ESKİ AVRUPA GÜZELİ MELTEM DOĞANAY: "ATATÜRK'E MİNNETTARIM. ÇÜNKÜ ATA’M VE CUMHURİYET’İMİZ SAYESİNDE ŞU AN AYAKTAYIZ"

31 Mayıs 2018 16:40 Evin GÖKTAŞ
Okunma
1900
ESKİ AVRUPA GÜZELİ MELTEM DOĞANAY: ATATÜRKE MİNNETTARIM. ÇÜNKÜ ATAM VE CUMHURİYETİMİZ SAYESİNDE ŞU AN AYAKTAYIZ

ESKİ AVRUPA GÜZELİ MELTEM DOĞANAY:"ATATÜRK'E MİNNETTARIM. ÇÜNKÜ ATA’M VE CUMHURİYET’İMİZ SAYESİNDE ŞU ANAYAKTAYIZ"

YENİ DÜŞÜNCE - Kadınayönelik şiddetin zirveye ulaştığı günümüzde, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”,bu yıl önceki yıllara göre daha yaygın etkinlikle anıldı.

Eski Avrupa Güzeli Meltem Doğanay, "Atatürk'e şükrediyorum ve minnettarım. Çünkü Atam ve Cumhuriyet’imiz sayesinde şu an ayaktayız." dedi.

Bilindiği gibi, 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi dahaiyi çalışma şartları talebiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.

Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı. 12Eylül 1980 Askerî Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından"Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.

Ankara'da da 8 Mart günü Şiddetsiz Toplum Derneğince düzenlenen panelde Dernek Başkanı Rıza Sümer, Eski Avrupa Güzeli Meltem Doğanay, TRT Program Yapımcısı, Gazeteci -Yazar Necile, Özel Fatoş Abla Kolejinin sahibi Fatma Özyurt ve Gazeteci ve Matbaacı Şükran Doğruer konuşma yaptılar.

Dernek Başkanı Sümer, "Kadına yönelik şiddeti önlemek için elimizden gelen herşeyi yapmamıza rağmen başarısız olmamızdan büyük üzüntü ve rahatsızlık duyuyoruz." diye konuştu.

Türkiye'de ve dünyada şiddetin her türlüsünün sonlandırılmasının gönüllü kuruluşlarla çağdaş, saydam ve insancıl yönetimlerin iş birliği ile mümkün olabileceğini kaydeden Sümer, şunları söyledi:

"Sivil toplum olmadan kesinlikle büyük başarıları elde etmemiz ve maliyeti düşük bedeller ödememiz çok zor görünüyor. Güvendiğimiz tek bir güç varsa o da medyadır. Maalesef dernek olarak şimdiye kadar veridimiz mesajlar hedefine ulaşmadı. Bu işlevi yerine getirmeyi başaramadık. Bugün 100'e yakın kadın sadece şubat ayında hayatını kaybetti. Ne yazık ki saldırganların tümü erkek.Bundan utanmalıyız. Hayatınızın her alanında bilim insanlarından, uzmanlardan,tabiplerden, sanatçılardan şunu bekliyoruz: Her yerde köyden mahalleye,mahalleden kente kadar şiddete karşı dernekler kurulmasını, var olanlara da üye olunmasını sağlayalım. Çünkü polis ve asker elbette ki görevini yapıyor ama asıl kendimizi korumayı ve tuzağa düşmemeyi öğrenmeliyiz. Özellikle kadınlar kendini korumalı ve tuzağa düşmemeli. Şiddete ağır ceza verilmeli, af olmamalı,iyi hâl ve indirim kesinlikle olmamalı. Şiddetsiz Toplum Derneği, silahsız ve şiddetsiz bir toplumu savunuyor."

DOĞANAY: BU CUMHURİYET'İ KADINLAR KURDU KADINLAR YAŞATACAK

Panelde konuşan Eski Avrupa Güzeli Meltem Doğanay, Türk milletinin manevi değerlerin tamamen yok olduğu ve dış güçlerin hâkimiyetinin güçlü olduğu bir dönemden geçtiğini belirterek, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı, ananevi ve manevi değerleri itibarıyla tüm dünya ülkeleri arasında çok sağlam bir ülke olduğunu belirtti

Bu bakımdan herkesin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Doğanay, şunları kaydetti:

"İnsanın içindeki şiddet bir duygudur. Şiddet; insanın isteklerinin kabul edilmemesi mutsuz bir kimlikten kaynaklanan bir saplantıdır. Şiddetin olmaması için bireysel olarak ne yapmamız gerekiyor? Çocuk doğduğu andan itibaren anne ve babanın gözetimi altında sevgi, saygı, ananevi değerler ve aile kültürü ile büyütülmeli. Eğer herhangi bir şiddet konusunda genlerden kaynaklanan bir sıkıntı,  psikolojik bir bozukluk varsa ozaman bir psikiyatra veya bir psikoloğa başvurmak gerekiyor. Çünkü psikiyatristler bunun ilacını veriyorlar. Aile eğitiminin noksanlığı ve sosyal eksikliklerden kaynaklanıyor ise işte bu tür derneklere gidip yardım talep etmelidir. Ne mutlu bize ki şu anda bu dernekte bu konuları hep birlikte konuşuyoruz. Mutsuz insan şiddete başvurur. Peki, bir insan nasıl mutlu olmalı? Mutluluğu nasıl yaşayabilmeli?  İç huzuru olan insan mutludur. Ön yargımız yoksa, hoş görülü isek mutluyuzdur. Sevgiye doymuşsak mutluyuzdur. Öz güvenli ve saygı ile yoğrulmuş bir kimlik sahibi isek mutluyuzdur. Mutlu insan şiddet uygulamaz. Demek ki toplumumuzun en büyük sorunu nedir? Mutsuzluk. Burada çözüm ne olmalı? Dış güçlerin etkisi altında kalmadan ne yapmalıyız?  Toplum olarak baktığımızda toplumu sanata yönlendirmeliyiz. Çünkü sanat, kişinin kendisi ile barışık olmasını sağlayan, sevgiyi içinde yoğurtan ve dolayısıyla mutsuzluğu uzaklaştıran manevi bir değerdir. Sanat çok önemli. Çocuğun ve kişinin kendisi ile barışık olmasını sağlayan bir şey daha var. Bu nedir biliyor muyuz? Spor.Hiçbir sporcunun kavga ettiğini gördünüz mü? Sporcu saygı ve sevgi dolu kendisi ile barışıktır. Sanatçı da öyledir kendisi ile barışıktır. Siyaseti hayatımızdan uzak tutmamız gerekiyor. Her şeye ve her yere siyaseti karıştırdık. Memur memur olmalı, öğretmen öğretmen olmalı,anne anne olmalı, sanatçı sanatçı olmalı. Şu anda toplumda işler birbirine karışmış durumda. Bunu toparlamamız gerekiyor. Çocuğun huzurlu olması için sanat ve spor çok gerekli. Siyaseti hiçbir şeye karıştırmıyoruz. Atatürk'e şükrediyorum ve ona minnettarım. Ata’m ve Cumhuriyet’imiz sayesinde şu an ayaktayız ve birlikteyiz. Cumhuriyet’imiz sağlam olmasaydı eğer içten ve dıştan yapılan bu kadar çok saldırılara, badirelere ve yıpratmalara rağmen ayakta kalamazdı. Biz de şu an bu dermekte birlikte aynı noktada buluşmazdık.Parçalanmış gitmiştik. Bizi hiç kimse yıkamayacak. Bu Cumhuriyet’i kadınlar kurdu, biz kadınlar kurtaracağız."

İÇMELİ: BİZİ KURTARACAK OLAN EĞİTİM, MERHAMET VE SEVGİDİR

TRT Programcısı Gazeteci Yazar Necile İçmeli, konuşmasında özetle şunları söyledi:

"8 Mart'ı anarken her şeyden annelerin ve tüm kadınların eğitimli olmaları,üniversite, ortaokul, lise ve yüksek lisans sahibi olmaları şart değil.Kendilerini geliştirmeleri gerektiğine inanıyorum. Ben aynı zamanda gazeteciyim. Yıllarca kadın konuları üzerine çalıştım. Çocukluk yaşlarımda söylediklerim bugün çıktı. Çocukların ellerinde kitapla dolaşmaları gerektiğini söylüyordum. Avrupa'da her çocuğun elinde oyuncak gibi kitap taşıyorlar.Toplumu yönlendiren anneler ve kadınlardır. Üniversiteyi bitirmeye bilirler.Bugün şiddet varsa eğer onları yargılamıyoruz. Çünkü onları da yetiştiren bizleriz. Kadınlar güçlü olursa çocuklar da güçlü olur. Onlar annelerinin gözüne bakıyorlar. Güçlü olmamız nasıl olacak? Cesaretli olmalıyız. Okuyup,okutacağız, anlatacağız. Bugünkü toplumun durumuna bakın. Bir kere merhamet yok, adalet yok. Toplumun her yanında şiddet söz konusu.  Kadınlar televizyon izlememeli, kitap okumalılar. Ancak o zaman kurtuluruz. Merhameti, sorumluluk duygusunu, şefkati vereceğiz. Kültür olarak bunu yapmadığımız zaman geldiğimiz sonuç bu. Kitap,eğitim, merhamet, okumak ve sevgi bizi kurtaracak olan bunlardır. Umudumuzu yitirmeyeceğiz ve kadınlar güçlü olmalıdır. Bugün bir kaç tane televizyon kanalının dışında eğitim programları yapan hiçbir kanal yok. Biz onun için çok mutsuzuz. Hiçbir zaman umudumuzu yitirmemeliyiz. Merhamet, sevgi, şefkat bir de umut tabii ki, bunlar olduğu takdirde üstesinden gelemeyeceğimiz bir sorun kalmaz. Herkes kapısındaki komşusu ile irtibatlı olmaya başlarsa biz kurtulacağız.Yoksa bu tür konuşmalarla bir yere varamayız."

ÖZYURT: NE MUTLU BANA Kİ TÜRK'ÜM VE BÖYLE GAÜZEL BİR ÜLKEDEYAŞIYORUM

Paneldekonuşan Fatoş Abla Kolejinin Sahibi Fatma Özyurt, Peygamber Efendi’mizin"Cennet anaların ayakları altındadır." sözünü hatırlatarak, özetleşunları ifade etti:

"Hz.Peygamber Efendi’miz ne kadar güzel söylemiş. Nur içinde yatsın. Ne mutlu bizeki Atatürkçüyüz, ne mutlu bize ki böyle güzel bir ülkenin sahibiyiz. EğerAtatürk olmasaydı ben üniversite okuyamaz ve okul açamazdım. Kırk senedirhizmet ediyorum. Nice anneler yetiştirdim, nice babalar yetiştirdim, niceevlatlar yetiştirdiğim. Yetiştirdiğim yavrular beni diyazemim. Kadına şiddet eğitimsizlikten olur. Benönce eğitim diyorum. Öğretim nasıl olsa okullarda öğretiliyor. Ben öncelikle'eğitim, eğitim, eğitim.' diyorum. Her şeyin başı eğitim. Bizler bu toplumuninsanlarıyız. Çünkü bu toplumun erkek çocuklarını da bizler yetiştiriyoruz.Mutlu bir ailede mutlu olan çocuk asla karısına el kaldırmaz. Mutlaka şiddetgörmüştür, mutlaka problem yaşamıştır ve onu mutlaka hayatında uygulamak zorunda kalmaktadır. Her şeyin başı sevgi diyorum. Sevgisiz toplum olduk. Birde babalar ve anneler akşamları evlerinize gittiği zaman hemen yemek hazırlıyor ve hemen televizyonun başına geçiyor. Babalar başka bir odaya geçiyor maç izliyor, anneler dizi izlemeye koyuluyor, çocuklar da ellerine birer aypet alıp zamanlarını o şekilde öldürüyorlar. İşte bunu önleyeceğiz. Eski toplum gibi olmak zorundayız. Aslında ben telefonların ve aypetlerin tamamen karşısındayım.Niçin? Çükü beyinleri durduruyoruz. Onun için yavaş yavaş çocuklarınıza aypetleri yasaklayın. Ben okulda yasaklıyorum, siz de yasaklayın. Sizlerden şunu istiyorum: Ne olur babalar, beyler hanımıza 'güzelim.' deyin.Çocuklarınıza 'yavrum.' deyin ve onlar size mutlaka gülerek cevap vereceklerdir. Türk kadınları mutlu ve gururlu olun. Çünkü Atatürk bize çokgüzel bir ülke teslim etti. Yeni Umre'den geldim. Oradaki Arap kadınlarını Türk kadınları mutlaka görsün. Sokakta gezemiyorlar ve camları perdelerle kapalı.Çok üzüldüm. Ne mutlu bana ki Türk'üm ve ne mutlu bana ki bu kadar güzel bir ülkede yaşıyorum."

Panelde sonolarak Gazeteci ve Matbaacı Şükran Doğruer de şunları söyledi:

"Kadına yönelik şiddet tüm dünyada sınıf, etnik köken, din, coğrafya ve kültür farklılıklarından bağımsız olarak toplumun her kesiminde görülmektedir, Dünya genelinde her üç kadından birinin hayatında en az bir kere şiddete maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Bu denli yaygın ve sistematik bir sorunun bir seferlik, istisnai ya da geçici olmadığı da bilinmektedir. Yapılan araştırmalar Türkiye'de de her beş kadından birinin fiziksel şiddet mağduru olduğunu göstermiştir. Şiddet uygulayanlar çoğu zaman tanıdık kişiler olabilmekte.Kocalar, babalar, erkek kardeşler ya da akraba gibi aile bireyleri kadına yönelik şiddet uygulayabilmekte."