DEVLET KURUCUSU ATATÜRK

11 Mart 2024 14:01 Prof. Dr.Saadettin Yağmur GÖMEÇ
Okunma
403
DEVLET KURUCUSU ATATÜRK

DEVLET KURUCUSU ATATÜRK

 

Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ

 

         Oguz Kagan’ın son büyük torunu olanMustafa Kemal Atatürk, hiç şüphesiz gelmiş-geçmiş en önemli Türk Milliyetçisidir.O sadece kendi ırkının değil, pek çok esaret altında yaşayan halkın da istiklalsavaşında sembol olmuş, muhteşem bir şahsiyettir. Birtakım geçmişi meçhulçevreler ile Türklük düşmanları çeşitli vesilelerle onu karalamaya çalışıp,unutturmak isteseler de asil Türk milleti onu daha da çok sevmektedir.

 

         Elbette 1881’de Selanik’te doğup, 10Kasım 1938’de İstanbul’da rahmete kavuşan Atatürk’ü anlatmak için bir makaleyetmez. Devlet kuran ve tarih yazan bu büyük insanın yaptığı her şey başlıbaşına Türkiye ve dünyanın gündemi olmuştur. Dolayısıyla burada onun doğumu,öğrenciliği, görev aldığı savaşlardaki başarısı ve üstün cesareti, TürkiyeCumhuriyeti’ni kurduktan sonra gerçekleştirdiği yenilikleri bir bir elealamayacağımızdan, Atatürk’e farklı bir pencereden bakmaya gayret edeceğiz.

 

Bununla beraber herkes, hatta beynelmilelci solaklardantutun, bölücülere ve günümüzde hâlâ selameti Amerika’da veya Avrupa Birliği’ndearayan mandacı zihniyetlere kadar olan gruplar onu kendisine göre kullanırken;siyasal İslamcılar da Atatürk’e adeta düşman gözüyle bakıyorlar. MustafaKemal’in fikir ve icraatlarının gerçek takipçisi olan Türk Milliyetçileri isepropaganda yapmadan, onun gösterdiği ülkülerin peşinden yürümeğe devam etmektedirler.

 

         Hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’ünyaptığı her şeyi ve her yönünü tek tek aktarmaya imkânımız olmadığı gibi belkionu üç başlık altında tanımlamak mümkündür:

 

1- Askeri kişiliği,

2- Devlet adamlığı,

3- Milliyetçiliği.

 

         Muhakkak ki, insanların her açıdanmükemmel olmaları beklenemez. Ama büyük adamlar birçok üstün meziyeti kendibünyelerinde barındırabilirler. Bu açıdan baktığımızda Mustafa Kemal’in de öneçıkan özelliklerinden birisi askerlik yönü ya da komutanlığıdır. ZatenAtatürk’ün hayatını incelediğimizde askerliği kendisine meslek olarak seçtiğinigörürüz ve bir konuşmasında “ben askerliğin her şeyinden ziyade sanatkârlığınıseverim” der. Türkleri anlatan pek çok yabancı da, askerliğin onlar için birsanat olduğunu söyler. Esasında yakın zamanlara kadar her Türk çocuğu mutlakaasker olup vatanına hizmet etmeyi aklından geçirmiştir. Nerede olursa olsun birTürk anne ve baba küçük çocuğuna ya polis ya da asker üniforması giydirmiştir. Neyazık ki, bu kutsal mesleğe karşı yapılan saldırı ve bunun kasıtlı olarakyıpratılması sebebiyle yavaş yavaş zihinlerden askerlik çıkmaktadır.

 

Bu durum bir yana ilkokulu bitirir-bitirmez askerimektebe yazılan Mustafa Kemal, buradan başarılı bir öğrenci şeklinde mezunolduktan sonra, ordunun her kademesinde hizmette bulundu ve bütün rütbelerisafha safha ilerledi. Birinci Dünya Harbi ve özellikle de Çanakkaleçarpışmalarında emrine verilen birliklerin sevk ve idaresinde göstermiş olduğubeceri, bütün herkesçe takdirle karşılanmış idi. Bu sayede Osmanlı ordusunun enmümtaz subayı haline gelen Mustafa Kemal bir ümit ışığı olmuştur.

 

Osmanlı Devleti’nin yıkılışı sürecini yakından görenAtatürk, bunun en önemli sebeplerinden birisi olarak devletin her alanda, ilimve teknik açıdan geri kaldığını tespit etmiştir. Bu yüzdendir ki, cumhuriyetrejimi kurulduktan sonra Türk ordusunun modernizasyonu, çağın ilim veteknolojisiyle donanımı sağlanmaya çalışılmış, her şeyden önce kendi silahınıkendisi üreten bir ülke durumuna gelmek için girişimlerde bulunulmuştur. Bugündünyanın sayılı askeri kuvvetlerinden olan Türk ordusu, Mustafa Kemal’in attığıtemeller üzerinde kendisini geliştirmektedir. O, Türk askerinin başında ülkesive milleti için her şeyi göze alabilecek akıllı ve korkusuz komutanlar olduğumüddetçe, her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğini biliyordu. Bütün ömrücephelerde ateş altında geçen bu yiğit insanın hayatı, savaşı internet oyunusananlara örnek olmalıdır.

 

Mustafa Kemal Türk ordusuna vatanın millî birliği vebütünlüğü ile bağımsızlığı hususunda sonuna kadar güvenmiştir. Her ne kadar sonyıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri basiretsiz komutanların eline düşürülmüş vebirtakım dış işbirlikçilerin gayretiyle yıpratılmaya çalışılmışsa da, Türkmilleti bugün de kendi bağrından çıkan ordusunu sevmektedir. Çünkü Türkanlayışında ordu milletin kendisidir.

 

         Atatürk yönettiği savaşlarda herdüşmana ve her orduya karşı ayrı bir strateji ile muharebe yaptı. Zamanı vemekânı mümkün olduğunca faydalı kullanmıştır. Savaşı kazanmanın çaresi geriçekilmekse çekilmiş, saldırmaksa saldırmaktan korkmamıştır. Sakarya veDumlıpınar savaşları buna en güzel örnektir. Küçük bir bozgun hâlinde ümitsizliğekapılıp her şeyi terk etmediği gibi, azıcık bir başarı ile de avunmamıştır.Komutan Mustafa Kemal kesin sonuca ulaşıncaya kadar her türlü imkân ve vesaitideğerlendirmiştir. Dolayısıyla yokluk içindeki bir ülke ve orduyla kendisindenkat kat güçlü devletlere boyun eğdirmek her komutanın harcı değildir. MustafaKemal bunun üstesinden gelmiş bir askeri dehadır.

 

         Her ne kadar birileri adını ağızlaraalmaya çekinip, yaptığı işleri küçük göstermeye çalışsa da, Atatürk’ün devletadamlığı yönüne geldiğimizde şunları söyleyebiliriz: Bütün topraklarıparçalanarak işgal edilmiş, elinde yeterli gücü bulunmayan bir ülke üzerindeTürk Cumhuriyeti’nin yeniden şekillenmesini sağlayan bir önder olarak o, büyükbir devlet adamıdır. Birileri ihanetler içerisindeyken, herkesin korktuğuİngiltere, Fransa ve onların yandaşları gibi ülkeleri karşısına alarak, tekgüvendiği asil Türk milletiyle yola çıkan Mustafa Kemal, 1500 yıllık bu Türkvatanından Türkleri asla kimsenin kovamayacağını dünyaya göstermiş ve milletlercemiyeti içerisinde onurlu bir yere sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kök TürkKaganlığından sonra millî bir devlet yapısı ile ayağa kalkmasınıgerçekleştirmiştir.

 

         Büyük bir siyasi zekâya sahip olan buTürk Milliyetçisi, devletin başında bulunduğu sürece çok akıllı adımlar attı.Türk devletine ve milletine yönelik tehditlerde de hiçbir şeyden korkmadan vetaviz vermeden hareket etti. Buna bağlı olarak şu hadiseyi anlatmakta faydavar: Sovyet İhtilali sebebiyle kanlı terörist Stalin yaptığı bir konuşmada; TürkBoğazlarından ve Anadolu’nun doğusundan vazgeçmeyeceğini söylemesi üzerineoldukça sinirlenen Atatürk, Sovyet elçiliğine gitmek için arabalarınhazırlanmasını emreder. Yaverinin bir devlet başkanı sıfatıyla protokolsüzgitmesinin uygun olmayacağı uyarılarına, “Stalin’in vatan topraklarına gözdiktiği bir sırada protokol mü olurmuş.” diyerek, yola çıkar. Zamanın Rus BüyükelçisiKarakan onu kapıda karşılar ve elçinin odasına geçilir. Atatürk elçiye; “Senbenim şahsi dostumsun. Ajanstan gelen haberin doğruluğunu öğrenmeye geldim.Sendeki konuşmayı getir de gerçeği anlayalım.” der. Metin getirilir, tercümeedilir ve haberin doğruluğu görülür. Atatürk yeniden elçiye dönerek; “Karakan,derhal Stalin’i ara, açıklamasından vazgeçip, geçmediğini sor. Stalin bu söylediklerinigeri alacak. Almazsa ben yapacağımı bilirim. Cevap gelinceye kadar buradanayrılmayacağım. Eğer cevap istediğim biçimde gelmezse bil ki, buradan doğrucaRus sınırına gideceğim!” diye notasını verir. Elçi, Moskova ile bağlantı kurarve Moskova’dan gelen, “Stalin’in dili sürçmüştür. Boğazlar ile Ardahan’ı almakgibi bir niyeti kesinlikle yoktur.”, cevabı Atatürk’e verilir. Bunun üzerineAtatürk; “Karakan, seni geri çağırıp yaşatmazlar. Seni çok iyi tanıyorum.Moskova’ya dönme, bize sığın.” teklifini yapsa da, büyükelçi; “Teşekkür ederim.Sizi tanımak benim için yeterlidir. Başkentinizde görevim sona erdiği içinyarın Moskova’ya dönüyorum.” der. Büyükelçi Karakan bu hadiseden 10 gün sonrafırında yakılarak öldürülür. Bu durum “Beni Stalin yarattı, o yaşatıyor.” diyenbir kişiye övgüler düzenlere ibret olsun.

 

O, Batı Trakya Meselesi konusunda, 1936’da Yunan Başbakanı Metaksas ile konuşurken de; “Biz Batı TrakyaTürklüğünü Lozan’la kıymetli bir emanet olarak sizebıraktık. Onların rahat ve huzuru Yunan hükûmetinin garantisi altındadır. Buitinanın gevşememesi için Türkiye’deki Rumların huzur ve rahatı gibi elimizdebir teminat vardır.” diyerek, onlara gelecek en küçük bir zararı, Türkiye’dekiRumlardan çıkarabileceğini hatırlatıyordu. Bütün bunlar günümüzpolitikacılarına ders olmalıdır. Acaba o yaşasaydı İsrail ve Yunan ikilisi OrtaDoğu ile Akdeniz ve Ege’de istedikleri gibi at oynatabilirler miydi?

 

Mustafa Kemal güney hudutlarımızınMusul, Süleymaniye ve Kerkük’ten geçtiğini belirterek, bunu genç TürkiyeCumhuriyeti’nin millî politikası olarak görmüştü. Ömrü vefa etseydi, Hatay gibivatan toprağının bir parçası olan Musul ve Kerkük’ü de Türkiye’ye mutlakakatacaktı. Ama maalesef bugün Türkiye doğu ve güney-doğu topraklarını nasılelinde tutar hesabı yapılmaktadır. Atatürk’ten sonra Türkiye Cumhuriyeti’niyönetenlerin işlediği hataların faturası bugün ödenmektedir.

 

Ülkesi ve milletinin sevgisini damarlarındakikanın her zerresinde hisseden, öldükten sonra herşeyini halkına bırakan bubüyük şahsiyetin hayatından, gününü gün etmeye çalışıp, etrafındakilerizenginleştirmeye çalışan bazı ülke başkanlarının örnekler alması lazımdır.

 

         Mustafa Kemaldevletin yeniden tesisi sırasında herşeyle bizzat kendisi ilgilendi. Anayasa’nınhazırlanması, inkılâpların yerleşmesi, Dil ve Tarih Kurumlarının inşası, Dil veTarih-Coğrafya Fakültesinin açılması işleri bunun en bariz göstergeleridir.Esasında Cumhuriyet rejiminin ilanı meselesi bile başlı başına birharikulâdeliktir. Kolay değil, binlerce yıldır tek ve merkezi bir idare ileyönetilmiş insanlara sistemin değiştiğini, bundan böyle onların seçtikleritemsilciler vasıtasıyla idare edileceklerini söylemek ve bunu yerleştirmekoldukça sancılı bir durum idi. Elinde pekçok imkân bulunmasına rağmen veyahutda hâlâ dünyada örneklerine rastladığımız mutlakiyetçi bir rejimisürdürebileceği hâlde böyle bir yola asla yanaşmadı. Yine bazı şahıslarıngeçmişe özlem duyarak, Türk halkının kazanımlarını birilerinin eline teslimetme sevdası içerisinde olmaları anlaşılabilir bir şey değildir. Sahibi olduğumuzTürkiye Cumhuriyeti’ni yükseltip, geliştirmeye çalışmak varken, yıkılmış birsiyasi yapıyı canlandırmaya kalkmak ise, apaçık bir akıl tutulmasıdır.

 

         Her şeyibilimin ve çağın şartlarına göre yapan Atatürk’ün başarılı olmasının temelnoktası herhâlde budur. O, ülkeyi sülük misali emen yobaz ve gericilerdentemizleyerek, çok halklı bir yapıdan, millî bir devlet ortaya çıkardı. “Yurttasulh, dünyada sulh.” derken Türk devletinin millî menfaatlerinden de asla geridurmadı. İyi, dürüst, ileriyi gören bir devlet adamı vasfına sahip MustafaKemal’e, Türk toplumunun da büyük bir kesimi destek vermiştir. Onun büyükülküsü ve yapmak istediklerini kendinden sonra gelenlerin devam ettirememeleriMustafa Kemal’in suçu değildir. Bunun kaynağı Atatürk’ün mirasına konanlarınbasiretsizliği ve vurdum-duymazlığıdır. Yaradılışındaki üstünlüğü bile Türkolmasına bağlayan bu muhteşem kişinin ömrü ne yazık ki, yapacaklarınıtamamlamaya yetmedi. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir şansızlığıdır.

 

         Olaylarkarşısında çabuk netice alınabilecek kesin kararlar veren Mustafa Kemal,şimdiki politikacıların sergilediği gibi bunların sürüncemede bırakılmasınıasla düşünmemiştir. Yani halkın deyimi ile bugünün işini yarına bırakmadı.Tabiki bu özelliği kazanmasında asker kişiliğinin rolünü de unutmamak lazımdır.O tıpkı 1300 yıl öncesinin Tunyukuk’u misali milleti ve devleti için geceuyumamış, gündüz oturmamıştır. Neyi var neyi yok her şeyini halkına bırakan, devletve millet meseleleriyle yakından ilgilenen bu mümtaz şahsiyet kendisini halktanda soyutlamamış, her fırsatta onların arasına karışarak milletin nabzınıtutmuştur. İlmi faaliyetlere olduğu kadar sosyal işlere de zaman ayırarak,uygar Türkiye’nin kurucusu sıfatıyla insanlarına öncülük etti. Yani o, kişiselmenfaatler peşinde koşan bir insan değildi. İşte milleti ve devleti için iyibir gelecek hazırlamaya çalışması, Atatürk’ü büyük kılan hususiyetidir.

 

         Dünyada Atatürkhakkında düşünülen ve yazılanların hepsi bir yana, yüce Türk milletininhafızasında silinmez izler bırakan bu insan aynı zamanda bir TürkMilliyetçisiydi. Ancak onun ölümünün ardından sırf Türk Milliyetçiliği deyiminikullanmamak için Atatürkçülük diye bir şey uyduruldu. Dolayısıyla günümüzdeonun bu milliyetçilik özelliği kasıtlı olarak kendilerine Atatürkçü diyen veyaöyle görünen Atatürk düşmanları tarafından gündeme getirilmek istenmediği gibi,sulandırılarak ona değişik kisveler giydiriliyorsa da o yüzde yüz bir Türk veTürkçü idi. Bunu inkâr etmeye kalkanların geçmişleri iyice araştırılmalıdır.Sonuçta Mustafa Kemal’in yaptıkları ve söyledikleri ortadadır. Şükür ki,bunların hepsinin belgeleri mevcuttur. Yoksa birtakım kişiler onu şu andaolduğu gibi kendi vasfında ve özelliklerinde bulunmayan pekçok kalıbasokarlardı ve yukarıda da söylediğimiz üzere nitekim sokmaktadırlar.

 

         Son derecebilinçli bir tarih şuuruna sahip Mustafa Kemal’in Türk milletinin büyümesi,gelişmesi, birlik ve beraberliğinin sağlanması için başlangıçta dokuz unsurşeklinde belirlediği “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik,Laiklik ve İnkılâpcılık” ilkelerinin hangisine kim, bir toplum hayatı içinfaydalı değildir diyebilir? Ancak bugün Atatürk’ün Türkçülüğü ve diğer önemlitarafları görmemezlikten geliniyor, varsa-yoksa laiklik gündeme getirilerek,sanki Atatürk’ün sadece laiklikten başka bir düşüncesi yokmuş gibi bir havaestiriliyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünü dillendiren bir insan, herhaldeTürk Milliyetçisinden başka bir şey olamaz. Aynı zamanda o, “Ben herşeyden öncebir Türk Milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin bir güngerçekleşeceğine inanıyorum. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyalarıiçinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum. Yarının tarihi fasıllarını Türkbirliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır.” diyor.

 

İşte Atatürk budur: Türk Milliyetçisive Turancıdır. Ama onun milliyetçiliği ne bir Alman, ne bir Rus şovenistliğideğildir. O Türkçülüğü, Türk milletinin büyümesi ve kuvvetlenmesi, dünyamilletlerinin huzuru için istemektedir. Çünkü dünyanın idaresinden Türkleruzaklaştırıldığından beridir insanların göz yaşlarının dinmediğini biliyordu.Cihanı yönetmeye Türk’ten başka hiçbir millet layık değildir. Türk milletininsevgisini yüreğinin derinliklerinde hissetmiş, Türk milletinin yerinin burasıolmadığını görerek, hem kendine gelmesi, hem de çağdaş medeniyetler seviyesininüzerine çıkması için ne gerekiyorsa yapmıştır. Bu yüzden de bazı Türk düşmanıgerici ve yobaz çevreler onu kötülemek için hertürlü yolu deniyor. DolayısıylaMustafa Kemal sadece sözde değil, uygulamada da milliyetçidir. Türk milletiningerçekleştirmesi gereken ülkülerini belirlemiştir. Bunlar somut ve toplumyararına olan şeylerdir. Millî ülkümüz ya da Kızılelma’mız çağdaşmedeniyetlerin de üzerinde olmak, sonra Türk birliğini gerçekleştirmek ve birzamanlar tarihte olduğu gibi dünyaya yeniden düzen vermektir.

 

Mustafa Kemal millî birlik ve beraberliğimizibozan ne olursa-olsun üzerine en şiddetli şekilde gitmekten geri durmadı.Tavizlerle bir ülkenin ve devletin yönetilemeyeceğinin bilincinde olan Atatürk,Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditleri anında susturmasını bilmiştir. Bugünise vatan ve bayrak düşmanlarına, Türkiye’nin milletlerarası anlaşmalar ilebelirlenen haklarına alenen tecavüz olmasına rağmen dış dünyaya hoş görüneceğizdiye ses çıkarılmaması çok acıdır.

 

Onun milliyetçiliği yukarıda dasöylediğimiz üzere kendi haricindeki insanları aşağılayan, hor gören, yoksayanbir anlayış olmamıştır. Herkesi seveceğiz ama, önce kendi milletimizi herşeyinüstünde tutacağız. Zaten Kurtuluş Savaşını kazanan düşüncenin temelinde de buvardır. Üstünlük duygusu, Türk milletinin kimsenin kölesi olmayacağıanlayışıdır. O sebepten Osmanlı Devletinin başındaki mandacı zihniyettekilerlehep çatıştı. Atatürk, Türk toplumunun dünyanın en onurlu halkı olduğu ve buyüzden de herşeyin en iyisine layık bulunduğunu belirtiyordu. Bunlarıkazanmanın yolunun da, herkesten çok milli bütünlük içerisinde çalışmaktangeçtiğine inanmaktadır.

 

Milletini ve devletini çok seven bubüyük insan maalesef uzun yaşamadı. Onun yerine gelenler de, Türk milletininyeryüzündeki mevcudiyetinin asıl sebebini anlayamadıklarından dolayı ülkeyi vedevleti onun bıraktığı yerden daha ileri götürmek için fazlaca bir gayretgöstermedi. Mustafa Kemal’in ömrü biraz daha yetseydi, Türkiye CumhuriyetiDevleti bulunduğu konumdan çok daha yükseklerde olurdu. Yine de bugün onuntemellerini attığı devlet dimdik ayakta, insanlık camiasının içerisinde, onurlubir biçimde yaşamaktadır. Türk milleti ve devleti gerçekten çok büyük vegüçlüdür yeter ki, onu idare eden kişiler bunun farkında olsun!

Son söz: Eğer bugün Türkiye’debayraklar dalgalanıyor ve ezanlar susmuyorsa, Türk milleti ona minnettardır.