Bir toplumdaki sosyal tabakalaşmanın ve temel sosyal siyasal bölünmelerin, o toplumun siyasal kültürünün, devlet sisteminin, iktisadi ve sosyal yapısının ve bunların işleyiş özelliklerinin birbirleriyle etkileşiminin eseri olarak ortaya çıkması siyaset sosyolojisi açısından bir realitedir.
Türk milletinin siyasi ve sosyal yapısı söz konusu olduğunda bu durumu ifade etmek için tarihin derinliklerine kadar gitmek gerekmektedir. Türk düşünce tarihinde çağdaş bir ifade olarak millet kavramının ortaya çıkması ve bu kavrama dayalı olarak gelişen milliyetçilik düşüncesi, Türkçülüğün tekamülüne bağlı olarak kendini göstermiştir. Bu nedenle Türkçülerin de kendilerini milliyetçi olarak tanımlamaları (millet denince Türk milleti anlaşılması) bir sonraki dönemi ifade etmektedir. Zaten Türklerde görülen milliyet şuuru, Osmanlı Dönemi’nde imparatorluk ve çok etniklilik yapısı içerisinde küllenmişti. Bu sebeple milliyet şuuru, dil hariç, Türk milleti olarak değil, Osmanlı olarak hissedilmişti. Türk milliyetçiliği de Osmanlı Devleti’nin yıkılmak üzere olduğu, Türk aydınlarınca hissedilmeye başlandığı bir dönemde imparatorluğun çeşitli din ve unsurlarından meydana gelen kozmopolitik yapısı içinde bir tepki ve kendini bulma akımı olarak doğmuş ve daha ziyade “Türkçülük” olarak adlandırılmıştır. Dolayısıyla yakın dönem Türk düşünce tarihinde bugünkü manasıyla millet fikrinin ortaya çıkması ve bu fikre dayalı olarak gelişen milliyetçilik düşüncesi, Türkçülüğün tekamülüne bağlı olarak doğmuştur.
Türkiye’de milliyetçiliği hem ideolojik hem de eylemsel düzeyde temsil eden en önemli parti MHP olmuştur. Bu anlamda Türk siyasal hayatında önemli bir ağırlığa sahip olan MHP, kökleri Osmanlının son dönemlerinde bulunabilecek milliyetçi düşünce geleneğinin 9 Şubat 1969’da Milliyetçi Hareket Partisi ismini alması ile ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş ve askerî darbeler, MHP’nin ilk dönemlerdeki siyasetinde belirleyici bir rol oynadı. MHP, bu iki siyasal dinamiğin yol açtığı muazzam toplumsal gerilimin aktif bir aktörü olarak kitleselleşti. 1980 öncesindeki bütün önemli siyasal gelişmelere, yönetim ve taban düzeyinde müdahil oldu. 1980-1990 yılları arasındaki görece uzun fetret evresinden sonra, 1990’ların ortalarından itibaren siyaset sahnesine yerleşmeye başladığında, yaşanan siyasal ve toplumsal dönüşümün farkındalığıyla yeni bir söylem ve kimlik edindi.
Türkiye’nin sosyal ve kültürel alanda büyük bir değişim ve dönüşüm geçirdiği bir zaman diliminde ortaya çıkan MHP ve Ülkücü Hareket genel anlamda Türk toplumundaki anti-komünizm, dinsel ve kültürel temellerden güç aldığı kadar, sosyolojik bir tepki olarak da değerlendirilmelidir. MHP ve Ülkücü Hareket içinde elitlerin oluşumu ve taraftar devşirme mekanizmaları, çoğunlukla menfaatlerin sağlanmasından çok yerleşik kültür kodlarının belirlendiği sosyolojik bir seksiyon temeline dayanmıştır.
1960’lı yıllara kadar oluşturulan temeller üzerinde yükselen Türk milliyetçiliği darbeler, sağ-sol çatışmaları, terörizm ve oluşturulan yenidünya düzenine bir karşı koyuşun etkisiyle oldukça güçlenmiştir.
MHP’nin kurucu lideri Alparslan Türkeş’in tam ve kâmil manada tarihî şuura sahip bir Türk milliyetçisi olarak Türk siyasi hayatına getirdiği yeni ve farklı üslup, sadece siyasi muhalifleri için değil milliyetçiliğe fikrî ve ideolojik saiklerle hasım olan çevreler nezdinde de büyük tepki görmüştür. Özellikle MHP’nin siyasi alanda güçlenmesi bu husumetin çok daha artmasına yol açmıştır. Öyle ki, 12 Eylül 1980 tarihinde askerî müdahale yapıldığı dönemde, Alparslan Türkeş’i bertaraf etmek suretiyle ideolojik amaçlarına ulaşabileceklerine inanan çeşitli komünist ve bölücü fraksiyonlardan meydana gelen bir cephe oluşmuştu. Bunlar başta Alparslan Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin ve yüzlerce Türk milliyetçisinin tutuklanmalarını büyük bir sevinçle alkışladılar. Hazırlanan iddianamenin bakış açısının doğrudan doğruya milliyetçi düşünceye karşı girişilen kin ve husumetten kaynaklanan görüşlerden mülhem olması tarihimizin en acı safhalarından birini teşkil eder.