Prof. Dr. Hasan Oktay:
“DEVLET BEY’İN NAHÇIVAN AÇIKLAMASI, ATATÜRK’ÜN TÜRK DÜNYASI MODELİ PROJESİDİR”
Vizyon Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Hasan Oktay, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Bu gelişmeler karşısında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin Azerbaycan Cumhuriyeti'ne katılması şarttır, tarihî zorunluluktur, çok acil bir ihtiyaçtır, deyim yerindeyse hayat memat konusudur." şeklindeki açılamasının, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dünyası modeli projesi ile örtüştüğünü belirtti.
Oktay, dergimize yaptığı açıklamada, Behçeli’nin bu açıklaması ile ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Türkiye ile Türk dünyası arasında toprak teması yoktu. İran, Ermenistan ile Nahçıvan’ın batısında sınır idi. Dolayısıyla Türkiye ile Nahçıvan arasında bir toprak teması yoktu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1918’de 11 kilometrelik toprağı İran’dan kendi parası ile satın alıyor. Böylece Türkiye ile Nahçıvan arasında dolayısıyla Azerbaycan arasında temas sağlanmış oluyor. Çünkü o dönemde Nahçıvan bölgesi Azerbaycan’a aitti. Ancak 27 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan Parlamentosunda Zengezor bölgesi Ermenistan’a resmen hediye edildi. O dönemde Milletvekili Ali Haydar Kanayev’in teklifi ile parlamentoda alınan bir karar gereğince dönemin Azerbaycan-Sovyet Cumhuriyeti'nin Başkanı Nerimanov tarafından Ermenistan’a hediye edildi.”
Oktay, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bu konuda yaptığı açıklamanın çok önemli olduğunu ve mutlaka gerçekleşmesi gerektiğini ifade eden Oktay, “Ancak Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne katılabilmesi için öncelikle Azerbaycan Parlamentosunda 27 Nisan 1920 tarihinde alınan söz konusu kararın iptal edilmesi gerekir. Ancak bu karar iptal edilirse Devlet Bey’in isteği gerçekleşebilir. Şunu da özellikle ifade etmek isterim ki, Sayın Bahçeli’nin Nahçıvan açıklaması Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dünyası modeli projesi ile birebir örtüşmektedir.”
KARABAĞ DENİLİNCE, TÜRK DÜNYASI AKLA GELİR
Prof. Dr. Hasan Onat, 8 Ekim 2020 Perşembe günü Bengitürk televizyon kanalında yayımlanan ve Zeynep Deniz Altınsoy’un hazırlayıp sunduğu “Güç Dengesi” programının konuğu oldu.
Programda Karabağ meselesi ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Oktay, Karabağ denildiğinde ilk akla Türk dünyasının geldiğini belirterek, şunları söyledi:
“Karabağ meselesi; Türkiye, Türk dünyası ve Azerbaycan’ın 30 yıldan beri gündeminde bulunuyor. Karabağ denildiğinde 1800’lü yılları hatırlamak lazım. 1801 yılında Çarlık Rusya’sı, Tiflis'e indi. Bu çok önemli bir olaydı. Çünkü bugünkü Tiflis'i kuzeye bağlayan Ananur Yolu dediğimiz bu yolu Ruslar açtı. Buna ‘Ananur Askerî Yolu ‘ diyorlar. Lars Sınır Kapısı diye şu anda orada bir sınır kapısı var. Ne var ki, Rusya Tiflis'e indiğinde Osmanlı İmparatorluğu doğusundaki bu gelişmeleri takip etmekte zorlandı. Bir kısım istihbarat raporlarında Rusların Tiflis'e indiği yazarken yine aynı dönemde Osmanlıya gelen o bölgeyle ilgili istihbarat raporlarında ise Rusların buraya inmesinin imkânsız olduğu belirtildi. Fakat 1801'den 1827'ye kadar geçen 27 yıl içerisinde çok önemli gelişmeler oldu. Hem Kafkasya'da hem de Mısır da. Napolyon önce Mısır'ı işgal etmek için harekete geçmişti. Bugün de Türkiye, Doğu Akdeniz'de doğal gaz kaynaklarına hâkim olmak için bir güç mücadelesi veriyor ve yine karşımıza Fransa çıkıyor. Dolayısıyla 1801 ile 1827 arasında Fransa ve Rusya İmparatorlukları hangi stratejiyi izlemişlerse bugün de aynısını izliyorlar. Fransa Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin elde etmeye çalıştığı doğal gaz üzerindeki dikkatlerini başka tarafa çekebilmek adına bugün Karabağ'daki çatışmalar tekrar başlatıldı. Tekrar 1801'e dönecek olursak eğer. 1801'de Ruslar Kafkasya'ya indiklerinde Güney Kafkasya'da 27 tane hanlık olarak ifade edebileceğimiz devletçikler vardı. Bunlar 1747'de İran'da hüküm süren Afşar hanedanının en önemli padişahı olan Nadirşah'ın öldürülmesiyle birlikte Türklerin hâkim olduğu İran coğrafyasında bir iktidar kargaşası oluştu. Bunun üzerine bugünkü Kafkasya bölgesinde İran Türkleri ile irtibatlarını koparıp 27 tane hanlık kurdular. Bizim aynen Osmanlının kuruluş dönemindeki beylikler gibi. Bu hanlıklar Ruslara karşı birlik olamadığı için tutunamadılar. En son Revan Hanlığı 1727’de yıkıldı. 1827-1828'de de Ruslar ile İran Türkleri arasında yapılan Türkmençay Antlaşması ile İstanbul ile Türk dünyası arasında irtibat kopmuş oldu. Bugün Karabağ'ı konuştuğumuzda niçin aklımıza hemen Türk dünyası geliyor? Çünkü Karabağ, İstanbul ile yani Türkiye ile Türk dünyası arasında önemli geçiş noktasının önünde çok büyük bir engeldir. Ruslar 1827'de bu antlaşmayı yaptıktan sonra Tiflis Valiliğini ardından da Revan Valiliğini kurdular. Daha sonra baktılar ki doğu ve güneydoğuda bir aşiret hareketliliği var. Bu aşiretler üzerine çalıştılar. İlk defa Kürtler üzerine bilimsel çalışma diye ifade edilen çalışmaları Ruslar yaptılar. Rusların Çarlık Rusya’sından başlayan Sovyetler Birliği ve ardından ve bugün de Federasyon Rusya’sında devam ettirdikleri bir strateji vardır.”
Bu stratejinin, “Güney Kafkasya'yı elimizde tutarsak Anadolu Türkleri ile Türkistan Türklerinin irtibatını kesersek eğer, Hazar Denizi'nin doğusu ile Japon Denizi arasındaki bölgenin hâkimiyetini devam ettiririz.” şeklinde bir strateji olduğunu hatırlatan Oktay, Karabağ’ın probleminin nasıl çıktığını şöyle anlattı:
“Bu Çarlık Dönemi'nde başlayan ve bugüne kadar devam eden bir stratejiydi. 1991-1992 sürecinde Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte Karabağ problemi ile karşı karşıya geldik. Karabağ normalde tek bir Ermeninin dahi yaşamadığı tamamen Azerbaycan Türklerinin yani Oğuz Türklerinin yaşadığı bir bölgeydi. Ama Ruslar Güney Kafkasya'yı kontrol altına alıp ondan sonra Türkistan'ı işgal etmeye başladılar. Türkistan'ın işgali ile Kafkasya'nın işgali arasında nereden baksanız 50 yıl gibi bir süre var. Önce Güney Kafkasya'yı kontrol ettiler sonra Türkistan'ı işgal ettiler. 1991'de Sovyetler Birliği dağılınca o zayıf hâliyle Rusya'nın vermiş olduğu en büyük mücadele Güney Kafkasya'da oldu. Türkiye; Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan 1991-1992 sürecinde Sovyetler Birliği'nden bağımsızlıklarını elde ettikleri anda, Türkiye üç devleti birden tanıdı. Ermenistan'la diplomatik ilişkiye girme aşamasında Karabağ'da büyük olaylar oldu. Hocalı Katliamı yaşandı. Bundan hepimiz çok büyük üzüntü duyduk. Bu süreçte Rusya, "Güney Kafkasya'yadaki hâkimiyetimi elimden kaçırırsam Türk Cumhuriyetleri tamamen benden kopar." endişesiyle 1992'de meşhur Hocalı Katliamı'nı yaptırdı. Rusya kendi eski Sovyet coğrafyasında Karabağ'da verdiği mücadele kadar hiçbirisinde bu ölçekte mücadele vermedi. Ermenistan üzerinden Karabağ'da bir defakto bölge oluşturdu.”
Oktay, o dönemde Rusya’nın “Azerbaycan burayı kontrol altına alırsa biz Güney Kafkasya'da hâkimiyetimizi kaybederiz." şeklinde bir endişesinin söz konusu olduğunu belirterek, şunları ifade etti:
“Dolayısıyla Türkistan coğrafyasındaki oradaki devletler henüz oluşamamış Rusya'nın bakış açına göre. Bağımsız ama Rusya'ya bağlı bir mekanizmanın devam etmesi adına Güney Kafkasya'da Rusya varlığını devam ettirmek istiyor. Bunu da Karabağ'da gerçekleştireceği yeni bir oluşumla devam ettirmek istiyor. Çünkü Ermenistan ile Türkiye'nin ilişkilerinin iyi olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir bölge oluşturmak istiyor. Bunun için de Karabağ'da ciddi anlamda sivil görünümlü üniformasını çıkarmış askerler Azerbaycan'a karşı savaşarak Ermeni işgalinin önünü açmış oldular. Yani 1991-1992 sürecinde Karabağ krizinin ana sebebi, Çarlık Dönemi'nde başlayıp Sovyetler Birliği Dönemi ve ardından bugünkü Federasyon Dönemi'nde Rusya'nın cihan hâkimiyetini devam ettirebilmek adına oluşturulmuş bir problemdir. Karabağ problemi, Türk dünyasına da psikolojik anlamda olumsuz etki yaptı. Türk dünyası 1991-1992 sürecinde bağımsızlık kazandı ama hâlâ Rus gölgesi Cumhuriyetler üzerinde varlığını sürdürdü. Yakın zamana kadar Kazakistan ve Özbekistan'ın durumlarını örnek olarak gösterebiliriz. Karabağ'da düğümlenen problemden dolayı o bölgedeki insanlar önce Moskova'ya sonra diğer taraflara bakar hâle getirildi. Bugün Karabağ'a geldiğimizde bu problem niçin çıktı? Bu soruya tarihle bağlantılı olarak cevap vermek gerekir. Bu bağlantıdan dolayı Karabağ'da bir problem çıktığında Rusya'nın hemen olaya müdahale edeceği konusunda herkeste bir beklenti ve korku vardı. Ama bu son süreçte şu sorular aklımıza geliyor: 'Rusya, Karabağ problemi ile ilgili yeni bir konsept mi, yeni bir strateji mi geliştiriyor? Karabağ konusunda Türk dünyasının gücünü anlayan Rusya niçin bu olaylara müdahale etmiyor?' Bu sorular tüm uzmanların üzerinde durduğu ana konular hâline gelmiş durumda. Türk dünyasının kafasında bu problem olduğu için Azerbaycan'dan Türk televizyonlarına katılan bölge uzmanları şunu söylüyorlar: 'Bize Kazakistan niçin yardım etmiyor? Türk dünyasından beklenen desteği alamadık.' gibi cümleleri kullanıyorlar. Oysa bu cümleleri kullanırken şuna dikkat etmeleri lazım: Azerbaycan bağımsız bir devlet, işgal altındaki kendi topraklarını kendi kurtaracak güç ve potansiyele sahip bulunuyor. Bu anlamda herhangi bir devletin yardımına ihtiyacı yok.
Özellikle de Türkiye ve Türk dünyasının Azerbaycan'ın yanında olduğuna yönelik açıklamalar yaptırarak Ermenistan iktidarına şu sözü kullanma hakkını veriyorlar: 'Biz sadece Azerbaycan değil tüm Türk dünyasına yenildik.' Allah göstermesin bu işgal konusunda Ermenistan ön plana çıksa bu defa da 'Biz sadece Azerbaycan'la savaşmadık tüm Türk dünyasını yendik.’ gibi bir paradoksla karşı karşıya kalacağız. Onun için bu süreçte televizyonlarda konuşurken uluslararası hukuka malzeme vermemek adına çok dikkatli konuşmak ve yazmak gerekir.Karabağ bölgesi Rusların da bütün dünyanın da BM'nin almış olduğu kararlarla da Azerbaycan toprağı olduğu kayıt altına alınmıştır. Azerbaycan bugün itibarıyla işgal altında bulunan kendi topraklarını kurtarmak için bir operasyon gerçekleştiriyor.”
TARİHTE BİR ERMENİ DEVLETİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR
Prof. Dr. Hasan Oktay, Ermenistan’ın nasıl ortaya çıktığını anlatırken, “Tarihte bir Ermeni devleti söz konusu değildir. Ermeni milleti diye de bir millet yoktur.” değerlendirmesinde bulunarak, anlatımlarını şöyle sürdürdü:
“Çünkü 1827-1828 Türkmençay Antlaşması'ndan sonra Ermenistan coğrafyasında kurulan Revan Hanlığı yıkıldı. Orada otorite boşluğu oluştu ve Ruslar önce Tiflis Valiliğini kurup Gürcüleri toparlayarak orada bir tampon bölge oluşturdu. Hemen güneyinde de Erivan Valiliğini oluşturdu. Revan Hanlığı yıkıldığında nüfusun %7 ve 8'i Ermeni idi. Bu kadar Ermeni Osmanlıya karşı yeteri kadar bir etkiye sahip olamayacağı için 1808'den 1840'a kadarki dönemde İran ve Doğu Anadolu bölgesinde Ruslar buralardaki casuslarını harekete geçirerek bir Ermeni göçü oluşturdu. Bu Ermeni göçü ile bugünkü Erivan vilayetinde Türk dünyasına karşı Rusya adına ileri bir karakol olarak bir Ermeni topluluğu yavaş yavaş oluşmaya başladı. 1877-1878 tarihli bizim tabirimizle 93 Harbi'nden sonra da yine Doğu Anadolu ve İran'dan Ermeniler bu bölgeye göçmeye başladı. 1905 yılına kadar Rusların bu stratejisine rağmen bugünkü Ermenistan coğrafyasındaki Türk nüfusu Ermeni nüfusuna göre daha fazlaydı. Yani %60 oranında Türk ve Müslüman nüfusu bölgede hâkimdi. 1914'te muazzam bir şekilde Ermeni isyanı oluştu. 1914-15-18. Ve Ermenistan Cumhuriyeti 1918'de üç Güney Kafkasya Cumhuriyeti ile beraber yani Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'a rağmen yine önemli oranda bir Türk nüfusu vardı bölgede. 1920'de Sovyetler bu bölgede bulunan üç cumhuriyeti ilhak edip kendi cumhuriyetlerine dâhil edince, o dönemde Stalin ve Lenin iktidarda idiler. Güney Kafkasya'da Türklere karşı kaybederim korkusuyla bildiğiniz gibi Nuri Paşa'nın askerleri Bakü'ye gidip bu kenti işgalden kurtarmıştı. Türkler bu bölgede ciddi anlamda etkili olur endişesiyle sürekli olarak orada nüfus oluşturuldu ve Türkler de sürgün edildi. Bakü'ye gittiler Anadolu'ya geldiler. Bugün Türkiye'de Erivan kökenli çok sayıda Türk yaşıyor.”
RUSYA’NIN KARABAĞ KONUSUNDA SUSMASININ SEBEBİ NE?
Prof. Dr. Hasan Oktay, “Zeynep Deniz Altınsoy’un, “Rusya'nın Karabağ konusunda susmasının sebebi nedir sizce?” sorusuna karşılık, şunları ifade etti:
“Bunun bir sürü sebebi var. 'Rusya niçin susuyor?' sorusuna cevap vermeden önce Nahçıvan'la Azerbaycan arasında yukarıdan aşağıya yeşil bir yer var orası Zengezor. Burasının çok ilginç bir hikâyesi var. Üç Güney Kafkasya Cumhuriyeti yani Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan. 18 ay süren cumhuriyetleri döneminde bu bölge Azerbaycan'a aitti. Yani Azerbaycan ile Nahçıvan birleşmişti. Ama orada ince bir ayrıntı var. Nahçıvan haritaya baktığımızda Türkiye ile sınırı 11 kilometredir. 11 kilometre sınır İran coğrafyasında. O zaman Türklerin yönettiği bir İran'dan bahsediyoruz. Anadolu Türkleri ile İran Türkleri arasındaki rekabetten kaynaklanan bir gelişme var. O bölge İran'da yani haritaya baktığımızda yeşil olan bölge Nahçıvan ile Türkiye arasındaydı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çok stratejik bir deha ile hareket ederek İran'ın o dönemdeki yöneticilerinden bu 11 kilometrelik dar ve ince bölgeyi satın alıyor. Böylece Türk dünyası ile yani Nahçıvan'la toprak temasımız oluştu. Rusya bundan müthiş derecede korktu. Rusya'nın en büyük endişesi Anadolu Türkleri ile Türkistan Türklerinin toprak temasının kurulmasıdır. Bu kurulduğu zaman Ruslar, 'Biz Moskova'ya kapanan küçük bir dünya devleti oluruz.' endişesi yaşamaya başladı. Bu endişe Çarlık, Sovyet ve Federasyon Dönemlerinde de mevcuttur. Atatürk orayı satın alınca bu sefer üç cumhuriyet Sovyetler sistemine dâhil oldu. Fakat Sovyet otonom sistemine göre bunlar iç işlerinde bağımsızmış gibi algılandı ama hiç de öyle değildi. Zengezor bölgesi dediğimiz bölge 110 kilometrelik bir bölge. Ben oraları adım adım gezdim. Ortalama 40 kilometre genişliğindeki coğrafyada Ermenistan ile İran sınırı oluşturuldu. Bugün İran'ın Ermenistan'a yardım ediyor. 1920 yılında Azerbaycan-Sovyet Cumhuriyeti'nin Başkanı Nerimanov tarafından Sovyet halklarının kardeşliği edebiyatı üzerinden o toprakları Ermenistan'a hediye etti. Ermenistan bugün bu topraklarda devlet olarak varlığını sürdürüyor. 1991-1992'de bağımsızlığını ilan ettiğinde Ermenistan'ın toprakları olarak uluslararası hukukta tanındı.
Azerbaycan'ın yapması gereken bugün Zengezor bölgesinin hukuki statüsünü tekrar tartışmaya açmaktır. Hatta Azerbaycan Parlamentosunda 1920 Nisan ayında alınan kararın iptal edilmesi gerekir. Azerbaycan eğer bugün bunu yaparsa yarın uluslararası sistemde Nahçıvan ile Azerbaycan'ın tekrar birleşmesinin önünü açmış olur. Ama bunu yapmayıp bu noktada Karabağ'la ilgili savaş devam ederse bu sefer Azerbaycan ile Nahçıvan'ın birleşme şansı mümkün olmaz. Dolayısıyla Rusya bölgedeki stratejisini ve Türk dünyası üzerindeki etkinliğini Karabağ üzerinden kurguluyor. 23-24-26 Şubat'ta Hocalı'daki katliamın bu kadar vahşi olmasının ana sebebi Ruslar Türk dünyasına sizin bilinçaltınıza öyle bir katliam yaparak inşa edeceğim ki artık eski Sovyet coğrafyasında hiçbir Türk Rusya'ya karşı isyan edemesin algısını oluşturmak adına bu Hocalı'daki katliamı gerçekleştirdi. Rahmetli Ebulfeyz Elçibey, Türkiye'den bir helikopter istemiş sivilleri tahliye etmek için ne yazık ki bu sağlanamamış. Elçibey’in, 'Bir helikopter bile bana göndermediler.' cümlesi Türk dünyasını 25 yıl daha Rusya gölgesinde yaşamasının önünü açmış oldu. Bugün 27 Eylül itibarıyla Ermenistan'ın ateşkesi ihlal ederek Azerbaycan'a taarruz etmesinden kaynaklanan karşı taarruzla bugüne kadar devam eden savaşın Elçibey'in o sözünün Türk dünyası üzerindeki psikolojik etkisinin yok etmek, Türk dünyasının tekrar bağımsızlığını kazanması için iyi bir imkân ve iyi bir fırsattır. 12 günde bütün işgal altındaki topraklarını kurtarmaya gücü yetecekken Rusya ve Batı ne der düşüncesiyle hedeflerimize daha küçük adımlarla ilerledik. Bu 12 günde bu işgal tamamen sonlandırılabilirdi. Rusya ne der korkusu bizi bu harekette biraz geciktirdi. Rusya'nın ne dediğini sonunda Putin yaptığı açıklamada gördük. Rusya Putin sonrasının hesaplarını yapıyor. Büyük ihtimalle nasıl ki Gorbaçev Glasnost açıklık adı altında Sovyetler Birliği'ni dağıttı ise Putin sonrası Rusya'nın nasıl şekilleneceğini Türk akademisyen ve stratejistleri bu konunun üzerinde çalışması gerekir.”
Putin sonrası Rusya’nın değişeceğini ve dönüşeceğini vurgularken, Putin’in bunun için bu savaşa müdahil olmak istemediğini kaydeden Oktay, Putin’in, “Bu savaş Azerbaycan'ın kendi topraklarında cereyan eden bir savaş. Savaş Ermenistan'ı sıçrarsa ancak müdahil olabiliriz.” cümlesini hatırlattı.