İNANMADIĞI HİÇBİR ŞEYİ SÖYLEMEYEN ADAM: GALİP ERDEM...

04 Kasım 2022 14:14 Mürsel TEKİN
Okunma
1445
İNANMADIĞI HİÇBİR ŞEYİ SÖYLEMEYEN ADAM: GALİP ERDEM...

 

İNANMADIĞI HİÇBİR ŞEYİ SÖYLEMEYEN ADAM: GALİP ERDEM...
Mürsel Tekin

Ülkücülerin “Galip Abi”si, Rasim Bey ve Zekiye Hanım’ın tek evladı olarak 10 Mart 1930 yılında Rize’nin Fındıklı ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Rasim Bey’in memur olmasından dolayı gerek hayat serüveni gerekse eğitim hayatı Anadolu’nun birçok farklı vilayetinde geçmiştir. 8 Kasım 1951 yılında yedek subay olarak başladığı kutsal askerlik görevini bir yıl sonra teğmen olarak tamamlayan Galip Erdem, askerden döndükten sonra ilk memuriyetine 27 Nisan 1953 tarihinde PTT Genel Müdürlüğünde başlamıştır. Daha sonra Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü, GİMAT AŞ ve İETT gibi farklı kurumlarda memur olarak çalışmıştır. Bu görevleri esnasında eğitimini de sürdüren Galip Erdem, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olarak avukat oldu. 1958-1960 yılları arasında Türk Yurdu dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Erdem, bu görevlerinin yanı sıra Bayındırlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Turizm Bakanlığı gibi birçok kurumda danışmanlık ve müşavirlik görevlerinde bulunmuştur.
Altmış yedi yıllık dünya sürgününde birçok görevi başarıyla ifa eden Galip Erdem için en önemli görev, inandığı kutlu ülkü yolunda dimdik durabilmek olmuştur. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın avukatlığını da üstlenen Galip Abi, 30 yıla yakın devlet kademesinin birçok kademesinde hizmet etmiştir. Tedavi gördüğü Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesinde 12 Mart 1997 yılında vefat etmiş ve cuma günü öğle vaktinde kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmiştir.
“Kara Kedi, Türk Yurdu, Son Havadis, Yeni İstanbul, Tercüman, Düşünen Adam, Ölçü, Zafer, Bizim Anadolu, Töre, Ortadoğu, Devlet, Bozkurt, Ocak, Hergün, Yeni Sözcü, Bakış, Sabah” gibi birçok dergi ve gazetede makale ve yazılar yazan Galip Erdem, edebî kişiliği ve düşünsel etkinlikleri bakımından oldukça üretken olmuştur. Ayrıca düşüncelerini toplu olarak aktarmaya çalıştığı “Suçlamalar I, Suçlamalar II, Milliyetçilik ve Sosyalizm Üzerine Mektuplar” ve en çok sevilen eseri “Ülkücünün Çilesi” adıyla dört kitabı yayımlanmıştır.
Galip Erdem’in fikir/düşünce dünyası, Ülkücünün yaşamı ve ülkü davasının saflaştırılmış bir özeti gibidir. Birkaç etkili sözü ya da yazısıyla anımsanan birçok fikir adamının aksine Galip Erdem’in yazılarının hatta sözlerinin neredeyse tamamı okurun zihninde geniş ufuklar açarlar. Yazdığı birçok köşe yazısının başında dile getirdiği “Burada belki inandığım her şeyi söyleyemeyeceğim ama inanmadığım hiçbir şeyi söylemeyeceğim.” sözü, Galip Erdem’in 67 yıllık hayatının özetidir. O, inandığı değerlerden asla vazgeçmeyen, çalışkan, üretken, dürüst ve mücadeleci bir Ülkücü olarak bizlerin zihninde yerini almıştır. Söylediği her cümlesinde aktarmak istediği düşünce aslında aynıdır: gerçek bir Ülkücü olarak yaşamanın verdiği hazzın bu fani dünyada hiçbir şeyle takas edilemeyeceği gerçeği…
Galip Erdem, hayatı boyunca Türk milleti üzerine düşünmüş, Türk milleti için yazmış ve yüce Türk milletinin derdiyle dertlenmiştir. Bu düşüncelerini “Şu garip memleketin dertleri üzerine düşünülsün, şu masum milletin hakkı çiğnenmesin, yeter.” diye aktarmıştır bizlere. Aslında bu ifadesinde kendini de aktarır bizlere, düşünülmesi gereken tek şey vardır: Yüce Türk milletinin felahı... İşte Galip Abi hep bunun için çabalamıştır. Galip Erdem bazen sitem etmiştir yazılarında. Fakat onun sitemi, kırıcı, üzücü olmaktan çok yine içe dönük, yine kendini hırpalarcasına olmuştur. “Türkiye bildiğin, bıraktığın gibi... Gerçeği aramak zahmetine katlanmaktansa, yalana inanmanın kolaylığını tercih eden insanlar yine revaçta! Herkes sihirli bir formül peşinde. Bilmeyenlerin mütemadiyen konuştuğu, bilenlerin sustuğu bir diyar.” Burada dile getirdiği düşüncesi hiç değişmemiştir maalesef. Günümüze onlarca yıl önce ışık tutmuştur aslında. Türk gencinin üzerindeki ölü toprağı, çalışmak yerine kolaya kaçma alışkanlığı üzmüştür hep Galip Abi’yi… Onu daha da yaralayan ise, boş tenekenin çok ses çıkarması gibi, boş insanların boş konuşmaları ve geçer akçe sayılmalarıdır aslında.
“Rahat yaşamanın en kestirme yolu cahilliktir.” ifadesiyle “bilme”nin yarattığı manevi yükü anlatır bizlere. Meşakkatli ve bir o kadar da yorucudur aslında bilgi. Oysa Ülkücünün çilesidir bu. Galip Erdem’e göre Ülkücü, vatan ve milletin derdiyle dertlenendir. Kapatamaz gözlerini haksızlığa. Burada kastettiği cehalette budur aslında. Ülkücü, Türk’ün derdiyle dertlenebilendir. Yaşıtları boş lakırdılarla gününü gün ederken, Ülkücünün sırtında tüm Turan coğrafyasının yükü vardır. Bu hiç değişmez, değişemez. Çünkü Ülkücünün gönlü de fikri de her zaman Doğu Türkistan’da, Musul’da, Kerkük’te kısaca tüm Turan’dadır. Düşmanlıklarının Türklük sevgimize olduğunu vurgular her zaman. Bunca dert keder içerisinde asla ümitsizliğe kapılmamıştır Galip Erdem. Her zaman için Türk’ün damarlarında akan asil kana güveni sonsuz olmuştur. Kendi yurdunda garip kaldığı dönemlerde, en zor şartlarda varlığını sürdürmeye çalıştığında bile Ülkücünün asil ruhu huzur içerisindedir diye düşünür Galip Erdem. Dünyevi zevkler Ülkücünün gözünde yoktur asla. Bir Ülkücünün tek derdi vardır: Ülkesi ve milletinin derdiyle dertlenebildiği bir dünya hayatı. Galip Erdem bu düşüncelerini şu güzel ifadesiyle aktarmıştır bizlere: “Gün gelir; ecel, hükmünü icra eder; Ülkücü, dünyasını değiştirir. Kalabalık ona acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder.” Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca “kalabalık”a acımıştır. Derin bir duyguyla yazdığı bu satırlarında ifade ettiği üzere, her Ülkücünün en büyük mutluluğu inançları uğruna yaşayabilmektir. Fakat bunun kolay bir hayat tarzı olmadığının da farkındadır. Dikenli bir yolda yürürken ayaklarımıza dikenlerin batacağının uyarısını da yapar sık sık. Zaten ona göre Ülkücü, çileye talip olandır her zaman. Ona göre Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Fakat hemen ekler Galip Erdem “Gözü yoktur ki, nasibi olsun!..”
Galip Erdem bir bakıma “Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından.” sözünün hayat bulmuş hâlidir denilebilir. Ona göre ihtiyacımız olan her şey kendi özümüzde mevcuttur. Yapmamız gereken şey özümüze dönmek, özümüzü kaybetmemektir. Başka milletlere özentiyi sevmez. Türk milleti şanlı tarihinde aldığı sayısız zaferle kendi hasletlerinin farkında olmalıdır. “Türk milliyetçileri geriye bakınca, Sezar’ı ve büyük Frederich'i değil, Mete Han'ı, Bilge Kağan'ı görür.” cümleleriyle bu düşüncelerini en iyi şekilde aktarır bizlere. Lakin Galip Erdem her zaman bu kadar uysal da olmamıştır. Hele ki Türklük şuurundan uzaklaşanlara tepkisi sert olmuştur. “Birbirimizi sevmediğimiz vakit, diğer milletleri sevmeye başlarız; fikrimizi paylaşmış görünen bir yabancıyı millettaşımızdan üstün tutarız. Başkalarının kavgasını benimser, çok defa farkına varmadan yabancı ideolojilerin hizmetine girer, düşmanın zaferi uğruna öz kardeşimizin kanını akıtırız. Böylece ihanet çukuruna düşeriz. Yarın, kaçınılmaz hesap günü geldiğinde şehitler yüzümüze tükürecektir!..” diyerek ortaya koyar yürek acısını.
Ülkücülerin Galip Abi’sinden bizlere kalan en büyük fikir, en büyük miras şüphesiz katışıksız, menfaatsiz, şuurlu bir milliyetçiliktir. Onun kendi ifadesiyle, “Benim için değişmeyen ölçü milliyetçiliktir. Mana ve madde bütünlüğü içinde milliyetçilik, inanç, sevgi ve mefkûre temelleri üstünde yükselen bir milliyetçilik...” Galip Erdem bu kısa ve öz cümlelerinde sayfalarca konuşmaktadır. Görünüşte kısa olan bu cümleler zamana da sığmaz, taşar… Onun düşlediği milliyetçilik, maddi evrende mana ile bütünleşmiş yani kuru bir milliyetçilikten öte bir mefkûreye dönmüştür. Mefkûresi olan bir milliyetçi ise artık Ülkücüdür onun gözünde. Ülkücünün mefkûresi, madde ile manayı zihninde ve bedeninde bütünleştirmeyi başarmış, her şeyi Türklük için yaşayan, tek amaç ve gayesi Allah’ın rızasını kazanmak tüm Turan coğrafyasındaki Türklerin daimî mutluluğunu sağlayabilmektir. Bu uğurda sürdürülen bir yaşam, kutludur. Atsız Beğ’in de belirttiği gibi bu yollar kutludur gider Tanrı Dağı’na! Galip Erdem, Ülkücünün çıktığı bu kutlu yolun manevi hazzını doyasıya yaşayabilmesinin yüceliğinden bahsetmiştir bahsetmesine lakin bu yol aynı zamanda çok da çetindir. Hayatı bu yolun zorluklarını Türk milliyetçilerine anlatmakla geçmiştir. İşte zor olan bu kutlu yolda ilerleyebilmenin adıdır “Ülkücünün Çilesi” … O, bu yolda ilerlemeyi göze almayanları eleştirmiştir her zaman. “Yaşamanın gayesini şahsi menfaatine hizmetkârlık olarak anlayan, en ufak bir tehlike karşısında inandığını söylemek cesaretini gösteremeyen, bildiklerinin doğru olup olmadığını araştırmak alışkanlığından yoksun, her manada perişan zümre...” diye betimler mefkûresinden uzaklaşanları.
Galip Erdem’in haykırdı her satır hatta suskunluğu dahi Ülkücüyü anlatır. Onun bütün fikirleri ve yazıları Ülkücünün hizmetinedir. Her satırı ayrı bir güzeldir. Lakin şu satırları belki de hem kendisinin hem de Ülkücünün kısa yaşam öyküsüdür: “"Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeye de hiç gelemez. Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştan başa hassasiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama, ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez, bir garip kişidir... Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır. Gerçek âşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.”
Ülkücünün en çok dinlediği, "nasihat"tir. "Yapma!" derler, "Hayatını heba etme!" derler, "Gününü gün et!" derler. O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar. "Ülkü” denen nazlı yâri menfaatsiz sevmemizi öğütler bizlere. Ülkücü bu münasebette hep verendir, hiç almaz; hatta almayı düşünmez bile, menfaat beklemek mi? Haşa! Şahsına yapılana göz yumar Ülkücü ama mevzu bahis ülküsüyse eğer işte o noktada aslan kesilir, yeri gelir baş veriri bu yolda.
Galip Erdem’in fikirleri hakkında söylenecekler kolay tükenen cinsten değildir. Onun yaptığı tüm betimlemeler ülküye ve Ülkücüye referanstır. Ülkücünün çıktığı yolda duyduklarını da duyacaklarını da bilir hakkıyla. Bazen ailesinden, bazen arkadaşından, eşinden dostundan, düşmanından hemen herkesten duyduğu bir şey vardır ki Ülkücünün o da “nasihattir”. Herkes Ülkücünün hayatını heba ettiğini söylerken daha rahat bir hayatın varlığının o da farkındadır aslında ama ülkü yolunda yaşamanın maddi manevi hazzından alamaz kendisini Ülkücü. İşte bu noktada Ülkücünün tek bir çıkar yolu vardır, herkesi dinler, her şeyi duyar ama yine bildiğini yapar Ülkücü… Galip Erdem’e göre Ülkücü en son noktada yine kendi bildiğini yapar ve yüce mefkûresinin peşinden koşar dikenli yollarda. Allah Galip Abi’ye rahmetler eylerken bizlere de onun tüm hayatı boyunca üzerinde durduğu bu kutlu mefkûreden bir an bile kopmadan, kimseye ve hiçbir şeye kulak asmadan, çıkar için değil Ülkücü kalabilmek için yaşamayı nasip etsin.