TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ HAREKETİNİN TEKÂMÜLÜ VE TASAVVURLARI

31 Mayıs 2018 17:13 Gazi KARABULUT
Okunma
5984
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ HAREKETİNİN TEKÂMÜLÜ VE TASAVVURLARI



TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİHAREKETİNİN TEKÂMÜLÜ VE TASAVVURLARI

Gazi KARABULUT

"Ülkücüler milletin aydınlık yarınlarıdır."[1]

Alparslan Türkeş

 

Ülkücülüğün siyasalmanada Türk milliyetçiliği hareketi ile paralel geliştiğini söylemek mümkün mü?Tarihî doku açısından mümkün olsa da siyasal anlamda Türk milliyetçiliğinin devlet felsefesi şeklinde tekâmülünden bahsetmek daha uygun olacaktır. Çünkü Türk milliyetçiliği fikrinin, Türk’ün tarih sahnesine çıktığı anlar itibari ile Mete Han ve Çiçi Yabgu’nun ifadelerinde göze çarpar.

Yakın tarihimiz açısından 1904 yılında Yusuf Akçura’nın yazdığı ve yaşadığı dönemin fikir hareketlerini ortaya koyduğu üç tarzı siyaset makalesinde yer bulan “Türkçülük”ideolojisi ve ardından 25 Aralık 1908’de kurulan Türk Derneği somut ilk adımlar olarak karşımıza çıkar.

1911 yılında çıkan Türk Yurdu dergisi ve 25 Mart 1912’de kurulan Türk Ocağı aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin de temelini atan “Türkçülük” şuurunu, siyasal zemine hâkim kılmıştır.

Ancak, özellikle1940’lı yıllarda başlayan kurucu felsefeye yabancılaşma tutumu 1944’te “Türk milliyetçiliğine karşı bir zulüm seferberliğine” dönüşmüştür.

İşte o dönem de 1944 yılında emekli olan Mareşal Fevzi Çakmak, 1948 yılında Osman Bölükbaşı’nın da içinde yer aldığı bir grup ile Millet Partisini kurmuş ve milliyetçi muhafazakâr kavramları, Türk siyasetine taşımıştır.

Osman Bölükbaşı liderliğinde 1954 yılında kurulan Cumhuriyetçi Millet Partisi, 1958’de Türkiye Köylü Partisi ile birleşerek önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi daha sonrada 1969 yılında da Milliyetçi Hareket Partisi adını almıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, 12 Ekim 1969 Seçimlerinde sıcak bir mücadele ortamına rağmen, “Güçlü ve müreffeh bir Türkiye” hedefini ortaya koymuştur.

O yıllarda Türkiye’deki fikrî karmaşa; tıpkı Osmanlının 1900’lü yılların başında yaşadığı belirsizliklere benzemeye başlamıştı. İşte bu siyasal düzlemde, 1900’lü yıllarda Ziya Gökalp’ı arayışa iten ve “Türkleşmek, İslamlaşmak,Muasırlaşmak” şeklinde ifade ettiği yaklaşımın bir benzeri Alparslan Türkeş tarafından ortaya konmuştur.

Türkleşmek,İslamlaşmak, Muasırlaşmak” yaklaşımı ile ifade edilen fikrî akım; 1967yılında 9 Işık olarak biraz daha siyasal boyuta bürünmüştür.

Tabii AlparslanTürkeş’in 9 Işık ile ilgili ilk açıklamasını 1 Haziran 1966’da Taksim Meydanı’nda, ardından da 2 Haziran 1966’da Milliyet gazetesinde yaptığı bilinmektedir. [2]

9 Işık, hem CKMP’nin hem de 1969 yılı itibari ile MHP’nin ideolojik görüşü olmuştur.

Yeniye talip olurken köklerinden de kopmayan Türk milliyetçiliği hareketi o dönemde “öğrenen organizasyon” şeklinde ifade edebileceğimiz Ülkücü şuur temelli bir eğitim anlayışı ile “anlamlı bir müfredat” tarzında gençliğe ve Türk milletine umut olmuştur.

Alparslan Türkeş bu tezini, Başta kapitalizmliberalizm ve komünizm olmak üzere yabancı doktrinler ve yönetim sistemlerine karşı bağımsız son Türk devletini koruyabilmek için, millî bir görüş etrafında birleşmek” [3]  için ortaya koymuştur.

Peki bu yol neyi esas almıştır?

Alparslan Türkeş, açmışolduğu yeni yol ile gençliği yetiştirmeyi ilk hedef olarak ortaya koyarken Türk milletinin meselelerine çözüm üretmeyi de esas almıştır.

Yabancı doktrinlerin,Türk gençliğini ve Türk milletini başka milletlerin kontrolüne sokacağı endişesi ile ihtiyaç duyulan yeni yolda, yeni bir nesil yetiştirmek gayesi önplana çıkıyordu.

Öyle ki, kundurası eski, ceketi yamalı, pantolonu ütüsüz ama ak alınlı, dik başlı Anadolu çocuklarının yabancı ideolojilerin kucağında ve kendine yabancı inançlarla kendinden koparılıyor olması, gençliğin kendi öz cevheri ile tanışmasını mecbur kılıyordu.

Bunun için Ülkü Ocakları adı altında yepyeni bir teşkilat kuruldu.

Ancak 1968’de Ruhi Kılıçkıran’ın şehadeti ile başlayan süreçte, Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu,Süleyman Özmen gibi her biri geleceğin milliyetçi büyük Türkiye’sinde kilometretaşı olacak nice yiğitler birer birer toprağın bağrına düştüler.

Acı dolu yıllar,ölümler, terk edilen okullar, gözü yaşlı bir nesil…

İşte oldukça sıcak yılların yaşandığı o mücadele zamanlarında Milliyetçi Hareket daima güçlü ve müreffeh Türkiye ilkelerini esas gaye olarak koymuştur. Gençliğe şuur aşılayabilmek için özel eğitim programları uygulamış, bunu yapının temelini inşa eden Ülkü Ocakları vasıtası ile gerçekleştirmiştir.

 Ve 1980 İhtilaliile acıların katmerlenerek devam etmesi…

1980 İhtilali’nin ardından teşkilatların dağıtıldığı, fikrin siyasi organizasyonu olan Milliyetçi Hareket Partisinin kapatıldığı, yuvaların yıkıldığı o demlerde hem cezaevlerinde hem de dışarıda her şeye rağmen yeni yapılanmaların içine girilmiştir.

1983’te Muhafazakâr Parti.

1985’te Milliyetçi Çalışma Partisi.

Ve nihayet 1993’te yeniden Milliyetçi Hareket Partisi olarak kervan yola koyulmuştur.

Ama düzenin Ülkücüleri kullandığı düşüncesi ve çaresizlikler “Balkondan Seyretmek” kavramını ortaya çıkardı.

Bunun sonucunda,1980’li yıllarda Ülkücü Hareket ideolojik bir arayışın içine girmiştir. 12 Eylül’den önce mücadele ortamında, ideolojik ve teori açısından bir eksiklik söz konusuydu.

Özellikle cezaevindeki Ülkücülerin bir kısmı, -sıcak mücadele döneminde fikrî temellerinin oturmamış olmasından kaynaklı- Ülkücü ideolojinin İslam’la bağdaşmadığı ya da tam olarak İslami anlayışa uymadığı düşüncesine kapıldılar. Bu durumda dışarıdan gönderilen kitapların büyük etkisi olduğu aşikârdır. Birtakım tarikat ve İran menşeili cemaatlerin cezaevlerine gönderdikleri kitaplar, dergiler, gazeteler Ülkücüler üzerinde derin tesirler bıraktı. Nihayet, yeni tanımlar ifade ediliroldu.

O dönemdeki doktrin esnemesi, savrulmalara da sebep oluyordu. “Kur’an’ı başında taşıyıp, imanıyüreğinde hisseden kitlenin hayatını İslami esaslara göre şekillendirmiyor olması” şeklindeki yaklaşımlar başka arayışları doğurdu.

Yer yer cezaevlerinden dışarıya  “Müslümanlar, Müslüman Ülkücüler” gibi adlarla bildiriler ulaştırılmaya başlandı.

Üstelik bir kısmı ANAP içindeki Ülkücüler, diğer kısmı ise siyasetten uzak duran Türk-İslam Ülkücüleri gibi bir ayrışmayı ve ardından cezaevinden çıkanların hareketi sorgulamaları gibi meseleler hareketin iç gündemini teşkil ediyordu.

Burada hareketin toparlanması için söylemin netleşmesi ve beklentileri karşılayacak nitelikte olması gerekiyordu. İşte, 1904-1944 yılları arasında Türkçülük-Turancılık;1944-1980 arasında Türk milliyetçiliği ve Ülkücülük şeklinde tanımlanan hareketin üçüncü fikrî temeli  Arvasi Hoca’nın 1979-1980 yıllarında kitaplaştırılacak olan Türk- İslam ülküsü ifadesi ile yeniden zemin buldu.

O zamana kadar devameden fikrî tekâmül Seyit Ahmet Arvasi’nin netleştirdiği “Türk-İslam ülküsü”kavramı ile daha bir somut hüviyet kazandı.

Fikrî ve fiziki mücadelenin beraber götürüldüğü 12 Eylül 1980 öncesi sürecin yoğun karmaşası içerisinde ideolojik olarak da milliyetçi aydınların tespitleri Türk-İslam ülküsü çerçevesinde şekillenmiştir.

Türk-İslam ülküsü yaklaşımı, hareketin mazi- ati köprüsünü inşa etmesine vesile olmuştur.

1983- 1993 arasında Ülkücü Hareketin yeniden dirilişi Bizim Ocak aracılığı ile sağlanmıştır.

Ocaklar açısından yananilk köz ise 1983’te yayına başlayan ve Ülkü Ocakları çizgisinde kurulan Bizim Ocak Dergisi’dir.

O şartlarda ilk sözler,sunuş yazısında şöyle yer bulmuştur:

“Bizler Türk milliyetçiliği fikrine inanmış, gönülvermiş insanlarız. Bundan dolayı da aynı birtakım özelliklerimiz söz konusu.Sevgimiz, nefretimiz, düşünümüz, davranışımız, hepsinden ötesi bakış açımız birbaşkadır. Başka olduğu için aynı düşüncenin sahipleri bizi rahatlıkla anlayacak, tavrımızın sebeplerini hemen bulacaktır. Varlık sebeplerimizi biliyoruz, öyleyse bildiklerimizi yasamak, yaşatmak, sahip çıkmak durumundayız.Korkaklığın, sünepeliğin bir mana ifade etmediğinin farkındayız. Ellerimizi sevgi ve birlik anlayışı ile uzatırken, zeytin dalı ile bir alakamız olmadığı bilinmelidir.

Fakat Yunusça, Mevlanaca, Hacı Bektaş Velice bir sevgiyi sürekli taşıyacağız. Allah’a ve onun Resul’üne itaatkârız. Allah’ın kitabına ise, her dini bütün Müslüman gibi kayıtsız şartsız bağlanmak yaşama hikmetimizdir. Türk milletinin birliği ve istiklâli için şehit düşenlere minnetimiz sonsuzdur. Türk vatanının birliğine, bütünlüğüne, bağımsızlığına yönelecek saldırılara karşı gözümüzü açık tutabilmek zaruretini de biliyoruz.”[4]

1980 sonrasında Bizim Ocak yapılanmasının yanı sıra Alparslan Türkeş’in cezaevinden çıktıktan sonra yaptığı çalışmalar hareketi yeniden toparlamış, aynı zamanda devletle deyeniden barışılmıştır.

Dağılmayı önlemek için,Türkeş devreye girerek, Türklük ve İslam anlayışını bütünleştiren çekilen çileler ve geleceğe ait hedefleri ortaya koyan tavrı ile kervanı bir kez daha yola dizmiştir.

Ancak 1980 sonrası cemiyet ideolojilerden kopmuş, kendini kapitalist yaklaşımların kucağını bırakmış, yeni yetişen nesil ise fikirsiz bir hüviyet kazanmıştır. Sosyolojik bir travma yaşanmıştır.

“Afrika'daki "açlık"la ilgili mantıklı bir teori vardır. Bence bizi de ilgilendiriyor. Bu yüzden, bu mantıklı iddiayı biraz açmamız gerekiyor: 

Avrupalı sömürgecilerin yüzyıllar boyunca Afrika'nın genç nüfusunu esir alıp; "Yeni Dünya"ya taşımaları, bir tür"sosyal ekoloji" sorununa yol açmıştır.

Geride kalanlar genellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu için "üretim" açısından görece zayıf olan bu nüfus,tarımda ve sanayide beklenen üretim ve kalkınma hamlelerini yapamamıştır. 

Yani Afrika'nın üretken genç nüfusunun yüzyıllarca budanması, afet seviyesinde bir geri kalmışlığa ve açlığa sebep olmuştur.

"Beyaz adam"ın kendine göre mantıklı bulduğu sebeplerle Afrika'nın genç nüfusunu bloke etmesi, yüzyıllar sonra Afrika'daki üretim sorunlarını bir doğal afet seviyesine çıkarmıştır.”[5]

1990 öncesi Ülkücü Hareketde buna benzer bir sendrom yaşamış; 70’lerde binlerce gencini şehit vermiş,80’lerde binlercesi esir edilmiştir. Bu da yeni bir nesil ile yeni anlayışları doğurmuştur.

Türk milliyetçiliği hareketi bu sakat anlayışın önüne geçmeyi esas ilke olarak belirlemiş ve idealist bir gençlik yetiştirme mücadelesini devam ettirmiştir.

Ancak geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan hareket, bireyin gen aktarımına benzer nitelikte bir örgütsel davranış benzeşimini devam ettirmiş ve gelişimi esas almıştır.

Sonuç Yerine

Bütün bu değerlendirmeler ışığında, kaderi Türk milletinin kaderi ile örtüşen ve dünden bugüne birikmiş meselelerin çözümünün de ancak Ülkücü irade ile mümkün olacağı şuurundan hareket ile söz,eylem, tavır, tutum ve fikir sergilemek gerektiği unutulmamalıdır.

Yakın bir tarihte millî yaklaşımların ortadan kalktığın, dünyanın küresel bir köyden ibaret olduğunu söyleyenler yanılmışlar ve günümüzde küreselleşme tarih olmanın eşiğine gelmiştir.Önümüzdeki dönem, millî aidiyetlerin yükseldiği bir dönem olacaktır.

Ülkü, vurgusunun aynı zamanda hali hazırdan memnun olmama ve daha iyiye talip olmayı ihtiva ettiği düşünülür ve Türk milliyetçiliğinin aynı zamanda milletin öznesi olduğundan hareket edilirse geleceğin inşası için somut yaklaşımlar sergileme mecburiyeti doğacaktır.

Türk milliyetçileri yeni bir yol çizmiştir. Köklerine bağlı olan bu yeni yol gayet açıktır.

1.Türk milliyetçilerini, sadece ortak acılar değil, ortak gelecek birleştirmektedir. Nitekim daima güçlü ve müreffeh bir Türkiye özleminidillendiren Türk milliyetçiliği hareketini diğer Türk siyasal anlayışından ayıran en temel başlıklardan biri de Türk birliği idealidir. Buradan hareketle;milliyetçi irade, yeni hedefini güçlü ve müreffeh bir Türkiye ışığında Türk birliği olarak inşa etmek şeklinde belirlemiştir.

2.Köklerinden kopmamak, temel değerlerden taviz vermemek kaydıyla yapısal atılım ve fikrî gelişim Türk milliyetçiliği iradesini güçlendireceğini ortaya koymuştur.

3.Türkiye, Türk milleti, Türk milliyetçiliği ve Turan ideali adına birlik şuurunu kuvvetlendirecek projeler geliştirmektedir.

4.Türk milliyetçileri, ülkenin temel meselelerinin; 

a- Jeopolitik parçalanma, 

b-Millî kimlik şuuru, 

c- Politik tıkanma, 

d- Ekonomikve sosyal kaos olduğunu görüp fikri gelişimlerini bu çerçevede tekamüle tabi tutarak bir felsefe ortaya koymaktadır.

5.Türk ahlakı ve geleneği çizgisinde, çözümü olan tenkitlerle meseleler milliyetçi aydınlarca ortaya konmaktadır.

6.Ayrıştırıcı, ötekileştirici kavramlardan uzak durarak, millî şuur ve ülkülerin ortak paydasında buluşmayı sağlamaktadır.

7.Türk milletinin beka problemi varken Türk milliyetçilerinin ikbal beklentisi içinde olmayacağı düşüncesinden hareket ile ferdiyetçi bütün yaklaşımlar ötelemiş ve ülke menfaatleri adına beklentisiz bir koşu başlatmıştır.



[1] Metin Turhan, Başbuğ Türkeş, KriptoB asım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.,  Ankara,2014, s. 160, (25 Mayıs 1996, Alparslan Türkeş’in Ülkü Ocakları 1. Gençlik Kurultayı’nda yaptığı açılış konuşmasından).

[2] Milliyet,2 Haziran 1966, s. 1.

[3] Alparslan Türkeş, Millî Doktrin Dokuz Işık,Genişletilmiş Birinci Baskı, Hamle Basın Yayın, İstanbul, s.15.

 

[4]Sunuş Yazısı”, Bizim Ocak Dergisi, Sayı: 1.,Ankara,1983.

[5] ŞükrüAlnıaçık, “Sonbahar Sendromu”, Ortadoğu Gazetesi, 10.05. 2016