ATATÜRK
OguzKagan’ın son büyük torunu olan Mustafa Kemal Atatürk, hiç şüphesiz gelmiş geçmişen önemli Türk milliyetçisidir. O sadece kendi ırkının değil, pek çok esaretaltında yaşayan halkın da İstiklal Savaşı’nda sembol olmuş, muhteşem birşahsiyettir. Birtakım nesebi meçhul çevreler ile Türklük düşmanları çeşitlivesilelerle onu karalamaya çalışıp, unutturmak isteseler de asil Türk milletionu daha da çok sevmektedir. Elbetteki 1881’de Selânik’te doğup, 10 Kasım 1938’de İstanbul’da rahmete kavuşan Atatürk’üanlatmak için bir makale yetmez. Devlet kuran ve tarih yazan bu büyük insanınyaptığı her şey başlı başına Türkiye ve dünyanın gündemi olmuştur. Dolayısıylaburada onun doğumu, öğrenciliği, görev aldığı savaşlardaki başarısı ve üstüncesareti, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra gerçekleştirdiği yenilikleribir bir ele alamayacağımızdan, Atatürk’e farklı bir pencereden bakmaya gayretedeceğiz.
Bununlaberaber herkes, hatta beynelmilelci solaklardan tutun, bölücülere ve günümüzdehâlâ selameti Amerika’da veya Avrupa Birliği’nde arayan mandacı zihniyetlerekadar olan gruplar onu kendisine göre kullanırken; siyasal İslamcılar daAtatürk’e âdeta düşman gözüyle bakıyorlar. Mustafa Kemal’in fikir veicraatlarının gerçek takipçisi olan Türk milliyetçileri ise propagandayapmadan, onun gösterdiği ülkülerin peşinden yürümeye devam etmektedirler.
Hiçşüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı her şeyi ve her yönünü tek tekaktarmaya imkânımız olmadığı gibi belki onu üç başlık altında tanımlamakmümkündür:
1- Askerîkişiliği
2-Devlet adamlığı
3-Milliyetçiliği
Muhakkakki, insanların her açıdan mükemmel olmaları beklenemez. Ama büyük adamlarbirçok üstün meziyeti kendi bünyelerinde barındırabilirler. Bu açıdanbaktığımızda Mustafa Kemal’in de öne çıkan özelliklerinden birisi askerlik yönüya da komutanlığıdır. Zaten Atatürk’ün hayatını incelediğimizde askerliğikendisine meslek olarak seçtiğini görürüz. Esasında yakın zamanlara kadar herTürk çocuğu mutlaka asker olup vatanına hizmet etmeyi aklından geçirmiştir. Neyazık ki, bu kutsal mesleğe karşı yapılan saldırı ve bunun kasıtlı olarakyıpratılması sebebiyle yavaş yavaş zihinlerden askerlik çıkmaktadır.
Neticedeilkokulu bitirir bitirmez askerî mektebe kaydolan Mustafa Kemal, buradanbaşarılı bir öğrenci şeklinde mezun olduktan sonra, ordunun her kademesindehizmette bulundu ve bütün rütbeleri safha safha ilerledi. Birinci Dünya Harbive özellikle de Çanakkale çarpışmalarında emrine verilen birliklerin sevk veidaresinde göstermiş olduğu beceri, bütün herkesçe takdirle karşılanmış idi. Busayede Osmanlı ordusunun en mümtaz subayı hâline gelen Mustafa Kemal bir ümitışığı olmuştur.
OsmanlıDevleti’nin yıkılışı sürecini yakından gören Atatürk, bunun en önemlisebeplerinden birisi olarak devletin her alanda, ilim ve teknik açıdan gerikaldığını tespit etmiştir. Bu yüzdendir ki, Cumhuriyet rejimi kurulduktan sonraTürk ordusunun modernizasyonu, çağın ilim ve teknolojisiyle donanımı sağlanmayaçalışılmış, her şeyden önce kendi silahını kendisi üreten bir ülke durumunagelmek için girişimlerde bulunulmuştur. Bugün dünyanın sayılı askerîkuvvetlerinden olan Türk ordusu, Mustafa Kemal’in attığı temeller üzerindekendisini geliştirmektedir. O, Türk askerinin başında ülkesi ve milleti içinher şeyi göze alabilecek akıllı ve korkusuz komutanlar olduğu müddetçe, hertürlü zorluğun üstesinden gelebileceğini biliyordu. Bütün ömrü cephelerde ateşaltında geçen bu yiğit insanın hayatı, kahramanlığı bir şeyler kaçırmaksananlara örnek olmalıdır.
MustafaKemal Türk ordusuna vatanın millî birliği ve bütünlüğü ile bağımsızlığıhususunda sonuna kadar güvenmiştir. Her ne kadar son yıllarda Türk SilahlıKuvvetleri basiretsiz komutanların eline düşürülmüş ve birtakım dış iş birlikçileringayretiyle yıpratılmaya çalışılmışsa da Türk milleti bugün de kendi bağrındançıkan ordusunu sevmektedir. Çünkü Türk anlayışında ordu milletin kendisidir.
Atatürkyönettiği savaşlarda her düşmana ve her orduya karşı ayrı bir strateji ilemuharebe yaptı. Zamanı ve mekânı mümkün olduğunca faydalı kullanmıştır. Savaşıkazanmanın çaresi geri çekilmekse çekilmiş, saldırmaksa saldırmaktankorkmamıştır. Sakarya ve Dumlupınar Savaşları buna en güzel örnektir. Küçük birbozgun hâlinde ümitsizliğe kapılıp her şeyi terk etmediği gibi, azıcık birbaşarı ile de avunmamıştır. Komutan Mustafa Kemal kesin sonuca ulaşıncaya kadarher türlü imkân ve vesaiti değerlendirmiştir. Dolayısıyla yokluk içindeki birülke ve orduyla kendisinden kat kat güçlü devletlere boyun eğdirmek herkomutanın harcı değildir. Mustafa Kemal bunun üstesinden gelmiş bir askerîdehadır.
Her nekadar birileri adını ağızlara almaya çekinip, yaptığı işleri küçük göstermeyeçalışsa da Atatürk’ün devlet adamlığı yönüne geldiğimizde şunlarısöyleyebiliriz: Bütün toprakları parçalanarak işgal edilmiş, elinde yeterligücü bulunmayan bir ülke üzerinde Türk Cumhuriyeti’nin yeniden şekillenmesinisağlayan bir önder olarak o, büyük bir devlet adamıdır. Birileri ihanetleriçerisindeyken, herkesin korktuğu İngiltere, Fransa ve onların yandaşları gibiülkeleri karşısına alarak, tek güvendiği asil Türk milletiyle yola çıkanMustafa Kemal, 1500 yıllık bu Türk vatanındanTürkleri asla kimsenin kovamayacağını dünyaya göstermiş ve milletler cemiyetiiçerisinde onurlu bir yere sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kök Türk Kağanlığı’ndansonra millî bir devlet yapısı ile ayağa kalkmasını gerçekleştirmiştir.
Büyükbir siyasi zekâya sahip olan bu Türk milliyetçisi, devletin başında bulunduğusürece çok akıllı adımlar attı. Türk devletine ve milletine yönelik tehditlerdede hiçbir şeyden korkmadan ve taviz vermeden hareket etti. Buna bağlı olarak şuhadiseyi anlatmakta fayda var: Sovyet İhtilali sebebiyle kanlı terörist Stalinyaptığı bir konuşmada; Türk Boğazlarından ve Anadolu’nun doğusundanvazgeçmeyeceğini söylemesi üzerine oldukça sinirlenen Atatürk, Sovyetelçiliğine gitmek için arabaların hazırlanmasını emreder. Yaverinin bir devletbaşkanı sıfatıyla protokolsüz gitmesinin uygun olmayacağı uyarılarına,“Stalin’in vatan topraklarına göz diktiği bir sırada protokol mü olurmuş!”diyerek, yola çıkar. Zamanın Rus Büyükelçisi Karakan onu kapıda karşılar veelçinin odasına geçilir. Atatürk elçiye; “Sen benim şahsi dostumsun. Ajanstangelen haberin doğruluğunu öğrenmeye geldim. Sendeki konuşmayı getir de gerçeğianlayalım.” der. Metin getirilir, tercüme edilir ve haberin doğruluğu görülür.Atatürk yeniden elçiye dönerek; “Karakan, derhâl Stalin’i ara, açıklamasındanvazgeçip, geçmediğini sor. Stalin bu söylediklerini geri alacak. Almazsa benyapacağımı bilirim. Cevap gelinceye kadar buradan ayrılmayacağım. Eğer cevapistediğim biçimde gelmezse bil ki, buradan doğruca Rus sınırına gideceğim!”diye notasını verir. Elçi, Moskova ile bağlantı kurar ve Moskova’dan gelen,“Stalin’in dili sürçmüştür. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir niyetikesinlikle yoktur.” cevabı Atatürk’e verilir. Bunun üzerine Atatürk; “Karakan,seni geri çağırıp yaşatmazlar. Seni çok iyi tanıyorum. Moskova’ya dönme, bizesığın.” teklifini yapsa da büyükelçi; “Teşekkür ederim. Sizi tanımak benim içinyeterlidir. Başkentinizde görevim sona erdiği için yarın Moskova’ya dönüyorum.”der. Büyükelçi Karakan bu hadiseden 10 gün sonra fırında yakılarak öldürülür.
O, BatıTrakya Meselesi konusunda, 1936’da Yunan BaşbakanıMetaksas ile konuşurken de “Biz Batı Trakya Türklüğünü Lozan’la kıymetli bir emanet olarak size bıraktık. Onların rahatve huzuru Yunan hükûmetinin garantisi altındadır. Bu itinanın gevşememesi içinTürkiye’deki Rumların huzur ve rahatı gibi elimizde bir teminat vardır.”diyerek, onlara gelecek en küçük bir zararı, Türkiye’deki Rumlardançıkarabileceğini hatırlatıyordu. Bütün bunlar günümüz politikacılarına ibretolmalıdır. Acaba o yaşasaydı İsrail ve Yunan ikilisi Orta Doğu ile Akdeniz veEge’de istedikleri gibi at oynatabilirler miydi?
Mustafa Kemal güney hudutlarımızın Musul, Süleymaniye veKerkük’ten geçtiğini belirterek, bunu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin millîpolitikası olarak görmüştü. Ömrü vefa etseydi, Hatay gibi vatan toprağının birparçası olan Musul ve Kerkük’ü de Türkiye’ye mutlaka katacaktı. Ama maalesefbugün Türkiye doğu ve güneydoğu topraklarını nasıl elinde tutar hesabıyapılmaktadır. Atatürk’ten sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin işlediğihataların faturası bugün ödenmektedir. Ülkesi ve milletinin sevgisinidamarlarındaki kanın her zerresinde hisseden, öldükten sonra herşeyini halkınabırakan bu büyük şahsiyetin hayatından, gününü gün etmeye çalışıp,etrafındakileri zenginleştirmeye çalışan bazı ülke başkanlarının örnekleralması lazımdır.
Mustafa Kemal devletin yeniden tesisi sırasında her şeylebizzat kendisi ilgilendi. Anayasa’nın hazırlanması, inkılapların yerleşmesi,Dil ve Tarih Kurumlarının inşası, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin açılmasıişleri bunun en bariz göstergeleridir. Esasında Cumhuriyet rejiminin ilanımeselesi bile başlı başına bir harikuladeliktir. Kolay değil, binlerce yıldırtek ve merkezî bir idare ile yönetilmiş insanlara sistemin değiştiğini, bundanböyle onların seçtikleri temsilciler vasıtasıyla idare edileceklerini söylemekve bunu yerleştirmek oldukça sancılı bir durum idi. Elinde pek çok imkânbulunmasına rağmen veyahut da hâlâ dünyada örneklerine rastladığımız mutlakiyetçibir rejimi sürdürebileceği hâlde böyle bir duruma asla yanaşmadı. Yine bazışahısların geçmişe özlem duyarak, Türk halkının kazanımlarını birilerinin elineteslim etme sevdası içerisinde olmaları anlaşılabilir bir şey değildir.Elimizde olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yükseltip, geliştirmeye çalışmak varken,yıkılmış bir siyasi yapıyı canlandırmaya kalkmak ise, apaçık bir akıltutulmasıdır.
Her şeyi bilimin ve çağın şartlarına göre yapan Atatürk’ünbaşarılı olmasının temel noktası herhâlde budur. O, ülkeyi sülük misali emenyobaz ve gericilerden temizleyerek, çok halklı bir yapıdan, millî bir devletortaya çıkardı. “Yurtta sulh, dünyada sulh.” derken Türk devletinin millîmenfaatlerinden de asla geri durmadı. İyi, dürüst, ileriyi gören bir devlet adamıvasfına sahip Mustafa Kemal’e, Türk toplumunun da büyük bir kesimi destekvermiştir. Onun büyük ülküsü ve yapmak istediklerini kendinden sonra gelenlerindevam ettirememeleri Mustafa Kemal’in suçu değildir. Bunun kaynağı Atatürk’ünmirasına konanların basiretsizliği ve vurdumduymazlığıdır. Yaradılışındakiüstünlüğü bile Türk olmasına bağlayan bu muhteşem kişinin ömrü ne yazık ki,yapacaklarını tamamlamaya yetmedi. Bu ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birşansızlığıdır.
Olaylar karşısında çabuk netice alınabilecek kesin kararlarveren Mustafa Kemal, şimdiki politikacıların sergilediği gibi bunlarınsürüncemede bırakılmasını asla düşünmemiştir. Yani halkın deyimi ile bugününişini yarına bırakmadı. Tabii ki bu özelliği kazanmasında asker kişiliğininrolünü de unutmamak lazımdır. O tıpkı 1300 yıl öncesinin Tunyukuk’u misalimilleti ve devleti için gece uyumamış, gündüz oturmamıştır. Neyi var neyi yokher şeyini halkına bırakan, devlet ve millet meseleleriyle yakından ilgilenenbu mümtaz şahsiyet kendisini halktan da soyutlamamış, her fırsatta onlarınarasına karışarak milletin nabzını tutmuştur. İlmî faaliyetlere olduğu kadarsosyal işlere de zaman ayırarak, uygar Türkiye’nin kurucusu sıfatıylainsanlarına öncülük etti. Yani kişisel menfaatler peşinde koşan bir insandeğil, milleti ve devleti için iyi bir gelecek hazırlamaya çalışması, onu büyükkılan hususiyetidir.
Dünyada Atatürk hakkında düşünülen ve yazılanların hepsi biryana, yüce Türk milletinin hafızasında silinmez izler bırakan bu insan aynızamanda bir Türk milliyetçisiydi. Ancak onun ölümünün ardından sırf Türk milliyetçiliğideyimini kullanmamak için Atatürkçülük diye bir şey uyduruldu. Dolayısıylagünümüzde onun bu milliyetçilik özelliği kasıtlı olarak kendilerine Atatürkçüdiyen veya öyle görünen Atatürk düşmanları tarafından gündeme getirilmekistenmediği gibi, sulandırılarak ona değişik kisveler giydiriliyorsa da o yüzdeyüz bir Türk ve Türkçü idi. Bunu inkâr etmeye kalkanların geçmişleri iyicearaştırılmalıdır. Sonuçta Mustafa Kemal’in yaptıkları ve söyledikleriortadadır. Şükür ki, bunların hepsinin belgeleri mevcuttur. Yoksa birtakımkişiler onu şu anda olduğu gibi kendi vasfında ve özelliklerinde bulunmayan pekçok kalıba sokarlardı ve yukarıda da söylediğimiz üzere nitekim sokmaktadırlar.
Onun Türk milletinin büyümesi, gelişmesi, birlik veberaberliğinin sağlanması için belirlediği “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik,halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık” ilkelerinin hangisine, kim birtoplum hayatı için faydalı değildir diyebilir. Ancak bugün Atatürk’ünTürkçülüğü ve diğer önemli tarafları görmemezlikten geliniyor, varsa yoksalaiklik gündeme getirilerek, sanki Atatürk’ün sadece laiklikten başka birdüşüncesi yokmuş gibi bir hava estiriliyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünüdillendiren bir insan, herhâlde Türk milliyetçisinden başka bir şey olamaz.Aynı zamanda o, “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum,böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün gerçekleşeceğine inanıyorum. Bengörmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğineinanıyorum. Yarının tarihî fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunubu fasıllar içinde bulacaktır.” diyor.
İşte Atatürk budur: Türk milliyetçisi ve Turancıdır. Ama onunmilliyetçiliği ne bir Alman ne bir Rus şovenistliği değildir. O Türkçülüğü,Türk milletinin büyümesi ve kuvvetlenmesi, dünya milletlerinin huzuru içinistemektedir. Çünkü dünyanın idaresinden Türkler uzaklaştırıldığından beridirinsanların göz yaşlarının dinmediğini biliyordu. Cihanı yönetmeye Türk’tenbaşka hiçbir millet layık değildir. Türk milletinin sevgisini yüreğininderinliklerinde hissetmiş, Türk milletinin yerinin burası olmadığını görerek,hem kendine gelmesi hem de çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkması içinne gerekiyorsa yapmıştır. Bu yüzden de bazı Türk düşmanı gerici ve yobazçevreler onu kötülemek için her türlü yolu deniyor. Dolayısıyla Mustafa Kemalsadece sözde değil, uygulamada da milliyetçidir. Türk milletiningerçekleştirmesi gereken ülkülerini belirlemiştir. Bunlar somut ve toplumyararına olan şeylerdir. Millî ülkümüz ya da Kızılelma’mız çağdaşmedeniyetlerin de üzerinde olmak, sonra Türk birliğini gerçekleştirmek ve birzamanlar tarihte olduğu gibi dünyaya yeniden düzen vermektir.
Mustafa Kemal millî birlik ve beraberliğimizi bozan neolursa-olsun üzerine en şiddetli şekilde gitmekten geri durmadı. Tavizlerle birülkenin ve devletin yönetilemeyeceğinin bilincinde olan Atatürk, Türkiye’yeyönelik iç ve dış tehditleri anında susturmasını bilmiştir. Bugün ise vatan vebayrak düşmanlarına, Türkiye’nin milletlerarası anlaşmalar ile belirlenenhaklarına alenen tecavüz olmasına rağmen dış dünyaya hoş görüneceğiz diye sesçıkarılmaması çok acıdır. Onun milliyetçiliği yukarıda da söylediğimiz üzerekendi haricindeki insanları aşağılayan, hor gören, yoksayan bir anlayışolmamıştır. Herkesi seveceğiz ama, önce kendi milletimizi her şeyin üstündetutacağız. Zaten Kurtuluş Savaşı’nı kazanan düşüncenin temelinde de bu vardır.Üstünlük duygusu, Türk milletinin kimsenin kölesi olmayacağı anlayışıdır. Osebepten Osmanlı Devleti’nin başındaki mandacı zihniyettekilerle hep çatıştı.Atatürk, Türk toplumunun dünyanın en onurlu halkı olduğu ve bu yüzden de her şeyinen iyisine layık bulunduğunu belirtiyordu. Bunları kazanmanın yolunun daherkesten çok millî bütünlük içerisinde çalışmaktan geçtiğine inanmaktadır.
Milletini ve devletini çok seven bu büyük insan maalesef uzunyaşamadı. Onun yerine gelenler de Türk milletinin yeryüzündeki mevcudiyetininasıl sebebini anlayamadıklarından dolayı ülkeyi ve devleti onun bıraktığıyerden daha ileri götürmek için fazlaca bir gayret göstermedi. Mustafa Kemal’inömrü biraz daha yetseydi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bulunduğu konumdan çokdaha yükseklerde olurdu. Yine de bugün onun temellerini attığı devlet dimdikayakta, insanlık camiasının içerisinde, onurlu bir biçimde yaşamaktadır. Türkmilleti ve devleti gerçekten çok büyük ve güçlüdür yeter ki, onu idare edenkişiler bunun farkında olsun!
Son söz: Eğer bugün Türkiye’de bayraklar dalgalanıyor veezanlar susmuyorsa, Türk milleti ona minnettardır.