TÜRK DEVLETÇİLİĞİ

16 Ekim 2017 09:56 Abdullah Cüneyt KÜSMEZ
Okunma
5477
TÜRK DEVLETÇİLİĞİ

TÜRKDEVLETÇİLİĞİ

 

 

Dr. Abdullah CüneytKÜSMEZ

 

 

            İnsan ve toplumun, aralarındaki ilişkilerin ve bu ilişkilerin insanoğlunun başlangıçtaki tutum ve davranışlarından günümüze kadar gelen örgütsel ve kurumsal davranış biçimleri ve etkileyiş şekilleri bakımından bir tarihî analizi gerektirdiğinde;birbirinden farklı kuramsal yapılar ortaya çıkar. Bu kuramsal yapı ve sistemlerin büyük bir bölümünde, başta kimlik olgusu olmak üzere incelenen toplumsal durumlar, Batılı toplum ve siyaset bilimcilerinin görüşlerine yöneliktir. Bunlar arasında öne çıkanlar ise fikrî temelleri, Auguste Comte,Emile Durkheim, Max Weber, Karl Marks, Georg Simmel ve Herbert Spencer gibi düşünürler tarafından oluşturulmuştur. Genellikle makro seviyede ele alınan bu kuramlar, bütüncül sistem kuramları, analitik-soyutlamacı kuramlar, çatışmacı kuramlar ve işlevselci kuramlar olarak görülür.[1]

 

Doğu’da ise kimlik olgusu ve onun toplumsal yansımaları Batılı düşünürlerden asırlar öncesi felsefi olarak ilkkez İbn Haldun tarafından incelenmiş ve “asabiye tezi” ile ortaya konmuştur.[2] Aynı zamanda Batı’nın sosyolojik yaklaşımlarından çok daha önce derin bir beşerî incelemesi olan “Mukaddime” ile çığır açmıştır.[3] Buna rağmen Batılı yaklaşımlar daha genel kabul görmüş ve tamamının açıklamaları,kapitalizm veya sınıf çatışması üzerinden yapılmıştır. Sonuçta feodalizmin çöküşü ile ortaya çıkan ulus devlet yapıları, 18.yy.de başlayan modernizm ile birleştirilmesi sonucu ortaya çıkan tek yanlı bir anlatıma dönüşmüştür. Bu Türk toplum düzenini anlatmaktan uzaktır. Nitekim Batı da yönetilenler yöneten için Türklerde ise yöneten yönetilenler içindir.[4]

 

            Toplum bilim araştırmaları ve incelemelerinde hâkim olan bu makro sistem analizler, dünyadaki toplumsal olaylara bakış açısında ve toplumsal değişimlerin anlaşılması ve yönlendirilmesinde de kullanılmaktadır. Daha da ileri bir safhaya geçerek Batı’nın zayıf veya bağımlı devlet olarak tanımladığı devletlerin biçimlendirilmesinde birer “danışma alanı” görevi görmektedir. Bugüne kadar Batı’nın çizdiği bu perspektif üzerinden okunan toplum ve onun siyasi bir yapısı olan devlet de kökeni itibarıyla Batı’da kültürel ve sosyal bir farklılık göstermemiş çoğunlukla beslendiği Helen, Roma ve sonrasında Hristiyan değerleri ile bütünlük arz etmiştir. İç kabuğunu bu esaslar ile tahkim eden Batı, dış kabuğunu ise kolonyal ve emperyal değerler ile örterek kapitalist bir güç duvarı ile tamamlamıştır.[5]

 

Bu oluşumun tarihî sürecine bakıldığında Avrupa’da feodal yapının yıkılması ile başlayan ulus devlet sürecinde feodal baskı grupları nasıl kralın yanında ve onunla birlikte idiyse devletleşme sürecinde de bu kez devletin bürokratik mekanizmalarında yer alarak oluşturdukları seçkinler grubu ile yönetimdeki etkin konumlarını sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla Batı’nın devlet yapısında sermaye ve mülkün paylaşılması üzerine kurulan bir anlaşma vardır.[6]Hatta bu 18.yy.de Fransız felsefeci Jean Jacques Rousseau tarafından “toplumsal sözleşme” adı ile kavramsallaştırılmıştır. Ancak Türk devlet oluşumunda böylebir anlaşmadan söz edilemez. Bunun sebebini akıncılığın ekinciliğe tercih edilmesinde aramak gerektir.[7]  

 

 

Batı’daki bu devlet oluşumlarının yanısıra Doğu ise kültürel değerleri daha sıkı ve toplumsal yaşamda daha etkin olmasına rağmen parçalı bir görünüm sunmuş ve köklü medeniyetlere sahip olan doğu, Türk medeniyeti, Çin medeniyeti, Hint medeniyeti ve sonrasında İslamiyetile daha kapsayıcı olmasına rağmen İslam medeniyeti ile arzu edilen bütünlüğü sağlayamamıştır. Ancak Batı, maddi güç ile biçimlendirdiği ve kendine askerî, ekonomikve kültürel ittifaklarla (NATO, AB vb.) doğrudan bağımlı kıldığı devletler ile oluşturduğu statik durumu, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile kaybetmiş ve yukarıda belirtilen toplumsal yapı sistemleri ileyeniden biçimlendirme sürecine girerek kullandığı vasıtalar (ordu,dinî, ekonomik ve siyasi yasal görünümlü yasa dışı yapılar, terör örgütleri, yerel sivil toplum kuruluşları vb.) çeşitlilik gösterse de amacını değiştirmemiştir. Ancak zaman zaman Batı’nın modernizm adı altında sağladığı bu maddi üstünlük, kendi içerisinde de bir eleştiriye dönüşerek postmodernizm adını almış ve yeniden yapılandırılmasına yol açmıştır. Fakat kendi sosyo kültürelyapılarını bozmadan yani Anglosakson, beyaz, Hristiyan (Katolik,Protestan ve Ortodoks inançlar dâhil) bütünleşik üçlemesinden ayrılmadan[8] yeni yöntemler geliştirebilmiştir.

 

Bu çerçevede modern ulus devlet yapıları tahakkümcü bir anlayışla Doğu’nun yüksek medeniyetlerine (Çin,Hint ve İran) ve geleneksel devlet yapılarına maddi güç unsurları ile nüfuz ederek bu bölgeleri uzun süre kontrol edebilmiştir. Ancak ve sadece Türk medeniyeti ve onun koruyuculuğunda İslam medeniyeti saldırılara maruz kalsa da Batı’nın kolonyal ve emperyal etkisine karşı koyabilmiş ve cihan şümul özelliğini sürdürmüştür.Bunun tek ve önemli sebebi Türk devlet geleneğine bağlı sosyokültürel yapının asırlardır korunmuş olmasıdır.

 

Türk devletinin kurumsal yapısınıoluşturan “düzen, dayanışma ve mücadele” olgusu, genel tarih felsefesi içerisinde kendi tanımını ve manasını bulmuştur. Nitekim siyasi olarak kolektif bir isteği, yapabileceklerini ispat edebilmeyi, temsil ettiği birliğin bölünmez ve değiştirilemez olduğu, zorlayıcı bir kuvvete sahip bulunduğu, hukuki altyapıyı oluşturduğu ve egemenliğe sahip olduğu[9]gerçeğini kapsamına almış ve ayırt edici nitelik olarak ise ahlak ve kültürle[10]tamamlamıştır.[11]

 

Türk devlet yapısı kaynağını mitolojisive tarihinden almıştır. Türk Mitolojisi millî kültür ve değerlerin doğru anlaşılması bakımından ilk kaynaktır ve Batı’nın çöken mitolojileri yanında hâlâ canlıdır.[12]Türk devlet yapısı tarihî gelişimi Şekil-1’de, kurumsal yapısı Şekil-2’de gösterilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRK DEVLET YAPISI

 

 

MİTOLOJİK

 

 

TARİHİ

 

 

KURAMSAL

 

 

KURUMSAL

 

GÖK

 

BAŞBUĞ

(Lider ve töre)

DÜZEN

(Yönetici)

YASA YAPTIRIMI

(Anayasa ve diğer yasalar, yönetici ile birlikte)

TÖRE

İNSANOĞLU

TEBA

(Boylar ve diğerleri)

DAYANIŞMA

(Toplumsal ahenk)

KÜLTÜR BİRLİĞİ

(Kök kültür ve benzerleri)

ÜLKÜ

YER

ORDU

(Düzenli ve sadık)

 

MÜCADELE

(İç ve dış tehditlere karşı)

GÜÇ KULLANIMI

(Güvenlik ve istihbarat)

ÜLKE

TÖRESİ, ÜLKESİ VE ÜLKÜSÜ İLE BİR BÜTÜNDÜR.

 

Şekil-1;Türk Devlet Yapısı Tarihî Gelişimi

 

                            

Yukarıdaki tablo Türk devletinin kuruluşundan söz eden Göktürk Yazıtları’nda Türk Devleti’nin yapısının “düzen,dayanışma, mücadele” olarak kuramsal yönünü ifade etmektedir: “Üzetengri, asra yagız yer kılındukda, ikin ara kişioğlu kılınmış. Kişi oğlında üzeeçüm apam Bumin Kagan olurmış. Olurupan, Türk budunung ilin törüsün tutabirmiş, iti birmiş…” “Yukarıda mavi gök ve aşağıda yağız yer yaratıldığında,ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine atalarım BuminKağan ve İstemi Kağan (Kağan olarak) oturmuşlar. Oturduktan sonra, TürkMilletinin devleti ile töresini idare etmiş ve düzene koyvermişlerdir…”[13]  TonyukukYazıtları ise Türk devlet yapısının “güç, yasa, kültür” olarak kurumsal yönünüortaya koyar: “Geceleri uyumadan, gündüzleri oturmadan kızıl kanımı akıtarak milletehizmet ettim. Uzak yerlere devriyeler gönderdim. Yerli yerine keşif kuleleri kurdurttum. Tanrı esirgesin Türk milleti içerisine gizli düşmanların akınınaizin vermedim. Kazanmasaydım devlet de millet de olmayacaktı. Kazandığım içindevlet devlet oldu, millet millet oldu.” Bu iki muhteşem ifade aynı zamanda Türk sosyolojisinde devlet-millet ilişkisini de açıklar. 

 

 

Türk Mitolojisi’nde yer alan gök,insanoğlu, yer bütünlüğü Türk devletçiliğinin kuramsal ve kurumsal esaslarına zemin teşkil eder. İnanışa göre Gök’ten (Tanrı) alınan hükmetme yetkisi Başbuğ’un kişiliğinde bir düzen sağlayıcı ve yönetici olarak vücut bulur. Bu ise onun töreye bağlı yasal konumunu ve adil bir yönetim şeklini de ifade eder.İnsanoğlu ise Türk boyları ile yönetimi altındaki tebaanın, dayanışma içerisinde aynı kültür özelliklerini taşıyan değerlere sahip bir ülkü etrafında toplar. Yer ise ordu-millet anlayışı ile iç ve dış tehditlere karşı mücadeleyive zararlı tüm unsurlara karşı güç kullanmayı gerektirir. Bu özelliklerin tamamı töre, ülke, ülkü anlayışında anlam kazanır ve Türk cihan hâkimiyetininde fikrî temelini teşkil eder.

 

Böylelikle Türk cihan hâkimiyetinin başlangıcı insanın yaratılışına bağlanarak ezelî olduğu ve aynı zamanda ebedîlik vasfı da dâhil edilerek yeryüzündeki insanlar arasında herhangi birayrım yapılmadığı belirtilmiş olur. Bütün insanlığı idare yetkisi Türk hükümdarına verilmiştir. Bu anlayış Türk cihan hâkimiyeti ülküsünün temel felsefesine kaynaklık eder.[14] Bundan maksat, Tanrı’nın verdiği devlet ve güç ile onun seçkin bir kavmi olarak adaleti yaymak ve dünya nizamı kurmaktır. Bunun yolu ise halkı arasında düzenive birliği sağlamak olarak görmüştür. Türk’ün cihan hâkimiyeti anlayışı İslamiyet ile birlikte cihat fikrine dönüşmüş, Türk adaletini yayma ve uygulama ülküsü devam etmiştir.[15]

 


           

 

 

 

 



 

 

 

 

 


      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Şekil-2; Türk Devleti Kurumsal Yapısı

 

 

 

 

 

 

 

Türk devlet yapısının kurumsal yapısıincelendiğinde; tarihî nitelikleri günümüze kadar olan bu gelişimi içerisindebozulmalara meydan vermeden mitolojik, tarihî ve kuramsal dayanakları ilekurumsal yapısına kavuşmuştur. Buna göre nadide bir özellikteki Türk kültürükök olarak merkezde yer almakta, töresinden gelen özellikleri ile dışında yeralan yasa ve onun dışında yer alan maddi güç unsurlarını beslemektedir. Kültürdevamlı canlı ve besleyici bir kaynak olarak toplumsal yaşantının cevheridir.İkinci kuşakta yer alan yasa ise merkezdeki kültürden aldığı değerler iletöresine uygun ve toplumsal yaşantının sürekliliğini sağlayacak düzenin hukukitemellerini sağlamaktadır. Yasa bir taraftan kültürden beslenirken diğertaraftan hem kendisini hem de kültürü koruyacak güce meşruiyetkazandırmaktadır. Bu suretle ülke iç ve dış tehditlere karşı korunmuşolmaktadır.

 


Anayasa ve yasalar ülkenin o günkü vegelecekteki ihtiyaçlarından, uzun tarihî gelenek, örf ve adetlerinden ve tecrübelerinden hatta coğrafyası ve ikliminden çıkarılır.[16] Nitekimbir Uygur bilgi nazariyesinde “beyler” ve “millet” kavramı yer almakta ve aralarında Türk töresine göre bir anlaşma olduğu ve yöneten beyler ile yönetilen millet arasında uygunluk ve anlaşmanın bir milletin varlığı için şart olduğu belirtilmektedir.[17]

 

 

 

 


Dış kuşakta yer alan güç ise devletin maddi ve manevi unsurlarının tek koruyucusudur. Yüzünü içe döndüğünde kültürden şuurunu, yasadan ise meşruiyetini alır ve iç tehditlere karşı aldığı tedbirler süreklilik gösterir. Yüzünü dışa döndüğünde ise dış tehditlere karşı bilgi temini ve gerektiğinde müdahale ile savunma görevini yürütür. Burada dikkat çeken bir noktada iç kuşak ile dış kuşağın önem ve özelliği nedeniyle Millî olarak nitelenmesidir. Nitekim iç kuşağın yönetimi ve devamlılığı “millî eğitim”ile dış kuşağın yönetimi ve devamlılığının ise “millî savunma” ve “millî istihbarat” ile sağlanmasının amaçlanmasıdır. Bu kuşağın güçlü olması dış politikanın da istikrarlı olmasını sağlar. Çünkü içerideki millî kültürün ve yasaların verdiği güç, millî devlet olgusuna dönüşerek dış siyaseti de istikrarlı hâle getirecektir.[18]

 

Diğer taraftan kurumsal yapı, kuşaklararası, sürekli bir geçişin olduğu dinamik bir yapıya sahiptir. Hiçbir şekilde dinî, siyasi, ırki ve ekonomik bir toplumsal sınıf, ayrım ve kategori olmaksızın veya biri diğerinin üstünlüğüne maruz bırakılmaksızın millet bütünlüğü içerisinde kuşaklar arası geçişte liyakat ve ehliyet esastır. Ancak gözetilmesi gereken temel esas kök kültürü özümsemiş ve oradan beslenen nesillerin varlığıdır. Bu maksatla öncelikle genel ve yaygın bir kültür birliği ve bütünlüğünün devamı geçici tedbirler ile değil özellikle şehirleşmenin yaşandığı yerlerde öncelikli konu olmalıdır.[19]

 

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumsallaşmıştır. Kendine has bir devletçilik yapısına sahiptir.Tarihinden gelen özellikleri ile meydana gelmiştir. Kurumsal yapının kuşaklararası bağlantı ve ilişkisini sağlayan devlet kurumlarıdır ve aralarındaki bürokratik ilişkilerde devlet yararı asıl amaçtır. Bu ilişkiler esnasında yapısal boşlukların oluşması ve buralara yıkıcı unsurların nüfuz etmesi en tehlikeli durumdur. Bu duruma fırsat verilmemesi için devlet yönetiminde yeralacakların kurumsal devlet yapısına uygun nitelikte olması gerekir.[20] Ayrıca devlet adamları da kendilerine müşavir seçecekleri adamların ilim, fen, sanat ve siyasetteki millî şuurunu iyi belirlemelidir.[21]

 

Devlet’in devamlılığı için merkezdeki kültür her ne pahasına olursa olsun korunmalı ve millî olmalıdır. Asla dış kuşakta yer almamalı ve diğer kültürlerle doğrudan ilişkiye geçmesi önlenerek çok kültürlülüğe fırsat verilmemelidir. Aynı zamanda etnisite, mozaik ve kültür zenginliği adı altında çekirdeğin parçalanmaması için tedbir alınmalıdır.Türkiye Cumhuriyeti Devleti gücünü yüksek kültüründen alır ve kurumsal yapısını eşsiz tarihinin verdiği erdemle tamamlar. Ülkesi vatan yaptığı Türkiye, ülküsü Türk cihan hâkimiyeti, töresi Türk ahlak ve adaletidir. Buna Türk devletçiliği denir. Asla değişmeyecek ve değiştirilemeyecektir.

 

 



[1] Alev ERKİLET, Toplumsal Yapı ve Değişme Kuramları,Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2015, s.15.

[2] Orhan TÜRKDOĞAN, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri,Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2007, s. 53.

[3] Cemil MERİÇ, Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları,İstanbul, 2016, s. 149.

[4] Ünsal SIĞRI, Yavuz ERGİL, UfukBAŞAR, Geçmişten Günümüze Türk YönetimUygulamaları, Beta Yayınları, İstanbul, 2015, s. 82.

[5] Abdullah Cüneyt KÜSMEZ, “Türk Kültür ve Medeniyetinin Nitelikleri”,Devlet Dergisi, Sayı.471, Mayıs-Haziran 2017, Ankara, 2017, s. 14.

[6] Michael MANN, İktidarın Tarihi, C.II, PhoenıxYayınları, Ankara,2012, s. 95-97

[7] Salim KOCA, Türk Kültürünün Temelleri, Berikan Yayınları, Ankara, 2016, s. 38.

[8] O.TÜRKDOĞAN, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri, s .95-97.

[9] Yahya K.ZABUNOĞLU, Devlet Kuramına Giriş, İmaj Yayınevi,Ankara, s. 33-35.

[10] Ziya GÖKALP, Hars ve Medeniyet, Haz.:Yalçın Toker,Toker Yayınları, İstanbul, 2012, s. 19-31.

[11]A.C. KÜSMEZ, “Türk Devlet Kuramının Nitelikleri”, Devlet Dergisi, Sayı.470,Mart-Nisan 2017, Ankara, 2017, s. 32.

[12] Bahattin USLU, Türk Mitolojisi, Kamer Yayınları,İstanbul, 2016, s. 9-10.

[13] Bahaeddin ÖGEL, Türklerde Devlet Anlayışı, ÖtükenYayınları, İstanbul, 2016, s. 35, 36.

[14] İbrahim KAFESOĞLU, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları,Ekim 2015, İstanbul, s. 256.

[15] Saadettin Yağmur GÖMEÇ, Türk Kültürünün Ana Hatları, BerikanYayınevi, Ankara, 2014, s. 86-88.

[16] Nihat Sami BANARLI, Devlet ve Devlet Terbiyesi, KubbealtıYayınları, İstanbul, 2012, s. 19.

[17] Aydın TANERİ, Türk Devlet Geleneği, Töre DevletYayınevi, Ankara, 1981, s. 36.

[18] E.Semih YALÇIN, Atatürk’ün Milli Dış Siyaseti, GaziKitabevi, Ankara, 2007, s. 382.

[19] Orhan TÜRKDOĞAN, Türk Sosyolojisi, Çizgi Kitabevi,Konya, 2014, s. 35.

[20] Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, Çev.:Mehmet Taha Ayar,Türkiye İş B. Kültür Yay., İstanbul, 2017, s. 297-327.

[21] N.S.BANARLI, Devlet ve Devlet Terbiyesi, s. 37