EDİTÖRDEN

13 Eylül 2022 10:35 Prof. Dr.E. Semih YALÇIN
Okunma
697

Değerli Devlet Okurları,

Türk hükümdarları, savaşın başından sonuna kadar planlama, sonuçlandırma, yürütme sorumluluk ve görevleri üzerlerinde taşıyan en yetkili kişiler olmuştur. Zira onlar, sadece emir veren ve devleti bu şekilde yöneten kişiler değillerdi. Onlar her türlü faaliyette askerlerin başında dururlar, askerlerin gayretlerini arttırırlar, umutlarını daima canlı tutup cesaretlerini kamçılarlardı. Çarpışmalarda da daima merkez (kalp) kuvvetlerinin başında ve ön saflarda yer alırlardı.
Başkomutanlar askerlere verdikleri emirleri önce kendileri icra ederler ve öncü olurlardı çünkü gösterecekleri cesaret ve kahramanlık giriştikleri her türlü mücadelede başarının en büyük anahtarıydı. Ünlü siyaset kitabı Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hâcib’in de belirttiği gibi, Türk devletlerinin başkomutan ve komutanları cesaret ve kahramanlıkta daima ordularına örnek ve model olurlardı. Bu örnek ve modelle de, arkalarındaki birlikleri daima olumlu bir şekilde etkilerlerdi. Ayrıca onlar, kolaycılığı ve rahatı tercih eden, hazıra konan komutan hiç değillerdi. Özellikle savaşın ve mücadelenin her türlü meşakkatini, acısını, sıkıntısını, tehlikesini ve felâketini askerleriyle birlikte paylaştıkları gibi başarısını da yine onlarla birlikte paylaşırlar veya onların kahramanlıklarına ve fedakârlıklarına atfederlerdi.
Türk Topluluklarının tarihin en eski dönemlerinden batıya akış içinde olmalarıyla kaderleri savaş meydanlarında kazanacakları başarıya bağlı olmuştur. Daima görevinin bilincinde olan Türk askerleri de tarihin akışını değiştiren ve Türklüğün kaderini tayin eden büyük zaferler kazanmıştır. Bu zaferler yeri geldiğinde çağ açıp çağ kapatmış ve insanlık tarihi açısından önemli bir alan kaplamıştır. Bunların en önemlileri hiç şüphesiz, Dandanakan (1040), Malazgirt (1071), Miryokefalon (1176), İstanbul’un Fethi (1453) ve Dumlupınar (30 Ağustos Başkumandanlık) (1922) zaferleridir.  Bunların yanında içinde bulunduğumuz Ağustos ayı içerisinde önemli zaferlerden olan Otlukbeli (1473), Çaldıran (1514), Mercidabık (1516), Mohaç (1526) zaferleri kazanılmıştır.

Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu sağlayan Dandanakan Savaşı bilindiği gibi Türklüğün önüne İslam dünyasının hâkimiyetini açmıştır. Anadolu’nun fethi ve Türk vatanı hâline gelmesi ise Malazgirt Zaferi sayesinde olmuştur. Miryokefalon Zaferi de kurulan yeni vatanı (Anadolu) ve devleti (Türkiye Selçuklu Devleti) koruyarak, Türklerin bu ülkede kalıcı olmalarını sağlamıştır. Dolayısıyla bu zafer, hem Türkler hem de Bizans için bir bakıma Malazgirt Zaferi’nin tasdiki ve tescili olmuştur. İstanbul’un Fethi ile de iki parça hâlinde olan Türk yurdu, yani Anadolu ve Rumeli birleştirilmiş ve bir bütün hâline getirilmiştir. Dumlupınar Zaferi ise istilâya ve işgale uğramış olan “Türk ata yurdu” Anadolu’yu kurtarmış ve burada yeni bir Türk devletinin (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) kurulmasını sağlamıştır.

Fetih ve zaferler ile dolu olan tarihimiz gelecek yüzyıllara ışık tutmuş, feraseti yüksek ve her an teyakkuzda olan milletimizin iman ve inanç kodlarıyla bu günlere kadar gelmiştir. İçinde bulunduğumuz ağustos ayı vesilesiyle köklü tarihimizin tüm kahramanlarını rahmetle anıyor, Türk devlet ve milletinin zafer ve fetih kültürünün ilelebet yaşayacağını belirtmek istiyorum.

Esen kalınız efendim…