Nev-zuhûr Kavimler ve Kavmiyetçilik

07 Temmuz 2022 14:56 Dr.Bahadır Bumin ÖZARSLAN
Okunma
1183
Nev-zuhûr Kavimler ve Kavmiyetçilik

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI’NDA, SAYIN GENEL BAŞKAN’IMIZDEVLET BAHÇELİ’NİN İŞARET ETTİĞİ TÜRKİYE’NİN ARA BULUCU OLMASI VE HAKEMLİĞİ, ENUYGUN ÇÖZÜMDÜR.

DR. BAHADIR BUMİN ÖZARSLAN

 

MilliyetçiHareket Partisi (MHP) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan,BENGÜTÜRK TV Kanalı’nda Özlem Saraç’ın hazırlayıp sunduğu “Düşünce Haritası” isimli programın konuğu oldu. Programda, “Rusya-Ukrayna Savaşı” ile ilgili görüşlerinidile getiren Özarslan,  Rusya-Ukrayna Savaşı’nda, Rusya’nın temelhedefinin Karadeniz’de kıyısı olmayan bir kara devleti olarak Ukrayna’yı kendisinemahkûm etmek istediğini hatırlatarak, “Burada Sayın Genel Başkan’ımızın daişaret ettiği, partimizin politika olarak benimsediği Cumhur İttifakının daonayladığı, Türkiye’nin arabulucu olması ve hakemliği şu aşamada en uygunçözümdür. “ dedi.

Özarslan, programboyunca görüşlerini şöyle dile getirdi:

Rusya’nın ilerisürdüğü barış şartları, benim aklıma tarihten bir örneği getirdi. Üstelik buörnek aslında, Rusya-Ukrayna Savaşı’na benzer bir şekilde, aynı milletinfertleri arasında gerçekleşen Osmanlı-Timur çekişmesinde, savaştan önceTimur’un kendi ailesinin ona yaptığı baskı sebebiyle ileri sürdüğü barışşartlarına benziyor. Yapılan baskının da sebebi şu: “Osmanlı Devleti ile aynısoydan geliyoruz. Aynı dine mensubuz, üstelik İslam’ın da bayraktarlığını yapıpBatı’ya doğru İslam’ı da yayıyorlar. Böyle bir aile ve bu ailenin temsil ettiğibir devletle biz savaşmayalım. Bunu izah edemeyiz.” şeklinde bir baskı. Timurda Çin’i fethetmek istiyor. Tabii arkasında herhangi bir arıza ve şüphebırakmak istemediği ve Yıldırım Bayezid’in de kendisi gibi cihangir birhükümdar olduğunu bildiği için o meseleyi halledip arkasını sağlama alarakÇin’e gitmek istiyor. Bunun üzerine ailesinin baskını kırmak için bir dizi şartöne sürüyor. Bu şartlar kesinlikle kabul edilemeyecek şartlar. “Kendisindenkaçan beylerin kendisine emanet edilip tekrar geri verilmesi, Yıldırım’ınşehzadelerinden birinin kendisine rehin olarak verilmesi” gibi. Bunun dışında başkamaddeler de var. Böyle bir anlaşmayı da Yıldırım Bayezid’in kabul etmeyeceğiaçıktır. O da ailesine dönüp “Gördünüz mü bunu kabul etmemiştir.”  demiştir ve ardından da o hiç yaşanmasınıistemediğimiz kardeş kavgası yaşanmıştır. Şimdi, Rusya’nın ileri sürdüğü şartlarbenim aklıma bunu getirdi. Çünkü Rusya ile Ukrayna arasındaki bu savaşta dakesinlikle bugünkü şartları değil tarihten bugüne kadarki şartları dikkatealmak lazım. Rusların şartları, Rusların aslında tarihî bilinçaltındaki devletyaklaşımını aslında çok güzel özetliyor. Bugün sadece Rusya Federasyonu adınıverdiğimiz, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkmış olan ve SovyetlerBirliği Dönemi’nde de aslında merkezî bir rol oynayan devletin bir politikasıdeğil sadece. Çarlık Dönemi ile başlayan, Sovyetler Birliği Dönemi ile devameden ve bugün Rusya Federasyonu aracılığıyla da artık iyice görünür hâle gelmişbir yaklaşım bu. Tarihî bilinçaltından gelen bir yaklaşım. Bunun çeşitlisebepleri var ve bunlardan birincisi de imparatorluk kültürü. Bazı Rusanalistler şöyle yorumlar yapıyorlar: “Ruslar tarihte hiçbir zaman bölgesel birgüç olmadılar, hep emperyal bir güç oldular ve bu emperyal güç olmanın birtakım sonuçları var.” Bu sonuçlara bakıldığında da bugün Rusya yeniden SoğukSavaş Dönemi’ndeki büyük güç olma iddiasını taşıyor. Geçmişte de ÇarlıkDönemi’nde, 19’uncu yüzyılda İngiltere ile giriştiği “Büyük Oyun”daki gibi birrol ve daha öncesinde de yine Rusluğun ilk ortaya çıkışından itibaren izlediğiyayılmacı ve büyümeci siyasetin bir sonucu. Genel anlamda bakıldığında böyle.Çünkü dış politika yapıcıları, en azından ciddi devlet geleneği olandevletlerde pek çok etkeni dikkate alırlar. Bu etkenler de yalnızca bugünlesınırlı değildir. Yani bir milletin sahip olduğu deneyimler, yaşadığı birtakımolaylar, öbür taraftan yine tarihî süreçten günümüze kadar coğrafya, ekonomi,demografi, siyaset ve en önemlisi kültür buralarda çok belirleyicidir. Bununyanında da günümüzdeki sosyo-ekonomik, sosyokültürel ve jeopolitik şartlar.Şimdi buna bakıldığında Putin’in taleplerini göz önüne aldığımız zamankarşımıza şöyle bir manzara çıkıyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusdış politikası “yakın çevre” üzerineodaklanmıştır. Nedir bu? Eski SSCB toprakları odaklı bir dış politika. Çünkü Rusya’nınSoğuk Savaş Dönemi’ndeki gibi Doğu Bloku üzerindeki politikalarını uygulayacakartık imkân ve kabiliyeti yoktur. O yüzden Orta ve Doğu Avrupa’dan, OrtaDoğu’dan ve Latin Amerika’dan çekilmiştir. Bunun bir istisnasının Suriye olduğunu söyleyebiliriz.  Dolayısıyla yakın çevre odaklı bir yaklaşımvar. Öbür taraftan Ukrayna üzerinden baktığımız zaman tarihî şartlar ortayaçıkıyor. Bu da nedir? Tarihî şartlara bakıldığı zaman Türkçedeki karşılığı KievPrensliği veya Beyliği dediğimiz 10’uncu yüzyılda ortaya çıkmış olan yapı, ilkRus devleti veya başka bir teoriye göre de bugün hem Rusluğun hem de Ukraynlığınçıkış noktası olarak, bir başka tabirle Doğu Slavlığının ortaya çıkış noktasıolarak görülebilir. Yani tarihî böyle bir önemi var. Bunu da şunabenzetebiliriz: Türk tarihi bakımından asgari olarak kabul edilen süreç HunDevleti ile başlar. Öncesi de var. Buna ilişkin çok ciddi veriler elimizde amaBatı’nın dahi kabul ettiği asgari tarih Hunlar ile başlar. Hunlar, Göktürkler,Uygurlar ve devam eden Karahanlılara kadar geçen süreçte, Türk devletininortaya çıktığı topraklar bugünkü Moğolistan’a karşılık gelir. Moğolistan’da daÖtüken bir başkent olmuştur. Dolayısıyla Ruslar bakımından da Ukrayna, bizimiçin Moğolistan’ın taşıdığı sembolik önemi taşır. Kiev de onların Ötüken’iolarak kabul edilebilir. Böyle bakıldığı zaman Rusların Ukrayna’ya verdiği önemanlaşılıyor. Öbür taraftan Ukrayna özelinde, Karadeniz jeopolitiğini de dikkatealalım çünkü Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Karadeniz jeopolitiğiaçısından Rusya son derece küçük kıyılara sıkıştı hiç alışmadığı bir şekilde.Çünkü 1783’te Kırım’ı resmen ele geçirdikten sonra Soğuk Savaş bitinceye kadar1991-1992’ye kadar Karadeniz, bir Türk ve Rus ortak denizi olarak anılıyordu.Soğuk Savaş Dönemi’nde de Karadeniz’in Türkiye dışındaki bütün kıyıları yaSovyetler Birliği’ne ya da Doğu Bloku devletlerine yani Bulgaristan ve Romanyagibi devletlere aitti. Şimdi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusyabağımsız bir devlet olarak bir taraftan Ukrayna’dan, bir taraftan daGürcistan’dan daha az kıyılara hapsoldu. Mesela Dugin diyor ki “Rusya’nın bukadar küçük kıyılara hapsolması kabul edilemez bir durumdur. Çünkü Boğazlardada sağlam bir Atlantikçi bir denetim vardır. Yani NATO üyesi Türkiye’yikastediyor. Bu hâliyle Rusya yeniden süper güç olma yolunda ilerleyemez.Bölgesel bir güç olması da kabul edilemez. Çünkü Ruslar tarih boyunca bölgeselbir güç değil emperyal bir güç olmuştur.” Bu bağlamda, Ukrayna üzerinde yineDugin gibi başka analistlerin de yaklaşımı şu: “Ukrayna’nın mevcut egemenhâliyle Rusya için, bu kadar uzun Karadeniz kıyılarını ve Kırım gibi bir yerielinde tutuyor olması sebebiyle bu bölgedeki konumu, Rusya için katlanılamazbir durumdur. Hele hele Ukrayna’nın Atlantikçi sınırlar içine girmesi yani NATOüyesi olmasını kastediyorlar, Rusya için tam bir anomalidir.” Şimdi böylebakınca 2014’teki Kırım’a müdahale, daha önce 2008’de Gürcistan’a müdahale hepaslında hem bu tarihî sürecin, tarihî bilinçaltının, hem imparatorlukkültürünün hem Sovyetler Birliği’nden sonraki “yakın çevre”nin hem de Karadenizjeopolitiği özelinde Ukrayna’nın önemini gösteriyor. 2014 Kırım müdahalesi hemuluslararası hukukun genel kurallarına hem de 1994 yılında imzalanan BudapeşteMemorandumu’na aykırıdır. Öbür taraftan Kırım’da yapılan referandum da UkraynaAnayasası’na aykırıdır. Bunun tartışılan hiçbir tarafı da yok zaten. “Kırım’ınRusya’ya ait olduğunu kabul edin.” demek, öbür taraftan “Doğu Ukrayna’dakiDonbas bölgesinde de iki ayrı yapıyı bağımsız Cumhuriyet olarak kabul edin.”demek bütün bunlarla uyumluğu olduğu gibi Rusya’nın bundan sonraki stratejisininde zeminini teşkil etmesi bakımından, Rusya’nın aslında bütün uluslararasıtopluma verdiği bir mesajdır. Çünkü uluslararası toplum şu anda Rusya’nın bumüdahalesine karşı fiilen Ukrayna’nın yanında yer alamıyor. En fazla lojistikdestek verebiliyor o kadar. Böylesi bir durumda, bu barış şartlarının da kabuledilmemeye yönelik olarak barış şartları olduğu ve Rusya’nın özelliklekendisine Orta ve Doğu Avrupa üzerinden Soğuk Savaş’tan sonra bir taraftanAvrupa Birliği, bir taraftan NATO üzerinden genişleyen Batı’ya karşı da bir durdemesi olarak anlaşılabilir. Ama şunun da altını çizelim ki Rusya’nın bakışaçısından Rusya’nın haklı olması, uluslararası hukuk açısından kesinlikleburadaki ağır ve açık ihlalleri ortadan kaldırmaz. Ruslar bugün uluslararasıhukuku açıkça çiğnedikleri gibi bir güç gösterisi yapmaktadırlar. Bu güçgösterisi de maalesef Ukrayna’nın batı tarafından yem edilmesi üzerindengerçekleşmektedir. Yani Rusya da Batı da biliyor ki Ukrayna burada, herikisinin bilek güreşinde zaten coğrafi olarak da tampon bir bölge olduğu içinBatı ile Rusya arasında tam bir yem edilmeye maruz kalmaktadır. Batı böyleyaparak Rusya’yı hırpalamakta, hem uluslararası toplum içinde itibarınıdüşürmekte hem de ekonomik yaptırımlar yoluyla da gücünü aşağıya çekerek yenibir Afganistan veya ABD’nin yaşadığı tecrübe gibi yeni bir Vietnam yaratarakburada Rusya’yı yıpratmak istemektedir. Ukrayna burada sadece bir araçtır.Sonuç olarak toparlayacak olursam, bu barış şartları zaten kabul edilmemeküzere ileri sürülmüştür. Rusya’nın temel hedefi de burada Karadeniz’de kıyısıolmayan bir kara devleti olarak Ukrayna’yı kendisine mahkûm etmektir. Temelhedefi budur. Geri kalan yerlerde, özellikle Kiev’e yönelik olarak kuzeydenyaptığı saldırılar ise gerekirse pazarlık masasında Karadeniz kıyılarındaki statükoyukorumak ve Odesa’ya kadar uzanan hatta, Karadeniz kıyılarını korumak içinuyguladığı bir stratejidir. Uygun olursa Kiev’deki yönetimin kendisine yakınolmasını ister ama bu gerçekleşmeyecekse Karadeniz’e kıyısı kalmamış, tamamen birkara devleti ve kendisine mahkûm bir Ukrayna’nın ortaya çıkmasınısağlamak.  Şu anda, atalarımızın Özidediği, bugün ise Dinyeper Nehri olarak bilinen bölgenin doğusunda kalan veağırlıklı olarak sanayi bölgesinde de ya tamamen hâkim olmak ya da nüfuzualtına almaktır bir başka hedefi, bunun başka bir izahını bir göremiyorum.

CUMHUR İTTİFAKININ DIŞ POLİTİKA YAKLAŞIMI ÂDETALABORATUVAR NİTELİĞİNDEDİR

Burada yeniortaya çıkmış bir çatışma ve savaş yok. 2014’te Ruslar Kırım’ı ilhak ettiğizaman ki ilhak, uluslararası hukukta tek taraflı bir askerî müdahaledir. Çifttaraflı olursa buna savaş diyoruz. Şu an olduğu gibi. Ancak burada tek taraflıolarak ilhak etti. Bu ilhak esnasında Ruslar iki şey daha yaptılar. Bugün adıgeçen Donbas bölgesinde, Doğu Ukrayna’da da eş zamanlı olarak ayaklanmalar çıkardılarve Rusya’ya yakın gruplar burada fiilen kontrolü ele aldılar. O günden bugünekadar da fiili durum devam ediyor. Ukrayna buraya müdahale edemedi çünküUkrayna’nın ordusu bugün bile yetersiz olmakla birlikte, o tarih itibarıyla gerekmuharip gücü yani piyadesinin sayısı, gerek niteliği gerekse teknolojikdonanımı bakımından son derece yetersizdi. Ama şunu da atlamayalım. Rusya’nınbugün Karadeniz kıyılarının en batısında yer alan ve oldukça önemli bir ticaretmerkezi olan Odesa şehrinde de ve genel olarak da yine Moldovya’yı da içinealan bölgede de ayaklanmalar çıkardığını biliyoruz. Fakat o dönemde,uluslararası kamuoyu Kırım’a odaklandığı için Doğu Ukrayna ve hele hele Odesabölgesindeki girişimler biraz geri planda kaldı. Ne zaman ki Kırım’ın ilhakıtamamlandı, ondan sonra Doğu Ukrayna’daki bu fiilî durum gündeme geldi ve o gündenbugüne kadar da devam etti. Dolayısıyla burada aslında bitmiş veya yenidenbaşlamış olan bir çatışma yok. Şu anda resmen iki meşru taraf, iki devletolarak savaş başlamış oldu. Ama fiilen bu savaş devam ediyordu. Birinci hususbu.

İkinci husus,burada Türkiye’nin hem Rusya ile hem de Ukrayna ile olan ilişkileri ilginç birdurum ortaya çıkardı. Çünkü savaşın her iki tarafının da teşekkür ettiği tekdevlet Türkiye. Bunu da görmemiz lazım. İki tarafın menfaatleri birbiriyleçatışıyor. Uluslararası toplumun muhtelif üyeleri bunların yanında açıkça yeralıyor. Bir kısmı da taraf beyan etmiyor. Ama Türkiye burada, tek başına birözellik taşıyor ki iki tarafın da teşekkür ettiği bir devlet olmasımünasebetiyle. Çünkü Türkiye ile Rusya’nın Sovyetler Birliği dağıldıktan sonrailişkileri özellikle de ekonomik temelli olarak başladı. Hatta 1999’da resmenbir örgüte dönüşecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, 1992’deKaradeniz Ekonomik Girişimi adı altında başladı ki Ukrayna da bunun içinde.Bütün Karadeniz’in etki alanı yani hinterlandı içindeki Balkan devletlerindentutun, öbür tarafta Azerbaycan ve Ermenistan’a kadar uzanan,  bu tarafta Yunanistan’ı da içine alan biryapı ortaya çıktı. Burada tarafların buluştuğu nokta nedir? Ekonomi yaniherkesin ortak menfaati ve aynı zamanda ortak ihtiyacı. Türkiye ile Rusya’nınekonomik ilişkilerinde ve dış ticaret ilişkilerinde, Türkiye ile Ukrayna’nındış ticaret ilişkilerinde tamamlayıcılık özellikleri var. Yani birinin elindeolan, öbürünün elinde yok; öbürünün elinde olan, diğerinin elinde yok. Dolayısıylabu ilişkiler, ekonomi temelli olarak başladı ve 30 yıldır da bu şekilde devamediyor. Bakın arada krizler de yaşadık. Mesela Kırım’ın ilhakı bizim kabuledemeyeceğimiz bir durum. Aynı şekilde 24 Kasım 2015’te Rus uçağını düşürdük.Bu da ilerleyen ekonomik ilişkileri bozmadı. Şu anda mesela Batı, petrol vedoğal gaz tedariki bakımından Rusya ile birtakım sorunlar yaşıyor. Rusya zamanzaman Batı’ya karşı bir takım tehditler savurdu. Gazın vanasını kapatmaklatehdit etti veya kapattı ama biz uçak krizi sırasında, meselenin çözümlendiği 6-7aylık bir süreçte hiçbir zaman gaz akışının kesildiğini duymadık. Bunu,devletlerin arasındaki ilişkilerin boyutunu anlamak bakımından söylüyorum.Şimdi böyle bakıldığında, Türkiye’nin buradaki konumu çok doğru ve Osmanlı TürkDevleti’nin son 150 yıldır uyguladığı dış politikadaki denge politikası veondan hareketle aynen devam ederek Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibarengünümüze kadar devam eden denge politikası burada çok güzel bir şekildeuygulanıyor. Cumhur İttifakı, dış politik konulardaki Ankara merkezlipolitikasını bir defa daha gösterdi ve Türkiye’nin menfaatleri, “Ankara’yabakarak ve Ankara’ya ayağını basarak, Ankara’dan meselelere yaklaşarakçözümlenir.” yaklaşımını burada bir kere daha gösterdi. Dolayısıyla bu, Cumhurİttifakının dış politik yaklaşımı bakımından da âdeta bir laboratuvar niteliğindedir.

ANTALYA’DA YAPILAN FORUM, CUMHUR İTTİFAKININ DIŞPOLİTİKA YAKLAŞIMININ BİR SONUCUDUR

Antalya’dakiforuma gelecek olursak, Antalya’daki forumun ikincisi yapılıyor. Yine bu daCumhur İttifakı eliyle oluşturulmuş dış politik yaklaşımın bir sonucudur. Çokönem kazanmaya başladı. Bundan sonraki yıllarda da devam edecektir. Buradaartık bir zemin oluşacaktır. Bir kere tarafların burada buluşuyor olması önemlibir husustur. İkincisi, bu tip zeminler bu tip forumlar karşılıklı diyaloğun dayine mümkün olabileceği yerlerdir. Burada da yine böyle bir diyalog olacaktır.Fakat öbür taraftan da bu olumlu hususların yanında fazla da ümitvar olmamakgerekir. Bu, sadece bir teması sağlar. Evet, temas taraflar arasındaki önyargıları azaltan veya ilişkilerin seyrini etkileyecek bir meseledir. Temasarttıkça ilişkiler olumluya seyredebilir ama kısa vadede bu sorunun çözülmesiçok gerçekçi değil. Hele Antalya forumundan da en azından ateşkesin sağlanmasınıbeklemek bence çok gerçekçi değil. Çünkü en yakın vadede ateşkesinsağlanabileceğini ve savaşın tamamen sonuçlanacağını sağlayacak bir barış antlaşmasınıyakın bir gelecekte beklemiyorum.  ÖzellikleRusya, elinde tuttuğu bölgeleri kesinlikle vermek istemeyeceği gibi daha öncede ilhak ettiği Kırım ve Doğu Ukrayna olmak üzere buralardaki statükonun dadevamını isteyecektir. Kırım’ın resmen kendisinde kalmasını, Doğu Ukrayna’nında kendi kontrolündeki grupların elinde kalmasını talep edecektir. Öbürtaraftan Rusya, Ukrayna’nın anayasasını değiştirmesini istiyor. Çünkü birazönce işaret etiğim gibi Ukrayna Anayasası Ukrayna’nın ülke bütünlüğüne yönelikbir değişiklik durumunda, bunun bütün Ukrayna’da yapılacak bir referandumlaolmasını öngörür. Kırım’ın ilhakından sonra Kırım’da yapılan referandum Ukraynaiç hukukuna bu sebeple aykırıdır. Rusya bunun da değiştirilmesini ima ederekaslında Kırım’daki egemenliğini yalnızca uluslararası hukuk açısından değilUkrayna iç hukuku açısından da tescillemek istiyor. Şimdi bu foruma yine başkabir açıdan bakarsak şöyle bir durum da söz konusu. Elbette Türkiye’nin evsahipliğinde, her iki tarafın da üzerinde mutabık olduğu bir devlettegerçekleşiyor. İki taraf da bulunacak ama başka taraflar da bulunacak. Buradabaşka tarafların da aslında meselenin gidişatına yönelik tutumları datarafların temaslarında etkin rol oynayacak. Ama burada Sayın Genel Başkan’ımızında işaret ettiği ve partimizin de politika olarak benimsediği, Cumhurİttifakının da onayladığı Türkiye’nin arabulucu olması ve Türkiye’nin hakemliğişu aşamada en uygun çözümdür. Nitekim Ukrayna’nın görüşmeler için daha önce önesürdüğü beş şehir arasında, İstanbul ile birlikte Bakü de var ki bu beşşehirden ikisi Türk şehridir. Burada Azerbaycan’ın da meseleye dâhil edilmesi,aslında yine Türkiye’nin etkisini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla buradaTürkiye en uygun zemindir, en uygun ara bulucudur ve taraflar arasında en kolaytemas edebilecek ve tarafların menfaatlerini ortak bir noktaya getirebilecekniteliktedir. Ama kısa vadede de bir şey beklemek çok gerçekçi değildir. Çünkü birazönce de çizmeye çalıştığım Rusya ile ilgili çerçeve ile mevcut durum arasındaçok büyük bir makas farkı var. Öbür taraftan Batı da bu savaşın mümkünolduğunca uzamasını isteyecektir. Rusya hem iç kamuoyunda hem ekonomik anlamdayaptırımlar sebebiyle hem de uluslararası toplumda, âdeta Birinci Körfez Savaşıöncesindeki Kuveyt’i işgal eden Saddam gibi bir role girecektir. Bu daRusya’nın uluslararası toplum içindeki itibarını da bu yönüyle sarsacaktır.Nitekim Kırım’ın ilhakından beri uygulanan yaptırımlar ve Rusya’nın içindebulunduğu durum, şu anda katlanarak artıyor. “S-400’e ne gerek var?” diyenler,kimseyi ayırt etmeden söylüyorum herhâlde bugünkü canlı canlı izlediğimiz busavaş görüntüleri ile birlikte bir devletin ne demek olduğunu ve o devletiçinde güvenlik bürokrasisinin, başta ordunun ne demek olduğunu, o ordunun dateçhizatının teknolojiye ne kadar uyumlu olması gerektiğini herhâlde bir keredaha görüyorlardır. Dolayısıyla “S-400 ne işe yarayacak, kim bize saldıracak?S-400’ler depoda mı, açık mı kapalı mı?” gibi tartışmalar bizatihi Türkiye’yeyönelik yapılan psikolojik algı yönetiminin bir parçasıdır. Bunun ne kadar çokönemli olduğunu mesela biz bu savaş sırasında yine gördük. ÖzellikleTürkiye’nin geliştirdiği SİHA ve İHA teknolojisinin savaşın kaderinde ne kadarçok etkili olduğunu, Ukrayna’nın bu kadar yetersiz kara gücüne ve teknolojikdonanımına rağmen nasıl belli bir durumda ayakta kaldığını göstermesibakımından da son derece önemli. Türkiye’nin burada temel yaklaşımı,Osmanlı’dan tevarüs edip Cumhuriyet’in temel dış politikası olarak belirlenmişve Cumhur İttifakının da çok doğru şekilde uyguladığı denge politikasını devamettirmek yönündedir. Çünkü bu politikayı devam ettirdikçe Türkiye hem busorunun en azından ateşkese doğru gidişini kolaylaştırabileceği ve süreyikısaltabileceği gibi hem de bölgesel bir güç olmasının bir kere dahatescillendiği bir konuma doğru ilerleyecektir. Bu da Türkiye’nin uluslararasıtoplum içindeki itibarını aynı zamanda artıracak bir durumdur. Son olarak şunuda söylemek istiyorum. Rusya’nın Yakın Çevresi içinde yer alan diğer TürkCumhuriyetlerinin birtakım endişeleri de Türkiye’nin Karabağ’daki müdahalesi vebu savaştaki ara buluculuk rolü ile onlar için de bir güvence teşkiletmektedir.

PUTİN’İN BU YAPTIRIMLARI ÖNCEDEN ÖNGÖRMEMİŞ OLMASIMÜMKÜN DEĞİL

Rusya’nın buyaptırımları önceden düşünmemiş olması ve Putin’in bunları öngörmemiş olmasımümkün değil. Çünkü Rusya yaptırımlara, 2014’ten beri maruz kalıyor. MeselaTürkiye’de bir ara çok konuşulan, bizim bu S-400 alımından sonraki CAATSAyaptırımları temelde Rusya için çıkmış, daha sonra Kuzey Kore’ye ve İran’ateşmil edilmiştir. Dolayısıyla Rusya zaten yaptırımlara, bu yönüylebakıldığında 2014’ten beri maruz kalıyor. Öbür taraftan gerek Rusya’dakigerekse Sovyetler Birliği’ndeki ortalama yaşam standardını düşünürsek eğer Rushalkının da öyle “bir eli yağda, bir eli balda” yaşayan bir halk olmadığınıbilmemiz gerekir. Özellikle Rusya’nın son dönemde ekonomisin en iyi olduğu 2000-2013arasındaki sürece baktığımızda, o zaman da dünyada petrol fiyatları hızlıcayükseldi ve Rusya, şimdi bu konuştuğumuz Merkez Bankasındaki rezerv miktarını,cari fazla veren miktarı sağladı. Bu dönemde bile Rusya’da bizim anladığımızanlamda bir orta sınıf olmadı. Hâlâ da yoktur. Yani Rusya’da çok küçük birazınlık vardır. Toplumda %5’i temsil edebilen bir kitle ve diğerleri vardır.Diğerleri aynı düşük yaşam standardına sahiptir. Bizim ülkemizle mukayeseedilemeyecek kadar düşük bir standarttır. Dolayısıyla Rusya’nın gerek devletolarak muhatap olduğu yaptırımlar gerekse Rus halkının birkaç yüz yıldır içindebulunduğu durum çok değişmiş değildir. Kısacası Rusya, bu yaptırımları bunabakarak hesap etmiştir.

İkinci husus,Putin şu anda bir başka hesabı da yaparak bu harekâta girişti. O da Batı’nınbir taraftan müdahale edemeyeceği ve çaresizliği, öbür taraftan da Batı’daki şuanda önemli büyük devletlerin başındaki liderlerin kendisiyle mukayeseedilemeyecek kadar çapsızlığıdır. Yani ABD Başkanı Joe Biden’ı bir tarafakoyun, yanına İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ı koyun,  Fransa’da Macron’u bir diğer yanına koyun,  Almanya’da yeni iktidara gelmiş olan OlafScholz’u da ekleyin. Bu isimlerin liderliği ya çok yeni ya da Macron gibiikinci dönemine hazırlanırken seçim arefesinde yakalanmış. Bir taraftançaresizlik içinde, öbür taraftan da kendi seçmenine yönelik olarak bir şeyleryapıyormuş algısı yaratıyor. Yani sadece Rus Devleti diyelim Putin dedemeyelim, Rus devlet aklını temsili bakımından güzel bir örnek. Bütün bunu dadikkate almıştır.

Üçüncü olarak daBM meselesi. BM sisteminin bu yönüyle özellikle bu Güvenlik Konseyindeki bu 5daimî üyenin etkinliği bakımından tıkandığını biliyoruz. Bu tartışmalar da çokuzun yıllardır devam ediyor. Ama BM Antlaşması’nı değiştirmek için bile BM Antlaşması’nın108. ve 109. maddelerine bakarsak yine Güvenlik Konseyi üyelerinin tamamınınonayı gerekiyor. Böylesi bir durumda antlaşmayı, dolayısıyla bu güvenlikyapısını değiştiremiyorsunuz.  İkinciDünya Savaşı’ndan sonra kurulan bu örgütün aslında bir galip devletler örgütüolduğunu ve Güvenlik Konseyinin 5 daimî üyesinin de galip devletler olduğunuunutmamak lazım. Ama BM o kadar acz içinde ki mesela zamanında İsrail’de kendipersoneli, 2006’daki İsrail-Hizbullah çekişmesi Lübnan üzerinden yaşandığındakendi personeli öldüğü hâlde personeline bile sahip çıkamamış bir örgütpozisyonunda. Burada BM, yapabileceği basit bir şeyi bile yapmıyor. Nedir o?BM’nin altı ana organından biri Uluslararası Adalet Divanıdır. UluslararasıAdalet Divanı, yetkisini kabul eden devletlerin yargılanabildiği bir alanolduğu gibi aynı zamanda danışma yani istişari görüş verme yetkisine desâhiptir. Burada danışma görüşü isteme yetkisi sadece Güvenlik Konseyine aitdeğildir. Genel Kurul’a da aittir. Yani herkesin oyunun eşit olduğu, BM GenelKuruluna da aittir. BM Genel Kurulu burada, Rusya’nın bu müdahalesinin uluslararasıhukuka uygun olup olmadığını bile soramayacak kadar aciz bir durumdadır. MeselaUluslararası Adalet Divanına başvursa Divanın vereceği karar bellidir ve bununuluslararası hukuka aykırı olacağı açıktır. Her ne kadar bu karar bağlayıcıolmasa bile uluslararası hukuk tarihi içinde BM döneminde Uluslararası AdaletDivanının verdiği bazı danışma görüşleri çok önemli kararlara yol açmış veönemli dönüm noktaları oluşturmuştur. Bu sebeple BM, bunu bile yapmaktan âciz.Yani Genel Kuruldan bir kınama kararı çıkması önemsiz değildir. Ancakbağlayıcılığı yok, herhangi bir yaptırımı yok. Ama en azından kayda geçmesibakımından, uluslararası hukuka aykırılığını Uluslararası Adalet Divanınınistişari görüşüyle perçinleyebilir. Dolayısıyla BM sisteminin de burada yenidensorgulanması gerektiği açıktır.

 

44 GÜNLÜK SAVAŞ’TA YAPILAN ATEŞKESTEN SONRAERMENİLER YENİDEN KARABAĞ’A GERİ DÖNÜYOR

Diğer meseleyegelecek olursak eğer. Yani bu insani koridor açılması ve tahliyeler meselesi.Tabii bu da yine uluslararası hukuk açısından 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleriile bunlara ek iki tane protokol çerçevesinde, silahlı çatışmalar hukukunungenel kuralları içinde, sivillerin korunmasına yönelik hususlar. Fakat şunu daunutmayalım. Bu bir geçici ateşkestir, kalıcı bir ateşkes değildir. Kaldı kiyakın dönemde, geçtiğimiz kasım ayında birinci yıl dönümü tamamlanmış olan 44günlük Karabağ Savaşı’na baktığımızda da nihai ateşkesten önce birkaç defaateşkes ilan edildiğini, ateşkeslerin de her seferinde Rusların müdahalesiyle ilanedildiğini ancak bunların yürümediğini gördük. Burada yürümemesinde bir etkende özellikle Ermenilerin uygulamaları ve onların arkasında, içinde bulunduklarıSovyetler Birliği Dönemi’nden gelen bir gelenektir. Nedir bu? Mutabakatlarauymama ve mutabakatlarda hep kendi lehine hareket etme kültürü. DolayısıylaRusya’nın buradaki geçici ateşkesin veya bundan sonraki süreç içindeki belkiilan edilebilecek daha geniş kapsamlı bir ateşkesin de çok uygulanabilirliğininolduğunu düşünmüyorum. Çünkü Rusya’nın böyle bir geleneği var. Ve bu insanikoridor açıldı, bu da çok sınırlıdır. Bunu normal bir ateşkesle karıştırmamaklazım. Öbür taraftan Türkiye’nin buradaki tahliye operasyonları çok önemlidir, Türkiye’ningücünü göstermesi bakımından. Biraz önce Antalya forumundaki zeminin Türkiye’ninitibarını nasıl arttırdığını söyledik. Bir başka örneği de Ukrayna’da, büyükbir şans olarak Büyükelçimiz Ahmet Yağmur Güldere’nin bulunmasıdır. Çünkükendisi daha önce Dışişleri Bakanlığında Doğu Avrupa biriminde Genel Müdür Yardımcısıolarak bulunuyordu ve bu coğrafyanın konularıyla alakalı olarak son dereceyetkin bir isim. Bu operasyonu da büyükelçiliğimiz yönetiyor. Mesela biraçıklama yaptı: “Türkiye Büyükelçiliği bütün vatandaşlarımızın evidir, kapılarımızherkese açıktır.” dedi.  Bizim kafamızdadaha önce Dışişleri deyince bazı olumsuz çağrışımları veya biraz köpürtülsebile bir takım Dışişlerimize ait imajı da yerle bir eden bir açıklama bu.Nitekim uygulama da bunu gösteriyor. Burada Türkiye’nin bu operasyonlarıyürütürken ne kadar güçlü bir devlet olduğunu bir kere daha görüyoruz. Bundanda öte şunun da altını çizelim: Türkiye’nin sadece kendi vatandaşlarına değil,orada ihtiyacı olan herkese ama özellikle de başta Kırım Tatar Türkleri olmaküzere, Türk soylu halklara da nasıl kapısını açtığını ve onları da nasılsahiplendiğini görüyoruz. Hatta diğer Türk Cumhuriyetleri vatandaşlarının kendidevletlerinin yaptığı operasyonlara da Türkiye orada yardım ediyor. DolayısıylaTürkiye’nin varlığı hem bölgesi için hem de bir kere daha anlaşılmıştır kiözellikle bu son Cumhur İttifakı sürecinde, Türk dünyası için de çok önemlidir.Türkiye ayakta ise Türkiye güçlü ise hem bölge için bir şans hem de Türk Dünyasıiçin bir şanstır. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olarak bu pasaportutaşımak da son derece itibarlıdır. Bu pasaportun gücü, bundan sonra da artarakdevam edecektir. Yeri gelmişken hatırlatmak isterim. Rusya’nın hem 2008’de hem2014’te, Gürcistan’a ve Kırım’a müdahalesinde ve aynı zamanda Doğu Ukrayna’yamüdahalesi sürecinde şunu gördük. Rusya bu coğrafyalarda önce kendi pasaportunudağıttı, vatandaşlıklar verdi, daha sonraki müdahalelerine bir zemin yaratmaaçısından. Bugünkü müdahalelerinde, kendi vatandaşlarına yönelik ayrımcıuygulamaları hatta soykırıma varan uygulamaları gerekçe gösteriyor. ŞimdiKarabağ Savaşı neticesinde ateşkesten sonra o coğrafyayı boşaltmış olanErmenistan’a gitmiş olan Ermenilerin önemli oranda oraya geri geldiğini,Rusların kontrolünde olduğunu biliyoruz. Bu sayı 50 binin üzerine çıktı. Bucoğrafyada da şu anda ateşkes var ama henüz bir barış antlaşması yapılmadı.Azerbaycan’a ait olduğunu kabul ettiği bu topraklara geri döndürdüğü Ermenilerede aynı uygulamaları yapıyorsa ki ben yaptığını biliyorum. Aynı tehlikeilerleyen zamanda Karabağ’ın henüz çözümlenmemiş, Ermenilerin fiilen elindetuttuğu bölgesi için de geçerli olabilir. Bunu da kamuoyuna şimdidenhatırlatmak istiyorum.