Değerli okurlar biz, sizlere burada dünyanın gelmiş geçmiş en mert vuruşmalarından birisi olan Çanakkale Savaşı’nın evvelinde neler yaşandığı ve sonrasında dünya siyasetinde hangi şeylerin değiştiği gibi konulardan bahsedeceğiz. Bugün de etrafı kuşatılarak bir varlık ve yokluk mücadelesine sürüklenen, belki de ikinci bir Çanakkale Savunması yapan Türk milletinin vatan sevgisi, bayrak aşkı üzerinde kısaca durmaya çalışacağız. Hiç şüphesiz ilim adamlarının işi sadece kuru bilgileri öğrenip, bunları insanlara aktarmak değildir. Başta kendi mensubu olduğu topluluğa fayda sağlamak; milletine yol göstererek onları aydınlatmak, ilim adamlarının en mühim görevlerinden birisidir. Çanakkale’de meydana gelen hadiseler sadece Türk tarihi açısından değil, bütün dünyayı ilgilendirmesi bakımından da mühimdir. Esasında Yakın Çağ ve Türkiye Cumhuriyeti tarihçileri çok iyi bilirler ki, I. Dünya Savaşı çıkmadan daha evvel büyük Avrupa devletlerinin Osmanlı ülkesi üzerine gizli planları ve antlaşmaları mevcut idi. Harbin arefesinde Osmanlı devlet adamlarının Rusya ve diğer Avrupa ricaliyle yaptığı görüşmeler ve bunlardan bir sonuç çıkmadığı ortada iken; bizim kanaatimize göre, haksız bir şekilde, harbe girmenin bütün vebalinin İttihat ve Terakki komutasının omuzlarına yıkılması bir insafsızlıktır, sanıyoruz. Savaş öncesi Osmanlı Devleti’nin genel durumunu çizmek gerekirse; ülkemiz 93 Harbi, Trablusgarp (1911) ve Balkan Savaşları gibi üst üste patlak veren muharebelerden yorgun, perişan ve önemli bir toprak kaybıyla çıkmıştı. Ordunun elinde doğru dürüst silah olmadığından başka, Osmanlı ekonomik ve siyasi açıdan bir buhran yaşıyordu. Zaten Avrupa’nın gözünde “hasta adam” vaziyetindeki bu memleketin ayağa kaldırılması ya da ipinin çekilerek öldürülmesi yönünde tereddütler vardı. Birkaç sonuçsuz girişimin haricinde, ileriye ve gelişmeye dönük hiçbir çalışma olmadığından, Türkler sanayi ve teknik bakımdan da çağın oldukça gerisinde kalmıştı. Osmanlı’yı asıl zayıflatan neden ise, işte buydu...