizli bir yazıdaMısır’da bulunan İngiliz yönetiminin bir çırpıda devrildiği ve 15.000İngiliz’in ortadan kaldırıldığı belirtilmektedir. Bu ayaklanmayla ilgili olarakLefkoşa’da bazı Türklerin tutuklandığı günün gecesinde Mağusa Esir Kampı’ndabulunan savaş esirleri elbiselerini çıkartmadan yataklarına girmişler vekendilerine verilecek işareti beklemeye başlamışlardır...”

Savaş sonrası dönemde debu kamptaki Türk esirlere yardım ettikleri gerekçesiyle pek çok Türk tutuklanırve bu kişiler serbest bırakılsalar da hep baskı ve gözetim altında yaşamakzorunda kalırlar:[28]

“Ada’ya Türk savaş esirleri getirildikten sonra bütün Kıbrıslı Türkler hep oraya akın ettiler soydaşlarını görebilmek için. Babam da bu esir kampına getirildikten sonra hep aynı şeyler olmuş. Çok sıkıntı çektiler bu kampta. O yüzden babam serbest bırakıldıktan sonra bile İngilizlere tepkisini böyle gösterdi ve İngiliz uyruğuna hiç geçmedi ölünceye kadar.”

İngiliz Esir Kampı’nda çalışanların Türk savaş esirlerine karşı takındıkları tutum son derece kötüdür ve özellikle Ermeni ve Rum doktorun Türk esirleri zehirleyerek öldürmeye çalışması özellikle Kıbrıslı Türkleri derinden yaralamaktadır:[29]

“O vakit Türk esirler hep eza çekerlerdi İngiliz askerlerinin elinde. Çok kötü davranırdı İngilizler Türk esirlerine, eziyet ederdi hep. Bu esir kampında yapılan eziyetlerden bir tanesi de esirlere verilen yiyecekle ilgilidir. Ekmek verirlerdi ya İngilizler esirlere. İçine kum karıştırırlardı hep. Türk esirler yesinler, hasta olsunlar, ölsünler diye. Dedem Ali Hüseyin Babaliki bunları anlatırdı hep o günlerde neler çektiklerini gösterebilmek için.”                   

Esir kampındaki Türk savaş esirlerine her türlü destek yine Kıbrıslı Türklerden gelir. Özellikle esaret hayatına alışamayan ve kaçan Türk esirler Kıbrıslı Türklerin desteğiyle Anadolu’ya geçmeye çalışırlar;[30]

“Birinci Dünya Savaşı döneminde Çanakkale’de İngilizler tarafından esir alınarak Ada’mıza getirilen Türk savaş esirleri çeşitli dönemlerde bu esaret hayatından kaçmaya çalışırlar. Kendilerine bu konuda en büyük destek ve yardımı ise Kıbrıslı Türkler yaparlar. Kaçtıktan sonra asıl önemli iş İngilizlere yakalanmamak ve hemen akabinde de mümkün olan en kısa sürede Anadolu’ya ulaşarak tekrar memleket için savaşa girmektir. Bu şekilde kaçan esirlerden bir kısmı da bizim köye gelirler. Onlara en büyük desteği de bizim aile yapar.Anadolu’ya geçiş için tek çare bir sal yapmak veya bir sandal bulmaktır.Sadrazam ailesi de bu Türk esirlerden yardımlarını esirgemez. Onlara kol kanat gerer ve yaptıkları sandallarla kaçmalarına yardımcı olurlar. Bu yardım ve desteğin sonucu olarak bizim köyün ismi değiştirilmiş ve aileme atfen Sadrazam köy olmuştur.

Esirlere yardım ettikleri için hapsedilenler ise Karpazlı Ali Hüseyin Babaliki, Mağusalı Milletvekili Mahmud Naim Adil Efendi, Giritli Hasan Hüseyin Kaptan, kardeşi Ali, kayınbiraderi Kaptan Ahmet Çavuş,  İskeleli Tüccar Kenan kardeşlerden Raşid, Kamil, Said ve Hasan Efendi, Kamil Paşa’nın damadı Doktor Esat, Kormacitli Ahmet Sadrazam, Bilelleli Küçük Hacı Hüseyin Efendi,Mahmut Naim’in akrabası Mağusalı Hoca Mustafa Nuri Efendi, Baf’tan Kavanin Meclisi Üyesi Dr. Eyüp Bey, aslen Giritli olan Ahmet Çavuş, Ahmet Çavuş’un kardeşi Osman ve oğlu Ali’dir.[31] Ayrıca varlıklı Türkler iflas ettirilir, servetleri de Rumların eline geçer.[32]

Esir kampı ve ardından Ermeni kamplarının kurulup bunların Anadolu’ya yönelik faaliyetlerde bulunduğunun öğrenilmesi ve İskenderun-Ceyhan hattına bir çıkartma harekâtı yapılacağı[33] istihbaratı üzerine Taşucu’nda[34] 4. Tayyare Bölüğü kurulur[35] ve Kıbrıs üzerinde uçuşlar yapmak ve belli bölgeleri bombalamak suretiyle Ada’da askerî faaliyetlerin engellenmesine çalışılır. Bu uçuşlarda Türk subayları görev yapmakta,[36] bazen Alman pilotları da Kıbrıs üzerinde uçmaktadırlar.[37] İlk keşif uçuşları mart 1916 tarihinden itibaren başlar.[38] Öte yandan Kıbrıslı Türkler, Alman gemilerine yiyecek ve su yardımında da bulunurlar.[39]Mirtu (Çamlıbel) köyünden bir Kıbrıslı Türk, Alman denizaltılarına yaptığı yardımlara karşılık bir Alman denizaltısınca mükâfat olarak üç aylığına Türkiye’ye götürülür.[40] Bu dönemde 4. Ordu Komutanlığınca temin edilen kayıklarla da Kıbrıs sahillerine casuslar gönderilmiş ve düşman faaliyetleri konusunda bilgi toplanılmaya çalışılır.Anadolu’da mücadelenin devam ettiği günlerde Kıbrıslı Türkler de 1919’da başlayıp 3 yıl devam eden kuraklıkla iyice fakirleşip yokluk çekmelerine rağmen[41] Anadolu’ya her türlü desteği verirler:[42]

“Zaman Türkler için çok çetin bir zamandı. 19 mayıs 1919’da Atatürk’ün samsun’a çıktığı günlerde başlayan kuraklık üç yıl süreyle devam etmiş ve Türk halkı giderek fakirleşmiş, açlık başlamıştır. Türk köylüleri ne yapacağının hesabı içinde derin derin düşünüyor ve kurtuluş çaresi arıyordu. “

Kıbrıs’taki bütün Türk kuruluşları bir araya gelerek Muhacirin-i İslamiyeye Yardım Cemiyetini kurarlar ve Anadolu’ya yardım kampanyalarına başlarlar.[43] Ayrıca Türk İstiklal Kumpanyası ve Hürriyet ve Terakki Kulübü yardım faaliyetlerine derhâl başlarlar.[44] Özellikle 1920-1922 yılları arasında Kıbrıslı Türklerin hürriyet aşkını canlı tutmak ve Anadolu’ya yardım için gönüllü gençlerden ve kadınlardan oluşan gruplarca piyesler,müsamereler, oyunlar verilir. Bu piyes, oyun ve müsamerelerin perde aralarındada ayrıca çeşitli müzayedeler yapılmak suretiyle nakdi yardım toplanır.[45] 12 Ocak 1920 tarihli Doğruyol gazetesinde Mehmet Remzi Okan“Felaketzede Kardeşlerimize Muavenet” yazısıyla Anadolu’ya yardım edilmesi gerektiğini belirtir:[46]

“...Anadolu, Türk’ün son yurdu, son melceidir. Oradaki kardeşlerimizin böyle sefaletler, mahrumiyetler içinde helak olmasına seyirci kalırsak dünyada en alçak insanlar bizler oluruz. Bu felaketler hepimize büyük bir ders-i intibah olsun. Onlar bizim ırkdaşlarımız olmasa bile vazife-i insaniye, muavenetlerine kitabımızı emreder. Şu hâlde vazifemiz iki katlıdır.İzmir civarında yedi ay zarfında 60. 000 Türk şehit edilmiş, 40. 000 kişiterk-i diyar etmeye mecbur kalmış ve 200 milyon liralık servetleri gasp olmuştur. İşte bugün yersiz ve yurtsuz kalmış bu binlerce kardeşimiz bizden muavenet bekliyor...”

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla beraber adada sıkıyönetim uygulamalarına geçen İngilizler Türk toplumu üstündeki baskılarını da artırır. Bunun sonucu olarak 1915 yılından itibaren Kıbrıs’ta Türkçe gazete yayımlanamaz, Türkiye’de yayımlanan gazetelerin de Kıbrıs’a getirilmesine müsaade edilmez ve Türk bayrağı yasaklanır:[47]

“İngilizler Türk bayrağının çekilmesini yasak etmişler.Şimdi bayrağımızı öpecekmişiz. Bir de resim çektirecekmişiz ve bayrağımız sarılıp kaldırılacakmış...  Bayraksız olarak gezmeye giderken “Yürüyelim ileriye. Atlayalım tepe.“ şarkısını söylerdik. İngilizler bu şarkının söylenmesini de yasak ettiler. Bunun üzerine ilkokuldaki baş öğretmenimiz Remzi Bey, büyük çocuklara şarkıyı ıslıkla almalarını öğretti. Yunanlıların Anadolu’daki ilerlemeleri sırasında her telgraf geldikçe bütün Rum evleri Yunan bayrakları ile ve mavili beyazlık âğıtlarla donatılmaktaydı. Sonraları ara sıra bizim için de iyi haberler gelmeye başlayınca, bu defa Türk evleri de bayraklarımızla ve kırmızılı beyazlı kâğıtlar ile donatılmağa başladı.”

30 Ağustos 1919 tarihli Spectator dergisinde çıkan yazı “Kıbrıslı Türklerin İngiliz idaresinde yaşamaktan başka bir istekleri olmadığını, onların İngiliz idaresine karşı uysal davrandıklarını, Türklerin nam ve hesabına Ada’da İngiliz idaresinin devamını temenni ettiğini“ belirtir.[48]6 Ekim 1919’da yazının tercümesini yayımlayan Doğruyol gazetesi buna çok sert tepki gösterir:[49]

“Şimdiye kadar Yunan idaresine geçen Türk illerinin ne akıbetlere uğradıklarını pekiyi biliriz. Makalede Türk isteklerine dair kısım tashih edildikten sonra mütebaki kısımlar heyeti umumiyesi itibarıyla genellikle doğru ve haklıdır. Türklerin itaatkâr olmaları millî ananeleri icabıdır.Kıbrıs’ın idaresi İngiltere’ye devrolunduğu zaman ses çıkarmadılar çünkü devlet öyle istemişti. Fakat Ada’nın istikbali mevzuu bahis olunca iş değişir. Makale muharriri kendi şahsi namına konuşuyor. Bu hususta Kıbrıs Türklerinin oylarını ve fikirlerini temsil etmiyor. Bu noktanın tashihi lazımdır. Kıbrıslı Türkler damarlarındaki asil ve necip kanı asla lekelemediler, bundan sonra dalekelemeyeceklerdir. Bu bilinmeli.”

Bu dönemde birçok KıbrıslıTürk bizzat Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Kuvayımilliye’de gösterdikleri üstün başarı ve yararlılıklarla rütbe ve madalya almışlardır.Anadolu’ya geçerek Kuvayımilliye’ye katılanlar arasında ilk akla gelenler Doktor Binbaşı Osman Necmi Bey, Mülazım TahirBey ve Mustafa Kemal Atatürk’ün daha sonra “Güvendiren” soyadını verdiği FatinBey,[50]Kıbrıs’ın ilk Türk avukatlarından Naim Efendi’nin oğlu Raşit Bey ve Ali Vefa Bey,[51]Kimya Öğretmeni Remzi Bey, Eski Bahriye Subayı Ali Nazmi Bey vardır.[52]  İngiliz Esir Kampı’nda bulunan Türk savaş esirlerine yardım ettiği için tutuklanan ve hapse atılan Doktor Esat Bey’in karısı Faika Esat Hanım da Kurtuluş Savaşı’na katılan ilk Kıbrıslı kadındır.[53] Girneli Feriha Tuna Hanım’ın babası da Anadolu’ya hayati lojistik destek sağlayarak bu mücadelede yerini alır ve İngilizlerin yasakladığı kinin hapları fes içerisine gizlenmek suretiyle Anadolu’ya ulaştırılır.[54] Ayrıca Anadolu’ya gemilerle gizlice silah, gıda ve tahıl taşıdığı gerekçesiyle tutuklananlar arasında Kıbrıs’ın önde gelen Türk ailelerinden Kenan ilesi mensupları da vardır.[55] Kıbrıslı Sanatkâr ve Diş Tabibi Ali Rıza Efendi de Kurtuluş Savaşı’na katılmış, altından yaptığı bir Atatürk heykelini de bizzat kendisi Ataya Çorum’da vermiştir.[56]TBMM’de İzmir milletvekili olarak görev yapan Hüseyin Sırrı Bey de Kurtuluş Savaşı’na bizzat katılmış ve büyük yararlılıklar göstermiş şahsiyetlerden bir tanesidir.[57] Bunların dışında başka Kıbrıslı Türkler de mevcuttur:[58]

“1940’lara kadar Kayseri’nin Talas ve daha sonra Mersin’de bir başka nahiye müdürlüğünde bulunmuş olan amcam Hüsnü Tonguç,Mustafa Kemal’in ordusuna katılmış ve çarpışmalarda birkaç yara almış Kıbrıslı Türklerden biridir ve 1938’de bu yara izlerini bize Mersin’de göstererek savaşanılarını anlatmıştı. Aslen Çamlı köylü olan amcam 15-16 yaşlarında Mersin’egitmiş, daha sonra gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. ”

Öte yandan Anadolu’da devam etmekte olan Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla devam etmesi ve sevinçli haberlerin art arda Kıbrıs’a ulaşmasından sonra İngiliz idaresi, Kıbrıs’la Türkiye arasında oluşan ve gittikçe güçlenen bağları sekteye uğratmak üzere birdizi sert tedbirler alır ve bunları öncelikle 1921-1922 döneminde devreye sokarak okul kitaplarını sansürden geçirmeye başlar:[59]

“İngiliz sömürge yönetimi Türkiye’den kitap gelmesini engelliyordu. Bir müddet sonra Kıbrıslı bir Türk İstanbul’a giderek külliyetli miktarda kitap aldı ve bunları Ada’ya sokmayı başarınca kitaplar gizlice Türk öğretmenlerine dağıtıldı. Kıbrıs’taki Türk halkının Türkiye’de olup bitenleri günü gününe takip etmesi İngiliz idarecilerini, özellikle Maarif Müdürü Mr.Newham’ı çok telaşlandırmıştı. Bu nedenle hâkim ve polislerde olduğu gibi okullarda Türkçe okutan öğretmenlerin büyük bir kısmı görevden alınırken, bir kısmı da adanın bir ucundaki Baf kasabasına sürgün edildi.”

Kıbrıs’ta Rumlar[60], Ermeniler, Museviler çocuklarına istedikleri kitapları serbestçe okutmalarına rağmen Türklere uygulanan yıldırma ve baskı politikası bütün toplumun tepkisini çeker.İngilizler, Türklerin çok gururlu, kişiliklerine düşkün ve bayrakları altında yaşamaya hayati önem veren bir millet olduklarını çok iyi bildiklerinden onların gururları ve millî hisleri ile oynar, tek taraflı kayırmalar ve bayrak çekme yasağı uygulayarak onları Türkiye’ye göçe zorlar.[61] Ayrıca Türkiye’ye yönelik eğitim ve öğretim girişimleri de savsaklanır ve Maarif Yasası değiştirilerek Maarif Encümenliği oluşturulur ve böylece istenen sansür ve engelleme düşünceleri hayata geçirilir. Bunun sonucunda Kıbrıs Türk toplumu kitapsız ve okulsuz kalır.[62]

Bir yandan Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a ilhakını önlemek için gayret gösteren, diğer yandan Anadolu mücadelesine Kıbrıs’tan destek gönderen, “vatana bağlılığı devam ettirmeyi ve Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği bugünlerde onunla yardımlaşmayı sağlamayı“[63] en önemli ilke kabul eden Kıbrıslı Türkler “Türk milleti zelilanecan vermektense harp meydanında ölmeği tercih eder.“[64]diyerek esir kamplarındaki Türk askerlerine yardım etmişler, Anadolu’ya Ermeniler aracılığıyla yapılan silah sevkiyatı ile ilgili güzergâhları ve Anadolu’da bulunan İngiliz ve Fransız casuslarının belirlenmesi yönünde büyük bir gayret sarf etmişlerdir. Ayrıca Teşkilat-ı Mahsusanın talimatları doğrultusunda Ermeni kamplarına yönelik sabotaj girişimlerinde bulunmuşlar, Türk esirlerini kurtarma düşüncesinden de hiç vazgeçmemişlerdir.[65] Bu dönemde değişik faaliyetler aracılığıyla toplanan gelir de gizlice esir kamplarındaki Türk askerlerine ulaştırılır.[66] Kurtuluş savaşı’nı heyecanla izleyen Kıbrıs Türkleri inançlarını yitirmezler ve yurdun kurtarılacağına emin olmanın gururunu yaşarlar:[67]

“Kıbrıs Türkleri, büyük Atalarını 19 mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı günden tanımış, ona inanmış, kurduğu Cumhuriyet’in ışıklarından hangi yolu izleyeceğini o zamandan karar almıştı. Cumhuriyet doğarken onu müjdeleyen Ankara’dan atılan top sesleri, Torosları aşıp bizlere kadar gelmiş ve Kıbrıs Türkleri sevinçlerini belirtmek için sokaklara dökülmüş, onu engellemeye çalışan İngiliz sömürge kuvvetleriyle çarpışmayı göze almakta sakınca görmemiş, ondan sonra da onun attığı her adımın arkasından yürümüştür. Camideki hocasından, okuldaki öğretmene, köylüsünden şehirlisine, aydınından işçisine herkes kayıtsız şartsız ona uymanın yarınlarımızı aydınlığa çıkaracağı görüşünde birleşiyordu.”

Söz gazetesinin Anadolu’ya yardım faaliyetlerine katılması üzerine Atatürk 21 Ağustos 1922 tarihinde bu gazeteye bir teşekkür yazısı gönderir;[68]

 “Anadolu, her türlü mevani ve müşkülata göğüsgererek hayat ve istiklalini teminden ibaret olan gaye-i mukaddesesine doğru azimkâr ilerlerken dava-yı millisine karşı Türk ve İslam âleminin göstermekte olduğu teveccüh ve müzaheret-i samima neden fevkalhad mütehassıs bulunmaktadır.Bu yüksek alakanın husul ve idamesinde kıymetli bir amil olan neşriyat-ı vatan perveranenizden dolayı bilhassa arz-ı teşekkür eder ve mücahedat-ımeşkurenizde devamınız ricasıyla teyid-i ihtiram eylerim, efendim.”

Bu dönemde, ayrıca Anadolu’ya destek olmak gayesiyle Kıbrıs’ta “Anadolu’ya Yardım Kartpostalları”[69] bastırılıp vatandaşlara satılmıştır. Bütün bu faaliyetlerin ve gayretlerin sonuçları yavaş yavaş alınmaya başlanmış, Kıbrıs Türkleri ellerinden geldiğince maddi manevi yardımlarla Anadolu’yu desteklemeye devam etmiştir.[70] Yunan ordusunun Anadolu’da Türk askeri karşısında savaşı kaybetmesi ve İzmir’den çekilmek zorunda kalması Rum ve Yunanlıların Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a ilhak etme düşüncesini sekteye uğratır ve bir müddet için de olsa rafa kaldırılmasına sebep olur. 31 Aralık 1922 tarihinde oluşturdukları bir heyeti Türkiye’ye gönderen Kıbrıslı Türkler Ada’nın tekrar eski sahibine yani Türkiye’ye verilmesi için faaliyetlere girişirler. Türk askerinin Anadolu’da düşmana karşı zafer kazanması o günkü Kıbrıslı Türk aydınlarını da etkiler. Örneğin Kıbrıslı Şair Kaytaz-zade Mehmet Nazım Efendi[71] 25 Nisan 1921 tarihinde Doğruyol gazetesinde yayımlanan “ Neva-yı Zafer / Zafer Şarkısı “ adlı şiirinde duygularını şu dizelerle dile getirir;[72]

 

Kemal’in sa’yi meşkûr olaya Rabb iki âlemde

Odur bu milleti tahlis eden kayd-ı esaretten

Türk ordusunun 9 Eylül1922’de İzmir’e girdiği öğrenilince bu matbaa sahipleri tarafından hemen çoğaltılarak halka dağıtılır ve Kıbrıslı Türkler ilk defa korkusuzca Lefkoşa’da Atatürk Meydanı’nda toplanırlar.[73] Sevinç gösterileri içerisinde davul zurnalarla gösteriler yapılır, halaylar çekilir ve Kıbrıslı Türkler “Paşam seni özledik. Bizi de kurtar.“ diye dualar ederler;[74]

 “İzmir’in kurtarıldığı günlerde genç, yaşlı hepimiz sokağa dökülmüştük. Davullar,zurnalar çalıyor, biz sevinçten oynuyorduk. İngiliz’in baskısından bıkıp usanan, fakirlikten kan ağlayan halkın tek umudu Atatürk’tü ve biz Atatürk’e seslenerek onu Kıbrıs’a davet ediyorduk. Atatürk Meydanı’nda toplandığımızı haber alan sömürge yönetimi, polislerini silah ve sopalarla üzerimize göndermiş, halkın dağılmasını istemişti. Fakat bunlar bizi yıldırmadı ve 9 Eylül 1922 Türklerin örgütlenmeye başladığı, sömürge yönetimine başkaldırdığı bir gün oldu. 9 Eylül’deki toplantı sona ererken, oradaki halk bundan sonra Atatürk tarafından gerçekleştirilecek her şeyin desteklenmesini, alınacak kararların uygulanmasını ve başarıyla sonuçlandırılan hareketlerin kutlanmasını kararlaştırmıştı. Ancak gizlice yürütülen bu faaliyetleri sömürge yönetimi öğrenmişti. İngiliz valisi bugün hayatta olmayan bazı arkadaşlarımızı çağırmış ve şu itirafta bulunmuştu; ‘Atatürk savaş kazanıyor, Türkiye’de halk zafer sevinciyle coşuyor ve şenlikler düzenliyor. Buna bir diyeceğimiz yok. Fakat sizlere ne oluyor? Mustafa Kemal’in ne yüzünü gördünüz ne de sesini duydunuz.Buna rağmen sokaklara dökülüp onun zaferini kutluyorsunuz. Hayret doğrusu.”

Türkiye’de 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edildiği haberi Kıbrıs’a ulaştığında Ada tam bir bayram havasına bürünür. İngilizlerin baskılarına rağmen her yer ilk defa bu kadar çok Türk bayraklarıyla ve Atatürk’ün resimleriyle donatılır.[75]

 

SONUÇ

Düşman eline geçtiğinde vatanın karnına saplanmış bir hançer gibi”[76] görünen, Akdeniz’in ortasında bütün dünyaya açılma imkânı veren Kıbrıs Adası’nın Türkiye ve diğer ülkeler için stratejik önemi yadsınamaz. Hareketsiz duran bir uçak gemisine benzetilen[77] Kıbrıs dört yüz yılı aşkın bir zamandır Türklerle Rumların beraber yaşadığı Akdeniz’in ortasında stratejik önemi büyük bir adadır ve tarihin hiçbir döneminde önemini kaybetmemiştir. Kıbrıs bugüne kadar hiçbir zaman Rum idaresine girmemiş, hiç bir zaman Rumların veya Yunanlıların olmamış, dolayısıyla Türkler de hiçbir zaman Rum idaresinde yaşamamışlardır.[78] Kıbrıslı Türkler de her zaman Türkiye ile sıcak ilişkiler içerisinde olmuşlar ve bağlarını savaş şartlarında bile koparmamışlardır.

 

 



[1] Rauf R. Denktaş, 12’ye 5 Kala, Ankara,1966, s. 5.

[2] Rauf Denktaş, “Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu Açış Konuşması“, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Ankara, 1994, s. 3.

[3] Beria Remzi Özoran, “Mustafa Kemal ve KıbrısTürkleri“, Atatürk Döneminde Türkiye-Kıbrıs İlişkileri, 1919-1938, Ankara,Kasım 1989, s. 298.

[4]Türk Dünyası El Kitabı,Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, İkinciBaskı, Ankara, 1992, s. 555.

[5] Şükrü S. Gürel, Kıbrıs Tarihi ( 1878-1960), İstanbul, Kasım 1984, s. 164-165.

[6]Genelkurmay ATASE Arşivi, Klasör 2680, Dosya. 210, F.1-3, 24.

[7]Kıbrıs Türk Milli Arşivi (K.T.M.A), Dosya 539, Belge 30.

[8]ATASE, K.3435, D.14, F.26-2.

[9]ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1-31.

[10] H. Erdoğan Cengiz, Ermeni KomitelerininA’mal ve Harekât-ı İhtilaliyesi, Ankara, 1983, s. 327. 

[11] Can Kapyalı, “Birinci Dünya Savaşında MüttefikOrdularında Görev Alan Ermeni Milis Kuvvetleri” Belgelerle Türk TarihiDergisi, Ankara, Mart-Haziran 1991, Sayı 73-76, s. 108.

[12]“...Ada’da bir iki bin İngiliz askeri Mağusa’dakal’a dışarısında şehrin ırakında ağaçlık civarında çadırlardadır. Mağusaşimalinde iki saat mesafede Boğaz’da ve Monarga köyünde yine çadırlarda dörtbin kadar Ermeni askeri var, talim yapıyorlar.ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1-31.

[13]agd. Ocak 1991, Sayı 71, s. 79.

[14]agd. Mart-Haziran 1991, Sayı 73-76, s. 109.

[15]ATASE, K.2680, D. 210, F.1-37, 1-59, 1-60, 1-61,1-62, 1-63, 1-64, 1-65.

[16]ATASE, K.2680, D. 210, F.1-37, F.1-59, 1-60, 1-61, 1-62,1-63, 1-64, 1-65.

[17]agd. s. 108.

[18] Ömer Sami Coşar, “Musa Dağı’nın Öteki Yüzü”, Milliyetgazetesi, 21.6.1992

[19] Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi-1,Ankara, Kasım 1991, s. 99.

[20]Atase, k. 2680, d.210,f.1-24 ve atase, k.2680, d. 210, f. 1-3.

[21]ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1-4.

[22] Altay Sayıl, Kıbrıs Polis Tarihi,Lefkoşa, 1985, s. 258.

[23]ATASE, K. 2680, D. 210, F. 1-24

[24] Ali Nesim, “Mustafa Nuri Efendi”, YeniKıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990, s. 28.

[25] K.T.M.A., Basın Koleksiyonu, The CyprusGazette, 4 Temmuz 1915, Sayı 9020, Karar No. 13067, The Cyprus Gazette,3 Eylül 1920, Lefkoşa.

[26] Rauf R. Denktaş, Karkot Deresi,Lefkoşe, 1993, s. 8.

[27]Sir George Hill, A History Of Cyprus, VolumeI-V, Cambridge University Press, 1948, s. 329.

[28] Esir kampındaki tek Kıbrıslı Türk olan HasanHilmi Bey’in hâlen Gazi Mağusa’da yaşayan oğlu Erol Olkar’la 9 Ağustos 2001tarihinde Gazi Mağusa’da yapılan görüşme.

[29] Ali Hüseyin Babaliki’nin kendisiyle aynı adıtaşıyan ve halen Gazi Mağusa’da ticaretle uğraşan torunu Ali Babaliki ile 22Mayıs 2002 tarihinde yapılan görüşme.

[30] Emekli Albay Halil Sadrazam’la Ankara’da 11Haziran 1998 tarihinde yapılan görüşme.

[31] Ali Nesim, “Ahmet Çavuş Osmancık”,  YeniKıbrıs, Lefkoşe, Mayıs-Haziran 1989, s. 26.

[32] Rauf R. Denktaş, Rauf Denktaş’ınHatıraları, Cilt III, İstanbul, Mart 1997, s. 23.

[33]Türk Havacılık Tarihi, II. Kitap, II. Cilt, Uçuş Okulları Basımevi, Eskişehir, 1951, s.179-180.

[34]ATASE, K.1129,  D.27,  F.3-9.

[35]Atase, K.2680, D.210,F.1-6.

[36]ATASE, K.2680, D.210, F.1-6, 1-29, 1-37, 1-38.

[37]ATASE, K 2680, D.210, F.1-6, 1-9, 1-37, 1-38, 1-43,1-50.

[38] İrfan Sarp, Türk Hava Kuvvetlerinin DoğuşYılları,  Hava KuvvetleriKomutanlığı,  Ankara, 1986, s. 72.

[39] Altay Sayıl, Kıbrıs Polis Tarihi,Lefkoşe, 1983, s. 240.

[40]age. s. 240.

[41] Mehmet Ali Gökdel, “19 Mayıs, Atatürk veKıbrıs Türkü”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Temmuz 1991, Sayı14, s.17.

[42] reşat Akar, Atatürkçü Kıbrıs Türkleri,İstanbul, 1981, s. 10.

[43]agd. Özel Ek.

[44] Beria Remzi Özoran, “Anadolu Kurtuluş SavaşıYıllarında Kıbrıs’ta Türk Basını”, VII. Türk Tarih Kongresi, KongreyeSunulan Bildiriler, Cilt II, Ankara, 1973, s. 921.

[45]11 Teşrinievvel ’devukuunu ihbar ettiğimiz ve geçen nüshamızda da bir nebze bahseylediğimiz vegeçen Osmaniye menfaatına Lefkoşa Türk Kulüpleri tarafından mevkii temaşayavazedilen tiyatro pek parlak geçmiştir... Daha vakit varken koca tiyatrohaneerbabı hamiyetle dolmuştu. Yalnız büyük mevkilerden bir ikisi boş görünüyordu.Bunu memleketimizin hakikaten büyük yetiştirmekteki buhluna atfedeceğiz. Üçdört seneden beri cezirede mevcudiyetlerini hissettiğimiz fakat yüzlerinehasret olduğumuz Osmanlı üserasına velev naçiz olsun bir şey yapamamaktanmütevellit  azabıderüni ruhlarımızda büyükyaralar açıyordu. Hükûmetin, gerek halkın gerek kalpleri muhtacı tesliyet olanüseranın memnuniyetini bais olacak lütufkârane müsadeleri cümlemiz tarafındanhissi şükran ile karşılandı. Her şeyde olduğu gibi gençler, bu fırsatı dahifevt etmediler ve üseranın yaralarını naçizane sarmayı bir mukaddes vazifebildiler. Halkımızın bu kudsi maksat uğruna gösterdiği hamiyet cidden takdir vetebrike şayandır... Bir gün evvel de yani 10 teşrinievvel Cuma günü öğledensonra gençlerimiz ayni tiyatroyu hanımlarımıza oynadılar. Hanımların erkeklerderecesinde gösterdikleri hamiyet her türlü takdirin fevkindedir. Hele birçokhanımımızın ev ev dolaşarak bilet satmaları ve umum hanımlarımızın böyle alibir maksada hizmetlerini teşvik etmeleri cidden takdir ve tebrike şayandır.Yalnız şunu şimdiden ilan edelim ki Hacı Hamit Bey fabrikası müdürü HalilEfendi’nin hediye ettiği sigaretlerden bir tanesi müzayedeye konulmuş ve kırkyedi lira, beş şilin hasılat temin etmiştir... 3.11.1919 tarihli Doğruyol’damüsamerelerden 24 İngiliz Lirası, 1 şilin, 2 kuruş sağlandığı bildirilmektedir.Bununla, üzerlerine Kıbrıs haritası emprime edilmiş ipek ve keten mendillerhazırlanarak esirlere hediye edilmiş. Tabur İmamı Şevket Bey ile 11 Başçavuş“Lefkoşa Türk Derneği Riyaseti Aliyesi’ne” gönderdikleri mektuplarla KıbrısTürk halkına teşekkürlerini bildirmişlerdir.” Oktay Öksüzoğlu, KıbrısTürk Basınından Portreler; Mehmet Remzi Okan, Lefkoşa, 1990, s. 39-41.

[46] Vehbi Zeki Serter, “Atatürk’ün Kıbrıs’a veKıbrıslı Türklere Bakışı ve Kıbrıs Türklerinde Atatürk Sevgisi”, Uluslararasıİkinci Atatürk Sempozyumu, Ankara, 1996, s. 90.

[47] Mustafa Haşim Altan, Atatürk DevrimlerininKıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Ankara, 1997, s. 60. Cemil Örgen, Koreve Kıbrıs Savaşları, İzmir, 1984, s. 10-13.

[48] Beria Remzi Özoran, Kıbrıs Postası,100. Yıl Özel Sayısı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği ankara Şubesi, 19 mayıs1981, s. 14.

[49]age. s 14.

[50]age. s. 40-45.

[51] Ali Nesim, “İmam Mustafa Nuri”, YeniKıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990, s. 29.

[52] Derviş Manizade, Kıbrıs Dün Bugün Yarın,İstanbul, 1975, s. 404.

[53] Mehmet Ali Gökdel, “19 Mayıs, Atatürk veKıbrıs Türkü”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Temmuz 1991, sayı 14, s. 17

[54] Ali Nesim, “Kıbrıs Türklerinde Atatürk İlke veİnkılapları”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu, Ankara, 1994, s. 48

[55]Müsevvid-zade Avukat Osman Cemal, AdsızKitap, KKTC Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları 35,Lefkoşa, 1997, s. 2-7. Ayrıca bk. Fikret Demirağ, “Kıbrıslı Türk Şiirinde ArtıkDerin Sulara Yol Almanın Zamanı”, Sonbahar İki Aylık Şiir Dergisi,Mayıs-Haziran 1996, No. 35, İstanbul, s. 24.

[56] Mehmet Ali Gökdel, “19 Mayıs, Atatürk veKıbrıs Türkü”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Temmuz 1991, sayı 14, s. 17.

[57] Mustafa Haşim Altan, Atatürk DevrimlerininKıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Ankara, 1997, s. 97-99.

[58]Reşad Kazım, “Kurtuluş Savaşı’nda Kıbrıslılar”,Kıbrıs Bülteni, sayı 6,Cilt 4, Haziran 1981, İstanbul, s. 6.

[59] Reşat Akar, Atatürkçü Kıbrıs Türkleri,İstanbul, 1981, s. 40.

[60] Lozan Barış Anlaşması’na kadar en azındankâğıt üzerinde Kıbrıs Adası Osmanlı toprağı olarak kabul edildiğinden İngilizidaresi Ada’da yaşayanları İngilizleştirdikleri görüntüsünden kaçınmakta,Ada’da yaşayanlara kendi öğretmenleri ve kendi ders kitaplarını seçme özgürlüğüvermektedir. Ancak bu düşünce Kıbrıslı Türkler için pek geçerli olmamaktadır.Bu nedenle, Yunan Eğitim Bakanlığınca özel olarak görevlendirilen veKıbrıs’taki ortaöğretim kadrolarına atanan Yunanlı öğretmenler Yunanistanhükûmetinin direktifleri doğrultusunda beyin yıkamaya ve Enosis propagandasınıen yaygın şekliyle hayata geçirme faaliyetlerine devam ederler. Hemen herokulda, ya okul içinde veya okul dışında asılmış Yunan bayrakları bulunmakta,öğretilen tek tarih konusu Yunan tarihi olmakta ve okutulan bütün kitaplardasadece Yunan ulusunu yüceltecek okuma parçaları bulunmaktadır.  Pierre Oberling, The Road ToBellapais,New York, 1982, s. 16.

[61] Ülkü Cengizer, “Ben Seninim, Ben Seninim”, KıbrısPostası, 100. Yıl Özel Sayısı, Kıbrıs Türk Kültür Derneği ankara Şubesi, 19 mayıs 1981, s. 31

[62] Mustafa Haşim Altan, Atatürk DevrimlerininKıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, Ankara, 1997, s. 121.

[63] Sabahattin İsmail, Atatürk DönemindeTürkiye Kıbrıs İlişkileri, Ankara, Kasım 1989, s. 39.

[64] Mustafa Haşim Altan, Atatürk DevrimlerininKıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, KKTC, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik VeSpor Bakanlığı Yayınları 39, Ankara, 1997, s. 147.

[65] Ali Nesim, “İmam Nuri”, Yeni Kıbrıs,Lefkoşa, Nisan 1990, s. 27-30

[66] Oktay Öksüzoğlu, Kıbrıs Türk BasınındanPortreler; Mehmet Remzi Okan, Lefkoşa, 1990, s. 39-41.

[67] Fazıl Küçük, “Kıbrıs Türkünün Ders Almayaİhtiyacı Var mı?”, Kıbrıs Bülteni, Sayı 6, Cilt 4, Kıbrıs Türk KültürDerneği İstanbul Şubesi, Mayıs-Haziran 1981, 3.

[68]Derviş Manizade, Kıbrıs Dün Bugün Yarın,İstanbul, 1975, s. 16. 

[69] Mehmet Ali Gökdel, “19 Mayıs, Atatürk veKıbrıs Türkü”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşe, Sayı 14, Temmuz1991, s. 17.

[70] Reşat Akar, Atatürkçü Kıbrıs Türkleri,İstanbul, 1981, s. 11.

[71]Harid Fedai, Kaytaz-zade Nazım EfendiRuhi-Mecruh - Şiirler, İstanbul, 1993, s. XX-XXIX.

[72]age. s. XLII-XLIII.

[73] Mustafa Haşim Altan, Atatürk DevrimlerininKıbrıs Türk Toplumuna Yansıması, KKTC, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik veSpor Bakanlığı Yayınları 39, Ankara, 1997, s. 117.

[74] Fazıl Küçük’ten aktaran Reşat Akar, “AtatürkçüKıbrıs Türkleri”, Kıbrıs Bülteni, Sayı 6, Cilt 4, İstanbul,Mayıs-Haziran 1981, s. 10.

[75] Reşat Akar, Atatürkçü Kıbrıs Türkleri,İstanbul, 1981, s. 15.

[76] Hasan Ali Yücel, Kıbrıs Mektupları,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1957, s. 111.

[77] Atilla Atan, “Yeni Bir Türk Devleti’ninDoğuşu-Kıbrıs”,belgelerle TürkTarihi dergisi, Ankara, Nisan1986, Sayı 14, s. 56.

[78]Sir George Hill, A History Of Cyprus,Londra, Volume I-V, 1948, s. 515. Ayrıca bk. The Historical Background OfCyprus And The Republic Of Northern Cyprus, Kıbrıs Türk Kültür Derneği,Lefkoşa, 1975, s. 2. Nasim Zia, Kıbrıs’ın İngiltere’ye Geçişi ve AdadaKurulan İngiliz İdaresi, Ankara, 1975, s. 119.