İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI AD BİLİMSEL ÖZELLİKLERİ

05 Ağustos 2024 11:52 Doç.Dr.Bahadır AYAS
Okunma
131

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DESTANLARI AD BİLİMSEL ÖZELLİKLERİ
Doç. Dr. Bahadır AYAS

Millet, dil ve kültür kavramları birbirlerinden ayrılmaz ve çok yönlü etkileşim hâlinde olan kavramlardır. Bu bakımdan millet ve millete ait meselelerin incelenmesinde dil bilim çalışmaları, tarih araştırmaları gibi önemli araç olarak karşımıza çıkar. Dil, “millet” kavramının oluşmasında ve ulus devlet yapılanmasında etkin bir konumdadır. Çünkü birçok bakımdan dil, millet olmanın açık bir sembolü olarak algılanır. Millî bütünlüğü sağlamada yeterli olmasa da güçlü bir birleştirici olarak dil, millete duyulan araçsal ve duygusal bağlılığın her ikisinde de etkin durumdadır. Bunun sebebi dilin işlevselliğidir. Bu işlevsellik, dilin milliyetçiliğin duygusal ve araçsal dinamiklerinin merkezî konumunda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan dil, milliyetçiliğin temelini oluşturan en önemli yapı taşlarından biri olarak değerlendirilebilir. Nitekim milliyetçilik hareketlerinde sık sık belirleyici unsur olarak öne çıkmaktadır. Milliyetçilik; ideoloji veya siyasi hareket olarak modern dönemlere ait bir olgu olmakla birlikte, millî hisse dayalı duygu, davranış tarzı ve tutumlar anlamında oldukça eskilere götürülebilecek bir kavramdır. Dil ise bu durum temel nedeni olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan milletin dil üzerinden, dilin ise ilk ürünleri üzerinden incelenmesi millî bir şuur üzerine inşa edilmiş tarih bilinci açısından önem arz eder.
Yukarıda sıralanan gerekçeler ve varsayımlardan hareketle, Türk’ün Türkçe üzerinden, Türkçenin ise en eski ürünleri olan destanlar üzerinden incelenmesi Türkoloji çalışmalarında yaygın bir yöntem olarak karşımıza çıkar. Bu yazıda ise İslamiyet öncesi Türk destanları onomastik özellikleri bakımından değerlendirilmesi amaçlandığından öncelikle onomastik bilimi ve destan kavramlarına kısaca değinilerek bahse konu destanların onomastik özellikleri yüzeysel bir şekilde incelenmiştir.
Destanlar ulusların savaş ve kahramanlık hikâyelerinin toplamıdır. Destanları zengin ve çeşitli olan milletlerin tarihi ve yaşanmışlıkları da o ölçüde zengindir. Bu açıdan bakıldığında Türklerin tarihleri de destan metinleri açısından oldukça kalabalıktır. Dil bilim ve antropoloji açısından değerli oldukları kadar milletlerin yaşanmışlıklarından büyük izler taşıyan destanlar milletlerin tarihlerine büyük ölçüde ışık tutmaları bakımından tarihçilerinde odağındadır.
Destanlarda anlatılan millî maceralar tarihten önceki devirlerinde veya tarihlerinin kuruluşu asırlarında başlar; bazen tarih boyunca devam eder. Kahramanları arasında: Tanrılar, tanrıçalar, gün ışığından, su köpüğünden yaratılmış; bir bozkurtun çocuğu olmuş veya ağaç karnında doğmuş, mukaddes insanlar bulunan bu destanlar; ilk bakışta ilk insanların hayal alemini tanıtan masallar gibi görünür. Ancak derin görenler bu masalların yapılarında, milletleri, faziletleri, fikir ve sanatları meydana getiren büyük medeniyet mimarisinin temel taşlarını bulurlar; insanlık tarihinin nasıl başlayıp nasıl geliştiğini bir masal atmosferi içinde öğrenirler. Bu özellikleri ile tarihin araştırma konusu veya veri kaynağı gibi görülse de destanlar temelde dil ürünleridir. Bu bakımdan ağırlıklı olarak dil bilimciler tarafından incelenen ürünlerdir.
İnsanoğlu var olduğu günden itibaren gördüğü ve görmediği her türlü şeyi adlandırma yoluna gitmiştir. Ad ve adlandırma insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar; kendilerini, çevrelerindeki kişilerden farklı kılmak, yeni karşılaştıkları varlık ve kavramları tanımlayabilmek için adlandırma yolunu seçmiştir. Yeni karşılaşılan durumu eskilerinden ayırt etme, farklılaştırma ve bir sonraki karşılaşılma durumunda zihninde kodlama yapabilmesi için isimlendirme yapmak zorundadır. İşlevsel olarak ele alındığında ise bir dile ait isimler ve isimlendirme şekilleri kültüre ve millete dair çok fazla özellik taşımaktadır. Bu işlev üzerinde bir milletin ve dilinin, isimler ve isimlendirme şekilleri üzerinden incelenmesi ad bilim adı altında ayrı bir çalışma alanın da doğmasına neden olmuştur. Ad bilim, kavramı karşılayan işaretler olan adları araştırmaya dayanır ve kavramların anlam olgularını ele alır.
Ad insanlar için, milletler için var olmanın ilk belgesidir. Ad almak, kişi için bireysel ve millî anlamda resmen varlık bulmanın simgesidir. Bir milletin, yaşayışı, inançları, kültürel değerleri adlarına da yansıdığından ad ve ad verme incelenmeye değer bir konudur. Özel adlarla ilgilenen bilim dalına onomastik adı verilmektedir. Onomastiğin kişi adlarıyla ilgili alt dallarından biri ise antroponim (kişi adları bilimi) olarak adlandırılmaktadır. Kişi adları bilimi içerisine göbek adı, ad, soyadı, takma adlar, sanlar gibi ad türleri girmektedir. Kişi adları bilimi adların filoloji, dil bilim, kültür tarihi ve halk bilimle olan ilgisini araştırıp ortaya koymaya çalışır. Zira bir insana verilen adın bir milletin kültürüyle çok sıkı bağı vardır. Bundan dolayı ünlü ad bilimci Adolf Bach "Bir ulusun ad hazinesi, onun geçmişteki ve bugünkü zihinsel-ruhsal durumunun anlatımıdır." demektedir. Çünkü özel isimler, bir halkın kültürel ve tarihî gelenekleriyle bağlantılıdır. Eski inanışlara göre, ad, insanın kaderini değiştirebilecek sihirli bir güce sahiptir. Bu yüzden eski Türklerde özel adların seçimine büyük önem verilirdi. Bir dilin özel ve zengin bir örneği olan destan dilinin ve bunun içinde yer alan kişi adlarının tahlili, dil tarihi ve halkın kültürünü araştırmada önemli malzeme sağlamaktadır.
Destanlar ad bilim çalışmaları açısından önemli veri kaynaklarıdır. Çünkü destan dili, bir dilin özel ve zengin bölümünü oluşturur. Bununla beraber destan dili, kendi düzeni, anlatma kaideleri ve mekân ve zaman boyutuna sahip destan dünyasının bir yansımasıdır. Türkler diğer milletler ile karşılaştırıldığında zengin bir destancılık geleneği olduğu görülmektedir. Nihat Sami Banarlı, Türk destanlarını gerek inanç gerekse oluştukları coğrafya bakımından, İslamiyet’ten Önce Türk Destanları ve İslamiyet’ten Sonra Türk Destanları olmak üzere iki gruba ayırmaktadır. İslamiyet’ten önceki Türk destanları grubuna Yaradılış, Alp Er Tunga, Şu, Oğuz Kağan, Bozkurt, Ergenekon, Türeyiş ve Göç Destanlarını dâhil etmektedir. İslamiyet’ten sonraki destanların ise Müslüman olan diğer milletlerin dillerinden ve kültürlerinden izler de taşıdığı görülmektedir.  Bu bakımdan İslamiyet’ten önceki Türk destanları eski Türk ad bilim birimleri eski Türklerin dilini, tarihini, etnografisini, inanışlarını vs. daha derinden araştırmak; öğrenmek bakımından büyük önem taşımaktadır.
Bu destanlarda incelendiğinde kişi adlarına ilişkin kendine özgü özellikleri göze çarpmaktadır. 13. yy. tarihçisi Reşideddin’e göre bütün Oğuz boylarını isimleri başçılarının isimlerinden gelmektedir. Örneğin kavim ismi olarak ele alınan Oğuz kelimesi Oğuz Kağan Destanı’nda bir kişi adı olarak karşımıza çıkar. Benzer şekilde Çağatay, Özbek, Karahanlı kavim isimleri destanlarda geçen kişi isimlerinden türemiştir. Bunun tersine de rastlamaktayız. Yani eski kavim isimlerinin birçoğu Orta Çağ’dan itibaren kişi veya yer adı olarak kullanılmaya başlamıştır. Türklerde kişi adları ve unvanlarının yeri ve önemi üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet adamları yeni bir göreve atandıklarında sadece yeni unvan almayıp aynı zamanda isimlerinin de değiştiği görülmektedir. Örneğin boybaşı olan Kutluk Han, devletin başına geçince İlteriş Kağan, eşi ise İl Bilge Hatun isimlerini ve unvanlarını almışlardır. Benzer görüş Çin kaynakları tarafından da desteklenmektedir: örneğin Bumin Han 1. Göktürk İmparatorluğu’nun başına geçince İliğ Kağan ismini ve unvanını almıştır.
Türk kişi adlarının kendine has bir diğer özelliği ise Gumilov tarafından dile getirilmektedir: “Türkler Avrupalılar gibi doğumdan ölüme kadar tek bir ad taşımıyorlardı. Türk’ün adı toplumdaki makam ve mevkii göstergesiydi. Çocuk iken lakabı, gençliğinde rütbesi, yetişkinlik ve ihtiyarlıkta unvanı olurdu. Hanlarda ise unvan akrabalık ve bölge sistemine göre değişmekteydi.” Bu bakımdan destanlarda ve yazıtlar geçen Türk kişi adları diğer kültürler ile karşılaştırıldığında daha kültüre özgü, özgün ve millî olduğu görülür. Kullanılan niteleme sıfatları ise ağırlıkla kara ve gök olarak karşımıza çıkar. Örneğin Kara Çor ve Kök Amaç Tutuk. Ayrıca bu isimlerin kağan tarafında marifetlerine göre verildiği de görülmektedir. Örneğin Oğuz Kağan, şehri iyi koruyan Uruz Bey'in oğluna Saklap, ağaçtan sal yapan Uluğ Ordu Bey'e Kıpçak, karlı dağlardan atını bulup getiren kişiye Karluk, yolda gördüğü duvarları altından, pencereleri gümüşten, çatısı demirden kapısı kilitli evi açacak kişiye Kalaç, kağnı yapan Barmaklıg Çosun Billig'e de Kangalug adlarını vermiştir.
Diğer bir özellik ise Türk destanlarında kadına önemli bir yer verilmesidir. Farklı milletlerin destanlarında ikinci sınıf olarak yer verilen, aşk ve şehvet unsuru olarak değerlendirilen, hatta birçok destanda yer dahi verilmeyen kadın, Türk destanlarında Ak Ana, Ülgen, Umay, Güneş gibi isimler ile verilmekte olup, cinsiyete bağlı bir ayrımın yapılmadığı görülür. Örneğin Yaratılış Destanı’nda Ak Ana Tanrı Kara Han’a yarat emrini veya ilhamını verir.
Türk destanlarında genellikle asil soydan gelemeyene ad verilmediği görülür. Asil olanların ise alp tipinde tasvir edildiği görülmektedir. Garipname’ye göre; “alp” kişide sağlam yürek, pazu kuvveti, gayret, iyi bir at, özel bir giysi, iyi bir kılıç, süngü, yay ve kader birliği ettiği iyi bir arkadaş olmak üzere dokuz şey gereklidir. Ancak bir kişinin hükmetmesi ve hâkimiyet sağlaması için alplığın yanında bilgelikte gerekli bir özellik olarak tarif edilir. Örneğin Alper Tunga Destanı’nda dünyaya hâkimiyetin bilgelikten geçtiği ifade edilirken, Alper Tungan’ın bilgelik özellikleri “O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi, bilgili, anlayışlı ve halkın seçkini idi. Ne seçkin, ne yüksek, ne yiğit adam idi; zaten âlemde ferâsetli insan bu dünyaya hâkim olur. Dünyada hâkim olmak ve onu idare etmek için, pek çok fazilet, akıl ve bilgi lazımdır.” şeklinde dile getirilir. Benzer şekilde Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’a hocalık yapan Uluğ Türk ve Ergenekon Destanı’nda dağı eriterek delen usta demirci bilge kişi örnekleridir.
Ad insanlar için, milletler için var olmanın ilk belgesidir. Ad almak, kişi için bireysel ve millî anlamda resmen varlık bulmanın simgesidir. Bir milletin, yaşayışı, inançları, kültürel değerleri adlarına da yansıdığı görülmektedir. Bugün yurdumuzun neresine bakarsak bakalım dağ, tepe, yayla, ova, bel, geçit, ırmak, çay, dere, köy, bitki, çiçek, böcek, kuş gibi hayvan isimleri ile yer adlarında ve çocuklarımıza koyduğumuz adlarda Türk destanlarının bütün maddi ve manevi taşıdığımızı görürüz. Bütün Türklerdeki adlar belli bir geleneğe, inanca dayanıp Türklerin yaşadığı her dönemde ve coğrafyada benzerlikler göstermiştir. Bundan dolayı Türk kişi adları ve yer adları anlamlı ve güzeldir. Hemen her yerde ortak olan ve belli inançları, gelenekleri yansıtan Türkçe adlar, Türklerdeki ad verme psikolojisini ve ad vermede etkili olan unsurları göstermesi bakımından önem arz etmektedir.