TÜRKİYE’NİN UZAY PROJESİ “HAYAL Mİ, GEREKLİ MİDİR?”
Prof. Dr. Celalettin Yavuz,
(İstanbul Ayvansaray Üniversitesi İİSB Fakültesi Dekanı ve Güvenlik Bilimleri Yüksek Lisans ABD Başkanı), Şubat 2021
ABD’nin uzay bilimleri birimi NASA, çok yakın bir geçmişte (23 Şubat 2021) Mars'a uzay aracı Perseverance'yı indirdi. Zaman zaman Mars’ta çekilen fotoğraflar dünya kamuoyu ile paylaşılıyor. Gene bir diğer yakın geçmişte Türk Millî Uzay Projesi de açıklandı. Bu uzay projesinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere çok tartışıldı. Bu konu masaya yatırılarak, projenin “hayal^mi, yararlı mı?” olduğu konusu tartışılacaktır.
Öncelikle uzay konusunda Türkiye ve diğer ülkelerin durumu nedir, bu konunun kısaca açıklanmasında yarar var. Keza, Türkiye’nin uzay yolculuğunda hangi noktaya ulaştığını anlayabilmek için de uzaydaki ilkler nelerdir bir hatırlayalım:
• Uzay yolculuğu ilk kez 1957'de Sovyetler Birliği tarafından başlatıldı.
• Sovyet Kozmonot Yuri Gagarin, 59 yıl önce, 1961'de uzay mekiğiyle dünya yörüngesini turlayarak uzaya çıkan ilk insan olarak tarihe geçti. Bu yüzden anılan gün (12 Nisan), "İnsanlı Uzay Yolculuğu Uluslararası Günü" olarak kutlanmaktadır.
• Sonra yine 1965’te uzayda yürüyen ilk insan Aleksey Leonov da bir Sovyet kozmonotu idi.
• Bunlara karşı uzun bir süre suskun kalan Amerikalılar “Apollo 11” ile Ay’a ilk insanı (Neil Armstrong) indirmeyi başardılar. (1969’da gerçekleşen bu olay sırasında henüz bir ortaokul öğrencisi idim. Daha dün gibi hatırlıyorum. Ay/a ilk ayak basan insanın haberini radyodan işitmek müthiş bir duyguydu.)
• Bugüne kadar Sovyetler Birliği ve hatta Çin de Aya gitti.
Uzay çalışmalarını birçok ülke tek başına veya ortaklıklar hâlinde sürdürmektedirler. Genellikle devlet destekli bu çalışmalara uzunca bir süredir özel teşebbüs de el attı. Bunlardan biri de SPECEX adlı sivil uzay ajansıdır. Bu şirket, son zamanların teknolojik ve uzaydaki atılımları ile dünyanın en zengin insanı hâline gelen Elon Musk'a aittir. ABD gibi devlet olarak (NASA) en gelişmiş teknolojiye sahip bir ülke bile, 2021’den itibaren istihbarat maksatlı 4 uydunun uzaya yerleştirilmesini bu firmaya ihale etti.
2013 yılı itibarıyla ve ülkelerinin gayrisafi millî hasılalarına göre ayırmış oldukları bütçelere bakıldığında ilk sırada Rusya Federasyonu var, hemen ardından da ABD gelmektedir.
Türkiye 2013 itibarıyla çok sonlarda. Yani Endonezya'nın biraz üzerinde. Türkiye’nin üzerinde pek çok ülke var. Bunlar içerisinde Fransa, Japonya, Çin, Hindistan, İtalya’nın bulunması normal olarak karşılanabilir. Belçika, Almanya, İsrail, Lüksemburg bunlar hep Türkiye’ye nazaran uzay çalışmaları için daha fazla bütçe ayırmışlar. Saymaya devam edecek olursak; İsviçre, İsveç, Arjantin, Norveç, Kanada, Finlandiya, Güney Kore, İspanya, Avusturya, Estonya, Danimarka, Hollanda, İngiltere, İrlanda, Portekiz, Güney Afrika, Yunanistan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Brezilya ve ardından da Türkiye geliyor. Yıllardır ekonomik krizle bocalayan Yunanistan dahi listede Türkiye’den daha üstte yer almıştır.
Soğuk Savaş Dönemi’nde uzay çalışmalarına çok büyük bütçeler ayıran ABD’de NASA’ya ayrılan bütçe, 2015-2020 döneminde giderek artan ölçüde 19-21 milyar dolar arasında değişmektedir. NASA’dan sonra 2016 verilerine göre Rus Uzay Ajansı Roscosmos'un bütçesi 7.7 milyar dolarla ilk sıradadır. Aynı yılda yine Avrupa Uzay Ajansı ESA'nın bütçesi 5.5 milyar, Çin Ulusal Uzay Dairesinin 1.3 milyar dolar, Japonya'nın 2.4 milyar dolar, Fransa'nın 2.5 milyar dolar, Hindistan'ın 1.1 milyar dolardır.
Uzaydaki çevresine bakıldığında neredeyse dünyanın bir uydular yumağı olacak şekilde uydularla kuşatılmış olduğu anlaşılmaktadır. 1800’ün üzerindeki bu uydulardan 833’ü ABD'ye aittir. 2019 verilerine göre daha sonra Çin ve Rusya ABD’yi izlemektedir. Bu listede Türkiye de yer almaktadır. Uyduların kullanım alanları da çok farklıdır. Akla ilk gelenler kuşkusuzdur ki, askerî amaçla fırlatılan uydular olacaktır. Ama aslında askerî amaçlı uydulardan çok daha fazlasının ticari maksatlı olduğu görülmektedir. Sayıları 846 olan ticari amaçlı uydular yaklaşık %45'lik bir orana sahiptir. Ticari maksatla 846 uydunun mevcudiyeti, kuşkusuz ki önemli bir gelişmedir.
TÜRKİYE UZAY ÇALIŞMALARININ NERESİNDE?
Şimdi bu özetlerden sonra acaba “Türkiye uzay çalışmalarında nerededir?” diyerek, konuyu biraz daha Türkiye özeline indirgeyelim. Belki de burada "Türkiye'nin millî uzay projesi, acaba hayal mi yoksa gerekli mi?" diye sormak gerekebilir. Aslında burada "Niçin bugüne kadar geç kaldık?" diye sormak daha uygundur. Neyse ki bu alanda en azından Türkiye’de TÜBİTAK Uzay Toknolojisi Geliştirme Enstitüsü mevcuttur.
Uzay ajansları ve çalışmaları kapsamında belirli yeteneklerle belirlenen kategoriler şöyledir:
• Ay’a insan açuşu
• Uzay istasyonu
• İnsanlı uzay uçuşu
• Fırlatma yeteneği
• Dünya dışı yönetimler
• Yapay uydular
Türkiye henüz, "yapay uydular" kategorisinde, yani en altta yer almaktadır. 1994 yılında "TÜRKSAT-1B"ile başlanan uzay alanındaki çalışmaları dikkate alındığında aslında uzayda yeni olduğu da söylenemeyecek olan Türkiye, ne yazık ki “yapay uydular” kategorisinden önceki beş kategoride yer alamamaktadır.
Türkiye'de ilk olarak faaliyete geçen TÜBİTAK'ın Uzay Teknolojisi Araştırma Enstitüsü, uzay alanında altyapı ve bilgi birikimi sağlamak amacıyla 1985'te kuruldu ve o günden bugüne de gelişmesini devam ettirmektedir. Ancak yeterli olduğu söylenemez!
NEDEN UZAY ÇALIŞMALARI?
Avrupa'da entelektüel kesim ve burjuva sınıfı kalkınmanın adresi olarak bilinirler. Bu iki kesim Rönesans, Protestan reformu, coğrafi keşifler, matbaanın icadı, doğa bilimleri alanında devrim, aydınlanma ve Sanayi Devrimi gibi süreçlerin ana motoru idiler. Bu süreçlerin tamamen dışında kalan Müslüman dünya ise Batı Avrupa’nın büyük hamlelerle öne çıkan bilim alanında ve son olarak da askerî entelektüellik alanında geride kalmıştır. Daha doğrusu “Osmanlı Devleti nasıl geri kaldı?” diye sıkça tartışılan konuya kısaca dönülecek olursa; özellikle 19. yüzyılda, hele de ikinci yarısında Avrupa’da Osmanlının karşısındaki devletler “Sanayi Devrimi”ni yaşarken, Osmanlı Devleti bu alanda yerinde saymaktaydı. "İpek Yolu şöyle oldu böyle oldu." diye çok tartışılır. Genellikle "Haçlı seferlerinden başlayarak ticaret devrimi, Rönesans, coğrafi keşifler, reform, bilim devrimi, aydınlanma çağı, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi" gibi birçok etken gelişmenin temel dinamikleri olarak zikredilirken, Osmanlı Devleti’nin bu gelişmelere oldukça uzak kaldığı görülebilmektedir.
Türkiye'de “Osmanlı’nın geriye düşmesi” 1930'larda da tartışılmış. Hele de Türk Tarih Kurumu kurulduktan sonra dönemin entelektüel birikimli tarihçileri Fuat Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık tarafından… Geri kalmışlıkta bilim ve Sanayi Devrimi, bilimsel keşifler olayların etkisinde bulunması gibi. Bunlar günümüzde de tartışıldı ve hâlâ da tartışmaya devam ediliyor. Hala "Acaba Osmanlı Devleti niçin geri kaldı?" diye bir şeyler bulunmaya çalışılıyor. Teknoloji öyle değişik bir gelişmedir ki, gerisinde kaldığınız zaman eğer elinize şimdiki gibi, yani yazılım teknolojisinde olduğu gibi olağanüstü bir imkân geçmezse birden bire teknolojiyi yakalamanız mümkün değildir. Anlamı ise çağın gerisinde kalmaktır. Günümüzde yazılım teknolojisinin “gelişme” olduğunu en iyi kavrayanlardan biri Hindistan olup, bu ülke çağın teknolojik gelişmesini yakaladı. Öyle ki, uzun bir süredir dünyanın en iyi yazılım mühendisleri Hindistan'dan çıkmaya başladı. Bu önemli bir gelişmedir. Aynı zamanda “Neden geride kaldık?” diye dövünmek yerine, yeni fırsatları görmek açısından da önemli ve yaşanılmış bir gerçekliktir.
Türkiye savunma sanayi alanında 1970’li yıllarda başlattığı atılımı her geçen yıl geliştirirken, bunu uzay çalışmalarıyla da taçlandırmalıdır. Savunma sanayi ve uzay çalışmalarının her ikisi de aynı zamanda diğer teknoloji alanlarında tetikleyici rol oynamaktadırlar.
Bir başka ifadeyle konuyu açmak gerekirse: Bugün Türkiye’nin açıklamış olduğu “Uzay Projesi”ni, “ay’a insan gönderme” hedefini istihza ile karşılayanlar var. Yani akılları sıra uzay çalışmalarıyla dalga geçenler var. Hele de sosyal medyada akıl almaz sözde nüktelerle hicvedildi. Ancak bu dalga geçenlere aslında Galileo'nun bir zamanlar "Dünya yuvarlaktır." dediği zaman da ona gülündüğünü hatırlatmakta yarar var. Onu Engizisyon Mahkemesinde cezalandıranlar, "Sen ne söylüyorsun Galileo, dünya yuvarlak değil, bir öküzün boynuzları arasındaki tepsi gibi düzdür!" demişlerdi. Bugün de uzay çalışmalarını hicvedenler, bir bakıma Galileo karşıtlarından farklı değildir!
Yazının başlarında hangi ülkelerin uzay çalışmalarına ne kadar bütçe ayırdıklarını ve bu alanla ilgili nasıl çalıştıkları belirtildi. Şahsen emekli bir deniz subayı (emekli deniz kurmay albay) olarak; “Bana göre dünya denizlerinde hiç kimseye ait olmayan ya da tüm insanlığa ait olan deniz sahalarında Türk milletinin millî çıkarları vardır. Yani gemi ile gidilen bu yerlerde milletimizin millî çıkarları vardır.” diye düşünüyorum
Uzaya da uzay gemisi ile gidiliyor, yani gemi ile. O hâlde aziz Türk milletinin uzayda da millî çıkarları vardır. Bugünün ihtiyacı için, gelecek nesillerin geleceği yok edilmemelidir. Tıpkı geçmiş asırlarda yapılan hata yapılmamalı, Batı dünyası keşifleri yaparken bunu ıskalayan Osmanlı Devleti gibi bu kez de uzay keşifleri ıskalanmamalıdır. Yani gelecek nesiller "Türkiye Cumhuriyeti Devleti veya Türkler niçin geri kaldı acaba?" diye tartışmamalı, aksine atalarının ileri görüşlülüğüyle övünmelidir.
SONUÇ
Yaşlı dünyamız bir gün yaşanamayacak hâle gelecektir. Uzay çalışmalarında gelişme kaydeden ülkeler de “önce can, sonra canan” diyecek ve kendi insanlarını kurtarırken, uzay çalışmaları konusunda “Ağustos Böceği” aymazlığı içerisindeki diğer milletleri kurtarmak için uğraşmayacaklardır. Yani bu ülkeler çıkıp da "Şu Türklerden de alalım biraz onların da nesli uzayda devam etsin!" demeyeceklerdir.
Yaşlı dünyamızı daha uzun süre yaşar hâlde tutmamız için, yani iklim değişikliğini geciktirmek için uğraşmalıyız. Ancak aynı zamanda uzay çalışmalarında da aynı hızla ve aynı gayretle devam etmeliyiz.
Uzayın bir de ticari boyutu var az önce belirttiğim gibi. Bu da itici bir güçtür. Bilimsel çalışmaları tetikleyen yanı vardır. Uzay çalışmaları ile birlikte çok sayıda genç, bilim alanına atılacak ve özellikle de yazılım, elektronik ve havacılık alanları başta olmak üzere bu alanlara renk katacaklardır. Türkiye belki de bugüne kadar ilk aşamasını yakalayamamış olduğu bilim ve teknolojideki gelişmeyi bu şekilde yakalamış olacaktır.