“Arkadaşlar, başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve amacı arasında doğal bir uygunluk olmak gerekir. Yani aydın sınıfın halka önereceği ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı”.
Atatürk
Milliyetçiliğin temel taşını halk kültürü belirler; halk kültürü aynı zamanda milliyetçiliğin mayasını teşkil eder. Ortak kültürlü halk kesimlerinin yani ayni çatı altında yaşayan halkların tek halk anlayışında buluşmalarını tayin eden de yönlendiren de halk kültürüdür. “Aynı çatı” yı çok kere tarihî arka plan belirler. Sözlü tarih verileri de halk kültürünün bir ürünü, faaliyet alanı olması itibariyle, sözlü tarih sadece yazılı tarihin kaynaklarından birisi olmakla kalmaz, aynı zamanda o, tarih şuurunun millet hayatında dem alması için milliyetçiliğin olmazsa olmazların-dandır. Bu noktada halkbiliminin; tarih ile olduğu gibi etnografya, etnoloji, sosyoloji, psikoloji ve diğer birçok bilim dalı ile de ilişki olduğu bilinmelidir. Bu disiplinlere kültürel antropoloji, Edebiyat, din bilimi, dinler tarihi, sanat tarihi, coğrafya, tıp, hukuk gibi alanlar da eklenilebilmektedir. Bunlardan budunbilim/etnoloji, Türkiye Süper güçle komşu olduktan sonra daha fazla önem kazanmıştır. Sözlü Ortam kaynaklarının tarih yazımı sürecindeki önemi, bu dönemde özel ehemmiyet kazanmıştır.[1] Bu dönem aylarca süren sortilerle/ çıkışlarla hayatın felç edildiği, arkeoloji alalarının toprağa gömüldüğü, arkeolojik verilerin müzelerden, yazılı kültürün kütüphanelerden yağma edildiği bir maddi kültürün yok edildiği dönemdir.
Bu dönemden kalan ve bölge kültürünün tekrar beslenebileceği tek kaynak hal kültürüdür. Bu dönem hoyratların, ağıtların, ninnilerde olarak kına adaklarda destanlaştığı dönemdir.
Halkbilim, bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleri ile derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da birleşime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir.[2] Bu dönem, halkbilimin kaynaklarından birinin kuruduğu dönemdir.
Halkbiliminin mahiyetinde onun sözlü olma, geleneğe bağlı olma, çeşitlenme, anonimlik, kalıplaşma gibi özellikleri vardır[3]. Folklor geleneklerde yaşayan eski devirlerin kalıntıları olduğu kadar zamanın ihtiyaçlarına göre yeni ürünleri de içer-mektedir. Küreselleşmenin kültürel yaptırımlarında, Geleneklerin kimlik yapıcısı olarak yaşatılmalarında da, yeni ürünlerin hayata geçirilmesinde de, halk kesimleri farklılaşmaya hız verme veya onun önünü alma adına yarışa sokulmuşlardır. Bu noktada kültürel kimlik-siyasi arayış bağlamında, halk kesimlerinin gençliği tercihe zorlanmaktadırlar. Birlikte yaşayan halklar emperyalizmin birlikte bükemedikleri bileği karşısında bir birlerine düşürülebilmişlerdir. Böylece nice binyıldır ortak üretilen müşterek mirastan bir parça kaçırabilme adına onun yağmalanmasına imha olmasına alet olunmuştur. Emperyalizmle işbirliği yapabilenler kadar, halkları emperyalizmin kucağına antidemokratik tutumları ile itenler de sorumludurlar.
Halk bilgisi ürünleri gelişigüzel ortaya çıkmış ürünler değildiler ve değildirler. “Bu ürünlerin yaratılma ve devamlı kılınmasında esas olan ‘öğrenme’ ve ‘öğretme’, ‘benimseme’ ve ‘benimsetme” kaygısı mutlaka vardır. Bu öğrenme ve benimseme herhangi bir şekilde meydana gelmiş olabilir. Öğrenme veya benimseme yoluyla elde edilen bu bilgiye dayalı yaratma veya yeniden üretme belli seviyede estetik kaygı ihtiva eden ve sanat değeri olan yaratmadır”[4].
Bu noktada, halk bilgisi ürünlerinin öğretme ve öğrenme, benimseme ve benimsetme kaygısı kavramlarından hareketle “kültür emperyalizminin tartıya alınması gerektiği” gerçeği ile karşılaşırız. Halkbiliminin hangi kültür verileri hangi formatta eğitim ve öğrenim müfredatına girmiştir. Nerelerin benimse-tilmesi dönemindeyiz. Kültür emperyalizmi hangi kaygıları taşıyor, birlikte yaşayan halkların birliktelikleri adına hangi kaygılar taşınmalıdır?
Bu kaygıların taşıyıcısı olabilmek için halkbilimci olmak zorunluluğu yoktur. Ancak halkını tanımayan aydının akıbetinin bozulma, bölünme, dağılma, erime ve yok olma olduğunu bilmek mecburiyeti vardır.
Milliyetçilik ona yüklenilen anlam kayması bir yana milliyetperverliktir. Mensubu olunan milletin menfaatlerini ki bunun adı milli menfaattir, şahsi çıkarından önde tutabilmektir. Milletini vatanını o vatanın insanını, hiçbir ayrıcalık gütmeden kültürü ile birlikte sevebilmektir. Bu noktada milli çıkar aile, aşiret, yöre, siyasi parti çıkarından önde gelir. Bunun içindir ki millet olma sürecini yaşamakta olmak bir toplum boy veya bölge mensubiyetine kayarsa, kaydırılır ise ilkele, doğru olmayan bir yolculuğa çıkmış, çıkarılmış olur. Millet onu oluşturan halk kesimlerden sadece birinin değil hepsinin malı ve eseridir. Milli-yetperverlik anlamında milliyetçiliği şovenizmden faşizmden ayıran esas husus budur.
Milliyetperverlik maddi, manevi ve siyasi çıkar aracı, vasıtası yapılır ise bu durum milliyetperverlikle izah edilemez. Millî olabilmek transferle de izah edilemez. Milli olabilmek mensubiyetinin kutsiyetine vakıf olma şuurudur. Bu şuur başlı başına bir kültürdür ve bu kültünün kök hücrelerini halk kültürü belirler. Milli olmak için muhakkak Milli Eğitim, Milli İstihbarat, Milli Savunma gibi millili bir isimle bilinen bir kuruma mensup olmak ta tabii ki gerekmez. Bu kurumların sadece mensubu olabilmek de milli olabilmek için yetmez. Milli olabilmek, milli duygularla yaşamı düzenleyebilmek, sürdürebilmektir. Özveri ister, şuur ister, ilkeli bir yaşam gerektirir.
Bu kültürün alınması veya verilmesi beşikte ninnilerle başlar, türkülerle süslenir, bezenir, Kilimde nakış, çobanda kaval, yazmada oya olur, ağıtlarla devamlılığını sürdürür.
Bu noktada halk nedir, halkbilimcilerin halk tanımlamaları nasıldır? Bizim halk anlayışımızda sınırlamayı tahsil derecesi, makam, sosyal statü, varlıklılık, şehirde veya kırda yaşamış olma belirlememektedir. Biz, ortak bir veya birkaç özelliği paylaşan ve bu özeliklerin taşıyıcısı, yaşatıcısı olduğunun fakında olan gruba, gruplara halk diyoruz. Halk bilim veya halk bilgisi ise bu alanın kapsamına giren ürünler ve çalışmalardır.[5] Halk; aile, köy, aşiret, meslek grupları, siyasi partiler dinî ve lisanî cemaatler gibi bir takım ocaklardan müteşekkildir[6]. Milletin tanımında ortak bir geçmişi olma ve birlikte yaşama isteğini taşımış olma gibi iki önemli husus vardır. Millet olma sürecinde emperyalizm halklar sayısınca millet oluşturmayı amaçlarken ortak geçmişi inkâr etmekte ve birlikte yaşama sevincini yok etmek için de halklar arasına kan sokmaktadır. Bu amaçla halkbilimini vasıta olarak kullanabilmektedir. Bu noktada, Milliyetperver anlayış, emperya-list arayışın karşısına, halkların kültürlerindeki veri farklılıkları gerçeğinde inkâra gitmeden, veri ayniliklerinden yola çıkarak ortak kültürel mirasın varislerinin birlikte yaşayan halklar olduğunu savunarak çıkar.
Kültürün taşıyıcıları yazılı ve sözlü geleneklerdir. Yazılı kültürün kaynağı da sözlü kültürdür. Millet hayatında daha geniş katılımcı bir kabule sahiptir. Millet hayatında her ortak kabul, kendini yaşatan bir gelenek yaratır.[7]
İnanç, bir düşünceye bağlı bulunma, bir dine inanma, iman, birine duyulan güven, itimat, inanma duygusu, inanılan şey, görüş ve öğretidir. Din ve inanç kavramları birbirinden farklıdır.[8]
Halkbiliminin konusu kapsamına gireni kadarı ile halk inanışları belli bir toplumun eski dinlerden miras alıp kendi çağının şartlarına uyarlayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğu inanışlarla ilgilidir.[9]
Halk bilgisinde “inanmalar” halkbilim alanlarından bir alandır. Halk mutfağı, Halk sanatı, Giyim-Kuşam Süslenme, Halk oyunları, Halk müziği, Halk tiyatrosu, Çocuk oyunları, Halk edebiyatı ve benzeri gibi alanlardan birisi[10] bize göre de en önemlisidir. Halk inanmalarının kapsamına her türlü adak, kanlı ve kansız kurban, bu ve öteki âlemle ilgili inançlar, Allah’la meleklerle, kitapları, cennet-cehennem, alın yazısı, kader, görünmeyen cin türü varlıklar, ibadet yerleri, ibadet şekilleri girer. Su, ateş, dağ kaya, toprak, gökyüzü ay, güneş, yıldızlar, çeşitli hayvanlar, bitkilerle ilgili inançlar da girerler. Ayrıca fal, büyü, nazar, uğurluluk-uğursuzluk, alkış-kargışlarla ilgili inançlar da keza girerler.
Semavî dinlerde halk inançlarının büyük bir kısmı hurafe, bidat ve şirk olarak algılanır. Bu teşhis de gerçek payı da vardır. İslamiyet’te yeri bulunmayan birçok inanç bu din adına yaşatılabilmektedir ki, halis imamla bunların bir arada varlığı çelişki teşkil edebilir. Bunların, kitabî din yerine insan hayatına ikamelerini sağlayarak değil de ayıklanarak mistik folklor adına yaşatılmaları çok önemlidir. Bunlardan hareketle Türk kültürlü halklar arasında bazen anadil farklılıklarına rağmen de ortak kültürel payda oluşturulabilmektedir. Bunlar Türk kültürlü halkların geçmişleri ile bugünleri arasındaki kültür köprülerinin köşe taşlarıdırlar.
Türk kültürlü halkların halk inanmalarının diğer önemli bir özelliği de alanın kimlik belirleyicisi olmasındadır. Halkbilimi faaliyet alanlarından öyle bir alan yoktur ki, halk inancı içeriği bakımından yapısında bir iz barındırmamış olsun. Mesela bebek bekleyen bayanlarla ilgili olarak aşermek veya yerikleme diye bilinen bir inanç vardır ki, aynı zamanda alternatif tıbbın da alanına girer. Gökyüzü olaylarına bakarak hava tahmininde bulunmak halk takvimi bilgisini gerektirir. Çocuk oyunlarındaki tekerlemeler veya ninnilerdeki nakarat bölümleri araştırıcıyı mitolojik dönemle irtibatlanabilmektedir. Köy orta Oyunları Türk tiyatrosunun ilk örnekleridirler. Halk inançları çalışmaları yapılamaması halinde destanları anlamlandırmak o derece zor olur.
70–80 yıllık ateist dönemde dinin yasaklanmış olmasına rağmen Uluğ Türkistan’da İslamiyet’i Ahmet Yesevî etrafında geliştirilmiş “Pir kültü” günümüze taşıyabilmiştir. Birçok büyük oryantalisttin şarkiyata olan katkıları bir yana, Emperyalizm-Misyonerlik- Oryantalizm bağlantılı mekanizma en fazla inanç vasatında faaliyet gösterip etkili olabilmiştir. Türk kültür coğrafyasında ne zaman irticai bir hareket, dinî bölünme ve benzeri bir hareket, bir ayaklanma görülmüş ise arka planında entelijans bağlantılı oryantalizm verilerinin batı emperyalizmince stratejiye dönüştürüldüğü de görülmüştür.
[1] Ruhi Ersoy, Sözlü Tarih Folklor İlişkileri, Barak Örneği Disiplinler Arası Bir Yaklaşım Denemesi, Akçağ, Ankara 2009.
[2] Sedat Veyis Örnek, Halk Bilimi, Kültür Bakanlığı, Ankara 2000, s. 15.
[3] Özkul Çobanoğlu, Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Akçağ, Ankara 1999, s.7.
[4] Metin Ekici, Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri, Geleneksel, Ankara 2004, s. 7.
[5] M. Öcal Oğuz ve arkadaşları; Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker, Ankara, 2004, s. 70–71; Erman Artun, Türk Halk Bilimi, Kitabevi, İstanbul 2005, s. 3.
[6] A. Güzel-A.Torun, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ, Ankara 2007, s. 35.
[7] Dursun Yıldırım, Türk Bitiği, Araştırma/İnceleme Yazıları, Akçağ, Ankara, 1998, s. 37–41.
[8] Erman Artun, Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı, Akçağ, Ankara, 2002, s. 5.
[9] Pertev Naili Boratav, 100 soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1973, s. 8.
[10] Metin Ekici, Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri, Geleneksel, Ankara 2004, s. 194.