Ermenistan, SSCB'nin dağılması sürecinden beri önemli bir kavşak noktasında olmanın avantajlarını yaşamaktadır. Güney Kafkasya'da kuzey güney yönünde uzanan ülkenin doğusunda Azerbaycan, batısında Türkiye, güneyinde İran, kuzeyinde ise Gürcistan bulunmaktadır. Kafkasya'nın güneyinde önemli bir ülke olmanın avantajı, hatta zamanla önemli sayılabilecek diplomatik krizleri de peşinden getirmiş, Ermenistan bölgede önemli sayılabilecek diplomatik tıkanıklar yaşamış ve yaşamaktadır. 1990’larda SSCB sisteminin dağılmaya yüz tutan birlikteliğini artık ayakta tutacak gücünün kalmadığı bir zamanda Ermenistan bağımsızlığa doğru bir çıkış aramaya başladı. Ermenistan için dış politika fırsatlarının eline geçmeye başladığı bu tarihler aynı zamanda bölgesel çatışma ve savaşı da birlikte getirdi. Karabağ Savaşı’nın her iki taraf açısından izah edilebilir gerekçeleri olabilir. Bu gerekçeler üzerinden yapılan savaş neticesinde Ermenistan Azerbaycan’a karşı geçici bir başarı elde etti. Bu savaşın neticesinde Dağlık Karabağ başta Ermenistan tarafından bile kabul edilmemiş bağımsızlığının 22. yılını tamamladı. Karabağ, Ermenistan açısından başarılı bir operasyon olarak değerlendirilirken Güney Kafkasya'nın her iki devleti Azerbaycan ve Ermenistan için gelecek vizyonunun bu denge üzerinde kurulmasına yol açtı. Karabağ Azerbaycan için özellikle Aliyev iktidarlarının iç ve dış politika stratejilerinin ana dinamiğini oluşturdu. Ayrıca da iktidar meşruiyetini de Karabağ'a bağlayarak demokratikleşme sosyal adalet, gelirin adaletli dağılımı gibi geniş halk kitlelerinin haklı taleplerinin ertelenmesinin bahanesi oldu. Dış politikada da aynı yöntem uygulandı. Her bir platformda Karabağ gündeme getirilip mağduriyeti ön plana çıkarılarak dikkatler çekmeye çalışıldı. Bu tutum, üzerinden 22 yıl geçen sorunun çözümüne katkı sağlamadığı gibi çözümsüzlük sürecinin Azerbaycan'ın işine geldiği yönünde bir algının kuvvetlenmesine sebep oldu. Böylece Azerbaycan Güney Kafkaslarda istikrarı yakalayan, dünyaya açılabilen bir yol izlemektense Karabağ mağduru rolünü üstlenerek uyguladığı dış politika stratejisiyle ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldı.
Türkiye ve Güney Kafkasya
Türkiye'den bölgeye, Güney Kafkasya’ya bakıldığında Karabağ Savaşı; Rusya'nın dağılan SSCB döneminin ardından bir toparlanma devri için bekleme, nefes alabilme savaşı olarak görülmüştür. Rusların, SSCB’nin dağılma sürecinde Güney Kafkasya'da kalabilmek, dolayısıyla Türkiye'yi bölgeye sokmamak için Karabağ Savaşı’nı çıkardığı görüşü Türkiye'de hâkim görüştür. Durum böyle olunca Türkiye açısından Ermenistan odaklı bir Kafkasya politikası Rusya'dan çekinilmesinden dolayı sağlıklı bir zemine oturamadı. Türkiye'nin bu belirsiz tutumunun Soğuk Savaş dönemi politikacılarının SSCB sonrası gelişmeleri okuyamayan, politika geliştiremeyen portreler olarak iktidarı uzun süre ellerinde bulundurmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir.
Türkiye Ermenistan'ı kısa zamanda tanıdı, sınır kapılarını açtı ama Karabağ'daki gelişmeler yüzünden diplomatik ilişki kurulamadı. Karabağ Savaşı’nın yanı sıra Karabağ topraklarının dışına sarkan çatışmalar Türkiye'yi endişelendirdi ve açık olan sınır kapılarının kapanmasına gerekçe gösterildi. Böylece Türkiye Ermenistan-Azerbaycan denklemi Rusların isteği doğrultusunda düğümlenmiş oldu.
Ermenistan-AB İlişkileri
Coğrafi konumu itibarıyla doğu-batı ekseniyle yani Türkiye ve Azerbaycan’la sorunlar yaşayan bir devlet olarak Ermenistan, daha yapısal değişim ve dönüşümler gerçekleştiremeden büyük diplomatik problemlerle karşı karşıya kalan genç bir devlet oldu.
SSCB'nin her an geri dönebileceği ihtimali ve beklentisi, Türkiye'nin büyük bir düşman olarak hemen yanı başında olması, Azerbaycan'ın her gün yükselen ekonomik ve askerî gücü ile Karabağ meselesiyle savaşı sürekli gündeme getirmesi Ermenistan'ı devamlı surette tedirgin etmiştir. Bunun yanında Avrupa Birliği’nin genişleme çalışmaları, ABD’nin Rusya'ya karşı bölgede müttefik arama gayretleri, İran'ın dünya sisteminden dışlanması Ermenistan için yeni umut kapıları olmuştur. AB’nin Türkiye üzerinde yaptırımlarını ve beklentilerini gerçekleştirebilmek için Ermenistan'ı Türkiye'ye karşı bir koz olarak ileri sürmesi Ermenistan'ı AB politikalarıyla karşılaştırmış ve bu, Ermenistan için dış politikada yeni bir alanın açılmasını sağlamıştır. Fakat Ermenistan burada dış politika anlamında öznel değil, Türkiye-AB ilişkileri bağlamında ikincil bir rol oynamaktadır.
AB ilerleme konseptine Azerbaycan da dâhil olunca Ermenistan'ın oynadığı ikincil rol fonksiyonunu yitirmeye başlamış, Azerbaycan devlet gücünü ve enerji kaynaklarının etkisini kullanarak AB parlamentolarında Ermenistan'ın etkisini neredeyse sıfırlamıştır.
Bu bağlamda Ermenistan-AB ilişkilerinin Ermenistan'a beklenen faydanın çok altında yansıdığı görülmektedir. Bunun yanında AB bünyesinde faaliyet gösteren Ermenistan elçileri ve devlet görevlileri kendilerinden beklenenin üstünde başarılar elde etmişlerdir. Fakat bu başarılar lokal kaldığı gibi süreklilik arz etmemektedir. Durum böyle olunca da Ermenistan bölgede sıkışmışlık pozisyonunu AB destekli politikalarla değiştirme konusunda zorlanmaktadır. AB-Ermenistan ilişkileri Ermenistan'a beklenen faydayı en alt seviyelere düşürmüştür. Böylece Ermenistan sürdürebilir AB-Ermenistan ilişkilerinden beklenen faydayı elde edememiştir. Bu demek değildir ki Ermenistan-AB ilişkileri devam etmesin; sürdürülebilir bütün ilişkiler Ermenistan'a fayda sağlayacaktır. Burada önemli olan sürdürebilir ilişkilerde özne olabilmek, başka bir konuya payanda olmamaktır. Bu bağlamda Ermenistan Türkiye'ye veya Azerbaycan'a karşı kullanılabilen bir payanda olmak yerine bilakis kendi öznel çıkarları bağlamında bir politika izleyerek beklentileri daha üst bir seviyeye oturtabilirdi. Ermenistan'ın yeni dış politika arayışları arasında AB sürekli yer işgal edecektir ama alternatifli dış politika arayışları Ermenistan için daha verimli olabilir.
Ermenistan-ABD İlişkileri
Ermenistan'ın kendi bölgesel durumu, bölgenin tarihî ve stratejik gerekleri sürekli canlı ve hareketli bir dış politika hamlelerini mecbur kılmaktadır. Bu bağlamda Ermenistan ABD ilişkileri gündeme gelmektedir.
ABD’nin güvenlik endişelerine dayalı dış politika hamleleri sık sık değişiklik arz etmektedir. Rusya, ABD ilişkileri Güney Kafkasya bağlamında Ermenistan'ı ön plana çıkarmaktadır. ABD, eski SSCB topraklarında Rusya'ya karşı pozisyon alma mücadelesini devamlı gündemde tutmakta, hatta zaman zaman başarısız da olsa büyük operasyonlar yapmaktadır. Rusya'nın ABD hamlelerine misliyle karşılık vermesinden, Soğuk Savaş döneminin bitmediğini, hatta artarak ve şekil değiştirerek devam ettiğini gözlemlemek mümkündür. ABD, hem Rusya'yı ve hem de İran'ı izlemek için özellikle Güney Kafkasya'da konuşlanmak istemektedir. Güney Kafkasya'nın üç ülkesi Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ABD için bu anlamda oldukça önemlidir. Ermenistan'ın diğer iki ülkeye göre ABD’de yaşayan soydaşları vasıtasıyla ABD ile ilişkileri biraz daha ön plana çıkmaktadır. Ermenistan bu avantajını kullanarak Azerbaycan'a karşı bir üstünlük elde etmektedir. Ermenistan dış politika önceliklerini bazen duygusallığa kapılarak birbirine karıştırdığından, ABD’de yaşayan soydaşların önceliklerini öne çıkarmaktadır. Bu durum ister istemez Ermenistan'a kısa vadede faydalı gibi gözükse de uzun vadede Ermenistan'ı dar kalıplar içerisine sıkıştıracaktır. Rusya'nın Güney Kafkasya'da ABD güçlerinin konuşlanmasına karşı aldığı birçok önemli tedbir vardır. Bu tedbirler kapsamında Ermenistan'ı yakından takip etmekte, Ermenistan-ABD ilişkileri Rusya tarafından izlenmektedir. Ermenistan dengeli bir dış politika izlemesi gerekirken ABD ilişkilerini biraz daha ön plana çıkardığında Rusya'nın ciddi tepkisiyle karşılaşmaktadır. Bu tepki her zaman açıktan olmuyor, çoğu zaman Rusya'nın Azerbaycan'a verdiği destekle kendini gösteriyor. Ermenistan için Azerbaycan, Azerbaycan içinse Ermenistan bölgede Rusya tarafından denge unsuru olarak görülmektedir. Rusya çoğu zaman Azerbaycan'ı Ermenistan'ın dış politika hamlelerini dengelemek/engellemek için kullanmaktadır.
Bu görüşümüzü en açık şekilde destekleyen hamle, ABD Başkanı Barack Obama'nın Nisan 2009’da Türkiye'ye gelmesiyle başlayan Türkiye-Ermenistan ilişkileri protokol süreci boyunca Azerbaycan-Rusya ilişkilerindeki gelişmelerdir. Ermenistan ve Türkiye yetkililerinin yaptıkları gizli görüşmelerin Rusya üzerinden Bakü'ye servisi, protokollerin hayata geçmemesi için Bakü'nün Türkiye'de yaptığı yoğun baskı ve propagandalar sürecin kesintiye uğramasında etkili olmuştur. Azerbaycan her bir fırsatı Ermenistan diplomasisinin başarısız olması üzerine kurgulayarak hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu hamle gücünü tüm imkânları sahaya sürerek gerçekleştirmektedir.
Ermenistan-ABD ilişkileri Rusya'nın ABD ile olan mücadelesinden dolayı sürekli ve dikkatli takip edilmekte ABD’nin bölgede yapacağı hamleleri Rusya'ya karşı yapılmış saydığından olsa gerek bu hamlede taraf olanları da şüpheyle karşılamaktadır. Rusya'nın bu çekincesinden dolayı Ermenistan’ın ABD ile giriştiği ilişkilerde sağlıklı neticeler elde etme imkânı zor gözükmektedir. Özellikle ABD-Gürcistan ilişkilerinin geldiği nokta, Ermenistan için önemli bir göstergedir.
Ermenistan-İran İlişkileri
Ermenistan'ın komşuları içerisinde en istikrarlı ilişkisi, İran ile olan ilişkilerdir. Türkiye'deki ve dünyadaki en önemli algı ise İran'ın dünya tarafından uygulanan ambargoyu Ermenistan üzerinden deldiği şeklindedir. Rusya-Ermenistan-İran bloku şeklinde karşılığını bulan yaklaşım, son günlerde İran'ın ABD ile doğrudan görüşmeler yapmaya başlamasıyla başarısını ve iddiasını yitirmektedir. İran'ın ABD ile doğrudan görüşmeye başlaması Kafkasya'da dengeleri değiştirebilir. İran, kuzeyinden olası bir saldırıyı sürekli beklemiştir ve bu saldırının adresinin Azerbaycan olacağı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüş ve İran'a uygulanan ambargo, İran-Ermenistan ilişkilerini en üst düzeye çıkarmış, hatta zaman zaman İran, Karabağ hakkında Azerbaycan'ı kızdıracak açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamalar Ermenistan'ın millî duygularını yükseltse de gelişen olaylara bağlı bu yaklaşım uzun vadede Ermenistan'a beklenen dış politik fayda getirmeyebilir.[1]
Ermenistan'ın AB, ABD, İran ilişkileri Rusya'nın bölgedeki etkisiyle birlikte değerlendirildiğinde gözüken şu ki Ermenistan sıkışmış bir dış politika kıskacı ile karşı karşıyadır. Ermenistan yönetimi bu sıkışmışlığı aşmanın, ülkeyi geleceğe taşımanın yollarını aramalıdır.
Ermenistan her şeyden önce bir Kafkasya ülkesidir ve etrafında var olan komşularıyla yaşamaya alışmalıdır. Sürdürülebilir krizler ve bu krizlerin getireceği sonuçlar kısa ve uzun vadede Ermenistan'ın bölgedeki gücünü etkileyecek, ayakları üzerinde durmasını sağlayacaktır.
Azerbaycan elde ettiği petrol ve doğal gaz gelirleriyle bölgede sürekli Ermenistan'ı sıkıştıracak ve hatta Ermenistan ile aralarında var olan problemler bahane edilerek Ermenistan'ı bölgeden dışarı çıkamaz hâle getirecektir. Herhangi bir savaştan ziyade yıpratıcı dış politik hamlelerle Ermenistan'ı sürekli rahatsız edecektir. Bu hamleler karşısında Ermenistan’ın tek seçenek olan savaş kartını seçmesi sağlanacak ve ilk ateş açan taraf pozisyonuna getirilip dünya kamuoyunda da itibar kaybetmesi sağlanacaktır. Azerbaycan'ın bu yıpratıcı ve Ermenistan bağlamında tek odaklı politikası bölgede büyük sıkıntı oluşturmaktadır.
Her ne kadar Ermenistan Azerbaycan'ın bu yıpratıcı politik hamlelerine cevap veriyor olsa da uzun vadede bu yıpratıcı politik hamleler Ermenistan'ı olumsuz etkileyecektir.
Azerbaycan'ın bu orantısız güç kullanarak ve biraz da sınırları zorlayarak yaptığı hamlelere karşı Ermenistan’ın yeni pozisyonlar alma çalışmaları neticesiz kalmaktadır.
Ermenistan'ın Batı’ya açılan kapısı olan Türkiye ile ilişkilerinde yaşanan gerginlikler, zikzaklar ve kopukluklar, Ermenistan'ın geleceği açısından çok önemlidir. Ermenistan’ın bütün komşularıyla ilişkileri, Türkiye ile olan ilişkilerin yanında yersiz ve yetersiz kalır. Türkiye, Ermenistan açısından vazgeçilmezdir.
Ermenistan, dış politika anlamında şimdiye kadar yaptıklarını gözden geçirip yeni bir strateji vizyonu belirlemelidir. Bu vizyonun başında Türkiye ile olan ilişkiler gözden geçirilerek masaya yatırılmalıdır. Nasıl bir Türkiye vizyonu, nasıl bir dış politika benimseneceği konusu, Ermenistan'ın tüm kurum ve kuruluşlarınca sivil toplum örgütlerince tartışılmalıdır. Ermenistan yetkilileri 2015'i hedeflemekten vazgeçip 2020 hedefine yönelmelidirler.
Dış politika halka dayalı ihtiyaçlara cevap verdiği oranda bir karşılığı olabilir. Ermenistan-Türkiye ilişkileri, üzerinde birçok önemli gücün gözü olduğu bir süreçtir. Bölgesel ve global dengeleri değiştirebilecek bir noktada olan bu ilişkilerin getirisi, Ermenistan bağlamında yüksek olacaktır. Aynı zamanda ilişkilerin geliştirilmesi bölgesel barış için de şarttır.
Türkiye'de Ermeni ve Ermenistan algısı, Ermenistan'da ise Türk ve Türkiye algısı profili çıkarılarak yeni çalışmalar yapılmalıdır.[2] Zira her iki taraf da dış etkilerden kaynaklanan algı sorunu/dayatması yaşamaktadır. Sorunların tespiti, önceliği belirlenerek çözümleme yolları bulunmalıdır. Akıp giden zaman, devletleri birbirinden uzaklaştırırken bu uzaklaşma halkın önceliklerine de olumsuz tesir etmektedir. Futbol diplomasisi ile başlayan ve protokoller süreciyle devam eden bahar havası değerlendirilmeliydi.
Türkiye Ermenistan protokolleri sürecinden bugüne hem Ermenistan'da ve hem de Türkiye'deki gelişmeler, yazılan makaleler ve yapılan yorumlar masaya yatırılmalıdır. Yeni bir vizyon yeni bir misyon geliştirilmelidir. Türkiye'de var olan Ermenistan ve Ermeni algısının dönüşümü ve değişimi için stratejiler geliştirilmelidir. Türkiye'de iktidarda olan AKP hükûmeti Ermenistan ile olan ilişkiler konusunda son derece çelişkili ve ürkek davranmakta, bu da beklentilerin gerçekleşmesini engellemektedir. Aynı şekilde Ermenistan yönetimi de zihin bulanıklığı içinde hareket ederek kendi geleceklerini tehlikeye atmaktadır.
Ayrıca Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek isterken takındığı tutumun ve beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğunu da gözden geçirmelidir. Ermenistan; Türkiye'de irtibata geçtiği bazı çevrelerin, özellikle Marksist çevrelerin bilgileri, beklentileri ve ortaya koyduğu tavırların yanıltıcı olduğunu görememektedir. Marksist çevrelerin eski Rusyacı hatta yeni Stalinci olmaları ve Rusya'nın lehine çalıştıklarını zannederek Türkiye'nin karşıtı olan her şeyi savunmaları Ermenistan'ı yanıltmaktadır. Bu marjinal Marksist grupların önceliği Ermenistan veya Ermeniler değil, Ermenistan ve Ermeniler üzerinden Türkiye'yi incitmek, rencide etmek ve vurmaktır. Bu bakış açısı içerisinde olanlarla girişilen temasların sonuç verme şansı yoktur. Ermenistan açısından da son derece büyük bir vakit kaybıdır, neticeye ulaşmayan boş hamlelerdir. Bu ilişkilerin, Ermenistan diplomasisi açısından bakıldığında da havanda su dövmek gibi bir anlamı vardır.
Türkiye'de Ermeni ve Ermenistan meselesinin konuşulacağı zemin öncelikle milliyetçi ve muhafazakâr aydınların oluşturacağı platformlardır. Bunları dışında solcu, liberal ve Marksist çevrelerin Ermenistan meselesine katkı sağlamak gibi bir niyetleri yok, olamaz ve olmayacaktır da. Zira bu çevrelerin asıl gayesi Ermenistan üzerinden Türkiye'ye zarara uğratmak, intikam almaktır. Ermenistan diplomasisi, rövanş ve intikam bakış açısıyla Türkiye ile sağlıklı ilişki kuramaz.
Azerbaycan'ın Türk dış politikasını ipotek altına aldığı, Türkiye'ye 50 milyar dolar gibi yatırımın yapıldığı bir dönemde Ermenistan diplomasisinin Türkiye'de Marksist sol marjinal örgütler üzerinden yürütebileceği bir politikanın başarılı olma şansı yoktur.
Ermenistan-Azerbaycan Savaşı’nın en yoğun yaşandığı bir dönemde bile Türkiye'den MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in Ermenistan'ın Kurucu Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan ile görüşmesi, Ermenistan Türkiye ilişkilerinin adresini de göstermektedir.[3]
Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin yeni döneminde Ermenistan'ın geliştireceği politikalarda MHP oldukça önemli bir yer tutmalıdır. Türkiye'de AKP iktidarı Ermenistan ile olan ilişkileri Azerbaycan’ın baskı ve yönlendirmeleriyle sürekli ertelemektedir. Âdeta Azerbaycan iktidarı Türk dış politikasına ipotek koymuştur. Bu tıkanıklığı açmanın yolu, Ermenistan'ın Türkiye'de faaliyet gösteren ve Azerbaycan iktidarıyla sorunlar yaşayan MHP ile öncelikle sivil toplum örgütleri vasıtasıyla irtibata geçerek bir görüşme zemini aramasıdır. MHP'nin Aliyevlerle sorun yaşadığı bu zeminde Ermenistan'ın Aliyevler tarafından ipotek altına alınan AKP ile yol yürüme şansı kalmamıştır. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin sağlıklı bir düzleme yerleşmesinin tek yolu, Ermenistan'ın MHP ile irtibata geçmesidir. Bu görüş çok garip karşılanabilir ama bazen en uzak ihtimaller çözümün en yakında olduğunu gösterir.
MHP Türk milliyetçisi bir parti olarak Ermeni ve Ermenistan'a çok uzak gözükmesine rağmen Ermenistan bu hamle ile bölgedeki sıkışmışlığa bir açılım getirebilir. Böylece Azerbaycan'ın orantısız ve dengesiz Ermenistan'ı âdeta bölgeye hapsetmeye çalışan politikaları biraz olsun dengelenmiş olur.
Gelecek 10 yılda Ermenistan’ın dış politikasında yapı ve muhteva değişiklikleri olmalıdır. Amaçlar hedefler ve gerçekler süzgecinden geçen Ermenistan’ın dış politik argümanları Ermenistan'ı bölgede yükselen değer hâline getirebilir. Bu hâliyle Ermenistan dış politikası çok verimli sonuçlar elde edeceğe benzememektedir. Ermenistan'ın yapacağı olumlu hamleler bölgeye barışı da getirecektir. Ermenistan normalleşecek ve Türkiye üzerinden dünya sistemine erişebilecektir. Ermenistan’ın normalleşmesi, komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde bulunması, Azerbaycan Türkiye arasında sorunlu bir coğrafyada daha uzun yaşayamayacağını bilmesi Ermenistan’ı arayışlara sevk edecektir. Bu, öncelikle Türkiye olacak ve Türkiye’de de MHP olacaktır. MHP hem Ermenistan’ın normalleşmesine hem de bölgesel barışa büyük katkı sağlayacaktır.
[1] http://www.1news.com.tr/guneykafkasya/ermenistan/20101129011535345.html
Ermenistan kaynaklı bu silahlar İran’dan Irak’a geçirilerek Amerikan askerlerinin ölümüne sebep oluyormuş. WikiLeaks, belgelerinde Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın, İran’a silah sattığı iddia ediliyor. Sitede yayınlanan belgelerin Amerika’yı rahatsız ettiği bildiriliyor. ABD yetkilileri, Ermenistan kaynaklı bu silahların İran’dan Irak’a geçirilerek Amerikalı askerlerin ölümüne sebep olduğunu düşünüyor. Belgede, İran Kızılay örgütünün silah temin ettiği ve casusluk yaptığı da iddia ediliyor.
[2] Hasan Oktay. "Ermenistan'da Türk ve Türkiye Algısı" editör Almagül İsina, Türk Diasporası ve Türk Dünyası Vizyon 2023, İstanbul, 2014.
[3] Can Dündar, "Türkeş, anıta çelenk koymayı bile düşündü" http://www.milliyet.com.tr/2005/04/26/yazar/dundar.html.