IŞİD TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ DEVLET MODELİ Mİ?

11 Ekim 2014 13:16 Prof. Dr.Celalettin YAVUZ
Okunma
14640
IŞİD TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ DEVLET MODELİ Mİ?


Türkiye, 11 Haziran 2014’te Irak’ın kuzey vilayetlerinden Musul Başkonsolosluğu’nun, o zaman adı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), daha sonra İslam Devleti (İD) adını alan silahlı ve radikal bir örgüt tarafından işgal edildiğini duyduğunda habere inanamadı. Üstelik Başkonsolosluğun giriş kapısı patlayıcılarla havaya uçuruldu, Başkonsolos, personel ve çocuklar dâhil aileleriyle birlikte 49 “Türk” rehin alındıktan sonra, IŞİD kamuoyunda daha dikkatlice takip edilmeye başlandı. Aslında IŞİD, aynı günlerde 32 Türk Tır sürücünü de rehin almıştı. Musul işgal edilmiş, Kerkük de tehdit altındaydı.


[1] Bu yazıda yeni sınır komşumuz ve giderek büyüyen IŞİD tehdidinin mercek altına alınıp kamuoyu ile paylaşılmasında yarar görülmüştür.
IŞİD’in Musul Başkonsolosluğunu işgalinden bir gün önce dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sosyal medyadan (Twitter hesabı) “Son 48 saattir Irak’ta yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bağdat Büyükelçiliğimiz ve Musul ile Erbil Başkonsolosluklarımızla sürekli irtibat hâlindeyiz. Musul Başkonsolosluğumuzun güvenliği için gerekli önlemler alındı. Musul’da görev yapan tüm konsolosluk çalışanlarımız ve emniyet görevlilerimize de vakur duruşları için teşekkür ediyorum. 28 vatandaşımızla ilgili olarak da birçok kanaldan durumu takip ediyoruz. Şu ana kadar edindiğimiz bilgilere göre vatandaşlarımızın sağlıkları iyi!” açıklaması yapmıştı.[2]
 Aslında Musul’da işler hiç de Davutoğlu’nun söylediği gibi değildi. Türk Başkonsolosluğu’nu defalarca uyardığını iddia eden Musul Valisi Esil Nuceyfi, “Musul’un düşmesinden bir gün önce de telefonla konuştuk. Durumun Musul için ne denli tehlikeli olduğunu Ankara ile paylaşmasını talep ettim. Kendisine durumun gittikçe daha da kötü bir hâl aldığını anlattıysam da Türkiye’nin böyle bir dönemde Musul’dan çekilmemesi gerektiğini söyledi. Güvenlik açısından kendilerine oldukça yakın olan Musul Havalimanı’nda bulunan Irak ordusuna ve Ortak Harekât Odasına güveniyorlardı!” diyordu.[3]
 
IŞİD Nedir, Kimler Tarafından ve Ne Zaman Kuruldu?
IŞİD, Türk kamuoyunun ekseriyetle 2014 başlarında Suriye’de, Musul Başkonsolosluğu vakası ile de Irak’taki varlığını öğrenebildi. Ama IŞİD, hiç de son 5-6 ayda ortaya çıkan yeni bir örgüt değidir. Aksine BD’nin 2003’te Irak’ı işgalinin 2’nci yılına kadar giden bir maziye sahiptir. IŞİD, 2004’te ABD işgali altındaki Irak’ta Ebu Musab el-Zerkavi tarafından kuruldu. Nisan 2004’te Tevhid ve Cihat adıyla kurulan organizasyon, aynı zamanda “Zerkavi Grubu” olarak da anılıyordu. Ekim 2004’te yeni bir isim alan örgüt, el-Kaide ve elebaşısı Usame bin Ladin’e bağlılık için resmen başvurdu. Bin Ladin 27 Aralık 2005’te bu grubu tanıdığı gibi, Zerkavi’yi de Irak’taki temsilcisi tayin etti.[4]
El-Kaide’nin Irak uzantısı bu örgütün adı değişimlere uğradı. 2006’da başlarında Mücahitler Şûra Konseyi adı altında yeni bir birim kuruldu ve başına Ebu Abdullah el-Reşit el-Bağdadi getirildi. Haziran 2006’da Zerkavi’nin öldürülmesinden sonra[5] Ebu Eyub el-Mısri örgütün liderliğini devraldı. Ekim 2006’da örgüt adını “Irak İslam Devleti” (IİD) şeklinde değiştirdi. O tarihten itibaren de sözde bir kabine tarafından yönetilmeye başladı. Bağdat’ın Sünni kesiminde, Enbar (veya Anbar), Diyala, Selahaddin, Kerkük, Ninova ile el-Vasit ve Babil’de hatta Irak Kürt bölgesinde bile “İslam Devleti”nin duyurusunu yaptı. Ardından da örgütün çok sayıda ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan terör faaliyetleri devam etti. Bu bağlamda 2006’da Bağdat, Kerbela, Tuzhurmatu ve Kufa’da 440 kişiyi katletti.
2007’de tüm Irak çapında patlayıcı yüklü arabalar ve canlı bombalarla terör faaliyetlerini genişletti. O yıl 1.900 kişi katledildi. 2008’de Musul, Bakuba, Bağdat ve Telafer’de faaliyet gösteren IİD, 520 kişiyi katletti. Kerkük’teki bir Şii camisine saldırısında 70 kişiyi öldürdü. 2009’da da katlettiği insan sayısı 630’du.
2010’da ağırlıklı olarak Musul, Bağdat, Diyala ve Şii hacıların mekânı Kerbela’yı hedef alan IİD, yaklaşık 700 kişiyi katletti. Nisan 2010’da örgütün liderlerinden el-Mısri ve el-Bağdadi Amerikan kuvvetleri tarafından öldürülünce, Mayıs 2010’da halen bu görevi sürdüren Ebu Bekir el-Bağdadi örgütün başına geçti. 2011’de Bağdat, Kerbela, Selahaddin ve Samarra IİD’nin hedefindeydi ve 320 kişiyi katletti.[6]
ABD, 15 Aralık 2011’de Irak’tan askerlerini çekti. 2012 yılında Irak,  dünyada terör olaylarında ilk sıraya yükseldiği ülke hâline geldi.[7]Basra, Selahaddin ve Basra ağırlıklı şehirlerdeki saldırılarda 770 kişiyi katletti. Öyle ki, 23 Temmuz 2012’de 19 Irak kentinde organize şekilde terörle 113 kişi katledilirken 250 kişi yaralandı. 21 Temmuz’da örgüt lideri Bağdadi, “Duvarları kırın!” şeklinde taarruzi nitelikli emrini verdi.
29 Eylül 2013’te bu kez de Erbil’de Barzani’nin karargâhı yakınında bir saldırıda 6 kişiyi katledip 36 kişiyi de yaraladı. 2013’ün 2’nci yarısında Musul’da etkili olmaya başlayan IŞİD, ABD tarafından her ay verilen 8 milyon dolarlık yardım parasının peşindeydi.
Kasım 2013 ayında ABD, Irak Başbakanı Maliki’nin ABD ziyareti sırasında IŞİD’le mücadele için Irak’a roket ve insansız hava aracı gönderdi. 2013 sonlarına doğru Iraklılardan oluşan IŞİD liderleri, Saddam Hüseyin döneminde silahlı kuvvetlerde görevli subayları Irak cezaevlerinden kurtardı.
Ocak 2014 başlarında IŞİD, Ramadi, Felluce ve Enbar kentlerinde kontrolü ele aldı. Ramadi’de bölgesel savaşçılar ile polisler sürüldü. Felluce’de Sünni aşiret liderleri bölgesel polis gücüyle birlikte bölgenin güvenlik sorumluluğunu devraldı.
Bağdadi’nin emri üzerine Haziran 2014 başlarında “Yıldırım Taarruzu” ile Irak’ın 2’nci büyük kenti Musul’a taarruz edildi. Birkaç gün içinde ele geçirildikten sonra, Sünnilerin yoğun olduğu Ninova, Selahaddin ve Enbar ele geçirildi. Irak ordusu bu taarruzlar karşısında savaşamayacak hâldeydi. İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre IŞİD’in Musul taarruzu sırasında yaklaşık 30 bin kişilik Irak ordusu kaçmıştı. IŞİD savaşçıları ise tahminen 800 kişiydi. Bunun sonucunda terk edilen Irak silahlı kuvvetlerine ait garnizondaki ABD yardımı Black-Hawk helikopterleri, diğer hava araçları ve silah sistemleri de IŞİD’in eline geçmişti.
Iraklı bir güvenlik subayının Musul saldırısından sonra verdiği bilgilere göre, Musul’da IŞİD’in eline geçen silahların değeri ve diğer paraların toplamı 1.5 milyar dolar civarındaydı. 11 Haziran’da Saddam Hüseyin’e bağlılığı bilinen Tikrit ve Baci’yi ele geçiren IŞİD, Bağdat’a yürüyen yolu da tutmuştu. 13 Haziran’da Irak Şiilerinin ruhani lideri Sistani, Sünni teröristlere karşı savaşmak üzere Şiileri hükûmet güçlerinin yanında mücadeleye çağırdı. Onu diğer Şii liderlerin (Şeyh Abdül Mehdi Kerbelaye e Mukteda el-Sadr) kendi taraftarlarını mücadeleye çağırması izledi.[8]
IŞİD böylece Haziran 2014 başlarında, sadece Bağdat’a ulaşım hatları üzerinde kontrolü değil, aynı zamanda komşu olduğu Türkiye sınırı yakınlarından itibaren Fırat Nehri’ni takiben güneydoğusuna kadar uzanan 320 km’lik hattın çoğunluğunu kontrol etmeye başlamıştı. “Halka korku salan, saldırılarıyla bölgede mezhep çatışmasını körükleyen” IŞİD, iç savaş karışıklığından istifadeyle Suriye’nin ülkenin doğusunda ve Türkiye sınırında etkinliğini arttırmış, Irak’ta da Sünnilerin kalesi olarak bilinen Anbar eyaletindeki Felluce ve Ramadi şehirlerini ele geçirmişti. IŞİD’in bu tavrı, “Irak’ın batısı ile Suriye’nin doğusu” arasında bir devlet kurmayı hedeflediğini gösteriyordu.[9]
IŞİD, daha önce Suriye’de Rakka bölgesinde uyguladığı yönetim sistemini Musul’da da kurdu. Bu sisteme “devletleşme” demek yanlış olmayacaktır. IŞİD, hakkındaki tüm raporlarda “dünyanın en zengin ve en iyi silahlanmış terör örgütü” olarak vurgulanmaktadır. Kontrolüne geçen yerlerde “elektrik, su, kanalizasyon ve hatta posta gibi hizmetlerin sürmesi için ciddi boyutta insan ve finans kaynağı ayırdığı” bilinmektedir. Sağlık kurumları, yargı ve belediye hizmetleri süreklilik içerisindedir. Yeni yol inşası, otobüs vb. toplu taşıma sistemi, erkek çocuklara özel okul açılması, hibe programlarıyla küçük işletmelere destek de IŞİD’in düzenli çalışma alanları içerisindedir. Bu kurumsallaşmada “üst düzey” yöneticiler de genellikle yerlerini korumaktadır. Tamamen kendilerine özgü Şeriat yorumları çok sert ve kanlı cezalara da sıkça cevaz veren mahkeme sistemine sahiptir. IŞİD’in “şeriat eğitimi” verdiği kendi polis teşkilatını kurduğu da ileri sürülmektedir. 
IŞİD, Suriye’de fakir ve özellikle de açlık sınırında yaşayan bölgelere, düzenli ekmek dağıtmaktadır. Bir süredir IŞİD kontrolündeki Rakka’da da halkın “Esad döneminden daha az vergi ödemekten memnun olduğu”, rüşvetin ortadan kalktığı gibi haberler New York Times tarafından bile yazılmaktadır.
IŞİD’in lideri Bağdadi, kendisini “İslami devletin halifesi” olarak takdim ederken bilim adamları, akademisyenler, imamlar, yargıçlar, doktorlar, mühendisler, askerî ve bürokratik tecrübesi olanlardan sözde devletlerine destek istemekten de geri kalmamaktadır.[10]
Ağustos 2014 sonlarına doğru İngiliz Telegraph gazetesi, IŞİD’in finans kaynakları, savaş taktikleri, hedefleri, yönetimi konusunda özetle şu bilgileri yayınladı:
“Mali güç: IŞİD, son altı ayda toplam 1.2 milyar sterlin (4.3 milyar TL) değerinde nakit elde etti.
Taktik: Konvoylarında tanklar, topçular, Humvee tipi zırhlı keşif araçları kullanıyor. Yerel halkın desteğine önem veriyor. Örneğin, rüşvet alan yetkilileri tespit ederek resmî kurumlara kendi mali müşavirlerini yerleştiriyor.
Silahlar: Uzmanlara göre, örgütte Rus yapımı 30 adet T-55 5 ila 10 adet T-72 tankı bulunuyor. Ortalama boyutlarda uzun menzilli topçuları, Grad tipi roketatarları ve bir düzine helikopteri var. 
Yönetim: Kendisini halife ilan eden liderleri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin, karar mekanizması olarak oluşturduğu eski deneyimli askerlerden oluşan bir kabinesi var. Sosyal medyayı çok etkili bir şekilde kullanmaları sayesinde militan ağını zenginleştiriyorlar.[11]
Telgraph’ın bu iddiaları başka kaynaklarca da teyit edilmektedir. Bir başka kaynağa göre de Irak ve Suriye’ye ait askerî tesisleri ele geçiren IŞİD, omuzdan fırlatmalı roket sistemleri ve tanklara” kavuşmuştur. Uçağa bile sahip olan örgüt, 2 milyar dolarlık servete sahiptir.[12]
Bir diğer dikkate değer kaynak da Iraklı güvenlik uzmanı ve Irak istihbarat servislerine danışmanlık yapan Hişam Haşimi’dir. Haşimi’ye göre Ağustos 2014 itibarıyla IŞİD’in saflarında 100 bine yakın militan bulunmaktadır. IŞİD, Haziran 2014’te Musul’u ele geçirirken Saddam Hüseyin döneminin Baasçı subayları da bu harekâtta rol aldılar. Haşimi ayrıca “ABD hava saldırılarına rağmen safların kalabalıklaştığını aktarıp ‘Liderleri Bağdadi artık Haçlılara karşı cihat bayrağını taşıdığından çok kolay adam topluyorlar!” şeklinde değerlendirmektedir.[13]
IŞİD içerisinde veya Irak’ta en azından 2014 içerisinde IŞİD’le iş birliği içerisinde bulunan Baas rejimi subay ve görevlileri de mevcuttur. Bunlardan biri de dinî itikatları oldukça güçlü olan 74 yaşındaki İzzat İbrahim el-Duri’dir. Saddam Hüseyin’in başkan vekilliği ve Devrim Komutanları içerisinde yer alan biriydi. 2003’te tutuklanmayan yüksek rütbeliler içerisindeki ender kişilerden biriydi.[14] Saddam Hüseyin dönemindeki eski subayların pek çoğunun gelinen günde IŞİD gibi hükûmet aleyhtarı radikal Sünni gruplarla birlikte çalıştığı pek çok uzman tarafından da paylaşılmaktadır.[15]
Alman Bild gazetesi de Ağustos 2014’ün son haftasındaki bir haberinde IŞİD’e Avrupa’dan katılımların da katlanarak arttığını ve korkunç” bir boyuta yükseldiğini ileri sürmektedir. Bild’e göre, “Avrupa genelinden 4 bin genç Müslüman, Suriye ve Irak’a ‘cihat savaşçısı’ olmak” maksadıyla geçtiler. 400’ü ise Almanya’danmış. Bu 4 bin kişiden 2 bin 600’ü IŞİD’e katılırken, diğerleri de Suriye’deki el-Nusra, Irak’taki el-Kaide ya da İslamcı daha küçük milislere katıldılar. Aynı gazete IŞİD’in silah altında, eğitimli 20 bin militanı bulunduğunu da iddia etmektedir.[16] Gene Ağustos 2014 sonlarındaki bir başka haberde de IŞİD saflarında 140 Hollandalı ve 385 Belçikalı militanın savaştığı ileri sürülmektedir.[17]
IŞİD’in “kimliği” ve kimler tarafından kurulduğu, hatta nasıl geliştiği konusunda çok çeşitli görüşler var. Süpekülatif olduğu düşünülen görüşlerden biri Jeopolitik uzmanı ve stratejik risk danışmanı Amerikalı William Engdahl’e aittir. Engdahl’e göre IŞİD, “CIA ve NATO’nun Irak’ta yürüttüğü kirli savaşın bir parçasıdır. Moskova’ya yakın Russia Today’e yazdığı makalede Engdahl, “IŞİD militanlarının Ürdün’de CIA tarafından eğitildiğini ve finansmanı da Körfez ülkelerinin sağladığını” iddia etmektedir.[18]
Buna karşılık, Irak’ta ABD işgaline karşı kurulan direniş örgütünden yeni devlet kurmaya heveslenen bir oluşum hâline gelen IŞİD’in gelişmesine Şii Başbakan Nuri el-Maliki’nin de zımnen destek verdiği söylenebilir. Irak’ta devlet sistemi yeniden kurulurken Sünniler de kucaklanacağı yerde dışlandı. 2010 genel seçimleri sırasında en fazla oyu alan İyad Allavi ve etrafındaki Sünniler iktidara entegre edileceği yerde, iktidara sokulmak istenmedi. Bu durum Sünnileri IŞİD’e yönlendiren gelişmeleri tetikledi. Nitekim bu konuda, IŞİD’in ele geçirmeden önceki Musul Valisi Esil Nuceyfi şunları söylemektedir: “Irak’ın 2003’te işgalinden bugüne, merkezî hükûmet Sünnileri siyasette soyutladı. Sünnilere çok kötü davrandı. Böyle olduğu için IŞİD gibi bir grup gelip Irak’ın ikinci büyük kenti olan Musul’u kolaylıkla kontrol etti. Bu işgal, geçen 10 yılda askerin Musul halkına kötü davranmasından kaynaklanan bir tepkidir.”[19]
 
Suriye’de İç Savaş ve Adım Adım Zirveye Tırmanan IŞİD
IŞİD, Irak dışında Suriye’de de oldukça etkili oldu. Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve Kuzey Afrika’daki üç Arap ülkesinde (Tunus, Mısır, Libya) fırtınalar koparan, rejimler ve iktidarları deviren “Arap Baharı”, 15 Mart 2011’de Suriye’de de önceleri sokak gösterileri şeklinde masum isteklerle başladı. Daha sonra ise, Esad rejimi diğer Arap ülkeleri gibi pes etmeyip direnince Suriye tamamen bir iç savaşın içine girdi. Bu arada Türkiye-Suriye dostluğu bu olaydan kısa bir süre önce “İki milletin bir devleti” denecek kadar yakın iken Türkiye’nin Esad rejimini hedef alan tutumu sonucunda Ağustos 2011 ortasından itibaren bozuldu.[20]
Suriye’de başlangıçta Suriye ordusundan kaçan askerlerin oluşturduğu “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) silahlı muhalefeti oluştururken, başını Türkiye’nin çektiği İslam ülkeleri ve bazı Batılı ülkeler Türkiye’de Suriyeli muhaliflerin siyasi grubunu (Suriye Ulusal Konseyi vb.) oluşturmaya çalıştılar. Muhalefet giderek güçlenirken 11 Şubat 2012’de el-Kaide lideri Eymen Zevahiri Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’deki Müslümanları Suriye’de Esad rejimine karşı mücadeleye çağırdı. Bu tarihten itibaren de IŞİD, Suriye’de mevcut bir diğer el-Kaide unsuru el-Nusra (Cephesi de deniyor) gibi iç savaşa müdahil oldu. Bu tarihten itibaren Suriye’ye dünyanın her yerinden “cihatçı” akını başladığı görülmektedir. Böylelikle Suriye, pek çok isim altında çok sayıda illegal örgüte yataklık yaptı.[21]
18 Temmuz 2012’de silahlı muhalifler Şam’ın merkezinde Esad’ın üst düzey görevlilerine patlayıcı yüklü araçla saldırı düzenledi. Esad’ın kurmaylarını kaybettiği bu saldırı, ÖSO’dan önce el-Kaide’nin Suriye’deki Liva el-İslam örgütü tarafından üslenildi. Bu saldırıyla el-Kaide’nin adı artık Suriye’de daha sık duyulmaya başlandı.[22]
Eylül 2012’de, el-Nusra’nın başını çektiği Suriye’deki 13 silahlı grubun “Suriye Ulusal Koalisyonu ve önerdikleri Ahmet Tomeh liderliğindeki hükûmet hiçbir şekilde bizi temsil etmiyor ve onları tanımıyoruz. İmza koyan güçler olarak tüm askerî ve sivil güçleri yasamanın tek kaynağı olacak şeriata dayanan açık bir İslami çatı altında birleşmeye çağırıyoruz!” şeklindeki ortak açıklaması, Suriye’deki cihatçıların tutumunu açıkça ortaya koyuyordu. Üstelik bu gruplar içerisinde “Türkiye’nin hamiliğini yaptığı ÖSO’ya bağlı Liva el-Tevhid ve Liva el-İslam” da vardı. Suriye’deki ÖSO mensupları da artık el-Kaide uzantısı gruplara olan hayranlıklarını gizleyemiyorlardı.[23]
Bu gibi gelişmeler, tüm muhalefeti Esad’ı bir an için devirmek üzere aynı çatı altında toplamayı hedefleyen Türkiye’de hayal kırıklığı yaşatmıştı. Zira Türkiye’nin inisiyatifiyle Eylül 2011’de İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyinin artık etkisi yok denecek kadar azdı. Muhalefet denildiğinde sadece Suriye’deki silahlı gruplar anılıyordu. Bunlar içerisinde el-Kaide uzantısı ağırlıklı cihatçı gruplar giderek güçleniyordu.[24]
Ekim 2012 başlarında Kilis’in karşısında bulunan Suriye’nin Halep’e bağlı Azez ilçesinde, IŞİD örgütü ile ÖSO’ya bağlı Kuzey Fırtınası grubu arasında yeni bir çatışma başladı. Bazı köyleri ele geçiren IŞİD, Bab el-Salame sınır kapısına doğru ilerliyordu. Ahrar el-Şam Hareketi, Tevhid Tugayı, Sukur el-Şam Tugayı ve Faruk Kıtası gibi bazı cihatçı unsurlara sahip muhalif grupların ortak açıklamasında “IŞİD’deki kardeşlerinden askerlerini ve gereçlerini genel karargâhlarına derhal geri çekmeleri” istendi.[25]
Ekim 2012’de Suriye’deki el-Kaide uzantıları daha da güçlenmişlerdi. ABD’nin Pakistan’da öldürdüğü el-Kaide lideri Usame Bin Ladin ile 11 Eylül öncesinde görüşen son gazeteci Abdel Bari Atwan, aynı günlerde el-Kaide’nin Orta Doğu’daki etkinliğini şöyle cevaplamıştı: “El-Kaide şimdi Orta Doğu’da en güzel zamanlarını yaşıyor. Suriye’de de varlar. Güçlüler ve yayılıyorlar. Afganistan’da Libya’da, her yerde gittikçe büyüyorlar. El-Kaide Suriye’de üslenmeyi başardı, Türkiye’ye çok yakınlar. Zaten pek çoğu Suriye’ye Türkiye üzerinden geçti. Aslında Türkiye; Afganistan, Libya ve Tunus’tan gelen ve Suriye’ye gitmek isteyen el-Kaide üyeleri veya ideolojisine yakın cihat yanlılarına kapısını açtı.”[26]
IŞİD durmak bilmiyordu. Kasım 2011’de Hatay’ın Reyhanlı sınırının karşısındaki ÖSO’ya bağlı Sukur el-İslam örgütünün elindeki Atme kentini de ele geçirdi. Atme de Suriyeli muhaliflere yönelik silah sevkiyatında stratejik öneme sahipti.[27] Böylece Azez’e ilaveten Atme gibi Türkiye’den silah ve insan sevkiyatında önem taşıyan iki önemli bölgenin ikincisi de IŞİD’in elindeydi.
Suriye’de cihatçı gruplar da dâhil silahlı muhaliflerin ÖSO çatısı altında toplanabilmesi maksadıyla Aralık 2012 başlarında Antalya’da, Batılı ülkelerin telkiniyle “Muhalif Komutanlar Toplantısı” düzenlendi. 260 Suriyeli muhalif askerî şef, kendi aralarında 30 kişilik Yüksek Askerî Konsey adıyla bir yapı oluşturulurken, Suriye Silahlı Kuvvetleri firarisi sabık General Selim İdris de komutanlığına getirildi. ABD, İngiltere gibi Batılı ülkeler yanında Körfez ülkeleri ile Türkiye’nin de desteklediği bu kuruluşla Suriye’ye gönderilecek silah-mühimmat ve maddi yardımların kontrolünün sağlanması ile el-Kaide uzantısı örgütlerin gücünün sınırlandırılması öngörülmüştü. Böylece Esad rejiminin tank ve uçak gibi ağır silahlarına karşı muhalif silahlı gruplara daha etkili silahlar vermek isteyen, ancak bunların el- Kaide’nin eline geçeceği kaygısını taşıdığı için geri duran yabancı ülkeler rahatlayabilecekti.[28]
Bu arada aynı dönemde ABD de el-Nusra’yı terör örgütleri listesine eklemişti.[29] Bu haberin ardından Beşşar Esad’ın da mensubu olduğu Nusayrilerin yaşadığı Hama kentine bağlı Akrab köyünde, 12 Aralık 2012’de o güne kadar görülmedik bir saldırı düzenleyen el-Kaide uzantıları en az 125 kişiyi katletmişti.[30]
Nisan 2013’te Bağdadi, el-Nusra’ya, Türkiye’de “Irak-Şam İslam Devleti” (IŞİD) adıyla bilinen Irak-Yakın Doğu İslam Devleti (Islamischer Staat im Irak und der Levante: ISIS) çatısı altında birlikte hareket etmeyi teklif etti. Ancak el-Nusra lideri Ebu Muhammed el-Golani bir gün sonra bunu reddederken, el-Kaide lideri Zevahiri’ye bağlılık yeminini tekrarladı. 30 Mayıs 2013’te BM, IŞİD ve el-Nusra’yı “Irak’taki el-Kaide” olarak tanımladı. 9 Haziran 2013’te el-Cezire’de el-Kaide lideri Zevahiri’nin yayımlanan mesajında bu IŞİD ve el-Nusra ortaklığı vurgulanarak birbirleriyle çatışmamaları konusunda uyarıldılar. IŞİD, Irak’tan ve el-Nusra da Suriye’den sorumlu olacaktı. Ancak Bağdadi, bu tür bir “Sykes Picot” benzeri sınır ayırımını kabul etmedi.[31]
Bağdadi, sadece Irak’la sınırlı kalmayıp Suriye’yi de içine alan Yakın Doğu’daki bu coğrafyada aktif olmayı düşünüyordu. Oysa el-Kaide lideri Zevahiri sınırlandırılmış bölgelerde etkili olmak yerine, herhangi bir yerde en büyük etkinin yaratılmasını vazediyordu. IŞİD, 23 Temmuz 2013’te Irak’taki Ebu Garip ve Taçi cezaevlerini basarak çok sayıda insanı katlettiği gibi, içinde üst düzey el-Kaide elemanı olan çok sayıda mahkûmu da serbest bıraktı. Bunlar daha sonra Türkiye üzerinden Suriye’ye geçtiler.[32] Bu arada Ekim 2013 sonlarında Şam’da IŞİD’in canlı bomba ve havan ateşi ile destekli saldırısında yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti.
11 Ekim 2013’te İnsan Hakları Örgütü (Human Rights Watch)’nün açıkladığı rapora göre IŞİD, 4-18 Ağustos 2013 tarihleri arasında en az 19 diğer silahlı muhalif gruplarla birlikte Lazkiye çevresinde katliam yapmış, en az 190 sivil öldürülmüş ve 200 kişi de rehin alınmıştı. Esad rejimine bağlı 67 Alevi köylerinde idamlar veya katliamlar yaşanmıştı.
Kasım 2013 içerisinde IŞİD’in Suriye’de 10 yaş üzerindeki çocuklar için bir savaş eğitim merkezi bulunduğu öğrenildi.
Ocak 2014 başlarında IŞİD, Irak ve Suriye’nin dışına taşarak Beyrut’ta Hizbullah’a düzenlenen ve 4 kişinin öldüğü, 77 kişinin yaralandığı bomba yüklü araç saldırısının sorumluluğunu yüklendi. IŞİD; 3 Ocak 2014’ten itibaren ÖSO ve İslami Cephe’ye karşı Suriye kuzeyinde şiddetli bir saldırı gerçekleştirdi.[33]
Ocak 2014’ün ilk haftalarında Suriye’de IŞİD’in özellikle Rakka kentinde evvelce kaybettiği toprakların büyük bir kısmını geri aldığı ve diğer cihatçı örgütlere ait çok sayıda militanı katlettiği de duyuldu. Reuters’a göre bunların yaklaşık 100 kadarı el-Nusra Cephesi mensuplarıydı. Ahrar el-Şam da kayıp veren bir diğer örgüttü. IŞİD, aynı günlerde Rakka’ya bağlı Tel Abyad kasabasını ve sınır kapısını da ele geçirmişti.[34]
Suriye’de “Arap Baharı”nın üçüncü yıl dönümü yaklaşırken IŞİD’le diğer muhalif isyancıların birliği arasındaki çatışmalarda ölenlerin sayısı 1.069 olarak açıklandı. Ölenlerin 312’si IŞİD,  608’i ise diğer cihatçı gruplara ve ÖSO’ya aitti.[35]Suriye’de el-Kaide uzantısı grupların birbirleriyle çatışmaları üzerine el-Kaide lideri Zevahiri, birbirleri yerine Esad rejimine karşı birlikte mücadeleye çağırdı. Emre uymayanları el-Kaide’den atmakla da tehdit eden Zevahiri, “Laik rejime ve onu destekleyen Rusya, Çin, Safaviler, Rafiziler ve çağdaş Haçlılara karşı birlik olun!” çağrısı yaptı.[36]
Ancak IŞİD, Zevahiri’nin bu uyarısını dikkate almadı. Son bir ayda Suriye’nin kuzeyinde en az 2.300 kişinin ölmesine sebebiyet veren, ÖSO ve diğer cihatçı militan gruplarla çatışmalara devam eden IŞİD, el-Kaide’nin İnternet sitelerinde “El-Kaide, Irak Şam İslam Devleti ile bağının olmadığını, yaratılışı ile ilgili bilgisi bulunmadığını ve onu kabul etmediğini duyurur. IŞİD, El-Kaide’nin bir kolu değildir. Bu grubun eylemleri için El-Kaide sorumlu değildir!” şeklindeki ifadelerle Şubat 2014 ayı başlarında el-Kaide’den dışlanmıştı.[37]
Şubat 2014’te IŞİD, Suriye’de diğer cihatçı muhaliflere ilaveten Suriye’deki PKK’nın uzantısı YPG ile onun kadınlar taburu YPJ ile ittifak oluşturamamıştı. Mart 2014 sonunda YPG’nin evvelce “özerk kanton” ilan ettiği Kobani’ye saldırdı.
Haziran 2014’te Musul’u ele geçirerek Irak’taki varlığına dikkat çeken IŞİD, Haziran 2014’te aynı zamanda Halep’in doğusundaki Deyr-i Hefer’de ve El-Bab’daki yeni katliamlarıyla da ses getirdi. Birçok Irak kentini ele geçiren IŞİD, Ürdün sınırını da aşmaya başlamıştı. IŞİD, Irak ve Suriye’de aynı anda harekâtını sürdürebiliyordu. 
IŞİD, Ağustos 2014’te el-Nusra’nın elindeki Türkiye’ye sınır bölgelerini, ayın son haftasına girerken de Suriye’nin kuzey doğusundaki Esad rejiminin elindeki el-Tabka’daki askeri havaalanını ele geçirdi. Bu arada 500 kişi hayatını kaybetti. Ağustos 2014 ortalarında IŞİD militanları Deyr-i Zor’daki aşiretlerden 600’ü sivil 700 kişiyi esir alıp katletti.[38]
Ağustos 2014 sonu itibarıyla IŞİD, Suriye’de Esad rejimi karşıtları içerisinde en güçlü, en acımasız ve belli bir devlet sistemi yerleştirmek isteyen, hemen tüm bölge ülkeleri ve Esad rejimi karşıtı diğer örgütler tarafından da tehdit olarak nitelenen bir oluşuma dönüşmüştü.
 
2014 Başından İtibaren Irak’ta IŞİD’in Âdeta Devletleşmeye Yürüyen Hareketi
Türk kamuoyu tarafından özellikle Süleyman Şah Türbesi’nin teslim edilmesini istedikten sonra tehdit gibi algılanmaya başlayan IŞİD, aslında Suriye ve Irak’taki karışıklıkları fırsat bilip âdeta iki ülkede de Ocak 2014 başlarından itibaren aynı anda hâkimiyet mücadelesine başlamıştı. Suriye’de bir iç savaş var iken Irak’ta da Maliki kabinesine olan güven azalmıştı; bu arada 30 Nisan 2014’te genel seçimler yapılacaktı. Zaten terör olaylarında 2012 ve 2013’ü ilk sırada bulunan Irak’taki bu istikrarsızlık tam da IŞİD’in istediği gibiydi.
Ocak 2014 başlarında Felluce kenti, o dönemde el-Kaide’ye bağlı IŞİD’in denetimine girdi. Merkezdeki resmî kurumlardan Irak bayrakları indirilerek örgütün bayrakları çekildi. IŞİD, denetimi kurduğu yerlerde şeriat düzeni de getirdi. Irak merkezî kuvvetlerinin bölgeyi bombalaması sonucu Felluce ve çevresinden yoğun göç hareketi başladı.[39]
Bunun üzerine Irak merkezî hükûmeti bölgeye ordu birlikleri yolladı. Ancak bölgedeki Sünni aşiretlerden de yardım aldığı anlaşılan IŞİD, Ramadi ve Felluce ilçelerini ele geçirme niyetindeydi.  Aşiretler, binlerce ailenin göç etmesine, pek çok insanın ölümüne neden olaylarda merkezî hükûmetin “el-Kaide tehdidini koz olarak kullandığını” ileri sürüyordu. Merkezi hükûmet de IŞİD’in arkasında Suudi Arabistan istihbaratının olduğunu iddia ediyordu. Aynı günlerde bazı haber ajansları, “Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Emir Selman bin Sultan Abdulaziz’in, Enbar’daki çatışmalara dikkat çekerek hayatın normale dönmemesi durumunda Irak topraklarına girme tehdidinde bulunduğunu” bildirdiler. Aynı ajanslar ayrıca, İranlı üst düzey yetkililerin “Böyle bir durumda İran ordusunun da Enbar’a gireceği!” tehdidinde bulunduğunu açıklamışlardı. El-Beyani’ye gazetesine göre de Suudi Arabistan ve Irak karşılıklı olarak sınıra askeri yığınaklanmayı başlatmışlardı.[40]
Enbar vilayetinde Irak ordusu ve IŞİD militanları arasındaki mücadelede 2 haftada 60’tan fazla kişi öldü. Bu arada Irak merkezî hükûmetine uluslararası toplumdan önemli bir destek geldi. Acil gündemle toplanan BM Güvenlik Konseyi (BMGK) Felluce ve Ramadi kentlerini geri almak isteyen Irak’ı destekledi. BMGK açıklamasında “Konsey bütün Irak halkının güvenliği için Irak hükûmetinin devamlı çabalarını destekler ve aşiretlerle yerel liderleri terör ve şiddete karşı iş birliğine davet eder.” ifadesi vardı. Bu arada Irak kuvvetleri de çatışmaların neticesinde Ramadi’de kontrolün %90’ını sağlamış, Felluce’de de kaçan halk geri dönmeye başlamıştı.[41]
ABD askerlerinin 2011 sonlarında çekilmesinden sonra Irak’ta ilk kez yapılan seçimler kanlı geçti. Polis üniforması giyenlerin de bulunduğu saldırganlar, Bağdat ve çevresinde oy kullanılan yerlere ve yol kenarlarına yerleştirilen bombalarla seçim güvenliği sağlayan asker ve polis konvoylarını hedef aldı. 77 kişi ölürken 100’ü aşkın kişi yaralandı.  O günlerde Amerikan Wall Street Jornal gazetesine konuşan Batılı gözlemcilere göre, IŞİD’in elinde Irak ordusunda mevcut olanlardan çok daha iyi silahlar bulunuyordu.[42]
IŞİD, Mayıs 2014’te Musul’da kaçırdıkları en az 20 askeri kafalarından vurarak infaz etti. Aynı günlerde Irak’ın çeşitli merkezlerinde gerçekleşen saldırılarda çok sayıda insan katlediliyordu.[43]
IŞİD Haziran 2014’ün ilk haftasında, Irak’ın Ramadi’de Enbar Üniversitesini basarak 1.300 öğrenciyi ve öğretim görevlilerini birkaç saatliğine rehin aldı. Baskın sırasında 3 polisi de öldürmüşlerdi. 6 Haziran 2014’te de Musul’a girmişler, Irak güvenlik güçleriyle çatışmaya başlamışlardı. 38 militan ve 21 Iraklı polisin öldüğü ilk günün ardından Musul’da yüzlerce aile evlerini terk etmeye başlamıştı.[44] Çatışmanın üçüncü günü IŞİD, Musul’da bazı stratejik bölgelerde kontrolü ele aldı. Kentten kaçanların çoğu ise Kürt özerk bölgesine sığındı. IŞİD, 8-9 Haziran gecesi Musul Havaalanı, valilik ve polis müdürlüğü binası dâhil bazı önemli noktaları daha ele geçirdi.[45] Bundan sonra da 11 Haziran 2014’te Türk Başkonsolosluğu, kapısı havaya uçurularak zapt edildi.
 
Türkiye’nin el-Kaide Uzantıları İlişkileri ve Onlara Destek Verdiği İddiaları
Temmuz 2012 içerisinde Türkiye-Suriye sınırına yakın Bab-el Hava sınır kapısını ele geçiren silahlı grubun göndere astığı bayrak Irak İslam Devleti (IİD)’ne aitti. Ardından aynı yerde “İslam Halifeliği”nin kurulduğu ilan edildi. Bu olay ÖSO’nun otoritesini sarstığından, ÖSO ile IİD’nin arası açıldı.[46] Ancak IŞİD (o dönemde IİD), artık Türkiye ile komşu olmuştu.
Esad rejimi karşıtları içerisinde Suriye’de el-Kaide uzantılarının güçlenmesi üzerine Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’dan destek aldığı algısı da dünyada ve çevre ülkelerde 2012 yazında paylaşılmaya başlandı. İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Firuzabadi, Suriye’ye komşu bazı ülkelerin “büyük şeytan” olarak nitelendirdiği ABD’nin hedefleri doğrultusunda hareket ettiklerini, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını ifadeyle,  “Bu ülkeler bu yaklaşıma devam ederlerse Suriye’den sonra sıranın Türkiye ve onlara geleceğini bilmeli. (…) Dostlarımızı uyarıyoruz. Sakın ki bu üç ülke el-Kaide terörizminin yayılma kurbanı olmasınlar!” diye uyarıda bulundu.[47]
Ağustos 2012’de Türk Dışişleri Bakanlığı “bal yapmaz arı” gibi uğraşıyor görünüyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton önce İstanbul’da görüştükten sonra Türkiye,  ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları arasında telekonferans aracılığıyla bir toplantı düzenlendi. Toplantıda, “Esad sonrası ne olacağı, el-Kaide ve PKK terör örgütleri için neler yapılacağı ve ciddi bir hâl alan kimyasal silah kullanımı ihtimali” konuları tartışıldı.[48]
 
Bu gelişmenin hemen ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında Suriye ile ilgili “operasyonel mekanizma” toplantısı, 23 Ağustos 2012’de Ankara’da yapıldı. ABD heyeti; ÖSO’nun çatısı altındaki bazı grupların cihatçı tutumları ve el-Kaide ile bağlantıları konusundaki endişeleri masaya getirdi. Bu durum, Türkiye’nin ısrarına rağmen muhaliflere ağır silah yardımını olumsuz etkiliyordu. ABD heyeti el-Kaide’nin Suriye’deki karışıklığı fırsat bilip büyümesinden endişeliydi.[49]
Aynı tarihlerde Gaziantep’te patlayıcı yüklü aracın patlatılarak gerçekleştirilen terör saldırısı, el-Kaide uzantılarının Türkiye’ye uzanabileceğini işaret etmeye başlamıştı. İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Hüseyin Nakavi, Ankara’nın başta el-Kaide olmak üzere Suriye’deki terör guruplarını desteklediği iddiasıyla “Türkiye’nin bu desteği sadece Suriye’deki günahsız insanların hayatını kaybetmesine neden olmuyor belki Türkiye verdiği bu destekle kendi güvenliğini de tehlikeye sokmuş oluyor!” şeklinde uyarıda bulundu.[50]
17 Eylül 2012’de Independent’ın Orta Doğu uzmanı Robert Fisk, Pakistan ve Afganistan’dakine benzer yapılaşmanın Türkiye’de de gerçekleşmekte olduğunu söyledi.  Fisk’e göre Türkiye, Suriyeli cihatçılar için “silah tedarik kanalı ve güç toplama merkezi rolü” oynamaktaydı. Fisk; Türkiye’de Hatay’dan Gaziantep’e doğru uzanan ve sınırı kapsayan yayın “Orta Doğu’nun Peşaver’i olma yolunda” olduğunu, sınır denetiminin bulunmadığı ama “yasadışı güçlerin at koşturduğu bir bölge” hâline geldiğini söylemişti.
Fisk’in değerlendirmesi şöyle devam etmektedir: “Suriye’de Afganistanlaşma, İdlib’den başlayarak Halep’e uzanan ve Kürt bölgesiyle temas ettikten sonra Fırat Vadisi boyunca Deyr ez-Zor üzerinden Irak’ın Sünni bölgesiyle buluşan bir alanda ağırlıkla söz konusu. Suriye’deki iç savaşın haritasını okuyabilenler şu hakikati de tespit ederler: Türkiye Pakistanlaşıyor olmasaydı, Suriye Afganistanlaşıyor olamazdı.”
Yani el-Kaide uzantısı cihatçılar, “Türkiye’deki bazı kaynaklardan lojistik destek almadan, Türk topraklarını ve Suriye sınırını rahatça kullanmadan, Suriye’nin Türkiye’ye komşu kuzey bölgesini Afganistan’a çeviremezlerdi. El-Nusra, Türkiye’nin Ceylanpınar’ını geri üsse dönüştürmeden, ilçenin sınır komşusu Ras el-Ayn’da Kürtlere karşı aylarca savaşamazdı.”[51]
2012 yılı sonlarında Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal Mikdad, Türkiye’yi el-Kaide’ye destek vermekle itham ederek “Ankara yönetimi teröristlere destek verdiği için terörü destekleyen ülkeler listesine alınsın!”[52] şeklinde ilginç bir teklif getirmişti.
Türkiye’nin, el-Kaide’nin uzantısı el-Nusra’ya desteği ABD-AB tarafından kabul görmedi. Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2013’te ABD ziyareti öncesinde ABD’nin 3 düşünce kuruluşu bu durumu açıkça eleştirildi. İçlerinde daha önce Ankara’da ABD büyükelçiliği yapmış kişilerin (Abromowitz, Eric Edelman, Jeffry) bulunduğu bu kuruluşlar, zaman içerisinde Suriye’deki el-Kaide uzantılarının Türkiye’ye de zarar verebileceğini yazmışlardı. Nitekim raporlarının duyulmasından yaklaşık 1-2 hafta sonra 11 Mayıs 2011’de Reyhanlı’daki o büyük terör saldırısı gerçekleşti. 21 Eylül 2013’te şahsımla röportaj için gelen Arap dünyasına yayın yapan NBC kanalı ve Suriye’nin el-Arabiya kanalının ilk sorusu; “Türkiye’nin Suriye sınırında kurulacak bir Arap-İslam Devleti için ne düşünüyorsunuz?” şeklindeydi. Muhabir, cidden de böyle bir devletin kurulabileceği kaygısı taşıyor gibiydi.[53]
2014 yılı başlarında artık tüm dünyada Suriye’de özellikle Türkiye sınırına yaslanan el-Kaide uzantılarına pek çok ülkeden cihatçı militanların intikal ettiği yazılıyordu. 20 civarında olduğu belirtilen bu ülkelerden Afganistan, Yemen, Suudi Arabistan, Libya, Çeçenistan ağırlıklıydı. Son dönemlerde artış kaydeden Avrupa’dan da 70 kişilik grupla İngiltere ilk sıraya yerleşmişti. Bu Müslüman İngiliz grubu Aralık 2012 sonlarında, “Hatay plakalı 8 ambulans ve 8 minibüs ile Antakya Karlısu beldesinin Karaca tesislerinde birkaç gün konakladıktan sonra Suriye’ye geçmişlerdi.[54]
IŞİD, 2013 sonbaharında Kilis Öncüpınar sınır kapısı karşısındaki Azez kasabasını çatışma sonucunda ÖSO’dan aldıktan sonra Türkiye de Öncüpınar kapısını kapatmıştı. Zira Azez, Türkiye üzerinden Halep’e gönderilen silahların ve militanların ana güzergâhları arasındaydı.[55]
IŞİD, Ocak 2014 sonlarında Kilis’in 25 kilometre doğusunda 20 bin civarındaki Türkmen’in yaşadığı Çobanbey beldesini ele geçirmek için ÖSO ile çatışmaya girmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, Kilis ili içerisindeki Çobanbey Hudut Karakolu yakınlarına havan mermisi düşmesi üzerine, bölgedeki tank ve obüs ateşleriyle IŞİD’in mevzilerini hedef aldı. ÖSO ve IŞİD arasındaki çatışmalar esnasında IŞİD’in mermilerinin Türkiye’ye düşmesi üzerine açılan ateşle bir IŞİD konvoyu da isabet almıştı.[56] Çatışmalardan kaçan 1.300 Türkmen sınırı geçerek Türkiye’ye sığınmıştı. Hatta Türkmenler IŞİD’i “püskürtmüş” ve 300’e yakın teröristi “etkisiz hâle” getirmişti.[57] Bu durum, Türkiye’nin IŞİD’e karşı ilk kez silah kullanması açısından önemliydi.
Esad rejimine karşı başlangıçta bir umut olarak görülen ve Türkiye tarafından da desteklenen ÖSO, zaman içerisinde IŞİD ve diğer cihatçı silahlı gruplar karşısında etkisini yitirmişti.  IŞİD, el-Nusra Cephesi ve İslam Cephesi kendi varlıklarını oluştururken PKK’nın Suriye kolu PYD de üç “kanton”un özerkliğini ilan etmişti. Bunlardan özellikle IŞİD ve PYD, Türkiye ile komşu olmuşlardı. Türkiye açısından yarattıkları önemli güvenlik sorunları olup bunlar özetle şöyleydi:
“1. Sınır güvenliği sorunu ortaya çıkıyor. Bazı gruplar Türkiye’ye karşı tavır alıyorlar.
 2. Uzun sınırdan (910 km) “sızma” ve “provokasyon” hareketleri ciddi bir tehdit oluşturuyor.
 3. Terörden kaçakçılığa kadar her türlü eylem beklenebilir.
 4. Gruplar arasındaki çatışmalar ve işgaller Türkiye’ye ilticaları artırıyor. (Son günlerde binlerce kişi Türkiye’ye sığındı).
5. İki ateş arasında kalan Suriyeli Türkmenler çok zor durumda. Birçoğu Türkiye’ye göç ediyor.
 6. Türkiye’nin sınıra yakın bölgelerdeki nüfus yapısı, radikal grupların kışkırtmalarına ve buradaki dengelerin bozulmasına müsait...”[58]
Şubat 2014 başlarına gelindiğinde Suriye’de rejim muhaliflerine Türkiye’nin gönderdiği silahlar, IŞİD, el-Nusra ve benzeri cihatçı grupların eline geçer diye Batılı ülkeler endişelerini ısrarla sürdürüyorlardı. Bu sebeple de bu silah nakliyatı ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından yakından takip ediliyordu. Zira gönderilen silahlarla ilgili olarak ortaya çıkan gelişmeler şöyle değerlendiriliyordu:

  • “Suriye’ye gönderilen silahlar bir süre sonra, istenmeyen grupların eline geçiyordu. Suriye içinde âdeta silah ve örgüt üyesi pazarı oluştu.
  • Yardım amacıyla bir örgüte verilen silahlar, parayla başka bir örgüte satılabildiği gibi,  örgüt üyeleri de para karşılığında bir başka örgüte transfer olabiliyorlardı.
  • ABD ve Avrupa ülkeleri, artık Suriye’ye yeni silah yardımı yapılmasını istemiyordu. Uyarılara rağmen, devletlerin kontrolü dışında Suriye’ye silah girişi oluyordu.
  • Türkmenlere teslim edilen silahların bir süre sonra kimlerin eline geçtiği takip edilemediğinden Türkmenlere teslim edilen silahların kimler tarafından kullanıldığı da tam olarak bilinmiyordu.”[59]
Merkezi Londra’da bulunan el-Kudüs gazetesine göre, IŞID Lideri Bağdadi, Nisan 2014 başlarında tehdit içerikli çağrısında “Çok geç kalmadan Erdoğan bize bağlılık yemini etsin, çağrısında bulunuyorum! Erdoğan’ın bu çağrımıza kulak vermemesi durumunda, Süleyman Şah Türbesi’ndeki mezar taşları tahrip etmekle başlayacağız, Türk askerinin eti lezzetlidir, Türk askeri öldürmek bizim için zevkli olacaktır. Vakit geçmeden uzattığımız eli Türkiye’nin boş çevirmeyeceğini umut ediyoruz, Suriye halkı için ön zafer olacaktır, zafere giden yolun buradan geçtiğine inanıyoruz!” demiş, ayrıca Suudi Arabistan ve Katar’ı da Suriye konusundaki politikalarını değiştirmemeleri hâlinde kendilerine de sıra geleceğini beyanla tehdit emişti.[60]Türkiye bir askerî harekât tehdidiyle bu çağrının cevabını verdi.[61]
IŞİD militanları içerisinde 3 bin civarında Türk bulunduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Finlandiya, Fransa, Cezayir, Almanya ve Balkanlar’dan gelen cihatçı “savaşçılar” Suriye’ye geçerek IŞİD’e katılmaktaydılar. Suriye’nin ekonomik kaynaklarının bir kısmını ele geçiren IŞİD, finans açısından da gelişmekteydi. Suriye’nin Rakka bölgesindeki petrol kaynaklarını da elinde tutan IŞİD, akaryakıt ticaretini yöneterek önemli bir gelir sağlıyordu. Hatay ve civarından Türkiye’ye giren kaçak mazotun gelirinin dahi doğrudan IŞİD’e gittiği, hatta bu mazot kaçakçılığının IŞİD tarafından yönlendirildiği ileri sürülüyordu.[62]
IŞİD, Türkiye’nin Suriye sınırında göstere göstere gelişerek tehdit kokan bir komşu hâline gelirken Türkiye IŞİD ve el-Nusra’yı nihayet 3 Haziran 2014’te “terörist” örgütler listesine alabildi.[63]
Temmuz 2014 başlarında Alman Focus dergisi, “Kilis Devlet Hastanesi’nde Suriye’de yaralanan militanların tedavi edilmesi için 30-40 kişilik özel bir birim oluşturulduğunu” ifadeyle, el-Kaide uzantısı örgüt militanlarının Türk doktorlar tarafından tedavi edildiğini ileri sürdü. Öyle ki militanlar iyileştikten sonra “rahatça sınırı geçerek” tekrar savaşmak üzere Suriye’ye geçebiliyorlarmış. Pek çok IŞİD militanı yanında örgütün “komutanı” Muhammed Ebu Mazen de Türkiye’de tedavi görmüş. Derginin bir diğer iddiası da cihatçı grupların özellikle Hatay’da MİT aracılığıyla silah ve teçhizat tedarik edebilmekte, IŞİD üniformaları rahatça satın alınabilmektedir.[64]
Ağustos 2014 ortalarına doğru ABD’nin Washington Post gazetesinde yayımlanan bir makalede “Musul’un işgaline kadar IŞİD üyelerinin Reyhanlı’da özgürce gezdiği” ileri sürüldü. Gazeteye göre Reyhanlı, “Irak’tan gelen kaçak mazotun ticaretinin yapıldığı merkez” hâline geldi.[65]
Öte yandan ünlü İnternet gazetesi “Mashable”ın iddiasına göre de adı belirtilmeyen “radikal” bir imam, militan devşirmek üzere Ankara’da Hacıbayram Mahallesi’ni mesken tutmuş. İddiaya göre “En az 100 Hacıbayramlı genç IŞİD’e katılmak üzere Suriye’ye gitmiş.”[66] Bu ve benzeri haberler son zamanlarda daha sık yayımlanmaya başladı. Tabii ki hepsi gerçek değildir. Ama “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!” sözü de yabana atılmamalıdır. Türkiye’de IŞİD’e katılacak gençlerin olmadığını söyleyebilmek mümkün değildir.
Ağustos 2014 sonlarında da İngiliz Observer gazetesinin bir analizinde, “ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’deki Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü hedeflerine operasyon hazırlıklarının konuşulduğu bir dönemde, İngiltere başta olmak üzere birçok ülke Ankara’ya cihatçıların Suriye’ye geçişi için izin vermemesi yönünde baskı yapıyor. Zira özellikle Avrupa’dan IŞİD’in saflarına katılmak isteyenlerin en güvenli yol olarak Türkiye’yi seçtiği ve genellikle İstanbul üzerinden Suriye’ye geçtiği biliniyor. Türkiye’nin Suriye sınırından akın eden cihatçıları durdurmak için baskı altında olduğu!” yönünde bilgi verdi.[67]
Bir diğer önemli iddia da Alman Devlet Televizyonu ARD’den geldi. ARD’ye göre IŞİD’in İstanbul Fatih’te gayriresmî bürosu varmış. Keza “Avrupa’dan IŞİD saflarına katılan en az iki bin militan” da mevcut olup Avrupalı militanlar önce IŞİD’in İstanbul’da Fatih’teki bürosuna uğramaktadırlar. Hatta burada 400 dolar harcırah alıyorlar ve ardından da alınan destekle Suriye’ye geçiyorlarmış. Avrupalıları asıl endişelendiren husus ise Avrupa’ya dönüşte bir süre “pasif” olan bu militanların günü geldiğinde IŞİD tarafından eylem için faaliyete geçebilecek olmaları.[68]
Her ne kadar ciddi sayılacak iddialar olsa da Türkiye’nin, IŞİD’e doğrudan destek vermesi düşük bir ihtimaldir. Ancak Türkiye’de özellikle daha önceki dönemin Başbakanı (bugün Cumhurbaşkanı) R. Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı (bugün Başbakan) Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’de Esad rejimini devirmek maksadıyla cihatçı örgütlere “Düşmanımın düşmanı dostumdur!” anlayışıyla destek verdiği algısı, İran’dan ABD’ye İngiltere’den Rusya’ya kadar yaygındır.
 
IŞİD’in Musul’u Ele Geçirmesinden Sonraki Gelişmeler
IŞİD, Musul’un ardından Bağdat-Kerkük ve Erbil istikametlerinde yayılmaya başladı. Başta ABD olmak üzere tüm dünya telaşlandı. IŞİD’in bu çıkışından yararlananlar da oldu. Bunlar özetle şöyledir:
IŞİD’in Musul’dan sonra Kerkük’e yürüyecek olması üzerine Barzani, peşmergelerini Kerkük’e gönderdi. Bu tarihten itibaren de “Kerkük’ün statüsü” için “Tartışılacak bir şey kalmadı, Kerkük Kürt şehridir!” diyerek bir oldubitti havası yarattı. Türkiye dâhil bu sese itiraz eden olmadı.[69]
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, Haziran 2014 sonlarında Erbil’de görüştüğü ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile görüşmesi öncesinde resmî sitesine koyduğu “Irak’taki kriz hâli bu şekilde devam edecek olursa ve siyasi anarşi, çözüme kavuşturulmazsa biz Kürdistan siyasi iradesi olarak, bağımsızlık noktasında halkımızın onayını almak üzere referandum yoluna gideriz!” ifadeleri ve ardından CNN’e “Irak açıkça dağılıyor. Federal ve merkezî hükûmet kontrolü kaybetti. Ordu, askerler ve polis teşkilatı çöküyor. Ama Irak’ın çöküşüne biz neden olmadık. Bunu diğerleri yaptı ve biz bir bilinmeyene esir kalamayız!” şeklindeki konuşmasıyla bağımsızlığı çağrıştıran bir tutum sergiledi.[70]
Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesinden ve Tuzhurmatu’ya doğru yürümesiyle birlikte, on binlerce Irak Türk’ü (Türkmenler) yerini yurdunu terk etti. Kimi Kerkük’e, kimi Erbil’e ve kimi de açık araziye kendisini zor attı. O günlerde Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşad Salihi; Türkmenlerin Kürtler ile IŞİD arasında kaldığını, silahsız Türkmen köylerinin IŞİD karşısında en kolay hedef hâline geldiğini ve IŞİD saldırısından en zararlı çıkanın Türkmenler olacağını ifade etmiş ve “hiç yardım gemlememesini” ve “Kendi kaderlerine terk edilmelerini” eleştirmiştir. Aynı tarihlerde Türkmen Milletvekili Fevzi Ekrem Terzi,  Türkmenlerin yaşadığı Tuzhurmatu’da peşmergenin “bütün tankları, füzeleri, askeri malzemeleri, polisleri, devlete ait kurumları yağmaladığını” ifadeyle, “Hem şanı hem toprağı hem namusu gidiyor Türkmenlerin. Onun için Birleşmiş Milletlere, Türk dünyasına sesleniyoruz; nerede insan hakları? Türk dünyasından bu mazlum halkın yanında durmasını istiyoruz!” şeklinde Türkiye’ye çağrıda bulundu.
Tuzhurmatu Meclis Üyesi Hazrettin İsmail ise “Herkes eline hafif silahları alıp, kapısının önünde kendini koruyor. Devlet dediğimiz hiçbir güç yok. Elektrikler yok. Elektrik direkleri devrilmiş. Dükkânlar kapalı. Davutoğlu, kaçırılan Türkleri istiyor ama 3 milyon Türk’e bir şey yok. Biz buna çok kırgınız. Biz Türk’üz. Şiilikten Sünnilikten evvel Türk’üz. Yeter bu kadar mezhep meselesini ele almak!”[71] şeklindeki ifadelerle çok daha ağır eleştirilerini sıraladı. Bu arada Türkmen kenti Emerli, Ağustos 2014’ün son günlerinde Irak ordusu ve peşmerge güçleri tarafından, ABD hava harekâtının da desteğiyle 80 günlük IŞİD çemberinden kurtarıldı. Kente İngiltere, Avustralya, Fransa ve ABD tarafından havadan atılan yiyecek, su ve ilaçlarla yardım yapılmaya başlandı.[72] Irak’ta Türkmenlere karşı bu kıyım, baskı ve korku bile 1926’da İngiltere ve Irak Manda yönetimiyle imzalanan Ankara Anlaşması’nın ruhuna aykırı bir oldubittidir.
Türkiye hariç tüm dünya IŞİD’in marifetlerine kilitlendiği sırada,  İsrail sudan bahanelerle Gazze Şeridi’ne yeni ve büyük çapta bir askerî operasyonu göstere göstere yaptı. 2.150 civarında çoğu çocuk-kadın Filistinlinin hayatını kaybettiği bu gelişmede İsrail, IŞİD’in gölgesinde kalarak ve fazlaca tepki toplamadan işini yaptı.
Suriye’ye ilaveten güney sınırlarından Irak’ta da kan gövdeyi götürürken, Musul’daki rehineler için Türkiye’de bir başbakan yardımcısının hiç utanıp sıkılmadan “Onlar rehine değil, alıkonuldular!” demesi, başlangıçta 500 binin üzerindeki Irak Türklerinin (Türkmen) yerinden yurdundan edilmesi, Türkiye’deki iktidarın olaya bakışının miyopluğunun kısa bir özetidir. Öyle ki tüm dünyanın dikkat kesildiği bu olaylar sırasında, devlet ve yandaş televizyonlar bu önemli haberi vatandaşa duyuracağına, cumhurbaşkanlığı kampanyasını yürüten R. Tayyip Erdoğan’la yatıp kalkıyordu. Erdoğan ise tam da Musul’daki rehine olayından hasar alabilecekken İsrail’de Netanyahu hükûmetinin Gazze Şeridi’ne saldırmasıyla fırsat yakaladı. İsrail’e veryansın etme fırsatı bulan Erdoğan, böylece Türkiye’ye yarar değil zarar getirse bile Türk kamuoyunda İsrail’e kafa tutan devlet adamı gibi algılandı ve bu algı oya tahvil edildi.
Mısır da Hamas-İsrail çatışması sebebiyle arabuluculuk yapma fırsatı yakaladı. Böylece o beğenilmeyen Sisi diktatörlüğü, tüm dünyada Gazze Şeridi’nde barışı tesis edecek mimar olarak görülmeye başlandı. Tabii Hamas da ilk kez İsrail’e karşı bu kadar ciddi bir direniş göstererek 2006’da Hizbullah’ın yaptığı gibi İsrail’in serbestçe at oynatamayacağını dosta düşmana gösterdi.[73]
ABD, IŞİD’in Bağdat’ı tehdit edebilecek seviyeye gelmesiyle Körfez’e bir uçak gemisi göndermişti. IŞİD, Bağdat’tan önce Erbil’i gözüne kestirmiş, bu arada Mahmur’a girmişti. 8 Ağustos 2014’te ABD ilk kez IŞİD’i doğrudan hedef aldı ve Basra’dan kalkan ABD uçakları Erbil civarında IŞİD mevzilerini vurdu. ABD uçakları devreye girdi ve Irak’taki en iyi müttefiki Barzani’nin imdadına yetişti. Tabii ki bu müdahalede IŞİD’in, bölgedeki Hristiyan ve Ezidilere fena uygulamaları da önemli birer etkendi.[74]
ABD’nin IŞİD mevzilerine hava harekâtı Ağustos 2014 boyunca aralıklı olarak devam etti. Bu arada Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimine de ağırlıklı olarak Hristiyan, Ezidi ve Şii Iraklılar sığınmak için akın ettiler. Ağustos ayının 2’nci yarısında bölgeye gelen sığınmacı sayısının 1.5 milyonu bulduğu açıklandı. Özellikle de Duhok’taki mülteci sayısı beklenenin çok üzerinde arttı. Verilen bilgilere göre Sincar bölgesinden kaçan Ezidi Kürtler ile birlikte Duhok’taki mülteci sayısının 700 bine, Erbil ve Süleymaniye şehirlerindeki sığınmacı sayısı da 800 bine ulaşmıştı. Bu gelişme üzerine BM’nin son 10 yıldaki en büyük yardım operasyonunu başlattı. İlk gün Erbil’e 100 tonluk çadır ve gıda yardımı gönderilirken, devam eden bir hafta boyunca 500 bin ihtiyaç sahibine 2.500 ton yardım malzemesi ulaştırılması planlandı.[75]
IŞİD’in Musul’un ardından Erbil sınırına dayanması üzerine harekete geçen Batı ülkeleri, uzaktan emniyetlerini sağladıkları düşüncesiyle birbiri ardına Kürt peşmerge birliklerine silah desteğinde bulunacaklarını açıklamaya başladılar.[76]Barzani ve Kürtler, 2003 Irak müdahalesinde olduğu gibi ABD’nin bölgedeki en güvenilir “müttefiki” olma hâline geldiler. Hatta bu “ittifak”, Yumurtalık’ta tankerlere doldurulan “Kürt petrolü”nün satışıyla ilgili ABD direnci de kırıldı ve satış yasağı kaldırıldı.[77]
Bu arada PKK terör örgütü ve Suriye’deki kolu PYD de Erbil’in ve peşmergelerin safında yer almak suretiyle ABD’nin müttefiki olma yolunda önemli bir eşik atladı. Bu destek günlerinde PKK’nın Kandil’deki elebaşısı Cemil Bayık Alman Frankfurter Allgemeine verdiği beyanatta IŞİD’le mücadele edebilmeleri için Almanya ve Batı’nın kendilerine silah vermesi gerektiğini söyledi. Gazete bu haberde ayrıca “PKK’nın Suriye ve Irak’ta ’Batının yedek silahlı gücü’ gibi savaştığına” dikkati çekmişti.[78] Ancak Alman Şansölye Angela Merkel, bir TV programında IŞİD tehdidine karşı “Irak merkezî yönetiminin onaylaması hâlinde bölgesel Kürt yönetimine silahları gönderebiliyoruz. Bu bağlamda PKK’nın silah sevkiyatlarının alıcısı olması söz konusu değil!” diyerek, Bayık’ın isteğini reddetti.[79]Merkel’in PKK’ya silah vermesi şimdilik olmayabilir. Ama terör örgütünün IŞİD’e karşı ABD, Irak kuvvetleri ve Barzani ile birlikte hareket etmesi, kuşkusuz meşruiyeti için önemli bir aşamadır.
IŞİD’in Erbil yolu ve Mahmur’dan püskürtülmesinin ardından Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum, Irak Parlamentosu Başkan Yardımcısı Haydar el Abadi’ye hükûmeti kurma görevini verdi. ABD ve İran’dan da destek bulamayan Nuri el-Maliki, “Irak’ın yüksek menfaatleri için bu görevi değerli kardeşim Haydar el-İbadi’ye bırakıyorum!” diyerek görevden çekildi.[80]
IŞİD’in aşırı radikal hâlleri, insanları kitle halinde ve hunharca katletmeleri üzerine Ağustos 2014’ün 2’nci yarısında Suudi Arabistan’ı da endişelendirmeye başladı. Genel Müftü Şeyh Abdulaziz el-Şeyh, el-Kaide ve IŞİD’in İslam’ın bir numaralı düşmanları olduğunu ve en büyük zararı Müslümanlara verdiğini” söyledi.[81] Bunu takiben Suudi Kral Bin Abdülaziz Cidde’de yabancı büyükelçilere verdiği resepsiyonda, “Terörizm gece gündüz insanları katlediyor, yaptıkları ve yapacakları şeyleri fark etmeniz gerekir. Eğer ihmal edilirse eminim ki bir ay sonra Avrupa’ya, ondan bir ay sonra da ABD’ye sıçrayacaktır!” diyerek, bu mesajı devlet büyüklerine iletmelerini istedi.[82]Her ne hikmetse, Suudi Arabistan’ın IŞİD’le ilgili çıkışı Irak Başbakanı el-Maliki’nin değişmesinden ve IŞİD’in adını “İslam Devleti” yaparak Orta Doğu’daki rejimleri tehdit etmesinden sonra geldi.
 ABD Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı, Ağustos 2014 sonlarına yaklaşırken Irak’taki IŞİD müdahalesinin yetmeyeceğini ve Suriye’deki IŞİD’e de müdahale gerekeceğini vurguladılar. Böylece Batı dünyası, bir zamanlar devirmek için uğraştıkları Esad’la IŞİD tehdidine karşı işbirliği arayışı içerisine girdi.[83]
 
 
Sonuç
IŞİD, pek çok kişi tarafından “ABD ve İsrail” güdümlü olarak ileri sürülse de, radikal Sünni bir örgüt olduğu ve militanlarının el-Kaide elemanları gibi “cihatçı” özellikleri taşıdıkları görülmektedir. IŞİD, ABD’nin 2003 Irak işgalinden sonra kurulmuş, ABD zımnen de olsa kurulmasına sebebiyet vermiştir. Saddam Hüseyin döneminin tüm devlet erkânı ve askerlerinin ABD işgali sonrasında kurulan yeni Irak’ta sistem dışında bırakılması, hem Irak’ta devlet yönetiminde bir boşluk, hem de acemi ve tecrübesiz yeni silahlı kuvvetlerle kolu kanadı kırık bir kuvvet hâline getirilmiştir. Keza, bu durum Baasçılar ve Sünni kesimde “mağdur” edildikleri algısını yükseltmiş, bu sebepledir ki Sünni IŞİD’e teveccühte fazla zorlanmamışlardır. IŞİD, Irak’ta “mağdur” Sünniler içerisinde yeşermiş ve destek görmüş, Şii iktidarın da yanlışlarıyla tüm yeni rejimin karşıtı Sünnileri bir çatı altında toplamıştır. Benzer şekilde Suriye’de de Esad rejimine karşı başlatılan iç savaşta Sünniler arasında barınma ve gelişme imkânı bulmuş, Irak ve Suriye’deki otorite boşluğundan büyük ölçüde yararlanmıştır.
Bir taraftan Suriye’de Rakka gibi petrol kaynağını ele geçiren IŞİD, bir taraftan da burada üretilen mazotu satarak ilave gelir elde etmektedir. Irak’ta da Musul’dan sonra petrol kaynaklarının bir kısmını ele geçirerek ekonomik hedeflere öncelik verdiğini göstermektedir. Hatay ve civarında 2014 yılı başından itibaren ayyuka çıkan, “seçim ulufesi” olarak bölge insanlarına “ihsanda” bulunulan mazot kaçakçılığının Suriye ayağını da yönetmektedir.
Başlangıçta Şii ve gayrimüslimlere karşı acımasız olan IŞİD, daha sonra Sünni kitleye karşı da vahşet yüzünü gösterince, başlangıçta IŞİD’e operasyona temkinli yaklaşan Suudi Arabistan da tüm dünyayı bu ortak tehdide karşı mücadeleye çağırdı. Çünkü IŞİD, bölgedeki monarşi rejimlerine karşı da en çok onların Sünni kitlesi içerisine nüfuz ederek tehlike yaratmaya başlamıştır. IŞİD, bir taraftan “terörize” tutumuyla vahşi bir terör örgütü görünümündeyken, diğer taraftan girdiği yerde düzen kuran, bir devlet yönetimi örneği de vermektedir. Silahlı militan sayısının yurt dışından gelenler de dâhil, 100 bin kişiye kadar çıktığı ileri sürülmektedir. Bu özelliği biraz da olsa Afganistan’daki Taliban yönetimini andırmaktadır. Ancak çok daha sert ve acımasız olmak koşuluyla!
Irak ve Suriye’de âdeta “senkronize” bir harekât içerisinde bulunan IŞİD tehdidine karşı bölge ülkelerine ilaveten Batı ülkeleri de, Irak’a ilaveten Suriye’de de karşı harekât yapılması gerektiği, bunu da bir zamanlar devirmeye çalıştıkları Suriye’deki Esad rejimiyle birlikte yapmayı daha yüksek sesle düşünmeye başlamışlardır.
IŞİD’e Suriye’de de yapılacak muhtemel bir askerî harekâtta Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu rehinelerinin can güvenliği sebebiyle eli kolu bağlı durumdadır. Ancak en azından hava üslerinin kullanılması istenebilir.
IŞİD’in bu son Musul hareketi, “Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur!” denilircesine emarelerini göstere göstere gelmiş, ama Türk dış işleri ve istihbaratı uyumuştur. Çünkü 2013 yılı başlarından itibaren Türkiye’ye komşu olan IŞİD, Türkiye üzerinden örgüte katılan cihatçılarla büyümüş, yaralananlar Türkiye’de tedavi görmüş, Esad rejimini ne pahasına olursa olsun devirmek isteyen AKP hükûmetinin, ne yazık ki Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı dâhil oldukça önemli desteklerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu silahların IŞİD ve diğer cihatçı örgütlerin eline geçebileceği yönündeki dost ve müttefik ülkelerin uyarıları bile dikkate alınmamış, bu silahlar “Besle kargayı oysun gözünü!” sözüne uygun olarak zamanla Türkiye’ye doğrultulmuştur. İşin ilginç yanı ise, Musul Başkonsolosluğu baskını fiyaskosunun benzerini yaşayan demokratik bir ülkede sorumlu hükûmet veya en azından ilgili bakan istifa ederdi. Türkiye’de sorumlu başbakan cumhurbaşkanı seçilerek başsorumlu bakan başbakan atanarak mükâfatlandırıldı!
IŞİD, Mart 2014’ten itibaren Süleyman Şah Türbesi’nin boşaltılmasını isteyerek Türkiye’ye açıkça tehdit eden yüzünü göstermiştir. Keza IŞİD lideri Bağdadi’nin de yabancı basın yoluyla Türkiye’yi tehdit etmesi de aynı tarihlere rastlamaktadır. IŞİD, Türkiye’ye sadece komşu değil, son derece insanlık dışı davranışı, hukuk tanımayan varlığı ile Türkiye’ye tehdittir.
Musul Başkonsolosluğu baskını sonunda IŞİD’in aldığı rehineler ABD, İsrail, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde var olan “rehine kurtarma operasyon timi” eksikliğini hatırlattı. Türkiye’nin, bulunduğu coğrafya itibarıyla benzer durumlarla daha sık karşılaşabileceğinden hareketle Almanya’nın GSG-9 benzeri bir rehine kurtarma birimi kurması zaruret hâline gelmiştir.
MİT de Dışişleri Bakanlığı gibi IŞİD olayında sınıfta kalmıştır. Zira MİT’in bölgeden istihbarat temin edemediği açıkça anlaşılmaktadır. Esad rejimiyle enerji kaybetmek, HAMAS’la “hamaset” siyaseti içerisinde olmak yerine, bölgede en sağlıklı istihbaratı temin eden MOSSAD’la yeniden iş birliği yapmanın Türkiye lehine olacağı dikkate alınmalıdır.
IŞİD yüzünden Irak’a ve Irak üzerinden Orta Doğu ülkelerine ihracat büyük ölçüde düşmüş, Türkiye çok önemli ekonomik zararla karşı karşıya kalmıştır.
IŞİD’in Irak’taki çıkışı, Kerkük ve bölgede hâkimiyetini pekiştiren Irak Kürt yönetimine, Barzani’nin peşmergelerine yardım eden PKK terör örgütüne de “meşruiyet” konusunda yardımcı oldu. PKK, ABD’yle “müttefik” sıfatına erişirken, “terörist” kisvesinden çıkış için önemli bir yol yakaladı. Barzani de bağımsız devlet ilanı için siyasi ve silah desteğini oldukça arttırdı.
IŞİD, Türkiye’de başlatılan ve zaman zaman kesintiye uğrayan “PKK açılımı” veya “çözüm süreci”ni de etkilemeye başladı. Yakın bir zamana kadar PKK’nın çok yakında silah bırakacağı iddia edilirken DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk “IŞİD, gibi bir vahşi cinayet çetesi her yerde Kürtlere saldırıyorken, PKK nasıl silah bıraksın? Aksine Kürtler her yerde öz savunmasını giderek büyütüyor!” diyerek,[84] bir bakıma PKK’nın kısa bir sürede silah bırakamayacağını ileri sürdü.
Irak’taki Türkmen varlığının can ve mal güvenliği ise hâlâ tehdit altındadır. Yaklaşık 3 ay sonra ABD hava harekâtı en azından Emirli’deki Türkmenlere yardımcı olmuşsa da Türkiye’de hükûmet, Türkmenlere yardım konusunda sınıfta kalmıştır. Türkmenler IŞİD vahşeti ile peşmerge hâkimiyeti arasında tercih yapmaya zorlanmıştır.
IŞİD’in Şii ve Hristiyanlara yönelik vahşeti sınır tanımayınca Türkmenler gibi yerinden yurdundan kaçan on binlerce Ezidi’nin bir kısmı Ağustos 2014 sonuna doğru Türkiye’ye gelmeye başladı. Bu tarihte mevcudu 6 bini bulan Ezidilerin giderek artacak sayısıyla Türkiye, Suriyeli göçmenlere ilaveten yeni bir mülteci grubunun ekonomik ve sosyal sıkıntılarıyla karşı karşıya kalmaktadır.
 
 


[1] IŞİD’in Musul Başkonsolosluğu baskını ve rehinler konusu için bk. Celalettin Yavuz, “IŞİD Baskını’nda Türkiye Neden Olağandışı Soğukkanlı?”, 16.06.2014, http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi88805-ISID_Baskininda_Turkiye_Neden_Olagandisi_Sogukkanli.html

[2] “IŞİD Türk Konsolosluğunu basmadan saatler önce Ahmet Davutoğlu ne demişti”, 11.06.2014, http://www.odatv.com/n.php?n=isid-turk-konsoloslugunu-basmadan-saatler-once-ahmet-davutoglu-ne-demisti-1106141200

[3] “Türkleri defalarca uyardık”, 13.06.2014, http://dunya.milliyet.com.tr/-turkleri-defalarca-uyardik-/dunya/detay/1896738/default.htm

[4] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, http://de.wikipedia.org/wiki/Islamischer_Staat_(Organisation), (Erişim: 22.08.2014). Ayrıca bk. Serhat Erkmen, “Irak’ta El-Kaide’nin Doğuşu, Gelişimi ve Bugünü”, 21. Yüzyıl, sayı 60, Aralık 2013, s. 61-62.

[5] Zerkavi’nin öldürülmesinden sonra dönemin ABD Başkanı G.W. Bush, Irak’ta el-Kaide terörüne önemli bir darbe olarak niteleyip “Dalgaların tersine döneceğini” ileri sürerken, İngiltere Başbakanı Tony Blair bu olayla Irak’ta insanların öldürülmesinin sonlanamayacağını ileri sürmüştü. Bk. Celalettin Yavuz, “Irak’ın Kuzeyindeki Gelişmelerin Bölge Jeopolitiğine Etkileri”, Global Strateji, Yıl 2, Sayı 6, Yaz 2006, s. 33.

[6] “Islamischer Staat”, agy. Ayrıca bkz: Serhat Erkmen, agm, s. 62-63.

[7] Celalettin Yavuz, “ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2013 Terör Raporuna Göre Dünyada ve Türkiye’de Terör”, Devlet, Yıl 11, sayı 453, Mayıs-Haziran 2014, s. 63.

[8] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy.

[9] Namık Kemal Parlak, “IŞİD, tarihi Mezopotamya’ya yerleşiyor”, Zaman, 12.06.2014.

[10] Sezin Öney, “IŞİD Devleti”, Taraf, 21.08.2014.

[11] “Türkiye cihatçı akınını durdurmak için baskı altında”, Hürriyet, 25.08.2014.

[12] “İslam Devleti’nin milyar dolarlık ordusu”, Milliyet, 27.08.2014.

[13] “Işid’in Adam Sayısı 100 Bine Çıktı”, Taraf, 28.0.2014.

[14] Gudrun Harrer, “Saddams Männer und die Symbiose mit den Jihadisten”, 15.06.2014, http://derstandard.at/2000002041422/Saddams-Maenner-und-die-Symbiose-mit-den-Jihadisten

[15] Andreas Gorzewski, “El Abadi’yi bekleyen görevler”, http://proje.hurriyet.com.tr/dw-world/default.aspx?DocID=17859335 (Erişim: 18.08.2014)

[16] “Türkiye cihatçı akınını durdurmak için baskı altında”, Hürriyet, 25.08.2014.

[17] Ahmet Yıldırım, “IŞİD'in Fatih’te bürosu var”, Milliyet, 29.08.2014.

[18] “IŞİD, CIA’in kirli operasyonu”, Sabah, 24.06.2014.

[19] Recai Kömür, Mehmet Nayır, “Musul işgali, Sünniler’e 10 yıllık zulmün ürünü”, Sabah, 20.06.2014.

[20] Suriye’de Arap Baharı’nın çıkışı ve Suriye-Türkiye ilişkilerinin bozulma sürecinin ayrıntıları için bkz: Celalettin Yavuz, Serdar Erdurmaz, Arap Baharı ve Türkiye – Orta Doğu’da Kırılan Fay Hatları, Berikan, Ankara, 2012, s. 150-165 ve 222-266.

[21] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy. Ayrıca bk. Yasin Atlıoğlu, “Suriye’nin El-Kaide ile İmtihanı”, 21. Yüzyıl, sayı 60, Aralık 2013, s. 67.

[22] Yasin Atlıoğlu, agm, s. 67. “El-Kaide Suriye-Irak İslam devleti kurmak istiyor”, 25.07.2012, http://www.cnnturk.com/2012/dunya/07/25/el.kaide.suriye.irak.islam.devleti.kurmak.istiyor/670266.0/index.html

[23] Amberin Zaman, “El-Kaide sınırlarımıza dayanmışken...”,  Taraf, 27.09.2013.

[24] Semih İdiz, “Ankara’nın Suriye’de sessiz geri adımları”, Milliyet, 8.10.2012.

[25] “Cihatçılar Tekrar Türkiye Sınırında”, Milliyet, 4.10.2013.

[26] Nevsal Elevli, “El-Kaide Suriye’ye Türkiye’den geçiyor”, Milliyet, 11.10.2012.

[27] Serkan Sağlam, “El-Kaide bağlantılı örgüt, sınırdaki Atme’yi ele geçirdi”, Zaman, 23.11.2013.

[28] Kadri Gürsel, “Esad gidince neler olacak?”, Milliyet, 10.12.2012.

[29] Yasin Atlıoğlu, agm., s. 68.

[30] “Nusayrilere intikam saldırısı: 125 ölü”, Milliyet, 13.12.2012.

[31] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy. Ayrıca bk. Yasin Atlıoğlu, agm, s. 69.

[32] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy. Bu sayede 500 mahkûmun katılmasıyla IŞİD Suriye’de önemli bir güç kazanmıştı. Bk. Yasin Atlıoğlu, agm., s. 68.

[33] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy.

[34] “Suriye’de umut “, Hürriyet, 14.01.2014.

[35] “Suriyeli isyancıların iç savaşında bin ölü”, Milliyet, 17.01.2014.

[36] “Zevahiri: Cihatçılar ve İslamcılar birlik olun”, Milliyet, 24.01.2014.

[37] “Irak Şam İslam Devleti El-Kaide’nin kolu değil’”, Milliyet, 4.02.2014. Ayrıca bk. “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy.

[38] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy.

[39] Namık Durukan, Irak bayrağı indirildi, şeriat bayrağı çekildi”, 6.01.2014 http://dunya.milliyet.com.tr/irak-bayragi-indirildi-seriat/dunya/detay/1817963/default.htm

[40] “Riyad: Irak'a gireriz”, Yeni Şafak, 16.01.2014.

[41] “Irak’a BM Güvenlik Konseyi’nden destek”, Milliyet, 12.02.2014.

[42] “Kanlı seçim: 77 ölü”, Yeni Şafak, 30.04.2014.

[43] “Musul'da IŞİD'den kanlı saldırı: 20 ölü”, Sabah, 12.05.2014.

[44] “IŞİD, Ramadi’de üniversite bastı”, Milliyet, 8.06.2014.

[45] “IŞİD Musul’da kontrolü ele geçirdi”,  10.06.2014, http://dunya.milliyet.com.tr/isid-musul-da-kontrolu-ele-gecirdi/dunya/detay/1895127/default.htm

[46] Yasin Atlıoğlu, agm, s. 68.

[47] “İranlı General tehdit etti”, Milliyet, 8.08.2012

[48] Aydın Hasan, “Esad’a karşı beşli telekonferans “, Milliyet, 21.08.2012.

[49] Aydın Hasan, “Kaosa karşı namlunun ucu gösterildi “, Milliyet, 24.08.2012.

[50] “İran’dan Türkiye'deki saldırıya farklı tepki”, Milliyet, 23.08.2012.

[51] Kadri Gürsel, “El-Kaide’ye karşı icraat zamanı”, milliyet, 23.09.2013.

[52] “Suriye’den Türkiye için küstah talep!”, 30.12.2012, http://dunya.milliyet.com.tr/suriye-den-turkiye-icin-kustah-talep-/dunya/dunyadetay/30.10.2012/1619137/default.htm

[53] Celalettin Yavuz, “Sınırın Suriye Tarafında Yeni ‘Komşu’ Devletler!”, 23.09.2014, http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi78323-Sinirin_Suriye_Tarafinda_Yeni_Komsu_Devletler.html

[54] Güler Yılmaz, “Avrupalı 2 bin cihatçı”, Taraf, 03.02.2014.

[55] Amberin Zaman, agy.

[56] Ahmet Topal, “TSK, Suriye’de IŞİD mevzilerini vurdu”, Sabah, 30.01.2014.

[57] Amberin Zaman, “Suriyeli Türkmenlere köstek değil destek olalım”, Taraf, 31.01.2014.

[58] Sami Kohen, “Sınırdaki tehlike”, Milliyet, 5.02.2014.

[59] Hüseyin Özay, “TIR’lar Batı’nın yakın takibinde”, Taraf, 10.02.2014.

[60] “IŞİD’den Tehdit: Erdoğan Bize Bağlılık Yemini Etsin”, 08.04.2014, http://www.sondakika.com/haber/haber-isid-den-tehdit-cok-gec-kalmadan-erdogan-bize-5882830/

[61] “Islamischer Staat (Organisation: IS)”, agy.

[62] Tolga Şardan, “3 bin Türk savaşıyor”, Milliyet, 13.06.2014.

[63] Sami Kohen, “Türkiye neden hedef oluyor?”, Milliyet, 13.06.2014.

[64] “Cihatçılar Türkiye’de tedavi ediliyor”, 06.07.2014, http://www.taraf.com.tr/haber-cihatcilar-turkiyede-tedavi-ediliyor-158575/

[65] “Türkiye, IŞİD’e adeta kırmızı halı serdi”, Taraf, 14.08.2014. 

[66] Amberin Zaman, “Tehlikenin farkında mısınız”, Taraf, 15.08.2014.

[67] “Türkiye cihatçı akınını durdurmak için baskı altında”, Hürriyet, 25.08.2014.

[68] Ahmet Yıldırım, agy.

[69] Celalettin Yavuz, “Irak’taki IŞİD Çıkışı Kimlere Yaradı?”, 18.08.2014, http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi90557-Iraktaki_ISID_Cikisi_Kimlere_Yaradi.html

[70] “Barzani: Bağımsızlık referandumu yaparız”, Sabah, 25.06.2014.

[71] Burcu Ünal, “Iraklı Türkmenler yardım istiyor!”, Milliyet, 13.06.2014.

[72] “Amerli’de kuşatma kırıldı”, Taraf, 01.09.2014.

[73] Celalettin Yavuz, agy.

[74] “Erbil’e dayanan IŞİD’i vurdu”, Hürriyet, 9.08.2014.

[75] Zana Arif, “Irak’ın kuzeyinde sığınmacı sayısı 1,5 milyona ulaştı”, Zaman, 22.08.2014.

[76] “Peşmergeye Batı’dan silah akıyor”, Zaman, 14.08.2014.

[77] Mithat Yurdakul, “Kuzey Irak petrolünde Amerikan kilidi açıldı”, Milliyet, 27.08.2014.

[78] “Bayık IŞİD’e karşı silah istedi”, Milliyet, 24.08.2014.

[79] “Almanya Başbakanı Angela Merkel'den PKK'ya silah yardımı açıklaması”, 25.08.2014, http://gundem.bugun.com.tr/o-silahlar-kime-gidiyor-haberi/1233180

[80] “Irak Başbakanı görevden çekildi”, 15.08.2014, http://www.sondevir.com/dunya/195251/maliki-gorevden-cekildi.html

[81] “İslam’ın bir numaralı düşmanı”, 20.08.2014, http://www.urfamedya.com/dunya-haberleri-islamin-bir-numarali-dusmani-112591.html

[82] “IŞİD Terörü AB ve ABD’ye Sıçrayacak”, 30.08.2014, http://www.haberartiturk.com/isid-teroru-ab-ve-abdye-sicrayacak-20845h.htm

[83] “Suriye’siz IŞİD’i yenemeyiz”, Taraf, 23.08.2014.

[84] “IŞİD varken PKK silah bırakmaz”, Taraf, 26.08.2014.