Değerli Devlet okurları, Kıbrıs Türkü'nün güvenlik ve refahı Türkiye'den; Türkiye'nin güvenlik ve refahı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden (KKTC) başlar. Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs Türkü'nü Ada'da azınlık yapmak istiyor. Türk devleti ve Türk mill

29 Ekim 2019 09:58 Ahmet Deniz AĞCA
Okunma
2178
Değerli Devlet okurları,  Kıbrıs Türkünün güvenlik ve refahı Türkiyeden; Türkiyenin güvenlik ve refahı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden (KKTC) başlar. Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs Türkünü Adada azınlık yapmak istiyor. Türk devleti ve Türk mill

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye için Doğu Akdeniz’in egemenlik konusu olduğunu belirterek, “Doğu Akdeniz’de bulunmak hakkımızdır. Türkiye’nin gözü korkmaz, hesap hatası yapıp korkacağını düşünen zalimlerin Türk milletinin kudret ve kuvvetiyle akıllarını başlarına almak zorunda kalmaları da tarihi bir vakıa ve vesikadır. Fatih, Yavuz ve Barbaros’tan sonra Oruç Reis isimli sondaj gemimiz sefere de, göreve de hazırdır.” dedi.
Bahçeli, 31 Mart Yerel Seçimleri sonrasında partisinin başarılı olduğu belediye başkanlıklarına tebrik ve teşekkür ziyaretlerinde bulundu. Gittiği her yerde büyük kalabalıklar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Bahçeli, vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmalarda Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere de değindi.
Bahçeli, 13 Temmuz 2019 günü Kütahya’da yaptığı konuşmada, bugün Türkiye’nin çok cepheli bir mücadele içinde olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
 “Doğu Akdeniz’de önümüzü kesmek istiyorlar. Ülkemizi açıktan tehdit ediyorlar. Rumlar şımarıktır, iş birlikçileri küstahtır. Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin faaliyetlerinden rahatsız olan çürük AB zihniyeti ülkemize karşı yaptırım hazırlıkları içindeymiş. Böylesi bir yaptırım planlamasının izah ve ifadesi yoktur. AB’nin Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle Yunanistan’ın dolduruşuna gelip Türkiye’nin karşısında hizalanması kesinlikle hukuksuzluktur, haksızlıktır, ahlaksızlıktır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını ve millî çıkarlarını gasbetmeye hiçbir ülkenin gücü ve nefesi yetmeyecektir. İsrail planları, Körfez ülkelerinin nifakları, ABD’nin oyunları Türkiye’ye diz çöktüremeyecektir. Biz varlığımızın ve bağımsızlığımızın beratını izin ve icazetle değil, kahramanlıklarla, fedakârlıklarla, cihana meydan okuyarak kazandık. Hiç kimseye de peşkeş çektirmeyiz. Neyi ne zaman yapacağımızı hiç kimseye sormayız. Tıpkı dün, S-400 hava ve füze savunma sisteminin birinci grup malzemelerinin getirilmesinde olduğu gibi, millî güvenliğimiz ve millî menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa onu yapar, onun yanında yerimizi alırız. Biz Türkiye’yiz. Biz hem tarih yapan hem de tarih yazan kudretli bir milletiz. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Türk vatanı ne pahasına olursa olsun müdafaa edilecektir.
Millî bekamız bedeli ne kadar ağır olsa da korunup kollanacaktır. Millî birlik ve kardeşliğimiz sonsuza kadar yaşayacak, yaşatılacaktır.”

ÜLKEMİZ DOĞU AKDENİZ’DE SIKIŞTIRILMAKTADIR
Bahçeli, 14 Temmuz 2019 tarihinde gittiği Çankırı’da yaptığı konuşmada, Doğu Akdeniz’le ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bugün ülkemiz Doğu Akdeniz’de sıkıştırılmaktadır. Yavuz ve Fatih isimli sondaj gemilerimizin haklı ve meşru faaliyetleri tüm muhasım çevreleri tedirgin etmektedir. Türkiye egemenlik haklarıyla birlikte uluslararası hukuktan kaynaklanan yetkilerini kullanarak Doğu Akdeniz’de seferdedir. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, ABD, İtalya, Fransa ve hatta bazı Körfez ülkeleri Akdeniz’de cirit atarken, Türkiye’ye ne geziyorsun oralarda demek, vazgeç bu işten diye dayatmalarda bulunmak pişkinliktir, utanmazlıktır. Dünya dibimizdedir, savaş gemileri vızır vızır çevremizde dolaşmaktadır, buna ilgisiz kalmamız, kulağımızın üstüne yatmamız, dahası makûs talihe rıza göstermemiz üst perdeden dikte edilmektedir. Doğu Akdeniz’den taviz demek Antalya’dan, Mersin’den, Lefkoşa’dan taviz demektir. Doğu Akdeniz’e sırt dönmek vatana sırt dönmek, tutsaklığa boyun eğmek demektir.
Eğer hakkımızı aramazsak, hem haktan hem de şereften mahrum olmak kaçınılmaz bir hayat ve tarih gerçeğidir. Rumların fillî durum yaratıp kanunsuz münhasır ekonomik bölgeler oluşturması, üstelik Kıbrıs Türklüğünün hakkını ve hukukunu kundaklama arayışı tek kelimeyle düşmanlıktır. Türk milleti meşruiyet sınırları içinde mücadelesini sürdürmektedir.
Doğu Akdeniz’deki varlığımızdan diplomatik mesajlarla endişe duyduklarını açıklayanlar yeri gelirse, bu milletin ayranı kabarırsa küstahlıklarının bedelini sonuna kadar ödemek durumunda kalacaklardır. Türkiye, millî güvenliğinin ve tarihsel haklarının savunulması için atak ve aktif olmak durumundadır. Kara ve deniz sınırlarımızın emniyete alınması mecburidir.
Bu maksatla 12 Temmuz 2019 gecesi Irak’ın kuzeyinde yuvalanan teröristlere karşı başlatılan 2. Pençe Operasyonu’nun gittiği yere taşınması, Hakurk, Kandil ve çevresinin tepeden tırnağa temizliği artık beka meselesidir. Ya kanlı terör bitecek ya da terör millî birliğimizi kemirecektir. Ya zalimler imha edilecek ya da mazlumlar kaybedecektir.”

AB’NİN DOĞU AKDENİZ’DE NE İŞİ VARDIR?
MHP lideri Devlet Bahçeli, 20 Temmuz 2019 günü Karabük’te yaptığı konuşmada Doğu Akdeniz’le ilgili olarak AB ülkelerine yönelik sert eleştirilerde bulunarak şunları söyledi:
“AB’nin Doğu Akdeniz’de ne işi vardır? Bu alanda ne hakla, hangi yetkiyle söz söyleyebilmektedir? Mesele hidrokarbon arama faaliyetlerinin ötesine çoktan geçmiştir.
Mesele egemenlik meselesidir, mesele Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün Doğu Akdeniz’deki tarihî ve haklı varlığıdır. Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Doğu Akdeniz’i uluslararası hukuka aykırı şekilde 13 parsele ayırıp küresel şirketlere kiralarken AB’nin hiçbir itirazı duyulmamıştır. Yunanistan, İsrail, Mısır, İtalya, Fransa ve diğer ülkeler Doğu Akdeniz’i istedikleri gibi kullanmaları, gemilerini keyiflerince yüzdürmeleri sorun olmayacak da Türkiye’nin hukuken haklı olduğu bir mücadeleyi yapması mı AB’yi rahatsız edecek?
Karşımızdaki tablo çifte standarttır, siyasi kumpastır, diplomatik kuşatmadır, alenen Türk düşmanlığıdır. Düşmana göz yummak vebaldir, vahim bir sapmadır. Aynı zamanda zulme rızadır, zorbalığa refakattir. AB’nin amacı bellidir. Türkiye’ye karşı tenakuzlarla örülmüş tutumu bilinmektedir. Ve de AB asla dost olmayacaktır. Çocuklarını Türkler geliyor diye korkutan bir medeniyet yaralıdır, yozlaşmıştır, manen yıkım içindedir. Rumların 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la, 2011’de İsrail’le imzaladığı tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlama Anlaşmalarının geçerliliği, bu anlaşmalara dayalı olarak Doğu Akdeniz’in parsellenmesi ahlak, adalet ve hukuk ilkelerini yok saymaktır. Rum yönetiminin sözde Münhasır Ekonomik Bölgelerde gaz arama ihalelerini bilhassa Amerikan, Fransız ve İtalyan şirketlere vermesi kurnazlıktır, kurgusu ince işçilikle yapılan alçak bir tuzaktır. Şımarık ve şuursuz Rumların yasa dışı faaliyetlerini sahiplenen AB ve ABD’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinden kaygı duymaları, engel çıkarmak için devreye girmeleri ne müttefiklik anlayışıyla ne de hayatın ve tarihin gerçekleriyle bağdaşmaktadır.
Ada devletlerin kıta sahanlığı yoktur. Münhasır Ekonomik Bölge ilanı için ada devletlerinin uzlaşması şarttır. Türkiye için Doğu Akdeniz egemenlik konusudur. Egemenlik demek devlet olmak demektir, bağımsızlık demektir. Rumların parsellediği alanlar Türkiye’nin kıta sahanlığı ve Kıbrıs Türklüğünün deniz sınırlarıyla çakışmaktadır.”