TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ MEFKÛRESİNİN GELİŞMESİNDE TÜRKGENÇLİĞİNİN ROLÜ
Doç. Dr. Mürsel TEKİN (Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Türklerin büyük bircihan imparatorluğu kurma fikrinin temeli özellikle Mete Dönemi’ne yani Hunlaradayandırılmaktadır. Devlet geleneklerine bakıldığında Türkler tarihin hiçbirdöneminde özgürlüklerinden vazgeçmemiş, baskılara boyun eğmemiştir. Fakat dahaküçük obalar hâlinde ve konargöçer yaşam biçimlerinden dolayı büyük bir imparatorlukkurmaları Hun İmparatorluğu’yla birlikte başlatılmaktadır. Bu nedenledenilebilir ki Türklerin her daim bir ülküsü/mefkûresi olmuştur fakat güçlü bircihan hâkimiyeti fikrinin ilk somut adımları Hun İmparatoru Mete Han ile başlatılmaktadır.Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresi/ülküsünü anlamlandırabilmek için öncelikleTürklerin millî ülkülerini anlamamız gerekmektedir. Tarih sahnesineçıkmalarıyla birlikte Türkler, her dönem mağdurun yanında yer almış,özgürlükleri uğruna her türlü fedakârlığı yapmaya hazır ve savaşçı özellikleriyüksek bir millet olmuşlardır. Merhum Atsız’ın da belirttiği üzere savaşlar,aziz Türk milletinin kahramanlık ruhunu beslemiş ve şahsiyeti yüksek erdemlibireylerin yetişmesine sebep olmuştur. Yüzyıllarca süren savaşlar, konargöçeryaşam tarzı neticesinde Türkler, erdemli, yenilmez ve zorluklara karşıdayanaklı bir millet hâline gelmişlerdir. Zamanla Türkler adaletin ve barışınyalnızca kendi topraklarında değil; tüm dünya üzerinde var olması gerekenmeziyetler olduğunu düşünmüş ve bu uğurda daha büyük devletler kurmak ve dahabüyük bir ülkünün peşinden gitmeye karar vermişlerdir. Ülkü ya da mefkûrekavramı, mevcut olandan daha ötesini arzulamak ve bu arzulananın peşindenkoşmak manalarını içermektedir. İşte Türklerin arzuladığı ve gerçekleştirmekuğruna her fedakârlığa katlandıkları mefkûreleri de “cihan hâkimiyeti” mefkûresidirki bu Türklerin Kızılelma’sı olarak da adlandırılmaktadır. Türkler tüm dünyaüzerinde nizamı sağlamak adına çıktıları yolda İslam’ın kabulüyle birlikte buülkülerine Allah’ın adaletini ve dinini yayma fikrini de ekleyerek devametmektedirler.
Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte millî mefkûrelerindebir sapma olmamış; aksine mevcut millî mefkûrelerini daha da güçlü bir şekildesahiplenmelerine sebep olmuştur. İslam öncesi dönemlerde Türk hükümdarlar millîbenlik ve mefkûrelerini yapmak üzere yetkiyi Tanrı’dan aldıklarına inandıklarıiçin, bu kut anlayışı İslam’ın kabulüyle birlikte de devam etmiştir. Buanlayış, mevcut millî mefkûrenin yüce yaratıcı adına gerçekleştirilmesinin dekutlu olacağı düşüncesinin somut olarak yansıması olarak kabul edilmektedir. Butakdirde diyebiliriz ki Türkler, Kızılelma’yı İ’la-yı Kelimetullah fikriyle aynıpotada eritmeyi başarmış ve nizam-ı âlemi sağlamak maksadıyla cihan hâkimiyetimefkûresini peşinden gidilecek en yüce ülkü olarak kabul etmişlerdir. Cihan hâkimiyetimefkûresinin gerçekleştirilebilmesi için Türk milletinin her bir ferdine derinve zorlu görevler düşmektedir. Tarihin tozlu raflarına baktığımızda gerek İslamöncesi gerekse kadim dönemlerde Türkler, millî mefkûrelerinin peşinde çok çetinyollardan geçmiş, yeri geldiğinde madden yeri geldiğinde ise canları pahasınaülkülerinin peşinden koşmaktan geri durmamışlardır. Millî mefkûreleringelişmesindeki en büyük maddi ve ruhi güç elbette gençlerdedir. Gazi MustafaKemal Atatürk’ün “Ey Türk Gençliği! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asilkanda mevcuttur.” diyerek belirttiği; merhum Başbuğ’umuzun “Hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağılekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.” dediği Türk gençliği, Türk cihan hâkimiyetimefkûresinin en önemli unsurudur. Türk gençliği doğuştan ruhunda taşıdığıTürklük bilincini faal duruma getirmeyi başardığı takdirde önünde hiçbir gücünduramayacağını bilmelidir. Tarihe bakıldığında bu millî bilinç ve ruhun dörtkıtada at koşturan, İstanbul’u fetheden ve maddi yokluklar içerisinden yepyenibir devlet kurmayı başaran nice Türk gençleriyle dolu olduğunu unutmamalıdır.Bu doğrultuda denilebilir ki Türk gençliğinin ilk ve en önemli vazifesi tarihbilincine vâkıf olmasıdır. Türk gençleri tarih bilincine vâkıf olduğu takdirdehem kendi geçmişleriyle gurur duyacak hem de kendilerindeki durgun hâldebulunan kudretin bilincine varmış olacaklardır. Kendi tarihini doğru birşekilde öğrenmeyen, millî tarihten uzak yetişen/yetiştirilen hiçbir genç,gerçek manada Türk ülküsüne doğru ve yeterli katkıyı sağlamayacaktır. Tarihiylebütünleşemeyen hiçbir topluluk geleceğiyle de iletişim kurma becerisine sahipolmayacaktır. Türk gençliğinin mutlak suretle Türk tarih bilincine sahipolması, geleceği için aldığı tüm kararlarda geçmişi kendisine rehber edinmesigerekmektedir.
Cihan hâkimiyeti mefkûresininpeşinde koşan Türk gencinin bir diğer vazifesi millî dilin yani Türkçeninkorunması ve kullanılmasıdır. Dilini koruyamayan hiçbir millet varlığınıkoruyamaz. Dil, bir milletin en büyük kültürel mirasıdır. Toplumlargeçmişlerini ve bugünleri ancak dil vasıtasıyla geleceğe aktarabilirler. Bubağlamda Türk gencinin önemli bir vazifesi, küreselleşen dünyada baskın olanemperyal dillere karşı Türkçeyi kullanmalı, korumalı ve geliştirmelidir.Değişen bilimsel paradigmalar karşısında Türkçenin yeni bilimsel literatürdeyerini alması sağlanmalı ve dilin yaşayan ve gelişen bir olgu olduğubilincinden ayrılmamalıyız. Aksi takdirde kültürel bir kodlama olan dilimiziunutan, onu köhne ve yetersiz kabul eden ve buna paralel olarak da kendi millîbenliğinden uzaklaşan bir gençliğin ortaya çıkması tehlikesiyle yüzleşmekzorunda kalınacaktır. “Dil eşittir millet” düşüncesini tüm Türk gençlerininiçselleştirmesi en az cephede silahla vatan savunulması kadar mühim bir meseleolarak görülmek zorundadır. Türk gençliğinin önemli bir görevi de çalışmaktır.Zira çalışmadan hiçbir vazifesini yerine getirmesi mümkün olmayacaktır. Kurusöylemlerin ve boş lakırtıların geçer akçe olmadığını tüm gençlerimizeöğretmemiz gerekmektedir. Günümüz dünyasında milletlerin kültürel gelişimininyanında en büyük ilerleme bilimsel ve teknik bilgilerin sanayi ve teknolojiyeaktarılmasıyla mümkündür. Bunun temeli ise çok ve doğru çalışmakla mümkünolacaktır. Türk cihan hâkimiyeti mefkûresine ulaşabilmenin temeli, millî tarihve kültürünü bilen ve sahip çıkan, ahlaklı ve çalışkan Türk gencidir. GaziMustafa Kemal Atatürk’ün dediği üzere, “Türk öğün, çalış, güven.” düsturuyla hareketetmek her Türk gencinin en büyük ilham kaynağı olmalıdır.