İsrail’de Yeni Hükûmet ile İran ve Ermenistan Seçimleri
…………………………………………………………………………………………
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi İİSB Fakültesi Dekanı ve Güvenlik Bilimleri Y. Lisans ABD Başkanı
Bu yazıda üç farklı konu değerlendirilmeye çalışılacaktır. İlki, İsrail’le ilgili. Bilindiği üzere İsrail’de çok yakın bir zamanda iktidar değişikliği gerçekleşti. Aslında pek ihtimal verilmeyen ve âdeta bıçak sırtı bir olaya dönüşen bu gelişme kısaca da olsa irdelenmeye muhtaçtır. İkinci ve aynı zamanda üçüncü konular 20 Haziran’da hem Ermenistan hem de İran’da yapılan seçimler ve alınan sonuçlardır. Zira her iki seçim de hem Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Hazar Havzası ve Yakın Doğu’yu hem de özellikle de küresel güç olma iddiasındaki iki ülkeyi, yani Rusya ve ABD’yi ilgilendiren hususlara değinilecektir.
İsrail’de son yapılan erken seçimlerden sonra Başbakan Binyamin Netanyahu hükûmeti kuramayınca, yeni bir erken seçim ihtimali oldukça yüksekti. Ama nasıl olduysa bu kez içinde Netanyahu’nun bulunmadığı yeni bir hükûmet kuruldu. Nasıl mı kuruldu? Öyle bir iktidar ki, içinde sekiz benzemez siyasi parti mevcut! İşte bunu biraz aralamak gerekli gibi…
İsrail Parlamentosunda 120 sandalye var. Yeni hükûmet, özellikle iki itici gücü oluşturan Gelecek Var ve Yamina Partilerinin öncülüğünde kuruldu. 120 vekilden 60’ı hayır dedi. Yani milletvekillerinin yarısı evet derken, yarısı da hayır dedi. Bu orandan da anlaşılacağı üzere tam da sırat köprüsünde kurulan ve yol almaya çalışan bir hükûmet var. Hükûmetin şu andaki Başbakanı Natali Bennett olup, bu kişi Amerika doğumludur. Aslında Netahyahu‘nun yanında siyasete atılmış ve özellikle Arap unsur konusunda pek de Netanyahu’dan geri kalır yanı yok gibi. Ama tek başına olmadığı ve diğer yedi siyasi parti ile uzlaşma zemini mecburiyeti bazı aşırı yanlarını törpülüyor gibidir. Hükûmetin bir diğer ağır topu Gelecek Var Partisinin lideri de Yair Lapid.
Bıçak sırtında kurulan yeni hükûmet, Meclis Başkanlığına da ilk zaferi olan Mickey Levy’i seçerek başladı. Levy aslında Netanyahu’nun karşısında olan bir adaydı. Bennett-Lapid koalisyonu, Netanyahu karşıtlığında birleşirken farklı görüşlere sahip sekiz benzemez partiyi asgari müştereklerde en azından hükûmetin kuruluş aşamasında birleştirmeyi başardı. Öyle ki mesela Bennett’in partisi Yamina aşırı sağ görüşleri ile öne plana çıkarken ve işgal altındaki Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerlerini savunan bir parti iken, buna karşılık diğer bir koalisyon ortağı olan ve İsrailli Filistinlilerin oluşturduğu Birleşik Arap Listesi (RAM) ise bu yerleşim yerlerinin iskânı konusunda taban tabana zıt bir görüşe sahiptir. Hükûmette bir diğer benzemez ise Meretz isimli sol görüşlü bir diğer partidir. Kısaca farklılıkları özetlenen İsrail’deki bu sekiz benzemez partiden oluşan koalisyonun 2021 yılının sonunu göremeden yıkılacağı ve yeni bir erken seçime daha gideceği kurulduğu andan itibaren konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı!
İsrail’de Netanyahusuz kurulan hükûmet gelişmesinde biraz da ABD açısından bakmaya çalışalım. Bilindiği üzere ABD Başkanı Joe Biden Demokrattır. Selefi, yani kendisinden önceki Donald Trump ise Cumhuriyetçidir. 4 yıl görev yapan Trump’tan önceki ABD Başkanı Obama olup, Biden da o dönemde Obama’nın yardımcısı idi. Obama, belki de İsrail ile anlaşamayan veya İsrail ile en az anlaşabilen ABD Başkanıydı desek yanlış olmayacaktır. Çünkü Obama ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yıldızlarını barıştığını bilmeyen yok gibi… Her iki devlet adamının da birbirlerini sevmedikleri defalarca medyada yer almıştı. Hatta Trump seçildiği zaman Netanyahu ve ekibi âdete bayram yapmıştı.
Netanyahu’nun olmadığı, hele hele ABD doğumlu olduğu bilinen Bennett’li koalisyonun İsrail-ABD ilişkilerine hasar vermeden iki ülke ilişkilerini geliştirmesi sürpriz sayılmayacaktır. En azından Netanyahulu bir başbakana nazaran oldukça avantajlı olacağı var sayılabilir. Bu ise Netanyahu için eksi puan demek olsa da İsrail için Trump döneminde Orta Doğu’daki kazanımların devam edeceği, en azından tökezletilmeyeceği demektir. Özetle İsrail’deki yeni hükûmetin devamının büyük ölçüde ABD’nin desteğine bağlı olacağı da söylenebilir.
İran ve Ermenistan’daki Seçimler
Bir başka konu da hem Türkiye’ye hem de birbirlerine komşu olan İran ile Ermenistan’daki genel seçimlerdir. Öncelikle İran’la başlayalım:
İran’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Bu seçimlerden önce bir kere Cumhurbaşkanı olması kuvvetle muhtemel olan adaylar, Ruhani Lider Hamaney’in kontrolündeki Yüksek Seçim Kurulu tarafından elendiler. Bunlar arasında daha önceki Cumhurbaşkanlarından ve aynı zamanda Tahran’ın belediye başkanlığını da yapmış olan Mahmut Ahmedinejad gibi güçlü adaylar da vardı. Seçim ortamı hazırlanırken, Trump yönetimindeki ABD yaptırımlarıyla oldukça yıpranan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yeni gözdelerden İbrahim Reisi yarışa sokuldu. İbrahim Reisi bir önceki seçimlerde de Hasan Ruhani’nin karşısında idi ancak kaybetmişti. Ruhani Lider Hamaney’in adayı da denilebilecek yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bu makama seçilmeden önce de çok güçlü makamlara ve yetkilere sahip olmuştu. Bir zamanlar özellikle muhaliflere karşı takındığı sert tavırlar sebebiyle Batılı ülkelerin insan hakları savunucu STK’lerin en sert eleştirilerine maruz kalan İranlı yetkililerden biriydi. Özellikle oldukça karışık bir ortamın yaratıldığı 2009 Seçimlerinden sonra muhalefete karşı gözünü bile kırpmadan sert önlemler aldığı hâlâ hafızalardadır. Bu gücüne ilaveten İran’da birkaç sene önce milyarlara hükmeden bir programın da başına getirilerek gücüne güç katılmıştı. 1960 doğumlu olan İbrahim Reisi’nin ilk konuşmalarında Körfez ülkeleri ile ilgili iç açıcı ifadelerin yer alması dikkat çekicidir. Mesela Körfez’deki Arap ülkeleri ile ilişkilerin düzeltileceğini söyledi. Konuşmalarında İran’ın dış politikasının nükleer anlaşmalarla sınırlı olmayacağını açıklayan dikkat çekici ifadelerinden bazıları şöyle idi:
“İran dünya ile etkileşim istiyor. Hükûmetimizin önceliği bölgedeki komşularımızla ilişkilerimizi geliştirmek olacak. Komşularımızla ilişkiler hükûmetimizin öncelikleri arasında olacaktır. Suudi Arabistan’la ilişkilerin kurulmasında ve büyükelçiliklerin açılmasında bizce hiçbir engel yoktur.”
Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’a uzatmış olduğu zeytin dalı çok önemlidir. Çünkü Körfez ülkeleri ile başta Suudi Arabistan olmak üzere yıllardan beri en azından 2015’ten beri sıkıntı yaşanıyordu. Hele de Yemen’deki Şii Husilerle bölgedeki Sünniler arasındaki çatışmada iki ülke arasında bir vesayet savaşının, hatta Körfez ülkeleri ile İran arasında adı konmamış bir hibrit savaşın yaşandığı görülmekteydi.
ABD ile ilişkilere bakıldığında ise husumetin henüz dizginlenmediği anlaşılabilmektedir. Reisi, ABD’yi nükleer anlaşmayı ihlal etmekle suçlarken, Avrupa Birliği’ni de eleştirmekten geri kalmamaktadır. Bu suçlamaların ve eleştirinin gerekçesinin neler olduğu sorusu akla gelebilir. 2015 yılında Güvenlik Konseyinin beş daimî üyesinin Almanya’yı aralarına katarak İran’la yapmış olduğu ve uluslararası alanda “5+1” anlaşması olarak da bilinen, “Uranyum Zenginleştirme Anlaşması’na karşı tarafın uymamış olmasıydı. Zira 2018 yılı başlarında anılan uluslararası anlaşma dönemin ABD Başkanı Trump tarafından tek taraflı olarak iptal edilmiş, hatta üstüne üstlük İran’a çok büyük ekonomik sıkıntılar getiren yaptırımlar da uygulanmaya başlatılmıştı. Dolayısıyla İbrahim Reisi, henüz daha makamını teslim almadan önceki beyanatında bile bu yaptırımlar kaldırılsa dahi ABD Başkanı Biden ile görüşmeyi düşünmediğini söylemeyi ihmal etmedi.
Peki, Biden veya Reisi böyle söylerken ABD, Reisi ve İran hakkında asıl düşünmektedir? Beyaz Saray’ın Sözcüsü Jen Psaki tarafından bunun cevabı bir ölçüde verilmiş gibidir. Buna göre; ABD’nin gerçekten de İbrahim Reisi’ye sıcak bakmadığı anlaşılmaktadır. Zira Biden’ın İranlı muhatabının her şeyden önce Cumhurbaşkanı Reisi değil, Ruhani Lider Ali Hamaney olduğunun altı çiziliyor. Psaki. İbrahim Reisi’nin geçmişte işlediği insan hakları ihlallerinden dolayı sorumlu tutulacağında ısrarlı. Cumhurbaşkanı da olsa, daha önceki insan hakları ihlallerinden dolayı ABD tarafından yaptırım uygulanan bir kişiliğe sahip olan Reisi’nin en azından kısa yakın bir gelecekte bundan sarfınazar edilemeyeceği vurgulanmaktadır.
Psaki bunları açıklarken aynı zamanda İran yönetimine siyasi tutukluların serbest bırakılması, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı duyulması için bir çağrıda bulunduklarını da tekrarladı. Keza, İran ile nükleer görüşmelerin sürdüğünü ancak henüz bir anlaşmaya varılmadığını da ifade etti.
Nitekim 21 Haziran 2021’de ABD’nin İran’ın yeni Cumhurbaşkanı’na tavır gibi algılanacak yeni bir hareketi de dikkatleri çekti. Yani İran’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir gün sonra ABD Adalet Bakanlığı aralarında İran Devlet Televizyonu’na ait Arapça ve İngilizce yayın yapan 36 internet sitesine el koyduğunu açıkladı. Bunlar İran Radyo ve Televizyon Birliği tarafından kullanılan 33 internet sitesi ve Kataik Hizbullah tarafından yönetilen 3 internet sitesiydi. Hangi sebeple diye bir soru akla gelebilir. Gerekçesi Amerikan yaptırımlarını deldikleri içinmiş. Amerikan Yabancı Varlıklarını Korumu Ofisinin İran Radyo ve Televizyon Birliği’ni İran Devrim Muhafızlarını Kudüs Gücü tarafından yönetildiği için yaptırım listesine aldığı zaten biliniyordu. Kataik Hizbullah’ın da 2 Temmuz 2009’da yine Amerikan Yabancı Varlıklarını Koruma Ofisi tarafından yaptırım listesine alındığı ve bu örgütün ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından terör örgütü olarak tanındığı ifade edilmişti. Buraya kadar özetlenen hususlara bakıldığında görünen odur ki; İran’ın yeni Cumhurbaşkanı güçlü bir Amerikan dirseği ile karşılaştı. Körfez ülkeleri ile ilişkileri düzeltebilir mi, düzeltse bile ABD’yle ilişkiler nasıl seyreder? 2015’te imzalanmış olan Nükleer Anlaşma da veya Uranyum Zenginleştirme Anlaşması’nda tekrar geriye dönüş olur mu? Veyahut da dönüş olmazsa yaptırımlara devam eder mi? Bunlar kuşkusuz ki zamanla görülecektir. Bugün için gerçek olan şudur ki, İran’ın yeni “Reisi” Reisi’nin ABD’yle ilişkileri hiç de iyi başlamamış gibidir…
Ermenistan Nereye?
Bir diğer ve sonuncu konu ise Ermenistan’daki genel seçim sonuçlarıdır. Ermenistan’da da 20 Haziran 2021 tarihinde seçimler vardı. Mevcut Başbakan Paşinyan, 2020 yılı sonbaharında Dağlık Karabağ’ın etrafındaki Ermeni işgali altındaki Azerbaycan’a ait 7 rayonu (ilçeyi) kaybetmesine ve Ermenistan’a büyük bir hezimet yaşatmasına rağmen erken seçimleri de önde kapattı. Bilindiği üzere Paşinyan Rusya’ya rağmen, “Turuncu Devrimleri” veya “Arap Baharı”nı çağrıştıran sokak gösterileri sonucunda 2018’de zafer kazanarak iktidar olmuştu. 2020’nin son baharında Azerbaycan’a başlattığı savaş sonucunda mağlup olarak ayrılınca Ermenistan’da Paşinyan aleyhine oldukça önemli gösteriler yapılmaya başlanmıştı. Bu sebeple alınan erken seçim kararı alındı. Ancak seçimleri kaybedebileceği dahi düşünülürken, Paşinyan erken seçimleri kazandı. Üstelik de %53.92 oranında oy almayı başararak… İkinci sıradaki Robert Koçaryan’ın yönettiği Ermenistan İttifakı ise âdeta hezimete uğrayarak %21’lerde kaldı. Bu sonuçla Paşinyan, her ne kadar binde 8’lik bir fark sebebiyle tek başına iktidar olamasa da Dağlık Karabağ’ı kaybetmesine rağmen, yine bir ortak bularak iktidar olmayı garantiledi. O hâlde “Dağlık Karabağ Savaşı’nda kaybeden ve ülkesinde büyük bir hayal kırıklığı yaratan Paşinyan, nasıl oldu da seçimleri kazandı?” şeklindeki bir soru akla gelebilir. Şöyle düşünelim: Koçaryan, özellikle Rusya tarafından desteklenen biri iken, Paşinyan da Rusya’nın istemediği, hatta âdeta nefret ettiği şekilde iktidara gelen bir devlet yöneticisidir. Özellikle ABD etkisinin olduğu bir şekilde Paşinyan’ın kazanması için önemli bir can halatı atıldı veya can suyu verildi. Biraz bunu aralamakta yarar var: 24 Nisan 2021 tarihinde ABD Başkanı Joe Biden, sözde Ermeni soykırımını tanıdığını ilan edince “Paşinyan senin yanındayız.” mesajı da verilmiş oldu. Daha önce Rusya’ya rağmen Amerika’nın desteği ile iktidara yerleşen Paşinyan, yine Amerika’nın desteği ile ikinci kez iktidarını sürdürmeye devam edecek. Paşinyan’ın bu seçim zaferine rağmen Ermenistan’da sular durulmuş mudur? Buna “Evet” diyebilmek pek mümkün değildir. Köprünün altından daha çok sular akarken, Ermenistan üzerinde Rusya ve Amerika’nın bilek güreşi izlenmeye devam edecek gibi. Bu bilek güreşi Türkiye ve Azerbaycan’a da etki eder mi, ederse nasıl olur, bunları da yakında görmek mümkün olacaktır. Şurası muhakkak ki; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgesel iş birliği maksadıyla uzatmış olduğu zeytin dalını Paşinyan iyi yakalayabilirse, yani Ermenistan bundan böyle Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan gibi bölge ülkeleriyle özellikle ekonomik ilişkilerini düzeltip geliştirebilirse, bu ülke de bölgenin gelişmiş ülkeleri arasında yer alabilir. Ama Türkiye ve Azerbaycan’a sırtını dönmesi durumunda bunu yapabilmesi mümkün değildir. Ancak bunun için ABD’nin de desteği ile veya doğrudan Türkiye ve Azerbaycan’la birlikte hareket etmesi ve ekonomik ilişkilerini düzeltmesi gereklidir. Ermenistan’ın gelişmesi konusunda “Hocam, bu durum Ermenistan’a yarıyor bizimle ne ilgisi var?” diye düşünülebilir. Burada unutulmaması gereken gerçek şudur: Şayet iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler düzelirse, birbirine ekonomik açıdan daha bağımlı hâle gelen ülkeler arasındaki siyasi ilişkiler de düzelmeye başlar. Her ne kadar Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin düzelmesinden yana olan biri olsak da bu düşüncemiz kesinlikle “Ver kurtul” şeklinde de değildir. Karşılıklı örtüşen çıkarlar her iki tarafın ve özellikle istikrar açısından bölgenin yararınadır.