TALİBAN, AFGANİSTAN, TÜRKİYE Prof. Dr. Hasan OKTAY Taliban Sünni Bir Refleks mi? Dünya gündemi hızla değişiyor âdeta moda deyim ile güncel tüketim sektörü karşısında olaylar neredeyse havlu atacak durumda. ABD Başkanı Joe Biden iktidara gelip yemin ettikten sonra karşılaştığı yeni problemleri eski bildik yöntemler ile çözülemeyeceğini anlamış edası ile birden dış politika alanına girdi. Türkiye iç politikadaki sıkışıklığı dış politika başarısı ile çevirmeye çalışmakta muhalefet ise iç politikada harekât alanını genişleterek hükûmeti dış politikada başarısızlığa uğratıp toparlanması için iç politikaya çekmeye çalışıyor. İç politika artık dış politika başarısı üzerinden yapılacağı gerçeği ile karşı karşıya kalan hükûmet muhalefetin şaşırtmacasına aldanmadan önceliğini dış politikaya verdi. ABD 11 Eylül Saldırıları sonrası işgal ettiği Afganistan’dan çekilme kararı alınca Afganistan’ın güvenliği birden dünya gündemine geldi. ABD tarafından SSCB Rusya’sına karşı destekledikleri mücahit gruplar daha sonra Pakistan medreselerinde eğitilerek talebe, Taliban hareketinin doğmasını sağladılar. Bu hareket özü itibarıyla Sünni bir dinî hareket olarak doğdu ve kendine özgü örgütlenmesi ile sürekli gündemde kalarak Afganistan’daki uygulamaları konuşuldu. Görüntü itibarıyla İslami kurallara sıkı sıkıya bağlı umutsuz ve gelecek kaygısı yaşayan Afgan halkına bir umut kapısına dönüştürüldü. Dikkatli bir şekilde çalışılarak başta Peştunlar olmak üzere Türk topluluklarının da Taliban’a yönelmesi sağlandı. Taliban kontrolü bir şekilde güçlendirilirken merkezî Afganistan hükûmeti ise alabildiğine rüşvet yolsuzluk bataklığına sevk edilerek Taliban hareketinin geleceği kurgulandı. Aslında Afganistan’da Taliban merkezî hükûmete karşı eyleme geçince Biden yönetiminin neokaos stratejisi Çin’e ve Rusya’ya karşı harekete geçmiş oldu. Yenilmişlik göstergesi içerisinde ABD Afganistan’dan çekilince Afganistan Devleti tamamen Taliban’ın işgaline açık hâle getirilmiş oldu. NATO İçin Afganistan Türkiye NATO’ya üye olabilmek için Kore’ye asker göndermiş ve buradaki başarıları NATO giriş sürecini hızlandırmıştı. Şimdi ABD Türkiye ilişkilerinde son zamanlarda meydana gelen kırılmanın onarılması için Türkiye’nin bir iyi niyet göstergesi olarak ABD’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlama teklifi ilk merhalede sevinç ile karşılandı. Türkiye Kore Harekâtı ile NATO’ya girmiş, Afganistan ile de güven sorununu çözmüş oluyor. Türk Dünyası İçin Afganistan Aslında Türkiye sadece Kabil Havaalanı’nı değil tüm Afganistan’ın güvenliği ve toprak bütünlüğü çerçevesi etrafında bölgede varlığını göstermelidir. Çünkü Taliban’ın temsil ettiği zihniyet ile Türk dünyası medeniyet tasavvuru birbiri ile oldukça zıt kutuplardadır. Bununla birlikte Türk dünyasının çaresizliği propaganda karşısındaki zayıflığı Taliban hareketini ister istemez hızlı bir şekilde Türk dünyasında yayılmasının önünü açacaktır. Öncelikle Kuzey Afganistan’da yaşayan Özbek Türklerini Taliban karşısında korumak ile işe başlaması gereken Türk askerinin daha sonraki görevi Taliban’ın Türkistan coğrafyasına yayılmasını önleyecek tedbirler alması gerekmektedir. Taliban sözcüsünün açıktan Türkiye’yi tehdit etmesi karşısında heyecan veya paniğe kapılacak bir hükûmet yoktur. IŞİD’in tehdidi karşısında Süleyman Şah Türbesi’ni sırtında gezdirme gafletinin Türkiye’ye nelere mal olduğu açık bir şekilde ortadadır. Zannedildiği ve arzu edildiği gibi Taliban hareketi Sünni bir refleks olmadığı gibi yakın gelecekte Taliban üzerinden Türk düşünce sistematiği yok edilmek için harekete geçilecektir. Bu bile başlı başına Türkiye tarafından Taliban hareketinin kesin bir yenilgiye uğratılarak devre dışı bırakılması gerektiğinin bir sebebidir. IŞİD Taliban gibi dinî içerikli olduğunu iddia eden hareketler sosyal ve siyasi olarak yönlendirmelere açık hareketler olup ne zaman kimin işine göre hareket edeceği bilinmez. Onun için Türkiye açısından son derece hassas bir konu olan Türkistan coğrafyasının IŞİD, Taliban ve Çin tehdidi karşısında savunmasız bırakılmasına göz yumulmayacaktır. Türkiye önce Kabil Havaalanı’na konuşlanmalı ve ardından da Taliban zihniyetinin Afganistan’daki hâkimiyetine son vermelidir. Kuzey Afganistan’daki Türk Özbeklerin can ve mal güvenliği garanti altına alınıp Taliban’ın bu koridorları kullanıp Tacikistan Türkmenistan ve Özbekistan’a girişini engellemek gerekmektedir. Türk dünyasının geleceği bu harekâta bağlıdır. ABD Taliban üzerinden Rusya’yı tehdit edip Çin’e karşı geliştireceği operasyonlara ikna etmek için Türkistan coğrafyası Talibanlaştırılmamalıdır. Türkçe Medeniyet Dilidir YÖK Başkanı Yekta Saraç, Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü olmasına rağmen siyasi baskılara dayanamayarak yurt dışında Türkçe eğitimi yasaklatacak karar almasının altında yatan diğer bir konu da Türkçeye ve Türkçe üzerinden kendilerine güvensizliğini bir yansımasını ortaya koymuştur. Taliban Türkçe cehennem dilidir şeklinde İran Şii ulema ile beraber fetva verirken Yekta Saraç’ın görevinin bitimine yakın Türkçeyi yasaklatması kabul edilir bir durum değildir. Taliban işgal ettiği yerlerde Arapçayı resmî dil yapma girişimleri karşısında Türkçenin bir bayrak gibi medeniyetimizin temsilcisi olarak dikilmesi her bir Türk’ün öz vazifesidir. İngiliz öğrenciler dünyanın neresine giderse gitsinler İngilizce eğitim aldıklarında ülkelerine dönüşlerinde İngiliz Yükseköğretim Kurumu o öğrenciye niye yurt dışında İngilizce eğitim aldın senin denkliğinin kabul etmiyorum demiyor. Ama bizim YÖK Türkiye dışında Türkçe eğitim yapılamaz diyor. Bu sömürge zihniyetidir. Taliban karşısında giriştiğimiz medeniyet kavgamızda Recep Tayyip Erdoğan yalnız bırakılmaktadır. Âdeta Erdoğan’a YÖK üzerinden darbe yapılmaktadır. Taliban ile verilen verilecek olan mücadele bir medeniyet düşünce kavgasıdır. Türk milleti Taliban zihniyetine mahkûm edilmesine göz göre göre evet deme şansımız yoktur. Taliban yok olacak Türk medeniyet tasavvuru galip gelecektir. Taliban Türkçe Türkiye 14 Haziran Biden ve Erdoğan görüşmesinden sonra Taliban hareketi Türkiye’nin gündemine girdi. ABD ve Rusya’nın baş edemediği laf söz dinlemeyen eli silahlı ve oldukça da tecrübeli bir örgüt ile karşı karşıya kaldık. Pakistan coğrafyasında ABD tarafından koruyup kollanan yetiştirilen bu örgüt şimdi Afganistan’ı ele geçirmek için büyük bir mücadele veriyor. Afganistan nere Türkiye nere dememek ve bu örgütün önünü almak gerekiyor. Taliban üzerinden Türkiye’nin tehdit edildiği göz önünde bulundurulursa Türkiye büyük bir açmaz ile karşı karşıya demektir. Öncelikle örgütün yapısı hakkında herhangi bir bilgi edinmeden bölgeye sırf Amerika istedi diye gitmek en büyük eleştiri konusu. Evet, Amerika ile Türkiye’nin 14 Haziran’daki görüşmesi neticesi bu hareketlilik söz konusu olduğu için yapılacak harekât ciddi olarak eleştiri almaktadır. Eleştirin haklı tarafları var haksız tarafları var. Haklı olan eleştiri herhangi bir bilgi kaynağı oluşmadan sırf ABD istiyor diye gidiliyor olması bile Türkiye’ye bir fayda sağlayacak. Zira 1950 yılında Türkiye NATO’ya girebilmek için Kore’ye asker göndermek zorunda kalmıştı. Şimdi ise Batı ile Amerika ile oluşan güven problemini çözebilmek adına yeniden NATO’da istediğimiz etkiyi elde edebilmek adına Afganistan Kabil Havaalanı’na asker göndermemiz Türkiye açısından bir olumlu harekettir. Güney Türkistan da meydana gelen olaylar dünya basınında yansımasının ötesinde çok daha farklı gelişmelere sahne oluyor. Coğrafi uzaklık adına Türkiye’ye neredeyse 3000 km mesafede olan Afganistan’a asker göndermek muhalefet tarafından eleştiri konusu yapılacaktır. Oysa muhalefet sırf asker göndermeyi değil zihin olarak hazır olunmayışını ve Taliban zihniyeti konusundaki hükûmetin ikircikli tutum daha fazla ön planda tutularak hükûmete karşı düzeyli bir eleştiri yöntemini benimsemeliydi. Eleştirinin yapıcı boyutu Türkiye açısından bir kazanca dönüşebilir. IŞİD Sünni Refleks Geçtiğimiz yıllarda Irak ve Suriye topraklarında birden ortaya çıkan IŞİD hareketi hakkında hükûmetin en temel savunma söylemi Sünni bir refleks olduğu yolundaydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının çoğunluğunun Sünni mezheplere mensup olması hükûmet açısından bir savunma mekanizmasının kalkanı olarak görüldü. Oysa Türkiye’deki Sünni anlayış ile Hambeli ekolüne mensup Suudi Arabistan menşeli Vehhabi hareketinin zihinsel anlamda bir birliktelikleri söz konusu değildir. Fakat bu ince ve temel ayrıntı pek bilinmediği için hükûmetin IŞİD hakkındaki Sünni refleks ifadesi mantıksal bir zeminde eleştirilemedi. Şimdi geldiğimiz son durumda Pakistan kökenli Amerikan planlı özellikle Afgan halkının rağbet ettiği Taliban hareketi hakkında aynı yanılgıya düşmemek gerekiyor. IŞİD gibi Taliban da bir Sünni hareketi olarak görülebilir. Zaten hükûmet yetkililerinin zaman zaman yapmış olduğu açıklamalarda bu bilinçaltı ifadeyi görmek mümkün. Oysa Arap kökenli Sünni hareketler iki düşmanlık üzerine düşünce sistematiğini oluşturmuştur. İlki Şiilik meselesinden dolayı Fars toplumlarına diğeri ise her ne kadar Sünni olsa bile Türklere karşı bir düşmanlıkları söz konusudur. Her fırsatta Arap toplulukları ve düşünce sistematik mensupları bu iki topluluk hakkında sürekli aşağılayıcı ve görmezlikten gelerek yok sayma yöntemini kullanmaktalar. Türkler ise Müslüman dünyasını İslami düşüncesini tek merkezli değerlendirdikleri için Arap eksenli bir zihin çözümlemesi yaparlar. Taliban meselesine dönersek evet Taliban görüntü ve şekil itibarıyla İslami bir sistem kurmak arzusundadır. Arkasında ise Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden bazı devletler olduğu artık basın tarafından aleni ve açık olarak tartışılmaktadır. Taliban üzerinden Türk-İslam düşünce sistematiğini yok etme fırsatını elde eden Arap âlemi şimdiden Taliban’ın arkasına saklanarak onu başarısı için gayret göstermektedirler. Hükûmetin yapması gereken ABD ve NATO ile yapılan görüşmeler neticesinde Afganistan başkenti Kabil Havaalanı’na asker göndermekle beraber bölgenin tamamen Taliban eline geçmesini de engellemek zorundadırlar. IŞİD örneğinde görüldüğü gibi Talibanı da bir Sünni refleks olarak anlama ve algılamaya çalışmak Türk ordusu eliyle Türk düşünce sistematiğini yok etmek anlamına gelecek sonuçlar doğurabilir. Maalesef son 50 yılda Arapçılığı din zanneden bir anlayış hemen hemen her Sünni yapıya hâkim olmaya başladı. Bu yapıların hükûmeti de etkilediği göz önünde bulundurulursa önümüzdeki beş yılda Türkistan coğrafyası ne gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu daha iyi anlaşılır. Türkiye’deki İslamcılık maalesef Arapçılık istilasına uğramış durumda. Bu süreç Türk düşünce sistematiğine zihin yapısını Arap zihnine dönüştürme şeklinde tezahür etmeye başladı. Ne IŞİD Sünni reflekstir ne de Taliban Sünni reflekstir. Her ikisi de Türk - İslam düşüncesini yok edip yerine Arap aklını ikame etmek için ve tüm dünyaya bu çarpık zihniyeti İslam diye geliştirmek için kurulmuş ve faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye ve Türk dünyası için Mâturidî düşünce sisteminden başka kurtuluş yolu yoktur. Mâturidî Türkçe Taliban Taliban bir nakil hareketidir zamanımızda geçmişi yaşar bir nevi mevcut problemlere çözüm bulamayınca geçmişin donmuş problemleri etrafında ulema nakilleri ile oyalanan bir zihin yorgunluğu hareketidir. Akıl kebair günahlardan sayılır dil (onlara göre) cennet dili Arapçadır. Arapların dışında kimse dini yaşayamaz onun İçin Arap urbası kisvesi giyinilmelidir. Bu saçma düşünceye göre içtihat kapısı kapanmıştır ve İslami hayat ancak asrısaadete uyarsanız yaşanır. İşte bu düşünce Sünni dünyayı temsil edemez bu Sünni refleks değil bu zihniyet ile Türkiye’de oluşan İslam düşüncesinin bir alakası yoktur ve bu Taliban felsefesine sahip çıkılırsa Türkiye coğrafi anlamda çöl olur Türk düşünce sistemi kuraklaşır Türk dünyası Taliban’ın tuzağına düşer. Türkçe ve Mâturidî inanç sistematiği hem Türkiye’nin hem Türkçenin ve hem de Türk dünyasının ve aynı zamanda da İslam dünyasının kurtuluşuna vesile olacaktır. Taliban için Sünni refleks diyen kalabalıklar her geçen dakika artmaktadır. Hatta Taliban’ın Sünni ve Sufi bir görüşe sahip olduğunu iddia eden düşünce kuruluşları bile ortaya çıktı. Ayasofya eski imamından merdiven altı tarikatlara, düşünce kuruluşlarından basılı gazetelere kadar Taliban’a övgüler dizilmekte. Taliban üzerinden İslam devleti özlemi duyanların bilinçaltları, zihin dünyaları ortalığa döküldü. İçten içe sevinirken zevahiri kurtarmak için eleştiriyor gözükerek Batı dünyası ile de iyi geçinmenin yolları aranmaktadır. Taliban Darbe mi Devrim mi Yaptı? Taliban hareketinin uluslararası ilişkiler lügatinde adı ne olarak geçmektedir. Taliban darbe mi yapmıştır yani Taliban hareketi Afganistan resmî hükûmetine karşı bir darbe gerçekleştirerek hükûmeti ele mi geçirmiştir. Bu hareketin adı darbe midir? Darbe olarak nitelemekten kaçınılmakta zira Mısır’daki Tunus’taki hareketliliğe darbe diyerek karşı çıkanlar Taliban hareketi karşısında duyulan memnuniyetten dolayı isimlendirme sorunu yaşamaktalar. Bu harekete darbe deseler diyemiyorlar çünkü hareketin başarılı olmasından son derece memnunlar. Mısır’da Sisi’nin Mursi’yi iktidardan uzaklaştırması, Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said’in İhvan hareketini iktidardan uzaklaştırmasını darbe olarak nitelemişlerdi. Demokrasi adına bu hareketler darbe olarak nitelenerek Türkiye’de büyük tepkiler verilmişti. Taliban hareketinden genel anlamda memnun olunduğu için darbe kelimesini kullanıp çelişkiye düşmekten çekinildiği için darbe kelimesini ağızlarına almayan bir havuz medyamız var. Devrim veya inkılap deseler diyemiyorlar zira bu kelimeye baştan beri gıcık gidiyorlar. Türk kamuoyu özellikle merkezî havuz medyası Taliban hareketi karşısında ciddi anlamda bir isimlendirme sorunu yaşamaktadır. Dinî bir hareket olarak Taliban’ın başarısından son derece memnuniyet gösterenlerin temel yaklaşımı SSCB ve ABD’yi yenerek dinî bir devlet kuruluyor beklentisidir. Oysa Taliban hareketinin en büyük zararı İslam düşüncesine vuracağı darbe ile İslam dünyasına olacaktır. Taliban Millî Mücadele mi Yaptı? Hükûmetin kendi içindeki koalisyon bileşenlerinin önemli bir kısmı İhvancı Talibancı bir özellik gösterdiğinden ve her şeyden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafında bu eğilimli bir çember oluşturulduğundan olsa gerek Taliban karşısında Türkiye tehlikenin farkında olamıyor. Doğu Perinçek’in Taliban hareketini Atatürk ve silah arkadaşlarının gerçekleştirdiği Millî Mücadele’ye benzetmesi ise hükûmet medyası tarafından şaşkınlık ile karşılanacaktı. Zira Afganistan’da iktidardan kaçan bir Cumhurbaşkanı Osmanlı Padişahı Vahdettin’e benzetilmesi ve Taliban’ın ise Atatürk gibi bir başarı elde ettiğinin iddia edilmesi yine havuz medyamızın moralini bozacaktır. Mustafa Kemal ve Vahdettin konusundaki tartışmada koşulsuz Vahdettin’i tutanlar şimdi Taliban’ı destekliyor olmalarındaki çelişkinin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorlar. Taliban SSCB’nin Afganistan’ı işgaline karşı ABD tarafından kurdurulan bir harekettir. Ne Sünni reflekstir ne de Afganistan ölçeğinde millî bir reflekstir. Taliban ulus devlet inşa etmeye değil, İran örneğinde olduğu gibi mezhep algısı üzerinden İran’ın halkı Farslılaştırması gibi Afgan millî unsurlarını Peştunlaştırmaya başlayacaktır. Dinî algı kullanılarak kavmi dönüşüm sağlamak İran yönetiminin uyguladığı bir yöntem olarak Afgan Taliban hareketine örnek teşkil etmektedir. Türkiye bu hareketi destekleyemez bu hareketin bölgede etkin olmasının önünü açamaz. Mustafa Kemal dini özgürleştirmiş, din üzerinden, dinî söylem üzerinden bir değişim dönüşüm gerçekleştirmemiştir. Atatürk’e yapılan en önemli eleştiri herkesi Türk yapma gayreti içerisinde olduğudur. Atatürk’ün yaptıkları İran Farsizmi ve Afgan Peştunizmi ile mukayese bile kabul etmez. Türkiye’de yapılan dini özgürleştirip yeniden yaşanır kılmak, İran ve Afganistan’da ise din kullanılarak insanların özgürlüğü yok edilmektir. Taliban hareketinin anlaşılması üzerinden müthiş bir çelişki yaşıyoruz. Özellikle külliye çevresinde çöreklenmiş Taliban ve İhvancı zihniyet çoğu zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı zor duruma düşürmekteler. Daha önceki yazılarımızda buna zaman zaman temas etmiş hatta Türkçeyi yasaklatmaya kadar varan eski YÖK Başkanı hakkında kısa da olsa temaslarda bulunmuştuk. Şimdi YÖK Başkanı Yekta Saraç bu çarpık zihniyeti temsilen Cumhurbaşkanı başdanışmanı yapılmıştır. Erdoğan Türkçe dünya dili olması için âdeta çırpınırken Yekta Saraç rahmetli babasından ve kayınpederinden duyduğu Talibani zırvalar ile Türkçeye karşı nefret duygusunu harekete geçirmiştir. Şimdi yurt dışında Türkçe eğitim YÖK’e göre yasaktır. Yeni YÖK Başkanı bakalım bu yasağı ne kadar devam ettirebilecek. Cumhur İttifakının ruhunu zedeleyen Yekta Saraç yasağı bir an önce kalkmalıdır. İngilizler ile Ruslar aralarında anlaşarak Osmanlıyı yıkmak ve Türksüz bir dünya kurgulamak için harekete geçtiklerinde önlerinde duracak kimse yoktu. Enver Paşa ve Mustafa Kemal Çanakkale’de Sarıkamış’ta canhıraş gayret ederek bu gidişatı durdurmaya çalışıyorlardı. Sevr Anlaşması imzalandığında İslam dünyası artık İngilizlerin elindeydi ve Ruslar alabildiğine Türkistan coğrafyasında hâkimiyet kurmanın hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyordular. Mustafa Kemal Anadolu’da, Enver Paşa Türkistan’da İngiliz Rus ittifakının o korkunç planını bozup Sevr Anlaşması’nı bir paçavra gibi yırtıp atmışlardı. Mustafa Kemal ile Enver Paşa’nın ferasetinin binde birini gösteremeyenler şimdi onlara alabildiğine küfür ediyor yaptıklarını yok saymaya çalışıyorlar. Oysa Mustafa Kemal ve Enver Paşalar İslam dünyasının uyanışını Türk dünyasının bağımsızlık meşalesini yakarak bugünlere gelinmesini sağladı. Taliban’a güzellemeler yapan külliye etrafındaki Talibancı İhvancı zihniyet farkında olmadan yeniden İslam dünyasını müthiş bir karanlığa mahkûm edecek Afganistan Taliban hareketini savunmaktalar. Bu zihniyet dün Humeyni’yi kurtarıcı gören zihniyettir. Taliban, Humeyni, İran, Afganistan Humeyni hareketi ortaya çıktığında tüm İslam dünyası kurtarıcı mehdi beklentisi ile Humeyni’ye sarılmıştı. Humeyni ile İran Devrimi’ni gerçekleştiren bileşenler zamanla tasfiye edilirken Humeyni İran’da Şiilik üzerinden Farsizmi inşa etmek için Irak’a saldırdığında artık birçok şeyin geç olduğu anlaşılmıştı. Hatta o dönemin Humeyni sempatizanları Türkiye’de İrancılık diye bir moda hareket başlatmışlar ve şimdi o harekete mensup olanların birçoğu Külliye’de görev yapmaktalar. Tüm dünya Humeyni hareketinin şimdi ne anlama geldiğini İslam dünyasında nasıl bir ikilik oluşturduğunu bilince olarak Taliban’a yaklaşmaları gerekmektedir. Dün Humeyni üzerinden Şii Farsizmi bu gün Taliban üzerinde Vehhabi selefi zihniyeti Peştunlaşmada kullanılmaktadır. Her şeyden önemlisi İslam Dünyası bu iki zihniyet arasına sıkıştırılma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. Kerbela Sonrasına mı Dönülüyor? Muharrem ayının 10’unda Hz. Peygamber’in torunu Hz Hüseyin Arap kabilecilik zihniyetinin bir yansıması olarak şehit edildiğinde İslam dünyası içinden çıkılmaz bir açmaza girmişti. Din yerine Arabizm ikame ediliyor bir Arap aşireti Şia’yı diğeri de Sünniliği (bugünkü Vehhabiliği) temsilen dinin merkezine oturuyorlar. Allah’ın vaadi neredeyse tıkanma noktasına gelmiş ve dini “Ben indirdim ben koruyacağım.” vaadi gereği Allah bu tıkanıklığı açmak için Türkleri Müslüman olmasının önünü açıyor. Türkler Müslüman olunca din kurtuluyor özgürleşiyor Arap kabileciliği ise Şia selefi tartışmasına sıkışıp kalıyor. Şimdi Türkler tekrar Allah’ın dinini ya kurtaracak ya da yüzyıl mezhep savaşlarına sahne olacağız. Taliban yönteminin ile Sünni dünyasını mahvetmesine müsaade etmemek gerekir.