30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Osmanlı Devleti, büyük bir siyasi boşluğa girdi. İtilaf Devletleri de bu şekilde kendilerine göre Anadolu üzerindeki siyasi hedeflerini gerçekleştirmede meşru bir zemin oluşturmuşlardı.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu’da yer yer isyan ve işgal hareketleri baş göstermiş, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde de bu durum karşısında protesto mitingleri yapılmaya başlamıştı. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlar tarafından işgali üzerine bu mitingler daha etkili bir şekilde kendini gösterdi. Mustafa Kemal Paşa da henüz Havza’da iken, 28 Mayıs 1919 tarihinde valiliklere, mutasarrıflıklara, ordu komutanlıklarına gönderdiği tamimle bu mitinglerin daha canlı ve yaygın olarak yapılmasını, bu konuda halka yardımcı olunmasını bildirdi. Bu tamimden sonra bir taraftan mitingler yapılırken, diğer taraftan da İtilaf Devletleri’nin İstanbul’daki temsilcilerine protesto telgrafları çekiliyordu.
Anadolu’nun bazı bölgelerinin işgal edilmesi, birçok bölgede olduğu gibi Sivas’ta da birtakım protesto ve mitingler düzenlenmesine neden olmuştu. Mütareke’nin 24. maddesine göre Sivas’ı da içine alan ve “Vilayet-i Sitte” olarak adlandırılan bölgede bir Ermenistan devletinin kurulacağı söylentileri Sivas halkını endişelendirmişti. Bu konudaki ilk tepki ise Osmanlı Mebusan Meclisinde gerçekleşmişti. Sivas’ın da içinde bulunduğu bu altı vilayet temsilcileri, mecliste “Vilayet-i Şarkiye Grubu” oluşturmuşlardı. Kurulan bu grup çatısı altında bazı mebuslar, Ermeni teşkili gibi tasavvurların çok yersiz ve haksız olduğunu, gazete ve dergi neşretmek suretiyle bütün dünyaya duyurmaya çaba gösterdiler.
15 Mayıs 1919 İzmir’in işgali üzerine “Redd-i İlhak Millî Komitesi” tarafından memleketin bütün şehir ve kasabalarına telgraflar çekilmişti. Bu şekilde Anadolu insanının yaklaşan tehlikeden haberdar olmaları sağlandı. İşgallerin gün geçtikçe genişlediğini fark eden Sivas halkı, Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi ve eşraf başta olmak üzere Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti etrafında birleştiler. Cemiyet dâhilinde yapılan bir toplantı sonunda da büyük bir miting düzenlenmesine karar verildi. 17 Mayıs 1919 tarihinde büyük bir kalabalığın katılımı ile Sivas’ta bir miting düzenlenerek İzmir’in Yunanlar tarafından işgali protesto edildi. İtilaf Devletleri temsilcilerine ve Sadarete gönderilen telgraflarda; İzmir’in hukuka aykırı işgali protesto edildi. Sivas’ın tüm ilçeleri de mitingi takip eden günlerde işgale karşı tepkilerini padişaha ve Sadarete gönderdikleri telgraflarla artarda göstermeye başlamışlar, işgalden hükûmeti sorumlu tuttuklarını, bu uğurda madden ve manen mücadeleye hazır olduklarını ifade etmişlerdir.
Birkaç gün zarfında protestolara rağmen işgalin hâlâ devam ettiğini gören Sivaslılar, 22 Mayıs 1919 tarihinde ikinci bir miting düzenlediler. Kadın - erkek binlerce kişinin katılımıyla yapılan bu mitingin ardından İstanbul’da bulunan İtilaf Devletleri temsilcilerine protesto ve İstanbul Hükûmetine uyarı telgrafları çekildi. Aynı tarihte Dâhiliye Nazırı Ali Kemal, Sivas Vilâyetine bir telgraf göndererek, “Siyaset-i Umumiye’den bilahare malumat verilecektir. Tedabir-i hakimane ile idare buyrulması”nı istemiştir. Anadolu’da protestoların çoğalması, azınlıkların gerçek dışı şikâyetlerinin başlaması üzerine, İstanbul’daki İngiltere Fevkalâde Komiserliği harekete geçerek Bâb-ı Ali’ye ve Harbiye Nezaretine bir nota verdi. Bu konudaki şikâyetlerden biri de Sivas ile ilgilidir. Adana’da bulunan Albay Demange imzası ile Sivas Vali Vekili Hasbi Efendi’ye tehditkâr bir telgraf gelir; telgrafta, İzmir’in işgali üzerine bölgede bulunan Hristiyanların ölümle tehdit edildiği, bu ve bunun gibi durumların İtilaf Devletleri tarafından Sivas’ın işgali için bir sebep olabileceği belirtilmektedir. Yine aynı hususta bir nota da Mustafa Kemal Paşa’ya ulaşmıştır. İngiliz Fevkalâde Komiserliğinin Damat Ferid Paşa’ya verdiği ve oradan da Harbiye Nezaretine tebliğ olunan notayı Harbiye Nazırı Şevket Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiştir. Bu notada da Sivas’ın asayişinin bozuk olduğundan, yurtlarına dönen Ermenileri Müslümanların ölümle tehdit ettiklerinden bahsedilmektedir. Durumu Vali Vekili Hasbi Efendi’den soran Mustafa Kemal Paşa’ya aynı gün gelen cevapta, vilayet içinde ve çevresinde endişe edilecek hiçbir olay meydana gelmediği, sadece yapılan coşkulu protestolardan etkilenen bazı unsurların bundan duydukları rahatsızlığı dile getirdikleri ifade söylenmektedir. Bu rapor üzerine Kemal Paşa, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’ya 3 Haziran tarihinde verdiği cevapta; Sivas ili ile ilgili iddiaların asılsız olduğunu belirtiyor, “…bağımsızlığımıza ve ulusal varlığımıza yönelik hareketler karşısında, asker ve sivil yöneticilerin ve halkın nasıl davranmaları gerektiğini bildiğini” ifade ediyordu. Söz konusu olan bu iki şikâyet telgrafının amacı aynıdır. “Bölgede bulunan Ermeniler ölümle tehdit ediliyor ve onların can güvenliği sağlanmalıdır.” gerekçesi ile İtilâf Devletleri’ne bölgeyi işgal ettirmektir. Mustafa Kemal Paşa, bunlara verdiği cevapta hem milletin hislerine tercüman olmuş hem de kendi fikirlerini açıkça dile getirmiştir. Millete karşı haksızlıklar devam ettiği takdirde ne kendisinin ne de bir başka komutanın mülki idarecilerin girişeceği karşı faaliyetleri önleyemeyeceği hususunda uyarmıştır. Bu gelişmeler yaşanırken, Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üçüncü mitingini de 4 Haziran 1919’da Sivas Cami-i Kebiri’nde toplanan binlerce kişi ile yapmıştır. Miting sonrası Cemiyet, İstanbul’a bir telgraf daha göndererek, işgallerin insanlık dışı olduğu ve bir an önce durumdan kendilerinin haberdar edilmesini istemiştir. Sivas’ın ülke topraklarının işgali karşısında göstermiş olduğu tepkiler 1920 yılı başlarına kadar devam edecektir. Bu protestolar ve mitingler, Sivas halkının millî duyguları ne kadar yüksek ve mücadeleci bir karaktere sahip olduğunu açıkça göstermektedir.
NEDEN SİVAS?
Milli Mücadele Dönemi’nde Sivas’ın taşıdığı önem aslında Anadolu coğrafyası özelinde taşımış olduğu stratejik konumdan kaynaklanmaktadır. Kongrenin toplanması için başka bir yerin değil de Sivas’ın tercih edilmesi tesadüf değildir. Mustafa Kemal Paşa daha Amasya’da iken millî bir kongrenin bir an evvel toplanması için Sivas’ı işaret etmişti. Bu karar son derece mantıklıydı; öncelikle Sivas, ulaşım imkânları bakımından Doğu ile Batı Anadolu arasında olduğu gibi Kuzey ve Güney Anadolu arasında da en elverişli bir merkez konumundaydı ve etrafının çok az geçit veren yüksek dağlarla çevrili olması şehrin oldukça güvenli bir bölge hâline gelmesini sağlıyordu. Bu az sayıdaki geçitlerin küçük kuvvetlerle dahi tutulması hâlinde bile Sivas’ın işgale uğraması önlenmiş olurdu. Sivas için en büyük tehlike kuzeyden, Samsun’dan yapılabilecek bir saldırıdır ki, o dönemde Sivas’ta bulunan 3.Kolordu derhâl Samsun-Sivas hattını kontrol altına alarak muhtemel bir tehlikeyi önlemişti. Söz konusu Kolordu, Mustafa Kemal Paşa’ya bağlıdır, O’na sadıktır, yani Millî Mücadele taraftarıdır. Diğer taraftan Sivas’ın Mondros Mütarekesi’nde, ileriki dönemde üzerinde kurulması planlanan bir Ermeni devletine atıf yapmak üzere, adı geçen altı vilayetten biri olması, özelliğini ve önemini artırmakta idi. Bu durumun farkında olan Ermeni ve Rum çeteleri, mütemadiyen tahriklerde bulunarak bu düşüncenin hayat bulmasına gayret sarf etmekte idiler. Bütün bunların yanında Sivas, Anadolu’nun merkezinde üstelik hemen her bölgeye telgraf şebekesi ile bağlantısı bulunan bir şehirdi.
KONGRE ÖNCESİ GENEL DURUM
1919 yazında, ülke topraklarının genelinde bir ümitsizlik havasının hâkim olduğunu söylemek mümkündür. Bütün samimi gayretlere ve fedakârlıklara rağmen I. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan karamsar durum, travmatik bir psikolojinin ortaya çıkmasına yol açmıştı. Türk toprakları dört bir taraftan işgal edilmeye başlanmış, hatta bu karanlık tablo içinde vatanseverlerin gönlünü ve yüreğini aydınlatacak küçük bir ümit ışığı bile kalmamıştır. Bu ümitsiz hava Sivas Kongresi’ne de aksetmiş, büyük bir devletin mandaterliği altında, hiç değilse bu şekilde millî varlığı ve kimliği sürdürebilme düşüncesini birçok aydın ve önemli şahsiyetler paylaşmaya başlamıştır. Böyle bir atmosfer içinde Türk milletinin yeniden onurlu bir duruş göstermesi, hem de bunun millet egemenliğine dayanarak başarılması pek az insanın besleyebileceği bir ümittir. Kongre dolayısıyla Sivas’a gelen delegelere ve bilhassa Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyelerine samimi bir konukseverlik gösteren Sivas halkının dahi kısmen benzer bir ümitsizliğe kapıldığını söylemek mümkündür. Aslında yorgunluk, şaşkınlık ve karamsarlık sadece Sivas halkına değil, bütün Türkiye’ye yayılmış ortak bir travmatik psikoloji hâli idi.
KAMUOYU OLUŞTURMADA SİVAS KONGRESİ’NİN ETKİSİ
Mondros Mütarekesi’nden sonra ortaya çıkan fiilî duruma karşı tepki verme konusunda, toplumun içinde bulunduğu ve uzun yıllar süren savaşların sebep olduğu tahribat oldukça etkili olmuştur. Herhangi bir işgal ve zulüm hareketine maruz kalmamış bölgelerde yeni bir mücadeleye karşı ilgisizlik ortaya çıkmıştır. O günün şartlarında normal karşılanması gereken bu ilgisizliğin birçok sebebi bulunmaktadır. Her şeyden önce yirminci yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin başından geçen Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi felaketler devletin askerî ve ekonomik açılardan çöküntüye uğramasına yol açmıştı. Artarda yapılan bu savaşlar, manevi açıdan da büyük bir buhran yaratmış ve Türk milleti gelecek endişesine kapılmıştır. Bütün bu ümitsizlik ortamında geleceği için hükûmetten güzel haberler bekleyen Türk milletine, Mondros’un bir siyasi başarı olarak görüldüğü duyuruldu. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun ancak güçlü bir devletin mandası altına girmekle mümkün olabileceğini savunan bazı aydın kişiler de manda fikrinde birleşerek ve kamuoyunu bu yönde etkilemeye çalışarak yeni bir mücadeleye karşı belirli bir süre de olsa, ilgisizlik yaratmışlardır.
İşte Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ayak bastığı günlerde ülkenin içinde bulunmuş olduğu bu travmatik ve kaotik ortamda, bu şekilde bir hâletiruhiyeye sahip kamuoyu devralmıştı. Gerçi o sıralarda ülkenin en fazla işgal ve zulme maruz kalmış bölgeleri olan Doğu Anadolu’da Ermenilere, Doğu Karadeniz’de Rumlara, Batı Trakya’da da Yunan istilalarına karşı, özellikle İttihatçıların önderliğinde ilk kurtuluş çabaları, Müdafaa-i Hukuk vb. adlarla kurulan cemiyetler vasıtasıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Fakat Mustafa Kemal Paşa için asıl önemli mesele, milleti meydana getiren bütün unsurlara tehlikenin büyüklüğünü anlatabilmek ve mahallî çalışmaların bütün milletin katılacağı bir Millî Mücadele haline dönüştürülmesini sağlayabilmektir. Bu iki aşamalı hareket, Mustafa Kemal Paşa’nın Millî Mücadele’de kamuoyu oluşturmasını zorlaştırmaktadır. Çünkü Millî Mücadele aleyhinde kamuoyu oluşturmaya çalışan İtilaf Devletleri ve onların yoğun baskılarını sürekli üzerinde hisseden Saray ve İstanbul hükûmeti, gerek Mustafa Kemal’in saltanat ve hilafet düşmanı olduğunu gerekse millî hareketin İttihatçı teşebbüsü olduğu nazariyesini bir anti tez olarak kullanmakta idi. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan gazete, mecmua yolu ile bir taraftan da o günlerde Türk milleti üzerinde nüfuz sahibi olan eşraf, şeyh, ağa ve kanaat önderleri gibi unsurlar vasıtası ile İstanbul hükûmeti ve İtilaf Devletleri’nin bu tezlerini çürütmeye çalışırken, kongreleri de önemli bir kamuoyu oluşturma aracı olarak değerlendirecektir.
Mütareke’den hemen sonra meydana gelen işgallerin kamuoyunda yarattığı derin infial ile birlikte millet iradesinden doğan bazı millî teşekküller, kurtuluş çareleri aramak, vatan ve milletin istiklalini temin etmek gayesiyle çeşitli kongreler düzenlemişler, doğuda ve batıda genel uyanışı büyük ölçüde sağlamışlardı. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın asıl amacı, yerel faaliyetlerin bir an evvel ulusal bir boyut kazanması idi. Paşa’ya göre başarıya ulaşmak ancak millî hareketi Türk milletine mal etme azmiyle mümkün olabilecekti. Erzurum Kongresi ile millî birliğe doğru gidişin ilk imtihanı başarı ile verilmişti. Mustafa Kemal Paşa için bundan sonraki en önemli aşama, Millî Mücadele hususunda Amasya Tamimi ile belirlenen, Erzurum Kongresi ile kabul edilen kararların, bütün Türk milletinin temsilcilerinin katılımı ile meydana gelecek millî bir kongre tarafından kabul edilmesini sağlamaktı. Yani amaç, millî harekete meşruiyet kazandırmaktır. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Erzurum Kongresi doğu vilayetlerini birleştirmiş, muhtelif teşekkülleri bir gaye üzerinde derlemeye hizmet etmişti. Fakat bu yeterli değildi. Anadolu ve Doğu Trakya’nın birliğini ve beraberliğini temin edebilmek için Sivas’ta bütün vatan adına millî bir kongre toplamaya ve Millî Mücadele’yi, bu kongrenin seçeceği Heyet-i Temsiliyenin idaresine bırakmaya gerek vardı. Millî hareket ancak bu sayede bütün memleket ve millete şümul bir hâle gelebilecekti.
Sivas Kongresi’ne katılmak amacıyla 2 Eylül 1919 akşamı Sivas’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa’ya Sivas halkının gösterdiği coşkulu sevgi ve tezahürat, Millî Mücadele hareketinin Türk milletine mal edilmesi fikrinin büyük ölçüde gerçekleştirilmiş olduğunun en güzel göstergesi olmuştur. Üstelik bu büyük sevgi gösterileriyle karşılanan kişi, İstanbul Hükümetine karşı gelmiş bir asi durumunda idi.
4 Eylül günü toplanan kongre heyeti, 5 Eylül günü padişaha ve Türk milletine hitaben iki ayrı beyanname yayınladı. Bu beyannamenin nahiye ve köylere kadar duyurulmasının gerekli olduğu üzerinde önemle durulmuş ve kongre heyeti bu hareketle, daha ilk günden itibaren millet adına hareket ettiğini, onun meşru haklarının koruyucusu ve yöneticisi olduğunu kamuoyuna açıkça göstermiştir. Kongrenin, ilk üç gün uğraştığı bir diğer mesele de “İttihatçılık” meselesidir. Bazı kongre azaları haklı olarak, Sivas Kongresi’nin hiçbir siyasi fırkaya dayanmadığının, sırf vatanseverlik gayesiyle toplandığının ve Türk vatanının kurtarılmasından başka bir amacı olmadığının yeminle teyit edilmesi lüzumu üzerinde durmuşlardır.
Yapılan konuşmalardan sonra kongre çalışmalarının, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bir bağlantısı olmadığını ihtiva eden bir yemin metni hazırlanmış, tek bir üye haricinde, bütün kongre azaları yemin ederek, ittihatçılık meselesini çözüme kavuşturmuşlardır. Böylece kongrenin ilk üç günü Milli Mücadele’de kamuoyu oluşturulmasına büyük ölçüde engel olan unsurlar başarıyla etkisiz hâle getirilmiş oluyordu. Bundan sonra kongre çalışmaları “manda” meselesi üzerine yoğunlaşmış, fakat manda meselesi de Rauf Bey’in Amerikan Senatosu’na bir tahkik heyeti gönderilmesi hususunda yazı yazılması teklifiyle çözülmüştür.
Kongre, Anadolu’da ve Rumeli’de kurulmuş olan bütün millî cemiyetleri, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirerek, tek bir cemiyet hâline dönüştürmüş, böylece bütün millî kuvvetlerin bir merkezden idare edilmesi ve millî bir hedefe sevk edilmesi sağlanmıştır.
Sivas Kongresi, bu kongreye esas teşkil eden Erzurum Kongresi kararları üzerinde önemli değişiklikler yapmamış, sadece alınan kararları umumileştirerek millî harekete meşruiyet kazandırmıştır.
Sivas Kongresi’nin yapmış olduğu olumlu çalışmalar neticesinde Heyet-i Temsiliyenin, saltanat ve hilafet makamı ile Türk milletinin geleceğini korumakla yükümlü tek kurum olduğu ilan edilmiştir. Heyet-i Temsiliyenin millî teşkilatın organizasyonunun sağlanması hususlarındaki kararlılık, memleketin kaderinin iyi bir istikamete yöneltildiğine inanan aydınların harekete geçmelerini sağlamıştır. Çünkü yurdun dört bir tarafından Sivas Kongresi kararlarının benimsendiği ve yapılan çalışmaların olumlu karşılandığı hususlarında Heyet-i Temsiliyeye ve Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılık bildiren telgraflar yağmaya başlamıştır.
Sivas Kongresi Millî Mücadele’de kamuoyu oluşturulması açısından oldukça önemli bir aşama katetmiştir. Kısaca diyebiliriz ki, Sivas Kongresi, bu başsız teşkilata ve karargâhsız silahlı mücadeleye kılavuzluk etmek ve düzen sağlamak üzere, emir ve komutayı devralmıştır.
DAMAT FERİD HÜKÛMETİNİ YIKAN ŞEHİR SİVAS
Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni imzaladıktan sonra her yönüyle İtilaf Devletleri’nin etkisi altına girmişti. Özellikle İngilizler Damat Ferid hükûmetine her istediklerini yaptırıyorlardı. Damat Ferid hükûmeti de bu istekleri yerine getirmek adına Anadolu hareketine her türlü zorluğu çıkarıyor, Millî Mücadele liderlerinin faaliyetlerini bütün gücü ile engellemeye çalışıyordu. Hükümet, 29 Temmuz 1919’da aldığı bir kararla Mustafa Kemal Paşa’nın ve Rauf Bey’in yakalanarak İstanbul’a gönderilmesini vilayetlerden istedi, fakat bu kararını ne Erzurum ne de Sivas’taki makamlara uygulatamadı.
İstanbul hükûmetine göre, Anadolu’da başlayan harekette İttihatçıların parmağı vardı ve Türk halkının çetecilikten başka bir şey olmayan bu hareketle hiçbir ilgisi yoktu. Masum halkı kandıran ve ülkeyi tehlikeye sürükleyen insanların yakalanarak gereken cezaya çarptırılması gerekiyordu. Hele bir de Sivas’ta bütün Anadolu vilayetlerinden gelecek temsilcilerin katılacağı bir kongrenin düzenlenecek olması hem İngilizleri hem de İstanbul Hükümeti’ni telaşlandırıyordu.
İngilizlere göre mevcut hükûmet kendileri açısından en makbul hükûmetti. Daha güçlü bir hükûmet İtilaf Devletleri’ne ve mütareke şartlarına karşı olabilirdi. Bu sebeple Damat Ferid hükûmetinin 1919 yılı Ağustos ayı itibarıyla yerinde bırakılması gerekiyordu. Bu düşünceler içerisinde Damat Ferid Paşa İngilizlerin teşvikiyle, Ali Galip Bey’i Sivas Kongresi’ne engel olmak, özellikle Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Beyi tutuklatmak üzere Elâzığ’a vali tayin etti. Bu işi başarabilmesi için Ali Galip Bey’e Sivas Valiliği ile birlikte Üçüncü Ordu Komutanlığı da teklif edilmişti.
Ali Galip Bey’in İngilizler tarafından kışkırtılan aşiretlerle birlikte Sivas’ı basacağı haberini alan Mustafa Kemal Paşa çeşitli tedbirlere başvurdu. İlk olarak kolordulara ve vilayetlere gönderdiği telgrafla ihaneti bildirdi ve oralarda gerekli tedbirlerin alınmasını, halkın durumu padişah nezdinde protesto etmesini istedi.
Sivas Kongresi’nin 9 Eylül tarihli toplantısında, Padişaha gönderilmek üzere ültimatom havasında bir taslak üzerinde tartışıldı. Yazının ana konusu Damat Ferid’in cürümleri ve tarafsız yeni bir hükûmetin kurulması idi. Bu taslağın Padişaha ulaştırılmasına hükümet engel oldu. Hükûmetin bu hareketi, Anadolu’da büyük bir tepkiye yol açtı. Hem Ali Galip Hadisesi hem de hükûmetin bu tutumu Mustafa Kemal Paşa’nın yeni bir hareket tarzı ortaya koymasına sebep oldu.
Millî Mücadele hareketi Sivas Kongresi sırasında önemli bir dönüm noktasına gelmişti. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarının uygulanabilmesi için millî bir meclisin bir an önce toplanması gerekiyordu ve hükûmet meclisi toplamak konusunda isteksiz davranıyordu. Bu şartlar altında Damat Ferid hükûmetinin artık işbaşından çekilmesi lazımdı. Bu da iyi organize edilmiş bir hareketle gerçekleştirebilirdi. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa bütün kolordulara, valiliklere ve mutasarrıflıklara ele geçen, Ali Galip Bey ile Dâhiliye Nazırı Adil Bey arasındaki yazışmaları “ihanetin belgesi” olarak göndermişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine XV, XX, XIII ve III. Kolordu kumandanları 11 Eylül 1919’da Sadarete ortak bir telgraf göndererek, doğrudan doğruya padişah ile görüşmek istediklerini aksi taktirde doğacak kötü neticelerden sadrazamın sorumlu olacağını bildirdiler. Kolordu kumandanları aynı gün padişaha gönderdikleri telgrafta, Dâhiliye Nazırı Adil Bey ile Ali Galip Bey arasındaki yazışmalardan bahsederek bu kabinenin artık işbaşında kalamayacağını, seçimlerin bir an önce yapılarak meclisin toplanmasını istiyorlardı. Sivas Valisi Reşit Paşa da 10 Eylül 1919’da Dâhiliye Nazırı Adil Bey’e gönderdiği telgrafta, Ali Galip’e verilen görevin sebebini anlayamadığını, bunun hayret verici olduğunu belirterek, “Burada padişaha isyan etmiş bir kitle mi vardı ki, eşkıyadan mürekkep bir tedip kuvveti göndermeye ihtiyaç görüyorsunuz? Maksat Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’i yakalamak ve kongreyi dağıtmak ise bu mümkün değildir, bu şekilde hareket etmek vatana ihanet etmek ve Müslümanları birbirlerine kırdırmaktır.” diyordu.
Bütün baskılara rağmen Sadrazam Damat Ferid Paşa teklifleri kabul etmediğinden Sivas son bir çareye daha başvurdu. Umumi Kongre Heyeti 11/12 Eylül gecesi sadrazama bir telgraf çekerek, milletin padişahtan başkasına güveni kalmadığı için hâl ve istirhamlarını ancak ona arz edebileceğini fakat hükûmetin buna engel olduğunu belirtti. Bu durum bir saat daha devam ederse millet kendisini her türlü hareket ve icraatında serbest telakki ederek zaten gayri meşru kabul ettiği hükûmetle bağlantısını keseceğini ve bundan sonra milletin alacağı durumun yabancı devletler temsilcilerine de bildireceğini açıkladı.
Anadolu’da başlayan millî hareketin kendi iktidarı için ne kadar tehlikeli olduğunu gören Damat Ferid Paşa, 13 Eylül 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Robeck ile uzun bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Damat Ferid, millî hareketin Ankara, Sivas ve Erzurum illerinde sayıları beş yüzü geçmeyen bir avuç subay tarafından başlatıldığını, İstanbul hükûmetine olduğu kadar İtilaf Devletleri’ne karşı da düşmanca davrandıklarını bildiriyor, onları ezmek için İtilaf Devletleri’nin ya bir Osmanlı ordusu gönderilmesine izin vermelerini ya da doğrudan doğruya askerî kuvvet göndererek önemli stratejik noktaları işgal etmelerini rica ediyordu. Amiral Robeck buna verdiği karşılıkta, bunun bir iç savaşa sebep olacağını ve kan dökmekten kaçındıklarını belirterek, Damat Ferid’in Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesini ve onu mücadelesinden vazgeçirmesini önermiştir.
Bunun üzerine Sadrazam Damat Ferid Paşa, İçişleri Bakanı Adil Bey, Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa ve taraftarları hazırladıkları bir beyannameyi 20 Eylül 1919’da Sultan Vahdettin’e imzalatarak yayımladılar. Padişah bu beyannamesinde milleti giriştiği mücadeleden vazgeçirmeye çalışıyor, ümidini Avrupa ve Amerika’nın yumuşaklığına bağlıyordu. Padişahın bu beyannamesi istenilen etkiyi meydana getirmedi. Aksine İstanbul’a çekilen Damat Ferid hükûmeti aleyhindeki telgrafların sayısı arttı. Heyet-i Temsiliye 28 Eylül 1919’da aldığı kararla, Ereğli, Bolu, Adapazarı ve İzmit havalisindeki Kuvayımilliye’nin, Ferid Paşa kabinesinin devamı hâlinde İstanbul’a harekete hazır olduklarını bildirmelerini istemiş ve bu şekilde hareket edileceği bölgedeki Kuvayımilliye tarafından İstanbul’a iletilmiştir.
Anadolu’daki vilayet ve mutasarrıflıkların da kolordular gibi aynı düşünce etrafında birleşmeleri hem İngilizleri hem de İstanbul’daki yönetimi rahatsız etmeye başladı. Damat Ferid Anadolu’nun baskısından kurtulmak için İngilizleri Eskişehir’e asker sevki konusunda tekrar ikna etmeye çalıştıysa da bunda da başarılı olamadı. İngilizler Anadolu ile barış yolunu seçtiler ve bu politikalarını uygulamak için yeni bir hükûmetin kurulması gerektiğini açıkladılar. Nihayet bütün bu baskılara dayanamayan Damat Ferid hükûmeti, 1 Ekim 1919’da istifa etmek zorunda kaldı. Yeni kabineyi Ali Rıza Paşa kurdu. Böylece Millî Mücadele hareketinin önündeki en önemli engel bertaraf edilmiş oluyordu.
ANADOLU KADINLARI MÜDAFAA-İ VATAN CEMİYETİ
Mütareke ile birlikte Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi Sivas’ta da istiklale hızlı ve sistemli bir şekilde ulaşmak için; kimi zaman devlet erkânı ve asker tarafından kimi zaman da doğrudan kendi çiftçisi, esnafı, erkeği, kadını tarafından Millî Mücadele hareketine katkı sağlamak amacıyla bazı kuruluşlar teşkil edilmiştir. Sivas’ta kurulan bu dernek ve basın organlarının başında, “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” gelmektedir. Anadolu’da meydana gelen işgallere karşı oluşturulan Anadolu hareketine Türk kadınları da duyarsız kalmamış ve merkezi Sivas’ta olan “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”ni kurmuşlardır. Bu cemiyet, Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Hanım ve arkadaşları tarafından hayata geçirilmişti. Kuruluşunun hemen ardından Anadolu’nun birçok yerinde şubeleri açılmıştır. Millî Mücadele’de Türk kadının cemiyet hayatında da ne kadar etkili olabileceğini kanıtlayan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin resmi kuruluş tarihi 9 Aralık 1919’dur. Kuruluş yeri olarak da Melek Hanım’ın evi gösterilmiştir. Derneğin kuruluş esasları ve programı, Türk kadının yaşanan hadiselere karşı ne kadar duyarlı olduğunu göstermektedir. Buna göre; Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde birer şube açılacak, Mondros Mütarekesi imza edildiğinde Osmanlı Devleti’nin elinde olan ve çoğunluğunu Müslümanların teşkil ettiği bu bölgeler bir bütün olup birbirinden ayrılamayacak, her türlü işgal ve içişlerine müdahalenin ve özellikle Rumluk ve Ermenilik teşkili amacıyla olan davranışların tamamen karşısında olunacağı ifade edilmektedir
Sivas’ın Millî Mücadele’ye verdiği desteği en iyi şekilde ortaya koyan cemiyet üyeleri, işgalleri protesto eden yazılar yazıp, şiddetle kınamış aynı zamanda dünya kamuoyundan da destek almak için çaba göstermişlerdir. Diğer taraftan da Sivas’ın mahallelerine iplik ve kumaş malzemeleri dağıtılarak Sivas kadınları tarafından cephedeki askerler için çorap, eldiven gibi eşyalar yapılması sağlanmıştır. Hatta yapılan toplantılar sonrasında toplantıya katılan hanımefendilerden yardım toplanıp cephelerdeki askerlerin ihtiyaçları bir nebzede olsa karşılanmaya çalışılmıştır.
Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Hanım liderliğinde örgütlenen cemiyet, çalışma ve faaliyetlerini 30 Haziran 1920 tarihine kadar sürdürmüştür. Bu çalışmalar, Sivas insanının kadını ve erkeği ile vatan savunması fikri etrafında kenetlendiğinin en güzel göstergesidir.
KAYNAKÇA
I. ARŞİV BELGELERİ
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Arşivi
II. ARAŞTIRMA ESERLER
AFETİNAN, Ayşe, “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”, VIII. Türk Tarih Kongresi (11-15 Ekim 1976), Cilt 3, TTK Yayınları, Ankara, 1983.
AKBULUT, Dursun Ali, “İrade-i Milliye Gazetesi ve Sivas”, Sivas Kongresi II. Uluslararası Sempozyumu (2 Eylül 2003), Sivas, 2003.
AKŞİN, Sina, İstanbul Hükûmetleri ve Millî Mücadele (Mutlakıyete Dönüş 1918-1919), Cilt 1, Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.
ARIBURNU, Kemal, Sivas Kongresi (Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997.
AŞKUN, Vehbi Cem, Sivas Kongresi, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 1963.
ATATÜRK, M. Kemal, Nutuk, Cilt 1, TTK Yayınları, 9. Baskı, Ankara, 2012.
BAYKAL, Bekir Sıtkı, “İzmir’in Yunanlılar Tarafından İşgali ve Bu Olayın Doğu Anadolu’daki Tepkileri”, Belleten, Sayı:132, Cilt: XXXIII, TTK Yayınları, Ankara, Ekim 1969.
BAYKAL, Bekir Sıtkı, “Millî Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”, ATAM, Cilt I, Sayı 1, Ankara, 1984.
DARKOT, Besim, “Sivas”, İslam Ansiklopedisi, Cilt:10, MEB Yayınları, İstanbul, 1997.
GOLOĞLU, Mahmut, Millî Mücadele Tarihi II (Sivas Kongresi), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006.
GÖKBİLGİN, M. Tayyib, Millî Mücadele Başlarken (Mondros Mütarekesi’nden Büyük Millet Meclisi’nin Açılmasına), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011.
GÜNAYDIN, Ahmet Necip, “Millî Mücadele’de Atatürk’ün Temas Kurduğu İlk Sivaslılar, Cumhuriyetin 80. Yılında Sivas Sempozyumu, (15 – 17 Mayıs 2003), Sivas, 2003.
İĞDEMİR, Uluğ, Sivas Kongresi Tutanakları, TTK Yay. Ankara, 1999.
SELVİ, Haluk, “İzmir’in İşgali ile İlgili Sivas’tan Çekilen Protesto Telgrafları”, III. Uluslararası Sivas Kongresi Sempozyumu, 2-3 Eylül 2004, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2004.