DR. YAŞAR KALAFAT İLE TÜRK HALK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI ÜZERİNE

06 Nisan 2017 18:18 Dr.Yaşar KALAFAT
Okunma
3054
DR. YAŞAR KALAFAT İLE TÜRK HALK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI ÜZERİNE

DR.YAŞAR KALAFAT İLE TÜRK HALK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI ÜZERİNE

CankatALPASLAN

Cankat- Sayın hocam sizinle halk bilimi çalışmalarınız konusunda görüşmek istiyoruz. Bize yansıyan merak edilen hususların arasında bu alanı seçiş sebebiniz den, zaman içerisinden geçtiğiniz dönemlerden, aldığınız mesafeden karşılaştığınız zorluklardan, ürettiğiniz çalışmalardan, varmak istediğiniz hedefinize ve ihtiyaç duyduğunuz imkânlara kadar birçok husus var.Bir yerinden başlayalım, teknik eğitim almış iken neden sosyal bilimler alanına girdiniz?

Kalafat- Ben oldubitti sosyal hayatı incelemenin meraklısı olmuşumdur. Lise yıllarında Muhtar Körmükçü, Fakir Baykurt, Mahmut Makal ve diğerlerinin köy hayatı incelemelerini varlık Yayınlarından izlerdim. Sonra halk kültürü veya etnoloji ile ilgili yayınlara da özel ilgim vardı. Bu ilgi Muş’ta çalıştığım yıllarda daha çok arttı. Orada ana dili Türkçe, Zazaca, Çerkezce, Çeçence, Kürtçe olan Hanefi, Şii--Caferi ve Alevi inançlı Müslüman halkın halk inançlarını yakından tanıma imkânı buldum. Hayvan Islahı Bölümünün amiri idim ama ev Ekonomisi Bölümü de bana bağlı idi.İstediğim köye gitme ve gözlemlerimi resimleme imkânım vardı. Günlük tutuyor yerel gazetelerde makaleler yazabiliyordum. Askerlikten sonra bir yıl da Arpaçay’da çalıştım, aynı merak ve ilgilenme burada da devam etti. Burada bölgemde muhatap olduğum halk kesimlerinin arasında Kürtçe konuşanların yanı sıra ana dili Türkçe olanlardan Azerbaycan Türkleri, Karapapaklar, Yerliler ve ayrıca Arpaçay’da son dönemlerine yetiştiğimiz Malakanlar da vardı. Buradaki araştırma imkânlarım kısmen sınırlanmıştı ama burada da bütün günüm köylerde geçiyordu.Bu yaşam bana eğitimini almadığım bir alanda bilgi ve arşiv sahibi yapmıştı.1966 yılından sonraki memuriyet hayatımda bu gözlemler bana hep yoldaşlık yaptılar. Etnik milliyetçiliğin tohumları atılmış ve onlar çimlenmeye başlamıştı. Kısaca ben teknik eğitim almış bir sosyal bilim altyapılı bir kimse idim.

1980’den sonra iyiden iyiye tırmandırılan etnik milliyetçilikte halkların aynılığı ve ayrılığı üzerinde durulurken dil, tarih ve din gibi alanlarından yola çıkılıyordu da halkın kültürel kimliği üzerinde her nedense pek durulmuyordu. Halkları karakterize eden başka bir kültürel boyut daha vardı. Bu onların yaşadıkları, yaşattıkları kültürleri idi. Bu kültür özgünlüğünün yanı sıra halklar arası akrabalığı tesis eden en ciddi köprülerden de birisi idi. Bunları; halk tababeti, hayvan tababeti, toplu merasimler, halk takvimi, halk iklim bilgisi, halk oyunları,halk musikisi, halk mutfağı, halk dansları, çocuk oyunları, köy seyirli koyunları, el sanatları vb. türleri ile ben yaşamımdan biliyordum. Bu bilgileri ilgili disiplinlerin lisanı ile dile getirmek gerekiyordu. Bu gereksinim beni “yeni talebelik dönemi”ne götürdü.

Cankat- İlk kitap çalışmanız “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri” isimli eseriniz oldu yanılmıyorsam, anılan çalışmanın bu alandaki diğer çalışmalarınız arasındaki yeri nedir?

Kalafat -Bu benim Dursun Yıldırım Hoca’mızın yönetimindeki halk edebiyatı dalında yaptığım ilk mastır tezim olmuştur. Bu çalışmanın, 2010 yılında 6. baskısını yaptıktan sonra yeni baskısı yapmamaya karar verdik. Zira burada yer alan Pir Kültü,Kişioğlu, Ölüm, Dağ, Su, Yer, Kara İyeler ve diğerlerini ilkin bildiri veya makale bazında genişleterek, giderek ayrı baskılar olarak kitap şeklinde yayımladık.Bu çalışma benim için kapsamını ve uygulanılan coğrafyasını sürekli değiştirilip geliştirebileceğim şablon çalışmam olmuştur. Hocamın diğer hocalarım gibi bende emeği çoktur. Bu çalışmayı örnek alıp Balkanlar’da, Orta Doğu’da,Kafkasya’da Rusya Federasyonu kapsamındaki Türk ellerinde, Uluğ Türkistan’ın hemen her yerinde yaptığımız kitap ve makale çalışmalarımız oldu. Bizim bu çalışmamız Türkiye içinde ve dışında birçok çalışmaya da örnek teşkil etti.

Cankat- Bu çalışmayı benzerlerinden farklı kılan ne idi?

Kalafat -Çalışmada Eski Türk İnanç Sistemi yapısı ve unsurları ile ele alınıyor.Tanrı’dan başlanılarak inanç sisteminin sistematiği, sistemi oluşturan iyeler,kam/Şaman, kişioğlu,  fonksiyonları ile anlatılıyor, hayatın doğum evlilik ve ölüm safhaları evvelleri esnaları ve sonralarıyla ele alınıyordu. Bulgular Türk kültür coğrafyasının çeşitli kesimlerinden alınmış örneklerle karşılaştırılıp, kültürün kaynak eserlerindeki yerlerine işaret ediliyordu. Mesela Al Karısı inancı Muş ve Manisa’dan yapılmış tespitlerden hareketle karşılaştırılırken Divanü Lugati’t- Türk’ten hareketle bulgunun yerine işaret ediliyordu. Böylece aynılıkları ve ayrılıkları kültürünüzü yansıyışları ile tanıma ve izleme imkânı buluyordunuz. Her yeni çalışma ile kültür coğrafyanızın sınırları daha netleşiyor, uzak geçmişinizle bağlarınız daha berraklaşıyor, akraba halkların akrabalık bağları gün ışığına çıkıyordu. Böylece akrabalığın sadece ve muhakkak kan akrabalığı olmadığı,ondan daha az önemli olmayan kültür akrabalığının olduğu gerçeği, dil akrabalığı, din akrabalığı kadar önemli olan bir de halk inançları akrabalığı olduğu gerçeği ortaya çıkmış oluyordu. Bu tespit benim Muş’tan, Erzurum’dan,Arpaçay’dan gözleyip izahını yapabilmenin özlemini duyduğum husustu. Bu bilgi harmanına Doğu Karadenizli bir ailenin ferdi olmanın getirdiği zenginlik de ekleniyordu.

Cankat- İlk lisansüstü çalışmanız olduğunu söylediniz, öz geçmişinizdeki bilgilere bakılınca, yanılmıyorsan başka benzeri eğitimleriniz de olmuş,konumuzla ilgisi itibarıyla biraz açar mısınız?

Kalafat -Halk inançları çalışıyorsanız kanaatimce dinler tarihi birikiminizin de olması gerekir. Bu noktada Şaban Kuzgun Hoca’mı rahmetle analım. “Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta Eski Türk Dinî İzleri Dini Folklorik Tabakalaşma” isimli kitap çalışmamızda ondan yapılan tezin ürünüdür. Keza Batı Türklüğü halklar arası ihtilafı denilince, akla ilk gelen ünlü “Şark Meselesi” dir. Şeyh Sait İsyanı, diğer benzerleri gibi,  “Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı: Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar”isimli bu çalışmamız, Şark Meselesi’nin ürünlerindendir. Bu konudaki kitaba dönüşen mastır ve doktora çalışmalarım da hocam Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü disiplininde yapılmıştır. Ben, ikinci öğrenciliği çok şanslı olanlardanım, Yaptığım birçok “ev ödevi” çalışmam hocalarımın imzaları ile birlikte kitap olarak çıktılar. Nitekim Zeynel abidin Makas Hoca’mla da birlikte yayınını sağladığımız “Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları: Azerbaycan-Doğu Anadolu” isimli çalışma da bu türdendir. Bu türden örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Halk bilimi birikimi yeterli olmadığı için birçok ayaklanmanın önüne daha erken geçilememiştir ve yarasının izleri derin olmuştur. Halkların kültür yakınlığını bildiğiniz ve bildire bildiğiniz nispette üstünlük emperyalizmin değil, halkların ortak millî iradelerinin elinde olur. Doktora ve mastır çalışmalarımı yöneten ve benimle imzalarını paylaşan hocalarımı minnet saygıyla anıyorum.

Cankat- Hocam, Türk kültür coğrafyası diyorsunuz, yazılarınızda Türk kültürlü halklar, tanımlaması da geçiyor bu konuya da açıklık getirelim mi?Türk kültür coğrafyasının sınırlarını nasıl çiziyoruz ve halklardan Türk kültürlü olanları nasıl belirliyoruz? Bunun kıstası ve kapsamı konusunda neler söylenebilir?

Kalafat -Türklük denilince biz Türk kavminden Türk ırkından evvel Türk kültürünü-medeniyetini anlıyoruz. Türklük bir kültür objesidir. Bizim Türklük anlayışımızda ırkçılık veya kavmiyetçilik yoktur. Türk kültürlülük vardır. Türk kültürü, bu kültürü yapanların eseridir. Türk kültürlü halklar bu kültürü yapanlar, bu kültüre mensup olan halklardır. Bu halklar büyük çoğunlukla ve çok kere Türk dilli halklardır, isim alışı da buradan gelmektedir. Bunlar, çok kere bilhassa çağımızda İslam halklardır. Bununla beraber ana dili Türkçe olmayan ve İslam olmayan halklar da bu kültürün yapıcısı ve sahipleri arasında olmuştur.Türklüğe mensubiyetin ölçüsünü bu kültüre yapılan katkının nispeti belirler.

Türk kültür coğrafyası bu kültürün yapıldığı, yaşatıldığı var olduğu coğrafyadır. Türk kültürlü halklar bu coğrafyanın eşit halkları ve eşit vârisleridirler.

Cankat- Emperyalizm halk kültürü bağlantısını da kurdunuz bu konuda da biraz açıklama yapmanız sanırım yararlı olacaktır.

Kalafat -Emperyalizm, sömürgeci ülkelerin, sömürü mekanizmasında halk bilimini de kullandığı uluslararası bir yapılanmanın da adıdır. Siyasi oryantalizm sömürü yapılanmasında halkları ihtilafa düşürme, halkları mevcut yönetimlere karşı isyana sürükleme sürecinde, halkların kültürel özelliklerini âdeta onların sahiplerinden daha yakından izler bilir ve gerektiğinde kullanır. Bunu bazen bir ülke içerisinde bazen de komşu ülkeler arasında yapar. Bu maksatla araştırma merkezleri kurar, uzmanlar yetiştirir, yayın yapar ve benzeri etkinlikler düzenler. Yapay halklar, yapay ihtilaflar, yapay liderler icat eder. Kamuoyu oluşturur, kitleleri harekete geçirebilir. Halkın arasına soktuğu örtülenmiş elemanları ile halk kitlelerini yönlendirebilir. Bunun içindir ki,halklar kültürleri ile tanış olmalı ve birlikte yaşayan halklar kültürleri ile tanıştırıla bilmelidir. Halkların kültürel ayrılıklarına da aynılıklarına da millî kültür adına birlikte sahip çıkıla bilmelidir.

Cankat- Böylesi anti emperyalist bir yapılanma nasıl oluşturulabilir?

Kalafat -Bunun için ilkin Türk’ün tanımında anlaşmaya varılabilmelidir. Sonra Türklüğün getirildiği, getirilmek istenildiği nokta üzerinde durulabilir Bu bizi sorumluya götürecektir. Büyük bir millet olan Türklük her büyük millet gibi aşiret, kabile, zümre dönemini aşmış aşabilmiştir. Kucaklayıcı ve paylaşıcı olmayan, dar anlamda Türklük anlayışı, etnik milliyetçilik olur ki bu milletperverlikle izah edilemez. Zira millet bir tek dini veya etnik toplumdan oluşmaz.

Bu, tüm çağdaş milletler gibi tanımı yapılan anlamda Türklük için de geçerli olan bir bilim alanıdır ve Türkler için bunun ismi Türkoloji’dir. Türkoloji sadece belirli ilmî disiplinleri kapsayan ve sadece o alana mensup olanların ilgilileri ile sınırlı değildir. Türklük bir kültürel obje olduğu gibi Türkoloji de stratejik bir objedir. Birazcık açmak gerekir ise siyasi oryantalistlerin ilk muhatapları Türkologlardır. Bu noktada ASAM’ı saygı ve şükranla anıyoruz. “Halk Bilimi-Türkoloji-Millî Kültür Stratejileri” türünden kitap çalışmalarımız,ilk islimi o okuldan almıştır. Keza, “Bakü-Ceyhan Kültür Hattı-Sosyal Antropoloji Araştırmaları”, Güney Kafkasya/Sosyal Antropoloji Araştırmaları (Kuzey Azerbaycan-Gürcistan-Nahcivan Gezi Notları ve Türk Halk İnançları), Kırım Kuzey Kafkasya/Sosyal Antropoloji Araştırmaları(Kırım-Dağıstan-Kuzey Kafkasya Gezi Notları ve Türk Halk İnançları), “Türk Dünyası karşılaştırmalı Türkmen Halk İnançları (Afganistan, Özbekistan,Türkmenistan, Nahcivan-Azerbaycan, Kafkasya, İran, Irak, Anadolu, Makedonya) gibi sosyal antropoloji içerikli çalışmalar da bu kurumun mahsullerindendir.

Merkezimizin sosyal antropoloji çalışmalarının ilk adımları ASAM Yayınları arasında atılmıştır. Şimdilerde, kitap yayın sayısı 100’ü bulan çalışmalarımıza Avrasya Bir Vakfı yardım etmektedir. Çalışmalarımızın geçmişi de kapsayan stratejik boyutunu merkezimizin strateji seti içerisinde anlatıyoruz.

Cankat- Halk bilimi çalışmaları için dinler tarihi ve Türkiye şartları için Cumhuriyet tarihi uzak görüşlülüğü gerekirken diğer disiplinlerden mesela filoloji veya arkeoloji aynı derecede gerekli değil mi?Sınırlamanızda özel bir neden var mı?

Kalafat -Mesele halkınızı kültürü ile tanımak, yakın geçmişinden hareketle ileriyi görebilme yeteneğini geliştirebilmektedir. Biz halk kültürünün merkezine halk inançlarını koyuyoruz. Halk inançları halk tababetin den, halk takvimine, halk mutfağından halk oyunlarına kadar her türlü halk kültürel ürününün bizce temelinde yer alır.  Yaşar Nuri Öztürk bu konuda “Din, ilk insanla var olmuştur ve son insanın hayat sahnesinden çekileceği ana kadar da var olmaya devam edecektir. (…) Yaratıcı kudret insanın yapısına, onu, kendisi ile ilişki kurmaya yöneltecek bir ‘asli duygu’ yerleştirmiştir. (…) İnsanın zekâ ve ruhunu, insanlığın mükemmel hâle gelmesi yönünde oluşturan, başlangıçtan beri dindir ve din olmaya devam edecektir.” demektedir. (Din ve Fıtrat, İstanbul, 1990)         

Birlikte yaşadığınız halkların dillerini bilmek, onları o derece tanımanızı kolaylaştırır. Ana dilini bilmediğinizkomşunuzun ana dilini bilmek, ortak millî kültüre sahip çıkmak demektir. Eğitim dili olmasa da kültür dili olmasa da konuşanı çok olmasa da o dil millîkültürün bir parçasıdır. Arkeoloji verilerinin dillendirilmelerin de yerel dillerin bilinmesinin yararına inananlardanım.

Halk bilimcinin halk bilim verilerin emitolojik açıklama getirebilmesi, o halkın yaşamakta olduğu topraklaramitolojisi ile göç ettiğinin, yani yaşanılan yerin mitolojik dönemden beriye ilk sahibi olduğunu izah edebilir.

Halk inançlarında birtakım dinî pratiklerin anlamlandırılmaların da tasavvuf bilgisi de bize göre fevkalade önemlidir. Biz halkın bu sofistik boyutunu ihtiyatla halk sofizmi olarak dillendirdik. Bunlar, aynı zamanda, bir kısmı ile ve bir dereceye kadar Sünnetullah’ın günümüze taşınmış kalıntılarıdır. Bu kapsama giren çalışmalar arasında ; “Lenkeran Folklor Müşaveresi ve Azerbaycan Halk Sufizmi”, “Anadolu Türk Halk Sufizmi: Zazalar, Kırmançlar ve Türkmenler (Erzurum Ziyaret Yerlerinin Tasnifi ve Halk Bilimi İtibariyle Önemi), “Avrasya Türk Halk Sufizmi I, (Kırgızistan-Özbekistan-Türkmenistan)isimli olanlar zikredilebilir.