MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli:
NAHÇIVAN'IN AZERBAYCAN'A KATILMASI ŞART OLDU
Ermeni çeteleri, Azerbaycan'ın ikinci büyük kenti Gence’ye yönelik füze saldırıları yaparak onlarca sivilin hayatını kaybetmesi ve yaralanmasına sebep oldu.
Ermenistan'ın, sivil halka yönelik yaptığı bu katliama tüm dünya ve özellikle Batılı ülkeler sessiz kalırken, en büyük tepkiyi Türkiye Cumhuriyeti Devleti gösterdi.
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere tüm yetkililer Ermenistan yönetimini sert dille kınadılar.
Bahçeli, yaptığı açıklamada Ermeni çetelerinin Azerbaycan karşısında sıkıştıkça, çatışma alanlarını sivil yerleşim yerlerine genişlettiğini belirterek, "Katliamcı Ermeni zihniyeti geçmişte ne yapmışsa bugün de aynısını hunhar şekilde tekrarlamaktadır. Ermenistan zalimdir, canidir, döktüğü kanda boğulmalıdır." dedi.
Ermenistan çetelerinin Gence'ye yönelik arka arkaya yaptıkları füze saldırıları ile Azerbaycan-Ermenistan savaşının yeni bir boyut kazandığını kaydeden Bahçeli, "Bu gelişmeler karşısında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin Azerbaycan Cumhuriyeti'ne katılması şarttır, tarihî zorunluluktur, çok acil bir ihtiyaçtır, deyim yerindeyse hayat memat konusudur." ifadesine yer verdi.
Bahçeli, Gence'ye yapılan saldırılar sonrası Twitter hesabından yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:
"- Ermenistan'ın, Azerbaycan'ın en büyük kentlerinden birisi olan Gence'ye alçakça saldırı düzenlemesi, sivil ve masum soydaşlarımızı hedef alması insanlık suçu, uluslararası hukukun açıkça ihlal ve inkârıdır. Ermenistan devleti bir kez daha zulüm saçan yüzünü göstermiştir.
– Ayrıca Dağlık Karabağ'daki Fuzuli, Ağdam ve Terter yerleşim alanları da Ermenistan tarafından topçu ve roket atışlarıyla bombalanmıştır.
– Ermeni çeteleri Azerbaycan karşısında sıkıştıkça, çatışma alanlarını sivil yerleşim yerlerine genişletmektedir. Katliamcı Ermeni zihniyeti geçmişte ne yapmışsa bugün de aynısını hunhar şekilde tekrarlamaktadır. Ermenistan zalimdir, canidir, döktüğü kanda boğulmalıdır.
– Güney Kafkasya'da barış ve istikrarın yegâne muhalifi Ermenistan'dır. Artık uluslararası toplum sivillere yönelik kanlı ve aşağılık saldırılara duyarsız kalmamalıdır. Bu vesileyle şehit olan soydaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı soydaşlarımıza da şifalar diyorum.
– Unutulmasın ki, Dağlık Karabağ Türk'tür, Azerbaycan Türklüğün öz yurdu, vazgeçilmez hakkıdır. Bu hakkın, hak sahibiyle buluşması can pahasına da olsa sağlanmalıdır. Katil ve terör devleti olan Ermenistan'ı nefretle lanetliyorum. Yılanın başının mutlaka ezileceğine inanıyorum.
– Bu gelişmeler karşısında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin Azerbaycan Cumhuriyeti'ne katılması şarttır, tarihî zorunluluktur, çok acil bir ihtiyaçtır, deyim yerindeyse hayat memat konusudur.
– Söz konusu birleşme sonucunda tek ses, tek nefes, tek yürek hâlinde zalime ve düşmana karşı mücadele edilecektir. Böylelikle Azerbaycan'ın haklı, hukuki, meşru ve beka mücadelesi daha da güç ve derinlik kazanacaktır.
– Ayrımız gayrımız yoktur, uzağımız yakınımız yoktur, iki devlet tek milletiz, aynı damarda akan kan aynı tende atan canız. Biriz, beraberiz, Türkiye ile Azerbaycan'ız. Ve hep birlikte büyük Türk milletiyiz.”
Nahçıvan'ın statüsü, 12 Kasım 1995 tarihinde halk oylaması ile kabul edilen Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasa’sının 9. bölümünde düzenlenmiş bulunuyor. Buna göre; Nahçıvan iç işlerinde özerk, savunma ve dış politikasında ise Azerbaycan'a bağlı bir statüye sahip. Yasama organı 45 üyeli Ali Meclisten, yürütme organı ise Bakanlar Kurulundan oluşan Nahçıvan'da yargı görevi bağımsız mahkemeler tarafından yürütülüyor.
PAŞİNYAN İSİMLİ SOROS UŞAĞI KOKUŞMUŞ
MHP Lideri Devlet Bahçeli, 6 Ekim 2020 Salı günü partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada da Ermeni çetelerinin Azerbaycan’da sivil halka yönelik katliamına tepkisini dile getirerek, “Paşinyan isimli Soros uşağını kışkırtanlar, silahlı saldırıya teşvik edenler gün yüzündedir. Bu Paşinyan isimli kokuşmuşun pişman olacağı günler gelip çatmıştır. Nitekim o gün bugündür.” dedi.
65 günlük aradan sonra TBMM 1 Ekim 2020 tarihinden itibaren yeni yasama yılına başladığını hatırlatan Bahçeli, “Bu münasebetle Gazi Meclisimizin yeni yasama yılının milletimize, ülkemize, demokrasimize ve muhterem milletvekili arkadaşlarımıza hayırlı olmasını Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.” diye konuştu.
Konuşmasında ağırlıklı olarak Azerbaycan-Ermenistan Savaşı ile ilgili değerlendirmelerine yer veren Bahçeli, Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet tanımı itibarıyla ayrı olabileceğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Coğrafyalarımız farklı da olabilir. Ama biz bir millet gövdesinin aynı kolları, iki ayrı koçbaşıyız. Biz Türk milletiyiz. Ankara ile Bakü, Turan ülküsünün suyu aynı havzada toplanan, kaynağı bir olan iki çağlayanıdır. Acımız birdir, amacımız birdir, anımız birdir, adımız birdir, mensubiyet sancağımız büyük Türk milletidir. Karabağ’da akan gözyaşı bizim göz pınarlarımızdan süzülen kahırdır. Bir zalimin ateşiyle yere damlayan soydaş kanı aynı zamanda hepimizden sızan kandır. On yıllardır işgal altında inim inim inleyen Dağlık Karabağ ve yedi reyonu; yani Kelbecer, Laçin, Kubatlı, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Zengilan iliklerine kadar Türk’tür, Türk’ün yurdudur, Can Azerbaycan’ın helali hakkıdır. Soydaşlarımızın derdi derdimiz, hasmı hasmımız, zaferi zaferimizdir. Bir kere yükselen bayrak bir daha inmeyecek diyorsak, inmeyecektir, indirmeye kalkışan bunun bedelini canıyla ödeyecektir. Terör devleti olan Ermenistan, 27 Eylül 2020 Pazar sabahı yalnızca Azerbaycan’a değil, Türkiye’ye de saldırmıştır. Şehit olan soydaşlarımızın cenazesi gıyaben hepimizin evinden çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi insan-millet-devlet-tarih prizmasından gelişmelere baktığında zulme uğrayanın özbeöz kardeşleri olduğunu görmektedir. Biz iki devlet olsak da yeri gelirse aynı bayrak altında toplanır, Türklüğe kefen biçmeye çalışan ne kadar zalim varsa hepsine karşı aynı sipere gireriz. Şakamız yoktur, fakat işgalcilerin şakağını sıkacak irademiz hamdolsun vardır, hatta sefer için tetikte beklemektedir. Ermenistan katil bir devlettir. Türk milletini düşman olarak bellemiştir. Bu ilkel ve ilkesiz ülkeye yapılan tembih de bu şekildedir. Erivan yönetimi maşadır, emperyalizmin Güney Kafkasya’da oynatılan yılanbaşlı kuklasıdır. AGİT tarafından 1992 yılında kurulan Minsk Grubu Dağlık Karabağ sorununu çözümsüzlüğe havale etmiştir. ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığını yaptığı bu oluşum yıllardır bir arpa boyu mesafe alamamıştır. Dağlık Karabağ 30 yıldır kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Artık bıçak kemiğe dayanmış, sabır taşı çatlamıştır. Ermenistan’ın temmuz ayında stratejik bir bölge olan Tovuz’a yaptığı saldırıların bir yenisi daha uluslararası toplumun gözleri önünde vuku bulmuştur. Paşinyan isimli Soros uşağını kışkırtanlar, silahlı saldırıya teşvik edenler gün yüzündedir. Bu Paşinyan isimli kokuşmuşun pişman olacağı günler gelip çatmıştır. Nitekim o gün bugündür. Cezaevinden yeni çıkan Koçaryan ile Başbakan Paşinyan arasındaki iç siyasi rekabete müdahil olan dış güçler, Ermenistan’ı cinayet devriyesine çıkarmışlardır. Ancak Erivan’ın melanet emeli, Bakü’deki azamet ve cesaret temeline çarpmış, batıl hesaplar Dağlık Karabağ’a birer birer gömülmeye başlamıştır. Çaresiz kalıp iyice paçası tutuşan Ermenistan’ın, geçtiğimiz pazar günü Gence’ye, sonra da Mingeçevir’e ve Terter’e saldırması, buralardaki masumları hedef alması insanlık suçudur, alçaklıktır, şerefsizliktir.”
KORKAK ERMENİSTAN SIKIŞTIKÇA SİVİLLERE SALDIRMAKTA
MHP Genel Başkan Bahçeli, korkak Ermenistan’ın köşeye sıkıştıkça sivillere musallat olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cephe hattına 60 km’lik uzaklıkta yer alan Gence kentine ve bunun yanında bazı sivil yerleşim alanlarına fırlatılan roket ve füzeler aralarında çocukların da bulunduğu soydaşlarımızı şehit etmiştir. Terör devleti Ermenistan bir hafta içinde 30’a yakın sivil insanı katletmiştir. Ermenistan’ın en iyi bildiği şey mazlumlara kurşun sıkmaktır. Çocukları öldüren bunlardır. Kadınları, yaşlıları, savunmasız insanları bombalayan bu rezillerdir. Hocalı’da 613 soydaşımızın kanını akıtan, bir milyon soydaşımızın evini barkını terk edip yollara düşmesine sebep olan bu canavarlardır. Ermenistan’ın kime mesaj verdiği, kimin kılıcını salladığı bellidir. Arkasından duran melun çevrelerin yüz hatları belirgindir. Azerbaycan’ın bundan sonra işgal edilen topraklarının azatlığını temin etmeden durması bize göre imkânsızdır. Ya azatlık ya tutsaklık ya istiklal ya izmihlal, gerçekten başka bir alternatif kalmamıştır. Dağlık Karabağ’daki yedi reyondan biri olan Cebrail kentinin ve bazı köylerin işgalden kurtarılması kanaatimce muzaffer günlerin habercisidir. Büyük Mercanlı, Maralyan ve Şeybey gibi kritik yerlerin temizlenmesi umutlarımızı diri tutmaktadır. Can Azerbaycan durmayacak, zulmün kökünü heyecanla kazıyacaktır. İhanetin hesabı sorulacaktır. Kanımızla yanlarındayız. Varlığımızla arkalarındayız. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a geçmesi için duacı ve destekçiyiz. Bu gelişmeler karşısında, Nahçivan Özerk Cumhuriyeti’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’ne ön şartsız katılması bir varoluş namusudur. Güç birleşmeli, Türk milleti tek yumruk hâlinde hedefe kilitlenmelidir. Nahçivan’ın kaderi Bakü’dür. Aksi hâlde kudurmuş Ermeni çeteleri buraya da üşüşebilecektir. Bize göre Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının ateşkes, diyalog, müzakere, diplomasi gibi kandırmacalar yoluyla çözüm teklifleri şu aşamada tuzaktır, tertiptir, yenilgiye onaydır. Mütecaviz düşmanın beli kırılmadan, askerî başarı siyaseten tasdik edilmeden kurulacak her masa tavizdir. Ermenistan’ın silahlı çeteleri ya Dağlık Karabağ’dan çekilecekler ya da ezileceklerdir. Sürekli yerinde sayan, Ermenileri kollayan, işgali kabullendirmeye çalışan icazetli ve ipotekli Minsk Grubu iflas etmiştir.
Cinayetler karşısında miskinleşen Minsk Grubu sessizdir, küresel vicdan suskundur. Ermeni işgal güçlerinin elebaşı olan bir katil, artık Azerbaycan’ın büyük kentlerinin de hedef olduğunu açıklamıştır. Çatışma bölgelerinde bozgun yaşayan Ermenistan, İran sınırından içeri sokulan PKK/YPG’li teröristleri de yanına alarak mazlumlara ateş ve ölüm yağdırmaktadır.
Bu barbarlığın döktüğü kanların bedeli damla damla terör devleti Ermenistan’a ve cani ortaklarına ödettirilecektir. Güney Kafkasya’da çözümün tek yolu, Ermenistan’ın işgal ettiği Türk topraklarından bahanesiz çekilmesi, Dağlık Karabağ’a Azerbaycan bayrağının dikilerek egemenliğinin teyit edilmesidir. Başka çare yoktur, başka seçenek yoktur, başka çözüm yoktur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, bazı ülke ve uluslararası örgütlerin ateşkes çağrıları boşunadır. Geçmişte yine aynı Konseyin Ermenistan işgalinin sona ermesi, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a iade edilmesi hakkındaki kararları ortadadır.
Diğer yandan Macron’un Suriye’den intikal eden 300 cihatçının çatışma bölgesine getirildiğini söylemesi hayal mahsulüdür, şizofrenik bir yalandır. Macron Türkiye’nin siyasi açıklamalarını not alıyormuş, varsın kanlı kalemiyle not alsın dursun, dileğim sorulacak hesabımızı yazmayı da asla unutmasın. Üstelik NATO’yu göreve davet ederek Türkiye’den izahat etmesi küstah bir taleptir. Kurdun boynu kalınsa, kendi işini kendi yaptığından dolayıdır. Türk milletinin hiç kimseye ihtiyacı yoktur.”
PEKİ, BU CHP’YE NE OLUYOR, HANGİ ODAKLAR KONTROL EDİYOR?
Bahçeli, grup konuşmasında Azerbaycan-Ermenistan Savaşı konusunda izlediği politika sebebiyle CHP’ye yönelik de sert eleştirilerde bulunarak, şu ifadeleri kullandı:
“Hadi Fransa’nın melun açıklamasını normal karşıladık diyelim, peki bu CHP’ye ne oluyor? Hangi çıkar odakları bu CHP’yi kontrol ediyor? Kimler bu CHP’nin tarlasını sürüyor? Türkiye’nin Azerbaycan’a silah yardımı yaptığını, milis ya da cihatçı grupları bölgeye aktardığını kaygılı bir üslupla söyleyen CHP’nin Dış Politika Başdanışmanı ve Eski Bakü Büyükelçisi’ne ne diyelim? Bu sefil sefirin sözlerini neye yoralım, nasıl yorumlayalım?
Macron ne diyorsa bunlar servis ediyor. Ermenistan hangi iftiraları atıyorsa bunlar aynısıyla dile getiriyor. CHP yönetimine sesleniyorum; bir kez olsun kalbiniz milletle çarpsın bir kez olsun siyasetiniz soydaşlarımızın sesine ses olsun. Bu partide genel başkan adayı olmuş bir şahıs da çıkmış, savaşa hayır demiş. Bu CHP’liler dikiş tutmayan yama gibi, birisi sussa, diğeri açık veriyor; birisi dursa diğeri mayına basıyor. Ermenistan’ı aklayan ve arkalayan kim varsa, tavsiyem derhâl Erivan’a irtica etmesi, hatta silahlanıp kandaşlarıyla birlikte ihanet mevziisinde yerini almasıdır. CHP Genel Başkanı ya çevresindekilere ayar vermeli, hatta kulaklarını çekmeli, ya da tarafını belli ederek Paşinyan’ı kucaklamak maksadıyla kollarını açıp yeni bir yürüyüşe başlamalıdır. Zira kendisine, ayrıca 1915 Olaylarını sözde soykırım olarak değerlendiren ahlaksız parti yöneticilerine yakışan tam da bu olacaktır. Ermeni saldırılarında şehit olan soydaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyorum.
Hunhar Ermeni saldırılarını şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Lütfen dikkat buyurunuz, Türkiye’nin etrafı husumet ablukasına alınmıştır. Ülkemiz, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’a saldırmasıyla birlikte yedi ayrı noktada hedefe koyulmuştur. Libya’da; Fransa, Rusya ve darbeci Hafter, Suriye’de; ABD, Rusya, Esad, İran, PKK, YPG ve diğer terör grupları,
Kıbrıs’ta; Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Yunanistan, ABD, Irak’ta; PKK ve diğer mütecaviz güçler, Afrika’da; bazı körfez ülkeleri ve küresel güçler, Doğu Akdeniz’de; İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Yunanistan, Fransa olmak üzere Türkiye çoklu bir cephe hattındadır.
Çok şükür bütün muhasım güçler ve mücavir bölgeler dengelenmiş, millî ve müessir irade kuvvetle sergilenmiştir. Bir bakıma, Azerbaycan-Ermenistan meselesinin odağında Türkiye-Rusya ilişkilerinin değişik coğrafyalarda yeşeren buhranlı süreçleri bulunmaktadır.
Libya ve Suriye bunlar arasındadır. Ermenistan, ABD ile Rusya arasında derinleşen nüfuz mücadelesinin dekoru ve sahne ülkesidir. Erivan zincirlidir, rehin altındadır, tasma boğazındadır. Dağlık Karabağ sorunu esasen, Hazar’dan Ukrayna’ya uzanan, Karadeniz’den Akdeniz’e, hatta Afrika’ya kadar genişleyen coğrafyalardaki jeopolitik, jeoekonomik rekabetin merkez üsleri arasındadır.”
DAĞLIK KARABAĞ İLE DOĞU AKDENİZ AYRI DEĞERLENDİRİLEMEZ
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Dağlık Karabağ’daki ağır tablonun Doğu Akdeniz’deki komplo ve tahriklerden ayrı değerlendirmenin büyük bir hata ve son derece mahzurlu olduğunu vurgulayarak, “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin tutumu haklıdır, uluslararası hukuka uygundur. Buna karşılık Yunanistan âdeta krizi tırmandırmakla mesul, çözümsüzlüğü kemikleştirmekle meşguldür.” ifadesine yer verdi.
Eylül ayının ikinci haftasında Güney Kıbrıs Rum yönetimini ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı’nın daha sonra Yunanistan’a yaptığı ziyareti de değerlendiren Bahçeli, şunları söyledi:
“ABD Dışişleri Bakanı’nın Yunanistan ziyareti, Girit’te bir savaş gemisinin üzerinden verdiği mesajlar kimin kiminle yürüdüğünün deşifresidir. ABD ile Yunanistan arasında yeni stratejik iş birliği mimarisinin geliştiğine yönelik iddialar gündemdedir. Hidrokarbon kaynakları alanında, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve İsrail arasında kurulan mekanizmalara ABD de dâhil olmuştur. Yunanistan’ın Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Mısır’la kurduğu üç ayaklı iş birliği sistemi bu mekanizmanın bir parçasıdır. ABD-Yunanistan ortak açıklamasında, Doğu Akdeniz’deki doğal gazın, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Girit üzerinden Avrupa’ya aktarılmasını öngören boru hattı projesine destek verilmesi oldukça düşündürücüdür. Enerji alanında Türkiye’yi tecrit etmek isteyen ve failleri belli olan kirli bir senaryo tedavüldedir. Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığımızın korunmasıyla birlikte deniz yetki alanlarının hakkaniyet ölçülerine, uluslararası hukuk ilkelerine, adalet temeline uygun şekilde çözümü kaçınılmaz bir mecburiyettir. Türkiye hakkından vazgeçmeyecektir. KKTC’nin hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit hak ve çıkarlarının yok sayılması Akdeniz’i her türlü ihtimale açık hale getirecektir. Yunanistan’ın bilhassa Navtex’i amaç dışında kullanması, gayriaskerî statüdeki adaları silahlandırması ülkemiz açısından millî güvenlik tehdididir. Atina yönetiminin 3 Ekim 2020’de, atış eğitimleri maksadıyla Türkiye’nin sorumluluk sahasındaki geniş bir alanı kapsayan iki yeni Navtex ilanı çözüm arayışlarını sabote etmektir. Ülkemiz doğal olarak anında cevap vermiş, aynı alanlar için daha önce ilan edilen Navtex’i yenileyerek misillemede bulunmuştur. Dün Türkiye’yi ziyarete gelen, iki ülke arasında arabuluculuğa soyunan NATO Genel Sekreteri, öncelikle Yunanistan’ı ikaz etmeli, Brüksel’de yapılması planlanan toplantıdan bize göre kaçan bu ülkenin haksızlığını tescillemelidir. Türkiye Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını pazarlık konusu yapmayacaktır. Yunanistan onun bunun tetikçiliğine heves etmekten kaçınmalı, tarihteki mağlup ve kepaze hallere yeniden düşmekten sakınmalı, Türkiye’nin sabrını sınamaktan derhâl uzak durmalıdır. Türk milleti kahramandır, egemenlik haklarını, Mavi Vatanını, tıpkı Anadolu coğrafyası gibi sonuna kadar savunacaktır. 1 Ekim 2020 tarihinde toplanan AB Zirvesi’nin üstü kapalı tehditleri bizi inancımızdan ve irademizden caydıramayacaktır. Preveze Deniz Zaferi’yle Türk gölü olan Akdeniz’den Türkiye’yi dışlayacak, geri adım attıracak, başını eğdirecek herhangi bir ülke henüz yeryüzünde yoktur, bundan sonra da olamayacaktır.”
YUNANİSTAN VE ERMENİSTAN’IN GÖZE ANADOLU TOPRAKLARINDA
MHP Lideri Devlet Bahçeli, 13 Ekim 2020 Salı günü partisinin TBMM’deki grup toplantısında da konuşmasında da ağırlıklı olarak Azerbaycan-Ermenistan Savaşı üzerinde durdu.
Tıpkı Yunanistan’ın hedeflediği gibi, Ermenistan’ın Anadolu topraklarına yayılma ve bu kapsamda büyüme arzusunun söz konusu olduğunu vurgulayan Bahçeli, şunları kaydetti:
“585 yılında Çin İmparatoru, Göktürk Kağanı İşbara’ya yazdığı mektupta, ‘Büyük Türk Kağanı’ diye seslenmişti. Türk adı, devletle eş anlamlı kullanılmıştı. Orhun Anıtları’nda Türk milleti ifadesi tam 31 defa geçmişti. Devlet, millet ve töre, bunun yanı sıra tehlikeler karşısında diri ve uyanık bir şuurun tavsiye ve talimatı bir bakıma bengü taşların özünü teşkil etmişti. Hatta tefrikanın aşılması için töreye bağlılık adres gösterilmişti. Türk milletini hedef alan tehditlerin dozajında tarihin hiçbir döneminde azalma, eksilme veya hafifleme olmadı, yaşanmadı. Bugün maruz kaldığımız sorunların tarihî mazisi olduğuna yönelik herhangi bir kuşkumuz yoktur. Bu nedenle Türklük her devirde her coğrafyada tetikte ve teyakkuzdadır.
Biliyoruz ki, yurt tuttuğumuz bu topraklar üzerinde tereddüt edenin sözünü keserler, tedirginlik içinde kıvrananların özünü kemirirler. Türkiye’nin meşgul olduğu, kararlı mücadeleyle üstesinden gelmek için uğraştığı hiçbir sorun birbirinden bağımsız ve bağlantısız değildir. Ecdadımız ne demişse, neyi tembihlemişse, hangi zorluklarla muhatap kalmışsa, bugünlerde de aynılarını yaşıyor ve yüzleşiyoruz. Gelişmeleri tarih imbiğinde damıtıp akıl süzgecinden geçirdikten sonra Türk milletinin karşısındaki çetin ve çetrefilli meselelerin geçmişe dayanan bir hesabı olduğunu alenen görmek mümkündür. Akdeniz’deki gergin atmosfere bakınız, göreceğiniz budur. Dağlık Karabağ sorununa odaklanınız, teşhisiniz bu olacaktır. Ermenistan emperyalizmin Güney Kafkasya’da kurduğu marazi, maşa ve mayın devlettir. Tıpkı Yunanistan’ın hedeflediği gibi, Ermenistan’ın Anadolu topraklarına yayılma ve bu kapsamda büyüme arzusu söz konusudur. Bu çerçevede altı çizilmesi gereken gerçek şudur: Büyümek için büyümek sadece ve sadece kanser hücresinin bir özelliğidir. Ermenistan kanserlidir, kemoterapisi Türk ve Türkiye düşmanlığıyla yapılmaktadır. Geçen haftaki grup konuşmamda demiştim ki: ‘Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının ateşkes, diyalog, müzakere, diplomasi gibi kandırmacalar yoluyla çözüm teklifleri şu aşamada tuzaktır, tertiptir, yenilgiye onaydır.’ Saldırgan ülke Ermenistan’dır. Masumları öldüren ülke Ermenistan’dır. İşgalci ülke Ermenistan’dır. Hak ve hukuk tanımayan ülke de Ermenistan’dır. Geçen hafta ne demişsem aynı noktadayım. İki ülke arasında ateşkes çağrıları, diyalog arayışları, masa kurma önerileri, yanlı ve tarafgir ara bulucuların baskıları Dağlık Karabağ davasını karalamaktan ve kilitlemekten başka manaya gelmemektedir. Neyin ateşkesi, neyin görüşmesi, konu vatan konusudur, konu bağımsızlık onurudur. Terörist devlet Ermenistan Dağlık Karabağ’dan çekilmeden, işgal ettiği toprakları hak sahibi Azerbaycan’a teslim etmeden silahları indirmek, ateşi dindirmek, masalarda çözüm aramak cinayetlerin, rezaletlerin ve zulmetin meşrulaşması demektir. Dağlık Karabağ Türk’tür, Azerbaycan Türklüğünün öz yurdudur; Paşinyan’ın Ermenistan’a aittir demesi ise yalnızca zorba ve züğürt tesellisidir.”
ERMENİSTAN SİVİLLERİ VURARAK İNSANLIK SUÇU İŞLEMİŞTİR
Bahçeli, 27 Eylül’de tek yanlı ateşi açanın da Ermenistan olduğunu hatırlatarak, “Buna karşılık Azerbaycan kendi topraklarını kahramanca müdafaa etmiş, işgal altındaki yerleşim yerlerinin %25’ini kurtarmıştır. Ermenilerin 26 yıllık savunma hatları kırılmıştır. Zulüm yanlarına kalmamış, yarına da bırakılmamıştır.” diye konuştu.
Ermenistan’ın zoru gördükçe sivillere ateş açarak insanlık suçu işlediğini ifade eden Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ne var ki, uluslararası kuruluşlar ve insan hakları savunucuları dillerini yutmuşlar, utanmadan, sıkılmadan üç maymunu oynamışlardır. Cephede başarı sağlanmadan, işgal altındaki Türk toprakları özgürleşmeden ateşkes olsun demek hiçbir şart altında geçerli olamayacak, Türklüğün vicdanında kabul görmeyecektir. Çünkü geçmişteki tecrübelerle sabittir ki, yine sonuçsuz görüşme turlarından, paket ve perakende taleplerden oluşan uzun ve yorucu yıllar başlamış olacaktır. Dağlık Karabağ 30 yıllık bir sorundan ziyade, 1,5 asra dayanan, ta Türkmençay Antlaşması’na kadar uzanan bir sancıdır. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’a bağlı muhtar bir vilayet olan Karabağ bölgesinin zaman içinde nüfusuyla oynanmış, Ermeniler lehine değişimler gözlemlenmiştir. 26 Aralık 1991’de Hankendi’nin işgaliyle şiddetlenen Ermeni saldırıları, 26 Şubat 1992’de Hocalı soykırımıyla zirveye taşınmıştır. Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi Dağlık Karabağ hakkında 1993 yılında 4 karar almıştır. 822, 853, 874, 884 No.lu bu kararlarda Ermenistan tarafından işgal edilen bölgenin derhâl boşaltılması ve göçmenlerin geri dönmesi kararlaştırılmıştır.
Ancak bu kararlara Ermeniler uymamış, herhangi bir yaptırımla da karşılaşmamışlardır.
Uluslararası hukukta işgalci güçlerin korunmasına dair hiçbir kural hiçbir hüküm yoktur.
Bilhassa ara bulucuların sürekli olarak Dağlık Karabağ meselesinde askerî çözümün mümkün olmadığını ifade etmeleri anlaşılabilir ve açıklanabilir hiçbir kalıba sığmamaktadır.
Maksat bellidir, ortadadır. Azerbaycan’ın edilgen ve pasif bir şekilde tutularak çözümsüzlüğe boyun eğmesi zorlanmakta, bununla ilgili kulis ve lobi faaliyeti yürütülmektedir.
Ermenilerin diplomasiyle, diyalogla, görüşme ve temas trafiğiyle Dağlık Karabağ’ın bütününden çekilmeleri sadece boş bir hayaldir. O hâlde, zor oyunu bozacak, güç kullanarak vatan toprakları alınacaktır. Rusya Devlet Başkanı Putin’in, çatışma alanının Ermenistan sınırları içinde olmadığını itiraf etmesi bir nevi işgalin reddidir. Buna rağmen çatışmaların 12’nci gününde, yani 9 Ekim 2020 tarihinde, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları Moskova’da Rusya’nın sözde hakemliğiyle bir araya gelmişlerdir. Türkiye’nin müdahil olması engellenmiştir. Ermenistan sevdalısı Fransa, ABD, krizin sürmesini planlayan Rusya ara bulucu olarak öne çıkmışlardır. Kuzu canavara teslim edilmiştir. Elbette Azerbaycan’ın evet diyeceği siyasi ve stratejik adımlar desteklenmelidir. Buna diyeceğim bir şey yoktur.
Ancak Moskova’da kurulan masada çözümsüzlük hâli somutlaşmıştır. 11 saat süren müzakerelerin hitamında, 10 Ekim 2020 Cumartesi günü saat 12’den itibaren geçerli olmak üzere, Dağlık Karabağ’daki cenazelerin ve esirlerin değişimini öngören 72 saatlik bir ateşkes kararı üzerinde mutabakata varılmıştır. Bize göre bu bir tavizdir. Nitekim pamuk ipliğine bağlı ateşkesi ihlal eden beklendiği gibi Ermenistan olmuştur. Üstelik terör devleti Ermenistan uzun menzilli füzelerle Gence başta olmak üzere sivil yerleşim alanlarına saldırmıştır.
Bu kanlı saldırılarda 9 soydaşımız şehit düşmüş, çok sayıda soydaşımız yaralanmıştır. Katille pazarlık kurşun olarak, bomba olarak, kalleşlik olarak fatura edilmiştir. Azerbaycan’ın ateşkes kararına uyulduğunu, aktif savaş faaliyetleri yürütülmediğini üstüne basa basa açıklaması Ermenistan’ı cesaretlendirmektedir.”
TERÖR DEVLETİ ERMENİSTAN’IN KAFASINA VURA VURA ALINMALIDIR
Bahçeli, “Çare yoktur, çözüm kalmamıştır, Dağlık Karabağ masada değil, sahada terör devleti Ermenistan’ın kafasına vura vura alınmalıdır. Kaldı ki masada işgalden vazgeçmeye hazır bir Ermenistan’dan bahsetmek de imkânsızdır.” dedi.
Rusya Dışişleri Bakanı’nın, bir ara yaptığı açıklamada işgal altındaki 7 reyondan 5’inin Azerbaycan’a geri verilmesi, Laçin ve Şuşa koridoruna Rus Barış Gücü’nün konuşlanması yönündeki sözlerini hatırlatan Bahçeli, şu değerlendirmelerde bulundu:
“2007 yılında hazırlanan ve Dağlık Karabağ müzakerelerinin temelini oluşturan Madrid Kriterleri de Rusya’nın isteği doğrultusunda şekillenmişti. Bu kapsamda belirlenen 7 aşamalı yol haritasında ilk adım olarak Ermenistan’ın 5 reyondan çekilmesi projelendirilmişti.
Buna göre Laçin ve Kelbecer dışındaki reyonların Azerbaycan’a iadesi gündeme alınmıştı.
Bu iki reyon Ermenistan ile işgal edilmiş Dağlık Karabağ arasındaki kara ulaşım bağlantılarını sağlayan stratejik yerlerdir. Lâçin ve Kelbecer şayet Azerbaycan’da olursa, Ermenistan’dan Dağlık Karabağ’a intikal edecek askerî ve lojistik destek kesilecektir.
Rusya’nın Minsk Grubu’nun diğer üyelerine de kabul ettirmeye çalıştığı muhtemel karanlık senaryo bize göre şudur: 5 reyonun Azerbaycan’a verilerek sorunun hafiflemesi, ama Lâçin ve Kelbecer’in Ermenistan’da kalmasını temin ederek de sorunun kronikleşerek sürmesidir.
Uzun lafın kısası diyeceğim şudur: Dağlık Karabağ kahramanlık ve silah zoruyla Azerbaycan’a geçmelidir. Ateşkes ve diplomatik görüşmeler bundan sonra ele alınmalıdır.
Bugün Bakü’yü, Gence’yi bile tehdit noktasına gelen Ermenistan, bu çatışma sürecinden güçlenerek çıkarsa gelecek Azerbaycan Türklüğü için çok ağır sonuçlara yol açacaktır.
Ve elbette Türkiye de bunun sarsıcı gelişmelerine katlanmak durumunda kalacaktır.
Ermenistan işgal ettiği her yerden ön şartsız çekilmelidir. Bakü’yü hedef yapanlar, Erivan’ın da bir gece ansızın bedel ödeyeceğini ne akıllarından ne de kâbus dolu anılarından çıkarmamaları hayatları ve güvenlikleri açısından en makul davranıştır. Bizden söylemesi; Türk milleti bilendir, beklenendir, özlenendir, sevilendir, adaletin nişanesidir, dahası zulmün yuvasını dağıtacak devasa kuvvettir. Dağlık Karabağ’da yaşanan sıcak çatışma ve gerilim ortamının yankıları ve yansımaları sırasıyla gün yüzüne çıkmaktadır. Kırgızistan’da 4 Ekim Seçimlerinin hemen ardından alevlenen siyasi ihtilaflar ve sertleşen toplumsal istikrarsızlık sarmalı zamanlama itibarıyla hem manidar hem de kaygı vericidir. Bu ülkedeki sokak eylemleri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın basılması ve seçimleri iptale kadar götüren şiddet olayları bölgesel huzur ve barış arayışlarını zedelemektedir. FETÖ’cülerin Kırgızistan’a yuvalanmış faaliyetleri hesaba katıldığında Bişkek’in karışmasında destekleyici ellerin, yönlendirici emellerin kim ya da kimler olabileceği de az çok belirginlik kazanmaktadır.
Orta Asya’ya genişleyen kutuplaşma bir demokrasi arayışından veya adaletli seçim taleplerinden öte anlamlar içermektedir. Anlaşılmaktadır ki, Ermenistan’ı kafesleyen, Dağlık Karabağ’ı karanlığa iten, Azerbaycan’ın ana ekseninde yer aldığı enerji jeopolitiğinde oyun kuran güçler Kırgızistan’da da faaldir. Hep aynı yöntemler hep aynı taktikler, malum ezberler yine devrededir. Sponsoru Soros ve Batılı güçler olan renkli devrimler kuşağının fay hatlarında yaşanan kırılmaların demokratik ve siyasal tepkimeyle taban bulması kanaatimce gizli ve gizil bir amaçtır. Paşinyan’ı finanse edip kukla gibi oynatanlarla Orta Asya coğrafyasını piyonları eliyle kaosa sokmak isteyenlerin eşkâlleri ve zulüm repertuvarları tanıdık ve bildiktir.”